Tanrı’nın İşi

11 Aralık 2016

Sevgili kardeşler,

Hamdolsun Rabbimiz İsa’nın dünyaya gelişini kutladığımız yılın son dönemine girdik. Yani ezelden var olan İsa mesih’in doğuş bayramını kutlamaya hazırlanıyoruz ve Rabbin dünyamıza insan bedeninde geliş amacı üzerinde düşünmek, bu olayı derinden kavramak istiyoruz. Noel zamanı bizim için her zaman bir yenilenme fırsatıdır. Bu nedenle iç dünyamızı kontrol etmek için önemlidir. Tanrımız’ın sevgisi yaratılıştan itibaren insanlık tarihi boyunca her an göründü, ama Tanrı biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O’nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi.

Tanrı bizi sevdiğini göstermek için İsa doğdu ve İsa çarmıhta öldü. İsa Mesih bizleri günahtan kurtaracak, günahımızın bedelini ödeyecek kurban olmak ve acı çekmek için insan oldu. Rabbe şükrolsun.

1.Pe. 2:21-25
“Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. “O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı.” Kendisine sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi; davasını, adaletle yargılayan Tanrı’ya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz. Çünkü yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz, şimdiyse canlarınızın Çobanı’na ve Gözetmeni’ne döndünüz.

Okuduğumuz ayetlerde özellikle O’nun izin gitmemiz için acı çektiği, bize örnek olduğu yazıyor. Bize nasıl örnek oldu, sögüye sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi, davasını Tanrı’ya bıraktı.. Günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye günahlarımızı üstlendiğini görüyoruz..İsa Mesih’in Müjdesi bizi etkileyen, bizi değiştiren, bize yeni bir yaşam veren bir Müjdedir. Bu Müjde ile birlikte Mesih’in amacı günah karşısında ölmüş, doğruluk uğruna yani Mesih uğruna yaşayan yeni insan olmamızdır. Onun gösterdiği örneği izleyerek sövgüye sövgüyle karşılık vermeden, kimseyi tehdit etmeden, davamızı Tanrı’ya bırakarak yaşamamızı istiyor. İşte Noel’in anlamı Tanrı’nın bizi değiştirmek ve kendisine benzer kılmak için gelmesidir. Biz imanlılar olarak doğuş bayramını böyle görmeliyiz.

Ancak özellikle Noel zamanında ismen Hristiyan olup Tanrı’yı tanımaktan uzak insanlar bu gerçeklere kafa yormuyorlar, aslında umursamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Çünkü ad olarak Hristiyan olmakla birlikte Tanrı’yı tanımamış, yüreği değişmemiş, daha doğrusu henüz tövbe etmemiş nice canlar var. Bizim mahallemizde de böyle kişiler çoktur. Hristiyan olduklarını söyleyenler kendilerini belli bir kategoriye sokabilirler. Nitekim dünyada birçok adlandırmalar yapıldı:

(1) “Katolikler” ya da “Protestant” – mezhebe göre.
(2) “Episcopal” (conformist) and “Free church” (non-conformist) – kilise düzenine göre.
(3) “Müjdeciler” ve “Liberaller”, gelenekseller – doktrine göre.
(5) “Charismatikler, Presbiteryenler, Reformcular, Kalvinistler, Menonitler, Bretherenler, Vaftizciler, Metodistler vs.

Bu tür ifadeleri duymuşsunuzdur. Bunlara ilaveten insanlarca icat edilen başka kategoriler de var. Bunların ortak özelliği Hristiyanlar’ı dışsal olarak kategorize etmesidir..Yani Hristiyanları iç varlığına değil, dışsal durumlarına göre adlandırır. Çünkü insanların iç varlığını başka insanlar bilmez, bu bir sırdır. Tanrı’dan başka kimse bilmez bir kimsenin yüreğini görmez. Bu nedenle insanların koyduğu bu kategoriler bazen kendimizi tanıtmak için gerekli olsa da asla ruhsal durumumuz açısından yeterli değildir..Çünkü bu kategorilerin hiçbirinde Rabbimiz’in çözmeye geldiği sorunun kaynağı vurgulanmıyor.Yani Kutsal Kitap’ta Rabbin amacını yansıtan kategoriler değildir. Bunlar Tanrı’nın yüreğindeki isteği değil, insanların düşüncelerini yansıtan şeylerdir. Rabbimiz’in isteği nedir, Rabbin çözmeye geldiği esas sorun nedir? Bizi ilgilendiren şey bu sorulardır. İnsanların koyduğu kategorilere girmek değil, esasen Rab’bin istediği kategori içinde olmalıyız.

2.Korintliler’de çok güzel bir ayet var:
Övünen, Rab’le övünsün.

2.Ko 10:18
Kabule değer kişi kendi kendini tavsiye eden değil, Rab’bin tavsiye ettiği kişidir. Yani önemli olan hangi kategoriye kendimizi koyarsak koyalım, Rab’bin tavsiye ettiği kişi olmak hedefimizdir. O zaman ne yapmalıyız?

İmanımızın temeli 1.Ko.15:3’te açıklanmıştır:
Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.

Hamdolsun, Rab’bin bizim için yaptığı şeyi biliyor ve bunu ilan ediyor ve bununla övünüyoruz. Çünkü Tanrımız sevgi Tanrısıdır. Bununla birlikte bizim için bu bilgiye eşit önemde ve bu bilgiyi tamamlayan bir bilgi daha var.

Onu da 2.Ko.5:15’te
“Yargımız şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü. Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.”

İlk bilgiyi yani Mesih’in günahlarımıza karşılık öldüğünü iyi biliyor ve buna iman ediyoruz. Böylece günahlarımız bağışlandı. Bununla birlikte Mesih’in ölümüyle bizim de öldüğümüzü, artık kendimiz için değil, bizim için ölüp dirilen Mesih için yaşamamız gerektiğinin de aynı seviyede farkında mıyız? Yani Mesih Günahlarımızın bağışlanması için öldü ama aynı zamanda biz de günah karşısında ölelim, Mesih için yaşayalım diye de öldü.

İlk bilgi ile ikinci bilgi birbirini tamamlamaktadır. Mesih’in öldüğü kabul edilmekle birlikte bizim de O’nunla birlikte öldüğümüz aynı kuvvetle vurgulanmıyor. İnsan benliği ve Şeytan bu gerçeğin çok fazla duyulmasını istemez. Çünkü kendisi için değil ,Mesih için yaşayan imanlılar Şeytan’ın en korktuğu kategoridir. Çünkü onların Mesih’in askerleri olduğunu biliyor.

Tanrı’nın kendi çocukları için hazırladığı, tasarladığı kategori işte budur, Mesih’in izinde yürüyen ve günah karşısında ölü, bedenlerini diri ve kutsal kurban olarak sunan, Mesih için yaşayan imanlılar. İnsanların dışsal kategorilerinden farklı yürekle ilgili içsel bir kategoridir. Hristiyanlar’ın iç yaşamıyla ve Tanrı’yla iç varlıklarındaki iman yürüyüşleriyle ilgilidir..İşte bizim için esas önemli kategori budur. Biz bunun içine girmeliyiz. Kendimizi dışarıdan Protestan, Ortodoks vs. ya da İncili diye tanıtmamız yetmez. Öğretimiz, doktrinimiz, dünya görüşümüz doğru olabilir, ama yaşayışımız Tanrı’nın önünde nasıldır? Hayatımızın merkezinde Tanrı var mı?

Kardeşler, geçmişte insanlar henüz üzerinde yaşadıkları dünyayı tanıyamadıkları ve KK’yı doğru biçimde yorumlamadıkları zamanlarda evrenin merkezinin dünya olduğunu sandılar. Çünkü insanların gözünden güneş, ay ve yıldızlar sanki dünyanın çevresinde dönüyormuş gibi görünüyordu. Yaklaşık 500 yıl kadar önce Kopernik ve Galileo gibi bazı Hristiyan bilim insanları bunun yanlış olduğunu gösterdi. Hatta bunu keşfettikleri için o dönemdeki din adamları tarafından yargılandılar. Dünya evrenin merkezi değildi, hatta güneş sisteminin bile merkezi değildi. Merkezde güneş olan bir sistemin parçasıydı. İnsanlar bu merkezi yanlış aldıkları sürece, hesaplarında hep hata yaptılar, çünkü aldıkları referans hatalıydı. Ancak ne zaman doğru merkezi keşfettiler, tüm hesaplamalar ve bilimsel çıkarımlar yerli yerine oturdu ve doğru sonuç verdi.

Burada çok güzel bir benzetme var, tıpkı İncil’in ışığının geçici olarak örtülü olduğu Ortaçağ cehalet döneminde dünyanın evrenin merkezi olduğunu düşünen insanlar gibi Tanrı’yı tanımayan insanlar da kendi benliklerini merkez alırlar ve Tanrı’yı sanki kendi etrafında dönüyor sanırlar ve bu nedenle hesapları hep yanlış çıkar. Bizler de benliğimizi ne zaman merkeze alırsak, Tanrı’yı görmez oluruz ve yaptığımız işler boşa çıkar. Eğer benlik merkezde kalırsa, Kutsal Kitap’ı doğru yorumlayamayız ve Tanrı’nın yetkin isteğinin ne olduğunu anlayamayız (hesaplarımız yanlış olur). Kendi bakış açımıza göre ne kadar doğru olduğumuzu düşünsek bile ancak aslında yanılıyor oluruz.
Halbuki Merkez her zaman Yaratıcı ve Kurtarıcı olan Tanrımızdır. İnsan yaratıldığında merkezi Tanrı olarak yaratıldı. Günaha düşünce merkez benlik oldu. Dünya için güneş ne ise, insan için de Tanrımız öyledir. Nasıl ki bilimsel gerçekler var ve değişmiyorsa, işte bu da ruhsal bir gerçektir.. Dünyada nasıl güneş olmadan yaşam olmuyorsa, Tanrı olmadan da insanda yaşam olmayacak.İmanlılar olarak zaman zaman merkezimiz şaşarsa, pusulasız bir gemi gibi olur, yönümüzü yitiririz. Müjde’yi doğru anlamak merkeze İsa Mesih’i koymaktan geçer. İsa’nın merkezde olmadığı bir müjde sahte bir müjdedir. O elçilerin öğrettiğinden başka bir İsa’dır.
Bu yüzden İnsanı merkezi alan sözde müjdeler insanı değiştirme gücüne sahip değildir. Çünkü bu sahte müjdelerde insan merkezde olduğu için Tanrı insanın etrafından döne sadece onun isteklerini yerine getirir. İnsanın tek yapması gereken inanmaktır ve o zaman her maddesel bereketleri ona verecektir, dünyada rahatına bakacaktır. Halbuki Rab’bin Müjdesi böyle değildir. Rab dedi ki:” yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır”. Dünyada sıkıntılarınız olacak, cesur olun” dedi..Gene Rabbin Pavlus’la Barnaba öğrencileri ruhça pekiştirdiler, imana bağlı kalmaları için onlara cesaret verdiler. “Tanrı’nın Egemenliği’ne*, birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir” diyorlardı. Kutsal Kitap boyunca tüm Tanrı adamları acılardan ve sıkıntılardan geçti..Rabbimiz dahil. O yüzden bizler de bu düşünceyle silahlanmalıyız. Petrus,” inanmanız için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi yadırgamayın.” Yani acı çekmemiz, sıkıntılardan geçmemiz garip bir şey değil, yadırganacak bir şey değil, iman yaşamının bir parçasıdır. Ama bütün bu durumlarda bizi sevenin aracılığıyla dayanırız, galip geliriz.

Gene Sahte müjdelerde tövbe vaaz edilmez, günahları ve dünyayı terk etmek vaaz edilmez. Halbuki Vaftizci Yahya’nın ortaya çıkmasıyla birlikte tövbe çağrısı başladı. Ve Rabbimiz göğe alınmadan önce Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için öğrencileri zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. Müjdeyi Rab açıkça tövbe çağrısı olarak adlandırılıyor. Elçi Pavlus da Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor.

Tövbe etmek kişinin hayatının merkezinden olan benliğinden, yani kendi seçtiği yoldan, boş yaşayışından, dünya sevgisinden, para sevgisinden (gözün tutkuları, benliğin tutkuları ve maddi yaşamı verdiği gururdan) dönerek Tanrı’yı tüm aklınla, tüm canınla ve tüm yüreğinle sevmek, O’nu hayatımızın merkezi yapmaktır.Mesih’in çarmıhtaki ölümüne iman kişi ancak tövbe ederse günahları bağışlatan bir kurban olur. O zaman Kutsal Ruh’un gücüyle dolarak tövbeye yaraşır meyveleri Kutsal Ruh aracılığıyla her gün benliği reddederek verir ve böylece Tanrı odaklı bir Mesih imanlısı olarak yaşayabilir.

Rabbimiz insanlığı günahlarından kurtarmaya geldi. Baltayı ağaçların köküne dayamaya geldi. Bu ağaç insanların yüreğinde kök salan günah agacıdır. Ve bu günahın temelinde kendimize odaklanmak, merkeze benliğimizi koymak ve kendi isteğimizi yapmak var. Eğer Rab’be baltayı indirmesi için izin vermezsek ve günah kökünü hayatımızdan koparıp atmasını istemezsek, o zaman Rab’bin dünyaya gelme amacı, yani Noel’in anlamı bizde gerçekleşmiş olacak mı? Rab günahımızla savaşmaya, bizi koruyup temizlemeye geldi. Hayatlarımızdaki günahın köküne vurmaya ve bizi bundan kurtarmaya gelmiştir.

İşaya 27:3
“Ben RAB, bağın koruyucusuyum, Onu sürekli sularım. Kimse zarar vermesin diye Gece gündüz beklerim. Kızgın değilim. Keşke karşıma dikenli çalılar çıksa! Onların üzerine yürür, Tümünü ateşe verirdim.

Rab karşısına dikenli çalılarını çıkaracak kişilerin üzerine yürür, onları ateşle ve Ruh’la temizler ve paklar. İşte Kral İsa Mesih’in dünyaya geliş amacı budur. Eğer aramızda bu Noel’i Mesih’e ait olarak kutlamak isteyenler varsa tövbe ederek Tanrı’ya yaklaşsınlar. Bakın Rab ne diyor: “Keşke karşıma dikenli çalılar çıksa!” Keşke günahtan dönmek, dünyaya ölmek ve tövbe etmek için bu Noel’de Tanrı’nın önüne çıkanlar olsa..Bizler bunun için dua edelim. Sahte bir müjde değil, gerçek Müjde ile hayatlar değişsin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın