Mesih Yaşam Işığıdır

22 Haziran 2014

Yeşaya 60:1-3
“Kalk, parla; Çünkü Işığın geliyor, RAB’bin yüceliği üzerine doğuyor. Dünyayı karanlık, halkları koyu karanlık örtüyor; Oysa RAB senin üzerine doğacak, Yüceliği üzerinde görünecek. Uluslar senin Işığına, Krallar üzerine doğan aydınlığa gelecek”

Yeşaya’nın Mesih’ten 800 yüzyıl kadar önce yaptığı peygamberlik sözlerini okuyoruz. Burada Tanrı’nın sözü bir Müjde’den söz ediyor. Işığımız geliyor. Rab’bin yüceliği doğuyor, dünyayı karanlık örtmüş, halbuki Rab üzerimize parlayacak ve uluslar bu ışığa gelecekler.

Bu ayete benzer daha pek çok ayeti Eski Antlaşma yazılarında bulabiliyoruz..Aslında İncil, İsa Mesih gelmeden yüzyıllar öncesinden hem Yeşaya’da hem diğer eski peygamberlerin ağzından önceden bildirilmişti… İşte Müjde budur. İsa Mesih’in gelişiyle birlikte bu Müjde sonunda açığa çıktı ve RAB’bin yüceliği doğdu ve IŞIK geldi. Bunun üzerine Elçi Yuhanna şöyle yazdı:

Yuhanna 1:9-11
Dünyaya gelen, her insanı aydınlatan gerçek ışık vardı. O, dünyadaydı, dünya O’nun aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu tanımadı.Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu kabul etmedi.

Evet her insanı aydınlatan gerçek ışık, Rab’bin yüceliği olan yaşam ışığı dünyaya geldi..Fakat daha sonra ne yazıyor?? Dünya O’nu tanımadı, kendi halkı O’nu kabul etmedi. Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir acıdır ki, yüzyıllardır ışığı bekleyen halkı, koyu karanlıkla örtülmüş halklar, karanlıktaki dünya ışık dünyaya geldiği zaman onu tanımadı, kendi halkı onu kabul etmedi..Burada normal olmayan bir şey var.

Biz evde gece vakti elektrikler kesildiği zaman evde fellik fellik kibrit, mum , fener arıyoruz..Bir an olsun ışıksız kalmak istemiyoruz, öyle değil mi? Karanlıkta oturup kalmıyoruz, sıkıntı basıyor, bir şeyler görmek, bir şeyler yapmak istiyoruz..Çünkü ışıksız hiçbir şey yapılamıyor.

Bu benzetmeyi düşündüğümüzde ışığı reddetmek anormallik olduğunu görüyoruz, ışığı reddetmek için karanlıkta yaşamayı sevmek gerekiyor..Ki bu bizim için düşünülemez gibi değil mi? Ama maalesef günümüz dünyasında ruhsal olarak olarak olan tam budur.

Yuhanna 3:19-21’de insanların neden ışığı tanımadığı ve kabul etmediğinin cevabını veriyor. Okuyalım:

Yuhanna 3:19-20
Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.

Görüyor musunuz? Neden dünya ışığı istememiş ve neden karanlığı sevmiş..Çünkü yaptıkları işler kötü ve Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.

Sevgili kardeşler, şimdi bir düşünelim..İnsan ne kadar kirli, ne kadar günahkar, ne kadar kötü olmalı ki, anormal bir şey yaparak ışıktan nefret ediyor..İşte hem Mesih’in zamanında, hem de günümüzde, aslında günaha düştüğünden beri insanoğlu bu sapkınlık, yani normalden sapmışlık, anormallik içinde yaşamaktadır..İnsanlık kötülüğü ve günahı, her türlü karanlığı, benliğin, gözün murdar tutkularını, dünyasal arzuları sever haldedir..İnsanlar hastadır sevgili kardeşler..Bu hastalık günaha köleliktir..Bu hastalık insanları karanlıkta tutarak Tanrı’nın ışığına gelmesine engel oluyor.

İnsanın bu kötülük severlikten ve günah tutkusundan kurtulması için ruhsal bir mücadele vermek gerekiyor..İsa Mesih’in elçileri de insanları bu kötülüğe ve karanlığa bağlılıktan kurtarmak ve ışığa çekmek için görevlendirilmişlerdi.. Rab İsa, elçi Pavlus’a “Seni, ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum” demişti. Böylece Pavlus ve diğer elçiler havralarda insanları ikna etmek için Kutsal Ruh’un gücüyle çok çabaladılar, çok gayret ettiler.. Çünkü insanoğlunun Tanrı’nın lütfuyla aydınlatılarak gerçek ışığı görmesi gerekir. Yüreklerimiz aydınlanmadan Mesih’in yüceliğini tanıyamıyor ve günah severliğimizden vazgeçemiyoruz.

2.Ko.4:6
“Işık karanlıktan parlayacak” diyen Tanrı, İsa Mesih’in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.

Rab’be şükürler olsun ki, bizler günahseverliğimizden ve kötülüğümüzden temizlendik ve artık karanlıktan nefret ediyoruz..Işığı seviyoruz ve Işık Mesih’in yani Tanrı’nın sözüdür Söz adımlarımız için çıra, yolumuz için ışıktır. Tanrı’nın sözünü, yani yaşam sözlerini Kutsal Kitap aracılığıyla zihnimize ve yüreğimize alıyoruz..Kutsal Kitap bize Mesih’i tanıtmalı, Mesih’e yaklaştırmalıdır. Aksi halde Mesih’i tanımadan kuru bir Kutsal Kitap bilgisine sahip olmak tehlikesi vardır. Kutsal Kitap yaşam ışığını üzerimize sürekli parlatmalıdır.

Bazıları İncil okumuş olmalarına rağmen, baktığımız zaman belli ki bir aydınlanma yaşamamışlar, değil mi?..Her insanı aydınlatan gerçek ışığı görmemişlerdir. Demek ki iş Tanrı’nın sözünü okumakla, hatta anlamakla bile bitmiyor. Tanrı’nın Sözü olan Mesih’le karşılaşmamız, yaşam ışığını görmemiz gerekiyor.

Tanrı sözünde Yaşam ışığıyla karşılaşan birinin öyküsü anlatılır: Bu kişi Elçi Pavlus’tur..Henüz Pavlus adıyla anılmadan önce Saul diye tanınırdı. Adanmış bir Yahudi bir din bilgini, bir Ferisi’ydi ve bir gün imanlılara zulüm etmek üzere Şam’a doğru gidiyordu. Kendi tanıklığını söyle verdi:

Elç. İşl. 22:6-11
“Ben öğleye doğru yol alıp Şam’a yaklaşırken, birdenbire gökten parlak bir ışık çevremi aydınlattı.Yere yıkıldım. Bir sesin bana, ‘Saul, Saul! Neden bana zulmediyorsun?’ dediğini işittim. “‘Ey Efendim, sen kimsin?’ diye sordum. “Ses bana, ‘Ben senin zulmettiğin Nasıralı İsa’yım’ dedi. Yanımdakiler ışığı gördülerse de, benimle konuşanın söylediklerini anlamadılar. “‘Rab, ne yapmalıyım?’ diye sordum. “Rab bana, ‘Kalk, Şam’a git’ dedi, ‘Yapmanı tasarladığım her şey orada sana bildirilecek.’ Parlayan ışığın görkeminden gözlerim görmez olduğundan, yanımdakiler elimden tutup beni Şam’a götürdüler.

Pavlus öğleye doğru yani güneşin en tepede olduğu bir saatte ve çölün kumlarının ışığı yansıtarak ortamı parlattığı o sırada doğal parlaklığın çok üstünde parlak bir ışığın çevresini aydınlattığını söylüyor.. Bu parlak ışık dirilmiş Rab İsa Mesih’tir, yani yaşam ışığıdır. İnsanı aydınlatan gerçek ışık işte budur.

* Pavlus, ışık çevresini aydınlattığı zaman yere yıkıldım diyor…

Pavlus gibi adanmış bir Ferisi’yi, Hıristiyanlar’a zulmedecek derecede gayretli bir din bilginini yere düşürmek, çaresiz ve umutsuz kılmak bir insanın ya da herhangi bir öğretinin iş değildir..Hiç bir insan Pavlus’u ikna edemezdi. Ama sadece onu mu? Ya bizler? Kibirli bir insan için alçakgönüllü olmak, alçalmak hiç kolay değildir. Bizim için kibir tahtından inmek kolay değildir. Ancak Rab’bin ışığı bir kez bize parladığında hemen düşeriz. Bunu açıklayamayız ama ışık parlar parlamaz düşeriz. Rab’bin yüceliği önünde alçalırız.. Rab’bin yüceliği parladığı zaman kimse ayakta kalamaz, yere yıkılır, dize gelir. Günahlarımızı, kirliliğimizi görürüz ve Rab’bin kutsallığı karşısında çaresiz ve umutsuz olduğumuzu anlarız.O an Rab’bin önünde hiçbir iddiamız, hiçbir sözümüz, savunacak bir tarafımız, kaçacak bir tarafımız ya da gururumuz kalmaz.

Öğretiler, felsefeler, dinler, yani bilgi kibirli bir insanı yere düşüremezler. Bilgi insanı ancak böbürlendirir. Bir kişi bir sürü öğreti ya da felsefe, dini bilgiler işitebilir ve hatta bunları net bir şekilde ve ustaca nakledebilir ama kendisi aynı kalır. Ancak ışık parladığı anda her şey aydınlığa kavuşur. Yuhanna ışığı görünce ölü gibi yere yığıldı (Va. 1:16-17). Daniel ışığı gördüğünde ölü gibi yüzüstü yere düştü (Dan. 10:5-9). Yeşaya Rab’bin yüceliğini görünce “Eyvah” dedi.. Rab’bi görüp de ölü gibi olmayan kimse yoktur. Kendimizi öldürmek ya da alçaltmak zordur. Ancak ışığın parlaklığı insanı alçaltır, yere yıkar ve aydınlatır. Işık Rab İsa’nın kendisidir. Bir insan Rab’le karşılaştığında ölü gibi güçsüzleşir. Kardeşler, bizler ışığın yerine, yani Mesih’in yerine başka hiçbir şeyi, hiçbir öğretiyi ya da bilgiyi koymamalıyız. Çoğu şey sadece bilgiden ibaret kalır. Ancak Bizi değiştirmedikçe bilginin nasıl bir değeri olabilir? Öğretiler kendi başlarına sadece sözlerden ibaret kalır ve yaşam getirmez, ölüm getirirler.

* Pavlus, daha sonra Parlayan ışığın görkeminden gözlerim görmez oldu diyor. Rab İsa Mesih’in ışığı bu kainatta parlayan her ışıktan çok daha parlaktır ve O parladığında diğer ışıklar söner..Rab’bin yaşam ışığı eski görüşümüzü öldürür, eski görüşümüze körleştirir. Artık gözlerimiz O’ndan başka şeyleri görmez olur, diğerbütün görüntüler anlamsızlaşır, sönükleşir.

Mesih’in ışığı parladığı zaman ilk yaptığı şey eski görüşümüzü öldürmektir. Işık geldiği zaman ilk yaptığı şey görüşümüzü bizden almaktır. Işık gerçek olanı görmemizi sağlar ama bu sonra gelir. Işık ilk önce bizi yere yıkıp sahte ve geçici olan şeylere kör eder; ardından yeniden görmeye başlarız. Ama eskisi gibi değil, yeni şeyleri, kalıcı ve gerçek olanı görürüz. Tanrı’ya Kutsal Ruh’un yolunda tapınmaya, O’nu sevmeye başlarız..Yeni bir yaratık oluruz. Pavlus ışığı gördü, yere yıkıldı ve üç gün boyunca gözleri hiçbir şey göremedi (Elç. 9:8-9). Ama daha sonra gözleri açıldığı zaman ilk yaptığı şey neydi? Elç. 9:20’de Havralarda İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı. diye bildiriliyor. Artık yeni gözleriyle görüyordu, eski gözleri ölüme götüren çöl yolunda kapanmıştı, ve yaşama götüren Yol’a yani Mesih İsa’ya açılmıştı.

Gerçek ışığı gördüğümüzde bizim de Pavlus gibi görüşümüz ve anlayışımız değişir, çünkü Mesih’in Rab olduğunu, bizi sevdiğini, bizim için öldüğünü ve dirildiğini bizim aracılığımızla yücelmek istediğini anlıyoruz.

Kol. 1:27-28
Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz.

Elçiler herkesi uyararak ve eğiterek Mesih’i tanıttılar..Onlar insanlara ışığın kendisini tanıtmaya gayret ettiler ve bu yüzden bizim de Mesih’i tanımamız yeterli, çünkü O ışıktır. Mesih içimizdedir. İçimizde yaşayan zatı tanımamız gerekir. Çünkü O efendimizdir. En iyi, en soylu gibi görünen davranışlar, kulağa en hoş gelen erdemler ve insanların en ruhsal saydıkları düşünceler, eğer Mesih’ten ayrı ise ölüdür, Tanrı’nın gözünde bir hiçtir. Çünkü Mesih’in Ruhu’nun ürünü değil, benliğin aldatıcı doğasının sonucudur. Böyle davranışlar Mesih’in değil, insanın yücelmesine hizmet ederler. Bize armağan olarak Mesih’i vermiştir. Mesih’ten ayrı bir işimiz olmasın diye O bizde yaşamaktadır.

Gal. 4:19
Çocuklarım! Mesih sizde biçimleninceye dek sizin için yine doğum ağrısı çekiyorum.

Rom. 13:14
Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Kutsal Ruh’un bizim için hedefi Mesih’in bizde biçimlenmesi ve Mesih’i kuşanmamızdır..Tanrı’nın isteği ve elçilerin öğretisi budur.

Sevgili kardeşler, Tanrı’nın sevgili Oğlu’na, Yaşam Işığı olan biricik Oğlu İsa Mesih’e odaklanalım….Tanrı günahtan nefret eder ve O aynı zamanda bizim benliğimizden doğan işlerimizden de nefret eder. Tanrı günahı reddettiği kadar bizim benliğimize ait insanlarca iyi ya da hoş sayılabilecek davranışları da reddeder. Çünkü bunlar O’na yücelik getirmez, sadece bize yücelik getirir ki bu O’nun gözünde iğrençtir.. Aden bahçesi’nde iyiyi kötüyü bilme ağacından yemek insana kurtuluş değil, ölüm getirdi..Dikkat edin, iyiyi bilmek de insana kurtuluş ve yaşam getirmedi..Mümkün değildi, ama Adem oğulları günah düştükten sonra her zaman iyi olanı yapsalardı bile, Tanrı tarafından kabul edilmezlerdi.Çünkü yaşam ağacını reddetmişlerdi.İnsana ancak yaşam ağacı yaşam verir..Yaşam ağacı Mesih’tir..O halde Tanrı yalnızca bir şeyi kabul eder: Oğlu İsa Mesih’i tanımamız ve O’ndan yememizi ister. O bizim gücümüzdür. O bizim doğruluğumuzdur, O bizim kutsallığımız ve kurtuluşumuzdur.O bizim yaşamımızdır. Artık bizim için sadece O vardır. İçimizde Tanrı’ya ait olmayan her düşüncenin üzerine Rab’bin yüceliği parlasın ve o düşüncemiz yere yıkılsın, tutsak edilsin ve Mesih’e tabi kılınsın..Artık o eski tabiata ait düşünceyi gözümüz görmez olsun ve yeni bir düşünceyle bizi değiştirsin..Bunu bizde ancak Rab yapacaktır..Rab’bin yüzünü arayalım ve O’nun Ruhu’yla yaşayalım. Yaşam ışığının hayatımızın her alanı üzerine parlamasına ihtiyacımız vardır. Böylece tüm hayatımız dönüşecektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar