Rusal Kişilere Ruhsal Gerçekleri Açıklamak

24 Mart 2013

Sevgili kardeşler,

Bugün Rab’bin bizimle konuşması ve bize kendisini tanıtması hakkında paylaşmak istiyorum. Tanrı’nın konuştuklarını nasıl anlayacağımız çok önemlidir. Tanrı Ruh’tur ve Tanrı Ruh olduğu için O’nunla yakın ilişki kurmak ruhsal kişiler olmamızı gerektirir. Elçi Pavlus’un 1. Korintliler 2. bölümde 12. ayette ne dediğine bakalım.

1 Korintliler 2:12-14
Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı’dan gelen Ruh’u aldık. Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiririz. Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.

İki kişi birbirini nasıl tanır? Aralarındaki ilişki nasıl gelişir? İki kişi konuşarak birbirlerini tanırlar, kim olduklarını konuşma yoluyla bilebilirler. Karşımızdakiyle içten gelerek konuştuğumuzda ruhsal bir paylaşıma girer ve iletişim kurarız.

Rabbimiz de bizimle konuşmak, kendisini tanıtmak ve iletişim kurmak istemektedir. Çünkü Tanrı sevgidir ve bizim nihai iyiliğimizi ister. Tanrı O olmazsa yaşayamayacağımızı bilir. Yaşamamızın ve her bakımdan bereketlenmemizin, kutsanmamızın tek yolu Tanrı’yı ve Oğlu İsa Mesih’i tanımamızdır. Eğer Tanrı bizlerle konuşmasaydı, vay halimize! Tanrı bize kendi sözleriyle, kutsal Kitap aracılığıyla konuşuyor. Ama Kutsal Kitap’ı anlamak için Kutsal Ruh’un gücüne ihtiyacımız vardır. Bu yüzden Rabbimiz kendisiyle ilgili gerçekleri bilmemiz için bize kendi Ruhu’nu vermiştir. Demin okuduğumuz ayetlerde dendiği gibi Kutsal Ruh bize Tanrı’nın bize lütfettiklerini öğretir. Eğer içimizde O’nun Ruhu olmazsa, Tanrı’nın gerçeklerini anlamayız. Bunları başka türlü öğrenmemize imkan yoktur.

Pavlus insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerden değil, Kutsal Ruh’un vahyettiği ve öğrettiği bilgelik sözlerinden bahsetmektedir. İnsan bilgeliğinin öğrettiği sözler ne olabilir? Gözün gördüğü, kulağın duyduğu ve yürekten çıkan şeyler insan bilgeliğinin kaynağıdır. Yani insan bilgeliği ancak bu dünyayla ilgili şeyleri açıklayabilir. Yasanın Tekrarı 29:29’da “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür” diyor. Rab’bin hazineleri gizli yerlerde saklıdır. O nedenle insanoğlunun beş duyusuyla görüp deneyim edebildiği şeyler insanı Tanrı’ya götürmez. Tanrı’nın gizliliğini biz çözemeyiz. İnsanın Tanrı’nın vahyine, yani bize konuşmasına ihtiyacı vardır.

Elçi Pavlus bu ayetlerde ruhsal gerçeklerin ancak ruhsal kişilere açıklanabileceğini söyler. Bazı şeyleri bazı kişilere açıklamak imkânsızdır. 14. ayet şöyle der, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez.” Doğal kişi, ruhsal gerçekleri kabul etmez, çünkü “bunlar ona saçma gelir.” İmanlıların akılsız olduğunu düşünür. Doğal kişi anlamaz, zira “ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” Doğal kişiden kastedilen kimdir? Yani Tanrı’nın yaşamına yabancı olan, Kutsal Ruh’u almamış kişidir. Bu kişiler kendi doğal tutkularına göre yaşarlar ve Tanrı’nın gerçeğini kabul edemezler. Ve bunları kendi yetersiz ve sığ düşünceleriyle saçma bulurlar. Doğal bir kişi bütün zamanını anlamak için harcasa bile, anlayamaz ve ruhsal gerçekleri bilemez. Hayati bir yetenekten yoksundur. Her insan dünyadaki hayatına doğal kişi olarak başlar ve Tanrı’yı tanımadıkça bu şekilde devam eder ve bunun sonuçlarına ebediyen katlanmak zorunda kalır.

Tüm varlığımız içerisinde yalnızca bir unsur Tanrı’nın sözünü anlayabilir ve yerine getirebilir; yeniden doğmuş ruhumuz. Eğer Tanrı’nın sözüne dokunmak için varlığımızın bir başka unsurunu kullanırsak, Tanrı’dan ayrı bir iş yapmış oluruz. Tanrı’nın sözü, insan için ya ruhsal ya da bedensel bir konu olabilir. Eğer kişinin yeniden doğmuş bir ruhu yoksa ve tüm sahip olduğu beden ve bedene ait şeylerse, Tanrı’nın sözü onun için bedensel bir konu olacaktır. Eğer kişi yeniden doğmuş bir ruha sahipse ve bu ruh içinde işliyorsa, Tanrı’nın sözüne dokunduğunda ruha dokunuyor demektir. Rab İsa, “Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır” dedi. Rab’bin sözleri ruhtur. Ne var ki, sadece kendisine iman eden imanlılar için ruhtur; iman etmeyen Yahudiler için O’nun sözleri bedensel bir konuydu. O nedenle Tanrı’nın sözünün onlara yararı olmadı. Örneğin Rab İsa “Gökten inmiş diri ekmek benim, dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek bedenimdir” dediği zaman Yahudiler, “Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?” diyerek birbirleriyle çekişmeye başladılar. Ya da İbrahim günümü gördü ve sevindi dediği zaman Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler. Bu örnekler imansızlar için Tanrı sözünün anlaşılmaz olduğunu gösteriyor.

O halde bir insan Hristiyan olduktan sonra, yani iman ettikten sonra Tanrı’nın Ruhu’na ait şeyleri anlaması gerekir Ama gene de pek çok kardeş pek çok gerçeği anlamıyor? Bu gerçekleri göz ardı ediyor. Bunun nedeni, yeniden doğmuş bir ruha sahip olmalarına rağmen, ruhsal kişiler olmamalarıdır. 3. bölümde şöyle devam ediyor:

1 Ko. 3:1-3
Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum. Size süt verdim, katı yiyecek değil. Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz. Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?

Pavlus’un vurguladığı şey sadece Kutsal ruh’u almak değil, ruhsal olmaktır. Bir kimse sadece ruha sahip olmakla kalmamalı, ama bu ruha göre yaşamalı, yani ruhsal olmalıdır. Kişi Kutsal ruha sahip olmalıdır; ruh olmadan hiçbir şey yapamaz. Ancak bu ruhun ilkesi altında yaşamadan, yani bu ruhta yaşamadan gene de Tanrısal gerçekleri anlamaktan ve bunları uygulamaya geçirmekten aciz kalırız.

Farz edin ki, doğuştan kör bir adamı bir bahçeye götürüyorsunuz ve ona bir elma ağacının önünde durduğunu söylüyorsunuz. Meyvelerin neye benzediğini kör adama açıklayabilirsiniz. Ama söylediklerinizi tamamen anlayacak mı? Doğuştan kör adam doğal kişiye benzer. Tanrı’yı anlayamaz. Çünkü O’nda Ruh yoktur. Ama gözleri gören, ama gözünü kapatmış biri de o ağacı göremez. Görebilen bir adamsa ancak gözlerini açarsa elma ağacını görebilir. Yeniden doğmuş birisi de eğer yalnızca kendi doğasını kullanırsa Tanrı’yı gene de tanımakta yetersiz kalır. Ruha sahip herkes Tanrı’yı mutlaka anlayacak değildir. Tanrı’nın Ruhu kişinin içine girdikten sonra bile, o kişinin Tanrı’yı tanımaması hâlâ mümkündür. Kutsal Kitap’ı anlamanın yolu ruhtur. Bu sadece ruha sahip olma meselesi değil, ruhsal olma meselesidir.

Birinci Korintliler 3:1’de şöyle söyler, “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum.” Korintli imanlılar Mesih’te bebeklik çağındaydı; benliğe uyuyorlardı. Mesih’telerdir, ama bebeklik çağındalardı. Bu nedenle 2. ayet şöyle devam eder, “Size süt verdim, katı yiyecek değil.” Böyleleri ruhsal gerçeklerden tamamen bihaber değildir. Gene de sadece en bariz vahiylere erişirler; daha derindekilere ulaşamazlar. Tanrı’nın konuşmak istediklerini hala anlayamazlar. Benliğe uyarlar ve bu yüzden yalnızca süt içebilirler ve katı yiyecek yiyemezler. Süt, hayatlarının henüz ilk çağında olanlar içindir. Bunun anlamı, bu tür imanlıların Hristiyanlığın sadece en temel vahiylerini alabilecekleridir. Diğer taraftan, katı yiyecek, yetişkinler içindir. Daha derin ve kapsamlı vahiyleri simgeler. Bir insan tüm hayatı boyunca süt içmeyi sürdürmez; hayatı boyunca sadece kısa bir süre süt içmesi gerekir. Ne var ki, Korintli imanlılar örneğinde olduğu gibi her zaman süt içen kişiler vardır. “Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz.”

Özetlemek için:

Birinci Korintliler 2. ve 3. bölümlerde insanın üç aşamasından söz edilir: Ve her insanın yetkinliğe giden yolda bu üç aşamadan birindedir.

Birincisi, doğal kişidir. Böyle biri yalnızca doğal benliğin yeteneklerine sahiptir. Yeniden doğmamış birisidir; yeniden doğmuş bir ruha ve Tanrı’nın sözünü yerine getirmek için gereken niteliğe sahip değildir.

İkincisi Ruh’u almış, ama benliğe uyan kişidir. Böyle biri içinde Tanrı’nın yaşamına ve Ruhu’na sahiptir. Ancak, bu ruha göre değil, benliğe göre hareket eder. Kıskançlık, çekişme gibi dünyevi tutumları sürdürürler. Yeniden doğmuş bir ruha sahiptir, ama ruhun hükmüne teslim olmaz. Ruha sahiptir, ama ruhun denetimi altına girmediği gibi ruhun her şeyi devralmasına izin vermez. Kutsal Kitap bu tür bir kişiye benliğe uyan adını verir. Kutsal Kitap üzerine çok sınırlı bir anlayışa sahiptir. Sadece süt içebilir, katı yiyecek yiyemez. Dolaylı vahiyleri, yani bir kişiye doğrudan gelmeyen vahiyleri ima eder. Gözleri görebilmesine rağmen, gözünü kapamış birine benzer.

Üçüncüsü ruhsal kişidir, yani yetişkinlerdir. Bu kişiler Kutsal Ruh’tan yeniden doğan ve Kutsal Ruh’un izinde yürüyen kişilerdir. Yaşayan Tanrı’nın gücü altında iş yapar ve Ruh’un ilkesine göre yürür. Aldığı vahiy miktarı büyüktür. Gözleri görür ve açık ve sağlıklı gözlerle Tanrı’nın gerçeklerini anlayıp uygular.

İmanlılar olarak her zaman yetişkin konumuna yükselmeyi hedeflemeliyiz. Pavlus ne diyordu Korintliler’e: “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım.” Pavlus bu sözü söylerken bir keder içinde, sanki ah vah ediyor. Pavlus, Mesih’in kulu ve elçisi olduğuna göre kilisenin ruhsal gelişimi hakkında Mesih’in kederini, kaygısını paylaşıyordu. O nedenle Pavlus’a bakarak Mesih’in düşüncelerini, tutumunu görebiliriz. Bu sözü Pavlus’un ağzından Mesih’in vahyettiğini biliyoruz.

Rab İsa, insani olarak konuşmak gerekirse yeryüzünde yaşamış, gelmiş geçmiş en ruhsal kişiydi. Değil mi? Rabbimiz Kutsal Ruh’tan vücut almış, Ruh’la meshedilmiş, Kutsal Ruh’la iç içe yaşayan bir insandır. Dirilmiş ve göğe alınmış olan Başkahinimiz Rab böyledir. Bizimle konuşmak isteyen Rab böyle bir Rabdir. O bizimle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşmak istiyor, ama bize bakıp kederle şöyle diyor mudur? “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım” Bence çoğu zaman diyordur. Rab’bimiz yetişkinlere konuşur gibi konuşmak ve bize katı yiyecekler vermek istiyor. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmemizi bekliyor. Doğruluk sözünde deneyimsiz ve bebeklik çağında imanlılar olarak kaldığımız sürece bizimle ilgili amaçları tam olarak gerçekleşmiyor.

İbraniler 5:12-14
“Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir.”

Sevgili kardeşler, O zaman Tanrı sözündeki bu uyarıyı ciddiye alalım. Çabucak katı yiyeceğe geçelim! Doğruluk sözünde deneyimli yetişkinler olalım. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmeliyiz. Evet, İsa Mesih’in Rab olduğunu ağzımızla söyleyip Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman ederek kurtulduk. Kutsal Ruh’u böylece aldık. Bundan sonra bize düşen süt dönemini geçmemiz ve Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim. O zaman Kutsal Rabbimiz bizimle daha açık konuşabilecek, biz O’nun yüreğini ve bizden isteklerini anlayabileceğiz.

Ruhsal olan Rab’le derin bir iletişime girmek konusunda Tanrı bize lütüf göstersin. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in lütfunda ve O’nu tanımakta ilerleyelim. Şimdi ve sonsuza dek O’na yücelik olsun! Amin

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın