İsa Mesih Diriliş ve Yaşam Önderimizdir

28 Temmuz 2013

Yuhanna 11: 17-45
İsa Beytanya’ya yaklaşınca Lazar’ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Yeruşalim’e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Birçok Yahudi, kardeşlerini yitiren Marta’yla Meryem’i avutmaya gelmişti. Marta İsa’nın geldiğini duyunca O’nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı. Marta İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum.” İsa, “Kardeşin dirilecektir” dedi. Marta, “Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi. İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” Marta, “Evet, ya Rab” dedi. “Senin, dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih* olduğuna iman ettim.” Bunu söyledikten sonra gidip kızkardeşi Meryem’i gizlice çağırdı. “Öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi. Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa’nın yanına gitti. İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta’nın kendisini karşıladığı yerdeydi. Meryem’le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı. “Onu nereye koydunuz?” diye sordu. O’na, “Ya Rab, gel gör” dediler. İsa ağladı. Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. Ama içlerinden bazıları, “Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. İsa, “Taşı çekin!” dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi. İsa ona, “Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.” Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “Lazar, dışarı çık!” diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti.
Bugün tekrar Rab İsa Mesih’in yaşam veren bir hizmetini görüyoruz. Meryem, Marta ve Lazar üç kardeştiler. İsa onları, onlar da İsa’yı çok seviyorlardı. Lazar hasta olduğunda hep akıllarında, yüreklerinde İsa vardı: “O da burada olsa” diyorlardı. Lazar’ın hasta olduğu bir şekilde İsa’nın kulağına ulaştı. İsa bir nedenle gelişini geciktirince Lazar birkaç gün sonra öldü. Meryem ve Marta bu ölümün İsa’yı yücelteceğini, İsa’nın Lazar’ı görkemli bir şekilde dirilteceğini bilmiyorlardı. İsa bir zaman sonra “Kalkın gidelim dostumuz Lazar ölmüştür” dedi. Marta İsa’yı gördüğünde ilk olarak “Ya Rab burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi. Meryem de aynı şekilde düşünüyordu. Ancak İsa Baba’nın O’nu her zaman işittiğini biliyor. İsa yetkiyle oraya gelmişti. İsa “kardeşin dirilecektir” dediğinde Marta O’na “son günde dirileceğini biliyorum” diye yanıt verdi. Karşılarında duran Mesih’i tam olarak anlamamışlardı. Evet, şifa veriyor, mucizeler yapıyordu, biliyorlardı ama yaşamın kendisi olduğunu anlayamamışlardı. İsa “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır” demişti.

İsa tek sözle Lazar’a yaşam verdi. Marta ve Meryem’i seven İsa şimdi sizi de seviyor. Yeter ki O’nun kimliğini anlayalım ve Ona yürekten bağlanalım.

Tanrısal öz, kudret ve yaşam olan İsa Mesih Lazar’ın ölüm acısını yüreğinde duyan insanlarla aynı duyguları paylaşıyordu! İsa hem insanoğludur hem de Tanrı Oğludur. Hem acılarımızı bilen insanoğlu, hem de acılarımızı kaldıran Tanrı Oğul’dur. Lazar mezardan dışarı çıktı ve İsa’nın yaptıklarını gören birçokları O’na iman etti! Onu bir ahlâk hocası olarak görmediler. Gerçek Tanrı Oğlu olarak, gelecek olan Kurtarıcı olarak gördüler. Rab bize sorun yaşatmaya değil, sorunlarımızı çözmeye geldi.

Biz insanlar zaten günaha düşmüş, zaten çaresiz durumdayız. O bize daha fazla yük vermek için gelmedi, bizi kurtarmaya geldi. Bugün yüreğimizi Rab ’bin önüne getirelim. Mesih’e nasıl yaklaşıyoruz? “Bana iman eden ölse de yaşayacaktır” sözüne büyük yelpazeden bakacak olursak, Davut, Musa, İbrahim, Nuh kime iman ettiler? Onlar hep Tanrı’nın vaadine baktılar. Ne vaadiydi bu? Diriliş vaadi. Rab “Ben dirilerin Tanrısıyım” dedi. Musa “Kardeşlerinizin arasından benim gibi kurtarıcı sıfatını taşıyan peygamber çıkacak” dedi. Eski Antlaşma bedensel kurtuluş, Yeni Antlaşma ruhun kurtuluşudur. Davut da hep Tanrı’ya dirileceği ümidiyle bağlamıştır.

İbrahim de aynı şekilde “Tanrı oğlumu diriltecektir” diye düşündü. Rab’bin İshak yerine sağladığı kurban İsa Mesih’i simgeler. Nitekim İsa “babanız İbrahim günümü gördü ve sevindi” demiştir. Kurtuluş umudu, diriliş umudu İsa’dır. İsa şimdi Marta’nın karşısındaydı ve ona ‘diriliş ve yaşam’ önderi olarak konuşuyordu. Mesih’te ölenlerin hepsi dirilecektir. Mesih’e iman edenler ruhen asla ölmeyeceklerdir. Kutsal Ruh’u alan insanlar için Kutsal Kitap’ta ‘öldü’ yerine ‘uyudu’ ifadesi kullanılır. Bizim ruhumuz ölüler diyarına gitmiyor. Meleklerle beraber yaşayanlar diyarına gidiyor. Mesih’te ölenlerin üzerinde ölümün gücü bitmiştir. Rab’de sağlam durursak cennete gideceğiz ve İsa’yla beraber olacağız.. Dünyanın sonunda Nuh tufanında olduğu gibi kapılar kapanacak ve ardından da çok acı bir yargı gelecektir.

Sonsuz yaşam önderi olan İsa Mesih’ Ruhuyla içimizde yaşıyorsa biz sağlam olan gemideyiz demektir. Yeter ki Marta ve Meryem gibi yüreğimiz, ümidimiz O’nda olsun. Unutmayın siz sonsuz yaşamdasınız. Umudunuz İsa’daysa ebediyen yaşayacaksınız. İsa sizleri seviyor. Sizlere sonsuz yaşam vermek için geldi. İmanımızı koruyalım.

Hezekiel 37. bölümde ölü kemiklerin canlandığını okuyoruz. Aslında bu İsa Mesih’in kurtarışını gösteren bir bölümdür. İnsanlar Mesihsiz kuru kemik gibidirler. İsa’ya iman ettiklerinde Tanrı’nın Ruhu onlara girerek onları diriltir. Mesih’in diriliş önderi olmasının tek nedeni Tanrı özü olmasıdır.

1. Krallar 17, 2. Krallar 4’te olduğu gibi ölüleri dirilten peygamberler olmuştur. Ancak dirilttikleri kişiler sonsuza dek dirilmemiş, sonunda tekrar ölmüşlerdir. Oysa hayat önderi İsa Mesih tam diriliştir. Yeşaya “sevinin ve coşun, Tanrı halkını ziyaret etti” demiştir. Bugün tekrar Rab İsa’nın ve gökteki Baba’nın yüreğine acı veren kurtarışla, Mesih’in çarmıhtaki ölümüyle günahlarımız bağışlanmıştır. Oğul da Baba’dan ayrı kaldığı zaman için acılarla yaşadı. Bütün bunlar bize yaşam olsun diye oldu.

İsa Mesih Ruhu’nu Babaya vermeden önce “her şey tamamlandı” dedi. “Artık her şeyi yapıldı, iman eden kurtulacaktır” demek istedi.

Şimdi Rab Marta’nın karşısında durduğu gibi sizin karşınızda durmaktadır. Diriliş ve yaşam benim demektedir. Ona ve sözlerine iman eden kişiye ne mutlu çünkü sonsuzca cennette yaşayacaktır.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Baba’nın Evini Unut

14 Temmuz 2013

Sevgili kardeşler, bugün Kutsal Kitap’ta pek çok defa tekrar eden bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih boyunca tüm Tanrı adamlarının ve bizim için ilk yerine getirmemiz gereken ilke budur. Tanrı ile ilişkimizde her şeyin başı budur.. Bu ilke yerine gelmediğinde iman hayatımız sakat olur, Tanrı’nın isteği bizde yerine gelmez. Ve Bu ilkeyi çok güzel bir şekilde ana hatlarıyla açıklayan bir Mezmur var. Bu Mezmur okuyarak başlayalım.

Önce dua edelim…

45. Mezmur
Yüreğimden güzel sözler taşıyor, Kral için söylüyorum şiirlerimi, Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun.
Sen insanların en güzelisin, Lütuf saçılmış dudaklarına. Çünkü Tanrı seni sonsuza dek kutsamış.
Ey yiğit savaşçı, kuşan kılıcını beline, Görkemine, yüceliğine bürün.
At sırtında görkeminle, zaferle ilerle, Gerçek ve adalet uğruna Sağ elin korkunç işler göstersin.
Okların sivridir, Kral düşmanlarının yüreğine saplanır, Halklar ayaklarının altına serilir.
Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Krallığının asası adalet asasıdır.
Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok Meshetti.
Giysilerinin tümü mür, öd, tarçın kokuyor; Fildişi saraylardan gelen çalgı sesleri seni eğlendiriyor!
Kral kızları senin saygın kadınların arasında, Kraliçe, Ofir altınları içinde senin sağında duruyor.
Dinle, ey kral kızı, bak, kulak ver, Halkını, baba evini unut.
Kral senin güzelliğine vuruldu, Efendin olduğu için önünde eğil.
Sur halkı armağan getirecek, Halkın zenginleri lütfunu kazanmak isteyecek.
Kral kızı odasında ışıl ışıl parıldıyor, Giysisi altınla dokunmuş.
İşlemeli giysiler içinde kralın önüne çıkarılacak, Arkadaşları, ona eşlik eden kızlar sana getirilecek.
Sevinç ve coşkuyla götürülecek, Kralın sarayına girecekler.
Atalarının yerini oğulların alacak, Onları önder yapacaksın bütün ülkeye.
Adını kuşaklar boyunca yaşatacağım, Böylece halklar sonsuza dek övecek seni.

Sevgili kardeşler, bu mezmurda Yüce Kral’ın yani Tanrı’nın güzelliği ve erdemleri ilan ediliyor. Adaleti, doğruluğu sevdiği, düşmanlarını şiddetle cezalandırdığını bizlere açıklamaktadır. Rab İsa Mesih için insanların en güzeli diyor.

Daha sonra kral kızına hitap ediliyor: Burada Kral kızı diye atfedilen kişi “Kralın gelini” anlamına geliyor.. Mezmur yazarı, bu olağanüstü Kralın gelininin güzelliğine vuruldu diyor. Kral o kadar görkemli, zafer dolu olmasına rağmen sıradan bir kızın sevmesi benzetmesi var. Ve bu kral kızına verilen ilk buyruk şudur: “halkını, baba evini unut”. Çünkü sen artık Kralın gelini olacaksın ve O’nun evinde yaşayacaksın. Kralın gelini olarak olağanüstü güzellikte giysilerle donatılacağından armağanlar getireceğinden ve hatta bundan da öte geçmişte sıradan bir kişi veya halk arasında bir hiçken yeni bir soya sahip olacağından ve bu soydan çıkacak çocukların Kralın ülkesinde önderler olacağından bahsediyor. Yani bu sıradan kız artık her bakımdan soylu olacak. Hem giyimi kuşam, hem saygınlık hem de soy bakımından bunlara sahip olacak. Bütün bu lütfa ve yüceliğe karşılık dikkat ederseniz tek bir çağrı yapılıyor: halkını ve baba evini unutması. Artık saraylarda yeni bir ülkede kralla birlikte yaşayacaktı ama bunun için yapması gereken bir şey vardı o da halkını ve baba evini unutmasıydı. İşte Kutsal Kitap’ın ilkesi budur.

Bu ilkenin çok güzel bir uygulamasını Rut’un öyküsünde görüyoruz. Hepimiz Rut kitabında yer alan Naomi’nin öyküsünü biliriz. Bu kadın kocası ve oğulları ölünce zorunlu olarak göç ettikleri Moav topraklarından tekrar İsrail’e geri dönmüştü. Naomi’nin gelinleri Rut ve Orpa Moavlı bir kadındı ve onlar da ataları gibi İsrail’in Tanrısına değil ama başka ilahlara tapıyorlardı. Naomi İsrail’e geri dönüş yolundayken Moavlı olan gelinleri arasında şöyle bir diyalog geçmişti:
Rut 1:8-16 “Naomi Yolda onlara, “Analarınızın evine dönün” dedi. “Ölmüşlerimize ve bana nasıl iyilik ettinizse, RAB de size iyilik etsin.
RAB her birinize evinde rahat edeceğiniz birer koca versin!” Sonra onları öptü. İki gelin hıçkıra hıçkıra ağlayarak,
“Hayır, seninle birlikte senin halkına döneceğiz” dediler.
Naomi, “Geri dönün, kızlarım” dedi. “Niçin benimle gelesiniz? Size koca olacak oğullarım olabilir mi bundan sonra?
Dönün kızlarım, yolunuza gidin. Ben kocaya varamayacak kadar yaşlandım. Umudum var desem, bu gece kocaya varıp oğullar doğursam, onlar büyüyene kadar bekler miydiniz, kocaya varmaktan vazgeçer miydiniz? Hayır, kızlarım! Benim acım sizinkinden de büyüktür. Çünkü RAB beni felakete uğrattı.”
Gelinler yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonunda Orpa kaynanasını öpüp vedalaştı, Rut’sa ona sarılıp yanında kaldı.
Naomi Rut’a, “Bak, eltin kendi halkına, kendi ilahına dönüyor. Sen de onun ardından git” dedi.
Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak.

Rut sıradan Moavlı bir kadındı, sahte ilahlara tapan bir halktan gelmesine rağmen Kral’ı olarak İsrail’İn Tanrısını seçti. Çünkü hem kocasında hem de Naomi’yle kurduğu ilişkide onlarda çok farklı bir tutum gördü. İsrail’in Tanrısına taptıkları için onlarda diğer halklarda olmayan bir ahlak, sevgi ve şefkat anlayışını fark etti. Tanrı’nın bu aile üzerindeki gücünü hissetti. Büyük bir esenlik içindeydi. Bu gücün, bu lütfun eşsiz olduğunu gördü ve ondan sonra iyi olana sımsıkı tutundu..Böylece Rut kendi halkını baba evini unuttu ve Rab’bi Tanrısı olarak kabul etti. Rut, eltisi Orpa’dan çok farklıydı, Orpa da en başta Naomi’ye seninle birlikte halkına döneceğim dediyse de Naomi üstlediği zaman şüphe etti ve bu şüphe sonucu Naomi’den ve İsrail’in Tanrı’sından koptu.
Rut kitabının geri kalan kısmında da gördüğümüz üzere Rut Boaz’la evleniyor ve İsrail’de Tanrı’nın seçtiği önder olan Davut’un büyük babaannesi oluyor. Rut’tan Ovet doğuyor. Ovet’in babası İşay ve İşay da Kral Davut’un babası oluyor. Bu ne büyük bir şeref değil mi? Günahkar bir halktan gelen biri doğacak olan İsrail’in Kutsalı İsa Mesih’in soy ağacına giriyor. Rut’un imanı onu soylular arasına yerleştirdi ve 45. mezmurda dediği gibi krallar ve önderler doğurdu, soyundan gelenler İsrail’I yönetti ve en nihayetinde bu soydan insanların en güzeli olan Krallar Kralı İsa Mesih doğdu. İşte halkını ve baba evini unutmanın, sahte ilahlarını bırakıp gerçek Tanrı’ya ve O’nun halkına bağlanmanın ödülünü Rut en güzel biçimde almıştır.

Bu baba evini unutma çağrısı Kutsal Kitap boyunca pek çok örneği var..iman atası İbrahim’e TAnrı nasıl çağırdı? Yaratılış 12:1’de RAB Avram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi.

İbrahim bu çağrıya uyuyor, ülkesini bırakıp Tanrı’nın göstereceği diyara gidiyor ve ondan sonra kralların, önderlerin atası oluyor..Bütün dünya onun aracılığıyla kutsanıyor..Çokların babası oluyor.

Neden “halkını ve baba evini unut, bırak” deniyor..İbrahim babasının ve akrabalarının evinde Tanrı’ya hizmet edemez miydi? Tanrı’ya orada iman edip orada yaşasaydı ve Tanrı miras olarak ona Kildaniler’in ülkesini veremez miydi? Ama İbrahim Kildaniler ülkesinde kalsaydı, bir iman kahramanı olur muydu, Tanrı’yı tanıyabilir miydi, putlardan ve eski alışkanlıklarından kurtulabilir miydi?

Burada elbette Tanrı, İbrahim’e fiziksel olarak yerini değiştirmesini istiyor, ancak biz bunu öncelikle ruhsal olarak anlamamız gerekir.

Peki, kendi kendimize şunu sormak istiyorum şimdi Mesih’in sayesinde İsrail’de yani Tanrı’nın krallığında vatandaşlığa ortak olan bizler için eski Baba evi nedir? Neresidir? Halkımız kimdir? Kimlerden oluşuyor? Een genel anlamıyla dünyadır. Halkımız da iman etmeden önce ortak dünyasal değerleri paylaştığımız dünyasal insanlardır. Eskiden neyle övünüyorsanız ve bu anlamda ortaklık yaptığımız her kim varsa eski halkımızdı.

Bunları biraz daha somutlaştırmak gerekirse ailemiz, eski dinimiz ve dini adetlerimiz, ırkçılık, Tanrının onaylamadığı geleneklerimiz, cinsel günahlar, kin, küfür, haksızlık, yalan, sarhoşluk gibi eski adama ait olan Kısacası eskiden övündüğümüz ne varsa bunlara dâhildir. İsa Mesih uğruna terk etmemiz gereken baba evi ya da halk dendiğinde atalarımızdan kalma boş yaşayışlar ve dünyanın temel ilkeleridir.

Baba evimizdeki eski dünyasal değerleri bağlı kaldığımızda, nasıl Mesih’e bağlı kalabiliriz? Eski düşüncelerle, Mesih adına büyük işler yapabilir miyiz, O’na tanıklık edebilir miyiz ve her şeyden önce kutsal ve kusursuz bir yaşam sürebilir miyiz?

Kilise’nin Mesih’in gelini olduğunu İncil bize öğretmiyor mu?

Mezmur 45’deki öğütte ve Rut kitabında da gördüğümüz üzere bu ancak halkımızdan ve Baba evimizden tam bir kopuşla meydana geliyor, kutsallık soyuna tam adanmış bir yaşam sürmeliyiz.

Eski israil’de bir kızla bir erkek yaklaşık 1 yıl nişanlı kalıyordu ve kız bu 1 yıl babasının evinde geçiriyordu. Kız babasının evinde geçici bir süre oturmakla birlikte artık her şeyiyle damadın gelini sayılıyordu ve düşünce olarak baba evinden ayrılıyordu.Kendisini evleneceği adama hazırlıyordu. Çeyizini hazırlar, eksiklerini düşünür, yeni evindeki mutluluğunun hayaliyle yaşardı. Bu bir yılın sonunda damat hiç beklenmedik bir anda büyük bir tantana ile kızı babasının evinden almaya gelirdi. Sonra düğün başlar ve damat ve gelin için yeni yaşam başlardı.

Bu benzetme bizim Mesih’le ilişkimize çok benziyor. Mesih’le nişanlandık, ama hâlâ bu dünyadayız ve O’nun gelişini bekliyoruz. O geldiği zaman Kuzu’nun düğün şöleni başlayacaktır.

Vahiy 2:17 ayetinde şöyle diyor.
“Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan* vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'”

Sevgili kardeşler, yeni bir adınız olduğunu biliyor musunuz? Bu yeni adı alacak kişiler Mesih’in soyuna aittir..Doğduğumuzda anne babalarımız bize bir ad verir, bir soyadımız olur.. Böylece soyumuz belli olur..Bir ailenin mensubu oluruz, bizi tanıyanlar o aileye ait olduğumuzu anlarlar.

Rab de bu ayette galip gelene beyaz bir taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad vereceğini söylüyor..Bunun anlamı Tanrı’nın ailesinde, tam kurtuluşa eriştiğimiz zaman yeni bir adla anılacak olmamızdır. Bu ad Tanrı’nın bize verdiği soylu bir addır, o halde bu ada lâyık bir yaşam sürmeye dikkat edelim..Rab galip gelene bu adı vereceğini söylüyor..Galip gelmek ne demek? Neye galip gelmek? Galip gelmek bu dünyaya, ayartılara ve günaha galip gelmek ve Tanrı’nın yüceliği için, O’nun buyrukları doğrultusunda, O’nun sözünde ve sevgisinde kalarak bu dünyayı sonlandırmaktır..
O halde sonuca odaklanmalıyız, geleceğe odaklanmalıyız.. bulunduğumuz bu geçici çağa ait sıkıntıları, dünyasal düşünceleri düşündüğümüzde geleceğimiz ne olacak? Sonu başından belli bir plana dahil edildik,,Tanrı Vahiy bölümünde olacak her şeyi önceden bize bildirmiş..Rab’be iman edenleri bir sürpriz beklemiyor, biz bu dünyanın, tüm maddesel öğelerin ateşle mahvolacağını, bütün dünyanın yargılanacağını, bu çağın ilahının ve onun takipçilerinin ateş ve kükürt gölüne atılacağını, ama Rab’be ait olanların onunla birlikte ebediyen sonsuz yaşamda mutlu olacağını biliyoruz..Bildiğimiz şeyleri uygularsak ne mutlu bize!

Rab’bin geleceğe dair söylediklerine tam bir güvenle bağlanmalıyız..Öyleyse planımız bellidir, baba ocağını, eski halkımızı tamı tamına unutup kralımızın evinin gönenci ve mutluluğu için yaşamaya çağrıldık..Bu planı tatbik edenler ebediyen mutlu olacak, asla pişman olmayacaklar.

Son olarak Rom. 8:22-25
“Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.”

Rab bize kimliğimizi ve ait olduğumuz yeri hatırlatsın..Bunu ne kadar çok düşünürsek, Rab’bin sözü ve gücü biz de o kadar çok işleyecektir..İmanımız büyüyecek ve görülmeyeni görür gibi umutla dayanacağız.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Bizim İçin Uykudan Uyanma Zamanıdır

07 Temmuz 2013

Yaşamımızın kaynağı Rabbimiz’e şükrediyoruz. Oğul’daki yaşam Ruh’u hepimizi doldursun, teselli ve teşvik etsin. Tanrı sözü O’nu tanımamız, O’nun varlığına sahip olmamız için yazıldı. Rab’bin sözü Kutsal Ruh’un sözüdür. Rab’bin Ruhu’ndan doğan her çocuğun yüreği mühürlenmiştir. Mutluyuz, şükrediyoruz.

Romalılar 13:11-14
Bunu, yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım. Çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, fuhşa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kapılmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Acaba Pavlus neden böyle bir uyarı yapma gereği duydu? En başından bakalım.

Romalılar 1:8
İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor.

Pavlus Tanrı’yı yücelttikleri için bütün kilise için şükrediyor. Ancak bu kilise bir süre sonra bir takım denemelerden geçerek zayıflıyor. Yeniden doğduğunda her şey güzeldi, kilise esenlik içindeydi, Rab’be hizmet ediyordu. Zamanla bu kilise gittikçe dünyadan etkilenerek pasifleşmeye başladı ve diri sevinci gün geçtikçe söndü.

Ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’bin sözü ne demek istiyor? Ruhsal uykudan uyanma vaktidir diyor. İnsana fiziksel olarak uyku bastığında artık sürekli olarak uyumak ister. Belli bir sınıra geldiğinde artık uyku onu zorlamaya başlar ve sonunda kişi dayanamayarak uyur. Uykudan uyandığında ise saatler geçmiş olduğu halde kişi bunu algılayamaz. Bir bakıma uyku onu her türlü tehlikeye karşı savunmasız hale getirmiştir. Ruhsal olarak uykuya daldığımızda da benzer şekilde etkisiz hale getirilmiş oluruz. Bu nedenle ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’le ruhta birleşen her birimiz ömrümüzün sonuna kadar ona sadık kalmalıyız.

Peki bu sevinci bizden Rab mi alıyor? Asla! Bunu Rab’bin önüne başka şeyleri koyarak uzaklaşmakla kendimiz yapıyoruz. Bu bize ruhsal uyku ve fakirlik getirir. Dünyanın sonuna kadar elimizden tutan Rab’dir. İnsanlar gece uyurlar. Gündüz uyumak yaradılışa terstir. Ruhsal olarak ise hiç uyumamamız, her zaman uyanık kalmamız gerekir. Çünkü biz gündüz çocuklarıyız. Bizim için gece yoktur. Bu nedenle de her zaman uyanık olmamız gerekir. Uyanık olduğumuz zaman yaklaşan zorlukları görür ve bunlardan sakınabiliriz. Uyurken ise bunu yapamayız; gafil avlanırız.

Uyanık bulunduğumuz sürece Rab’bin sözüyle beslenmeliyiz. Rab’bin sözü bize yaşam verir bizi diriltir, bizi korur. Rab’bin sözünü okumazsak Rab’le sevinemeyiz ve meşalemiz yavaş yavaş sönmeye başlar.

Rab yakında gelecektir. Kutsal Kitap’ta söylediği gibi “gece ilerledi, gündüz yaklaştı”. Uyanık olmalıyız. Kimimiz kırk yıl, kimimiz beş yıl önce yeniden doğduk. Bu yıllar geçtikçe Rab’be yaklaşıyoruz. Rab’bin bizi çağırması her geçen gün daha da yaklaşmaktadır.

Mezmur 18:35
Bana zafer kalkanını bağışlarsın, Sağ elin destekler, Alçakgönüllülüğün yüceltir beni.

Rab bizde yücelsin. Rab’de yaşamanın sevinci tarif edilemez. Başka yerde bin gün geçirmektense Rab’bin evinde bir gün geçirmek daha iyidir. Rab’de her gün büyüyelim. Rab’be benzer olmalıyız. Bu ayette belirtildiği gibi Rab bize yücelik verdi. O’nun için biz dünyadakiler gibi kaygısız yaşayamayız. Rab kutsaldır. Bu yüzden O’nun bize verdiği bu yücelikle O’nu yüceltelim. Tamamen temizlenelim, öyle ki Rab bizde görünsün.

Romalılar 12:1
Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

Rab’bin sözü bizi uyarıyor. Önce bedenimizle, canımızla, ruhumuzla birlikte kendimizi Rab’be sunmamızı söylüyor. İbrahim İshak’ı Rab’be diri kurban olarak sundu. Rab ona soyunu deniz kumu kadar yapacağı vaadini verdi ve bu vaat İsa Mesih aracılığıyla bize kadar ulaştı.

Kendinizi bu sapkın kuşaktan sakının. İçimizde Rab’bi üzecek ne var iyice bakalım. Şikayet dolu sözlerimiz olmasın, kardeşleri kötülemeyelim, dilimiz temiz konuşsun, gözlerimiz temiz baksın. Bugün Rab’bin sözü bize bunu söylüyor. Hayatımıza dikkat edelim.

Yaratılış 35:1-5
Tanrı Yakup’a, “Git, Beytel’e yerleş” dedi, “Ağabeyin Esav’dan kaçarken sana görünen Tanrı’ya orada bir sunak yap.” Yakup ailesine ve yanındakilere, “Yabancı ilahlarınızı atın” dedi, “Kendinizi arındırıp giysilerinizi değiştirin. Beytel’e gidelim. Sıkıntı çektiğim günlerde yakarışımı duyan, gittiğim her yerde benimle birlikte olan Tanrı’ya orada bir sunak yapacağım.” Böylece herkes yabancı ilahlarını, kulaklarındaki küpeleri Yakup’a verdi. Yakup bunları Şekem yakınlarında bir yabanıl fıstık ağacının altına gömdü. Sonra göçtüler. Çevre kentlerde yaşayan halk peşlerine düşmedi, çünkü hepsini Tanrı korkusu sarmıştı.

Kenan diyarı Tanrı’dan nefret eden insanların yaşadığı bir yerdi. Bu ayetleri Yakup’taki Ruh’un sezgisi anlatmıştır. Bu sözler dört bin yıl önce yazılmış olduğu halde bugün hâlâ diridir.

Yakup’un ailesi çevredeki insanların alışkanlıklarını benimseyerek yaşamlarını kirlettiler. Allah’ın Ruh’u Yakup’un içinde gizli olan şeyleri açığa çıkardı. Yabancı ilahları atın dedi. Yakup bu nesneleri toprağa gömdü. İsa Mesih de bizdeki bütün kirli şeyleri alarak çarmıha gerildi ve üçüncü gün dirildi.

Bugün Rab bizden bunu istiyor. Bu sapkın kuşakta Ruh’u öldüren ne alışkanlık varsa Rab İsa Mesih’in adıyla atalım. Bugün içşittiğimiz Rab’bin sözü bizde etkin olsun. İblis gelip bunları aklımızdan çıkarmasın. Meryem Rab’bin sözlerini yüreğinde derin derin saklardı biz de böyle olalım. Rab yüreğimizi, ruhumuzu, düşüncemizi kutsasın. Her birimiz Rab tarafından kutsanmışızdır, buna saygısızlık etmeyelim. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin