Başlangıçtaki Sevgimiz

26 Mart 2017

Matta 22:35
“bir Kutsal Yasa uzmanı, İsa’yı denemek amacıyla O’na şunu sordu: “Öğretmenim, Kutsal Yasa’da en önemli buyruk hangisidir?” İsa ona şu karşılığı verdi: “‘Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’ İşte ilk ve en önemli buyruk budur.”

Ancak Tanrı’yı sevmemizin anlamı nedir? Eğer ilk ve en önemli buyruk bu ise bunu iyi anlamamız gerekiyor. Kutsal Kitap’ta Tanrı’yı sevmek dediğimizde ne anlıyoruz? Duygusal bir kelime ya da duygusal bir kavram mıdır? Ben Tanrı’yı sevdiğimi nasıl belli edebilirim.

Bizler bir zamanlar Tanrı’nın düşmanları olduğumuz günlerde Rab’bi sevmiyorduk. O’nu tanımıyor ve O’na ilgi göstermiyorduk. Dolayısıyla Tanrı’nın yasalarına da yabancıydık. Ancak Rab’be iman ettiğimi zaman bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.ve Ruh’un ürünü olan sevgi hem Tanrı’ya hem kardeşlerimize karşı sevgi üretti. Sevgimiz Kutsal Ruh’tan kaynaklanıyor. İşte bu nedenle sevmeyen ölümde kalır. Çünkü O’nda Kutsal Ruh’un ürünü yoktur. Sevgide yaşayan Tanrı’da yaşar, Tanrı da onda yaşar. Yargı gününde cesaretimiz olsun diye sevgi böylelikle içimizde yetkin kılınmıştır. Hamdolsun Rab bizde bir sevgi işi yaptı. Sevildiğimizi biliyor ve biz de seviyoruz. Bundan sonra sevgide kökleşmiş ve temellenmiş olarak kalmak istiyoruz. Bunu yaparken Rab’bin uyarılarını mutlaka dikkate almak gerekiyor.

Efes Kilisesi’nin tarihini ele alalım. Elç. 20:31’de Pavlus’un onları Üç yıl boyunca, aralıksız, gece gündüz demeden, gözyaşı dökerek her birinizi nasıl uyardığını okuyoruz. Yani Efesli Hristiyanlar Pavlus gibi büyük bir imanlı öğretmenin ağzından yüzlerce vaaz dinlemişlerdir, değil mi? Bütün bu süre içinde Rab’bin aralarında olağanüstü işler ve mucizeler yaptığına tanık olmuşlardı. Elç. 19:11-17 Tanrı, Pavlus’un eliyle olağanüstü mucizeler yaratıyordu.  Şöyle ki, Pavlus’un bedenine değen peşkir ve peştamallar hasta olanlara götürüldüğünde, hastalıkları yok oluyor, kötü ruhlar içlerinden çıkıyordu. Efes’te bazı bazı Yahudiler de kötü ruhlara tutsak olanları Rab İsa’nın adını anarak kurtarmaya kalkıştılar. “Pavlus’un tanıttığı İsa’nın adıyla size emrediyoruz!” diyorlardı. Bunların arasında Skeva adlı bir Yahudi başkâhinin yedi oğlu da vardı.  Kötü ruh ise onlara şöyle karşılık verdi: “İsa’yı biliyor, Pavlus’u da tanıyorum, ama siz kimsiniz?” İçinde kötü ruh bulunan adam onlara saldırdı, hepsini alt ederek bozguna uğrattı. Öyle ki, o evden çıplak ve yaralı olarak kaçtılar. Bu haber, Efes’te yaşayan bütün Yahudiler’le Grekler’e ulaştı. Hepsini bir korku aldı ve Rab İsa’nın adı büyük bir saygınlık kazandı.

Elçisel dönemde en ayrıcalıklı kilise durumundaydılar. O dönemde Asya İli’ndeki en ruhsal ve öğretiş bakımından olgun topluluk kuşkusuz Efes’teydi. Pavlus, Efesliler’e yazdığı mektupta, diğerlerinin aksine, onların arasında gördüğü hiçbir öğretisel yanlışı düzeltmeye çalışmadı. Ancak Pavlus Efesli ihtiyarlara veda ederken onları uyardı. O gittikten sonra yırtıcı kurtların aralarına gireceğinden ve onların arasından da sapkın sözler söyleyenlerin çıkacağını söyledi.

Pavlus’un bu sözleriden sonra 1. yüzyılın sonuna gelindiğinde elçi Yuhanna’nın aldığı vahiyde Rab İsa Efes’teki kiliseyle ilgili şunu söyledi:

Vahiy 2:1-5
“Efes’teki kilisenin* meleğine yaz. Yedi yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın kandilliğin ortasında yürüyen şöyle diyor: `Yaptıklarını, çalışkanlığını, sabrını biliyorum. Kötü kişilere katlanamadığını da biliyorum. Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun.  Evet, sabırlısın, adım uğruna acılara dayandın ve yılmadın. Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın.  Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandilliğini yerinden kaldırırım.

Evet, kilise hâlâ doktrin olarak doğru yoldaydı, bir sapma yoktu, acılara dayanıp yılmadılar. Elçi olmayıp sahte öğreti yayanları, kötü kişileri kabul etmediler. Çalışkan ve sabırlıydılar ama gene de ruhsal bakımdan uyarı aldılar. O kadar kötü ki, tövbe etmezlerse Rab gelip kandilliği kaldıracaktı. Peki suçları neydi? Başlangıçtaki sevgilerinden uzaklaşmışlardı. Tövbe etmeleri gerekiyordu.

Efes kilisesinin bize öğrettiği nedir? Efes, Grek dünyasında Artemis’in tapınağı olan putperestliğin büyük merkezlerinden biriydi. Efesli Hristiyanlar’ın çevresinde paganizm ve sahte öğretilerle dolu bir kültür vardı. Bu nedenle sahte öğretilere karşı çok duyarlı, sezgi ve sağduyu sahibiydiler Rab zaten bu yönlerini övüyor. Sahte öğretmenleri, elçileri, kötü kişileri hemen ayırt ediyorlardı. Gerçeğe bağlılıkta ve doğru öğretiyi yaymakta çalışkan ve gayretliydiler. Ancak Mesih’e ilk iman ettiklerindeki sıcaklığı ve tutkuyu kaybetmeye başladılar. Çalışkanlıkları Mesih’e olan sevgiden değil, iyi işlerden ve gerçeğe sahip olma motivasyonundan kaynaklanmaya başladı. Bir zamanlar sevgi ilişkisi dinsel bir çabaya, soğuk bir Ortodoks inanca dönüşüyordu.

Hataları işte bu oldu. Doğru öğretiyi duyurmak ve sahte öğretişleri düzeltmek için birçok fırsatları vardı, ama bunu Mesih’e sevgi olmadan yaparlarsa, yoldan çıkacaklardı. Bir zamanlar ilk iman ettiklerinde Kutsal Ruh yüreklerine döküldüğü zaman Mesih’i adanmışlıkla izlemek için tutkuluydular. Rab, halkında her zaman bu ilk tutkuyu, bağlılığı görmek istedi.

Yer. 2:2
“Git, şunları Yeruşalim halkına duyur. RAB diyor ki, “‘Gençliğindeki bağlılığını, Gelinliğindeki sevgini, Çölde, ekilmemiş toprakta Beni nasıl izlediğini anımsıyorum.

Rab bu ayette geçmişte İsrail halkının ilk Mısır’dan çıktıkları günlerdeki saf ve içten bağlılığı, sevgisini, çölde O’nu izlemelerini özlemle anıyor. Bugün Rab kilisesinden de O’nun ardından bu ilk bağlılıkla, ilk sevgiyle yürümemizi bekliyor.Efes kilisesi ve çağlar boyunca pek çok kilise Tanrı’nın onlara verdiği ilk sevgiden uzaklaştığı için gerçeği öğretse bile sevgisiz sadece din bazlı içi boş yapılara döndüler.Çevremizde bunların pek çok örneği var. Rab onların kandillerini kaldırdı, artık ışık vermez oldular. Öğretisel olarak doğru kaldılar, ama Mesih’i tanımama derecesinde O’na olan ilk sevgiden uzaklaştılar. Mesih’le diri bir ilişkiyi dinsel çabalara ve Ortodoks öğretiye değiştiler.

Pavlus Efes kilisesine yazdığı mektupta bu tehlikeyi önceden görerek bunu vurgulmıştı:

Efes. 4:15- 16
“sevgiyle gerçeğe uyarak bedenin başı olan Mesih’e doğru her yönden büyüyeceğiz. O’nun önderliğinde bütün beden, her eklemin yardımıyla kenetlenip kaynaşmış olarak her üyesinin düzenli işleyişiyle büyüyüp sevgide gelişiyor.”

Günümüzde kiliseleri çevreleyen kültür de Efes’tekine benzerdir. Sahte öğretişler ve putperestlik içinde yaşadığımız bu toplumda görülüyor. Hamdolsun, bizler de sahte öğretişlere karşı sezgili ve duyarlıyız, gerçeğe ve doğru öğretişe yürekten bağlıyız. Ancak gerçeğe olan bağlılığımız mutlaka Rab’be ve birbirimize olan Kutsal Ruh’tan kaynaklanan sevgiyle temellenmelidir. Gerçeğe uyarken ve savunurken her zaman ilk sevgiyle, ilk bağlılıkla hareket etmeliyiz. Çünkü bütün beden ancak sevgiyle gelişir. Rab’bin ışığı ancak bize verilen ilk sevgiyle çevremize iletilmektedir. Rab’bin amacı her şeyden önce bizi sevgisinde geliştirmektir. Çünkü bilgimiz, peygamberliğimiz ve öğretilerimiz ne kadar doğru olsa da sınırlıdır ve geçicidir. Ancak kalıcı olan şey nedir? Sevgi…

1. Korintliler 13’te yazdığı gibi:
“Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam,dağları yerinden oynatacak kadar büyük imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.”

Bu nedenle dikkat edelim: Mesih’e olan ilk sevgimizin yerini tek başına doğru öğretişler almamalıdır. Yaptığımız her şey Mesih’e olan sevgimizden kaynaklanmalı, motivasyon Rab’be sevgimiz olmalıdır. Bizi zorlayan Mesih’in sevgisi olmalıdır. İşlerimiz Sevgiyle kuşatılmış olmalıdır. Hiçbir doktrin Rab’bimize olan adanmış ilk sevgimizden daha önemli değildir. Gerçek ruhsallığın tek göstergesi – Gerçek olan İsa’nın sevgisinin tutkuyla yaşamlarımızda görülmesidir. Rab bize lütfetsin ve ilk sevgimizden uzaklaştığımız alanlarda tövbe etmemizi sağlasın. Rab bize sevgide yenilenme fırsatları versin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İmanınızı Sıkıntılarda Güçlendirin

19 Mart 2017

Bugün size “İmanımızı nasıl güçlendirebiliriz?” konusunda paylaşmak istiyorum. İnsan hayatında çeşitli şiddetli fırtınalar kopmaktadır.  Bazen büyük ekonomik sorunlar, sağlık sorunları, ilişki konularından doğan sorunlar yüzünden fırtınalar koparken, yüreğimizin esenliğini kaybetmekle korku ve huzursuzluk içinde yaşamaktayız. Hiç beklemediğimiz deprem ve hortum gibi doğal afetler de bizim hayatımızı tamamen altüst edebilir. Böyle büyük fırtına zamanlarında imanımızı etkili bir şekilde yaşamamız gerekirken sanki hiç iman etmemişiz gibi korku içinde yaşıyoruz.

Büyük sorunlar karşısında güçlü bir imana sahip olursak yüreğimizdeki esenlik hiç bozulmadan yaşayabiliriz. Bunun en büyük örneğini Davut’un hayatında görebiliriz. Filistin ordusu ile Golyat önünde İsrail ordusundaki tüm askerler korkuya kapılırken, Rab’be tam güvenen Davut hiç korkuya kapılmadan imanla Golyat’la savaşarak onu yendi.

Mezmuz 3:3-6‘da Davut şöyle diyor;
“Ama sen Ya Rab çevremde kalkansın. Onurum başımı yukarı kaldıran sensin. Rab’be seslenirim yanıtlar beni kutsal dağından. Yatar uyurum, uyanır kalkarım Rab destektir bana. Korkum yok çevremi saran on binlerce düşmandan.”

Davut’un yaşayan diri imanına bakın. “Çevremi saran on binlerce düşmandan korkum yok” diyor. Çünkü Davut Rab’bin çevresinde kalkan olduğuna tam güvendiği için o kadar esenlikle dolu oluyor ki, “Yatar uyurum, uyanır kalkarım Rab destektir bana” diyebiliyor. Bizim hayatımızda da on binlerce sorunlar bizi sararken Rab’be güvenerek Davut gibi tam bir esenlik içinde yatıp kalkabilir miyiz? Nasıl Davut gibi yaşayan güçlü diri bir imana sahip olabiliriz? Hayatımızdaki büyük sorunları esenliğimizi yitirmeden nasıl imanla yenebiliriz? Tanrı’nın sözünde

1.Yuhanna 5:4
“Bize dünyaya karşı zafer kazandıran imanımızdır” diyor.

Kurtuluşun temeli imanla gerçekleşiyor. Ve Habakkuk,

Habakkuk 2:4
“Doğru kişi imanla yaşayacaktır.”

Doğru kişi şudur, Tanrı yolunda yürüyen kişidir. Yani Hanok gibi Tanrı ile yürüyen kişi imanla yaşıyor demektir. Ve Tanrı’yı hoşnut edende imandır diyor.

İbraniler 11:6
“İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır.”

Bu yüzden Hristiyanlar için iman çok önemlidir. İster İsa Mesih’e yeni iman etmiş olanlar olsun, ister İsa Mesih’e uzun süredir iman edenler olsun hepsi imanlarının güçlenmesini ister. Ama nasıl imanımızı güçlendirebiliriz? Çünkü imanla kurtuluyoruz, imanla mucizeler görüyoruz, imanla aklanıyoruz, imanla cennete gidiyoruz, imanla Tanrı’yla yürüyoruz, imanla dünyaya karşı zafer kazanabiliyoruz. İmanımızı nasıl güçlendirebiliriz konusunda bugün sizinle paylaşmak istiyorum.

1-Öğrencilere aniden gelen fırtınanın krizi;

Bugün okuduğumuz bölümde İsa’nın öğrencilerinin rastladığı iman krizine değinmektedir. Okuduğumuz bu bölüme bakınca sanki öğrencileri hiç imana sahip olmamışlar gibi İsa onları azarlamaktadır. “İmanınız nerede?” diye soruyor. İsa bütün gün öğrencileriyle birlikte köy kent dolaşarak Tanrı’nın egemenliğini duyurup müjdeliyordu, kötü ruhlardan ve hastalıklardan insanları kurtararak çalışıyordu.  Çok yorgun olunca sakin bir yer bulup dinlenmek için Celile gölünün karşı yakasına geçelim dedi. Teknede giderlerken İsa uykuya daldı, o sırada gölde fırtına koptu. Celile gölü normal seviyeden 300m aşağıda olduğu için beklenmeyen bir rüzgar esebilirdi. Bu öğrenciler balıkçı oldukları için bu gölün durumunu çok iyi bilen kişilerdi. Fakat o kadar büyük bir fırtına koptu ki sular tekneyi alabora etmeye başlayınca tehlikeli bir duruma düştüler. Gerçekten gölde veya denizde olsun büyük dalgalar olunca korkuya kapılırız. Bende Kuş adasından Patmos adasına giderken bu olayı yaşadım. Dalgaların boyu 3-4m olunca deniz suyu geminin içine giriyordu. Gemideki insanların hepsi bir süre panikleyip korktular. Öğrenciler hayati bir tehlikeye girince gidip İsa’yı uyandırarak efendimiz efendimiz bizi kurtar öleceğiz dediler. İsa kalkıp rüzgar ve kabaran dalgaları azarladı. Fırtına dindi, ortalık süt liman oldu. İsa öğrencilerine “Nerede imanınız” diye sordu. Sanki öğrencilerinde hiç iman yokmuş gibi imanınız nerede diye sormuştu. Hayati tehlike durumunda onu yenebilecek tek ihtiyacımız olan şey imandır. Ama olay anında hiç iman gösteremediler. Ölüm tehlikesinin önünde yüreğin esenliğine sahip olacak iman olmazsa iman neye yara? Tam imana ihtiyacımız varken imanımız niye etkin olmuyordu? Ama Davut ölüm tehlikesindeyken imanı etkiliydi. Yani çevremi saran on binlerce düşmandan hiç korkmam diyordu. Bizim imanımız da Davut’un imanı gibi diri bir şekilde neden işlemiyordu? Öğrenciler de büyük fırtına kopunca öyle korktular ki, efendimiz efendimiz bizi kurtar öleceğiz diye haykırdılar. O zaman Rab onlara, “İmanınız nerede?” diye sordu.

2-Öğrencilerde üç tür iman vardı, bunlar yararsızdı.

Öğrencilerin rastladığı bu olaylar bizim hayatımızda sık sık oluyor. Normal bir zamanda sanki güçlü bir imana sahipmişiz gibi yaşarız ama çözülmeyecek bir sorun yada hastalıkla karşı karşıya gelince korku ve kaygı içinde yaşarız. Böyle bir durumda imanımız faaliyete geçemiyor. Kendimize de imanımız nerede, neden kaygılanıyor, neden depresyona kapılıp neden korku içinde yaşıyoruz diye sormalıyız. Yaşayan diri bir imana nasıl sahip olabiliriz? Öğrencileri hiç imana sahip olmayan kişiler miydi? En azından İsa’nın öğrencileri 3 tür imana sahiptiler.

1)    Öğrenciler İsa’nın Tanrı’nın Oğlu ve Mesih olduğunu bilerek ve O’nun ardınca gidenlerdi. İman itirafına göre bütün işlerini bırakıp, aileyi bırakıp İsa’nın ardınca gidecek kadar adanmış kişilerdi. O dönemde İsrailliler arasında böyle imana sahip olan kişiler bulunmazdı. İsa Mesih’e olan imanları ne kadar büyüktü ki, öyle davranabildiler? Ama bu kadar büyük bir imana sahip olan öğrenciler bile, fırtına kopunca ölüm tehlikesi olan bu durumda onu yenebilecek bir imana sahip değillerdi. İsa kimdir? derken; İsa’m Tanrımdır, kurtarıcımdır diye mükemmel bir iman itirafları vardı. Fakat tehlike anında onları kurtarabilecek iman gücüne sahip değillerdi. Kişi iman itirafını ne kadar güzel yapsa da, kriz durumunda o imanı geçerli olmuyor. Bir şeylerin eksik olduğunu görüyoruz. Yani iman kuvvetle kanıtlanmıyordu. İmanımız sıkıntı günlerinde bizim gücümüz olarak etkili olmalıdır. Ama bu fırtına günlerinde öğrencilerin iman gücü etkili olmayınca Rab “İmanınız nerede?” diye soruyor.

2)    Öğrenciler de İsa Mesih’in onlarla birlikte olduğuna dair imanları vardı. Çünkü aynı gemi içindeydiler. İsa ile birlikte gidiyoruz diyen bu imanda etkili olamadı. İsa Mesih’e iman eden herkes bu imana sahiptir. Fakat fırtına önündeyken İsa Mesih’le birlikte olduğuna dair bu iman geçerli olamamıştı. “Efendimiz, efendimiz öleceğiz” diyerek korktular. Bizde gemiye, uçağa binerken Tanrımızın bizimle birlikte olduğuna dair iman itirafına sahibizdir. Rab yüreğimizdedir diye söyleriz. Anne ve babamız biz uzağa giderken Tanrı seninle birliktedir diye uyarmaktadır. Ama kriz ortamında imanımız işlemiyorsa bu iman diri bir iman değildir. Burada bir eksiklik vardır.

3)    Öğrenciler kriz durumunda İsa’yı çağıran imana sahiptiler. Fırtınadaki kabaran dalgalara karşı kendi çabalarıyla kendilerini kurtarmak istediler olmayınca “Efendimiz, efendimiz öleceğiz” diyerek İsa’yı uyandırdılar. Sadece kriz durumunda Tanrı’yı aramak gerçek iman mıdır? Buna gerçek iman diyemeyiz. Çünkü İsa’ya iman etmeyen herkes can tehlikesi durumunda içgüdüyle Tanrı’yı arar. Hayati tehlikeye düştüğünde Tanrı’yı aramayan var mı? Bu yüzden tehlikeli bir durumdayken Tanrı’yı arayan iman gerçek iman değildir, içgüdüden doğan imandır. Bu iman Tanrı’nın istediği iman değildir.

İsa benim Tanrım, kurtarıcım ve Mesih’imdir diyen iman itirafında bir eksiklik vardır. Rab’bin bizimle birlikte olduğunu söyleyen bu imanda bir eksiklik vardır. Yalnız tehlike durumunda Tanrı’yı arayan imanda eksiklik vardır. Sizde iman hayatınızda bu öğrencilerin deneyimlerini yaşadınız mı? Biz her zaman İsa benim Tanrım, kurtarıcım, kalkanım ve koruyucumdur diye itiraf ediyoruz. İsa’nın benimle birlikte olduğunu itiraf ediyoruz. Ama sıkıntı gününde neden esenlik içinde değil korku içinde yaşıyoruz? Büyük sorunlar karşısında hiç esenliğimizi bozmadan nasıl Davut gibi diri imanla dimdik durarak büyük sorunlara karşı zafer kazanabiliriz?

3-İmanımızı nasıl güçlendirebiliriz?

1)İsa’yı tanıdıkça imanımız güçlü olacaktır.

Burada imanımızı güçlendirecek bir sır vardır.

Luka 8:25
“Birbirine bu adam kim ki rüzgara suya bile buyruk veriyor onlarda sözünü dinliyor?” diyorlardı.

Bu ayet imanımızı güçlendiren anahtardır. Bu adam kim ki? Yani İsa Mesih kim ki, fırtınayı ve kabaran dalgaları dindiriyor? İsa Mesih kim ki, bizim günahlarımızı arındırıyor? İsa Mesih kim ki, bizi Tanrı ile barıştırıyor? İsa Mesih kim ki, bize sonsuz yaşam veriyor? İsa Mesih kim ki, ölüleri diriltiyor, cüzzamlıları temizliyor bütün hastaları iyileştiriyor? İsa Mesih kim ki, suyu şaraba çeviriyor? İsa Mesih kim ki, ölü insanları diriltiyor? İsa Mesih kim ki, gerçek Tanrı sonsuz yaşam ve diriliş benim diyor? İsa Mesih kim ki, bana iman eden yaptığım işleri yapacak, yaptığım işlerden daha büyüklerini de yapacak diyor? İmanımızı güçlendirebilmemiz için ne yapmalıyız? Bizim kurtuluşumuzun kaynağı, lütfun kaynağı, sonsuz yaşamın kaynağı olan Tanrı’nın bilgeliği, doğruluğu ve gücü olan Mesih’i tanımalıyız. O Mesih’le birlikte yaşamalıyız. O zaman Mesih’i tanıdıkça daha büyük imana sahip olabiliriz. İmanımızı güçlendiren anahtar bizi günahtan kurtaran Mesih’i tanımaktır. Bu yüzden Pavlus şöyle diyor:

Filipililer 3:7:9
“Benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var uğruna her şeyi yitirdiğim Rab’bim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum süprüntü sayıyorum öyle ki Mesih’i kazanayım… Mesih’e iman etmekle kazanılan iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’te bulunayım.”

Burada açıkça anlıyoruz ki, Pavlus’un büyük imana sahip olmasının anahtarı, Mesih’i tanımaya ve Mesih’i kazanmaya çalıştığı için imanı büyüktü. Bizde Pavlus gibi Mesih’i daha tanıdıkça daha güçlü bir imana sahip olabiliriz.

2)O zaman İsa Mesih’i nasıl tanıyabiliriz?

İsa Mesih’in öğrencilerinin imanı ne zaman güçlü oldu? Pentikost gününde duadan sonra Kutsal Ruh ile dolduktan sonra oldu. Kutsal Ruh ile Mesih’i tanıdılar o zaman güçlü imana sahip oldular. Kutsal Ruh gelmeden evvel onların imanı zayıftı ve korku içindeydiler. Fakat Kutsal Ruh geldikten sonra hem güç aldılar hem de İsa Mesih’i tam tanıdılar. Bizim imanımızın güçlenebilmesi için Kutsal Ruh’un aracılığı ile İsa Mesih’i tanımalıyız. Kutsal Ruh aracılığı ile Tanrı’nın sözünü anlamalıyız. O zaman Kutsal Ruh’tan gelen güç ile Kutsal Ruh’tan tanıtılan Mesih’in gücüyle imanımız güçlenecektir.

3)İmanımızın güçlenmesi için Rab’bin vaat sözlerinin mutlaka gerçekleşeceğine iman etmeliyiz.

Luka 1:45
“İman eden kadına ne mutlu. Çünkü Rab’bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir.”

Rab’bin bize söylediği sözün gerçekleşeceğine iman ettiğimiz zaman mutlu olacağız. Rab’bin sözü mucize yaratan bir sözdür. Bunu en iyi bilen de yüzbaşı idi. Onun hizmetçisi felç olmuş evde korkunç acı çekiyordu. İsa Mesih gidip onu iyileştireceğim dedi, ama yüzbaşı “Ya Rab evime girmene layık değilim. Yeter ki, bir söz söyle uşağım iyileşir” dedi. İsa duyduğu bu söze hayran kaldı. Şöyle dedi; “Ben İsrail’de böyle imanı olan biri görmedim.” Sonra İsa yüzbaşına; “git inandığın gibi olsun dedi ve uşak o anda iyileşti.” Rab’bin söylediği her sözün gerçekleşeceğine iman ettiğimiz zaman Rab işleyecektir. Siz Rab’bin sözünün gerçekleşeceğine iman ediyor musunuz? ‘İsa’nın kanı günahlarınızı bağışladı’ sözünün gerçekleşeceğine iman ediyor musunuz?

Markos 11:24
“Dua ile dilediğiniz her şeyi daha şimdiden aldığınıza inanın dileğiniz yerine gelecektir.”

Bu sözün hayatınızda gerçekleşeceğine inanıyor musunuz? Bize söylenen bu sözün gerçekleşeceğine iman eden onu görecektir. Rab size bereket versin.

Dirisu Kilisesi

Cucan Kim