Taklit Bir İsa

18.11.2018

2Kor 11:2-4  Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım. Ne var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum. Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.

Bu hileyi ele almak, günümüzün Hristiyan aleminde birçok kişinin hem kilisenin hem de bireylerin gücünü çalan ruhsal tuzağa kolaylıkla av olmasının ardındaki gizemi çözmemize yardımcı olacaktır.

İsrail halkının Mısır’dan çıkışı kurtuluşumuzu, yani bu dünyadan çıkışımızı simgelemektedir. Musa İsrailliler’i daha önce yanan çalıda Tanrı’yla karşılaştığı Sina Dağı’na götürdü. Musa, halkının benzer bir karşılaşmayı deneyim etmesini istiyordu. Halkı Vaat Eden ile tanıştırmadan önce neden vaat edilen ülkeye götürmek istesin ki? Sina Dağı’na vardıklarında şöyle okuyoruz:

Musa Tanrı’nın huzuruna çıktı. RAB dağdan kendisine seslendi: “Yakup soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz.’” (Mısır’dan Çıkış 19:3–4)

Tanrı’nın sözlerine bakın, “sizi yanıma getirdiğimi gördünüz.” Bu cümle dünyadan kurtarılmamızın ardındaki Tanrısal motivasyonu özetlemektedir. Tanrı sizi yanına getirdi. O sizi arzuluyor, paydaşlığınızı özlüyor ve bir Baba-oğul ilişkisi istiyor.

Yüzlerce yıldan beri tutsak olan bu halkla buluştuğu için Tanrı’nın ne kadar heyecanlı olduğunu hayal edebilir misiniz? Başarılı bir toplantı için halkın belirli hazırlıklar yapması gerekiyordu. Tanrı şöyle buyurdu, “Git, bugün ve yarın halkı arındır. Giysilerini yıkasınlar. Üçüncü güne hazır olsunlar. Çünkü üçüncü gün bütün halkın gözü önünde ben, RAB Sina Dağı’na ineceğim” (Mısır’dan Çıkış 19:10–11).

Rab halkını şunu söylüyordu, “Sizi özlüyorum, ama hakiki bir karşılaşma için Mısır’ın pisliğini giysilerinizden arındırmalısınız. Ben sizin Babanızım, ama aynı zamanda kutsal Tanrı’yım ve sizinle yüzeysel bir ilişki kurmayacağım.”

Bencil kimselerle derin, anlamlı bir ilişki kurmak imkânsızdır. Tanrı bize kendisini bütünüyle vermiştir; O bizi dünyanın yaptığı gibi kendi arzularımızı tatmin etmek için ilişkimiz olanları kullanarak sahip olamaz.

Sina Dağı’nda iki gün geçti ve üçüncü günün başında RAB kendisini tanıtmak için aşağıya indi. Aşağı indiğinde insanlar uzakta durdu ve korkuyla titrediler. Musa’ya şöyle dediler, “Bizimle sen konuş, dinleyelim. Ama Tanrı konuşmasın, yoksa ölürüz” (Mısır’dan Çıkış 20:19).

Halk kendisiyle doğrudan bir iletişim istemediği için Tanrı kâhinlik düzeninin kurulmasına karar verdi. Kâhin, halkı için Tanrı’yla konuşan biridir. Yahudiler’in Tanrı’dan işittiğini halka aktaran bir peygamberleri, yani Musa zaten vardı.  Ne var ki, Tanrı halkıyla sürekli bir paydaşlık tesis etmek için bir kâhinlik düzeni kuracaktı.

Taklit Bir Yahve

Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı (Mısır’dan Çıkış 32:1)

Neler oluyor? İlk olarak, halkın yerine gelmesini istediği arzuları vardı ve kendilerine uyacak bir Tanrı adamına ihtiyaçları vardı. İkinci olarak, Harun’un üzerinde bir önderlik armağanı vardı ve bu armağan insanları çekti. Bu önemli bir noktadır, çünkü insanlar güçlü bir önderin etrafında toplanırlar ve önderin Tanrı’ya itaat edip etmediğine dikkat etmezler. Bir önderin büyük kitleleri peşinden sürüklemesi mutlaka Tanrı’yla uyumlu olduğu anlamına gelmez. Halkın Harun’a söylediği şeyi dinleyin:

“Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!” (Mısır’dan Çıkış 32:1)

İkinci dikkat çekici nokta, “bir ilah yap” demeleridir. İlah sözcüğünün İbranicesi elohiym’dir. Bu sözcük Eski Antlaşma’da 2600 kereden biraz daha fazla geçmektedir. 2250’den fazla yerde Her Şeye Egemen Tanrı için kullanılır. Örneğin, sadece Yaratılış Kitabı’nın birinci bölümünde otuz ikiden fazla kez görünür. Kutsal Kitap’ın ilk ayeti şöyledir: “Başlangıçta elohiym göğü ve yeri yarattı.”

Harun halkın bu isteğine karşı onlardan altın küpelerini istedi. Altını eritti ve buzağı biçiminde rezil bir put yaptı. Putu yapmayı bitirince, halk “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi (Mısır’dan Çıkış 32:4). Burada Tanrı için kullanılan İbranice sözcük bir kez daha elohiym’dir. Ne var ki, burada “sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur” sözlerine bakarak kimin hakkında konuştuklarına ilişkin ipucu almaya başlıyoruz. Onları kimin Mısır’dan çıkardığını biliyorlardı; aptal değillerdi. Ancak sonraki ayette aldığımız ipucu doğrulanır:

Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti.” (Mısır’dan Çıkış 32:5)

Bu ayetteki “RAB” sözcüğü Yahve’dir.

Harun ve İsrail halkı bu buzağıyı düpedüz Yahve adıyla çağırdılar. Buzağıya Baal, Dagon, Aşera, Ra, Nefsis ya da bir başka Mısır ilahının adını vermediler. Örneğin, “sizi Mısır’dan çıkan Ra’ya bakın” demediler. Onları kurtaranın, özgür kılanın, iyileştirenin ve bereketleyenin Yahve olduğunu hâlâ kabul ediyorlardı. Sadece O’nun gerçek imgesini onlara istediği şeyleri verecek kullanışlı Yahve imgesine dönüştürdüler.

Şimdi bu kullanışlı “Yahve’yi” yarattıktan sonra İsrail halkının nasıl davrandığına bakın:

Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi. (Mısır’dan Çıkış 32:6)

Bu Yahve’nin onuruna bayramdır. İleri gelenler ve halk O’na sunular getirir, sonra ipin ucunu kaçırır. Hepsi kendi Yahve’lerinin onayladığı ya da hoşnut kaldığı bir şey yaptıklarına kendilerini inandırmıştır. Oburluklarına, çılgınca eğlenmelerine ve alem yapmalarına (cinsel ahlâksızlık dahil) O’nun karşı olmadığına inanırlar. Gerçekte Tanrı’ya (Yahve) hiç de hoş gelmeyen davranışlara O’nun razı geldiğini varsaydılar.

Şimdi putperestliğin en aldatıcı biçimine girdiler. Taklit bir Yahve’ye, yani gerçekte olduğu halinden farklı bir taklit yarattılar. Böylece bu taklit onlara ne isterlerse yapmaları, nasıl isterlerse öyle yaşamaları için izin vermektedir. Bu tutum temelde Tanrı’ya tapınmayı (itaat etmeyi) reddeden putperest halklardan farksızdır. Tek fark putperest halkların kendi ilahlarını Dagon, Baal, Hapi, Ammit, Sopdu vs. diye çağırırken İsrailliler’in tanrılarını Yahve adıyla çağırmasıdır.

Tanrı, Musa’ya şöyle der, “Aşağı in. Mısır’dan çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar.” (Mısır’dan Çıkış  32:7–8).

Musa döndü ve sorulması gereken bir hesap vardı. Öncelikle sorumlu Harun’dan, sonra ileri gelenlerden ve son olarak halktan. Sonra şöyle okuyoruz, “Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. Musa ordugahın girişinde durdu, “RAB’den yana olanlar yanıma gelsin!” dedi” (Mısır’dan Çıkış 32:25–26). Onlar ve elbette bizler sadece O’nun adını anarak ya da O’na ilahiler söyleyerek Rab’den yana olamayız. O’nun ilan ettiği buyruklara göre yaşamayı seçerek Rab’den yana oluruz.

Bu bilgi bizi birçok önemli soruyla karşı karşıya bırakır:

Şimdiki zamanda, yoldan sapmış arzularımızı bize verecek bir “İsa” yaratmış olabilir miyiz?

Kanını bizler için akıttığını, bizi kurtardığını ve dünyadan özgür kıldığını onaylıyor muyuz?

O’na övgü ilahileri söylüyoruz ve bizi cennetine kabul ettiğini ilan ediyoruz, ama acaba “bizim İsa’mız” Baba’nın sağında oturmuş olan gerçek İsa mıdır?

Yoksa taklit bir İsa mı yarattık?

Mısır’dan çıkan İsrailliler gibi kilise içindeki birçokları da aldanmış durumda mı?

Bir Hristiyan güçlü bir arzuyu elde etmek için Tanrı’nın açık seçik belirttiği şeyi göz ardı ederse gerçek olmayan, taklit bir İsa’ya tutulur. Böyle biri kendi arzusunu Tanrı’nın isteğinin üzerine yükselmiş ve bir put inşa etmiş olur.

Bu gidişatı bir kez seçtiğimizde, aldanmışlık devreye girer. Böylece gerçekte öyle olmamasına rağmen, hâlâ Tanrı’yla aramızdaki iyi ilişkiyi koruduğumuza içtenlikle inanırız.

Yakup’un ne dediğine kulak verin: “Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz” (Yakup 1:22).

Tanrı’nın sözünü açıkça işitip ona itaat etmediğimizde, bize bir şey olur: “aldanma” denilen bir peçe yüreklerimizi örter. Artık Tanrı’nın, İsa’nın ve egemenliğin gözünde doğru olduğumuza tam olarak inanırız, ama gerçekte Tanrı’yla uyumlu olmayız.

Kutsal Yazılar’ın sadece beğendiğimiz kısımlarını dikkate alıp beğenmediklerimizi görmezden gelemeyiz. Bu zihniyetin kendisi aldanmaktır. Tanrı’nın sözünün içerdiği öğütlerin tümünü kucaklamalıyız.

Luk 6:46  “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz?

Tanrı’nın sözünü işitip onu yerine getirmeyenler Mesih’teki kimliklerini unutacaklardır. Tanrı’nın sözünün konuşulduğu kilisede, küçük bir grupta ya da bir konferansta belli bir biçimde davranacaklar, ancak bu gibi yerlerden çıkınca dünyaya ait kişilerden tamamen farksız olacaklardır. Tanrı’nın sözü aynadır, bu nedenle onun önünde olduklarında ona uygun davranırlar. Sonuçta, dünyadakilerden farksız davranmanın kabul edilebilir olduğunu açıklamak için çarpık bir öğreti ileri sürerler. Örneğin şöyle diyebiliriz, “Hristiyanlar gerçekte imansızlardan farklı değildir, bizler sadece bağışlandık.” Ya da şöyle söyleriz, “Tanrı, düşmüş bir doğaya sahip olduğumuzu ve bu yaşamda asla görünür biçimde kutsallıkta yürüyemeyeceğimizi bilir. Bu nedenle bizi lütfuyla örtmüştür.”

Yeni Antlaşma’nın bazı kısımlarında bu önermeleri doğrular gibi görünen destekleyici metinler bulabiliriz, ancak bu hatalı ilahiyata fiilen inanmak için diğer birçok metni bir kenara atmamız gerekir.

Taklit bir İsa’yı kucakladığımızda yaşam gücümüzden, enerjimizden, göksel güçlerimizden ve dünyayı alt üst etme kabiliyetimizden vazgeçeriz. Özetle gerçeği bastırırız. Onu geride tutar ve gerçek İsa’yı dünyanın geri kalanından gizleriz. Pavlus, işte bu nedenle Korintliler’e yakarır:

Uslanıp kendinize gelin, artık günah işlemeyin. Bazılarınız Tanrı’yı hiç tanımıyor. Utanasınız diye söylüyorum bunları (1 Korintliler 15:34)

Bu kiliseye İsa gibi yaşama kabiliyetine sahip olduklarını söylemektedir; ancak onlar hâlâ putperestlikle uğraşıyorlardı. Onlar için önemli olan şeye tutunmanın Tanrı sözünün açıklanan gerçeğin, ihmal etmeye değeceğine inanıyorlardı. Tanrı’nın sözünü hafife aldılar, hayatlarındaki gerçeği bastırdılar ve sonuçta sakatlandılar, güçsüz düştüler ve toplumlarını değiştiremediler.

Babanız Tanrı sizin için bunu istemektedir; hayır, aslında bu yüksek yaşamı yaşamanız için tutkuludur! O’nun tanrısal doğasını ve gücünü istediğinizden de fazla deneyim etmenizi istiyor. Tanrı bizi aşağıya çekmiyor. Eğer aşağı çekiliyorsak, bunun neden kendi putperestliğimizdir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın