İmanlı’nın Zafer Adımları

14 Haziran 2015

Kardeşler, insan Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. İnsanın Tanrı’nın benzeyişinde yaratılması pek çok şey içerir. Tanrı’nın yüceliğini yansıtmak için yaratıldık. Tanrı’nın karakterini göstermek için yaratıldık ve ayrıca Tanrı zaferli olduğu için insan da yaptığı her işte zaferli olmak için yaratılmıştır. Tanrı insanı kendi benzeyişinde yarattıktan sonra Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun” dedi..İnsanın aldığı ilk buyruk çoğalması, yeryüzünü doldurması ve denetimi altına alması ve yaşayan bütün canlılara egemen olmasıdır. Bu buyruk zafere işaret ediyor.

Ancak insan Tanrı suretinde yaratılmış eşsiz bir varlık olmakla birlikte gene de bir yaratıktı ve öyle kalması gerekiyordu. Sadece Tanrı’ya mahsus olan yüceliğe göz dikmemesi gerekiyordu, ancak yılan benzerliğinde Şeytan ona “Tanrı gibi olabilirsin”, “asla ölmezsin” diyerek bu sınırı aşması için onu ayarttı. İnsan yılanın başını ezeceğine, onu denetimi altına alıp ona egemen olmak yerine onun sözünü dinledi. Zaferli olmak yerine, mağlup oldu ve yansıttığı yücelikten yoksun kaldı, karakteri bozuldu ve kendisini aldatan Şeytan’ın isyan yoluna saptı. Şeytan insana egemen oldu. Ve günah dünyaya giriş yaptı.

Daha sonra Kayin ve Habil’in öyküsüne geliyoruz. Kayin’in imanla değil, kendi elinin işleriyle sunduğu sunu Tanrı tarafından kabul edilmedi. Ancak kardeşi Habil’in sunusu kabul edilince Kayin çok öfkelendi. O zaman Tanrı ona şöyle söyledi: Günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”

Tanrı insana ikinci kez “egemen ol” diyor. Önce bütün canlılara egemen ol, şimdi de “günaha egemen ol” dedi. Tanrımız yarattığı insanın her zaman zaferli olmasını ister. Ancak daha sonra ne olduğunu biliyoruz. Kayin Habil’i öldürdü ve gene Tanrı’nın “egemen ol” buyruğuna karşı geldi, günaha egemen olamadı ve günah karşısında zafer kazanamadı. Günah insana tümüyle egemen oldu.

Evet kardeşler, artık insanoğlu bu yüzden bütün canlılara egemen değil ve günaha da egemen değildir. Adem’in soyundan gelen herkes mağluptur. Hiçbirimizin Tanrı’nın önünde doğuştan gelen bir ayrıcalığımız yok, çünkü doğuştan gelen tabiatımız Adem’in günahına ortaktır, Tanrı tüm insanları ilk insan olan Adem’le bir tutuyor. Bu yüzden Tanrı’nın önünde geldiğimiz soydan, ırktan, kandan, milletten, halktan vs. övünmek saçmalıktır, boştur..Benim geldiğim soy bana günah karşısında bir avantaj sağlamıyor.

O zaman ne demek istiyorum ? Kim olursak olalım biz insanlar kendi başımıza çaresiz ve mağlubuz. Zaferi sağlayan ancak Rab’dir..Bizde kendi bedenimizde Tanrı’yı hoşnut edecek, O’nun önünde kabul görecek bir erdemimiz ya da iyiliğimiz, gücümüz yoktur. Tanrı’yla barışmak için de Tanrı’yla buluşmak için de O’nun önünde yaşamak için de hep Tanrı’ya ihtiyacımız vardır. Bu yüzden İsa Mesih geldi ve bizim yerimize zafer kazandı, yoksun kaldığımız Tanrı yüceliğini bize geri vermek için..Şeytan ve günah karşısında zaferli kılmak için Rab İsa geldi..O’na yücelik olsun.

Kutsal Kitap boyunca bu mağlubiyeti, çaresizliği fark edip kendisini doğru şekilde tanımlayan alçakgönüllü kişiler Rab’le özel ilişkiler kurabildiler. Bunu fark etmeyen, kibirlenen, kendi gücüne güvenenler ise Tanrı’dan uzak kaldılar..Örneğin İbrahim Tanrı’nın huzurunda “Ben toz ve külüm, bir hiçim” dedi. Musa, “Ben kimim ki firavuna gidip İsrailliler’i Mısır’dan çıkarayım?” dedi. Ya da Davut,” Ey Egemen RAB, ben kimim, ailem nedir ki, beni bu duruma getirdin?” dedi..Pavlus, “Ne zavallı insanım” dedi. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu adamlarla Tanrı özel işler yaptı, hepsinin ortak özelliği kendi güçsüzlüklerini, mağlubiyetlerini, bir hiç olduklarını fark etmeleriydi. Rab bu kişiler aracılığıyla çalıştı, büyük güçlükler karşısında bu kişilere büyük zaferler sağladı.

Rab’bin eliyle zafer kazanmak konusunda güzel bir örneği paylaşmak istiyorum..İsrail tarihinde Yehoşafat adlı bir kral vardır. Moavlılar, Ammonlular ve Meunlular’dan oluşan büyük bir ordu Yehoşafat’la savaşmak için İsrailliler’in üzerine yürüdüler. Korkuya kapılan Yehoşafat RAB’be danışmaya karar verdi ve bütün Yahuda’da oruç ilan etti.

Sonra Tanrı’nın huzuruna çıkarak şöyle dua etti:

2.Ta. 20:12
‘“
Ey Tanrımız, onları yargılamayacak mısın? Çünkü bize saldıran bu büyük orduya karşı koyacak gücümüz yok. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Gözümüz sende”

Gerçekten çok büyük bir ordu geliyordu ve Kral Yehoşafat birçok düşmanla karşı karşıya geldiğinde doğru bir önderlik sergiledi. Tüm halkın oruç ve dua ile Tanrı’nın yüzünü aramasını istedi. Sonra da Rab’be dua etti. Duasını inceleyelim. Çünkü Bu duada zafere götüren adımları görmekteyiz ve içten ve etkili duanın gücünü görmekteyiz.

1) Yehoşafat ilk önce güçsüz olduğunu ilan etti. BU büyük orduya “karşı koyacak gücümüz yok.” dedi. Kendi imkanlarını zorlamayı ya da bu orduya karşı bir başka krallıkla ittifak yapmayı ya da onlarla anlaşma yapmayı düşünmedi. Birinci kabul edeceğimiz şey, büyük ordulara karşı koyacak gücümüz yoktur. Eğer sorunlar karşısında Tanrı’dan ayrı bir gücümüz var diyorsak, iman yolundan çıktığımızı gösterir. Biz imanlıların dünyada yaşayanlardan ne farkımız vardır? Bizim özelliğimiz benliği çarmıha germiş olmamız yani benliğe dayalı gücü reddetmiş, onu ölü saymış olmamızdır. Ne zamanki bunu yapmıyorsak, benliği devreye sokuyorsak, o zaman ne yapıyoruz? Tanrı’yı kendimizden uzaklaştırıp kendi başımızın çaresine bakmaya çalışırız demektir. O zaman Tanrı’nın eliyle zafer kazanmayı nasıl bekleyeceğiz?

Mez. 33:16
Ne büyük ordularıyla zafer kazanan kral var, Ne de büyük gücüyle kurtulan yiğit. Zafer için at boş bir umuttur, Büyük gücüne karşın kimseyi kurtaramaz.

Zafer için bir numaralı ilke budur; kendimizde zafer kazanacak güç yoktur.

Özd. 21:31
At savaş günü için hazır tutulur, Ama zafer sağlayan RAB’dir.

Bu Dünyanın tam tersi. Dünyada insanlar kendi güçleriyle, çabalarıyla zaferi hedefleyen yiğitler yok mu? Dünya tarihine bakın, büyük komutanlar, cesur yiğit kişilerden söz eder. Büyük savaşlar kazanmışlardır..Bu yüzden iktidar ve güç hırsıyla yanıp tutuşurlar. Biz ise bizi güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yaparız. Bu yüzden Rab İsa “Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.” dedi.

2) Yehoşafat ikinci olarak “bilgisiz ve bilgelikten yoksun” olduğunu kabul etti. Duasında “Ne yapacağımızı bilmiyoruz” dedi. Güçsüz olduğunu söyledikten sonra ne yapacağını bilmediğini açıkça kabul etti. Rab’be bakmadıkça biz bir konuda ne yapacağımızı bilmeyiz.

Özd.3:5-7
RAB’be güven bütün yüreğinle, Kendi aklına bel bağlama. Yaptığın her işte RAB’bi an, O senin yolunu düze çıkarır. Kendini bilge biri olarak görme, RAB’den kork.

Kendi aklımıza bel bağlayarak bir sorunu çözmek için bir şeyler bildiğimizi düşünebiliriz. Ancak acaba o bilgi bizi zafere mi yoksa yenilgiye mi götürecek? Özdeyişlerde dediği gibi kendi aklımıza bel bağlamayalım, bütün yüreğimizle Rab’be güvenelim. Kendimizi bilge biri olarak görmeyelim..Neden? Cevabı gene Özdeyişler’de verilir:

Özd. 2:6
Çünkü bilgeliğin kaynağı RAB’dir. O’nun ağzından bilgi ve anlayış çıkar.

Zafer için her durumda O’nun ağzından çıkacak bilgiyi ve anlayışı almaya ihtiyacımız vardır. Bilgeliğin kaynağının RAB olduğunu ve o kaynaktan almadıkça ne yapacağımızı bilmediğimizi Yehoşafat gibi kabul etmeliyiz. RAB bize ne yapacağımızı bildirmek ve seçeceğimiz yolu göstermek istiyor.

Yak. 1:5
İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir.

3) Üçüncü olarak bu büyük ordular karşısında Tanrı’ya güvendiğini açıkladı. “Gözümüz sende” diyerek bunu açıkladı. Diğer bir deyişle, Tanrı’ya şöyle söyledi: “Sen bizim yerimize harekete geç, bizim yerimize sen savaş”. Ve Tanrı harekete geçti!! Yehoşafat duasını bitirince Tanrı’nın Ruhu oradaki bir peygamberin üzerine indi ve Tanrı cevap verdi “Bu büyük ordudan korkmayın, yılmayın! Çünkü savaş sizin değil, Tanrı’nındır. .. Yerinizde durup bekleyin, RAB’bin size sağlayacağı kurtuluşu görün”.

İşte kendimizi güçsüz gördüğümüzde, bilge biri gibi görmediğimizde ve gözümüz Rab’de olunca adım adım zafere yaklaşıyoruz demektir.. O’nun sağladığı kurtuluşu göreceğiz demektir. Zaferi Rab bize sağlayacak. Kendimizi güçsüz görebiliriz, ne yapacağımızı bilmediğimizi de kabul edebiliriz ancak gözümüz Tanrı da değilse bu iman değil, çaresizlik getirir. Yani kendi yetersizliğimizi kabul ettikten sonra mutlaka umudumuz yaşayan Tanrı’ya bağlı olmalı ki zaferimizi RAB sağlasın.

Mez. 123:2
Nasıl kulların gözleri efendilerinin, Hizmetçinin gözleri hanımının eline bakarsa, Bizim gözlerimiz de RAB Tanrımız’a öyle bakar, O bize acıyıncaya dek.

“O bize acıyıncaya dek” ifadesinde iman dolu bir beklenti vardır.

4) Yehoşafat Rab’bin verdiği cevabı duyunca duyar duymaz yüz üstü yere kapandı ve O’na tapındı. Yehoşafat halka danıştıktan sonra RAB’be ezgi okumak, O’nun kutsallığının görkemini övmek için adamlar atadı. Bunlar ordunun önünde yürüyerek şöyle diyorlardı: “RAB’be şükredin, Çünkü sevgisi sonsuza dek kalıcıdır!” Onlar ezgi okuyup övgüler sunmaya başladığında, RAB Yahuda’ya saldıran Ammonlular’a, Moavlılar’a ve Seir dağlık bölgesinde yaşayanlara pusu kurmuştu. Hepsi bozguna uğratıldı.

İşte RAB’bin Yehoşafat’a sağladığı zaferin ruhsal aşamaları bunlardır. Zaferin nihai olarak gerçekleşmesi, yani tamamlanması ise Rab’bi övmeleriyle gerçekleşti. İmanımızı ifade etmek için Rab’be övgüler sunmamız gerekiyor. Bu olayda da gördüğümüz gibi Tanrı’nın zafer sağlayan büyük işleri O’nu yüceltirken, O’nu överken geliyor.

Yehoşafat’ın Rab’den aldığı zafer sonucunda KK, şöyle diyor: 24. ayette “Yahudalılar kırdaki gözcü kulesine varınca, o büyük orduya baktılar, ama sadece yere serilmiş cesetler gördüler. Tek kişi kurtulmamıştı.

Eğer Şeytan ve dünyaya karşı savaşımızda Tanrı’ya imanla ve övgüyle Tanrı’ya yaklaştığımızda sorunların bir teki bile kurtulamayacaktır. Bu öykünün başı “kalabalık bir ordu” ile başlıyor ve “tek kişi kurtulmamıştı” diye bitiyor. Tanrı hayatımızdaki her bir sorunu aynı bu şekilde çözmeye kadirdir..Kalabalık bir ordu gibi sorunlar başımıza üşüşebilir, ama zafer adımları atarak bu sorunlardan bir teki bile kalmaz. Kutsal Kitap’taki öykülerin amacı sadece Tanrı’nın geçmişte yaptığı büyük işleri anlatmak değil, aynı şekilde günümüzde de iman eden herkes için bunları yapabileceğini bildirmektir. Doğru adımları atar, doğru bir yürek tutumuyla sorunlara yaklaştığımızda Tanrı bizde kendi yüceliği için çalışacak.

Kardeşler bizler Mesih İsa’da zaferliyiz, çünkü O’nun zafer alayında yürümekteyiz. Biz zaferli olalım diye seçildik, insan zafer kazansın ve zaferli yaşasın diye yaratıldı. Günah bunu bozdu, ancak Mesih İsa sayesinde tekrar zafer kazanıyoruz. O’na iman eden, O olmadan güçsüz ve bilgisiz olduğunu fark eden alçakgönüllü kişilerde Rab çalışıyor ve onlara zafer sağlıyor. Hepimiz geçmişimize baktığımızda Rab’nin bizim için yaptıklarını hatırlarız, bizi nelerden kurtardığını biliyoruz. Rab bunları, hatta daha büyüklerini gelecekte de yapacaktır. Buna inanırsak Rab’bi her zaman yüceltiriz.

Mezmur 106:11-12’de şöyle okuruz:
Sular yuttu hasımlarını, Hiçbiri kurtulmadı. O zaman atalarımız O’nun sözlerine inandılar, Ezgiler söyleyerek O’nu övdüler.

Bu ayetlerde Mısır’dan çıkan İsrail halkının Mısır ordusunun Kızıldeniz’e gömüldüğünü görünce Tanrı’nın sözüne inandığını ve O’nu övdüğünü söylüyor..Kardeşler, bizler onlar gibi değiliz. Bu tür bir övgü ancak eski tabiate aittir. Görünene göre yaşamaktır; gördüklerinde ezgilerle övdüler. Çünkü Eski Antlaşma döneminde mümkün olan sadece bu idi, çünkü o halk Kutsal Ruh’tan kaynaklan yeni yaşamda imanla yaşamıyorlardı. Tanrıyı tanımıyorlardı ve rahatları varken iyi, yokken kötüydüler. Çünkü Mesih sırrını bilmiyorlardı.

Ancak şimdi Yeni Antlaşma çağındayız, Kutsal Ruh içimizde ve yeni yaşama sahibiz. Mesih içimizde ve Mesih sırrını biliyoruz. Gözle görülene değil, imana göre yaşarız. Mısırlılar ardımıza vermişse ve Kızıldeniz açılmışsa da biz Tanrı’yı yüceltiriz. Sorunlar başımızdan aşmışsa da Tanrı’yı ezgilerle överiz. Bu yaşayan Tanrı’ya diri bir imandan kaynaklanan övgüdür..İşte gerçek zafer budur. Pavlus ve Silas zindandayken ilahiler söyleyip Tanrı’yı yüceltiyorlardı. Birdenbire öyle şiddetli bir deprem oldu ki, tutukevi temelden sarsıldı. Bir anda bütün kapılar açıldı, herkesin zincirleri çözüldü. Pavlus ve Silas yeni yaşamda Tanrıyı övmenin her durumda olabileceğini bize gösteriyor. Onlar zincirleri çözüldü, kapılar açıldı diye ilahiler söylemediler. Yeni yaşamda Tanrıyı övmek sonuçlara ya da koşullara bağlı değil, Kutsal Ruhtaki daimi sevince ve umuda bağlıdır. Ruhla dolu imanlılar koşullardan ya da sorunlardan etkilenmeden Tanrıyı yüceltmeye devam edebilirler.

Flp. 4:12-13
H
er durumda, her koşulda yaşamanın sırrını öğrendim. Beni güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yapabilirim.

İşte gerçek zafer…

Karanlık ölüm vadisinden geçerken kötülükten korkmayız, çünkü Babamız’ın izni olmadan saçımızın bir tekine bile dokunamazlar. Bu yüzden Tanrı’yı övmemize engel çıkmasın..kendimize asla acımayalım, şartlarımız ya da sorunlarımız konusunda söylenmeyelim, şikayetçi bir ruhtan uzak olalım, işte Rab bizi her zaman bu derecede zaferli kılsın. İman yaşamımızda bu düzeye erişebilmek hepimiz için gerçek bir zaferdir ve Tanrı’ya yücelik vermektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın