Dirisu Pınarından İçmek

04.08.2019

İsa Mesih çarmıhta acı çekerken şu soruyu sordu: “Tanrım Tanrım beni neden terk ettin?” Burada bir mezmurdan alıntı yapıyordu. Bizim günahlarımız için. Neden böyle bir felakete Rab katlandı? Bizimle birlikte olmak için. Eğer bizim uğrumuza bizim terk edilmişliğimizi yaşamasaydı, bizimle birlikte olamayacaktı. Rab bizimle olmak istedi ve biz de Rab’le birlik içinde olalım.

Romalılar 8:28–29’de şöyle der:

Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun.

Birçok insan “önceden belirlenmek” kavramını duyunca sendelerler. Bu kavramı anlamak için, ifadenin bileşenlerine bakmalıyız. Belirlenmek sözcüğü belli bir varış noktasına gitmek üzere belirlenmek anlamını taşımaktadır. Yani önceden bilinen bir noktaya varacağı belli olmak ya da “başlamadan önce bitiş çizgisini belirlemek” demektir.

Eğer doğru varış noktasında bitireceksek önümüzde doğru vizyon olmalıdır! Bir yarışı koşup da yanlış bitiş çizgisine varmak korkunç bir şey olur! Bir tabancayı yanlış bir hedefe doğrultup onu vurmak felaket olur!

Ferisiler gayet gayretli ve tutkuluydu, ama amaçları kendilerine hizmet etmekti. Doğru vizyona sahip değillerdi; hedefi kaçırdılar. Peki hedef ne, amaç ne?

“Tanrı’nın bizi İsa Mesih’in benzeyişine dönüşmemiz için önceden belirlemesindeki amacı neydi?” Cevabı basittir; çünkü O bizi sevdi ve bizimle paydaşlık kurmayı arzuladı.

Rab, insanı yaratıp onu bahçeye yerleştirdiği zaman, Adem’e olan sevgisi nedeniyle onunla birlikte yürüdü ve paydaşlık etti. Başlangıçtan beri insanlarl ilgili amacı bu oldu. Rabbimiz insanlarla birlikte yürümek istiyor. Adem’in torunlarından biri Tanrı’nın bu amacını kavradı ve onunla ilgili şöyle tanıklık edilmektedir, “Hanok . . . Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı” (Yaratılış 5:23-24). İbraniler yazarı da şöyle der “Hanok. . . Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.”(İbraniler 11:5). Hanok neden Tanrı’yı hoşnut etti? çünkü Tanrı yolunda O’nunla birlikte yürüdü ve O’nunla yakın bir paydaşlığa sahipti. Neden göğe alındı? Çünkü Adem’den sonra Tanrı’nın yüreğini, isteğini tam anlamıştı. Atamız Adem Aden bahçesinde Tanrı’yla birlikte zorlanmadan yürüyordu. Ve şimdi biz önceden belirlenmiş olan Mesih’te seçilmiş kişiler de Tanrı’yla yürüme daveti aldık, ama artık Aden Bahçesinde değiliz, çöldeyiz. Ama gene de Tanrı’yla birlikte yürümemiz bizden bekleniyor.

Bu nedenle bizim günlük hedefimiz de artık çölü andıran bu zorlu dünyada Tanrı’yla birlikte yürümek olmalıdır. İsa Mesih’in benzeyişinde olmanın anlamı budur.

Çöl dünyayı temsil ediyor ve bizler Tanrı’yla çölde yürümeye çağrıldık. Mısır’daki rahat ve sınır tanımaz hayat tarzından kurtulduk. Pro 29:18 

Tanrısal esinden yoksun olan halk Sınır tanımaz olur. Ne mutlu Kutsal Yasa’yı yerine getirene! 

 Ama biz hamdolsun Tanrısal esini alan halkız, çarmıha gerilerek sınırlandık ve Tanrı’nın denetimi altına girdik. Kutsal Yasa’nın gereklerini yerine getirmek üzere mühürlendik.

Keşke Tanrı’yla birlikte Aden bahçesinde yürüseydik ama olmadı.  Biliyoruz ki çölde yürümek zorludur, Rab’bin dediği gibi O’nun ardından böyle bir çölde gitmek için kendimizi inkar etmek, çetin bir yolda yürümek gerekiyor.Kurak, suyu bol olmadığı, yılanlar, akreplerle dolu bir yerdeyiz.

Çölde nadiren yağmur yağar. Orada suya kolay bir erişim yoktur ve eğer bulunacaksa bile, kuyulardan ya da kaynaklardan çekilmelidir. Çöl kurak ve susuz bir diyardır (Mezmur 63:1). Ancak yürümeye devam etmek için su vazgeçilmez hayati bir unsurdur. O zaman suyu nereden bulacağız? Bu nedenle İsa bizi tıpkı kuyu başındaki Samiriyeli o kadına söylediği gibi bu sözlerle davet eder:

“Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. Kutsal Yazı’da dendiği gibi, bana iman edenin ‘içinden diri su ırmakları akacaktır.’ Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh’la ilgili olarak söylüyordu.”. . . (Yuhanna 7:37–39)

Kuyu başındaki kadın İsa’ya şöyle söylemişti: Sen, bu kuyuyu bize vermiş, kendisi, oğulları ve davarları ondan içmiş olan atamız Yakup’tan daha mı büyüksün?

Kadın İsa’yı Yakup’la kıyasladı, halbuki Yakup’tan üstün olan oaradaydı. O yüreğimizde dirisu kuyusu açmaya gelmişti.

Bu nedenle İsa, kendisine gelip içenin yüreğinde diri su ırmakları ya da pınarları akacağını söylüyor. Çölde deneyim ettiğimiz şey Tanrı’nın Ruhu’nun dökülmesi (yağmur) değildir. Bu kurak yerlerde, tazeleyen sular yüreklerimizde var olan derinliklerindeki Tanrı’nın pınarından ya da kuyusundan çekilmelidir. Isa 12:3  Kurtuluş pınarlarından sevinçle su alacaksınız.

imanlıların yüreğinden ırmak (tekil) değil, ırmaklar (çoğul) akacağına dikkat edin (Yuhanna 7:39). Rab’bin Ruhu yüreklerimizden nasıl ırmaklar gibi akar? Peygamber Yeşaya Ruh’un işlerinin doğasını açıklıyor: “RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak” (Yeşaya 11:2).Kutsal Ruh’a Bilgelik Ruhu, Anlayış Ruhu, Öğüt Ruhu, Güç Ruhu, Bilgi Ruhu ve RAB korkusu Ruhu denmektedir. İsa, Ruh’un ırmaklar gibi olacağını söylediğinde bunun anlamı bir Bilgelik ırmağı, bir anlayış ırmağı, bir Öğüt ırmağı, bir Güç ırmağı, bir Bilgi ırmağı ve bir RAB korkusu ırmağı olacağıdır. İhtiyacımız olan her şey içimizde akan Rab’bin dirisu ırmaklarında var.

İbrahim’in mucize oğlu İshak bir keresinde kendisini kurak bir zamanda buldu:

“İbrahim’in yaşadığı dönemdeki kıtlıktan başka ülkede bir kıtlık daha oldu. . .  RAB İshak’a görünerek, “Mısır’a gitme” dedi, “Sana söyleyeceğim ülkeye yerleş. Orada bir süre kal. Ben seninle olacak, seni kutsayacağım” (Yaratılış 26:1–3)

Tanrı İshak’a rahatlığın bulunduğu Mısır’a kaçmamasını, ama onu koymuş olduğu yerde kalmasını söylüyor. Birçok kez kendimizi kuraklıkta bulduğumuzda, ilk düşündüğümüz şey “Buradan gidiyorum” cümlesidir. Eğer bir sabah duası zamanında Tanrı’nın varlığını hissetmediğimizde, zihnimiz yolunu şaşırmaya başlar ve gün boyunca yapmamız gereken bütün o işleri düşünürüz. Dua zamanımızı aceleyle bitirir ve yapılacak listemizi yapmaya koyuluruz.

Eğer katıldığımız kilisenin ortamı bize kurak gelirse, Tanrı’ya bile sormadan içimizden ruhsal heyecanın olduğu ve harika vaazlar verilen başka bir yere gitmeye karar veririz.

Ya da sosyal hayatımız ya da işimiz kurak görünürse, ekonominin büyüdüğü bir başka şehre yerleşmeyi göz önüne alırız. Şöyle düşünürüz, Eğer burada kalırsam, kuruyacağım ve Tanrı’nın hayatımdaki planının gerçekleştiğini asla görmeyeceğim.

Bu gibi düşünceleri aklından geçiren pek çok Hristiyan var. Bunlar kurak olmayan bir yer bulma umuduyla bir sosyal platformdan bir diğerine, etkinlikten etkinliğe, kiliseden kiliseye, kentten kente kaçıp dururlar. Kuyuları kazmak ve bulundukları yere taze su taşımak için Tanrı’nın onları kullanmasına izin vermek yerine, rahatlık ve huzur bulmak için “Mısır’a giderler.” Anlamadıkları şey, bu kurak zamanların birçoğunda Tanrı’nın onlara verdiği vizyonu ortaya çıkarmayı tasarladığıdır. Her zaman böyle olmayabileceğini biliyorum, çünkü Tanrı’nın bizi yeni bir yer için hazırladığı ve eskisinin kurumasına izin verdiği zamanlar da vardır. Burada anahtar nokta Tanrı’nın Ruhu tarafından yönlendirilmektir! Bizim çağrımız Tanrı’yla birlikte yürümek, zorluklarda Mısır’a gitmek değildir.

Tanrı’ya itaatinin ve kurak diyarda kalmasının sonucunda İshak’a ne olduğuna bakalım:

“İshak o ülkede ekin ekti ve o yıl ektiğinin yüz katını biçti. RAB onu kutsamıştı. İshak bolluğa kavuştu. Varlığı gittikçe büyüyordu. Çok zengin oldu. Sürülerle davar, sığır ve birçok uşak sahibi oldu. Filistliler onu kıskanmaya başladılar. Babası İbrahim yaşarken kölelerinin kazmış olduğu bütün kuyuları toprakla doldurup kapadılar. . . . Babası İbrahim yaşarken kazılmış olan kuyuları yeniden açtırdı. Çünkü Filistliler İbrahim’in ölümünden sonra o kuyuları kapamışlardı. Kuyulara aynı adları, babasının vermiş olduğu adları verdi.” (Yaratılış 26:12-15,18)

İshak, ekinlerinin büyümesi için ihtiyaç duyduğu suyu babasının kuyularını yeniden açarak elde etti. Bu kuyuları Filistliler kapatmıştı. Tıpkı İshak gibi, bizim de Tanrı’nın çürümez tohumunun yüreğimizde olgunlaşması için çaresizce ihtiyaç duyduğumuz suyu çoğunlukla açılmış kuyulardan çekmemiz gerekir. Filistliler dünya ve onun düzenidir. Çoğu zaman bu dünyanın düzenine çok yakınlaştığımızda, farkına varmadan kuyularımız kapanır. Kuyularımızı yeniden açmamız çok kritiktir, çünkü ancak böylelikle canlarımızın sulanması için gereken suyu sağlayabiliriz.

Günümüzde kültürel değerlerin Mesih’in bedenini işgal etmesi nedeniyle birçok kuyunun “kapandığına” inanıyorum. Diri suların kaynağı olması gereken kilise, düşmanın ayartısına, kuyuların kapanmasına izin verdiği için mi kurak bir yer haline geldi?

Tanrı, bizi dünyanın kapattığı kuyuları yeniden kazmaya yönlendiriyor. Çölde yani dünyada Tanrı’yla birlikte yürümek için Rab gereken her şeyi bizze verdi, dirisu kaynaklarını içimize yerleştirdi. Her zaman yağmur yağmayacak ama Rab’bin açtığı kuyulardan biz su çekeceğiz. Susuz kalmadan Rab’le birlikte yürümeye devam edelim.

Sormamız gereken şey, acaba Tanrı’nın, kilisesini taze suyla yenileyip yenileyemeyeceğidir. Cevap elbette yenileyebilir! Yeşaya’nın çok güzel bir biçimde şu tabloyu resmeder:

“RAB her zaman size yol gösterecek, Kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek. İyi sulanmış bahçe gibi,

Tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız.”

(Yeşaya 58:11-12)

İshak’ın kendi zevki ve rahatı için refah bir ülkeye gitmemesi gibi, bizler de (işleri kendi bildiğimiz gibi yapmayarak, kendi zevkimizi aramayarak ya da Tanrı’nın sözünü onurlandırarak) iyi sulanmış bir bahçe ve suları tükenmeyen bir kaynak gibi olacağız! Eğer işleri Tanrı’nın yoluna göre yaparsak, Tanrı diri sularını bizim aracılığımızla kuru ve susuz insanlara taşıyacaktır.