Yeryüzünde Tanrı’nın İsteği Olsun
/0 Yorumlar/in Metin Vaazlar/tarafından Alper Özharar24.03.2019
Kutsal Kitap’ta bazı insanların tarihi öyküleri yer alır. Rab’bin seçtiği, O’na umut bağlayan insanlarla nasıl ilgilendiğini, onlarla nasıl bir ilişki kurduğunu, egemenliği için onları nasıl kullandığı hakkındadır. Bu öyküler, yaşanmış gerçek olaylardır ve Tanrı’nın bir zamanlar bu iman adamlarının ve kadınlarının hayatında nasıl doğaüstü biçimde çalıştığını bize öğretmektedir. Örneğin Ester, Musa, Yusuf, İbrahim gibi insanların öykülerini okuyoruz. Bu kişilerin ortak özelliği önce Tanrı’nın egemenliğini aramalarıdır. İsa Mesih nasıl dua etmemiz gerektiğini öğretiyor, aslında dualarımız bizim iman hayatımızın da bir aynasıdır. Mat 6:9-10 “Bunun için siz şöyle dua edin: ‘Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
Örnek duanın ilk cümleleri Tanrı’nın egemenliğinin gelmesi ve gökte olduğu gibi yeryüzünde O’nun isteğinin olmasıdır. Bizler iman ettiğimizde bizim için bu olmuştur. Tanrı’nın Egemenliği yüreklerimize geldi ve yeryüzünde Tanrı’nın isteği oldu. İşte bu Tanrı’nın arzusudur. Tanrı eğri büğrü, çarpık, kirli, günah içinde bir dünyaya dayanamıyor. Onu yenilemek istiyor ama bunu ancak çocukları aracılığıyla yapacaktır. Bizler de Tanrı’nın Egemenliği’nin güzelliğini yüreğimizde görünce bu hizmetin bir parçası olmayı istemeliyiz. Dünyadaki günahlara çarpıklara, adaletsizliklere, acılar ile uzlaşmamalıyız. Tanrı’nın Egemenliği’nin gelmesini istemeliyiz.
Tanrı’nın peygamberi Samuel’den ve özellikle de annesi Hanna’dan biraz söz edeceğim. KK’da ailesinin öyküsü hakkında detaylı söz edilen tek peygamber Samuel’dir. Tabii İsa Mesih’ten sonra. Samuel İsrail halkının büyük bir peygamberiydi ve hakimler döneminin sonlarında yaşadı ve Rab tarafından seçilerek peygamber olarak görevlendirildi. Kral Saul’dan önce İsrail’i yöneten son hakimdi. Musa gibi o da Tanrı’nın halkı için RAB’be yakarır ve yalvarırdı. Bu konuda RAB onu övüyor ve örnek gösteriyor: Örneğin 99. Mezmurda şöyle diyor: Psa 99:6 Musa’yla Harun O’nun kâhinlerindendi, Samuel de O’na yakaranlar arasında. RAB’be seslenirlerdi, O da yanıtlardı.
Bu kadar büyük bir Tanrı adamının öyküsü ilginçtir ki annesi Hanna hakkında uzunca bir bölüm ile başlar. 1. Samuel’I okuyalım:1Sa 1:1-7 Efrayim dağlık bölgesindeki Ramatayim Kasabası’nda yaşayan, Efrayim oymağının Suf boyundan Yeroham oğlu Elihu oğlu Tohu oğlu Suf oğlu Elkana adında bir adam vardı.Elkana’nın Hanna ve Peninna adında iki karısı vardı. Peninna’nın çocukları olduğu halde, Hanna’nın çocuğu olmuyordu. Elkana Her Şeye Egemen RAB’be tapınıp kurban sunmak üzere her yıl kendi kentinden Şilo’ya giderdi. Eli’nin RAB’bin kâhinleri* olan Hofni ve Pinehas adındaki iki oğlu da oradaydı. Elkana kurban sunduğu gün karısı Peninna’ya ve oğullarıyla kızlarına etten birer pay verirken, Hanna’ya iki pay verirdi. Çünkü RAB Hanna’nın rahmini kapamasına karşın, Elkana onu severdi. RAB Hanna’nın rahmini kapadığından, kuması Peninna Hanna’yı öfkelendirmek için ona sürekli sataşırdı. Bu yıllarca böyle sürdü. Hanna RAB’bin Tapınağı’na her gittiğinde kuması ona sataşırdı. Böylece Hanna ağlar, yemek yemezdi.
çocuğu olan Peninna, çocuksuz Hanna’ya sürekli sataşıp onu aşağılıyordu. Hanna’nın durumunu hayal etmeye çalışın. Çocuksuz olmanın utancı içinde yaşayan, sürekli yaslı gezen, gözü yaşlı, üzüntüden yemek yemeyen bir kadındı. Çocuk sahibi olarak kumasının alaylarından kurtulmak ve bu utançtan kurtulmak için tek umudu Rab’di. Bu durum yıllarca sürdü, yıllardır tapınmak için Şilo’ya geliyor, dua ediyor ama bu sıkıntısı için Rab’den bir cevap alamıyordu. Bir yıl gene Rab’be tapınmak için Buluşma Çadırı’nın olduğu Şilo’ya gittiler. Hanna tekrar dua etti. Ama bu kez durum çok farklıydı. Okuyalım
1Sa 1:10 Hanna, gönlü buruk, acı acı ağlayarak RAB’be yakardı ve şu adağı adadı: “Ey Her Şeye Egemen RAB, kulunun üzüntüsüne gerçekten bakıp beni anımsar, kulunu unutmayıp bana bir erkek çocuk verirsen, yaşamı boyunca onu sana adayacağım. Onun başına hiç ustura değmeyecek.”
Yıllardan beri Hanna, bir oğula ihtiyacı olduğunu düşünerek kendisini bu utançtan ve sıkıntıdan kurtarması için Tanrı’ya dua etmiştir. Ama bütün bu yıllar boyunca Rab onun dualarına yanıt vermedi. Ancak bu kez Hanna, Rab’be farklı bir şekilde yaklaşıyor. Hanna artık gücünün son noktasına gelmiş. Gönlü buruktu ve acı acı ağlayarak Rab’bin önünde kendisini alçalttı. Ve Bu sefer kendi ihtiyacı için dua etmedi. Pennina’yı kıskandığı için dua etmedi. Bir çocuk sahibi olarak Peninna’na karşısında başı dik durmak ve eşe dosta karşı gururlanmak için dua etmedi. Kocasından daha çok sevgi ya da saygı görmek için de dua etmedi. Benlikten gelen bir tutkuyla, insanların beğenisini kazanmak amacıyla dua etmedi. Bunun yerine nasıl dua etti? Kendisini hiçe sayarak Tanrı’nın yüceliği için dua etti Kendisini Tanrı’ya bir kurban olarak sundu ve Tanrı’nın yüceliği için kendi bedenini kullanmasını istedi. Eğer bir çocuk sahibi olursa onu Rab’be adayacağını, Rab’bin hizmetine vereceğini, yani doğacak çocuktan vazgeçeceğini beyan etti. Bu kez kendi ihtiyacına ve sıkıntısına odaklanmayı reddetti. İsrail halkının ruhsal ihtiyacına, Tanrı’nın halkına odaklandı. O dönemde İsrail’de büyük bir ruhsal kıtlık vardı. Tanrı’nın halkı yoldan çıkmıştı. Kahin Eli ve oğulları kutsallığa önem vermeyen kişilerdi. Tanrı’dan görümler ve rüyalar gelmiyordu. Musa’nın günlerinden beri İsrail halkına güçlü bir peygamber gelmemişti. Hanna halkın içinde bulunduğu ruhsal kıtlığa karşı Tanrı’ya adanmış bir erkek çocuk için dua etti. Çocuğun başına ustura değmeyecek yani, tamamen Rab’be adanmış Nezir yemini etmiş bir önder olacaktı. Tanrı’nın isteğine tamamen uygun bir adak adadı. Yakarışları kendi ihtiyacı yerine Tanrı’nın isteğine odaklandı. Bunun sonucunda Rab duasını duydu ve Samuel dünyaya geldi. Hanna adağını yerine getirdi ve çocuğu sütten kesildikten sonra Tanrı’nın çadırına onu bıraktı. Ne kadar zor değil mi? Samuel Rab’bin hizmetinde büyüdü, tüm İsrail’in saygısını kazanan büyük bir Tanrı adamı oldu. İsrail’i uzun yıllar barış ve adaletle yönetti ve kral Davut’u meshetti. İşte Tanrı’ya adanarak edilen içten bir dua sonucunda büyük bir Tanrı adamı yetişti. Tanrı’nın Egemenliği yüceltildi. Gökte olduğu gibi yerde de Rabbin isteği oldu.
Burada bizler için ruhsal ders vardır. Tanrı’ya ilk yeri vermenin, O’nun isteğinin gerçekleşmesinin Tanrı’nın egemenliğinde bir yasa olduğunu görüyoruz. Bu kurban yasasıdır. Bereketlerin birinci koşulu budur. İsteklerimiz Rab’bin egemenliği için istemeyi öğrenelim. Dualarımız Tanrı’nın yeryüzündeki egemenliğiyle bağlantılı olsun. Tanrı, halkının övgüleri üzerine tahtını kurmuş ve halkının sunduğu kurbanlar aracılığıyla egemenliğini ilerletmektedir. Hanna, doğacak çocuğunu Tanrı’ya teslim ettiğinde Tanrı’yı yüceltmiş oldu ve bereketlendi, kısırlığı şifa buldu. Tanrı’ya adadığı çocuk yerine Tanrı Hanna’ya üç erkek iki kız çocuk daha verdi.
O yüzden isteklerimizi önce Tanrı’ya sunmalıyız, Tanrı’ya adamalıyız. Bu yüzden ne zaman kendi benliğimizden doğan isteklere odaklanırsak Tanrı bu tür duaları işitmeyi reddediyor. Yakup Mektubu bu konuda açıkça uyarmaktadır: “Jas 4:2-3 Elde edemiyorsunuz, çünkü Tanrı’dan dilemiyorsunuz. Dilediğiniz zaman da dileğinize kavuşamıyorsunuz. Çünkü kötü amaçla, tutkularınız uğruna kullanmak için diliyorsunuz.”
Kardeşler burada büyük bir uyarı görüyoruz. Yeniden doğmuş imanlılarsak o zaman kendi tutkularımız için dua etme ayrıcalığımız yok. Kötü amacın, kendi tutkularımızın tersine dualarımız olmalı. Tanrı’nın yüceliği ve egemenliği yerine kendi tutkularımız, kötü amaçlarımız için dilediğimiz dileklere erişemeyiz. O zaman dileklerimizi iyi amaçla, yani Tanrısal tutkular uğruna kullanmak için dilemeliyiz. Bu çağda en değerli kurbanlardan biri de zamanımızdır. Rab’be daha çok zamanımızı vermeyi amaç edinelim.
Rom 13:11-14 yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı.
2 Petrus 3:11 Her şey böylece yok olacağına göre, sizin nasıl kişiler olmanız gerekir? Tanrı’nın gününü bekleyip o günün gelişini çabuklaştırarak kutsallık içinde yaşamalı, Tanrı yolunu izlemelisiniz.
Mesih’in Tanığı
/0 Yorumlar/in Görsel Vaazlar/tarafından Misafir VaizMesih’in Tanığı
/0 Yorumlar/in Metin Vaazlar/tarafından Misafir Vaiz17.03.2019
“Bildiğim bir şey var” – Yuhanna 9:25
Dünyanın en ünlü masallarından biri olan “Kralın kulakları eşek kulaklarıdır” diyen bir hikaye var. İşte özet şudur:
Bir ülkede bir kral varmış. Kralın bir sırrı varmış. Hiç kimsenin bilmediği utanç verici bir sırmış. Kralın kulakları eşek kulakları kadar büyükmüş. Kral her zaman memurlara ve insanlara kendi sırrını belli etmekten endişe etmiş. Fakat büyük tacın içinde olan gerçeği Kuaför den hiç gizleyememiş. Bu yüzden Kral kuaförü uyarmış, eğer bu sırrı diğerlerine söylersen, canını kaybetmek zorunda kalacaksın demiş. Kralın sırrını saklamak zorunda kalan kuaförün acısı tek bu değilmiş. Büyük tacın içinde olan gerçeği insanlara söylemek istediği halde kendi canını korumak için çok zorlanmış. Bu kuaförün kalbine yük olmuş ve sonunda fiziksel bir hastalığı olmuş.
Kuaför artık dayanamıyormuş. Yüreği sıkıntılıymış ve nefes almakta zorlanıyormuş. Bir gün, insanlar olmadan derin bir ormana girmiş ve toprağa bir çukur kazmış. Sonra bağırarak kendi sırrını çukura kapatıp çukuru yeniden toprakla doldurmuş. Kuaför bütün yükünü bıraktığı gibi sevinç ile geri dönmüş. Ancak zaman geçtikçe sazlar topraklarda büyüdüğünde, rüzgar estiğinde, sazlık ormanları karıştığında ağlamaya başlamış. Ondan şöyle sesler çıkmış:
“Kralın kulakları eşek kulakları, kralın kulakları eşek kulakları …..”
Kuaförün döktüğü sözler yeniden dirilmiş ve yankılar halinde yayılmış. Söylentiler ülke genelinde yayılmış ve kral nihayet utancı nedeniyle sakladığı sırlarını itiraf etmiş. Kral, kendi görünümü kabul edildikten sonra çok rahatlamış.
Bugün bildiği gerçeği söylemeye dayanamayan bir kuaför gibi Bildiği bir şey hakkında gerçeği söylemek zorunda olan bir körün hikayesini paylaşmak istiyorum.
Kutsal kitapta kör bir adam var. O doğduğundan beri kördü. Ancak İsa yolda giderken doğuştan kör bir adam gördü. İsa kör gözü açtı. Ve insanlar bu olaya şaşırdı. Şifa mucizesi eskiden ve şimdi olduğu gibi birçok insanın dikkatini ve ilgisini çekiyordu. İnsanlar köre “Gözlerin nasıl açıldı?” ve “Gözlerini kim açtı?” diye sordular. Ve “Sana şifa veren o kişi şimdi nerede var?” diye sordular.
Ve kör adamı Ferisiler’in yanına götürdüler. Ferisiler de şöyle soruyorlardı. “Bu nasıl böyle oldu?” Bu, Ferisiler arasında anlaşmazlıklara neden oldu. Kör gözü açan kişiyi Tanrı’dan mı Tanrı’dan değil mi diye tartıştılar ve O bir günahkâr ise, böyle bir mucizeyi nasıl yaptığını tartıştılar. 17. ayette Eskiden kör olan adama yine sordular: “Senin gözlerini açtığına göre, O’nun hakkında sen ne diyorsun?” Adam, “O bir peygamberdir” dedi. Bakın. Körün İsa Mesih hakkında ilk cevabı “peygamberdir”.
Yine de, Yahudiler onun daha önce kör olduğuna ve körün gözlerinin açıldığına inanmadılar. Ve Onun ailesini çağırdılar ve tekrar sordular. Ama adamın annesiyle babası şu karşılığı verdiler. “Onun bizim oğlumuz olduğunu ve kör doğduğunu biliyoruz. Ama şimdi nasıl gördüğünü, gözlerini kimin açtığını bilmiyoruz, ona sorun. Ergin yaştadır, kendisi için kendisi konuşsun.”
22’de neden böyle karşılı verdiğini anlayabiliriz. Yahudi yetkililerden korktukları için böyle konuştular. Çünkü yetkililer, İsa’nın Mesih olduğunu açıkça söyleyeni havra dışı etmek için aralarında sözbirliği etmişlerdi.
Bu korku bizi tereddüte düşürüyor. Bu korku yüzünden biz ruhsal dilsiz gibi oluyoruz. Bu korku, karanlıkta kalmamıza sebep oluyor. Yani Ferisiler kör adama ikinci kez soruyorlar.
24. ayette eskiden kör olan adamı ikinci kez çağırıp, “Tanrı hakkı için doğruyu söyle” dediler, “Biz bu adamın günahkâr olduğunu biliyoruz.”
25. ayette O da şöyle yanıt verdi: “O’nun günahkâr olup olmadığını bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, kördüm, şimdi görüyorum.”
Bugünkü körün sözü çok açık.
“Başka bir şey bilmiyorum. Kesin olarak bildiğim tek şey kör olduğum ve şimdi gördüğüm. ”
Kör adamın gözlerini açtığı gerçeği, bunun Ferisiler arasında bir problem olduğunu ortaya çıkardı. Birçok insan bu gerçeği dikkate aldı. Ve Şaşırtıcı olan olay ise, bu durumda, körün gözlerini açtığı gerçeğine tanık olan tek kişi vardı ve bu da İsa Mesih’ti.
Aslında, körün hikayesinin müjde ile ilgisi olduğu söylenebilir. Ancak bugünkü metinde müjde yayarken kaçırmamamız gereken bir nokta vardır. Kör adamın söylediği şey var. Bu nedir? Evet. İsa Mesih.
Kör adamın bildiği bir şeyi anlamaya çalışalım.
İlk olarak, kör adam İsa’yı gördü. İsa’yla tanıştı. Kör hayatında her zaman karanlıktaydı, İnsanlardan terk edilmiş durumdaydı. Körü dışladılar, kör olduğu için günahkâr gibi yaşıyordu, Ama İsa Mesih onun hayatına müdahale etti. Kör iradesi olmadan bir anda İsa ile buluştu.
Müjdenin özü İsa Mesih’tir. Ve İsa Mesih ile tanışması gerektiği gerçeğidir. Başka bir şey yok. Bizim kilisemize insanları davet etmemizin nedeni de İsa ile tanıştırmaktır. İsa ile kilisede buluşmalardır. Onların yaşamlarında İsa ile tanışma şansı yoksa bile, Biz onları İsa ile tanıştırabilmek için gayret etmeliyiz. Kör adam İsa ile tanıştı. Hayatındaki en iyi olaydı.
İkincisi, kör, İsa ile tanışmadan önce görmüyordu. Fakat İsa ile tanıştıktan sonra gözleri açıldı. Bu mucize Siloam’da gözleri açılan kör adam için gerçekleşti. İsa ile tanıştıktan sonra değişti. Kör adam İsa ile tanıştığında, 6. ve 7. ayetlerde şöyle oldu.
“Bu sözleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı ve çamuru adamın gözlerine sürdü. Adama, “Git, Şiloah Havuzu’nda yıkan” dedi. Şiloah, gönderilmiş anlamına gelir.
Elçi Pavlus, Şam yolundayken gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. ve Rab’bin sesi duyulup İsa ile tanıştığı gibi kör adam da Şiloah Havuzu’nda ortaya çıkan olayla İsa ile tanıştı. Ne harika!, bu olayda, karanlıktan ışığa, hayatında harika değişiklik oldu. Bu olay, onun hayatı boyunca asla hiç unutulmayacak bir olaydı.
Üçüncüsü, körün hayatının değişmesi sadece İsa Mesih sayesinde oldu. Birçok insan bunun nasıl olabileceğini konuşuyor. Bunu Kimin yaptığını konuşuyor? Birçok insan mucizevi şeylere önem veriyor. Ama körün söylemek istediği bir şey var. Bu gözlerini açan tek kişinin İsa Mesih olduğudur. İsa sayesinde şimdi görmesidir.
Ne de olsa, kör adamın söylemeye çalıştığı şey, bugünkü metninde olduğu gibi hayatında bildiği tek şeydi. Tanıştığı İsa Mesih’ti.
Aslında 22. ayette okuduğum gibi, İsa’nın Mesih olduğunu açıkça söyleyeni havra dışı etmek için aralarında sözbirliği ettiğini biliyordu, ama kör adam korkmadı. Çünkü kör adam kendinin tanık olduğu ve yaşadığı mucizeyi gördü ve bildiği bir şeyi söylemekten hiç korkmadı. Gözlerini açtı, Gerçegi söylemek için ağzını da açtı.
Bir şey söyledi ve kör adam bunu söylemekten gurur duyuyordu.
Umarım ki bu kör adamın hayatına bakarak bizim hayatımızda da bunun gibi şaşırtıcı değişikliklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Ve kör adam gibi tek bir şey söylemek istiyorum. Ne kadar iyi konuştuğum önemli değil. Kör bir adamın hayatının nasıl değiştiği gibi İsa’nın benim hayatımı da nasıl değiştirdiğini insanlarla paylaşmak istiyorum. İsa Mesih’in benim hayatımda ne kadar önemli ve övgüye layık olduğunu söyleyebileceğime dair bir arzum var.
Önünü görmeyen kör adam, doğuştan sakat kaldı.
Ancak İsa ile tanıştığında gözleri açıldı.
Ve onun yaşamında müthiş bir değişiklik yapan İsa’ya tanık oldu. Mantıklı ve aklı bir dil kullanmadığı halde Hayatındaki dönüm noktası olan İsa Mesih’i duyurmak istedi.
O’nun hakkında bildiği tek bir şey vardı.
İsa’yla tanıştı ve İsa’nın aracılığıyla kendin gözü açıldı.
Artık, İsa’nın sayesinde kendi yaşamının nasıl değiştiğini paylaşmak istedi.
1.Korintiler 1;21 ayette “Mademki dünya Tanrı’nın bilgeliği uyarınca Tanrı’yı kendi bilgeliğiyle tanımadı, Tanrı iman edenleri saçma sayılan bildiriyle kurtarmaya razı oldu.” saçma sayılan bildiriyle kurtardı.
Evet. Müjde, dudakların bilgeliği tarafından ikna etmek değil. Müjde tanıklık etmektir. Müjde dilin gücüyle tartışmak değildir. Müjde tanıklıktır.
1.Korintiler 1;18 ayette, Çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, biz kurtulmakta olanlar içinse Tanrı gücüdür.
Evet. Bizim duyurduğumuz ad. İsa Mesih, Onun adı tek başına güçtür.
Müjde hakkında ilgisi olmayanlara Kurtuluşa tutkusu olan bir pastör D.L Moody şöyle diyor:
“Tanrı’nın çocuklarının çoğunun ruhsal dilsiz olması çok üzücüdür. Ama bu doğru. Ebeveynler, çocuklarının dilsiz olmasını büyük bir felaket olarak düşünüyorlar. Bu gerçek yüzünden büyük üzüntü duyacaklar. Ama Tanrı’nın çocuklarından çoğunun ruhsal dilsiz olmasını düşündünüz mü? Maalesef Kilise böyle insanlarla dolu. Onlar İsa Mesih’in tanıklığına göre yaşamıyorlar. Politika, sanat, bilim, moda vb. Şeylerden bahsediyorlar, ancak Tanrı’nın Oğlu hakkında ruhsal dilsiz oluyorlar.”
Müjde yayarken ne söyleyeceğini bilmediği halde politika, ekonomi ve din hakkında iyi konuşuyorlar. Ama müjde yayarken ruhsal dilsiz oluyorlar. Gerçekten, bu bizim için bir utanç. Ağzımız aracılığıyla söylememiz gerekenleri söyleyemezsek, Moody’in dediği gibi ruhsal dilsiz olmaktan farkı olmaz. Eğer bu ruhsal sakatlık ile yaşıyorsak, bu utancı bugün tekrar Rab’bin önüne getirip İsa Mesih’i ağzımızla ilan etmeliyiz. Seslenmeliyiz.
Elçilerin İşlerine bakın. Elçiler ve ilk kilisede iman edenlerin hikayesin bakın. Gördükleri ve duydukları İsa Mesih’in dirilişini bildikleri halde bilmiyoruz diye inkâr ettiler. Gördükleri ve duydukları İsa Mesih hakkında, Tek bir şey söylemeliydiler. Boynumuza bir bıçak gelse bile, bunu söylemeliyiz. Kendi hayatlarındaki bir şeyi dünyaya anlatmak istediler.
Bir ilahi var. Şöyle söylüyor:
Dağın tepesinden bağıracağım. Dünyamın bilmesini istiyorum.
Rab’bin sevgisi bana geldi. İnsanların üzerine iletmek istiyorum.
Evet. İlk kilisede iman edenler insanları çok sevdi. Kendi Müjdesini yaymaya gayret etti. Kalpleri, İsa Mesih’i iletmek için istekliydi. Onlar ağızlarını açmaya ve müjdeyi yaymaya tutkusu olan insanlardı. Peki bu hikâyeden sonra yüreğiniz nasıl oldu? Kalpleriniz isteksiz değil mi? İsa’yı duyurmaktan korkuyor musunuz? Yüreğinizde utanç ve korku olursa insanlara nasıl müjdeyi yayacaksınız?
Eğer kurtarılmış Tanrı’nın çocuklarıysak, bu sevinçle ve gururla uygulamamız gereken bir hayattır. İşte müjde budur. Hristiyan hayatı böyle olmalıdır. İsa Mesih hakkında övünen ve konuşan, başka bir kişinin ruhunu Tanrı’ya getiren kişi Ne kıymetlidir. Ne güzeldir.
Sevgili kardeşler,
Çok iyi biliyorum ki, bu dünya da yaşayan kişinin İsa’yı özgürce paylaşması kolay değil. Müjde de kolay değil. Körün babası havra dış edilmekten çok korktu. Körün babası gibi, bizde de böyle bir korku olabilir. Ama bildiğimiz bir şeyi söylemek için bu kör adamın cesaretine ihtiyacımız var.
Bildiğim gerçekleri söylemezsem, dayanılmaz bir kalple ağlamalıyım. Bağırmalıyım. Bildiğim bir şey var; İsa’yla tanışmadan önce, hayatımı tekrar gözden geçirdim ve İsa’yla tanıştıktan sonra hayatımın nasıl değiştiğine bakın. Ve eğer İsa’nın hayatımızda kim olduğunu söylersek, duamız eksik olsa bile, duamızın içinde çarmıhın gücü vardır.
Bizim yaşamımız Kutsal Ruh yönlendirecek.
Sözlerime göre, bu yetki benden gelmiyor, İsa Mesih’in isminden geliyor, bu nedenle müjde saçma sayılan şeyler ortaya çıkar.
Pavlus’un metinde müjde vardı, ama elçi Pavlus, İsa ile tanışmadan önce hapishanede günahkarların en kötüsüydü. İsa Mesih’e iman edenlere zulmetti. Ancak, İsa Mesih ile Şam’da buluştuktan sonra, diğer ulusların elçisi olarak adlandırılan bir Evanjelist oldu. Müjde yayan kişi oldu. Elçi Pavlus diğer uluslara tanıklık ediyordu.
Sevgili Kardeşler,
Bugün müjdenin yükünü taşıyan size tavsiye vermek istiyorum. Bugünkü metindeki körün hayatı çok acıdır. Bu arada, körün hayatından daha acı hayata sahip olan insanlar var. Günümüzde ruhsal dilsiz olan Hristiyanlar var. Size göre Hangisini hayatı daha acı? Kör olan ve ruhsal dilsiz olan Kim?
Hayatınızda bildiğiniz tek şeyin övüneceğiniz tek şeyin İsa Mesih olmasını istiyorum, Mesih İsa’nın sizin gururunuz ve övününüz olması istiyorum.
Hadi şöyle diyelim. İsa’yı görmek çok güzel. Dirisu Kilisesi’ne gitmek çok güzel. Tanrı’ya inanmak çok güzel. Dirisu kilisesini önemsiyorum. Dirisu Kilisesi’ne hizmet eden kardeşler iyidir. Bedri abi de iyidir. Ayrıca Cuçan abi de iyidir. Özellikle Dirisu Gençleri iyidir. Her şeyden önce, İsa’ya inanmak iyidir. Evet. Rab’bin Bereketi Budur. Amin.
“Ya Rab. Bugün bize böyle konuştuğun için şükür ederiz. Biz de kör adam gibi seninle tanışmak istiyoruz. Kör adam gibi senin Kim olduğunu iletmek istiyoruz. Ya Rab bizimle birlikte ol. İsa Mesih’in adı ile dua ediyorum. Amin. Rab bereketlesin.
Yenilenen Yaşamımız
/0 Yorumlar/in Görsel Vaazlar/tarafından Adem BaytekinRadyo Maranata
/0 Yorumlar/in Radyo Dinle/tarafından Dirisu KilisesiRadyo Light
/0 Yorumlar/in Radyo Dinle/tarafından Dirisu KilisesiTanıtım Videosu
/0 Yorumlar/in Videolar/tarafından Dirisu Kilisesiİletişim Bilgilerimiz
0212 232 96 69 | |
+90532 548 72 70 | |
kilisedirisu@gmail.com | |
Cumhuriyet Mah. Bilgiç Sok. No: 11/B Şişli – İstanbul |
Sayfa Gösterimi: 164284 – Toplam Ziyaretçi Sayısı:106968
Adresimiz
Kategoriler
Arşiv
- Mart 2020
- Şubat 2020
- Ocak 2020
- Aralık 2019
- Kasım 2019
- Ekim 2019
- Eylül 2019
- Ağustos 2019
- Temmuz 2019
- Haziran 2019
- Mayıs 2019
- Nisan 2019
- Mart 2019
- Şubat 2019
- Ocak 2019
- Aralık 2018
- Kasım 2018
- Ekim 2018
- Eylül 2018
- Ağustos 2018
- Temmuz 2018
- Haziran 2018
- Mayıs 2018
- Nisan 2018
- Temmuz 2017
- Haziran 2017
- Nisan 2017
- Mart 2017
- Ocak 2017
- Aralık 2016
- Ekim 2016
- Ağustos 2016
- Mayıs 2016
- Mart 2016
- Haziran 2015
- Mayıs 2015
- Kasım 2014
- Ağustos 2014
- Haziran 2014
- Mayıs 2014
- Nisan 2014
- Mart 2014
- Şubat 2014
- Ocak 2014
- Aralık 2013
- Kasım 2013
- Ekim 2013
- Eylül 2013
- Ağustos 2013
- Temmuz 2013
- Haziran 2013
- Mayıs 2013
- Nisan 2013
- Mart 2013
- Şubat 2013
- Ocak 2013
- Kasım 2012
- Ekim 2012
- Eylül 2012
- Ağustos 2012
- Haziran 2012
- Mayıs 2012
- Nisan 2012
- Mart 2012