Paraya Mı Yoksa Tanrı’ya Mı Güveniyoruz?

28 Nisan 2013

Sevgili kardeşler, bugün İbrahim hayatındaki önemli bir dönüm noktasına değinmek istiyorum. İbrahim Tanrı’nın bir peygamberiydi ve daha da önemlisi iman atamızdır. O Tanrı’nın dostu diye çağrılan, çokların Babası olan biriydi. Tanrı ona yeryüzündeki bütün ulusların onun soyu aracılığıyla kutsanacağını vaat etmişti. Onun hayatının her ayrıntısı bizim için derstir. Öyleyse bugün Rab bizi sözleri üzerinde düşünürken derinden değiştirsin ve yenilesin.

Yaratılış 14:11-22
Dört kral Sodom ve Gomora’nın bütün malını ve yiyeceğini alıp gitti. Avram’ın yeğeni Lut’la mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom’da yaşıyordu. Oradan kaçıp kurtulan biri gelip İbrani Avram’a durumu bildirdi. Avram Eşkol’la Aner’in kardeşi Amorlu Mamre’nin meşeliğinde yaşıyordu. Bunların hepsi Avram’dan yanaydılar. Avram yeğeni Lut’un tutsak alındığını duyunca, evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamını yanına alarak dört kralı Dan’a kadar kovaladı. Adamlarını gruplara ayırdı, gece saldırıp onları bozguna uğratarak Şam’ın kuzeyindeki Hova’ya kadar kovaladı. Yağmalanan bütün malı, yeğeni Lut’la mallarını, kadınları ve halkı geri getirdi. Avram Kedorlaomer’le onu destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için Kral Vadisi olan Şave Vadisi’ne gitti. Yüce Tanrı’nın kâhini olan Şalem Kralı Melkisedek ekmek ve şarap getirdi. Avram’ı kutsayarak şöyle dedi: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun.” Bunun üzerine Avram her şeyin ondalığını Melkisedek’e verdi. Sodom Kralı Avram’a, “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” dedi. Avram Sodom Kralı’na, “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim” diye karşılık verdi, “Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin.

Bu bölümde dört kral aralarında Sodom ve Gomorra krallarının bulunduğu beş krala savaş açtılar ve onları yenilgiye uğrattılar. Sodom ve Gomorra’yı yağmaladılar ve halkı tutsak ettiler. Ancak bir hata yaptılar. Yani benzetme yapmak gerekirse Baltayı taşa vurdular, yanlış bir kişiye bulaştılar. Neydi bu hata? İbrahim’in yeğeni Lut da Sodom’da yaşadığı için onu ve mallarını da tutsak ettiler.

Bunu duyan İbrahim, hemen evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamıyla bu kralların ardına düştü. Adamlarını gruplara ayırıp gece saldırdı, onları bozguna uğrattı, Lut’u ve mallarını kurtardı. İbrahim, doğru bir adam olan Lut’un düştüğü duruma acıdı ve üç yüz onsekiz adamla Rab’be iman ederek saldırdı ve sonunda zafer onun oldu.

İbrahim savaştan zaferle döndükten sonra çok ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz: Onu karşılamak için iki kral onu karşılamaya geliyor.

İbrahim’i karşılamaya gelen kralların ilkinin adı Melkisedek’dir.

Melkisedek’le ilgili olarak doğrudan İbraniler 7. bölümde verilen tanımı okuyalım.

İbraniler 7:1
“Bu Melkisedek, Şalem Kralı ve yüce Tanrı’nın kâhiniydi. Kralları bozguna uğratmaktan dönen İbrahim’i karşılamış ve onu kutsamıştı.

İbraniler 7:2-4
İbrahim de ona her şeyin ondalığını verdi. Melkisedek, adının anlamına göre, önce “Doğruluk Kralı”dır; sonra da “Şalem Kralı”, yani “Esenlik Kralı”dır. Babasız, annesizdir; soyağacı yoktur. Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Tanrı’nın Oğlu gibi sonsuza dek kâhin kalacaktır. Bakın, büyük ata İbrahim’in ganimetten ondalık verdiği bu adam ne kadar büyüktür!”

Melkisedek karakterinden Kutsal Kitap’ta üç yerde söz ediliyor. Onunla ilgili tarih kayıtlarında, soy kayıtlarında izine rastlamıyoruz. İbraniler Kitabı’ndaki tanımdan Melkisedek’in ne kadar yüce biri olduğunu anlıyoruz. Şalem’in, yani Yeruşalim’in Kralıydı. İbrahim’i karşılamak için gelmişti. İbrahim’e ekmek ve şarap getirdi ve onu şu sözlerle bereketleyip kutsadı: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” Ve İbrahim savaşta kazandığı ganimetin ondalığını ona veriyor. Böylece İbrahim gerçek Kralı’na tapınmıştır. Melkisedek bedensel görünüm almış ruhsal kraldır. Tanrı’nın Oğlu Mesih’in bir görünümüdür.

İkinci kral Sodom Kralı’dır. Sodom kötülüğüyle ün yapmış bir kentti. Kutsal kitapta da “Sodom halkı çok kötüydü. RAB’be karşı büyük günah işliyordu.” diye okuyoruz. Zaten daha sonra 19. bölümde Rab Sodom kenti’ni ateşli kükürtle yok ediyor. İşte bu kral, bu kötü ve günahkar kentin, hakkında suçlamalar olan, günahı ağır olan bir kentin yöneticisiydi.Bir nevi günahı temsil eden Tanrı’ya düşmanlığı körükleyen bir kraldır.İbrahim bu kenti çok iyi biliyordu, çünkü yeğeni Lut orada yaşıyordu ve Lut için büyük üzüntü duyuyordu. Yeğeninin yaptığı yanlış seçimden ötürü kederliydi.

Sodom Kralı İbrahim’i karşıladığı zaman ona şöyle bir teklifte bulunuyor: “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” ama İbrahim çok net bir şekilde bunu reddediyor: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim. Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin” diyor. Acaba neden böyle bir cevap verdi İbrahim?

İki kralın İbrahim’e geliş amacı birbirinden farklıdır. Melkisedek ruhsal kutsama vermek için gelirken Sodom Kralı İbrahim’e para teklif etmek için geliyor. Bunun yapmasının nedeni yaltaklanmak ve onu etkisi almaktır. İbrahim’in gücünden etkilendiği için onunla dost olmak ve sempatisini kazanmak istiyor. Dikkat ediyorsak, İbrahim bu iki krala farklı davranıyor. Şalem Kralı’na başka Sodom Kralı’na başka davranıyor. Günahın kralına başka, doğruluğun kralına başka yaklaşıyor. Kötülüğün kralıyla başka, Esenliğin kralıyla başka bir ilişki kuruyor. Kendisine gazap biriktiren bir kentin yöneticisine başka davranıyor, göksel kent olan Yeruşalim’in yöneticisine farklı davranıyor.

İbrahim doğruluğu, esenliği ve Tanrı’nın Egemenliğini arayan biriydi. O bereketi, kutsamayı arayan bir iman adamıydı. Melkisedek onu kutsayıp “düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” dediği zaman bu sözün doğru olduğunu kabul etti. Tanrı’ya şükretmek ve O’nu yüceltmek için yüce Tanrı’nın kâhinine ganimetin ondalığını verdi. Böyle yaparak zaferin Tanrı’ya ait olduğunu ve evinde yetişmiş ve ona bağlı sadece 318 adamla dört güçlü kralı yenmesinin Tanrı’nın bir lütfu olduğunu göstermiş oldu. Zafer sarhoşluğuna kapılıp kendisini büyük görmedi, kibirlenmedi, tersine Melkisedek’in önünde kendisini alçalttı.

İbrahim Tanrı’ya ondalığını verip O’nu onurlandırdıktan sonra Sodom Kralı’na döndü ve yaptığı teklifini kabul etmedi. Çünkü onu ve temsil ettiği şeyleri sevmiyordu. Onun mallarıyla zenginleşme düşüncesinden bile tiksindi. İbrahim’i “zengin ettim demeyesin” sözü bunu gösteriyor. .Yani Sodom Kralı’nın böyle bir şey düşünmesi ona küfür gibi geliyordu ve Tanrı’nın adamı olduğu için Tanrı’nın itibarını düşünüyordu. Tanrı’ya iman eden, O’na güvenen, tapan biri gidip Sodom kralı gibi günah dolu birinin eliyle nasıl zenginleşebilir? Aslında savaşı kazanıp malları kurtardığı için sahiplenme hakkı vardı, ancak İbrahim Sodom kralıyla bir ilişkiye girmemek, bir dostluk kurmamak için bu hakkını kullanmadı. Sodom Kralı’nın ne kadar kötü olduğunu ve kendisine gizli bir amaçla yaklaştığının farkındaydı. Onunla samimiyet, yakınlık kurmaktan kaçınıyordu. Sodom Kralı İbrahim’e zenginlik yoluyla tuzak kurdu, ancak İbrahim bu tuzağa düşmedi. Çünkü onun gözü ganimette ya da mallarını çoğaltmakta değildi. Açgözlü değildi. O gözü göksel şeyler üzerindeydi, ruhsal değerlerin ardınca gidiyordu. Eğer İbrahim ilk başta malları kurtarıp onları ele geçirmek için savaşmış olsaydı, Tanrı gene de ona yardım eder miydi?

Kardeşler gördüğümüz gibi bir kişinin düşüncesi ve yürek tutumu neyse, davranışları ve eylemleri de ona göre şekilleniyor. Bizler bugün İbrahim’in imanına sahibiz. Galatyalılar’da “Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar” demektedir. Bizler de Melkisedek tarafından kutsanan İbrahim gibiyiz. Mezmur 110:4’te şöyle diyor: RAB ant içti, kararından dönmez: “Melkisedek düzeni uyarınca Sonsuza dek kâhinsin sen!” dedi. “

Bizi kutsayan kişi Melkisedek düzenine göre sonsuza kadar başkahin olan İsa Mesih’imizdir. Biz zaferimizi, kazandığımız ganimeti, kutsamayı bereketi hep O’na borçluyuz. Bizim kralımız O’dur. Bizim Efendimiz O’dur. Biz İsa Mesih’in önünde eğiliyoruz ve her bakımdan O’na tabii olduğumuzu söylüyoruz. O bize düşmanlarımız karşısında zafer kazandırdı. Bizi tutsaklıktan, günaha köle olmaktan kurtardı. Gücümüz yokken düşmanlarımızı elimize teslim etti.

Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’nın Egemenliği’ne geçirdi. şimdi Rab’de ışık çocuklarıyız ve O’nun kutsal egemenliğinde yaşamaktayız. Ama bu egemenlikte yaşarken hala eski kral ve onun tuzakları karşımıza çıkmaktadır. (Gözlerin arzuları mal, mülk, ) Para Eski kral karşımıza çıkıp cazip teklifler yapabiliyor. Tıpkı Sodom Kralı’nın İbrahim’i ayartmaya çalıştığı gibi o da bizi açgözlülük yapmamız için ayartır. Şeytan bize yaltaklanabilir ve bizi gurura ve kibre götürmeye çalışır. Bizimle dost olmaya çalışır. Ve dostluk kurmak için parayı, malı kullanır. Böyle bir durumda İbrahim’in tutumu bize örnek olmalı.

Matta 6:24’te Rab şöyle diyor:
“Hiç kimse iki Efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz”

Gene Yakup 4:4’te
“dünyayla dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder” deniyor.

Sevgili kardeşler, İbrahim’in örneğinde iman adamının parayı ya da dünyayı değil, Tanrı’nın kutsamasının ardınca gittiğini görmekteyiz. Matta’da Rab iki efendiye kulluk edilemez derken birinin Tanrı diğerinin para olması bizim için önemli bir uyarıdır. Onca şey arasında Tanrı’nın karşısına çıkan şeyin para olduğunu söyleyip uyarıyor. Demek ki, para sevgisinin insanı kibre ve dünya ile dostluğa götüren başlıca unsur olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Rab, zengin kişinin Tanrı’nın Egemenliği’ne girmesinin devenin iğne deliğinden geçmesinden zordur derken bunu kastediyordu. Zenginlik kişiyi Tanrı’dan bağımsızlığa ve kendi gücüne, malına mülküne güvenmeye sevk eder. Kişi geleceğini Tanrı’nın ellerine teslim etmeye gerek duymaz. Çünkü dünyayla dost olmuştur ve beklentileri artık dünyevidir. Rab’be gelmek için bir neden görmezler. O yüzden Kutsal Kitap, bizi para sevgisine karşı birçok yerde uyarmaktadır.

1.Timoteos 6:6-10
“eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz.Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.Zengin olmak isteyenler ayartılıp tuzağa düşerler, insanı çöküşe ve yıkıma götüren birçok saçma ve zararlı arzulara kapılırlar.Çünkü her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir. Kimileri zengin olma hevesiyle imandan saptılar, kendi kendilerine çok acı çektirdiler”

Para sevgisinin iman yaşamı için ne kadar tehlikeli olduğunu Rab’bin sözü bize net açıklıyor. Özellikle şu cümle var ki, bence bunu çok iyi hatırlamalıyız. “Her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir.” Yani aklınıza gelen her kötülük bir şekilde para sevgisinden besleniyor. Para sevgisi kökü her kötülüğü ayakta tutuyor, besliyor, büyütüyor ve biz insanlar için çok büyük tehlikeler oluşturuyor. Para hayatımızda Tanrı’ya rakip olmak ve sevgimizi kazanmak istiyor.

Para sevgisi yüreğimizi işgal ederse, bütün yüreğimizle Tanrı’yı sevemeyiz. Para sevgisi ilk ve en önemli buyruğu çiğnememize sebep olan en büyük ayartıdır. Çünkü Rab “Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin” dedi.

Para sevgisi yüzünden insanlar zengin olma hevesiyle ayartılıp tuzağa düşerler, çöküşe ve yıkıma giderler ve imandan saparlar. Tanrı’nın doğru yollarını çarpıtırlar, haksız kazanç uğruna zararlı arzulara kapılırlar. Çünkü açgözlülük putperestliğin ta kendisidir.

Hâlbuki bu geçici çadırı andıran bedenlerde ve çölü andıran dünyada Rab’bin lütfu altında yaşarken gerçek ihtiyacımız daha çok para ya da daha çok zenginlik değildir. Dünyada insanlara bu mesaj veriliyor ve hatta anne babalar çocuklarına sürekli bunu öğretiyorlar. Zengin olmayı hedef olarak gösterip aslında bilinçsizce çocuklarını ateşe atıyorlar. Eskiden anne babalar çocuklarını Kenan ilahı Molek’e kurban ederler ve bebeklerini ateşe atarlardı. Şimdi aynı olayın ruhsal benzerini dünyada görmekteyiz aslında.

Dünyada her zaman daha çok para sahibi olmak sorunların çözümü olarak görülüyor. Eğer daha fazla param olsaydı, şunları yapabilirdim, şu eğitimi alırdım, şu hizmeti alırdım, şuraları gezerdim vs. diye düşünüp dururlar. Bu düşünce tarzını insanlar kendi çocuklarına da kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. Ancak bu düşünce tarzı tamamen dünyevi ve değersizdir. Sorunlara dünyasal bir bakış açısıyla bakmakla ilgilidir. Bu bakış açısında imana yer yoktur. Her şey eldeki maddi şeylere göre değerlendirilir. Tanrı’nın sözünde ise bedensel ihtiyaçlarımızı karşılamanın yeterli olduğunu söylüyor. “Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.” Eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz. Eyüp’ün dediği gibi, “çıplak geldik, çıplak gideceğiz”.

Rab bizi bu konuda daha da anlayış versin.İhtiyaçlarımız için imanla Rab’be bakmamız için lütuf göstersin. Ambarı, kileri olmayan kargaları doyuran, çalışmayan, iplik eğirmeyen zambakları giydiren Rab bize değerli olduğumuzu hatırlatsın.

Öyleyse kardeşler bugün bizi karşılayan iki kral var, biri Şalem Kralı, yani Esenlik Önderi olan İsa Mesih, diğeri ise bu sapık ve eğri kuşağın yöneticisi olan Sodom Kralı İblis. Eğer ruhsal olanı, mükemmel olanı, iyi olanı arıyorsak adresimiz Tanrı’nın yüce başkâhini İsa Mesih’tir. O’nun önünde durmalı, kutsamasını almalıyız. Bize verdiği her şeyin O’nun lütfu sayesinde olduğunu O’na tapınarak göstermeliyiz.

Sodom Kralı’nın cazip tekliflerine kanarsak ve onun önünde durursak kirleniriz ve doğruluğumuzdan ödün vermiş olacağız. O bize konuştuğu zaman İbrahim gibi “Benim seninle işim yok, senden ne alacağım var, ne de vereceğim. Sana ait hiçbir şeyi istemiyorum.” diyebilmek bizim büyük mutluluğumuz ve Rab’de özgürlüğümüzdür.

Sevgili kardeşler, Süleyman’ın Özdeyişleri 25:26’da çok güzel bir bilgelik sözü vardır: “Kötünün önünde pes eden doğru kişi, Suyu bulanmış pınar, kirlenmiş kuyu gibidir.”

Suyu bulanmış pınar ya da kirlenmiş kuyu ne acı bir görüntü değil mi?

Bir düşünelim: Çölden geçip gelmiş susuz kişiler uzaklardan bu su kaynağını görürler ve sevinçle ona koşarlar. Ama suyu çektiklerinde kirli, zehirli bir suyla karşılaşırlarsa bu onlar için büyük bir hayal kırıklığıdır.

Eğer Sodom Kralı’nın kötülüğü karşısında pes edersek başımıza gelecek budur. Önce İsa Mesih’e ondalık verip O’nun önünde eğilip sonra Sodom Kralı’nın açgözlülüğüne uyarsak, onunla ortaklık içine girer, dostluk kurarsak kirleniriz.

Sularımızdan içmeye gelen insanlar bize bakıp kirlilik, bulanıklık görüyorsa vay halimize! Nice görünür kiliseler maalesef günümüzde bu hale gelmiş durumda. İnsanlara fayda sağlamak ya da Rab’bin sözüne tanıklık etmek şöyle dursun, yaptıkları kötü işlerle Rab’bin adına küfür edilmesine aracı oluyorlar.

Bu acı resim bugün bizim yüreğimize, aklımıza bir ibret olarak işlesin ve Rab’bin seçip kutsadığı doğru kişiler olarak suları temiz, içenlerin büyük sevinç aldığı pınarlar, kuyular olalım. Çünkü her şey Rab’bin yüceliği içindir.

Şu ayetle bitirmek istiyorum:

Filipililer 2:14
“yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız.”

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın