İsa Bizler İçin Ölümü Yendi

31 Mart 2013

Bugün yine Rab’bin önündeyiz ve sevinçliyiz. Bugünün anlamı farklıdır çünkü İsa Mesih’in dirilişini ilan ediyoruz! İsa gerçekten dirildi!

İlk imanlılar İsa’nın dirilişini gözleriyle gördüler, O’na dokundular, İsa onların önünde ekmek balık yedi, beş yüz kişi birden onu gördü, melekler dirilişine tanıklık ettiler. İsa Mesih mezarda kalmadı. İsa ölümü yendi. İsa’nın tek amacı ölümü alt etmekti ve bunu başardı. Kutsal Kitap tomarlarında İsa’yla ilgili yazılmıştır: Bir kurtarıcı gelecek ve halkını kurtararak onları ölümden yaşama geçirecekti. Biz Mesihe iman edenlerde ölümde kalmadık; biz de İsa’yla dirildik. Rab’be yücelik olsun!

Ademden başlayrak ölüm bütün insanlık üzerinde saltanat sürdü. İnsan soyu bu trajik kadere mahkumdu. Dünya’ya hükmeden krallar, alimler de bu kadere ortak oldular. Eski krallar anıt mezarlarda mumyalanarak, en sevdikleri eşyalarla beraber gömülmüştür. Aslında yaşama arzusundan dolayı mumyalanmışlardır. Ne var ki sonunda bu mezarlar açıldığında içinde kuru deri ve kemikten başka bir şey kalmadığı görülmüştür. İnsanlar ölümsüz olmak için ya da ölümsüz oldukları düşünülsün diye kendileri için anıt mezarlar yaptırdılar. Ancak mezarın içindekiler sadece cesettirler.

Mesih ölmeden önce öğrencilerine bir çok kişinin günahları için çarmıhta ölüp üç gün sonra dirileceğini söylemişti. Ancak onlar bunu tam olarak anlayamadılar. İsa öldükten sonra vali, onun dirileceği söylentilerine karşı, cesedin çalınmasına önlem olarak mezarını askerlerle çevirdi. Ama bu önlem işe yaramadı.

Melekler mezar taşını kaldırdılar ve insanlığın umudu, kralların Kral’ı, Tanrı Oğlu İsa Mesih mezardan dirirmiş olarak çıktı. Bu an insanlık tarihinin doruk noktasıdır. İsa Mesihin doğuşu, mucizeleri de harika olaylardır; Ama Mesih’in asıl amacı insanlar üzerinde yekin olan ölümü yenip, bu talihsiz kaderi ortadan kaldırarak insanlara diriliş umudunu vermekti.

Korintliler 15:20-28
Oysa Mesih, ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir. Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: İlk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar. Bundan sonra Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrı’ya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak. Çünkü Tanrı bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekir. Ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür. Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan Tanrı’yı içermediği açıktır. Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrı’ya bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.

İblis’in bir adı da katildir. Katil, Adem soyunu ölüm günahına yönlendirdi.. Peygamberler bile Katil’den kurtulamadı. Ama Tanrı ikinci Adem’in geleceğine söz vermiştir. Benim özümden bir Kral gelecektir. Bu Kral, daniel kitabında bahsettiği gibi dağdan el değmeden kopan bir taş parçası gibi, yani kimse tarafından yaratılmamış olan İsa İblise ait olan egemelikleri yenerek Tanrının egemenliğni başlatmıştır. (Daniel 2)

İşte diriliş müjdesi bütün dünyada duyrurmakta ve dünyayı doldurmaktadır. Tanrı İsa’yı diriltmekle İsa’ya iman eden herkesi ölümden dirilteceğine dair vaadini net olarak gerçekleştirmiştir. Mesih ikinci kez geldiğinde bizler ve ölmüş olan imanlılar hep birlikte göğe alınacağız. Daha sonra dünya yargılanacaktır. Bütün egemenlikler bitecek ve yalnız Tanrı’nın egemenliği kalacaktır.

Rab’be yücelik olsun! Bugün kurtulduğumuzu ilan ediyoruz. Mesih’in diri olduğu Kutsal Kitapta defalarca anlatılamtadır Bir çok taraihsel kitaplaradada insanların dirirmiş İsadan bahsettikleri alıntıları bulunmaktadır.

Tarih boyunca ölümden dirilen insanlar olmuştur ama bunların hepsi sonunda tekrar ölmüşlerdir. Hiçbir insan ölümü yenememiştir. Sadece yaşam önderi İsa ölümü yenerek ebediyen yaşamaktadır.Dirirmiş İsa bütün insan souyunun umududur. İsa Mesih fiziksel olarak dirilmiştir ve Tanrı’nın sağındadır. İblis’in hükmü altındaki insanları kanıyla yıkayarak onlara sonsuz yaşam vermek için daima yaşamaktadır.

İsa Mesih Tanrı’dan akan yaşam pınarıdır. Kim ondan içerse sonsuzca yaşayacaktır. İsa’ya gelen ebediyen yaşayacaktır. Çünkü İsa’da olan hayat suyunu, yani Kutsal Ruh’un yaşamını alacaktır. Kutsal Ruh Tanrı’nın Ruh’u demektir. Biz şimdi Mesih’le, O’nun Kutsal Ruhu’yla yaşıyoruz. Mesih geldiğinde ise bu çürüyen bedenimiz çürümezliği giyinecektir. Çürümeye mahküm olan et ve kan Tanrı’nın egemenliğine girmeyecektir. Hepimiz Kutsal Ruh’tan yeni ve izzetli bir beden alacağız. Şeytan et ve kandan yaratılan insanı düşürerek zafer kazandığını sandı. İnsan soyunu bitirdiğini sandı. Tanrı ise Oğlu’nu göndererek bizi O’nun benzerliğinde yeni göksel ve izetli bir bedenle dirilteceğini vaat etti. Bizler bu vadi yani İsa Mesihin ikinçi defa tekrar geleceğini ve bizi alıp cennete götüreceğini umutla bekliyoruz. Ne mutlu bu umuda sahip olanlara. Onalar yüce Tanrıyı göreceklerdir.

Rab hepinizi bereketlesin. Diriliş bayramımız kutlu olsun!

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Rusal Kişilere Ruhsal Gerçekleri Açıklamak

24 Mart 2013

Sevgili kardeşler,

Bugün Rab’bin bizimle konuşması ve bize kendisini tanıtması hakkında paylaşmak istiyorum. Tanrı’nın konuştuklarını nasıl anlayacağımız çok önemlidir. Tanrı Ruh’tur ve Tanrı Ruh olduğu için O’nunla yakın ilişki kurmak ruhsal kişiler olmamızı gerektirir. Elçi Pavlus’un 1. Korintliler 2. bölümde 12. ayette ne dediğine bakalım.

1 Korintliler 2:12-14
Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı’dan gelen Ruh’u aldık. Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiririz. Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.

İki kişi birbirini nasıl tanır? Aralarındaki ilişki nasıl gelişir? İki kişi konuşarak birbirlerini tanırlar, kim olduklarını konuşma yoluyla bilebilirler. Karşımızdakiyle içten gelerek konuştuğumuzda ruhsal bir paylaşıma girer ve iletişim kurarız.

Rabbimiz de bizimle konuşmak, kendisini tanıtmak ve iletişim kurmak istemektedir. Çünkü Tanrı sevgidir ve bizim nihai iyiliğimizi ister. Tanrı O olmazsa yaşayamayacağımızı bilir. Yaşamamızın ve her bakımdan bereketlenmemizin, kutsanmamızın tek yolu Tanrı’yı ve Oğlu İsa Mesih’i tanımamızdır. Eğer Tanrı bizlerle konuşmasaydı, vay halimize! Tanrı bize kendi sözleriyle, kutsal Kitap aracılığıyla konuşuyor. Ama Kutsal Kitap’ı anlamak için Kutsal Ruh’un gücüne ihtiyacımız vardır. Bu yüzden Rabbimiz kendisiyle ilgili gerçekleri bilmemiz için bize kendi Ruhu’nu vermiştir. Demin okuduğumuz ayetlerde dendiği gibi Kutsal Ruh bize Tanrı’nın bize lütfettiklerini öğretir. Eğer içimizde O’nun Ruhu olmazsa, Tanrı’nın gerçeklerini anlamayız. Bunları başka türlü öğrenmemize imkan yoktur.

Pavlus insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerden değil, Kutsal Ruh’un vahyettiği ve öğrettiği bilgelik sözlerinden bahsetmektedir. İnsan bilgeliğinin öğrettiği sözler ne olabilir? Gözün gördüğü, kulağın duyduğu ve yürekten çıkan şeyler insan bilgeliğinin kaynağıdır. Yani insan bilgeliği ancak bu dünyayla ilgili şeyleri açıklayabilir. Yasanın Tekrarı 29:29’da “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür” diyor. Rab’bin hazineleri gizli yerlerde saklıdır. O nedenle insanoğlunun beş duyusuyla görüp deneyim edebildiği şeyler insanı Tanrı’ya götürmez. Tanrı’nın gizliliğini biz çözemeyiz. İnsanın Tanrı’nın vahyine, yani bize konuşmasına ihtiyacı vardır.

Elçi Pavlus bu ayetlerde ruhsal gerçeklerin ancak ruhsal kişilere açıklanabileceğini söyler. Bazı şeyleri bazı kişilere açıklamak imkânsızdır. 14. ayet şöyle der, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez.” Doğal kişi, ruhsal gerçekleri kabul etmez, çünkü “bunlar ona saçma gelir.” İmanlıların akılsız olduğunu düşünür. Doğal kişi anlamaz, zira “ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” Doğal kişiden kastedilen kimdir? Yani Tanrı’nın yaşamına yabancı olan, Kutsal Ruh’u almamış kişidir. Bu kişiler kendi doğal tutkularına göre yaşarlar ve Tanrı’nın gerçeğini kabul edemezler. Ve bunları kendi yetersiz ve sığ düşünceleriyle saçma bulurlar. Doğal bir kişi bütün zamanını anlamak için harcasa bile, anlayamaz ve ruhsal gerçekleri bilemez. Hayati bir yetenekten yoksundur. Her insan dünyadaki hayatına doğal kişi olarak başlar ve Tanrı’yı tanımadıkça bu şekilde devam eder ve bunun sonuçlarına ebediyen katlanmak zorunda kalır.

Tüm varlığımız içerisinde yalnızca bir unsur Tanrı’nın sözünü anlayabilir ve yerine getirebilir; yeniden doğmuş ruhumuz. Eğer Tanrı’nın sözüne dokunmak için varlığımızın bir başka unsurunu kullanırsak, Tanrı’dan ayrı bir iş yapmış oluruz. Tanrı’nın sözü, insan için ya ruhsal ya da bedensel bir konu olabilir. Eğer kişinin yeniden doğmuş bir ruhu yoksa ve tüm sahip olduğu beden ve bedene ait şeylerse, Tanrı’nın sözü onun için bedensel bir konu olacaktır. Eğer kişi yeniden doğmuş bir ruha sahipse ve bu ruh içinde işliyorsa, Tanrı’nın sözüne dokunduğunda ruha dokunuyor demektir. Rab İsa, “Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır” dedi. Rab’bin sözleri ruhtur. Ne var ki, sadece kendisine iman eden imanlılar için ruhtur; iman etmeyen Yahudiler için O’nun sözleri bedensel bir konuydu. O nedenle Tanrı’nın sözünün onlara yararı olmadı. Örneğin Rab İsa “Gökten inmiş diri ekmek benim, dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek bedenimdir” dediği zaman Yahudiler, “Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?” diyerek birbirleriyle çekişmeye başladılar. Ya da İbrahim günümü gördü ve sevindi dediği zaman Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler. Bu örnekler imansızlar için Tanrı sözünün anlaşılmaz olduğunu gösteriyor.

O halde bir insan Hristiyan olduktan sonra, yani iman ettikten sonra Tanrı’nın Ruhu’na ait şeyleri anlaması gerekir Ama gene de pek çok kardeş pek çok gerçeği anlamıyor? Bu gerçekleri göz ardı ediyor. Bunun nedeni, yeniden doğmuş bir ruha sahip olmalarına rağmen, ruhsal kişiler olmamalarıdır. 3. bölümde şöyle devam ediyor:

1 Ko. 3:1-3
Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum. Size süt verdim, katı yiyecek değil. Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz. Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?

Pavlus’un vurguladığı şey sadece Kutsal ruh’u almak değil, ruhsal olmaktır. Bir kimse sadece ruha sahip olmakla kalmamalı, ama bu ruha göre yaşamalı, yani ruhsal olmalıdır. Kişi Kutsal ruha sahip olmalıdır; ruh olmadan hiçbir şey yapamaz. Ancak bu ruhun ilkesi altında yaşamadan, yani bu ruhta yaşamadan gene de Tanrısal gerçekleri anlamaktan ve bunları uygulamaya geçirmekten aciz kalırız.

Farz edin ki, doğuştan kör bir adamı bir bahçeye götürüyorsunuz ve ona bir elma ağacının önünde durduğunu söylüyorsunuz. Meyvelerin neye benzediğini kör adama açıklayabilirsiniz. Ama söylediklerinizi tamamen anlayacak mı? Doğuştan kör adam doğal kişiye benzer. Tanrı’yı anlayamaz. Çünkü O’nda Ruh yoktur. Ama gözleri gören, ama gözünü kapatmış biri de o ağacı göremez. Görebilen bir adamsa ancak gözlerini açarsa elma ağacını görebilir. Yeniden doğmuş birisi de eğer yalnızca kendi doğasını kullanırsa Tanrı’yı gene de tanımakta yetersiz kalır. Ruha sahip herkes Tanrı’yı mutlaka anlayacak değildir. Tanrı’nın Ruhu kişinin içine girdikten sonra bile, o kişinin Tanrı’yı tanımaması hâlâ mümkündür. Kutsal Kitap’ı anlamanın yolu ruhtur. Bu sadece ruha sahip olma meselesi değil, ruhsal olma meselesidir.

Birinci Korintliler 3:1’de şöyle söyler, “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum.” Korintli imanlılar Mesih’te bebeklik çağındaydı; benliğe uyuyorlardı. Mesih’telerdir, ama bebeklik çağındalardı. Bu nedenle 2. ayet şöyle devam eder, “Size süt verdim, katı yiyecek değil.” Böyleleri ruhsal gerçeklerden tamamen bihaber değildir. Gene de sadece en bariz vahiylere erişirler; daha derindekilere ulaşamazlar. Tanrı’nın konuşmak istediklerini hala anlayamazlar. Benliğe uyarlar ve bu yüzden yalnızca süt içebilirler ve katı yiyecek yiyemezler. Süt, hayatlarının henüz ilk çağında olanlar içindir. Bunun anlamı, bu tür imanlıların Hristiyanlığın sadece en temel vahiylerini alabilecekleridir. Diğer taraftan, katı yiyecek, yetişkinler içindir. Daha derin ve kapsamlı vahiyleri simgeler. Bir insan tüm hayatı boyunca süt içmeyi sürdürmez; hayatı boyunca sadece kısa bir süre süt içmesi gerekir. Ne var ki, Korintli imanlılar örneğinde olduğu gibi her zaman süt içen kişiler vardır. “Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz.”

Özetlemek için:

Birinci Korintliler 2. ve 3. bölümlerde insanın üç aşamasından söz edilir: Ve her insanın yetkinliğe giden yolda bu üç aşamadan birindedir.

Birincisi, doğal kişidir. Böyle biri yalnızca doğal benliğin yeteneklerine sahiptir. Yeniden doğmamış birisidir; yeniden doğmuş bir ruha ve Tanrı’nın sözünü yerine getirmek için gereken niteliğe sahip değildir.

İkincisi Ruh’u almış, ama benliğe uyan kişidir. Böyle biri içinde Tanrı’nın yaşamına ve Ruhu’na sahiptir. Ancak, bu ruha göre değil, benliğe göre hareket eder. Kıskançlık, çekişme gibi dünyevi tutumları sürdürürler. Yeniden doğmuş bir ruha sahiptir, ama ruhun hükmüne teslim olmaz. Ruha sahiptir, ama ruhun denetimi altına girmediği gibi ruhun her şeyi devralmasına izin vermez. Kutsal Kitap bu tür bir kişiye benliğe uyan adını verir. Kutsal Kitap üzerine çok sınırlı bir anlayışa sahiptir. Sadece süt içebilir, katı yiyecek yiyemez. Dolaylı vahiyleri, yani bir kişiye doğrudan gelmeyen vahiyleri ima eder. Gözleri görebilmesine rağmen, gözünü kapamış birine benzer.

Üçüncüsü ruhsal kişidir, yani yetişkinlerdir. Bu kişiler Kutsal Ruh’tan yeniden doğan ve Kutsal Ruh’un izinde yürüyen kişilerdir. Yaşayan Tanrı’nın gücü altında iş yapar ve Ruh’un ilkesine göre yürür. Aldığı vahiy miktarı büyüktür. Gözleri görür ve açık ve sağlıklı gözlerle Tanrı’nın gerçeklerini anlayıp uygular.

İmanlılar olarak her zaman yetişkin konumuna yükselmeyi hedeflemeliyiz. Pavlus ne diyordu Korintliler’e: “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım.” Pavlus bu sözü söylerken bir keder içinde, sanki ah vah ediyor. Pavlus, Mesih’in kulu ve elçisi olduğuna göre kilisenin ruhsal gelişimi hakkında Mesih’in kederini, kaygısını paylaşıyordu. O nedenle Pavlus’a bakarak Mesih’in düşüncelerini, tutumunu görebiliriz. Bu sözü Pavlus’un ağzından Mesih’in vahyettiğini biliyoruz.

Rab İsa, insani olarak konuşmak gerekirse yeryüzünde yaşamış, gelmiş geçmiş en ruhsal kişiydi. Değil mi? Rabbimiz Kutsal Ruh’tan vücut almış, Ruh’la meshedilmiş, Kutsal Ruh’la iç içe yaşayan bir insandır. Dirilmiş ve göğe alınmış olan Başkahinimiz Rab böyledir. Bizimle konuşmak isteyen Rab böyle bir Rabdir. O bizimle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşmak istiyor, ama bize bakıp kederle şöyle diyor mudur? “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım” Bence çoğu zaman diyordur. Rab’bimiz yetişkinlere konuşur gibi konuşmak ve bize katı yiyecekler vermek istiyor. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmemizi bekliyor. Doğruluk sözünde deneyimsiz ve bebeklik çağında imanlılar olarak kaldığımız sürece bizimle ilgili amaçları tam olarak gerçekleşmiyor.

İbraniler 5:12-14
“Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir.”

Sevgili kardeşler, O zaman Tanrı sözündeki bu uyarıyı ciddiye alalım. Çabucak katı yiyeceğe geçelim! Doğruluk sözünde deneyimli yetişkinler olalım. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmeliyiz. Evet, İsa Mesih’in Rab olduğunu ağzımızla söyleyip Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman ederek kurtulduk. Kutsal Ruh’u böylece aldık. Bundan sonra bize düşen süt dönemini geçmemiz ve Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim. O zaman Kutsal Rabbimiz bizimle daha açık konuşabilecek, biz O’nun yüreğini ve bizden isteklerini anlayabileceğiz.

Ruhsal olan Rab’le derin bir iletişime girmek konusunda Tanrı bize lütüf göstersin. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in lütfunda ve O’nu tanımakta ilerleyelim. Şimdi ve sonsuza dek O’na yücelik olsun! Amin

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Ölülere Değil Diri Olana İnanalım

10 Mart 2013

Bugün İsa Mesih’in varlığı aramızdadır. Rab herbirimizi bereketlesin ve O’nun tazeliği herbirimizin yaşamına aksın, sevgili kardeşler.

Bizim kurtarıcımız diridir. Nereden biliyoruz? Çünkü O ölümü yendi, dirildi ve göğe gitti. Kendisini çağıranların hepsine lütuf ve bereket vermek için yüreği zengindir. Bugün Tanrı, İsa’nın adıyla kendisine yaklaşan herkesi kendi yüceliği ve amacı için bereketler. Yeter ki saf yürekle Tanrı’ya gelsin ve kurtuluş arasın. Bugün Kutsal Ruh hepimizin üzerinde egemen olsun. Bizi burada Rab’bin varlığı yönetsin.

Sorunlarımız olduğunda, hastalandığımızda derdimize bir çare ararız. Hastaysak iyileşmek için doktora gider ondan öğüt alırız, ilaç kulanırız. İnsanlar daima baş edemedikleri sorunlarını çözmek için çare arar, manevi bir güce ihtiyaç duyarlar. Ancak bu gücün ne olduğunu farketmezler. Biz de Mesihi tanımadan önce öyleydik. Bazen televizyonda görüyoruz. Özellikle dinî günlerde insanlar mezarlara, yatırlara giderler. Hatta büyük ağaçlara bez bağlayarak oradan bir bereket almayı, muratlarının yerine gelmesini umarlar. Ölen insan aziz dahi olsa onun mezarına gidip yardım dilemek bilmeden Tanrıya karşı gelmek demektir.Ne var ki bu insanların bir kısmı aslında kendilerine bir yol gösteren olmadığı için bu yola başvururlar. Bazı insanlara bunun doğru bir davranış olmadığını söylediğimiz halde körü körüne bu adetlerden kopmak istemezler. Ben küçükken görürdüm annem de yatırlara gider, manevi yardım ister dua ederdi. Gerçek Tanrı’nın adresini bilmeyen insanlar böyle yapar.

Ama Kutsal Kitap’tan okuyoruzki İsa Mesih geldiği zaman O’na Tanrı’ya giden yolu sordular, “Tanrı’ya giden yol benim” dedi. Hayatı sordular, “Hayat da benim” dedi. Gerçek nedir diye sordular “Gerçeğin ta kendisiyim” dedi. Tanrı’ya şükrolsun. Tanrı gerçeğini, hayatı ve yolu bize açıkladı. Bunu gözlerden uzak bir şekilde yapmadı. İsa açıkca evlerde, köylerde, kasabalarda şehirlerde gezerek Tanrı’nın yaşam olduğunu ve o yaşamı kendisi aracılığıyla insanlara bol bol verdiğini ilan etti.

İsa nereye gittiyse orada yaşam oldu. İsadan önceki çağlarda Tanrı’nın mucizeleri belli zamanlarda, belli peygamberler aracılığıyla işliyordu ama Tanrı’nın şöyle bir vaadi vardı: gün gelecek Tanrı halkını ziyaret edecekti, halkının arasına gelecekti, halkına dokunacaktı, halkıyla yüzyüze konuşacaktı, “İmanuel” yani Tanrı aramızda diye ilan edilecekti. İsa geldiğinde halk arasında O’nun değerini bilenler onu yüceltti “Şimdi bize kerem eyle ya Rab, İmanuel olan Tanrı, sana yücelik olsun! Diye Onu yüceltenler olduğu gibi Onun değerini bilmeyip Onu carmıha gerin diyenler ve hakaret edenlerde oldu. Şimdi O’nun değerini bilen bir kişiden bahsetmek istiyorum.Bu bir Romalı yüzbaşıydı. Yerinden okuyalım:

Luka 7:1-10
İsa, kendisini dinleyen halka bütün bu sözleri söyledikten sonra Kefarnahum’a gitti. Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. İsa’yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, gelip kölesini iyileştirmesini rica etmek üzere O’na Yahudiler’in bazı ileri gelenlerini gönderdi. Bunlar İsa’nın yanına gelince içten bir yalvarışla O’na şöyle dediler: “Bu adam senin yardımına layıktır. Çünkü ulusumuzu seviyor. Havramızı yaptıran da kendisidir.” İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı bazı dostlarını yollayıp O’na şu haberi gönderdi: “Ya Rab, zahmet etme; evime girmene layık değilim. Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim. Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.”Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu söyleyeyim” dedi, “İsrail’de bile böyle iman görmedim.”Gönderilenler eve döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.

Görüyoruz ki İsa Mesih hizmete, Tanrı’nın lütfunu ve bereketini ilan etmeye başladığı zaman İsrail soyundan olmayan fakat yürekten Tanrıya inanan bu yüzbaşı İsa’yla ilgili pek çok şey duymuştu.

Matta 4:24
Ünü bütün Suriye’ye yayılmıştı. Türlü hastalıklara yakalanmış bütün hastaları, acı çekenleri, cinlileri, saralıları, felçlileri O’na getirdiler; hepsini iyileştirdi.

Yüzbaşı dağdaki vaazı, Kutsal sözleri de işitmişti. İşte Tanrı halkından olmayan bu adam İsa’ya haber gönderdi çünkü çok sevdiği bir hizmetkârı ölüm döşeğinde hastaydı. Sanırım beyin kanaması geçirmişti çünkü Kutsal Kitap’ta felç geçirdiğini söylüyor. O dönemde bu hastalığın hiçbir çaresi yoktu tek çare İsa’ydı. O’na neden kendisi gitmedi de başka birilerini gönderdi? İlk okuduğumuzda sanki bir itimas ister durumu var gibi geliyor. Ancak sonraki ayetlerde kendisini İsa’nın yanına gitmeye layık görmediğini görüyoruz. İsa’yı yetki sahibi, büyük bir zat olarak gördü. Ülkemizde İsa Mesih’i sıradan bir peygamber olarak göstermek, olduğundan küçük olarak göstermek için her yolu denerler. Çünkü şifa almak, hayat almak istemiyorlar, günahlarından kurtulmak istemiyorlar. Yüzbaşı İsa’yı böyle görmedi. “Bu kadar kutsal bir zat nasıl olur da evime gelir” diye düşündü.

Daha sonra yüzbaşının İsa’yla yüz yüze karşılaştığını görüyoruz. “Ya Rab, senin yetkin var! Bir söz söylersen benim hizmetkârım şimdi iyileşecek” dedi. İsa’nın yetkisini o kadar iyi kavradı ki dua etmesine, el koymasına gerek kalmadan hizmetkârını iyileştirebileceğini biliyordu. İsa bile “bu adam gibi iman eden görmedim” dedi. Daha sonra hasta olan o hizmetkârın şifa bulmuş olduğunu gördüler.

İşte sevgili kardeşler, bizim iman ettiğimiz İsa budur. Bu İsa şimdi yaşamaktadır, Tanrı’nın sağındadır ve bizler için şefaat etmektedir. Rab yüreğimizdeki imansızlık zırhını kırsın, biz de bu yüzbaşı gibi İsa’nın gücünün sınırsızlığını, yetkisinin mükemeliyetini bilelim. “Ya Rab sen benim önderimsin, sen beni bırakmazsın, sen beni bereketlersin” diyelim. İmansızlık düşüncesi kırılsın. İsa’nın yaşam veren gücü bugün de hayatlara dokunarak yaşam vermektedir, günah bağışlamaktadır, amin.

Çarmıh üzerinde döktüğü kanla insan yüreğindeki günahı yıkar. Dünyadaki hiçbir şey insan günahını yıkayamaz ama İsa’ya iman ettiğimizde günahlarımızın bağışının sevincini yaşarız, ruhumuz özgür olur.

Özellikle daha bundan haberi olmayanlara söylüyorum, O bizi kutsal kılmak için yeterli olan yegâne kurtarıcıdır. Bu ülkede, insanları kurtaracak yegâne ismin İsa Mesih olduğu açıkça belli olsunkardeşler. Bu bizim tanıklıklarımızla, hayatımızda işleyen İsa’yı anlatmamızla mümkün olacaktır. O yüzden, Tanrı’nın önünde duralım ve “Ya Rab, senin mabetinim, beni Kutsal Ruh’unla bereketle. Ben toprak bir kabım ama içime sen geldiğin zaman hazine taşıyan bir kap olacağım” diyelim. O sizi şerefli kap olarak kullanacaktır.

Bazen de Tanrı şifa vermeden önce yüreğimizin kırılmasını, O’na iyice yaklaşmamızı bekler. Kırık yürekleri Rab hor görmez. Gururlu yüreğe ise Rab, yargılamak için dokunacaktır. Hayatın zorlukları bazen bizi kırar öyle ki Rab’bin bereketlerinin değerini bilelim. Kırılmayan yürek Tanrı’ya karşı gelir ama kırılan yürek “Rab yücesin” der. Yüreğimiz Rab’bin önünde ezik olsun. Ondan sonra Rab’bin mucizeleri hayatımızda görünecektir.

İsa Mesih’e geldiklerinde şifa aldıklarına dair bir çok kardeşin tanıklıkları var.İslamiyet’ten Mesih’e gelen bir çok tanıklık duydum. Bunlar büyük sorunları olan insanlardı. İsa Mesih’e geldiklerine yaşamları devrim geçirerek değişti ve İsa’nın gerçek tanıkları oldular. Hayatlarını Rab’bin işine verdiler. Mesih hiçbir zaman kendisini tanıksız bırakmadı. O tanıklardan biri siz olun, Rab sizi kullansın.

Ölü bir insan bize nasıl hayat verebilir? Ama diri olan Tanrı Oğlu’nda hayat vardır. Yaşamınız İsa’daysa gerçektesiniz, yaşamdasınız ve doğru yoldasınız demektir. Rab bize merhamet ederek bir araya topluyor, merhamet ederek dualarımıza yanıt veriyor çünkü hayatlarımızın değişmesini istiyor. Kutsal Ruh vasıtasıyla İsa’nın benzeyişinde değiştiriliyoruz. Tanrı’nın bizdeki amacı budur. Kutsal Ruh bizi Baba’ya itaat etmeye yönlendirir çünkü Baba’yı hoşnut etmeyen acı çeker. Kutsal Ruh bizi yargılamak için gelmedi; yardımcı olmak, yol göstermek için geldi. Baba bize baktığında Oğlu İsa’ya baktığı gibi bakar çünkü İsa’nın Ruh’u içinizdedir. İsa’da olan kişi otomatik olarak Baba tarafından sevilir ve ebedi yaşamla onurlandırılır.

İsa’ın ağzından çıkan sözler Ruh ve yaşamdır. İsa bir söz söylediği anda yaşam veren Ruh harekete geçer ve Tanrı’nın muradını yerine getirir. Bununla ilgili birkaç ayete bakalım.

Yuhanna 6:63
Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.

Matta 8:16
Akşam olunca birçok cinliyi kendisine getirdiler. İsa onlardaki kötü ruhları tek sözle kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi.

Yuhanna 5:24
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.

İsa’nın sözü Tanrı’nın senedidir. İsa Mesih’e iman ettiğimiz zaman ölümden yaşama geçeriz. İsa ölümde kalmayalım, kurtulalım diye çarmıhta ölmüş sonra da dirilmiştir. İsa bu sözleri, yapacağı bu eylemleri düşünerek söylemiştir.

Matta 28:18
İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.

Demek ki artık sağda solda çare, şifa aramamıza gerek yoktur… Böyle yaparsak acı çekeriz. Yolu bulamayız sonsuzca kayboluruz.

Markos 4:39-41 İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi.Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.

İsa hayatımızdaki fırtınaları bilir, her zaman bizi gözetir. Bu fırtına zamanında merak etme ben senin yanındayım der. Fırtına zamanında etrafa değil Mesih’e bakalım. İsa Baba’nın ağzından çıkan söz, güçtür. Baba’nın muradını yapan, yaratan güçtür. İşte Rab’bimiz, iman ettiğimiz bu İsa’dır. Zayıflıkla haça gerildi, kudretle dirildi ve Kral olarak gelecek. O’nun egemenliğinde olanlara ne mutlu. İsa geldiği zaman dünyadaki bütün yetkiler ortadan kalkacak. Tek yetki tek Kral olacak.

İsa tamamen özgür kılar. Ben günde iki paket sigara içerdim. Sabah ağzımda sigarayla uyanırdım. İçimdeki sıkıntı gitsin diye doktorlara gitim cebimde de her zaman uyku hapları vardı. Hacı hocaları gezdiğim halde hiçbir yerde şifa bulamadım. Sonra İncildeki İsanın haberini işittim “O’na dua et şifa alırsın dediler”. Ben de O’nun adıyla dua ettim. İçimden büyük bir sevinç akmaya başladı. Uyku hapları kullanmaya son verdim. Sigarayı İsa’nın adıyla kırdım nikotin maddesi kanımda kalmadı ve bir daha içmedim. Bende cevremdeki arkadaşlarımda bu duruma şaşırdık Tanrı insanla bu kadar ilgilenirmi diye. Dünyada gerçek sevinç yoktur, olanların hepsi geçicidir, deniz suyu gibi tuzlu ve acıdır, üstelik pahalıdır. Ama İsa hayatı ve esenliği karşılıksız veriyor. “Sıkıntınız da olsa, insanlar bize iftira da atsalar, ekonomik sıkıntılar da yaşasak İsa’nın bereketi üzerimizden kalkmayacaktır. Güzel bir yol bulduk onda devam edelim.

Rab İsa Mesihin verdiği esenlik sizinle olsun sevgili kardeşler.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kölelikten Kurtaran Mesih

03 Mart 13

Kölelik zor bir şeydir. Fiziksel kölelik gibi ruhsal kölelik de olabilir. Bir insanın köle sayılabilmesi için mutlaka zincirlerle bağlı olması gerekmez. Bir kişi cinsel ahlâksızlığın, kumarın, aşırı teknolojinin, yalanın, paranın, nefretin,alkolun kölesi olabilir. Bu gibi arzulara güçümüz yetmediği için bunlar bize efendilik yapabilir.

Yeşaya 49:24
Güçlünün ganimeti elinden alınabilir mi? Zorbanın elindeki tutsak kurtulabilir mi?

Öyleyse insanı kölelikten kim kurtarabilir? Evet Tanrı kurtarabilir. Tanrı kendisini tanımak isteyenlere gücünü gösterir. Ne var ki çoğu zaman insanlar Tanrı’yı tanımakta yarar görmezler.

Romalılar 1:28
Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti.

Eğer yarar görmüş olsalardı Tanrı onları kendi avucunda tutar kölelikten kurtarabilirdi. Günümüz insanı nelere bağımlıdır? Paraya, cinselliğe, kumara, alkole, uyuşturucuya, sigaraya, küfürbazlığa, televizyona, falcılığa, dedikoduya, yalana, Aşırı teknolojiye, zaman öldürmeye, alışverişe, modaya, çalmaya… Kısacası insanlar günaha bağımlıdırlar.

Yuhanna 8: 31-47
İsa kendisine iman etmiş olan Yahudiler’e, “Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” dedi. “Biz İbrahim’in soyundanız” diye karşılık verdiler, “Hiçbir zaman kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, ‘Özgür olacaksınız’ diyorsun?” İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir” dedi. “Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir. Bunun için, Oğul sizi özgür kılarsa, gerçekten özgür olursunuz. İbrahim’in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de beni öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsunuz. Ben Babam’ın yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz.” “Bizim babamız İbrahim’dir” diye karşılık verdiler. İsa, “İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in yaptıklarını yapardınız” dedi. “Ama şimdi beni Tanrı’dan işittiği gerçeği sizlere bildireni öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıklarını yapıyorsunuz.” “Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o da Tanrı’dır” dediler. İsa, “Tanrı Babanız olsaydı, beni severdiniz” dedi. “Çünkü ben Tanrı’dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beni O gönderdi. Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır. Ama ben gerçeği söylüyorum. İşte bunun için bana iman etmiyorsunuz. Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir? Gerçeği söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz? Tanrı’dan olan, Tanrı’nın sözlerini dinler. İşte siz Tanrı’dan olmadığınız için dinlemiyorsunuz.”

İsa burada kendisine (yani Mesih’e) iman eden Yahudiler’le konuşuyor. Buna rağmen onlar köleliğin ne olduğunu anlayamıyorlar. Biz kimseye kölelik etmedik diyorlar. Oysa aslında İsa günaha kölelikten bahsediyordu. Günah işleyen herkes günahın kölesidir diyordu. Herkes günah işlemiştir.

Yeşaya 53:6
Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.

Peki bundan nasıl kurtulacağız? “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” diyor (Yu. 8:31). Peki gerçek nedir? Gerçek İsa Mesih’tir. Çünkü “Yol, gerçek ve yaşam benim” diyor (Yu. 14:6). Çünkü bütün Kutsal Kitap ondan söz ediyor. Birkaç örnek verelim:

Yaratılış 3: 15
Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim.

Yeşaya 53:4-5
Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, Vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.

Yeşaya 9:6
Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.

Mika 5:2
Ama sen, ey Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde, İsrail’i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak. Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.

Kutsal Kitap tüm bu ayetlerde (ve daha fazlasında) Mesih’in geleceğini, günahlarımızı bağışlatacağını, kâhinimiz olacağını, önderimiz olacağını, doğum yerini, nasıl öleceğini, dirileceğini ve Tanrı’nın kendisi olduğunu anlatır. Bunlar nedeniyle yüreğimizde de şüphe kalmaz.

Tanrı Eski Antlaşma’da günahın ücreti ölümdür diyor. kâhinlik sistemi insanların kutsal yaşamaları için getirildi ama günahlar o kadar çok arttı ki Tanrı boğanın kanından iğrenir oldu. O yüzden Tanrı uygun zamanda bizi kurtarmak için tek çare olarak Mesih’i gönderdi.

Mesih’e iman etmeden önce asil bir soydan geldiğim gerçeğiyle övünen biriydim. Ahmet Yesevi’nin torunlarından olduğumu düşünüyordum ve bundan gurur duyuyordum. Müjdeyi duyduğumda ise Tanrı’ya dedim ki “Bana günahlarımı göster, tövbe etmek istiyorum”. Tanrı bana günahlarımı gösterdikçe onların altında ezildim. Gözyaşları içinde tövbe ettim. O kendini beğenen, asaletiyle gurur duyan adam ortadan kalktı. Asil bir günahkâr olmaz. Günahın asaleti olmaz. Asalet Rab’bin sözündedir çünkü kelâm “övünen Rab’le övünsün” diyor (2. Ko. 10:17).

Sorunumuz soyla, iyi işlerle ilgili değildir. Bir insan zaten günahları bağışlandığı için İsa Mesih takipçisidir. “ Konuştuğum bazı kişiler hepimizi Allah yaratmadı mı? Ölünce de hepimiz Onun yanına gideceğiz” diyorlar. Doğrudur, herkes Tanrı’nın karşısına çıkacaktır ama günahı Mesih’in kanıyla bağışlanıp Onun sözünü dinliyenler Ebedi yaşam taçını takacaklardır. Fakat Onu kabul etmeyenler mahkum olup günahtan ayrırmadıkları için İblisle beraber ateş ve kükürt gölüne atılacaklardır.

İsa’dan başka her yol yalandır, boştur. Yol, gerçek, yaşam O’dur. Hayatı İsa’nın dışında hiçbir yerde aramayalım. İsa “Eğer sözüme bağlı kalırsanız gerçekten öğrencilerim olursunuz” diyor (Yu. 8:31). “Kimse sizi avucumdan alamaz” (Yu. 10:28).

Yeşaya 55:6
Bulma fırsatı varken RAB’bi arayın, Yakındayken O’na yakarın.

Hayat nefesimiz varken Tanrı’yı arayalım. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Hasan Okumuş