Mesih’in Gidişine Uyun

27.10.2019

Değiştirmek istediğiniz bir insanı düşünün. Eğer değişseydi hayatınızın çok daha iyi olacağını düşündüğünüz biri var mı? Şimdi aynaya bakın. O kişiyi göreceksiniz. O sizsiniz. Gerçekten de kardeşler, her şey bizden başlıyor, ama biz ne kendimizi ne de başkalarını iyi yönde değiştiremeyiz, ama Rab değiştirebilir, bu yüzden Rab’be giderek bizi kendi istediği şekilde değiştirmesini istemeliyiz. Değişimimiz düşüncelerimizden başlar.

Rom 12:2

Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.

Değişim bir durumdan başka bir duruma geçiş demektir. İnsanoğlu doğal olarak bu çağın gidişine, düşüncesine uyar. Çünkü bu çağın bir parçasıdır. Örneğin bu çağın gidişine uyanlar için parayı sevmemek imkansız değil mi? Ya da insan ölçülerine göre başarılı bir insan olmak? Ya da düşmanından nefret etmek ne kadar doğal geliyor değil mi? Ancak Tanrı’ya göre öyle mi?

Bu çağın gidişi şeytanın düşüncesidir. Tanrı bu durumu değiştirmek için Mesih’i dünyaya gönderdi. Bu çağın verdiği zararı ve bu çağın geçici ilahı olan İblis’in yaptıklarına son vermek için geldi. Böylece Lütuf çağını başlattı, Mesih’in çağını başlattı ve Mesih’in düşüncesini dünyaya hoş bir koku olarak yaydı. Çünkü biz yerdekilerin değişmek için bu çağın gidişinden olmayan düşüncelere ihtiyacımız vardır. Yerden gelen herkes bu çağın gidişine uyar.

Baba Tanrı Mesih’in görünümünün değiştiği yüceliğinin görüldüğü dağda ne dedi:

Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum. O’nu dinleyin!

Bunu İsa’nın öğrencilerine söyledi, yani bizlere. Neden Oğul’ı dinlememiz gerekiyor? Kimin düşüncesine kulak verir ve yüreğimizi açarsak O’nun ruhu bizde işler. Eğer çağın gidişine uymayacaksak, yersel bir düşünceye kulak veremeyiz. düşüncemizin değişmesi için göksel olana ihtiyacımız var, mirasımız ve geleceğimiz gökte olduğu için göğe bakmak lazım.

Tanrı’nın sözü bu çağın düşüncesine uyan insanların kötü örnekleriyle doludur. İsrail halkı çağın gidişine yani dünyasal, benliğe dayalı düşüncelerle Rab’bi çok defa öfkelendirdi. Rab’bin halkı olarak özel, Rab’be ayrılmış kutsal bir halk olması gerekiyordu ama Çölde su, yemek konusunda, vaat edilen ülkeye girmek konusunda, buzağı yaparak hep O’na karşı geldiler. Sonra ülkeye girdikten sonra da O’nu putlarla aldattılar.

Tanrı’nın Eski Antlaşma’da İsrailliler hakkında söylediği bazı ayetleri ibret olması açısından okumak istiyorum:

Ysa 28:9 “Kimi eğitmeye çalışıyor?” diyorlar, “Kime iletiyor bildirisini? Sütten yeni kesilmiş, memeden yeni ayrılmış çocuklara mı?
Işa 28:10 Çünkü bütün söylediği buyruk üstüne buyruk, buyruk üstüne buyruk, kural üstüne kural, kural üstüne kural, biraz şurdan, biraz burdan…”
Yer 7:17 Onların Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında neler yaptıklarını görmüyor musun?
Yer 7:18 Çocuklar odun topluyor, babalar ateş yakıyor, kadınlar Gök Kraliçesi’ne pide pişirmek için hamur yoğuruyor. Beni öfkelendirmek için başka ilahlara dökmelik sunular sunuyorlar.
Yer 32:34 Bana ait olan bu tapınağa iğrenç putlarını yerleştirerek onu kirlettiler.
Yer 32:35 Ben-Hinnom Vadisi’nde ilah Molek’e* sunu olarak oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Baal’ın tapınma yerlerini kurdular.
Mal 1:8 Kör hayvan kurban etmek kötü değil mi? Topal ya da hasta hayvan kurban etmek kötü değil mi? Böyle bir hayvanı kendi valine sun bakalım! Senden hoşnut kalır mı, ya da seni kabul eder mi?” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.

Bunlardan çok daha kötü ve okuduğumuz zaman cık cık dediğim daha onlarca ayet var. nasıl oluyor diyorum, nasıl yapabildiler? Bir türlü anlayamıyorum, ta ki benzer şeyleri kendimde görene kadar. Yaptığımı kendime ve Tanrı’ya itiraf etmek zorunda olduğum şeyler var.

Benliğe dayanan düşüncenin yapabileceği kötülüklerin sınırı yok. Tüm dünya ulusları arasında gerçek Tanrı’ya ait halk olan İstailoğulları’nın durumu böyleydi. Ama bu İsrail halkı özelinde olan bir şey değil, bu eylemler benliğe dayalı yersel düşüncelerin eseridir. Ve bu nedenle Tanrı’nın amacını yerine getiremediler ve sürgüne gitmek zorunda kaldılar.

Ve Tanrı onlarla yeni bir antlaşma yapacağını açıkladı.

Yer. 31:31

“Atalarını Mısır’dan çıkarmak için Ellerinden tuttuğum gün Onlarla yaptığım antlaşmaya benzemeyecek”.

Yasamı içlerine yerleştirecek, Yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım, Onlar da benim halkım olacak.

Demek ki artık biz Yeni Antlaşma’dayız ve farklı bir düşüncede yaşamak üzere hazırlandık.

Ve Tanrı’ya ait bir imanlı ya da kilise yeryüzündeki hizmetini ya da görevini ancak göksel bir düşünceyle yerine getirebilir. Ne kadar çok göksel düşünceyle doluysak o kadar çok yerde Tanrı’nın amacı bizde gerçekleşecek. Ama ne kadar yersel düşünceyle doluysak, Tanrı’nın amaçları için o kadar yararsız oluruz.

Efesliler 1:3

“Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun”.

Dikkatinizi çekerse burada ruhsal kutsamalardan söz ediliyor, hiçbir maddesel kutsama yok. Maddesel kutsamalar Eski Antlaşma’da İsrail halkına vaat edildi, bunu Yasa’nın Tekrarı 28. bölümde okuyoruz. İşte bu farklılık Eski ile Yeni’yi birbirinden ayıran şeydir; Mesih’in lütfunu Musa’nın Yasası’ndan ayırıyor. Bu nedenle biz Yeni Antlaşma imanlıları İsrail halkı gibi maddesel bereketlerle motive olamayız, bizim ruhsal bereketlerimiz var, göksel yerlerde ruhsal kutsamalarla kutsandık. Ve bu kutsanma çok çok daha üstündür. Elbette Tanrı imanlıları bugün de maddesel olarak kutsar ama bunu farklı bir amaçla yapıyor. Kutsamanın kendisi maddi değil, ruhsal.Ve öncelikle Tanrı’nın doğruluğunun ve egemenliğinin ardından gittiğimizde tüm dünyasal ihtiyaçları sağlanır. Ve biz Yeni Antlaşma’da ruhsal çocuklar, ruhsal zenginlik, ruhsal onur, ruhsal zaferler peşinde koşmalıyız. Tanrı’nın işini yapmak için ihtiyacımız olan Dünyasal gereklilikler de sağlık ve para gibi bize sağlanır.

Tanrı yolunda gelişmek ve imanda olgunlaşmamız için bunu iyice anlamamız ve kabullenmemiz gerekiyor ki düşüncemiz değişsin.

Pavlus Koloseliler 1:27-28’de Müjde’yle ilgili sırrı açıklarken şöyle der:

“Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz”

Yani Mesih, içimize kendi yaşamını getirmek üzere gelmektedir. O bize misafir olmaya değil, ev sahibi olmaya geliyor. O Krallar Kralı ve Rablerin rabbidir. Evrenin Tanrısı, kendi egemenliğini ve yaşamını Ruhu aracılığıyla bize getiriyor..Bu ne kadar müthiş bir olay! Bunun üzerinde ne kadar dursak azdır.

1.samuel 5:2-4’te şöyle bir olay anlatılır:

“Filistliler, Tanrı’nın Sandığı’nı ele geçirdikten sonra Tanrı’nın Sandığı’nı Dagon Tapınağı’na taşıyıp Dagon heykelinin yanına yerleştirdiler. Ertesi gün erkenden kalkan Aşdotlular, Dagon’u RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Dagon’u alıp yerine koydular. Ama ertesi sabah erkenden kalktıklarında, Dagon’u yine RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Bu kez Dagon’un başıyla iki eli kırılmış, eşiğin üzerinde duruyordu; yalnızca gövdesi kalmıştı”.

Tanrı’nın görkeminin ve kutsallığının yanında putların düştüğü durumu çok güzel anlatan bir bölüm bu. Gerçekten de Tanrı yaklaştığı zaman, bütün kirli ve bozuk şeyler titremeye ve Tanrı’nın önünde yıkılmaya başlıyor. Bizim hayatımızda Mesih’in önüne getireceğimiz ve yıkılmasını istediğimiz büyük bir put var: bunun adı benlik düşüncesi.

Mesih’in düşüncesi geldiği zaman benlik düşüncesi yıkılmalıdır ve bu bir kerelik bir iş değil, yaşadığımız sürece tekrar tekrar yapılacak bir iştir. Filistliler gelip Dagon’u tekrar yerine koymuşlardı.. Bu ölümlü ve günahlı bedende yaşadıkça benlik de sürekli ayağa kalkmaya çalışmaktadır.

Gene İsrail tarihinde Givonlular adlı bir halkın can korkusuyla İsrailliler’i nasıl aldattığını okuyoruz. Yakın bir ülkede yaşadıkları halde onlarla barış anlaşması yapmak için uzak bir ülkeden geliyormuş numarası yapmışlardı. Eski püskü giysiler, şarap tulumları alıp uzak yoldan geldiklerini söylediler. Halbuki İsrail halkı Givonlular’ı yok etmesi gerekirken onlarla yanyana, yaşamaya komşu olmaya ant içtiler. Çünkü Tanrı’ya danışmadılar.

Benlikteki düşünce de aynı şekilde aldatıcı kisvelere bürünebilir. Hayatımızın bir köşesine sinsice yapışabilir ve bizi aldatır ve bir şekilde bizimle birlikte yaşar gider. Aldanmamanın yolu her düşünceyi Tanrı sözüne bağımlı kılmaktır. Tanrı’ya danışmaktır.

Örneğin bize acı çektiren biri varsa ya da içine düştüğümüz kötü bir durumda bize aniden doğal bir düşünce gelir. Bu düşüncenin Tanrı’dan olup olmadığını hemen anlamadıysak eyleme geçmeden önce Rab’be danışmak gerekir.

Geçen haftalarda Bruce kardeşimiz imanla sevmek konusunda harika bir paylaşım yapmıştı. Verdiği mesajdan hepimiz çok bereket aldık. Tanrı’nın isteğine uygun ne dilersek bizi işiteceğini vaat ediyor. Biz düşmanımızı ya da sevmekte zorlandığımız kişiyi sevmemiz için güç istediğimizde bunu imanla alacağız. Çünkü Tanrı’nın buyruğu ve vaadi var. İman ettiğimizde bunu Tanrı’nın verdiği güçle yapabileceğiz. İşte bunun gibi sadece sevmeyi değil, her durumda benliğe dayanan düşünceleri de imanla reddedeceğiz. Ve gene imanla Mesih’e dayalı düşünceyi kabul edeceğiz. Zaten iman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmemiz olanaksızdır. Ve tanrısal düşünceyi tanrısal eyleme dökeceğiz. İşte Mesih’le birlikte yürümek böyledir. Bu sayede:

2.Ko. 10:5

“Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz”.

İşte bunu imanla yapacağız. Ne kadar zor ve acı verici olursa olsun, Mesih’in buyruğunu imanla yerine getireceğiz..O zaman Mesih’in yaşamı bizden parlayacak, değil mi?

1.Ko 15:33

“Aldanmayın, “Kötü arkadaşlıklar iyi huyu bozar.”

Neden kardeşler? Arkadaşlıkta insanlar ilişkisel olarak yakınlaşır, yürekler birbirine açılır vee n nihayetinde düşünceler paylaşılır. Dünya bizim için kötü bir arkadaştır, bize kendi düşüncelerini aktarır, Mesih’ten edindiğimiz iyi huyu bozar. Boşuna mı Tanrı sözü diyor, Dünyayla dost olmak isteyen kendisini Tanrı’ya düşman eder. Aman, bize iyi arkadaşlar, kilise, imanlılar, her şeyden önce Mesih lazımdır.

Dünyanın bariz kötü düşüncelerini net olarak ayırt ederiz ama Bazen de bu kötü düşünceler gizli bir şekilde kulağa hoş gelen ya da tatlı bir mesaj kisvesiyle gelir ve biz bunları hoş görebiliyoruz, kulak verebiliyoruz.

Bizim düşünceleri ayırt edeceğimiz tek nokta Tanrı sözüdür. eğer bir öğüt ya da öğreti Mesih’in ağzından çıkmıyorsa, belki iyi gibi görünebilir ama göksel olabilir mi, kutsal olabilir mi? İstediğiniz kadar sevgiden bahsetsin, kardeşlikten söz etsin, bu düşünce Mesih’ten midir? Bu nedenle bir mesajın içeriğinden öte mesajı kimin söylediği önemlidir. Bizim aradığımız dünyanın iyi gördükleri değil, Tanrı’nın beğenilir ve kutsal düşüncesidir. Bu düşüncelerin sahibi gökten gelmiş ve bizimle düşüncelerini paylaşmıştır hamdolsun.

Yuh 8:23

İsa onlara, “Siz aşağıdansınız, ben yukarıdanım” dedi. “Siz bu dünyadansınız, ben bu dünyadan değilim”.

Düşünce ekersen eylem biçersin, eylem ekersen karakter biçersin. İsa Mesih’inkine benzer göksel bir karaktere değişip dönüşmemiz de yukarıdan gelen Tanrı Sözü İsa Mesih’imizle yakın dostluk kurmaktan geçiyor.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın