Tanrı İradesini Her Koşulda Gerçekleştirir

10 06 2012

Yuhanna 10:14-16’de Rab iyi çoban olduğunu söylüyor. Başka ağıldan koyunlarının da olduğunu söylüyor. Eski Antlaşma’da Rab’bin bu koyunları çağırmak için peygamberlerini kullandığını görüyoruz. Günümüzde bu işi bizler yapıyoruz. Yunus bu peygamberlere bir örnektir. Yunus kitabı 3’e bakalım:

RAB Yunus’a ikinci kez şöyle seslendi: “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir.” Yunus RAB’bin sözü uyarınca kalkıp Ninova’ya gitti. Ninova öyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi. Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, “Kırk gün sonra Ninova yıkılacak!” diye ilan etti. Ninova halkı Tanrı’ya inandı. Oruç ilan ederek büyüğünden küçüğüne hepsi çula sarındı. Ninova Kralı olanları duyunca, tahtından kalkıp kaftanını çıkardı; çula sarınarak küle oturdu. Ardından Ninova’da şu buyruğu yayımladı: “Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan -ister sığır, ister davar olsun- ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek. Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin. Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız.” Tanrı Ninovalılar’ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı, yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti.

Rab’be itaat etmek önemlidir. Rab bizden kendisine itaat etmemizi bekler. Ancak itaatsizlik Rab’bin bizimle çalışmasına engel değildir. Yunus bu konunun  güzel bir örneğidir. Bu konuya değinmek istiyorum. Bununla ilgili üç temel prensipten söz edeceğim.

Birinci prensip: Rab’bin sevgisi ve Rab’bin lütfu bizim düşünebileceğimizden çok daha büyük ve geniştir. Pavlus bu yüzden Rab’be “Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum demişti (Efesliler 1:17). Gerçekten de vahiy gelmeden Rab’bin lütfunu anlamamız olanaksızdır. Rab bize bol lütuf veriyor, bizden de dışarıda olanlara bol lütuf akıyor.

Yunus İ.Ö. 760 yıllarında yaşadı. 2. Krallarda sözü geçen kıral Yerovama Rab’bin peygamberlik sözlerini vermiştir. İsraillilerin başlarındaki kral kötü olduğu zaman Rab genelde o dönemde İsraillilerin topraklarını küçültür, başlarındaki kral iyi olduğu zaman topraklarını genişletirdi. Yunus peygamberin zamanında ise tam tersini yaptı. Yunus’un zamanındaki kral Rab’in gözünde kötü olanı yapmış olmasına rağmen Rab İsrail’in topraklarını genişletti. Böylece Rab, İsrail’in son zamanlarında topraklarının genişleyeceğine dair peygamberliği gerçekleştirmiş oldu. Bu yüzden İsrailliler Yunus’a çok değer verirlerdi. Onların gözünde Yunus kraldan bile daha büyüktü.

Sonra Rab Yunus’a başka bir söz verdi: Yunus 3:2
“Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir.”

Bu dönemde Asurlular çok zorba ve korkunç bir medeniyettiler. Rab Yunus’tan bu bölgeye gitmesini istemişti. Yunus ise buna karşı çıktı ve kaçtı. Yunus 1:3
Ne var ki, Yunus RAB’bin huzurundan Tarşiş’e kaçmaya kalkıştı. Yafa’ya inip Tarşiş’e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB’den uzaklaşmak için Tarşiş’e doğru yola çıktı.

İkinci prensip: Rab’bimiz egemen Rab’dir. Daniel bunu iyi bildiğinden “Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır” demiştir (Daniel 7:14). Rab’bimiz her şeyi kontrol ediyor. Bunu Yunus bölümünde de açıkça görüyoruz. Yunus 1:4 Rab fırtınayı kontrol etti, 1:7 Rab kurayı kontrol etti, 1:17 Rab Yunus’u yutması için bir balık sağladı.

Yunus Asur ülkesine lütuf göstermek istemedi ama bu Tanrısız gemiciler Yunus’a kütuf göstermeye çalıştılar. Bu bir çocuk masalı değildir. Yunus’un hikayesi gerçektir. Mesih de üç gün sonra dirileceğini anlatırken Yunus’u örnek olarak vermiştir.

Tanrı hep Yunus’la beraber çalıştı. Rab onu itaatsiz ve isyankâr bir peygamber olduğu için çöpe atmadı. Tanrı Yunus’u kullanarak  gemideki putperes insanların yüreğine uyanış getirdi. Gemiciler dua etmeye başladırlar (1:14), Tanrı’ya itaat ettiler (1:15), Rab’den korkarak O’na kurbanlar sunup adaklar adadılar (1:16). Yunus hariç herkes Tanrı’ya itaat ettiği halde Tanrı Yunus’la çalıştı. Biz itaat etmesek de Rab bizim aracılığımla kendi istediği yere getirir. Burada itaatsizliği savunmuyorum, Rab bizden itaat etmemizi istiyor ama bizimle çalışması buna bağlı değildir. Rab en zayıfımızı bile kullanabilir.

Yunus Rab’bin söylediği gibi saraya ya da kralın yanına gitmedi. Sadece halkın arasında dolaşarak mesajı halka iletti. Sonra bu mesaj bir şekilde krala da gitti. Kral ise şaşırtıcı bir biçimde şöyle dedi: “Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan -ister sığır, ister davar olsun- ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek.  Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin.  Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız.”(Yunus 3:7-9)

Kutsal Kitap’a göre hem tövbe hem de iman Tanrı’nın armağanıdır. “…O’nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun?” (Romalılar 2:4)

Üçüncü prensip: Her şey Rab’bin söylediği gibi sonuçlanacaktır. Yunus’un ana mesajı şudur: ‘Rab yargılayacaktır’. Gerçekten de Rab Ninovalıları affetti ama  tövbelerinde deam edip sadık kalmadıkarı için yüz sene kadar sonra onları yargıladı.

Biz işbirliği yapsak da yapmasak da her şekilde Mesih’in iradesi gerçekleşecektir. Biz Tanrı’yla işbirliği yapalım ki sonunda ne biz üzülelim ne de Mesih üzülsün.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Mike PLATT

Tanrı’nın Yüceliği İçin Yaşamak

03 06 2012

Matta 5. bölümde İsa Mesih’in Dağdaki Vaaz’ını biliyoruz. İncil’in yüceliğini ve farkını açıkça ortaya koyan, ilk okuduğumuzda hepimizi etkileyen Tanrısallığın parladığı bir pasajdır.

Rab’bin Dağdaki vaazı tabiri caizse Yeni Antlaşma’nın “anayasıdır”..Nasıl ki Musa Eski Antlaşma’yı bir dağda alıp halka verdiyse, İsa da Yeni Antlaşma’nın kurallarını halka başka bir dağda vermektedir…Musa’nın durumunu hatırlayalım; Sina Dağı’nda Tanrı’nın Kutsal Yasası’nı aldı,Tanrı kendi parmağıyla yazdığı yasa levhalarını Musa’ya verdi. Dağa bir hayvan bile dokunsa taşlanacak” buyruğunu vermişti..İbraniler 12:21’de şöyle diyor: “Görünüm öyle korkunçtu ki, Musa, “Çok korkuyorum, titriyorum” dedi.”

Ama bir de İsa’nın vaaz verdiği dağa bakıyoruz..tüm insanlar Rab’bin yanında dağdalar, hem de hayvanlarıyla birlikte oradaydılar.. Rab halkının arasına gelmiştir ama insanlar güvenlik içindeler.

RAB aynı kutsal Rabdir, ama artık düzen değişmiştir..Yasa aynı Yasadır, ama lütuf ve gerçek gelmiştir..Verilen kuralların ahlaki seviyesi yükselmişti, ama artık kurallar taş levhalara değil, Ruh aracılığıyla yüreklere yazılacaktır.

Bugün Dağdaki vaazın bir bölümünü paylaşmak ve sizleri tekrar teşvik etmek istiyorum..Bu bölümde Rab İsa Tanrı’yı dünyanın önünde nasıl yücelteceğimizle ve dünyayı Tanrı’yı yüceltmeye nasıl yönlendirebileceğimizle ilgilidir.

Mat 5:13  “Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz.
Mat 5:14  “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez.
Mat 5:15 Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliye koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar.
Mat 5:16 Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler!”

Kimden bahsediyor bu sözlerinde? Yeryüzünün tuzu dünyanın ışığı derken kimleri kastediyor? Kendisine iman eden Tanrı’nın çocukları için söylediği sözler bunlardır. Bizim için söylüyor.
Yüreklerine Tanrı’nın yasaları yazılmış kişiler için söylüyor. Yeni Antlaşma’nın çocuklarına söylüyor.

Burada Hristiyanların ve kilisenin dünya için, insanlık için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.. Gerçekten bizler bu kadar önemli olabilir miyiz? Neden tuz ve ışık kadar önemli oluyoruz? Bizler de diğerleri gibi sadece insanız, bizim de pek çok eksiklerimiz, zayıflıklarımız var. Bu dünyada olağan insanlar gibi yaşıyoruz.

Ama bizde dünyada olmayan bir şey var.

Rab İbrahim’e bir vaat vermişti: Gen 22:18 Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.”  İbrahim İshak’I kurban olarak sunduğu zaman RAB ona bu vaadi veriyor. Bu vaat ne harika. Bir insan RAb’bin kutsama aracı oluyor, insana verilen büyük bir onur..”Soyunun aracılığıyla” İbrahim’in soyu ne kadar değerli değil mi? Onun soyu aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacaktır..Peki bu soy kimlerden oluşuyor?

Bunun cevabı Yeni Antlaşma’da verilmektedir: Gal 3:7’de  “İbrahim’in gerçek oğulları iman edenlerdir.”

Ve

Gal 3:9  Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar.

Bizler Rab İsa Mesih’e imanımız sayesinde İbrahim’in gerçek oğulları oluyor muyuz!??..Kutsanıyor muyuz? Evet.. O zaman İbrahim’in imanının aynısına sahip olarak yeryüzündeki halkları bereketleme ve kutsama misyonuna sahibiz.

Rab’bin İbrahim’e verdiği vaat, şimdi Mesih İsa’ya olan imanımız sayesinde bizler için geçerlidir.

Kardeşler, Yeni Antlaşma imanlıları olarak bizler ne kadar değerli olduğumuzun farkında olmalıyız.. 1KO.6:19’da ne diyor: “Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz?”

İçimizde artık Kutsal Ruh yaşıyor. Tanrı Oğlu’nun yüceliği içimizde parlıyor. Bu nedenle bizler Kutsal Ruh’un insanları, ulusları kutsama araçlarıyız..Bizim dünya için değerimiz ve önemimiz büyüktür.

Şimdi Matta 5’deki ifadelere bakalım:
“Yeryüzünün tuzu sizsiniz”– Tuz yiyecekleri lezzetli ve hoş bir hale getirir ve koruyucu özelliği vardır. Tuzun yiyecekleri koruma özelliğinin keşfedilmesi insan medeniyetini ilerleten temellerden olmuştur. Çünkü mevsimsel yiyeceklere bağımlılığı ortadan kaldırarak uzun mesafelere yiyecek götürebilmeyi mümkün kılmıştır. O kadar önemlidir ki, tarihte tuz kaynaklarını ele geçirmek amacıyla savaşlar bile çıkmıştır. Yeryüzünün tuzu olmamızdaki hikmet budur. Yeryüzü, yani dünya ve insanlar için Hristiyanlar’ın anlamı budur. Yaşamları ve öğretileriyle insanlara Tanrısal bir lezzet sunmak, göğün tadını hissettirmek ve ayrıca dünyayı tam bir ahlaki mahvoluştan korumaktır.  Tanrı’nın bereketleri imanlıların dualarıyla, aracılığıyla gökten yere iner. Çünkü Rab bizleri İbrahim’e verdiği vaat uyarınca kutsal bir ulus, kâhinler topluluğu, barış yapıcıları ve kutsama araçları haline getirmiştir. Ettiğimiz dualar, bereketle meler  ve kutsamalarla, bıraktığımız etkiler ve sergilediğimiz örneklerle dünyayı değiştirme gücü ve yetkisi kiliseye verilmiştir.

“Dünyanın ışığı sizsiniz” sözüne gelelim –..Gezegenimizin ışığı güneştir, Güneş sayesinde nesneler görünür hale gelir, şekilleri, doğaları, güzellikleri, kusurları görülür. Işık ise İncil’de her zaman yaşam ve İsa Mesih anlamındadır. Örneğin Rabbin doğumuyla ilgili olarak Matta 4:16’da “Karanlıkta yaşayan halk, Büyük bir ışık gördü. Ölümün gölgelediği diyarda Yaşayanlara ışık doğdu” diye yazar. Gene Yuhanna 8:12’de “İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur”. Nasıl ki fiziksel dünyayı güneş aydınlatıyorsa, canlılara biyolojik yaşam veriyorsa ki güneş olmazsa dünyada yaşam olmazdı, aynı şekilde ruhsal karanlığı da İsa Mesih aydınlatmaktadır. .Ruhsal meseleleri gerçekten anlamak, karanlıktan kurtulup sonsuz yaşama kavuşmak için Rab’be ihtiyaç vardır.. Rab İsa ışığın kendisidir ve dünyanın ışığıdır. Fakat ona iman eden bizler yani kilise O’ndan aldığı ışığı yansıtarak dünyayı aydınlatabiliriz. Öğretileriyle ve örnekleriyle Tanrı’nın insandan beklentisini, insanın günahlı durumunu, esenlik yolunu ve mutluluğa götüren tek kapı’yı gösterebilir ve insanlığı cehaletten kurtarıp aydınlatabiliriz.

Tepeye kurulan kent gizlenmez … – Yahudiye dağlık bir bölgeydi ve pek çok kent tepelerde ve tepe yamaçlarına kuruluydu ve çok uzaklardan bile görünüyordu. Rab’bin kilisesini bu dünyada tepeye kurulu kent gibi yapmıştır. Bunu yapmaktaki amacı herkesin eylemlerimizde Mesih’i görmesi içindir Bizim eylemlerimiz gizlenemez. Dünyanın gözü üzerimizdedir. Sadece dünyanın gözü üzerimizde değil, ruhsal olarak da hem meleklerin hem de kötü ruhların gözü üzerimizde..Çünkü Efesliler 2:6’da dediği gibi “Tanrı bizi Mesih İsa’da, Mesih’le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu”. Madem göksel yerlerde otutuyoruz, o zaman tüm davranışlarımızda kutsal, alçakgönüllü ve iyi işlerle dolu olmamız beklenir. Çünkü bizi gören, bizi göndereni görecektir. Rab O’nun temsilcileri olalım ve iyi işlerimiz görülsün diye bir amaç uyarınca bizi tepeye kurulan bir kent gibi yapmıştır. Yabanıl topraklarda aç susuz dolaşanlar Tepe üzerine kurulu kenti görerek yemek içmek için buraya geleceklerdir.

Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar.- Gene bir önceki benzetmeye benzeyen bir ifade. Burada Rab kandilliği, yani kiliseyi yaktıktan sonra sonra yerde duran tahıl ölçeğinin altına koymadı, duvarda asılı ya da masa üzerindeki kandilliğe koydu..Herkes bu ışığı görsün ve o ışıktan yararlansın diye. Çünkü bütün insanlık karanlıktadır ve Rab’bin kandiliği yakmaktaki amacı dünyayı ışığımızla parlatmaktadır.

Peki bizim ışığımızın parlaması ne demek? – Kutsal yaşamımız, konuşmalarımız, sadakatimiz her yerde görülmesi ve bilinmesidir. Bütün cemiyetlerde, işlerimizde, evde, sıkıntılarda ya da zorluklarda gerçek Hristiyanlar olduğumuz görülmelidir. Kutsal Ruh’tan kaynaklanan iyi işlerimiz belli olmalıdır. Ama Rab’bin bizi tepe üzerine kurmasının ya da kandilliğe koymasının nihai amacı sadece iyiliklerimizin görülmesi değildir. Matta 6:1’de Rab ne diyor? “Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız’dan ödül alamazsınız”. Demek ki asıl amacımız kendimizi göstermek yapmak değil, Göklerdeki Babamızı yüceltmek ve diğer insanların da yüceltmesine önayak olmaktır. Ferisiler doğruluklarını diğer insanlar görsün diye kendilerine yücelik kazandırmak için yaparlardı, gerçek Hristiyanlar ise Tanrı’yı yüceltmek için eyleme geçerler. İnsanların ne düşündüğüne bakmazlar. Bizler iyi işlerimizi Tanrı’nın yüceltilmesi için sergilemeye çağrıldık.

Rab’bin bu ayette söylediği bir sözcüğe özel olarak dikkat edelim: “Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki!” bu “öyle” parlasın sözcüğünden ışık parlamalarının farklı dereceleri olduğunu anlıyorum. ışığın farklı parlaklık dereceleri vardır.. 30 mumluk ampul ile 100 mumluk ampül aynı seviye parlamaz..Bunun gibi Rab’de “öyle parlasın ki” derken aslında bize yetkin bir parlaklık derecesinde olmamızı istiyor..Öyle bir parlaklık düzeyi olsun ki, insanlar “iyi işlerimizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!”  Daha düşük parlaklıklarda Rab’bin iyi işleri fark edilmez..Dünyanın aldatıcılığı içerisinde kaybolup gitme tehlikesi olabilir.

Rab Matta 5:46-47’de ne demişti:
Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri* de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?

Sevgili kardeşler, dünyada insanlar belli vicdan ölçütlerine göre yaşıyorlar, dünyanın ve insanlığın temel kuralları, ilkeleri, sosyal yaşam bu türden vicdani davranışları zorunlu kılar..bizi sevenleri severiz, dünyada arkadaşlıklar, dostluklar kuruluyor, ilişkiler, birliktelikler oluyor..Bu ayette de söylendiği gibi vergi görevlileri, yani günahkarlar da öyle yaparlar..Peki Rab bize ne söylüyor? bu ayetlerde “fazladan” sözcüğüne dikkat edin.. Fazladan bir şeyler yapmamızı istiyor.. Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz fazladan ne yapmış olursunuz.. Çünkü Tanrı çocuklarına verilen ahlak standartları çok yüksek. Dağdaki vaaz gerçekte bu fazladan yapılan işler konusuna çok değinmiştir.

Örneğin Rab neler söylüyordu:

Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.
Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin.
Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün.

Bunlar ve Dağdaki vaazdaki diğer buyruklar hep fazladan şeyler yapmamızla ilgilidir.

Kardeşler, o zaman Rab’bin bizden istediği şey “fazladan” işler yapmamız ve ödül almamızdır. Sadece bizi sevenleri sevmemizi değil, düşmanlarımızı da sevmemizi istiyor..Çünkü bu O’nun karakteridir…Ve bunları bize öğüt olarak vermiyor..Burası çok önemli….Yani yaparsanız iyi olur, yapmanızı tavsiye ediyorum demiyor…Bunlar buyruklardır..Yapmak zor görünse de Rabbimiz bunları buyruk olarak gene de veriyor…Bunun tartışılacak ya da pazarlık edeceğimiz bir tarafı yok…Biliyoruz ki, İnsani açıdan bunları yapmak zordan öte imkansız..Evet..beden alıp aramıza gelen zayıflıklarımızda bize yakınlık duyan, yüreğimizden geçen kötü düşünceleri bilen Rab nasıl bizden imkansız bir şey yapmamızı istiyor?

Kardeşler, öncelikle şunu bilelim ki fazladan işler insanın başaracağı türden işler değildir..Bunlar Tanrı’nın işleridir. Tanrı’nın Ruhu’nun bizde çalışması sonucu gerçekleşir. Rab İsa Tanrı’nın Ruhu’nun bizlerde egemenlik sürmesini buyurmaktadır…Rab bütün bu fazladan işleri Kutsal Ruh’a itaat ederek, O’nun sözünün gücüne güvenerek yapabileceğimiz biliyor ve bu nedenle buyuruyor..O aslında bize “Tanrı’nın Ruhu’nun sizde egemen olmasını buyuruyorum” diyor..Bu gerçekleştiği zaman Rab’bin ışığı bizde parlar..Ve Rab’bin buyruklarını yerine getiririz…Rab’bin Ruhu bizde gözükür, o zaman diğer insanlar bizde görünen ışığa ve Kutsal Ruha çekileceklerdir. Tanrı’nın bizdeki işlerini övecekler ve onlarda bizim gibi olmak isteyeceklerdir..Bizim etrafımızda Rab bir çekim alanı oluşturacak , insanlar bize baktıklarında sevgiyi görecekler, dilimizden umut sözleri döküldüğünü duyacaklar, esenlik yolunu bildirdiğimizi işitecekler..Bizde farklı bir şey olduğunu görecekler.

İsa Mesih’in dağdaki vaazını dinleyenler bu farkı gördüler.
Matta 7:28 “İsa konuşmasını bitirince, halk O’nun öğretişine şaşıp kaldı.
Mat 7:29  Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu”

İnsanların bizim için de böyle düşünmesi ne harika olurdu.

Bu halka televizyonlarda, gazetelerde kendi din bilginleri sürekli konuşuyor…Körler körlere kılavuzluk yapıyor..Ama bizi dinledikleri zaman, bizi gözlemledikleri zaman Kendi din bilginleri gibi değil, yetkili bir gibi öğrettiğimizi, konuştuğumuzu görsünler…

Sevgili kardeşler, Tanrı bizi seçmekteki, bizi yaratmaktaki ve bize biçim vermekteki amacı nedir?

Bunu açıklayan bazı ayetler okumak istiyorum:
Efesliler 2:10’da şöyle diyor “biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık”
Yeremya 13:11 “Kuşak insanın beline nasıl yapışırsa, ben de İsrail ve Yahuda halklarını kendime öyle yapıştırdım diyor RAB, ‘Öyle ki, bana ün, övgü, onur getirecek bir halk olsunlar”
Yeşaya 43:21 Kendim için biçim verdiğim bu halk Bana ait olan övgüleri ilan edecek.
1Pe. 2:9 Ama siz seçilmiş soy, Kral’ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı’nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz.
Titus 2:14“Mesih bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak üzere kendini bizim için feda etti.”

Tanrı’nın bizi neden suçlarımızdan kurtardığı, biçimlendirdiği, arıttığı ve kutsal bir halk haline getirdiğini bu ayetlerde görüyoruz..Rab’bi yüceltmek, O’nun erdemlerini, O’na ait övgüleri, onuru ilan etmek ve O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak için….Matta 5:14-15’te söylediği gibi Rab bunları yapmamız için bizi tepe üzerine kurdu, kandilliğe koydu..Göksel yerlerde Mesih’le birlikte oturttu. Her ruhsal kutsamayla kutsadı. Kutsal Ruh’unu verdi..Şimdi bizden ne bekliyor? Bütün dünyaya Tanrı’yı tanıtmamızı ve insanların Tanrı’yı yüceltmesi için araç olmamız buyuruyor..Bu bir buyruktur ve bizler için keyfi bir durumu yoktur..Sonuçta Tanrı’nın erdemleri, ünü, yüceliği, övgüsü, iyilikleri söz konusudur..Ve bizler keyfi davranamayız.. Rab’bin şöyle diyor: “Hiçbirimiz kendimiz için yaşamayız, hiçbirimiz de kendimiz için ölmeyiz.”

Eğer kendimiz için yaşarsak durumumuz çok kötü olabilir.

Romalılar 2:23-24’te şöyle diyor: “Kutsal Yasa’yla övünürken, Yasa’ya karşı gelerek Tanrı’yı aşağılar mısın? Nitekim şöyle yazılmıştır: “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor.”

Bu ayet Eski Antlaşma döneminde Kutsal Yasa’ya sahip olan İsrail halkına söylenen bir sözdür..İsrailliler Kutsal yasa ile övünür, diğer halklardan kendilerini üstün sayarlardı, ama Yasa’ya uymayıp Tanrı’yı aşağılarlardı. Ve onların bu günahları nedeniyle diğer uluslar Tanrı’yı yanlış tanıdılar ve hatta küfrettiler.

Peki Bu bizim için de pekala söylenebilir mi? Örneğin Dağdaki Vaazla övünüp ona karşı gelirsek ne olur? Tanrı’yı aşağılamış olmaz mıyız? “Düşmanlarınızı sevin” buyruğuyla övünürken düşmanlarımızdan nefret etsek, beddua etsek, onlardan nasıl intikam alacağımız üzerinde derin düşünürsek, Tanrı’yı aşağılamaz mıyız? “Sağ yanağına vurana, sol yanağını uzat” buyruğuyla övünürken tam tersini yaparsak ne olur? Tanrı’nın sözünü küçümsemez miyiz? Örnekler çoğaltılabilir..Gerçekten de bu harika buyruklarla çoğu zaman insanların önünde övünüyoruz, insanlara “işte bizim İsamız böyledir” diyoruz, çünkü gerçekten övgüye değer sözlerdir..Ama her zaman bu buyrukların gereğini yaptığımızı söyleyemeyiz..Bizim yüzümüzden insanlar Hristiyanlar’ın da dünyadakilerden hiçbir farkı yok derlerse ne olacak? Tanrımızı sırf bizim yüzümüzden reddediyorlarsa bu bizim için ne büyük utanç olur değil mi?

Rab dedi ki: “Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz”

Hindistan’ın eski yöneticisi Gandi’nin Hristiyanlıkla ilgili şöyle bir sözü var. “Mesihinizi seviyorum, ama mesihçilerinizi sevmiyorum. Mesihçileriniz Mesih’e hiç benzemiyor” İmansız olan bu adam kötü tanıklık eden Hristiyanlar nedeniyle böyle bir söz söyledi..Gandi milyonlarca Hindu üzerinde etki sahibi bir adamdı..Bunun tam tersi bir söz söyleseydi belki de bütün Hindistan şimdi Hristiyan olmuştu.

O nedenle Rab hepimizi bereketlesin, Kutsal Ruh’u bizlerde egemen olsun. Kurtarıcımız Tanrı’ya tanıklığımız öyle bir parlasın ki insanlar göklerdeki Babamızı yüceltsinler.

Dirisu Kilisesi
Alper Özharar

Ellerimizi Rabbin Tahtına Doğru Kaldırmak

01 06 2012

Rab İsa’da hepinize esenlik olsun. İsa Mesih içeri girdiğinde onikilere “Size esenlik olsun!” dedi. Biz de birbirimizi böyle selamlıyoruz.

Bugün ruhsal hayatımızda önemlli olan bir konuya değinmek istiyorum. Dua hayatımız nasıl? Rab’le ne kadar zaman geçiriyoruz? Sıkıntılarımızı İsa Mesih’in önüne nasıl getiriyoruz?

Dua hayatı, imanlı hayatının oksijeni gibidir. Ruhani hayatımıza baktığımızda dua hayatımızın çok önemli olduğunu anlayacağız. Tanrı’yla olan diyaloğumuz koptuğu zaman hayatımıza acı ve sıkıntı geldiğini görürüz.

Mısır’dan Çıkış 17:8-16’ya bakacağız:
Amalekliler gelip Refidim’de İsrailliler’e savaş açtılar. Musa Yeşu’ya, “Adam seç, git Amalekliler’le savaş” dedi, “Yarın ben elimde Tanrı’nın değneğiyle tepenin üzerinde duracağım.” Yeşu Musa’nın buyurduğu gibi Amalekliler’le savaştı. Bu arada Musa, Harun ve Hur tepenin üzerine çıktılar. Musa elini kaldırdıkça İsrailliler, indirdikçe Amalekliler kazanıyordu. Ne var ki, Musa’nın elleri yoruldu. Bir taş getirip altına koydular. Musa üzerine oturdu. Bir yanda Harun, öbür yanda Hur Musa’nın ellerini yukarıda tuttular. Güneş batıncaya dek Musa’nın elleri yukarıda kaldı. Böylece Yeşu Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi. RAB Musa’ya, “Bunu anı olarak kayda geç” dedi, “Yeşu’ya da söyle, Amalekliler’in adını yeryüzünden büsbütün sileceğim.” Musa bir sunak yaptı, adını “RAB sancağımdır” koydu. “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” dedi, “RAB kuşaklar boyunca Amalekliler’e karşı savaşacak!”

Burada bir savaş olduğunu görüyoruz. Karanlık bir halkla Tanrı’nın halkı arasında bir savaş. İsa Mesih bugün bizlere ruhlara ve nefsani arzulara karşı da savaştığımızı söylemektedir. Musa’nın kolları kalkınca zafer geliyordu ancak Yeşu’da güç yoktu; zafer Tanrı’dan geliyordu. Musa’nın kolu düştüğünde orada bulunan dua takımı durumun farkına vararak bir taş bulup Musa’yı onun üzerine oturttular. Harun ve Hur Musa’nın kollarını kaldırdılar. O zaman Tanrı halkı yine güçlendi ve düşman yine kaçmaya başladı. Tanrı’ya kalkan el cevap alıyordu. Biz kendi gücümüzle mi galip oluyoruz? Böyle sanıyorsak çok yanılıyoruz. Galibiyet Tanrı’dan gelir. Bu bedende oldukça savaşımız devam edecektir. Bu savaşta galip gelmek istiyorsak bizler de ellerimizi Tanrı’nın tahtına doğru kaldırmalıyız.

İlk iman ettiğim zamanlarda çok dua ederdim. İman eden diğer kardeşlere baktığımda, hizmette oldukça aktif oldukları halde dua hayatlarının olmadığını görerek şaşırdım. “Acaba Tanrı böyle de mi çalışıyor?” diye düşündüm. Belki bir süre bu şekilde hizmet edebiliriz ancak dua etmezsek takatimiz kalmaz. Dua hayatı olmadan, çalışmayan arabanın aküsünün boşalması gibi bizim de gücümüz biter ve mağlup oluruz. Dua ettiğimizde ise zafer vardır. Eller Rab’bin tahtına kalktığında düşmanın getirdiği yaralar gidecektir. Yahve Nissi “Rab sancağımdır” demektir. Tanrı bizim zafer kazanan sancağımızdır. Dirisu kilisesi olarak Rab’le sevgili olmak istiyorsak O’nunla zaman geçirelim. Dünya, sevgilimiz gibi davranan bir hırsızdır. Bizden çalıp gider. Bizim asıl sevgilimiz İsa Mesih’tir. Hiçbir insan size İsa Mesih’in söylediği söz kadar bize can veren bir söz söyleyemez. Türkiye’deki kiliselerin dua hayatı çok düşük seviyelerdedir. Rab bizi uyanık tutsun. Zaferin nereden kaynaklandığını hatırlayalım.

Tarihler 7’de Tanrı “Gözlerim onun üstünde, yüreğim her zaman orada olacaktır” der. Tanrı’nın gözü aynı zamanda Oğlu’nun üzerindedir. Oğlu’na dua edersek duamıza cevap verir.

Yeşaya 56:7 Kutsal dağıma getirip Dua evimde sevindireceğim. Yakmalık sunularıyla* kurbanları Sunağımda kabul edilecek, Çünkü evime ‘Bütün ulusların dua evi denecek.”

Rab bizi dua evinde sevindiriyor. Rab’be yakardığımızda o bize cevap verecek biz de sevineceğiz.

Luka 5:15-16 Ne var ki, İsa’yla ilgili haber daha da çok yayıldı. Kalabalık halk toplulukları İsa’yı dinlemek ve hastalıklarından kurtulmak amacıyla akın akın geliyordu. Kendisi ise ıssız yerlere çekilip dua ediyordu.

Bu ayetler bizim için açık bir örnektir. İsa Mesih hizmetini yapıyor ama bir zaman sonra ıssız bir yere çekilip Baba’yla zaman geçiriyor. Başka bir ayette de “adeti olduğu üzere dua ederdi” diyor. Tanrı Oğlu bile duaya gereksinim duyuyorsa acaba biz ne haldeyiz? Dua, Tanrı’yla zaman geçirmek ve konuşmaktır. Konuşmak çift taraflıdır; biz O’nunla konuştuğumuz gibi O’nun da bizimle konuşmasına fırsat vermeliyiz. Biz konuştuktan sonra O’nun da konuşmasını beklemeliyiz. Kutsal Ruh’un gücü bizi duaya yönlendirsin. Bizim kendisine dua ettiğimiz gibi Tanrı da bizimle konuşmak ister. Hedefi tam vurmak için Tanrı’yı dinlemeliyiz. Tanrı’yla sakin zaman geçirirsek ondan bereket, esenlik, sevinç alırız.

Efesliler 6:18-20 Her türlü dua ve yalvarışla, her zaman Ruh’un yönetiminde dua edin. Bu amaçla, bütün kutsallar için yalvarışta bulunarak tam bir adanmışlıkla uyanık durun. Ağzımı her açtığımda bana gerekli söz verilsin diye benim için de dua edin; öyle ki, Müjde’nin sırrını cesaretle bildirebileyim. Uğruna zincire vurulmuş durumda elçilik ettiğim Müjde’yi gerektiği gibi cesaretle duyurabilmem için dua edin.

Her türlü dua ve yalvarışla diyor… Demek ki, sevgili kardeşler, kilisenin kardeşliğinin devam etmesi için tam bir adanmışlıkla dua etmek gerekiyor. Pavlus da, yorulmaması ve müjdeyi duyurabilmesi için kendisi için dua edilmesini istiyor. Tanrı işi, düşmana karşı kudretle gidecek Ruh’un işidir.  Bayanlar ev işi yaparlarken, yemek yaparlarken dua edebilirler. Dua ettikçe işleriniz daha bereketli olur ve çabuk biter. Önünüze çıkan engeller kolayca aşılır. Rab bizi uyanık tutsun. Her zaman Kutsal Ruh’un denetiminde olalım. Gevşemeyerek duamıza devam edelim.

Mezmur 34:15 RAB’bin gözleri doğru kişilerin üzerindedir, Kulakları onların yakarışına açıktır.

Rab’bin gözleri İsa Mesih’e iman etmiş, Kutsal Ruh’u almış olan kişilerin üzerindedir. ‘Söyle, oğlum, kızım, ne istiyorsun?’ diye sorar. Ancak O’nun isteği uyarınca dua etmeliyiz. Benliğimizin istekleri uyarınca dua edersek cevap alamayız; Tanrı bize çarmıhı işaret olarak verir. Ruh’un isteğini ve amacını arayın, o zaman ihtiyaçlarınız karşılanacaktır. Tanrı, Kutsal Ruh’un isteği uyarınca bizi seçti. Yine bu istek uyarınca dua edersek Tanrı bizim için iyi olanı verecektir. Biz Tanrı’nın evlatlarıyız. İsa Mesih’in gözünde çok değerliyiz. İsa Mesih’in Babası’yla zaman geçirmesi gibi bizler de bugün Babamız’a zaman ayıralım. Ellerimiz havada olsun Rab zafer bize verecektir. Eğer böyle yapmıyorsak bu vaaz bugün bize bir uyarı olsun.