John H. Osteen Her ne kadar yenik düşmüş, sırtınız yere gelmiş, baskı altında kalmış olsanız da bu kitapçıktaki bildiriyi dikkate alırsanız; Tanrı size şu anki durumunuzda zafer kazanmanız için ışık verecektir. Üstelik gelecekteki tüm mücadelelerinizde galip gelmenize yardım edecektir. John H. Osteen, Amerika’da 60 yıldan fazla Pentikost Kilisesi’nde hizmet etmiş, dünyanın bir çok ülkelerinde müjdeleme toplantıları düzenlemiştir. Genellikle büyük şifa ve ruhsal uyanış toplantıları yapmıştır. 1999 yılında Rab’le birlikte olmak üzere Houston Texas’da vefat etmiştir. O’nun bu ufak kitapçığı, birçok imanlı için bir teşvik kaynağı olmuştur.
“Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan Tanrısal güce sahip silahlardır. Safsataları, Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz” (2.Korintililer 10:4-5) Bu kitapçığın bildirisi, size Tanrı’nın sevgisiyle iletilmektedir. Bu kitapçık, yenilgiye uğrayan ve zafer kazanmakta güçlük çekenlere derin bir yardım etme arzusuyla esinlenerek kaleme alınmıştır. Her ne kadar yenik düşmüş, sırtınız yere gelmiş ya da baskı altında kalmış olsanız da bu kitaptaki bildiriye kulak verirseniz, Tanrı size şu anki durumunuzda zafer kazanmanız için ışık verecektir. Üstelik gelecekteki tüm mücadeleler de galip gelmenize yardım edecektir. Şu anda başımızdan geçenleri paylaşan binlerce imanlı vardır. İmanlı, Şeytan’ın düşmanıdır. Şeytan imanlıyı alt etmek, aldatmak ve kışkırtmak ister. Şeytan’ın arzusu gerçeği sizden uzak tutmaktır, çünkü ‘gerçeğin sizi özgür kılacağını’ bilir (Yuhanna 8:32) Şeytan’ın başlıca saldırı hedefi zihnimiz ve düşünce yaşamımızdır. Şeytan savaşını düşüncelerimizde başlatır. Bu gerçeği bilen imanlıların sayısı azdır. İmanlılar düşüncelerini korumaya fazla önem vermezler. Zihinleri televizyon ve radyo programlarıyla, gazete ve dergi makaleleriyle, türlü türlü dünyasal sohbetlerle meşguldür.
Oysa bizler, Mesih’in düşüncesine sahip olmalıyız! (Filipililer 2:5) Davut şöyle demiştir: “Ağzımdan çıkan sözler, yüreğimdeki düşünceler, kabul görsün senin önünde” (Mezmur 19:14). ‘Yüreğimizin düşünceleri’ deyişi, bizim düşünce yaşamımızı ifade etmektedir. Düşünce yaşamımız Tanrı’nın önünde kabul görmelidir. İncil, ‘savaşımızın silahlarından’ söz ediyor. SAVAŞ!!! Demek ki bir imanlı olarak, savaş içinde bulunuyorsunuz. Savaş alanı da düşüncelerimizdir. Bu savaş, başka alanlara taşıp yayılmadan önce zihinlerimizde yer almaktadır! Sözü geçen savaşı burada kazanın! O zaman Tanrı, günden güne düşmana karşı zafer kazanmamızı sağlayacak ve sizi sevinderecektir. Savaşımızın silahları insansal silahlar değil, KALELERİ YIKAN Tanrısal güce sahip silahlardır!!! Şeytan’ın KALELERİ düşüncelerdir! Ayet şöyle devam ediyor: “SAFSATALARI YIKIYORUZ”. Uydurma safsatalar, kötü düşünceler Şeytan’dandır!
Şeytan’ın kalelerini YIKMALIYIZ, kafamızda kötü SAFSATALAR ve HAYALLER yaratan Şeytan kaynaklı düşünceleri yerle bir etmeliyiz. Yanlış hatırlamıyorsam, 1965 yılında başımdan şöyle bir deneyim geçti: Rab beni bir gece olağanüstü bir şekilde ziyaret etti. Biliyorsunuz, Rab İsa Kutsal Ruh’un gelecekteki olayları bize açıklayacağını söylemiştir. Rab, sevgisi ve merhametiyle bizi bir olaya hazırlamak amacıyla bazı şeyleri bize önceden gösterir. Ben bunu hem Amerika’da hem de başka ülkelerde birkaç kez yaşadım. Bu deneyimler benim için çok değerlidirler. Şimdi anlatacağım deneyim sayesinde, Rab bana Şeytan’la üç ayrı çarpışmayı gösterdi. Bunlardan birincisi görünüşte küçük bir çatışmaydı. Ondan sonraki biraz daha ağırdı. Son deneyimde ise bir odaya götürüldüm. Orada bu dünyanın ilahı ve kötülüğün kaynağı olan varlık oturmuştu. Odanın içinde başka bir kişi daha vardı. Bu kişi bütün gücüyle odadan çıkmaya çalışıyor ama başarılı olamıyordu. Ellerini ve ayaklarını yavaş yavaş hareket ettirerek kapıya ulaşmak için gayret gösteriyordu. Ancak kötü varlık, bu adamı tutsak etmişti. Bu gerçekten olağanüstü etkili bir sahneydi. Ne var ki, ben de aynı odanın içindeydim. O anda yüreğime cesaret dolduğunu fark ettim. Hiçbir korku ve kuşku duymadan şöyle dedim: “BU ODADAN RAB İSA MESİH’İN ADINDA DIŞARI ÇIKACAĞIM!” Bu sözler ağzımdan çıkar çıkmaz, kendimi odanın dışında buldum. Gece yarısı uyandım. Tanık olduğum bu olay üzerinde derin derin düşündüm, ama anlamını çok sonra kavrayabildim. Rab bana bu rüyayla, önümdeki birkaç ay içerisinde neler gerçekleşeceğini gösteriyordu. Bu deneyimi takip eden günlerde, Şeytan’ın saldırılarına uğramaya başladım. Başımdan geçenleri ayrıntılarıyla anlatmayacağım, ama birkaç ay boyunca Şeytan’la karşı karşıya geldiğimi söylemekle yetineyim. Küçük savaşlardan daha büyük savaşların içine düştüm. En sonunda, kendimi gerçekten de kötü varlığın huzurunda hissettim. O anda yaşadığım korku ve elemi sözle tanımlamak mümkün değildir. Bir kişinin sonsuzlar boyunca kaybolmuş olması korkunç bir şey olmalı! Tanrı sevgidir! Oysa Şeytan, korkunun ve elemin kaynağıdır. O son anda, kendi yaşamım için mücadele verirken, Şeytan’ın yaptığı her saldırının öncelikle akıl sahasına, düşünce yaşamına yönelik olduğunu kavradım.
Nitekim en yoğun saldırılarını zihnime yöneltmişti. Düşüncelerimi sanki bir sel kaplamıştı. Beni yıkmak için düşüncelerime kudururcasına saldırdı. Bu yoğun saldırı bana neredeyse bedensel bir hücum gibi gelmişti. Üstelik bedenimde de bir zayıflık oluştu. O anda artık bir daha vaaz edemeyeceğimi ve ruhsal hizmette bulunamayacağımı düşünmeye başladım. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Düşüncelerim bana tıbbın tanımladığı tüm hastalıkların üzerime geleceğini söylüyordu. Düşüncelerim bana öleceğimi söylediler. Düşüncelerim bana Tanrı’yı çok üzdüğümü söylediler. Şeytan bana gerçek olmayan bin bir düşünceyle, geçmişteki günahlarımdan ötürü Tanrı’nın beni yargılayacağını söylüyor, beni, ikna etmeye çalışıyordu!
Bu dehşet verici bir işkenceydi! Hem Tanrı hem de insanlar tarafından terk edildiğimi, yalnız kaldığımı hissettim. Bu gerçekten Şeytan’ın etkinliğiydi! Bir gün büromda bulunduğum sırada, Tanrı’ya elemler içinde yakardım. Durmadan dua ettim. Acaba Tanrı beni neden kurtaramıyordu? Bu zihinsel işkence ve bedensel zayıflıklar içerisinde Tanrı’nın bana anlayış kazandırmasını diledim. Birdenbire Rab, kendi düşüncelerinden bazılarını aklıma getirmeye başladı. Birkaç ay önceki o rüyayı tümüyle unutmuştum. Şimdi ise Tanrı, o merhametle dolu ziyaretini bana yeniden hatırlatıyordu. Yüreğime şefkatle söyle dedi: “Oğlum, sana birkaç ay önce göstermiş olduğum o garip rüyayı hatırlamıyor musun?” Düşünmeye başladım ve “Evet, Rabbim hatırlıyorum” diye karşılık verdim. Rab bana, “Öyleyse, onu bana anlat” dedi. Rab’le sessizce konuşarak o rüyanın tüm ayrıntılarını tekrarladım. Sıra rüyanın üçüncü evresine gelmişti; yani bu dünyanın ilahı olan varlığın huzuruna çıktığımı anlatmaya başlamıştım. Rab şöyle dedi: “Oğlum, şu anda tam o aşamadasın. İlk iki evreden geçtin; şu anda hissettiğin korku ve elemler üçüncü evrede bulunduğun içindir.
Sana elem veren ben değilim. Bunlar Şeytan’dan geliyor. Ben seni seviyorum. Senin uğruna canını feda etmesi için kendi Oğlumu gönderdim. Cehennem, benim yarattığım insan için değil, Şeytan ve onun melekleri ve onun sözüne itaat edenler içindir. Rab bana şöyle sordu: “Öteki adam odadan çıkamadığı halde, sen nasıl çıktın?” Rabbin huzurunda büyük zayıflık ve yenilgi içinde titreyerek otururken, odadan nasıl çıktığımı hatırladım ve şöyle dedim: “Hiç korkmadan cesaretle ayağa kalktım ve ‘BU ODADAN RAB İSA MESİH’İN ADINDA ÇIKACAĞIM!’ dedim”. RAB BANA KARŞILIK VERDİ: “O ZAMAN KALK VE AYNISINI YAP!” Bu benim deneyimimin dönüm noktası oldu. Rab’den aldığım bu dersi öğrenip sindirmem, hemen o anda olmadı. Bunun için birkaç hafta geçmesi gerekiyordu. Her gün kalkıp Kutsal Kitap’ı yiyip yutarcasına okumaya başladım. Şeytan’ın yalanlarına karşı Tanrı’nın gerçek sözleriyle savaşmaya başladım. Zayıf bir anımda dünya haritasını alıp ona baktım. İçimden yükselen cesaretle birlikte şöyle dedim: “Müjde’yi tüm dünyaya yayacağım!” Şeytan beni korkutmaya çalıştı: “Eğer bir uçağa binersen, seninle birlikte düşecektir.” Ama ben ona şöyle karşılık verdim: “Rab İsa Mesih’in adında çekil, Şeytan! Rab ÖNÜMDEN gidiyor. İsa’nın kutsal kanı ÜZERİMDEDİR! Tanrı’nın sonsuz gücü beni TAŞIYOR! O’nun iyiliği ve lütfu da ARDIMDAN geliyor. Bunlar yaşamımın her gününde beni izleyecek!
Kutsal Ruh’un kılıcını her gün çekip Şeytan’ın Rab İsa’nın adında geri püskürttüm. Aklıma “Sen zayıfsın!” düşüncesi geldiğinde ruhumdaki sanki bir baş meleğin sesiyle şöyle bağırırdım: “Ben Rab’de ve O’nun kudretinin gücünde güçlüyüm.” Şeytan’ın beni korkutması, onun bana yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu. O zaman cesaretle şu sözleri söylerdim: “RAB benim ışığım, kurtuluşumdur, kimseden korkmam, RAB yaşamımın kalesidir, kimseden yılmam” (Mezmur 71:1,2). Rabbe övgüler olsun! Evet dostlar, siz de iki ağızlı kılıcınızı çekiniz! Korkusuzca savaşa girişiniz. Her imanlı Şeytan’a karşı direnip onun kötü düşüncelerini alt edebilir. O günlerden sonra ne oldu biliyor musunuz? Yaşama kavuştum! Hem de şifa buldum. Tüm korku ve elemlerin benden uzaklaştığına tanık oldum. Bütün dünyayı uçakla dolaşıp müjdeyi paylaşma fırsatı buldum. Rab bana bu deneyimle Şeytan’ın saldırılarının öncelikle aklımızı (düşüncelerimizi) hedef aldığını gösterdi. Düşünce yaşamımız tümüyle Tanrı sözünün egemenliği altında bulunmalıdır. Rab bu deneyimden geçmeme izin vererek zafere götüren yolu öğrenmemi ve size de öğretebilmemi sağladı.
O ZAMANDAN BERİ KUTSAL KİTAP’A SIMSIKI BAĞLI KALIYORUM. Düşman bana düşüncelerle saldırmaya başladığı zaman, kılıcımı çekerek ona meydan okuyorum! İsa’da zaferli olduğumu düşmana hatırlatmak için bunu her gün yapıyorum. Eskiden Davut’un yaptığı gibi en yüksek tepeye çıkıp Şeytan’a ve onun karanlık güçlerine karşı 91. Mezmuru haykırırım: “Yüceler Yücesi’nin barınağında oturuyorum, Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınıyorum. ‘O benim sığınağım, kalemdir’ diyorum RAB için, Tanrım’dır, O’na güvenirim. Çünkü O beni avcı tuzağından, ölümcül hastalıktan kurtarır. Beni kanatlarının altına alır, onların altına sığınırım. O’nun sadakati benim kalkanım, siperim olur. Ne gecenin dehşetinden korkarım, ne gündüz uçan oktan, ne karanlıkta dolaşan hastalıktan, ne de öğleyin yok eden kırgından. Yanımda bin kişi, sağımda on bin kişi kırılsa bile, bana dokunmaz. Ben yalnız kendi gözlerimle seyredecek, kötülerin cezasını göreceğim. Ben RAB’bi kendime sığınak, Yüceler Yücesi’ni konut edindim. Başıma kötülük gelmeyecek, çadırıma felaket yaklaşmayacak.” NEDEN? Çünkü Tanrı John H. Osteen (yazarın adı) ve ailesine bakmak üzere meleklerine buyruk verdi! Tanrı meleklerine şöyle buyurdu: “Melekler, size buyruk veriyorum, gideceği her yerde onu koruyun. Ellerinizin üzerinde taşıyın onu. Ayağı bir taşa çarpmasın” (Mezmur 91:11,12).
Haleluya! Bu duadan sonra şöyle devam ederim: “Aslanın, kobranın üzerine basıp geçeceğim, genç aslanı, yılanı çiğneyeceğim. O’nu sevdiğim için beni kurtaracak. O’nu iyi tanıdığım için bana kale olacak. O’na seslenince beni yanıtlayacak, sıkıntıda benim yanımda olacak, kurtarıp yüceltecek beni. Beni uzun ömürlerle doyuracak, bana kurtarışını gösterecek” (Mezmur 91:13-16). Zihninizi Rab’den gelen bu tür düşüncelerle, yani Rabbin gerçek sözleriyle doldurduğumuz zaman, Şeytan’ın düşüncelerine yer kalmayacaktır. Savaş sahasının akıl ya da düşünceler olduğunu unutmayın! Şeytan’ın zihninize yerleştirmek istediği düşüncelerdir. Bunu Kutsal Yazıların tümünde görebilirsiniz. Elçilerin İşleri kitapçığının sekizinci bölümünde, Filipus’un büyük bir uyanışa aracı olmak üzere Samireye’ye gittiğini görüyoruz. Kurtulan, şifa bulan, Şeytan’ın gücünden özgür kılınan, hem suda hem de Kutsal Ruh’da vaftiz olan sayısız insan vardı. Bu arada büyücü Simun adlı bir kişinin etkinliğine de tanık oluyoruz. Bu adam, insanlara el koyarak Kutsal Ruh’u verme armağanına sahip olmak amacıyla Petrus ve Yuhanna’ya para teklif etti. Petrus ise onu azarlardı ve şöyle dedi: “Bu kötülüğünden tövbe et ve Rabbe yalvar, yüreğindeki bu düşünce belki bağışlanır. Senin kin dolu, kötülüğe tutsak biri olduğunu görüyorum” (Elçilerin İşleri 8:22,23). Simun’u harekete geçiren bir düşünceydi! O düşünce nereden kaynaklanıyordu? Şeytan’dan! Petrus bir bakıma ona şöyle demek istedi: “Şeytan senin yüreğine bir düşünce koymuştur. Sen de onu kendi düşüncen olarak kabul edip ona dayanarak harekete geçtin. Tanrı’ya dua et, bu düşüncenden dolayı seni bağışlasın.” Petrus ‘düşünceler’ demek yerine tekil ‘düşünce’ sözcüğünü kullandı. Böylece Tanrı’nın o tek yanlış düşünceyi bağışlaması gerektiğini ortaya koydu. İncil, Mesih’in ele verilmesine ilişkin şöyle diyor: “Akşam yemeği sırasında İblis, Simun İskariot’un oğlu Yahuda’nın yüreğine İsa’ya ihanet etme isteğini koymuştu bile” (Yuhanna 13:2). Yahuda’nın yüreğine ve zihnine o düşünceyi yerleştiren Şeytan’dı.
Gördüğünüz gibi, düşmanın kullandığı başlıca yöntem, zihinlerimize bir düşünce yerleştirmekten ibarettir. Bizim de o düşünceyi benimseyip harekete geçmemizi bekler. “Kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır” (Matta 15:19). Luka’nın 24. Bölümünde, İsa’nın dirilişten sonra öğrencilerine nasıl göründüğü anlatılmaktadır. Orada öğrencilerin yılgınlığa düştükleri ve çok korktukları görülmektedir. İsa onları azarlayıp şöyle sordu: “Neden telaşlanıyorsunuz? Neden kuşkular doğuyor içinizde?” Öğrenciler korku içindeydiler. Bu korku nereden kaynaklanıyordu? Yüreklerine girmesine izin verdikleri düşüncelerden! O düşüncelerin yüreklerinde elem verici bir korku doğurmasına izin vermişlerdi. Bu kitapçığı okuyan binlerce kişi, şu anda aynı korkunun pençesinde kıvranmaktadırlar. Bu korku, Şeytan’ın zihninize yerleştirdiği düşüncelerden kaynaklanıyor. Siz de onları kabul ediyor ve onların yarattığı elem içinde yaşıyorsunuz. ATIN ZİHNİNİZDEN O DÜŞÜNCELERİ! YIKIN O KALELERİ! HER DÜŞÜNCEYİ MESİH’E BAĞIMLI KILIN! Yalanla dolu düşünceler Şeytan için bir kale oluşturur.
Şeytan’dan kaynaklanan düşünceler sizi tutsak kılan kuvvetli bir zincir olarak işlev görebilirler. Evden uzak bir kentte birkaç toplantı yapıyordum. Bir gün, toplantı bittikten sonra 20 yaşlarında genç bir adam elimi sıkmak için yanıma geldi. Adamın elini tutar tutmaz, Kutsal Ruh onun eşcinsel bir ruhun saldırısı altında olduğunu gösterdi. Bu kötü ruh ona, ‘sen normal değilsin’ düşüncesini kabul ettirmeye çalışıyordu. Ona şöyle dedim: “Genç adam, senin peşinde bir eşcinsellik ruhu var.” Onun işkenceyle dolu gözlerine bakıp sözlerime devam ettim: “Sen eşcinsel değilsin, gayet normalsin. Bu düşünce Şeytan’dan geliyor. Bu düşünceyi sana kabul ettirtmek ve ona göre hareket etmeni sağlamak için seni ikna etmeye çalışıyor. Tanrı seni normal yarattı.” Bu sözlerden sonra Şeytan’ı azarladık ve düşünceyi kovduk. Genç adam özgür oldu! Onun gözlerindeki elemin yok oluşunu ve yerine sevinçli bir ifadenin gelişini asla unutamam! Genç adam düşmanından gelen bir düşünceyi kabul etmişti! Bu düşünce onda bir kale oluşturmuştu. Düşünce zamanla zihninde dallanıp budaklanmıştı. Genç adam düşüncesinde yuvalanan bu SAFSATALARIN esiri olmuştu. Adam kendisinin anormal olduğunu kabul etseydi, ömür boyu çekeceği acıları hayal edebiliyordu. Bu hayallerde onda korkular doğuruyordu. Oysa sevgi dolu Babamız bize bir kurtuluş yolu gösterdi. Haleluya! Rab şöyle demiştir: “Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan Tanrısal güce sahip silahlardır. Safsataları, Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz” (2.Korintililer 10:4,5).
YIKIN O KALELERİ! ATIN O DÜŞÜNCELERİ DIŞARI! O düşünceleri İsa’nın kanının altına getirin ve geldikleri dipsiz kuyuya İsa’nın adında geri gönderin. Bu değerli genç adam, Şeytan’dan kaynaklanan bir düşüncenin esiri olmuştu. Bizi Şeytan’ın yalanlarından özgür kılan Tanrı’ya şükürler olsun! Düşünceler birer kaledir. Aklınızı tutsak edip sizi bir tür mengeneye kıstırmak isterler. Düşünceler sizi Tanrı’nın gerçeğinden alıkoyabilirler. Şeytan tarafından zihninize yerleştirilmiş tek bir düşünce, sizi hastalık, elem ve acılar içinde esir edebilir. Beni ne zamana kadar esir edebilir, diye sorabilirsiniz! Siz izin verdiğiniz sürecek! Siz o düşünceyi gerçekmiş gibi kabul ettiğiniz sürece! Size bu gerçeği ifade eden şaşırtıcı bir olay anlatayım:
Mary Givens adında çok değerli bir kız kardeşim var. Hasta düştüğü zaman, doktorlar onun hiçbir iyileşme ümidi olmadığını söylemişlerdi. Daha sonra, onun hasta yatağından nasıl kurtulduğunu birçoğunuz okumuşunuzdur. Ancak onun kurtuluşunda ve iyileşmesinde şimdiye kadar hiç açıklamadığım bir yön vardır. O da bu kitabın bildirisiyle ilgilidir. Kız kardeşimi Rabbe ilk iman ettiği zamanlarda hatırlıyorum. 1939’da Rabbe yönelttiğim ilk insanlar arasındaydı. Kız kardeşim zamanla harika bir imanlı olmuştu. Rabbe sadakatle hizmet ediyor, Dallas’taki Hampton Place adlı Vaftizci kilisede yüzlerce kişi için bereket kaynağı oluyordu. Rabbe uzun yıllar hizmet ettikten sonra hasta düştü. Onun tanıklığını ‘Yönünü Değiştirebilirsin’ adlı kitabımda okuyabilirsiniz. Burada onun durumundan kısaca söz ederken çektiği elemleri tanımlama olanağımız yoktur. Ancak hem aklında, hem de bedeninde çok ciddi saldırılara hedef olduğunu söyleyebilirim. Yıllar boyunca tarifsiz acılara mahkum oldu. Bir hastaneden ötekine dolaşıp durdu. En sonunda onu eve yolladılar ve artık yapılacak bir şey kalmadığını söylediler. Yürüme yeteneğini ve dengesini tümüyle yitirmişti. Kendi gücüyle yemek yiyemiyordu. Tuvalete gitmek için bile yerinden kalkamaz oldu. Gece gündüz bakıma muhtaçtı. Zaman zaman paniğe kapılarak çığlık atıyor, ölmek istediğini söylüyordu.
Şeytan onu her geçen gün daha koyu bir karanlığa sürüklüyordu. En sonunda, ezberlemiş olduğu ayetleri hatırlayamaz hale geldi. Kendisini Şeytan’dan kaynaklanan bu saldırının pençesinde tümüyle çaresiz hissediyordu. Kız kardeşim o günlerde Kutsal Ruh’la vaftiz olmak ve İsa’nın adınla şifa bulmakla hiç bir şey bilmiyordu. Bu tür olguların elçilerle birlikte son bulduğunu düşünüyorduk. Bedensel ve ruhsal acıların Tanrı’dan kaynaklandığı ve bunları sabırla taşımamız gerektiği öğretiliyordu. Kız kardeşimin bu durumu yıllarca sürüp gitti. En sonunda, günün 24 saatini tıbbi bakıma muhtaç bir duruma düştü. Hatta onunla son görüştüğümde beni bile tanımadı. Zaten onunla sokakta karşılaşsaydım, ben de onu tanımazdım. Kız kardeşim yatakta çaresizce yatıyordu. Onu orada tutan güç neydi? Bir düşünceydi! Kız kardeşim, Şeytan’ın aklına yerleştirdiği bir düşüncenin esiriydi. Şeytan ona, “Bu hastalık ve acılar senin Göksel Bağban’dan geliyor. Sen bunlara sabırla katlanmalısın. Bunlar Tanrı’nın isteğidir; O’na karşı gelmemelisin” diyordu.
Ne korkunç bir yalan! İşte bu düşünce, kız kardeşimin zihnini esir etmişti! Orada bir kale oluşturmuştu! Tanrı ise kaleleri yıkmamızı buyurmuştur! Kutsal Ruh’un teşvikiyle Dallas’a gittim; onun için dua etmeyi arzuluyordum. Onun acılarının bu kadar şiddetlendiğini ve hastalığının son derece ciddileştiğini bilmiyordum. O karanlık odaya ilk adımımı attığım zaman, sevgili kız kardeşimi o perişan durumda görünce şok geçirdim. İçimde bir öfke uyandı. Sert bir dille şöyle dedim: “Sakın bana kız kardeşimi Tanrı’nın bu hale getirdiğini söylemeyin!” Nitekim bu sözler Kutsal Ruh’tan geliyordu. Kız kardeşim beni o anda tanıyamadı. Ama sözlerimi duymuştu ve daha sonra bana “Eh, belki de bu hastalık Tanrı’dan gelmemiştir” diye içinden geçirdiğini söyledi. Bu düşünce onun kurtuluşu için ilk adım olmuştu. Kız kardeşim o kaleyi yıkmaya başladı. Şeytan’ın yüreğine yerleştirdiği o düşünceye karşı direnç gösterdi. Yatağının başında durup cinlere Rab İsa Mesih’in adında kendisini, odayı ve evi terk etmelerini buyurdu. Gerçekten de terk ettiler! Kız kardeşim birkaç dakika içinde ayağa kalktı. Şifa bulmuştu. Hemen ardından Kutsal Ruh’la vaftiz oldu ve Rabbe övgüler sunarak evin içinde koşmaya, evet koşmaya başladı. Kız kardeşim o gün özgür olmuştu! Aynı gün sofraya geldi ve hiç kimsenin yardımı olmadan tek başına yemeğini yedi. Kaleler yıkılmıştı! Kız kardeşim Şeytan’dan kaynaklanan ve kendisini tutsak alan bir düşünceyi reddetmişti!
Elbette Şeytan, bu kurtuluşu takip eden birkaç hafta içerisinde ona tekrar tekrar yalan söylemeye çalıştı. Onun aklına binlerce düşünce yerleştirmek için çaba gösterdi. Ama kız kardeşim artık düşmana kulak asmıyordu! Her düşünceyi imanla Mesih’e bağımlı kılmayı öğreniyordu. Aradan on bir yıl geçmesine rağmen kız kardeşim özgürlüğünü korumuştur ve başkalarına da özgürlük getirmiştir. Bu satırlarımı okuyan sizler de, belki bir düşüncenin tutsaklığı altında yaşıyorsunuz. Ve o düşünce sizde korku uyandırıyor. Şeytan’ın zihninize yerleştirmiş olduğu bazı düşünceler şunlar olabilir: “Sen hiçbir işe yaramazsın!” “Sen eşcinselsin!” “Sen henüz kurtuluşu alamadın!” “Sen Cennet’e gidemeyeceksin!” “Sen sonsuza dek kaybolacaksın!” “Sen bir kaza yapacaksın!” “Seni kimse önemsemiyor!” “Karın seni artık sevmiyor!” “Kocan seni artık sevmiyor!” “Sen kanser oldun!” “Beyin tümörün var! Sen hiç iyileşmeyeceksin!” “Ölsen senin için daha iyi olur!” “Bir şeyi düşünmek, zaten onu yapmak kadar kötüdür. Onun için düşündüğünü yapmaman için hiçbir neden yok.”
Bu listeyi uzattıkça uzatabilirim. Şeytan insanın aklına yalanlarla dolu birçok düşünce okuyor. Bu düşünceleri, kendi düşünceleriniz olarak kabul ettiğinizde, Şeytan’ın söylediklerinin aynısını kendi ağzınızla söylemeye başlayacaksınız. Kişilerin her zaman böyle yaptığına tanık oldum. Bir düşünceyi işitiyorlar ve o düşüncenin kendilerinde korku yaratmasına izin veriyorlar. Daha sonra, Şeytan’ın zihinlerine fısıldadığı şeyleri kendi dudaklarıyla söylemeye başlıyorlar. Bu düşünceler zamanla dillerinden şu sözlerle dökülüyor: “Ben hiçbir işe yaramam!” “Ben normal değilim!” “Ben henüz kurtulmadım! Cennet’e asla giremeyeceğim! Sonsuza dek kayboldum!” “Çocuklarım hiç kurtulmayacak!” “Bir kaza geçireceğim!” “Başıma kötü bir şey gelecek!” “Kimse beni önemsemiyor. Eşim artık beni sevmiyor!” Düşmandan gelen düşünce her neyse, kişi de onu söylemeye başlıyor. Bu da o düşünceyi kabul etmiş olduğunu kanıtlıyor. Yalancı düşünceler ve korkular ‘ben de kanser vardır’ demenize neden oluyor. Ya da ‘Beyin tümörüm var’ diyorsunuz ve ‘Hiç iyileşmeyeceğim’ diye ekliyorsunuz: “Ölsem benim için daha iyi! Kötü bir şeyi düşünmek, onu yapmakla aynı şeydir; onun için kendimi düşünmekte olduğum günaha teslim edersem ne fark eder ki!”
Kutsal Kitap, Düşman için şöyle diyor: “Onun düzenlerini bilmez değiliz” (2.Korintililer 2:11). Bugün sizi böyle bağlayan düşünceler var mı? Kutsal Kitap şöyle diyor: “Her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılın!” Bir gece yatağımda oğlumuzun eve dönmesini bekliyordum. Bir anda peş peşe gelen kötü düşüncelerin bombardımanına tutuldum: “Kötü bir kazaya uğramıştır! Hiç eve dönmeyecek! Onu artık bir daha göremeyeceksin!” Bu tür düşünceler ardı arkası kesilmeden aklımdan geçemeye başladılar. Farkına varmadan bunların kafamda barınmalarına izin verdim ve safsatalar egemenlik sürmeye koyuldular. Oğlumun bir kaza sahnesinde öldüğünü hayal ettim. Ambulansın hızla ona yetişmeye çalıştığını görebiliyordum. Oğlumu kanlar içinde gördüm ve müthiş bir korkunun pençesine düştüm. Bana neler olduğunu bir anda kavradım. Düşmanın düşüncelerine kulak vermiştim. O da bana işkence etmeye başlamıştı. Tanrı’nın sözlerini dile getirmeye başladım. Tanrı’nın ben ve ev halkım hakkında söylediklerini Şeytan’a haykırdım. Kötü düşünceleri azarlayıp onların yerine Tanrı’nın sözlerini düşünmeye başladım. Tanrı’nın vaatlerini olduğu gibi tekrarladım. Ne oldu, biliyor musunuz? Korkunun uzaklaştığını ve esenliğin saf bir güvercin gibi yüreğime indiğini hissettim.
Öyle mutlu oldum ki yastığımı düzeltip tatlı bir uykuya dalmak üzereydim. Tam o sırada evin kapısının açıldığını duydum. Gelen oğlumdu; sağ salim eve dönmüştü! Rabbe övgüler olsun! Şeytan’ın zihninize salmaya çalıştığı yalanları tekrarladığınız zaman korku ve elem içinde yaşamaya başlarsınız. Diğer yandan, Rabbin düşüncelerini ve vaatlerini kabul ederek, onları yüksek sesle ve imanla tekrarlamanız, yüreğinize esenlik geldiğini göreceksiniz. Kutsal Kitap’ı alıp ona bakınız, Tanrı’nın düşüncelerini göreceksiniz. Şeytan’ın aklınıza sokmaya çalıştığı düşünceleri kabul etmeyin. Bunları söküp atarak Tanrı’nın düşüncelerine yer verin. Şeytan’ın yalancı ve hatta yalanların babası olduğunu unutmayın. Şeytan gerçeği söylemez. Şeytan’ın söylediklerinin tersini kabul ederseniz, o zaman gerçeği bilmiş olacaksınız. Biz bu gerçeği evimizde şöyle uyguluyoruz: Şeytan bize yaklaştığında ve korkutarak egemen olmaya çalıştığında, şöyle diyoruz: “Rab sana, bunun için teşekkür ediyorum. Çünkü şimdi gerçeği görüyorum. Çünkü gerçek Şeytan’ın söylediklerinin tersidir.” Bu sözlerle birlikte, Şeytan’ın yalanla dolu düşüncelerini bir ayetle değiştiriyoruz. Şeytan size kurtuluşa kavuşamadığını söylemeye kalktığı zaman, bu düşünceyi şu ayetle değiştirin: “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdik” (Yuhanna 1:12). Bu gerçekleri cesaretle dile getirdiğiniz taktirde, yalanlar sizden uzaklaşacaktır.
Şeytan size genç yaşta ölüp ailenizi çaresizlik içinde bırakacağınızı söylediği zaman, Davut’un 91. Mezmurdaki sözlerini haykırın: “Uzun ömürle beni doyuracak ve kurtarışını bana gösterecek.” Şeytan size asla iyileşmeyeceğinizi söylediği zaman sevinçle bağırın: “Onun yaralarıyla şifa buldum” (Yeşaya 53:5). Düşman size, “Tanrı senin günahlarını bağışlamayacak” veya “yakalandığın hastalıktan seni kurtarmayacak” dediği zaman, bu düşünceleri Tanrı’nın şu özgür kılan değerli düşüncelerinden birisiyle değiştirin: “RAB’be övgüler sun, ey gönlüm! O’nun kutsal adına övgüler sun, ey bütün varlığım! RAB’be övgüler olsun, ey canım! İyiliklerinin hiçbirini unutma!” (Mezmur 103:1,2). “Yoksulların duasına kulak verecek, Yalvarışlarını asla hor görmeyecek” (Mezmur 102:17). Şeytan zihninize “sen eşcinselisin” düşüncesini yerleştirmeye çalıştığı zaman, paniğe kapılmayın. O düşünceyi Tanrı’nın sözüyle değiştirin ve şöyle deyin: “Şeytan, İncil şöyle diyor: ‘Bir kimse Mesih’te ise yeni bir kişidir. Eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.’ Ben yeni bir kişiyim. Galipten de üstünüm! İçimde olan (yani İsa) dünyada olandan üstündür. Ey yalancı ruh, seni azarlıyorum! İsa Mesih’in adında seni ve senin düşüncelerini zihnimden kovuyorum! İsa’nın adında çık!” Bunun üzerine Şeytan zihninizden çekilecek, o düşüncelerde sizden uzaklaşacaktır. Korkudan özgür olacaksınız! Yüzünüz gülecek ve Mesih için yerinizde sımsıkı duracaksınız.
Göksel Babanız, Eyüp hakkında söylediği şu sözleri sizin için de söyleyecektir: “Kulum Eyüp’e bakıp da düşündün mü? Dünyada onun gibisi yoktur. Kusursuz, doğru bir adamdır. Tanrı’dan korkar, kötülükten kaçınır.” Sözlerimin bu bölümünü başka örneklerle uzatabilirim, ama siz de bu örnekleri kendi durumunuza uygulayabilirsiniz. Şeytan Rab İsa’ya da aynı şekilde yaklaşmaya çalıştı. Rabbe “Şu taşları ekmeğe çevir” dedi. Rab ise o düşünceyi reddedip “Şöyle yazılmıştır” diye karşılık verdi. Siz de “Şöyle yazılmıştır” diyerek Şeytan’ı kovabilirsiniz. Tanrı’nın vaatlerinde yazılı olan gerçekleri ona bildirebilirsiniz. Her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılın. Bunun anlamı, her düşünceyi Tanrı sözünün egemenliğine getirmek demektir. Her düşünce Tanrı’nın değişmez sözünün egemenliğine boyun eğsin! Her kötü düşünceyi Tanrı’nın sözüyle kovun. “Rab şöyle diyor” sözleriyle Kutsal Kitap’ın gerçeklerini aktararak bu düşünceleri alt edin. Yeşaya’nın 54. Bölümünde şöyle diyor: “Ama sana karşı yapılan hiçbir silah işe yaramayacak, mahkemede seni suçlayan her dili suçlu çıkartacaksın. RAB’be kulluk edenlerin mirası şudur: Onların gönenci bendedir” (Yeşaya 54:17).
HER DİL! Şeytan’dan kaynaklanan her düşünce size karşı bir silahtır, bir dildir. Size karşı yapılan hiçbir silah veya konuşan hiçbir dil başarılı olamayacaktır. Elbette, SİZ ONLARA İZİN VERMEDİĞİNİZ SÜRECE!!! Elem çeken ve işkenceler içinde yaşayan birçok insan, yardım için Tanrı’ya yakarıyorlar. Oysa Rab, “seni suçlayan her dili suçlu çıkaracaksın” diyor. Siz, evet siz suçlu çıkaracaksınız! Başka bir deyişle, o dile hükmedecek olan sizsiniz! Şeytan’ı ve onun yalanlarını siz azalayacaksınız! Tanrı’ya, bunu O yapsın diye yakarıp durmayın! Bunları sizin yerinize İsa’nın yapmasını beklemeyin! Bunu yapmayı size buyuran O’dur! (Çıkış 14:15,16). Size karşı mahkumiyet, korku, elem ve yenilgiye açılan her dil ve her düşünce yargılanacaktır. Ama bu sizin aracılığınızla gerçekleşecektir, çünkü Rab, “sen suçlu çıkaracaksın” demiştir.
Rab İsa, Şeytan’ı alt edip size şöyle dedi: “İşte size düşmanın bütün gücü üzerinde yetki veriyorum… Cinleri benim adımla kovacaksınız.” Savaş alanı bizim düşünce yaşamımızdır. Neler okuğunuza dikkat edin. Zihninize girmesine izin verdiğiniz şeylere dikkat edin. Yanlış düşüncelerin zihninizde yer etmesine izin vermeyin! Kutsal Kitap’ta, Romalılar 12:1,2 şöyle diyor: “Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınağımız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.” Düşüncenizin yenilenmesiyle! Nasıl değişmiş oluyoruz? Düşüncemizin yenilenmesiyle! Tanrı’nın sözüyle yaşayın. Her gün İbrahim, İshak, Yakup, Yeşaya, Yeremya, Hezekiel, Petrus, Pavlus ve diğerleriyle yürüyün. İsa’nın elinden tutun, O’nunla beraber Matta’nın, Markos’un, Luka’nın ve Yuhanna’nın ardından gidin. Düşüncenizi yenileyin! Kurtuluş, bağışlanma, lütuf, şifa, özgürlük, sevgi, iyilik ve Kutsal Kitapta bulunan tüm diğer harika gerçekler hakkında Tanrı’nın düşündüğü gibi düşünmeyi öğrenin. Davut, kendisinin mutlu olduğunu söyledi. Neden? Davut’un birinci Mezmurda neler söylediğine kulak verin: “Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkarların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. Ancak zevkini RAB’bin Yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür. Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır.” Dikkat ederseniz, bu mutlu kişi için, “Zevkini Rabbin Yasalarından alır” diyor. Bu kişi ne zaman Rabbin Yasasının üzerinde düşünmektedir? “Gece gündüz!” İşte kaleleri ve safsataları yıkan kişi böyledir! Okuduğumuz ilk ayete bir kez daha bakalım: “Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan Tanrısal güce sahip silahlardır. Safsataları, Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz” (2.Korintililer 10:4-
5) Burada DÜŞÜNCELERDEN söz edilmektedir. Bu düşünceler KALELERDİR. Onlar SAFSATALAR üretirler. Arkasından da korkular, elemler, hastalıklar ve yenilgiler gelir. Savaş alanı bizim düşünce yaşamımızdır. Ancak Tanrı’ya şükürler olsun ki, safsataları Kutsal Kitap vaatlerinden kaynaklanan Tanrı’nın sözleriyle nasıl değiştirmemiz gerektiğini öğreniyoruz. Sizi bozguna uğratan o KALELERİN ve SAFSATALARIN nasıl yıkılacağını öğrendiniz. Bunlarla oynayamayız, hafife alamayız ve bunlara asla göz yummayınız. Onları yıkacaksınız! Ayakaltında çiğneyeceksiniz! Onların aklınızda yer etmesine izin vermeyeceksiniz! Onları yıkacak ve dışarı atacaksınız! Aynı zamanda şunu da bilmelisiniz: Tanrı size bunu yapmak için gereken gücü vermiştir. Üstelik bunu sizin yapmanızı bekliyor. Mesih sizin yetkinizi kazanmanız ve kullanmanız için kendi canını feda etmiştir. Ve bunu yapmanızı beklemektedir.
Siz de öyle yapın! İsa Mesih’in adına övgüler olsun! Bizi özgür kılan gerçeği bilmemize yardımcı olan her lütfün ve tüm sevginin Babasına yücelik olsun! Âmin. ‘Savaşımızın silahları’ deyişi hakkında birkaç söz söyleyeyim. Bu gerçek bir savaştır! Bu savaş için gereken silahlara sahibiz! Silahlarımız bedensel değildirler! İncil bunların Tanrı’nın gücüyle geçerli olduklarını söylüyor. Düşünce yaşamınızda gerçekleşen bu savaşı kazanabilmeniz için Tanrı size çok güçlü silahlar sağlamıştır. Size kendi Sözünü vermiştir! Size Mesih’in Kanını bağışlamıştır! Size İsa’nın adını vermiştir! Bunlar, ruhsal savaşta yalnız olmadığınızı göstermektedir. Üzerinize düşeni yapmaya cesaret ettiğiniz takdirde, göklerin tüm güçleri yanınıza koşacaktır. Kalkın ve savaşa katılın! Yıkın o kaleleri! Kaldırın o safsataları! Size karşı kalkan her dil ya da düşünceyi siz suçlu çıkaracaksınız! Olumsuz, yıkıcı ve Şeytan’dan kaynaklanan düşüncelerin zihninizde yerleşmelerine izin vermeyin.
Bazı aileler tanıyorum; sırf eşlerden birinin zihnine yalancı bir düşünce yerleştiği için aile boşanmayla parçalanmıştır. Eşlerden biri, zihnine sızan düşüncenin kök salmasına izin verdi. O düşünceyi zamanla derin derin sindirerek tutsak haline geldi. Hatta söz konusu düşünceye o kadar inandı ki, yapmaya karar verdiği her şeyde kendini haklı görmeye başladı. Bu düşünce o kişi de bir KALE idi! Sabit bir düşünce bizde kale durumuna geldiği zaman, başka düşüncelere de kapı açılacaktır. Sonra da bütün bu düşünceler eyleme dökülmeye başlayacak bizi doğal olarak sefil bir duruma düşürecektir. Bu bildiriyi size yazmamın nedeni, bu günlerde kötülüğün ordularının Mesih’in Bedenine yönelik saldırılarını arttırmalarıdır. Anneler, babalar, vaizler, müjdeciler, genç kadın ve erkekler, Şeytan’dan kaynaklanan bu saldırıların etkisi altında kalmaktadırlar. Rabbe sundukları hizmetler de zedelenmekte ve zarar görmektedir. Gençler uyuşturucu ve alkol bataklarında boğulmaktadır. Aileler saldırıya uğrayıp yıkılmaktadır. Üstelik saldırılar bu kadarla da kalmıyor. Tanrı’nın değerli halkına dahil olan binlerce kişi düşünsel ve ruhsal elemler içinde yaşıyor. Bugün bile acılar, hastalıklar ve bedensel sıkıntılar içinde yaşayan imanlılar sayısızdır. Bu imanlılar dua etmişler ve kurtuluş yolunu aramışlardır. Bu bildirimi size, o yüce ve sevecen Kurtarıcımız İsa Mesih’in adında yardımcı olmak için yolluyorum. Kolay çözümler yoktur. Ama bir çare vardır. Bu kitapçıkta önerdiğimiz gibi hareket etmeye karar verirseniz, Tanrı’nın sözüne dayanırsanız, düşüncelerinizi yenilerseniz,
Tanrı sizi o korkunç çukurdan çıkarıp ayaklarınızı sağlam bir kayanın üzerine koyacaktır! Yüreğinize yeni bir ilahi yerleştirecektir! Bu ilahi Tanrımız Rabbe övgüler sunacaktır. Geçenlerde okuduğum güzel bir tanıklığı paylaşa yayım: Bu, Tanrı’nın değerli çocuklarından birinin öyküsüdür. Bu kişi şöyle diyor: “8 yıllık acılardan ve beş sancılı ameliyattan sonra, aldığım bir mektup ve okuduğum bir kitap artık mucize görmenin zamanının geldiğini anlamamı sağladı.” Rab’deki bu kız kardeşimiz, tanıklığında acılar ve sancılarla geçen 8 yılda yaşamış olduğu dehşetleri tanımlıyor. Epey uzun süren anlatımını şu sözlerle sona erdiriyor:
“1970 yılının Ocak ayında, doktorum bana hayal edilebilecek en kötü sözleri söyledi: ‘Kızım sen ömür boyu yatakta kalacaksın; günde bir iki defa acı duymadan kalkabileceksin, ama o da sadece tuvalete gitmek içindir. Sana bazı ağrı kesici ilaçlar için reçete yazıyorum’”. “1970 yılının Mart ayında, durumumum daha da korkutucu olduğunu hatırlıyorum. Sadece ağrı kesici ilaçlar almakla kalmayıp aynı zamanda uyuşturucu kullanmaya ve geceleri uyku hapları almaya başladım. Nisan ayının birinci gününde bedenim artık ilaçları kabul etmemeye başladı.” Şimdi bu duruma bir bakalım. Burada sadece ağır hasta yatan bir imanlı değil, aynı zamanda ‘çaren yoktur’ düşüncesini etkisi altında ezilmiş bir imanlı görüyoruz. En iyi doktorların ona verebildiği tek düşünce şuydu: ‘senin için umut yoktur’.
Bu düşünce kız kardeşin zihnini sürekli meşgul etti ve sonunda onu tümüyle tutsak aldı. O acı durumda, bu çaresizlik düşüncesi, kim bilir başka hangi düşüncelere kapı açtı! Kızcağızın zihni kim bilir hangi safsataların baskınına uğradı! Bunların hepsi aşılmaz bir kalenin oluşmasına yol açtı. Oysa Rab o kaleleri yıkmamızı mümkün kılmıştır! Acılar içindeki kız kardeşimiz de en sonunda bunu gerçekleştirdi. Tanrı’nın sözü ile Şeytan’ın kalelerini nasıl korkusuzca yıktığını anlatan öyküsünden daha sevindirici bir öykü okumadım. Kurtuluşa doğru attığı ilk adım, gerçeği duymak ve Şeytan’ın yalanları yerine Tanrı sözlerinin özgür kılan gerçeklerini düşüncesine ve yüreğine koymak oldu. Bu bayan, kız kardeşinden bir mektup aldığını ve mucize olacağına ilişkin imanının güçlendiğini söylüyor. Daha sonra, kendisini ziyaret eden ve dua eden genç bir kadından söz ediyor. O kadın da Tanrı’nın yardımına kavuşma anahtarını içeren bir kitap bırakmış. Kız kardeş olayı şöyle anlatıyor: “O bayan, gitmeden önce bana, Kutsal Ruh’la dolu bir vaiz olan John H. Osteen’in ‘Yönünü Değiştirebilirsin’ adlı bir kitabını bırakmıştı.
O sabah kitabın her sözcüğünü okudum. İlk bölümünü altı defa okudum. İlk sayfasının üçüncü ve dördüncü paragraflarında şöyle yazıyordu: “İçinizden ‘Hayatım acılar, hastalıklar ve yenilgilerle dolu olacak’ diye bir düşünce geçiyor mu? Ümidinizi kesip durumunuzun değişmeyeceğine ikna mı oldunuz? Oysa yönünüzü gerçekten değiştirebilirsiniz” Yazar daha sonraki sayfalarda şöyle diyordu: “Tekerlekli iskemleden kalkın, yatağınızdan çıkın, kapıları açın ve zafere doğru koşun! Binlerce kişinin Şeytan’a karşı ayaklanarak ve bu vaatlere iman ederek geleceklerini değiştirdiklerine tanık oldum. Tanrı’nın sizi hasta olmanızı istediğini sandığınız sürece şifa bulmanız mümkün değildir! Sizin acılar içinde yaşamınızı isteyen Şeytan’dır. Tanrı sizin iyi olmanızı istiyor. Yüreğinizde bu duruma karşı direnin; iyileşmenin yolu budur! İman bir eylemdir. Tanrı’nın sözüne iman etmek demek, O’nun sözünü eyleme dökmek demektir.” Bu durumun sonucunda ne oldu, biliyor musunuz? Tanrı sözünden kaynaklanarak yazılan o kitap, kız kardeşin kafasındaki ‘çare yoktur’ düşüncelerini Tanrı’nın gerçekleriyle değiştirmesini sağladı. Şeytan’ın kaleleri Tanrı’nın sözüyle yıkıldı! Kolay bir iş değil bu! Kız kardeşin iyileşmesi hemen gerçekleşmedi. Ancak Rabbe şükürler olsun; savaşta öyle bir gün geldi ki tam anlamıyla şifa buldu! Tanrı’nın sözünü ciddiye alarak eyleme geçen Bayan, Tanrı’nın vaatlerini imanla dile getirmeye başladı. Şeytan’ın fısıldadığı yalanların yerine Tanrı’nın gerçeklerini yerleştirdi. Savaş büyük bir hararete sahne oldu. Ancak teslim olarak mücadele etmekten vaz geçmedi. Hastalık ve yenilgi düşüncelerini kabul etmedi. O düşünceleri, Tanrı’nın şifa vereceğine ilişkin vaat sözleriyle değiştirdi. Bunun sonucunda, bedeninde bazı değişiklikler olmaya başladı. İyileşme sürecinin nasıl tamamlandığını kendi sözleriyle anlatıyor:
“Doktor benden çok sağlık çizelgeleriyle ilgileniyordu. Kendisine mucizelere inanıp inanmadığını sordum. Bana, ‘Elbette inanırım’ dedi. Ben de ‘o zaman yürüyen bir mucize görmek ister misiniz?’ diye sordum. Yüzüme tuhaf tuhaf bakıp ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine yerimden kalkıp zıplaya zıplaya Rabbe övgüler sunmaya ve bekleme salonunda dolaşmaya başladım. Doktor hayrete düşerek muayene masasına dayandı, ‘Bu nasıl oldu?’ diye sordu. Ben de kendisine olanları anlattım. Doktorun gözlerinden yaşlar geldi.” Bu öykü, Rab İsa’nın yüceliğine hizmet eden harika bir tanıklık değil mi? Kız kardeş sadece İsa’nın vaatlerine dayanıyordu. Onu özgür kılan da Rab İsa’nın sölerindeki güç idi. Bu kız kardeş kaleleri yıkmıştı. Bugün o acılardan tümüyle kurtulmuş durumdadır!
Düşünceler ağaç ve çiçeklerdeki tohumlara benzer. Tohumlar her yere saçılır ve kendi türlerine göre meyveler üretirler. Zihninize girmesine izin verdiğiniz düşüncelerle kendi ortamınızı yaratmış olursunuz. Düşünceler, tıpkı tohumlar gibi zihninizde saçılıp kendi türlerine göre meyveler veriyor. Bunu söylerken, ‘akıl her şeyi idare eder’ demek istemiyorum. Böyle bir şey saçmalık olur. Biz sadece zihinlerimizi Her şeye gücü yeten Tanrı’nın kudretli ve yaratıcı sözleriyle doldurmalıyız. Örneğin, ‘ben yoksulum’ diye düşünen bir kişiyi ele alalım. Bu kişiyi zengin bir çevreye yerleştirir ve ona iyi fırsatlar verirseniz, zihnindeki yoksulluk tohumları hala orada olduğundan, yine yoksulluğun pençesinde yaşayacaktır. Düşünceleri, tıpkı tohumlar gibi çevresindeki ortamı biçimlendiren meyveler verecektir. Ancak bu kişinin zihnini Tanrı’nın bereket vaatleriyle doldurursanız, bulunduğu her ortamda Rabbin bereketlerini görmesini sağlarsınız. Böyle birini en yoksul çevreye yerleştirseniz bile, bereket düşünceleri yoksulluk düşüncelerini silip atacak ve kişi her alanda bolluk yaşamaya başlayacaktır.
Çevrenize saçtığınız düşünce tohumlarıyla içinde bulunduğunuz ortamı biçimlendiriyorsunuz. Bu gerçeği daha güzel bir şekilde dile getireyim: Düşüncelerinizi değiştirmekle, içinde bulunduğunuz durumu ve ortamı değiştirebilirsiniz! Bunun yolu, Tanrı’nın o büyük ve değişmez vaatlerini içeren düşünceleri, kendi zihninizdeki yalanların yerine koymaktan geçer. Hastalık düşüncelerinin tohumlarını ekerek, sağlıklı bir ortamda yaşamak mümkün olmaz. Korku ve yenilgi düşüncelerinin tohumları zihninizde yeşerirken, zafer ve esenlik ortamında yaşayamazsınız. Yoksulluk düşüncesinin tohumlarını ektikten sonra bereketli bir ortam söz konusu olamaz. Bugünden başlayarak zihninizi, yüreğinizi, evinizi ve çevrenizi Tanrı’nın sağlık, zafer, esenlik ve bereketle ilgili değerli sözlerinin tohumlarıyla donatın. Bu düşünceler, Tanrı’nın belirli vaatlerine dayansınlar. Onları düşünün, dile getirin ve eyleme dökün! Rab, “Bir insan yüreğinde neler düşünüyorsa, öyledir” dediği zaman bunu dile getiriyordu. Şimdi gerçeği biliyorsunuz! Gerisi size bağlıdır! Yüreğinizde iman doğduğunu gözlerimin önünde canlandırabiliyorum. O yüce gerçeğin yüreğinizde yeşerdiğini görür gibiyim! Kararlı olun! Rab size zafer verecektir! Yenilgilerinin nedenini artık biliyorsunuz! Durumları değiştirme yolunu öğreniyor, zafere giden yolu görüyorsunuz! Tanrı’nın değerli çocuğu olarak kalkın ve Rabbimizin sevincine katılın! Âmin!