Tanrı’nın Daveti

09.02.2020

Kardeşler, yüreği kederli birinin durumunu bilir misiniz? Sürekli arzu ettiği, keder duyduğu bir konu varsa, rahat edemez ve hep o konu üzerinde düşünür, taşınır, plan yapar, harekete geçer. Tanrı’nın yüreğinden kopup gelen bir feryat var. Ve bu feryat her gün bizim yüreğimizde hiç durmadan çınlayıp duruyor. Bu feryat şudur: “Benim varlığım, huzurum olmaksızın niçin tatmin olmaktasınız; benimle yakın ve içten bir ilişki varken neden benden uzaksınız?

Yakup 4:8’de tüm insanlığa yapılan en büyük davet vardır: “Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır.” Bir an bunu düşünelim: Evrenin, yeryüzünün, içinde yaşayan her şeyin, meleklerin vs. yaratıcısı bizim varlığımızı talep ediyor ve bizimle yakın ve içte bir ilişki kurmayı arzuluyor. Bu Tanrı’nın değişmeyen arzusudur. Davet eden kendisidir ve çocuklarının O’nu tanımasını ister.İnsan günah düştüğünden beri bu yakın ilişkiye giden yolu açmak binlerce yıla ve hem insanlığın hem de Tanrı’nın ödediği büyük bedellere mal oldu.

Adem Rab’bi açıkça tanıyordu; ama günahtan ötürü veya itaatsizlik yüzünden Tanrı’nın yüceliğinden uzaklaştı ve onun yazgısını tüm insanlar paylaştı. Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. O’nun yüceliğinden yoksun kalmak, O’nunla olması gerektiği gibi bir ilişki kuramamamız demektir. Artık insanlar Adem’in Tanrı’yı ilk başta gördüğü gibi göremez ve tanıyamaz oldular. O’na yaklaşmaktan acizdik.

Yer 30:21’de Kim canı pahasına yaklaşabilir bana? diyor RAB

Gene Yas.4:24’te “Tanrınız RAB yakıp yok eden bir ateştir; kıskanç bir Tanrı’dır.”

Görüyoruz ki, Günahkar, tövbe edip lütuf bulmamış bir canın Tanrı’ya yaklaşması olanaksızdır. İnsan Tanrı’ya yaklaştığını sanabilir, ama O’nu olduğu gibi gören kişiler durumlarının ne korkunç olduğunu fark ediyorlar. Örneğin Yeşaya görkemli Rab’bi bir görümde tahtıhda gördüğü zaman “Vay başıma! Mahvoldum” dedim, “Çünkü dudakları kirli bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral’ı, Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm’ dedi. İşte Tanrımızın kutsallığı önünde günahlı insanın durumu budur.

Buna karşın Babamız büyük bir tutkuyla ve şefkatle bizi bu korkunç ayrılıktan kurtarmak istedi. Bunun için sevgili Oğlu İsa’yı gönderdi. Rab İsa başlangıçtan beri Baba ile birlikteydi. Tanrı İsa’yı Rab olarak kabul ettiğimizde bizi karanlıktan özgürlüğe kavuşturmak amacıyla günahın cezasının bedelini ödesin diye insan oldu. Ve artık İsa Mesih’le birlikte O’nu her bakımdan tanımamız için kapı açılmıştır.

Rab herkesi, ama herkesi Oğlu’nun kanının kefaretiyle kurtulmaya davet ediyor. İnsanlar arasında ayrım yapmıyor. Mısır’dan Çıkış’ta son belayı hatırlıyor musunuz. Rab Mısır’ın üzerinden geçti ve Mısır’da doğan ilk çocukların canını aldı. Ancak kapısının üzerinde ve yanlarına kurban kanı sürülmüş olan evlerin üzerinden geçip gitti ve evin içinde kim var diye bakmadı. Evde kim varsa ölümden kurtuldu.

Gene çölde İsrailliler’i yılanlar soktuğunda Musa tunç bir yılan yaptı ve her kim o yılana bakarsa yaşadı.

İsa Mesih verdiği benzetmede bir kralın oğlu için şölen yaptığını ve davetliler gelmediği zaman kör topal kimi bulursanız çağırın dediğini okuyoruz.

Yani Kutsal Kitap bize Tanrı’nın kurtaracağı insanlar arasında belli nitelikler, iyi, kötü, eğitimli, eğitimsiz, yoksul, zengin vs. gibi özellikler aramadığını, bütün insanları davet ettiğini görüyoruz. Eğer bir ayrım yapmış olsaydı vah halimize. Tek koşul imandır. Tanrı’nın sözüne inanmak ve uygulamaktır. İman edersek Tanrı’nın yüceliğini görürüz. Bu müthiş bir şeydir. Bu nedenle bu daveti her insana verilmiş bir haktır. Bu daveti insanlar işitmelidir. Tanrımız davet eden ve ilişki kurmak isteyen bir Rabdir.

Ve Tanrı davet etme kültürünü ve yakın ve içten ilişki kurma tutkusunu halkına aşılamak istiyor. Tanrımız önce kendisiyle ve sonra da birbirimizle canlı ve sıcak bir ilişki ve iletişim kurmamızı istiyor. Tanrı her yeniden doğan çocuğunun O’nu derinden ve yakın bir şekilde tanımasını arzu eder! Bu bizi heyecanlandırmalıdır! Bizler yüreği çocukları için sızlayan Babamız yaşayan Tanrı’ya hizmet ediyoruz. O karşılıklı iletişimi arzular. Pavlus Korint’te imanlılara şöyle demiştir. 1Koritliler 12:2-3 “Biliyorsunuz, putperestken şöyle ya da böyle saptırılıp dilsiz putlara tapmaya yöneltilmiştiniz.”

Burada Pavlus gerçek Tanrı ile putlar arasındaki ana farklılıklardan birine işaret eder. Putlar dilsizdir, halbuki yaşayan Tanrı konuşur ve bizim dikkatimizi çeker.

Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın insanlarla nasıl dikkatini çektiğine ve insanların nasıl tepki gösterdiğine dair bazı örnekler var. O zaman birinci olarak Tanrı’nın Musa’ya nasıl konuştuğuna bir bakalım:

Çıkış 3:1- 4 “Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı.

Çıkış 3:2 RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor.

Çıkış 3:3 “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”

Çıkış 3:4 RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.

Burada Musa kayınbabasının sürüsünü giderken baktı ve RAB yanan ama tükenmeyen bir çalıdan yükselen alevlerin içinden ona göründü. Yani Musa’nın dikkatini çekti ve Musa gördüğü varlığa uygun karşılık verdi, “Gidip bir bakayım” dedi. Ve RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce “Musa!” diye seslendi. Musa uygun bir karşılık vermeseydi, aleve yaklaşmasaydı RAB uzaktan ona seslenecek miydi? Bence seslenmezdi.Tanrı Musa’ya koyunları ağıla koyduktan sonra nispeten daha rahat bir zamanında görünmedi. Aslında Musa için uygun olmayan bir zamanda göründü. Musa ”Sürüden uzaklaşırsam koyunlar her tarafa dağılabilir, sürüyü toplamak saatlerimi alacak” diye düşünebilir ve çalıya hiç yaklaşmayabilirdi, ama o zaman Rab ona konuşmazdı.

Şimdi de 2. örnek olarak samuel’e bir bakalım. 1Samuel 3. bölümdeki o hikayeyi hepimiz biliyoruz. Annesi tarafından RAB’be adanan Samuel bir gece yatağına uzandığında RAB ona Samuel, Samuel diye sesleniyor, Samuel kahin Eli’nin kendisini çağırdığını düşünerek onun yanına gider ve bu olay üç kez tekrarlanır! Ve en sonunda kahin Eli’nin öğüdüyle Samuel, “Konuş kulun dinliyor” deyince RAB kendisini tanıttı ve gelecekle ilgili bilgi verdi. Tanrı farklı bir şey yapabilirdi, “Samuel boşuna yorulma, seninle konuşmak isteyen Eli değil, Ben RAB’bim” diyebilirdi. Ancak Samuel uygun bir karşılık vermeliydi ve bunun yolunu kahin Eli’den öğrendi. “Buyur, kulun dinliyor” dedi. Tanrımız dikkatimizi çeker, ama konuşmak için bizim yüreğimiz hazır olmalı ve uygun bir karşılık vermeye istekli olmalıyız. Tanrı’yı aramakta, O’na yaklaşmakta ve dinlemekte arzulu ve gayretli olmalıyız. Tanrı dikkatimizi çektiğinde fırsat kaçırmak kederli bir olaydır. Tanrı’nın bu yöntemini Yeni Antlaşma’da da görüyoruz.

Üçüncü örnek olarak İsa Mesih’i vermek istiyorum.İsa beş bin kişiyi beş ekmek ve iki balıkla doyurduktan sonra öğrencilerinin kayığa binip karşı yakaya geçmesini istedi. O da dua etmek için dağa çıktı. Sonrasını Markos 6:47-48’den okuyalım: Akşam olduğunda, tekne gölün ortasına varmıştı. Yalnız başına karada kalan İsa, öğrencilerinin kürek çekmekte çok zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçip gidecekti.

Buradaki “Yanlarından geçip gidecekti” ifadesine dikkat edelim. Buna daha önce dikkat etmiş miydiniz? Yani İsa, öğrencilerin durumunu, dalgalarda kürek çekmekte zorlandıklarını görmesine ve onlara yaklaşmasına rağmen “yanlarından geçip gitme niyetindeydi.” Ama İsa’yı görünce bağrıştılar ve İsa onlara “Cesur olun, korkmayın” diye seslendi. Matta İncili’nde Petrus’un da İsa’nın buyruğu üzerine tekneden indiğini ve ona doğru yürüdüğünü okuyoruz. Sonra İsa tekneye binip onlara katılınca fırtına dindi.

Yani burada İsa’ya bağrışıp seslenmeseydi, O yürümeye devam edecekti. Onlara yakın bir noktadan geçip önce dikkatlerini çekti ve yakınlarda olduğunu onlara gösterdi ve kendisini çağırmalarını bekledi. Aksi halde onlarla zorla gitmeye çalışmayacaktı.

Bu örneklerden de gördüğümüz gibi Tanrı dikkatimizi çekerek bize doğru bir adım atıyor ve O’na uygun karşılığı verip O’nu çağırırsak ve O’na yaklaşırsak bize daha çok yaklaşacaktır. O’na uygun karşılık vermediğimiz zaman zorla içeri girmeyecek. Yani Rab bizim O’na acıkmamızı, O’na yaklaşmamızı, O’nu aramamızı ister. O’na yakarmamızı ister. Çünkü O zaman O’nun yüreğimize fısıldadığını ve bize açıkça konuştuğunu duyacağız.

Sevgili kardeşler, bugünkü teşviğim budur.

Tanrımız’ın sevgili dolu yüreğinden akıp gelen tutkulu bir arzu bizimle derinden ilişki kurmak ve bize konuşmaktır. Tanrı halkına konuşur ve onları yönlendirmek ister. Eğer Tanrı bugün dikkatimizi çekiyorsa, bize bazı işaretler veriyorsa ki her zaman bunu yapıyor, o zaman O’na doğru bir adım atıp uygun bir karşılık verelim. O zaman “Tanrı’ya yaklaşın; O da size yaklaşacaktır” vaadinin ne kadar doğru olduğunu deneyim edeceğiz. Çünkü Tanrı’nın sözünde bunu vaat etmektedir.

Bazı teşvik ayetleri:
Mez.73:28 Bedenim ve yüreğim tükenebilir, Ama Tanrı yüreğimde güç, Bana düşen paydır sonsuza dek. Kuşkusuz yok olacak senden uzak duranlar, Ortadan kaldıracaksın sana vefasızlık edenleri. Ama benim için en iyisi Tanrı’ya yakın olmaktır. Ondan uzak duranlar yok olacak, ama O’na yaklaşanlar merhamet bulacaktır.

Yeşaya 25:6-9 Her Şeye Egemen RAB bu dağda Bütün uluslara yağlı yemeklerin Ve dinlendirilmiş seçkin şarapların sunulduğu Zengin bir şölen verecek. Bütün halkların üzerindeki örtüyü, Bütün ulusların üzerine örülmüş olan örtüyü Bu dağda kaldıracak. Ölümü sonsuza dek yutacak. Egemen RAB bütün yüzlerden gözyaşlarını silecek. Halkının utancını bütün yeryüzünden kaldıracak. Çünkü RAB böyle diyor. O gün diyecekler ki, “İşte Tanrımız budur; O’na umut bağlamıştık, bizi kurtardı, RAB O’dur, O’na umut bağlamıştık, O’nun kurtarışıyla sevinip coşalım.”

Rab’bin davetini kabul edin, O sizin dikkatinizi çekiyor.

Rab’be yaklaşın, O sizin dikkatinizi çekmek istiyor.

Sevdiklerimizin dikkatini çekmek isteriz. Tanrı da bizi sevdiği için böyle yapıyor, çünkü bizi bereketlemek istiyor.

Sarsılmaz Bir Egemenlik Var

29.12.2019

2019 yılı daha takvim üzerinde geride bırakıyoruz..Takvimlerin kutsal bir tarafı yoktur, insanlar tarafından tasarlandılar.Ancak dünyanın güneş etrafında 365 gün 6 saatte dönmesini yaratılışta Tanrı tasarlamıştır. .O yüzden bir yılın insan hayatı için bir yaratılış düzeni içerisinde mutlaka bir önemi vardır. Üstelik Noel’i de yıl sonunda kutlamamız bir tesadüf değil. Bize yeni yıla başlarken Rab’bin dünyaya gelişini hatırlamamız çok anlamlı..Tanrı insanlar için uygun zaman dilimleri yarattı, dakikalar, saatler, günler, aylar ve yıllar..Bir yıl insan hayatı için uzun sayılabilecek bir süre ve ömrümüzü yıllar üzerinden ifade ediyoruz…Çünkü mezmurda dediği gibi: “Bir soluk gibi tükeniyor yıllarımız. Ömrümüz yetmiş yıl sürüyor, Bilemedin seksen, o da sağlıklıysak; En güzel yıllar da zahmetle, kederle geçiyor, Çabucak bitiyor, uçup gidiyoruz.”

Bu yüzden yılda bir kez ruhsal olarak genel bir çek up yapmak, durumumuzu gözden geçirmek ve bu doğrultuda hatamız varsa düzelterek gelecek yıla bakmamız bizim için yararlı olur.
Bilirsiniz, yeni yıla girerken bazı insanlar bazı kararlar verirler, sigarayı bırakacağım, şekeri, hamurlu yemekleri keseceğim, spor yapacağım vs. ..Bizler de bunlara benzer kararlar verebiliriz…Ancak Hıristiyanlar olarak bizim için gerekli olan bir şey var ki bu sene de onu yapmaya kararlı olmamız gerekir. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.

Bu yıl gerekli olanı yapmaya dikkat edelim..Rab’bin önünde durarak her şeyden önce O’nun sözünü dinlemek ve O’ndan öğrenmek için kaygılı olmak gerekli olan tek bir şeydir..Diğer işler için kaygı çekmek değil, bütün dikkatimizi gerekli olana vermeliyiz, kim gereksiz işlerle uğraşmak ister..
Heb 12:26 O zaman O’nun sesi yeri sarsmıştı. Ama şimdi, “Bir kez daha yalnız yeri değil, göğü de sarsacağım” diye söz vermiştir. “Bir kez daha” sözü, sarsılanların, yani yaratılmış olan şeylerin ortadan kaldırılacağını, böylelikle sarsılmayanların kalacağını anlatıyor. Böylece sarsılmaz bir egemenliğe kavuştuğumuz için minnettar olalım. Öyle ki, Tanrı’yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım.

Burada Musa aracılığıyla Kutsal Yasa’yı halkına verirken yeri sarstığını söylüyor, ama şimdi yalnız yeri değil, göğü sarsacağım demektedir.. Rab bizim için sarsılmaz bir egemenlik hazırladı, sarsılmaz bir egemenlikte sarsılan şeylerin yeri yoktur.

Bu egemenlik İsa Mesih’in egemenliği olduğu için sarsılmaz…Çünkü O, atası Davut’u tahtında oturan, egemenliğinin sonu gelmeyecek, Tanrı’nın gayretiyle sağlanan bir egemenliktir…İşte hak etmediğimiz, fakat içinde yaşayalım ve bir parçası olalım diye bize layık görülen egemenlik budur kardeşler…Tanrı sözü bu lütuf karşında Minnettar olmamızın şart olduğunu söylüyor ve Tanrı’yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınmamız gerekiyor.. İki ayağımızda bu egemenliğe sıkıca basmalı ki sarsılmayalım..Yoksa hayatımız sarsıntılarla dolu olacaktır ve çünkü Rab sarsılan şeyleri ortadan kaldırmak istiyor…

Bakın dikkat edin kardeşler, sarsılmazlığı ancak Tanrı hayatlarımızda gerçekleştirebilir, sarsılan şeyler yaratılmış olanlardır, gök bile sarsılacaktır, o zaman ayaklarımızı nereye koyabiliriz? Yaratılmamış olana ayaklarımızı koymalıyız…Yaratılmamış olan sarsılmaz ve kalıcıdır..Öyleyse Yaratılmamış ve ezelden var olan, Ben Benim diyen Tanrı’nın Sözü’nün bize verdiği yaşama sımsıkı tutunmalıyız, çünkü O sarsılmayacaktır. Ama O’ndan kaynaklanmayan her şey geçici, yaratılmış, dünyevidir ve onlar sarsılarak ortadan kalkacak, krallıklar, yönetimler, bu dünyada ya da havada yaratılmış olan ne varsa ortadan kalkacak ama Rab’bin Krallığı ebediyen kalacak, çünkü O sarsılmaz bir egemenliktir.

İbraniler 7:16’da Mesih’le ilgili olarak “O, Yasa’nın soyla ilgili önkoşuluna göre değil, yok edilemez bir yaşamın gücüne göre kâhin olmuştur.” EA düzeninde Levili kahinler vardı, ve bunlar Yasa’nın soyla ilgili önkoşuluna göre kahinlerdi, örneğin Benyamin oymağından biri Rab için ne kadar gayretli olursa olsun kahin olması mümkün değildi, ancak İsa Mesih yok edilemez Tanrısal yaşamın gücüyle kahin oldu ve bizleri de aynı yok edilemez yaşamın kahinleri yaptı. Onun ruhsal soyu olduğumuz için yok edilemez yaşama sahip kahinleriz, kutsal ulusuz. Amin? Yok edilemez yaşam sarsılmaz bir yaşamdır. Bu kalacaktır, ama sarsılanlar kaldırılacaktır, tıpkı EA’ın kahinlik düzeninin kaldırıldığı gibi.

Bu yok edilemez yaşam ve sarsılmaz egemenliğin uygulanması ve etkin hale getirilmesi Kutsal Ruh’un işidir. Kutsal Ruh’un doluluğunda ve O’nun yönetiminde yürüdükçe, bu yok edilemez yaşama ve sarsılmaz egemenliğe sımsıkı tutunmuş oluyoruz. Rab İsa gibi zaferli oluyoruz

Matta 7:25-27 “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur.”
Fark nedir, ikisi de Tanrı’nın sözünü işittiler, ikisi de Rab’bin sözlerini duydular, Kutsal Kitap’ı okudular..Ama birinin hayatı sarsıldı, diğerinin hayatı sarsılmadı. Çünkü biri itaat etti, diğeri etmedi. Buradan çıkaracağımız bazı dersler var..Evin yıkılıp yıkılmaması temelinin kalitesine, ne üzerine kurulduğuna bağlıdır..Her binanın bir temeli var, o binanın sağlamlığı temele bağlıdır..Belki akılsız olan adam 20 katlı çok güzel bir bina yaptı, dıştan çok harika görünüyordu, boyalı, yerden ısıtmalı, asansörlü, dekoratif süslemeli vs. bir plaza yaptı ama kum üzerine yapılmışsa fırtınalar geldiğinde o yıkılacaktır. Akıllı adam ise belki de bir ya da iki katlı sade, gösterişsiz bir kulübe ya da ev yaptı, ama o yıkılmayacaktır..İsa Mesih bu benzetmede dış görünüşe değil, temele vurgu yapıyor..Görünen şeylere değil, görünmeyen, gizlide olanın önemini anlattı. Üst yapıya değil, alt yapıya… Gizlide olan alt yapı Tanrı Sözü’ne bağımlı olmalı ki üst yaptı sarsılmadan kalsın, yoksa üst yapı ne kadar güzel görünürse görünürsün yıkılacaktır..O yüzden İsa, Ferisililer’i badanalı mezarlara benzetmişti, dışardan güzel görünürlerdi, ama içi ölü kemikleriyle doluydu ve zamanı geldiğinde düzenleriyle birlikte Tanrı’nın önünde hepsi yıkılıp gitti. O yüzden gizlide olan hayatımızla, düşüncelerimizle ilgilenelim..Tanrı’nın bizi nasıl gördüğü, gerçekte kim olduğumuz, hayatımızın sarsılıp sarsılmayacağımız buna bağlı…

Öğrencileri Rab İsa’ya bize dua etmeyi öğret dedikleri zaman onlara bir model verdi. Onlara Göklerdeki Babamıza dua etmeyi öğretti. İsa’nın verdiği bu dua örneğinde bazı istekler var. Ama öncelikli istekler, odaktaki istekler Tanrı’yla ilgili, diğerleri ise bizimle ilgili.: Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.

Bu duadaki öncelikli istek Baba’nın adı hayatımızda, ailemizde, kilisemizde ve dünyada her zaman saygı görsün, kutsal tutulsun. Çünkü O kutsaldır ve onuru almaya layıktır..Her şeyin başı bunun üzerine kurulur. Sonra O’nun egemenliği yüreklerimize, ailemize, kilisemize ve dünyaya gelsin. Çünkü dünya korkunç bir halde, duamız Rab’bin bir an önce gelmesi, egemenliğini kurması olmalı. Ve gökte olduğu gibi hayatımızda, ailemizde, kilisemizde ve dünyada senin isteğin olsun. Gökteki melekler nasıl Rab’bin sözünü eksiksiz yerine getiriyorlarsa, bizlerde böyle olsun.

Sarsılmaz bir yaşam Rab’bin öğrettiği sarsılmaz dua modeliyle mümkün olur. Sarsılmaz bir yaşam istiyorsak bu düşünce biçimini hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor.

Bir konser salonu düşünelim. Pek çok müzik enstrümanı çalınan bir orkestra olsun..Ancak bir de hepsinin önünde bir solist vardır. Ve ışık solist üzerine vurur, orkestranın kalanı karanlıktadır.Evet onlar da vardır, müzik üretmektedirler, ancak odak solist üzerinedir. Hayatımızda Tanrı’ya odaklanmak buna benzer..İhtiyaçlar hala var, ama onlar karanlıkta kalmalı, odakta olamaz. Solistin arkada bir yerlerde karanlıkta şarkı söylemeye çalıştığını hayal edebilir misiniz? Biz çoğu zaman üzülerek söylemeliyiz ki Tanrı’ya hayatımızda böyle davranıyoruz. Öne, ışığın altına sorunları, ya da ihtiyaçları getiriyoruz. Bunu yaptığımız için başarılı olamayız.

İşte yeni yılımızda vereceğimiz karar bu olsun.. Sarsılmaz bir yaşam için Tanrı’nın sözü üzerinde hem derinleşmek hem de itaat etmek. Rab bizim hayatımızdır. Önce O’nu aradığımızda O’nunla doğru bir ilişki içinde oluyoruz. Her Şeye Egemen Rab’be hak ettiği saygıyı onuru verince O da bizi lütfuyla güçlendirecek, bütün ihtiyaçlarımızı karşılayacak. Yeni yılda hepimiz için Rab’bin önce ruhsal bereketleriyle dolu, ruhsal servetler ve zenginlikler dilerim. Ondan sonra da Rab bize bu dünyanın ihtiyaçlarını verecektir…Hayatımızda sarsılacağını, ortadan kalkacağını bildiğimiz şeylerden kurtulalım, gereksiz yükler taşımayalım, sarsılmaz bir egemenliğin sarsılmaz çocukları olalım.

Kardeşler unutmayın ki, bizim Tanrı’ya imanımız kör bir inanç değildir. Kör bir şekilde yürümüyoruz. Bizim gözlerimiz görüyor, çünkü O’nun sözü adımlarımıza ışık, yolumuza çıradır. İhtiyacımız olan ışığı Rab’bin sözünden alıyoruz. Adımlar ve yol dendiğinde bir ilerleme, hareketten bahsediliyor. Rab’bin ışığı biz ilerledikçe adımlarımıza ışık ve yolumuzda çıradır. Rab’bin ışığı bir sokak lambası gibi hareketsiz bir bölgeyi aydınlatmıyor, sanki bir araba farı gibi ilerledikçe gittiğimiz yolu gösteren bir ışıktır. O zamanbu yılda önceki yıldan daha ileri gidelim . Rom. 4:18 Oysa doğruların yolu şafak ışığı gibidir, Giderek öğle güneşinin parlaklığına erişir. Pro 4:19 Kötülerin yoluysa zifiri karanlık gibidir, Neden tökezlediklerini bilmezler.

Ruhla Ve Sözle Yaşamak

03.11.2019

Ünlü bir vaiz Billy Graham bir keresinde şöyle demiştir, “Tüm Hristiyanların %95’i yenik Hristiyan hayatları sürüyor.” Böyle bir şey olabilir mi? Peki ya siz? Hangilerimiz galip, hangilerimiz yenik Hristiyanlarız? Bazen Hristiyan hayatının işe yaramadığını hissettiğiniz oluyor mu? Kendinizi zayıf hissediyor musunuz? Hayal kırıklığına uğramış? Yenilmiş? Ama neden? Hristiyan yaşamının “bol” olması gerekmiyor muydu? Bunu düşünmek için Hristiyan hayatının başlıca dört alanına bakalım.

1.Kutsal Kitap çalışması…

2.Dua…

3.Paydaşlık…

4.Tanıklık

Genellikle Hıristiyan en büyük kaynağının Kutsal Kitap çalışması olduğunu düşünürüz. Bunu nasıl yaparız? Her gün Kutsal Kitabı okumaya çalışarak ve her gün okumamıza sadık kalarak Hristiyan hayatımızda gelişmeler bekleriz. Ve bu bize ne kazandırır? Bu bize ilerlememiz gereken yönü gösterir, sağduyu ve anlayış kazandırır. Kutsal Kitap çalışmasının arkasından Hıristiyanlığın en büyük ikinci kaynağının dua olduğunu düşünürüz. Peki, bunu nasıl yapacağız?   1.Selanikliler 17 bize sürekli dua edin demektedir. Hem de bunu devamlı ve disiplinli bir şekilde yapmamızı söyler. Peki, bu bize ne kazandırır?

  • Ne kadar çok dua edersek, o kadar sonuç alırız;
  • Ne kadar çok sonuç alırsak, imanımız o ölçüde artar;
  • İmanımız arttıkça o ölçüde duaya daha istekli oluruz.

Genellikle Hıristiyan en büyük üçüncü kaynağının paydaşlık olduğunu düşünürüz. Peki, bunu nasıl yaparız? İbraniler 10:24,25 denildiği gibi:

“Birbirimizi sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim. Bazılarının alıştığı gibi, bir araya gelmekten vazgeçmeyelim; o günün yaklaştığını gördükçe birbirimizi daha da çok yüreklendirelim.”

Peki, bu bizim için ne yapacaktır? Böylece bu paydaşlık bizi sevgi ile birleştirecek ve bizi hem iyi işler için gayrete getirecek hem de bizleri aynı şekilde iyi işler yapmaya teşvik edecektir. Ve son olarak Hıristiyan öğretisinin dördüncü ana kaynağının tanıklık olduğunu düşünürüz. Peki, bunu nasıl yaparız? 1.Petrus 3:15 der ki

“Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın. İçinizdeki umudun nedenini soran herkese uygun bir yanıt vermeye her zaman hazır olun.”

Peki, bunu yapınca sonuç ne olur? Tabi ki Mesih’e yeni kardeşler getirmekle sonuçlanır. Buradaki fikir, bu dört unsuru tutarlı ve özenle uygularsak, sağlıklı ve güçlü bir Hristiyan yaşamı üreteceğidir. Doğru değil mi?

DOĞRU DEĞİL.                         CİDDİ DERECEDE YANLIŞ.

Çünkü Hristiyan yaşamını bu şekilde yaşayarak, kendi gücümüzle, kendi bedenimizle yapmaya çalışıyoruz.

Kaynak Yöntemler (Nasıl) Sonuçlar
Benlik İşler, çabalarımız Başarısızlık

Bu şekilde kendi gücümüz ile yapmaya çalıştığımız işlerde alacağımız genelde başarısızlık olacaktır. İnanlı hala bereket alacaktır ve kurtuluşu Mesih’te kesindir ancak günlük şekilde gerçek bir zafer kazanılmamıştır. Peki, herkesin bahsettiği Hristiyan öğretisini uygularken yaptığımız hata nedir? Unuttuğumuz en önemli kişi ise İsa Mesih’tir zira hepimizin istediği Mutlu ve bereketli hayatın tek kaynağı O’dur. Ve biz bu Hristiyan yaşamını imanımızdan ötürü lütuf ile yaşıyoruz.

Şayet yukarıdaki kaynakları içimizdeki Rabbin bize karşılıksız verdiği Kutsal Ruh ile uygularsak Rabbin isteği doğrultusunda başaramayacağımız hiç bir şey olamaz. Daha iyi okuma, dua, paydaşlık ve tanıklık. 

DAĞLARI YERİNDEN OYNATMAK:

MARKOS 11:23

“Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‘Kalk, denize atıl!’ der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir.”

Kaynak Yöntemler (Nasıl) Sonuçlar
İsa İman yoluyla lütufla HER ŞEY!
( Yuhanna 10:10 ) (Kol 2:6; Ef 2:8,9)
Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim Rab Mesih İsa’yı nasıl kabul ettinizse, O’nda öylece yaşayın.

Sadece İsa bizim kaynağımızdır! O’ndan ayrı hiçbir şey yapamayız. Ve hamt olsun ki, Tanrı’nın gücünü hayatımızda uygulamak için basit, pratik bir yol sağlamıştır. Ef. 5:18’de

“Tanrı bize şunu buyurur: “Şarapla sarhoş olmayın,… bunun yerine Ruh’la dolun!”

Diğer bir deyişle, Kutsal Ruh tarafından denetlenin ve güçlenin! Ama Kutsal Ruh’un kimliği hakkında biz Hristiyanlar’ın kafası biraz karışıktır.

Kutsal Ruh kimdir?

Bazıları Kutsal Ruh’un sevimli, narin, beyaz bir güvercin olduğu izlenimindedir. O tamamen Tanrı’dır, Baba ve İsa ile özde eştir. O bir Kişidir ve Kutsal Ruhun kendi Aklı, İsteği ve Duyguları vardır. Güçle doludur! Elçilerin İşleri 4:31

“Duaları bitince toplandıkları yer sarsıldı. Hepsi Kutsal Ruh’la doldular ve Tanrı’nın sözünü cesaretle duyurmaya devam ettiler”.

O’nun görevi, amacı nedir, neden geldi? Mesih’i yüceltmek için geldi. Bizi her gerçeğe yönlendirmek için geldi (Sözü anlamamız için). Dünyayı günahlı olduğuna ikna etmeye geldi. Bize güç vermeye geldi.

Bunun benim için anlamı ne?

Başlamak için iyi bir yer hakiki bir korkağın hayatına bakmaktır: Hakimler 6 (Gidyon’un öyküsü)

İsrail halkı Tanrı’ya sırt çevirmişti. . . Bir kez daha… Tanrı, halkını terbiye etmek için bir başka ulusu üzerlerine gönderiyordu. İsrail halkı yeniden Tanrı’ya yakarır. Ve Tanrı bir güç sütunu, bir kararlılık abidesi gönderir.

HAYIR! (doğru değil)

Bunun yerine Gidyon’u gönderir. Gidyon kimdi? (a. 15) “Ait olduğum boy Manaşşe oymağının en zayıf boyudur. Ben de ailemin en genç adamıyım.” Ancak Tanrı müthiş bir şey yapar. (ayet 16) “(Tanrı diyor ki), kesinlikle seninle olacağım, ve Midyanlılar’ı bozguna uğratacaksın.” ayet 34, “RAB’bin Ruhu Gidyon’u yönlendirmeye başladı …” ve 300 İsrailli 135.000 Midyanlı’yı darmadağın etti! İşte size yeni güç, yeni kudret, yeni bilgelik!

Çoğu kez Elçi Pavlus’u kahramanımız olarak görürüz. Her şeyi yapabilir gibi görünür! Ama bu doğru mu?

1.Korintliler 2:3’e bakalım:

“Size zayıflık ve korku içinde geldim, tir tir titriyordum!”

Romalılar 7ci bölümde Pavlus şöyle der,

“İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok.”

Pavlus da kendisini zayıf, etkisiz ve güçsüz hissetmiştir. Pavlus tıpkı sizin ve benim gibi! Ama Pavlus bir şeyi anladı. 2. Korintliler 3:5-6’ya bakın:

“Herhangi bir şeyi kendi başarımız olarak saymaya yeterliyiz demek istemiyorum; bizi yeterli kılan Tanrı’dır. . . Yeterli kıldı. Yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır.”

 Korintliler 2’ye geri dönersek:

“insan bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruh’un kanıtlayıcı gücüne dayanıyordu.”

C. İdi Amin’i hatırlıyor ya da tanıyor musunuz? 1970’lerde Uganda’nın zalim diktatörüydü. Kendi halkından birçoğu Hristiyan olan binlerce insanı katletti. Şimdi de o dönemde yaşamış bir kahramana bakalım. Bu kahramanın adı Kefa Sempangi ve Amin’in korkunç yönetimi sırasında Uganda’da yaşayan bir kilise Pastörüydü.

Kefa bir Pazar sabahı birkaç saat süren vaazını henüz bitirmişti. Şimdi öykümüze buradan devam edelim…Birçok arkadaşı selamladım ve sonra kıyafetlerimi değiştirmek için giyinme odasına yöneldim. Bu arada yalnız başıma dua edebileceğim birkaç dakika bulabilmeyi umuyordum. Kalabalığı yararak ilerlemek zorunda kaldım ve en sonunda odaya vardığımda yorgunluktan tükenmiş haldeydim. Öyle bitkin haldeydim, kapıyı kapatana dek arkamda duran adamları fark edemedim. Arkamda beş adam vardı. Benimle kapı arasında durarak tüfekleriyle yüzüme nişan aldılar. Yüzleri Kaw-ka kabilesine özgü bıçak yaralarıyla doluydu. Çiçekli gömlekler ve İspanyol paça pantolonlar giymişlerdi ve güneş gözlükleri takıyorlardı. Daha önce hiçbirini görmemiş olmama rağmen, kim olduklarını hemen anladım. Bu adamlar Devlet Araştırma Bürosu’nun gizli polisi, yani – Amin’in Nubiyalı tetikçileriydi.

Uzun bir süre ağızlarını açmadılar. Sonra liderleri olduğu anlaşılan, aralarındaki en uzun boylu adam konuştu.

“Seni öldüreceğiz,” dedi.
“Söyleyecek bir şeyin varsa, ölmeden önce söyle.”

Kısık sesle konuşmuştu, ama yüzünden nefret saçılıyordu. Ona sadece baktım. Bir an için öfkesinin tüm ağırlığını üzerimde hissettim. Daha önce hiç karşılaşmamış olsak da, yüreğinin derinliklerinde beni paramparça etme arzusu olduğunu görebiliyordum. Dilim ağırlaştı ve eklemlerim titremeye başladı.

Tamamen kontrolümü yitirdim.  Beni öldürmek zorunda kalmayacaklar, diye düşündüm. Şimdi yere yığılacağım. Yere yığılıp öleceğim ve ailemi bir daha göremeyeceğim. Evde Damali’yle (kızım) birlikte yalnız olan Penina’yı (eşim) düşündüm. Ben gidince onlara ne olacaktı?

Çok uzaklardan bir ses duydum ve bunun kendi sesim olduğunu fark edince şaşırdım.

“Davamı savunmama gerek yok,” dediğimi işittim.
“Ben zaten ölü bir adamım. Ben öldüm ve yaşamım Mesih’te saklıdır.

Tehlikede olan sizin hayatlarınız, çünkü günahlarınız içinde ölüsünüz.  Beni öldürmeden önce Tanrı’nın sizi ebedi mahva gitmekten esirgemesi için dua edeceğim.”

Uzun boylu adam bana doğru bir adım attı . . . ve sonra durdu. Bir anda yüzü değişti. Nefreti meraka dönmüştü. Silahını indirdi ve diğerlerine de aynı şeyi yapmalarını işaret etti. Şaşkınlıkla ona baktılar, ama itaat ederek tüfeklerini yüzümden indirdiler.

Uzun boylu adam tekrar konuştu. “Şimdi bizim için dua eder misin?”  diye sordu. (sf. 119-120,  Uzak bir Keder)

Bu konuda tam bir güvenceye sahip olabiliriz…

Matta 10:

Sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. 20. Çünkü konuşan siz değil, aracılığınızla konuşan Babanız’ın Ruhu olacak.”

 

D. İhtiyacınız olduğunda Tanrı size ne söyleyeceğinizi bildirecektir. Hristiyan hayatı yaşamanız için size güç vermek istiyor. Tanrı Kutsal Ruh aracılığı ile yaşamını sizin bedenlerinizde hayata geçirmek istiyor.

Tanrı aileniz, işiniz ve paranızın yanı sıra yaşamınızın sadece büyük bir parçası değildir. O yaşamınızdır! Sadece İsa, İsa gibi yaşayabilir! Bunu sizin aracılığınızla yapmasına izin verin! Mümkün olan tek yol budur.

Kutsal Ruh’un gücüyle dolmak.

Bu konuda daha fazla anlayışa erişmek için, dünyada üç çeşit insan olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kutsal Yazılar’a göre dünyada üç çeşit insan yaşar. 1. Korintliler 2.14 de denildiği gibi:

“Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz”.

1 Ko. 3:1-3 şöyle der:

“Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum. Size süt verdim, katı yiyecek değil. Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz. Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?”

Benliğe uyan bir kişinin hayatı sizce nasıl belli olur? (hayatı neye benzer?)

  • Tanrı’nın sevgisi, gücü ve merhametinden habersiz ya da unutmuş.
  • İnişli çıkışlı bir ruhsal deneyimi var
  • Kendilerini anlayamazlar – doğru olanı yapmak isterler ama yapamazlar
  • Kutsal Ruh’un gücünden yararlanamazlar.
  • Yenik
  • Hayal kırıklığı
  • Evet, “sefahat” anlamına gelebilir, ama daha sıklıkla Romalılar 7 geçerlidir (hayal kırıklığı, güçsüz, etkisiz)

Bu kişi de imanlıdır; ama o hayatında Mesih’in gücüne teslim olur; artık onun hayatını Mesih yönetmektedir. Mavi oku ve karşılığını yaz!!!…

1 Ko. 2:15 şöyle der: Ruhsal kişi her konuda yargı yürütebilir…

Ruhla dolu bir kişinin hayatı sizce nasıl belli olur? (hayatı neye benzer?)

  • Ruh’un ürünü (sevgi, sevinç, esenlik…)
    • Galatyalılar 5:22-23.Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur.
  • Yaşamları ve sözleriyle başkalarına tanıklık
    • Elçilerin işleri 1:8 “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.”
  • Benliğin isteklerini yerine getirmez
    • Romalılar 8: Benliğe uyanlar benlikle ilgili, Ruh’a uyanlarsa Ruh’la ilgili işleri düşünürler. 6. Benliğe dayanan düşünce ölüm, Ruh’a dayanan düşünceyse yaşam ve esenliktir.

Sıradan Hristiyanlar neden Kutsal Ruh’la dolu değil?

A. İlk olarak bilgi eksikliği.

  1. Ortalama Hristiyanlar bu konu hakkında bilgi sahibi olmadıkları ve dolayısıyla iman etmedikleri için ruhsal yenilgi içinde yaşamayı sürdürür ve Ruh’la dolu değildir.

Eğer imanlılar Tanrı’nın onları ne kadar çok sevdiğini ve bol yaşam sürmeleri için harcadığı gücü gerçekten bilselerdi, çoğu Hristiyan benliğe uymayı ve yenik hayat tarzlarını çabucak geride bırakıp Mesih’e koşarlardı. İmansızların çoğu da kilisenin kapısına koşup içeri girmeye can atarlardı.

Hristiyan yaşamı son derece nazik ve sevecen bir Tanrı’yla birlikte hayal edilebilecek en heyecanlı maceradır!

  1. 2. Sorun şu ki, ortalama Hristiyanlar iman yoluyla Ruh’la dolmayı anlamıyorlar ve bu nedenle sefil, yenik, inişli çıkışlı bir hayat sürüyorlar.

Bu durum en iyi biçimde yaşanmış bir hikâye ile betimlenebilir…

1930’larda Yates adlı bir adam vardı. Teksas’ın batısında tozlu küçük bir koyun çiftliğinde kıt kanaat ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Her gün mülküne bakarak faturaları ödemek ve çiftliğini idare etmek için yeterli parayı nereden bulacağını düşünüyordu. Sonra bir gün o bölgeye bir petrol şirketinden sismograf ekibi geldi ve Bay Yates’e toprağında bir petrol rezervi olabileceğini söyledi. Çalışmalar başladı ve sadece sıradan bir petrol rezervi değil, 343 metre derinlikte muazzam bir petrol rezervi bulundu. Birinci kuyudan günden 80 bin varil petrol üretilmeye başladı. Sonra açılan birçok kuyudan çıkan rezerv bunun iki katından fazlaydı. Esasen, keşiften 50 yıl sonra yapılan bir devlet araştırması kuyulardan birinin günlük 125 bin varil petrol üretim kapasitesine sahip olduğunu gösterdi. Ve biliyor musunuz? Bunların tümü Bay Yates’e aitti! Batı Teksaslı bir koyun üreticisinin Hristiyan hayatıyla ne ilgisi mi var? Yates, o toprağı satın aldığı gün içindeki tüm petrol ve maden haklarına da sahip olmuştu. Ancak uzun yıllar boyunca yoksul bir hayat sürdü. Aslında bir milyoner olduğundan habersiz yaşadı.

Evet, sahipti, ama bunu bilmiyordu. İşte birçok Hristiyan’ın durumu tam olarak budur. Kutsal Ruh’un tam ve müthiş gücü hayatlarında var, ancak ya bundan haberleri yok ya da bunu nasıl “kazıp çıkaracaklarını” bilmiyorlar!

Hristiyanların Kutsal Ruh’la dolmamasının ikinci sebebi

  1. B. İmansızlık: Ortalama Hristiyanlar imansızlık yüzünden Kutsal Ruh’la dolu değiller.
  2. Birçok insan Tanrı’dan korkuyor; O’na güvenmiyorlar.

Sanki Tanrı yokmuş gibi yaşıyoruz. O’nu dilimizle övmemize rağmen, Sözünde yazılı vaatlere inanmayı reddediyoruz.

  1. 2. Birçok kimse Tanrı’nın onlardan imkânsız olanı isteyeceğini sanır; Tanrı’nın karşılıksız sevgisinin büyüklüğünden şüphe ederler.

Onlar için Tanrı’yı sevgi dolu “Abba-Baba” olarak görmek zordur.

Matta 7: 11

“Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerdeki Babanız’ın, kendisinden dileyenlere güzel armağanlar vereceği çok daha kesin değil mi?”

  1. 3. Birçokları Tanrı’nın onlara gerçekten zor bir şeyler yaptıracağından korkarlar. Onlar için Tanrı’nın belirlediği planın ne kadar büyük olduğunu anlamazlar. (Matta 6:33).

Matta 6: 31

“Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın”.

Matta 6: 33

“Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir”.

Belki de size her şeyinizi sattıracağından, misyoner olmaktan, Afrika’ya taşınmaktan ve gübreden yapılma bir kulübede yaşamaktan korkuyorsunuz. Ama Kutsal Kitap O’nun bize olan duyarlı ve sevecen düşüncelerinin kum taneleri kadar çok olduğunu söyler.

Molly’nin öyküsü

Laura ve bir arkadaşı bir yurtta Müjde’yi paylaşmak için birini arıyorlardı. Karşılarına Molly çıktı. Ama Molly çok katı ve korkutucu görünüyordu; bu yüzden pek çok kez onun yanından geçip gittiler. Sonunda Laura ona tanıklık etmeye başladı. “Evet biliyorum. Bunu zaten yaptım” dedi Molly Laura sonra Kutsal Ruh’un hizmetini paylaştı. Bitirdiğinde, Molly “Sonunda anlıyorum!!” diye karşılık verdi. Laura daha sonra Molly’nin kampüsteki uyuşturucu satıcılarından biri olduğunu keşfetti. Molly mezun olduktan sonra misyoner olarak Rab’le yürüdü.

Böylece beklenen sorumuza geliyoruz…

Nasıl Kutsal Ruh’la dolabiliriz?

  1. Öncelikle, Kutsal Ruh’la dolmak için iman etmeliyiz.
  2. İmanla Hristiyan oldunuz (Efesliler 2:8,9).

Çünkü Mesih’in çarmıhta sizin günahlarınızın bedelini ödemek için öldüğüne iman ettik.

Efesliler 2: 8

“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.”

  1. Böylece Ruh’ta iman ile yürümeliyiz.

Koloseliler 2: 6

“Bu nedenle Rab Mesih İsa’yı nasıl kabul ettinizse, O’nda öylece yaşayın.”

  1. 3. Bunun için Tanrı’ya yalvarmak zorunda olmadığınızı bilmek heyecan vericidir. Zaten bizimdir. Tıpkı Yates gibi. Ve karşılıksızdır, tıpkı kurtuluş gibi.

 

  1. İman sayesinde Kutsal Ruh’la dolmak amacıyla yüreğinizi hazırlamak için, …
  2. Rab’bi hoşnut edecek bir yaşam sürmeyi arzulamalıyız.

Matta 5: 6

“Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar.”

  1. Kutsal Ruh’un size gösterdiği her günahı itiraf etmeli ve O’ndan sizi bağışlamasını istemeliyiz.

1.Yuhanna 1:9

“Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır. “

  1. Tanrı’nın buyruğuna göre hayatınızın kontrolünü Mesih’e teslim etmeye istekli olmalıyız.

Romalılar 12:1

“Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”

Ama biz ne dolmayı “arzuladığımız” için, ne günahlarımızı itiraf ettiğimiz için, ne de bedenlerimizi Rab’be diri kurbanlar olarak sunduğumuz için Kutsal Ruh dolarız. Sadece ve sadece iman sayesinde Kutsal Ruh’la doluyoruz. Diğer şeyler sadece O’nun Ruhu’yla dolmaya yüreklerimizi hazırlamak içindir.

Eğer Kutsal Ruh’la iman sayesinde doluyorsam, Tanrı’nın Sözü’nden hangi pasajları imanla kabul etmeye başlayabilirim?

  1. C. Ruh’la dolma konusunda dikkat edeceğimiz iki pasaj var.
  1. 1. Kutsal Ruh’la dolmamız Tanrı’nın buyruğudur (Efesliler 5:18).

Efesliler 5:18

“Şarapla sarhoş olmayın, bu sizi sefahate götürür. Bunun yerine Ruh’la dolun.”

der.

  1. a. O halde Kutsal Ruh’la dolmanız Tanrı’nın isteği mi? Evet, öyledir!
  2. Tanrı’nın isteği olduğunu nasıl biliyoruz? (“dolun” fiili emir kipindedir)
  3. 2. O’nun isteğine göre dua ettiğimizde her zaman bize cevap vereceğini vaat eder (1 Yuhanna 5:14,15).

Yuhanna 5:14,15:

“Tanrı’nın önünde güvenimiz şu ki, O’nun isteğine uygun ne dilersek bizi işitir. Her ne dilersek bizi işittiğini bildiğimize göre, O’ndan dilediklerimizi aldığımızı da biliriz.”

  1. Eğer Tanrı’dan sizi Kutsal Ruh’la doldurmasını isterseniz, bunu yapar mı? Evet!
  2. İsteğinizi yanıtlayacağını nereden bilirsiniz? (çünkü Ef.5’e göre bunu istiyor)

Hristiyan hayatı zor değil. . . . imkansızdır! Sadece bir kişi bu hayatı sürmüştür… İsa’nın kendisi. Bu yüzden bu yaşamı kendi başınıza sürmeye çalışmak yerine, bırakalım bizler Mesih’in Ruhu aracılığınızla bunu yapalım! Ruh’la dolmak…

  1. D. İradenin bir eylemini gerektirir.

Ve bunu aşağıdaki kavram yoluyla yaparız… Ruhsal nefes alıp vermek Terimin kendisi Kutsal Kitap’ta bulunmasa da, kavram olarak vardır. Nefes alıp vermenin unsurları nedir… Kötü havayı dışarı ver İyi havayı içine çek. “Ruhsal nefes alıp vermek” de böyledir. Kötü olanı dışarı atın; Bunu nasıl yaparız? 1 Yu. 1:9’a göre dışarıya nefes vermek günahlarımızı itiraf etmektir.

Sonra iyi olanı içeri çekin. Tanrı’dan daha “iyi” bir şey olabilir mi? Bu durumda bunun anlamı Ruh’la dolmaktır.

!!!         Netleştirme: Bütün Hristiyanların içinde Ruh yaşamasına rağmen (iman ettikleri zaman bu gerçekleşti), hepsi Kutsal Ruh’la dolu değildir. Arada bir fark vardır. Ruh’un içimizde yaşaması bir kerelik ve her zaman olan bir olaydır, ancak doluluk Hristiyan yaşamı boyunca tekrar ve tekrar olabilir.

Tanrı’nın sizi Ruh’la doldurmasını istiyor musunuz? Yüreğinizin hazır olduğundan emin olun. Bildiğiniz tüm günahlarınızı sessizce itiraf etmek için birkaç dakika ayırın.

Sonra, …

Kutsal Ruh’tan itiraf edilmemiş günahınızı göstermesini isteyin (1 Yuhanna 1:9).

Ve herhangi bir günahı ortaya çıkardığında, 1 Yuhanna 1:9’u uygulayın.

Tanrı’nın buyruğu ve vaadi uyarınca Kutsal Ruh’un sizi doldurmasını imanla isteyin (Efesliler 5:18, 1 Yuhanna 5:14,15).

Daha önce söylediğimizi mi hatırlıyor musunuz? İsa Mesih’i Rabbiniz olarak kabul etmeyi ve Kutsal Ruh tarafından denetlenip güçlendirilmeyi yürekten arzuluyor musunuz? Eğer evetse, şimdi başınızı eğmenizi ve bu iman duasını benden sonra sessizce tekrarlamanız için sizi davet etmek istiyorum. Tanrı’nın sizi doldurmasını isteyin (sizi yönlendirmesini ve güçlendirmesini).

Hepimizin Kutsal Ruh ile dolması için dua etmeden önce sizinle bir hikâye paylaşmak istemekteyim:

Öfkeyle tulumba çeken “adam”

Gordon Conwell İlahiyat Okulu kurucularından A.J. Gordon bir gün yürümek üzere dışarı çıktığını ve uzaktaki kırlık alanda bir ev gördüğünü anlatır. Evin yanında bir su tulumbasını öfkeyle çeken bir adam görür. Gordon bu ilginç sahneyi izlemeye başlar, çünkü adam muazzam bir hızda çalışmayı sürdürür ve biraz olsun yavaşlamadan ve sanki hiç yorulmaksızın aşağı yukarı hareketlerle tulumbayı çekmektedir. Gerçekten takdire şayan bir manzaradır ve Gordon adama doğru yürümeye başlar. Yaklaştıkça, gördüğü şeyin aslında bir adam olmadığını, ama insan şekli verilmiş tahtadan bir nesne olduğunu şaşkınlık içinde fark eder. Hızlı hızlı pompalayan kol, bir dirseğe menteşelenmiş ve el kısmı da tulumbanın sapına çivilenmiştir.

Evet su akmaktadır, ama bunun nedeni tahta nesnenin tulumbayı çekmesi değildir. Çünkü bu bir artezyen kuyusudur ve, aslında akan su adamı çekmektedir. Tanrı için çalışan ve sonuçlar üreten birini gördüğünüzde, sonuçların o kişinin kendi çabalarıyla değil, Kutsal Ruh’un onun aracılığıyla işlemesiyle ortaya çıktığını ve adamın ve elbette sizin tek yapmanız gereken şeyin elinizi tulumbanın sapı üzerinde tutmak olduğunu bilin. (Adrian Rogers)

“Sevgili Baba, sana ihtiyacım var.
Kendi hayatımın kontrolünü elime aldığımı ve bu nedenle Sana karşı günah işlediğimi kabul ediyorum.
Mesih’in çarmıhta benim uğruma ölmesiyle günahlarımı bağışladığın için Sana şükrederim.
Şimdi hayatımın tahtının kontrolünü ele alması için Mesih’i davet ediyorum.
Bana yapmamı buyurduğun üzere beni Kutsal Ruh’un ile doldur. Eğer imanla istersem beni Ruh’la dolduracağını Sözü’nde vaat ettin. İsa Mesih’i adıyla bunun için dua ediyorum.
İmanımın bir ifadesi olarak, beni Kutsal Ruh’la doldurduğun ve hayatımın kontrolünü eline aldığın için şimdi Sana şükrediyorum.
Amin.”

Eğer hayatınızın kontrolünü gerçekten Tanrı’nın Ruhu’na teslim ettiyseniz, O’nun denetimi altındasınız demektir! Nasıl mı bilebiliriz? Bu O’nun bize vaadidir. O’nun isteğine uygun ne dilersek, bunu yapacaktır. Nokta!

Ve biliyoruz ki Tanrı O’nun gücünde yürümemizi istiyor. Bu nedenle eğer benimle birlikte içtenlikle dua ettiyseniz ve gerçek niyetiniz buysa, Ruh’la dolmanız kesindir. Gelecekte hayatınızdaki başka günahları fark ederseniz:

  • Hemen Tanrı’ya itiraf edin,
  • Mesih’in çarmıhtaki ölümü temelinde bağışlandığınızı kabul edin;
  • Sonra, Tanrı’nın vaadi uyarınca Kutsal Ruh’tan sizi yeniden doldurmasını isteyin.

“İnsanlar tüm yürekleriyle Tanrı’nın Ruhu’yla dolmayı tüm yürekleriyle aramalıdırlar. Ruh’la dolmaksızın, bir Hristiyan’ın ya da tüm bir kilisenin Tanrı’nın istediği gibi yaşaması ya da çalışması kesinlikle imkânsızdır.” Andrew Murray

Mesih’in Gidişine Uyun

27.10.2019

Değiştirmek istediğiniz bir insanı düşünün. Eğer değişseydi hayatınızın çok daha iyi olacağını düşündüğünüz biri var mı? Şimdi aynaya bakın. O kişiyi göreceksiniz. O sizsiniz. Gerçekten de kardeşler, her şey bizden başlıyor, ama biz ne kendimizi ne de başkalarını iyi yönde değiştiremeyiz, ama Rab değiştirebilir, bu yüzden Rab’be giderek bizi kendi istediği şekilde değiştirmesini istemeliyiz. Değişimimiz düşüncelerimizden başlar.

Rom 12:2

Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.

Değişim bir durumdan başka bir duruma geçiş demektir. İnsanoğlu doğal olarak bu çağın gidişine, düşüncesine uyar. Çünkü bu çağın bir parçasıdır. Örneğin bu çağın gidişine uyanlar için parayı sevmemek imkansız değil mi? Ya da insan ölçülerine göre başarılı bir insan olmak? Ya da düşmanından nefret etmek ne kadar doğal geliyor değil mi? Ancak Tanrı’ya göre öyle mi?

Bu çağın gidişi şeytanın düşüncesidir. Tanrı bu durumu değiştirmek için Mesih’i dünyaya gönderdi. Bu çağın verdiği zararı ve bu çağın geçici ilahı olan İblis’in yaptıklarına son vermek için geldi. Böylece Lütuf çağını başlattı, Mesih’in çağını başlattı ve Mesih’in düşüncesini dünyaya hoş bir koku olarak yaydı. Çünkü biz yerdekilerin değişmek için bu çağın gidişinden olmayan düşüncelere ihtiyacımız vardır. Yerden gelen herkes bu çağın gidişine uyar.

Baba Tanrı Mesih’in görünümünün değiştiği yüceliğinin görüldüğü dağda ne dedi:

Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum. O’nu dinleyin!

Bunu İsa’nın öğrencilerine söyledi, yani bizlere. Neden Oğul’ı dinlememiz gerekiyor? Kimin düşüncesine kulak verir ve yüreğimizi açarsak O’nun ruhu bizde işler. Eğer çağın gidişine uymayacaksak, yersel bir düşünceye kulak veremeyiz. düşüncemizin değişmesi için göksel olana ihtiyacımız var, mirasımız ve geleceğimiz gökte olduğu için göğe bakmak lazım.

Tanrı’nın sözü bu çağın düşüncesine uyan insanların kötü örnekleriyle doludur. İsrail halkı çağın gidişine yani dünyasal, benliğe dayalı düşüncelerle Rab’bi çok defa öfkelendirdi. Rab’bin halkı olarak özel, Rab’be ayrılmış kutsal bir halk olması gerekiyordu ama Çölde su, yemek konusunda, vaat edilen ülkeye girmek konusunda, buzağı yaparak hep O’na karşı geldiler. Sonra ülkeye girdikten sonra da O’nu putlarla aldattılar.

Tanrı’nın Eski Antlaşma’da İsrailliler hakkında söylediği bazı ayetleri ibret olması açısından okumak istiyorum:

Ysa 28:9 “Kimi eğitmeye çalışıyor?” diyorlar, “Kime iletiyor bildirisini? Sütten yeni kesilmiş, memeden yeni ayrılmış çocuklara mı?
Işa 28:10 Çünkü bütün söylediği buyruk üstüne buyruk, buyruk üstüne buyruk, kural üstüne kural, kural üstüne kural, biraz şurdan, biraz burdan…”
Yer 7:17 Onların Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında neler yaptıklarını görmüyor musun?
Yer 7:18 Çocuklar odun topluyor, babalar ateş yakıyor, kadınlar Gök Kraliçesi’ne pide pişirmek için hamur yoğuruyor. Beni öfkelendirmek için başka ilahlara dökmelik sunular sunuyorlar.
Yer 32:34 Bana ait olan bu tapınağa iğrenç putlarını yerleştirerek onu kirlettiler.
Yer 32:35 Ben-Hinnom Vadisi’nde ilah Molek’e* sunu olarak oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Baal’ın tapınma yerlerini kurdular.
Mal 1:8 Kör hayvan kurban etmek kötü değil mi? Topal ya da hasta hayvan kurban etmek kötü değil mi? Böyle bir hayvanı kendi valine sun bakalım! Senden hoşnut kalır mı, ya da seni kabul eder mi?” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.

Bunlardan çok daha kötü ve okuduğumuz zaman cık cık dediğim daha onlarca ayet var. nasıl oluyor diyorum, nasıl yapabildiler? Bir türlü anlayamıyorum, ta ki benzer şeyleri kendimde görene kadar. Yaptığımı kendime ve Tanrı’ya itiraf etmek zorunda olduğum şeyler var.

Benliğe dayanan düşüncenin yapabileceği kötülüklerin sınırı yok. Tüm dünya ulusları arasında gerçek Tanrı’ya ait halk olan İstailoğulları’nın durumu böyleydi. Ama bu İsrail halkı özelinde olan bir şey değil, bu eylemler benliğe dayalı yersel düşüncelerin eseridir. Ve bu nedenle Tanrı’nın amacını yerine getiremediler ve sürgüne gitmek zorunda kaldılar.

Ve Tanrı onlarla yeni bir antlaşma yapacağını açıkladı.

Yer. 31:31

“Atalarını Mısır’dan çıkarmak için Ellerinden tuttuğum gün Onlarla yaptığım antlaşmaya benzemeyecek”.

Yasamı içlerine yerleştirecek, Yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım, Onlar da benim halkım olacak.

Demek ki artık biz Yeni Antlaşma’dayız ve farklı bir düşüncede yaşamak üzere hazırlandık.

Ve Tanrı’ya ait bir imanlı ya da kilise yeryüzündeki hizmetini ya da görevini ancak göksel bir düşünceyle yerine getirebilir. Ne kadar çok göksel düşünceyle doluysak o kadar çok yerde Tanrı’nın amacı bizde gerçekleşecek. Ama ne kadar yersel düşünceyle doluysak, Tanrı’nın amaçları için o kadar yararsız oluruz.

Efesliler 1:3

“Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun”.

Dikkatinizi çekerse burada ruhsal kutsamalardan söz ediliyor, hiçbir maddesel kutsama yok. Maddesel kutsamalar Eski Antlaşma’da İsrail halkına vaat edildi, bunu Yasa’nın Tekrarı 28. bölümde okuyoruz. İşte bu farklılık Eski ile Yeni’yi birbirinden ayıran şeydir; Mesih’in lütfunu Musa’nın Yasası’ndan ayırıyor. Bu nedenle biz Yeni Antlaşma imanlıları İsrail halkı gibi maddesel bereketlerle motive olamayız, bizim ruhsal bereketlerimiz var, göksel yerlerde ruhsal kutsamalarla kutsandık. Ve bu kutsanma çok çok daha üstündür. Elbette Tanrı imanlıları bugün de maddesel olarak kutsar ama bunu farklı bir amaçla yapıyor. Kutsamanın kendisi maddi değil, ruhsal.Ve öncelikle Tanrı’nın doğruluğunun ve egemenliğinin ardından gittiğimizde tüm dünyasal ihtiyaçları sağlanır. Ve biz Yeni Antlaşma’da ruhsal çocuklar, ruhsal zenginlik, ruhsal onur, ruhsal zaferler peşinde koşmalıyız. Tanrı’nın işini yapmak için ihtiyacımız olan Dünyasal gereklilikler de sağlık ve para gibi bize sağlanır.

Tanrı yolunda gelişmek ve imanda olgunlaşmamız için bunu iyice anlamamız ve kabullenmemiz gerekiyor ki düşüncemiz değişsin.

Pavlus Koloseliler 1:27-28’de Müjde’yle ilgili sırrı açıklarken şöyle der:

“Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz”

Yani Mesih, içimize kendi yaşamını getirmek üzere gelmektedir. O bize misafir olmaya değil, ev sahibi olmaya geliyor. O Krallar Kralı ve Rablerin rabbidir. Evrenin Tanrısı, kendi egemenliğini ve yaşamını Ruhu aracılığıyla bize getiriyor..Bu ne kadar müthiş bir olay! Bunun üzerinde ne kadar dursak azdır.

1.samuel 5:2-4’te şöyle bir olay anlatılır:

“Filistliler, Tanrı’nın Sandığı’nı ele geçirdikten sonra Tanrı’nın Sandığı’nı Dagon Tapınağı’na taşıyıp Dagon heykelinin yanına yerleştirdiler. Ertesi gün erkenden kalkan Aşdotlular, Dagon’u RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Dagon’u alıp yerine koydular. Ama ertesi sabah erkenden kalktıklarında, Dagon’u yine RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Bu kez Dagon’un başıyla iki eli kırılmış, eşiğin üzerinde duruyordu; yalnızca gövdesi kalmıştı”.

Tanrı’nın görkeminin ve kutsallığının yanında putların düştüğü durumu çok güzel anlatan bir bölüm bu. Gerçekten de Tanrı yaklaştığı zaman, bütün kirli ve bozuk şeyler titremeye ve Tanrı’nın önünde yıkılmaya başlıyor. Bizim hayatımızda Mesih’in önüne getireceğimiz ve yıkılmasını istediğimiz büyük bir put var: bunun adı benlik düşüncesi.

Mesih’in düşüncesi geldiği zaman benlik düşüncesi yıkılmalıdır ve bu bir kerelik bir iş değil, yaşadığımız sürece tekrar tekrar yapılacak bir iştir. Filistliler gelip Dagon’u tekrar yerine koymuşlardı.. Bu ölümlü ve günahlı bedende yaşadıkça benlik de sürekli ayağa kalkmaya çalışmaktadır.

Gene İsrail tarihinde Givonlular adlı bir halkın can korkusuyla İsrailliler’i nasıl aldattığını okuyoruz. Yakın bir ülkede yaşadıkları halde onlarla barış anlaşması yapmak için uzak bir ülkeden geliyormuş numarası yapmışlardı. Eski püskü giysiler, şarap tulumları alıp uzak yoldan geldiklerini söylediler. Halbuki İsrail halkı Givonlular’ı yok etmesi gerekirken onlarla yanyana, yaşamaya komşu olmaya ant içtiler. Çünkü Tanrı’ya danışmadılar.

Benlikteki düşünce de aynı şekilde aldatıcı kisvelere bürünebilir. Hayatımızın bir köşesine sinsice yapışabilir ve bizi aldatır ve bir şekilde bizimle birlikte yaşar gider. Aldanmamanın yolu her düşünceyi Tanrı sözüne bağımlı kılmaktır. Tanrı’ya danışmaktır.

Örneğin bize acı çektiren biri varsa ya da içine düştüğümüz kötü bir durumda bize aniden doğal bir düşünce gelir. Bu düşüncenin Tanrı’dan olup olmadığını hemen anlamadıysak eyleme geçmeden önce Rab’be danışmak gerekir.

Geçen haftalarda Bruce kardeşimiz imanla sevmek konusunda harika bir paylaşım yapmıştı. Verdiği mesajdan hepimiz çok bereket aldık. Tanrı’nın isteğine uygun ne dilersek bizi işiteceğini vaat ediyor. Biz düşmanımızı ya da sevmekte zorlandığımız kişiyi sevmemiz için güç istediğimizde bunu imanla alacağız. Çünkü Tanrı’nın buyruğu ve vaadi var. İman ettiğimizde bunu Tanrı’nın verdiği güçle yapabileceğiz. İşte bunun gibi sadece sevmeyi değil, her durumda benliğe dayanan düşünceleri de imanla reddedeceğiz. Ve gene imanla Mesih’e dayalı düşünceyi kabul edeceğiz. Zaten iman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmemiz olanaksızdır. Ve tanrısal düşünceyi tanrısal eyleme dökeceğiz. İşte Mesih’le birlikte yürümek böyledir. Bu sayede:

2.Ko. 10:5

“Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz”.

İşte bunu imanla yapacağız. Ne kadar zor ve acı verici olursa olsun, Mesih’in buyruğunu imanla yerine getireceğiz..O zaman Mesih’in yaşamı bizden parlayacak, değil mi?

1.Ko 15:33

“Aldanmayın, “Kötü arkadaşlıklar iyi huyu bozar.”

Neden kardeşler? Arkadaşlıkta insanlar ilişkisel olarak yakınlaşır, yürekler birbirine açılır vee n nihayetinde düşünceler paylaşılır. Dünya bizim için kötü bir arkadaştır, bize kendi düşüncelerini aktarır, Mesih’ten edindiğimiz iyi huyu bozar. Boşuna mı Tanrı sözü diyor, Dünyayla dost olmak isteyen kendisini Tanrı’ya düşman eder. Aman, bize iyi arkadaşlar, kilise, imanlılar, her şeyden önce Mesih lazımdır.

Dünyanın bariz kötü düşüncelerini net olarak ayırt ederiz ama Bazen de bu kötü düşünceler gizli bir şekilde kulağa hoş gelen ya da tatlı bir mesaj kisvesiyle gelir ve biz bunları hoş görebiliyoruz, kulak verebiliyoruz.

Bizim düşünceleri ayırt edeceğimiz tek nokta Tanrı sözüdür. eğer bir öğüt ya da öğreti Mesih’in ağzından çıkmıyorsa, belki iyi gibi görünebilir ama göksel olabilir mi, kutsal olabilir mi? İstediğiniz kadar sevgiden bahsetsin, kardeşlikten söz etsin, bu düşünce Mesih’ten midir? Bu nedenle bir mesajın içeriğinden öte mesajı kimin söylediği önemlidir. Bizim aradığımız dünyanın iyi gördükleri değil, Tanrı’nın beğenilir ve kutsal düşüncesidir. Bu düşüncelerin sahibi gökten gelmiş ve bizimle düşüncelerini paylaşmıştır hamdolsun.

Yuh 8:23

İsa onlara, “Siz aşağıdansınız, ben yukarıdanım” dedi. “Siz bu dünyadansınız, ben bu dünyadan değilim”.

Düşünce ekersen eylem biçersin, eylem ekersen karakter biçersin. İsa Mesih’inkine benzer göksel bir karaktere değişip dönüşmemiz de yukarıdan gelen Tanrı Sözü İsa Mesih’imizle yakın dostluk kurmaktan geçiyor.

İman İle Nasıl Sevilir

06.10.2019

Sevgi … genellikle dünyadaki en büyük güç olarak tanımlanır.

“Her yaş grubundaki insan sevgiye karşılık verir. Dünyadaki en büyük güçtür.”

“Arlis Priest”, “Sevgi her kapının anahtarıdır.”

1 Korintililer 13:8

“Sevgi asla son bulmaz” der.

Sevgi aynı zamanda insanlık için en büyük ihtiyaç olarak tanımlanır.

“The Beatles” müzik gurbunun şarkı sözünde;
“Tek ihtiyacın sevgi”’den bahseder.

The Beatles
Psikologların çoğu insanoğlunun en büyük ihtiyacının sevmek ve sevilmek olduğu konusunda hemfikirlerdir. Bizi insan yapan da budur. Onu kazanmak için çeşitli arayışlara gideriz. Seneler önce bir haber dinlediğimi hatırlıyorum;

“Reçete: Bir köpek”

Bunun özü: insanlar çok muhtaç. O kadar yalnızlar ki, mutlaka sevgi ve arkadaşlık için açlık duyuyorlar. Akıl hastanesinde olanlara ve Huzur evlerinde olanlara bir köpek verildiğinde müthiş bir şekilde bakıldılar. Köpek onları sevdi, onları gördüğünde hep sevindi, yaşlı, çirkin veya garip davrandıklarında bile köpek onları hep kabul etti. İnsanların sevgiye ihtiyacı var ve onu bulmak için arayışa gidecekler.

İnternete girdim, 150 taneden az olmamak üzere (Türk siteleri de dahil ) eş bulma sitelerine rastladım.

Siberalem .com
Muslima.com
Happn.com
OkCupid.com
ve Tinder

İnsanlar sevgi arıyorlar.

Hristiyan olarak, biz de sevginin müthiş inanılmaz gücünü görüyoruz. Yuhanna 13:35’de İsa Mesih şöyle der; Biz Hristiyanlar olarak birbirimizi seversek, Hristiyan olmayan toplumlar için en büyük tanıklık olacak. Birbirimize olan sevgimiz dünyayı degiştiriyor!

I. Sevgi nedir?

A. Bir sözlük şöyle tanımlar… “Önemsenme ve Şefkati andıran güçlü, pozitif bir duygu. Ve… … “sıcak bir şefkat ve içten bağlılık.”
B. Dünya sevgiyi bir duygu olarak tanımlar.

Kültürümüzde nerdeyse istemsiz olarak resmedildi. “Elimde değil. Kime aşık olacağını seçemezsin” gibi sözlerinin söylendiğini duymuşsunuzdur. Daha önce de bahsettiğim gibi, Sevginin kendisi bizi insan olarak tanımlar ama biz onu tanımlayamıyoruz. Ne olduğunu bulana kadar perişan oluyoruz.

Bir Türk arkadaşım Türk kültüründe bana şunu gösterdi;

Türk tipi sevgi:
“Ya benimsin, ya toprağın” Veya buna ne dersiniz…“İnsanlığı seviyorum ama insanlardan nefret ediyorum..” Edna St. Vincent Millay

Bir de bu var… “Sevgi, aşk: Evliliği tedavi eden geçici bir deliliktir.” Diye tanımlar Ambrose Bierce

Belirttiğim gibi, Dünya sevgi kavramını çarpıttı. Öyleyse…

C. İncil’in nasıl tanımladığına bakalım.
Bildiğiniz gibi Yeni Antlaşma Yunanca yazılmıştır ve Yunanca’da 3 çeşit sevgi tipi vardır. İlk olarak , “Eros” var Şehvetli arzu (Bu çeşit sevgi Kutsal Kitap’ta yoktur.) Sonra “Phileo” var Kardeşlik Sevgisidir. Arkadaşlık Sevgisi. Birisini seviyoruz çünkü değerli. Değerli olduğu için sevmek. (bir arkadaş, bir akraba) Bir de Agape sevgisi var. Bu en saf en derin sevgi tipidir. Tanrı’nın olağanüstü sevgisidir. Bu durumda sevgi, sevilen kişinin değerine bakılarak değil ,seven kişinin karakteri nedeni ile verilir. Bazen, Bu sebepten dolayı ” yerine “Buna rağmen” sözcükleri ile sevgi tanımlanabilir. Ayak kokuna rağmen seni seviyorum. Tam tersi ise… Seni seviyorum çünkü güzel, akıllı ve zenginsin. Bu tür Sevgi Kutsal Kitap’ta nerede tavsir ediliyor?

1.İncil 1.Korintliler 13:4-7
Sevgi sabırlıdır. Sevgi kıskanmaz. Sevgi kendi çıkarını aramaz. Sevgi kendi çıkarını aramaz. Sevgi her şeye katlanır, asla pes etmez.

Nihai Tanım: Tanrı Sevgisidir. (1 Yuhanna 4:8) Sevgi Tanrı’dan kaynaklandı. Sevgi Tanrı’da anlam buldu. Öyleyse, Sevgiyi Tanrı olmadan asla tam olarak anlayamayız veya deneyimleyemeyiz.
Sadece Tanrı 1 Korintiler 13 te konuşulduğu gibi gerçekten sevebilir. Gerçek sevgi Tanrıdan’dır.

D. Tanrı bizim sevgi ile ne yapmamızı istiyor?
Tanrı bize sevmeyi emretti. Matta 22:36-40’da Ferisilerden biri İsa’ya şunu sorarlar;

“Öğretmenim, Kutsal Yasa’da en önemli buyruk hangisidir?” İsa ona şu karşılığı verdi: “ ‘Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’  İşte ilk ve en önemli buyruk budur.  İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’  Kutsal Yasa’nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır.”

Sevmek o kadar önemli o kadar kritik ki, İsa bu iki buyruğu yerine getirerek tüm yasayı yerine getirmiş olacağımızı söylüyor. İlerleyen bölümlerde de İncil bu iki buyruğunun ikincisi üzerinde duruyor.

Birbirimizi sevmemiz söyleniyor. (Yuhanna 13:34)

Komşularımızı sevmemiz (Matta 22:39)

Ve, benim favorim, ( karınızı ) sevin (Efesliler 5:25)

Tüm bunlar sevgiye bakmanın geleneksel yolu olmakla birlikte İsa bize düşmanlarınızı sevin (Luka 6: 27) diyerek radikal standartın dışına çıkıyor. Ne!? Bu, Tanrı’nın İncil’deki en cesur emirlerinden biridir. Ne? Düşmanlarımı sevmeli miyim? Tanrı, yalnızca hoşlandığımız bireyleri değil, aynı zamanda bize en azından hitap etmeyenleri de. Bilerek bize derinden zarar vermiş olanları da sevmemizi ister. Ve , Korintliler 14:1 ‘de “ En büyük amacımızın sevmek » olmasından bahsediyor.

İsa’nın bizi sevdiği gibi sevmek! (Yuhanna13:34)

Hiç bir yolu yok! Bu imkansız! Oswald Chambers’ın çok iyi bir şekilde ifade ettiği gibi… “Tanri beni tüm günahlarıma rağmen, tüm bencil isteklerime, inatçılığıma, gururuma ,kendi çıkarıma rağmen sevdi, sonuna kadar ve şimdi “benim size sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin diyor”. İnanılmaz! Eğer bu Tanrı’nın kefareti, emri ise……

II. Bu Dünyada bir kişiyi nasıl böyle sevebiliriz?
Tanrı’nın cevabı… İman ile. Biraz daha bakalım. Daha önce bahsettiğimiz gibi, Dünyanın sevgi dediği şey duygular ile örtüşmüş. Duygularım olduğu kadar karşımdaki kişiyi severim diyor bu dünya.

A. Tanrı’nın sevgisi tamamen farklı ve “başkadır”. Onun sevgisi ne kadar “sevilebilir” olduğumuz ile ilgili değil Onun karakterini baz alır. Tanrı bizi kendi iradesinin bir eylemi olarak seviyor.
Bizi sevmeyi seçti. Nihayetinde,

B. Sevgi= Karar Barbara DeAngelis şöyle der… “Sevgi anlık olarak an an yaptığımız seçimlerdir.” Gözlerini kendinden ayırmak anlamına geliyor. Ama, dürüst olalım. Çekici olmayan, garip, huysuz, hoş görünmeyen veya bizi sevmeyenleri sevmek zor. Karı/Kocalar… Bazen Laura’yı çok sinir ediyorum. Bazen beni incitiyor. Ben her zaman onu sevdiğimi hissediyor muyum? Hayır. Ama her ne olursa olsun onu sevmeyi seçiyorum… İman ile… Laura’nın sevgisine bakarsak: Benden biraz daha fazla inanca sahip. Kendi gücümüz ile tüm bunlar imkansız. Demek ki çözüm, Tanrı’nın senin aracılığıyla yapmasına izin vermektir! Ruhun meyvelerinden biri sevgidir. Bu yüzden, yalnızca Tanrı’nın gücünde yürürken, O’na bağlı olarak, O bizim aracılığımızla sevebilir.

C. İman ile sevmek.
Ne anlama geliyor? Bir buyruk ile başlar. Tanrı bize birbirimizi ve düşmanlarımızı sevmeyi buyruk olarak verdi. Öyleyse buyruk verdi ise, Onun isteğinin bu yönde olduğunu biliyoruz. Yuhanna 5:14,15’ te şunu söyler;

“Tanrı’nın önünde güvenimiz şu ki, O’nun isteğine uygun ne dilersek bizi işitir. Her ne dilersek bizi işittiğini bildiğimize göre, O’ndan dilediklerimizi aldığımızı da biliriz”.

Yuhanna bize şunu söyler; Tanrı’nın iradesine uygun bir bir şey dilersek bizi duyar ve bizi yanıtlar. Bu yüzden, Karını, Kocanı, Komşunu, Düşmanını sevmeyi Tanrı’dan dilersen, Tanrı söz veriyor. Bunu yapacak. Bizde yapacağına inanmamız gerekir. İmana adım attığınız ve Mesih’in hayatınıza girmesini ve günahlarınızı bağışlamasını istediğimizde yapacağını bilmek gibi… Bunu yapacak… Söz verdiği için yapacaktır. Tanrı’nın sözünü, vaadini aldın. Tanrı’nın sevgisindeki bir diğer kritik unsur da…

D. Sevgi bağışlamaktır…
Biri bizi kırdığında veya incittiğinde, bizim doğal tepkimiz nedir? Aynı tepkiyi vermeyi veya onlardan kaçmayı istiyoruz. Ama onları bağışlamamız ve bir yanağımızı çevirmemiz buyuruluyor. Bu gerçekten çok zor. Sizce affetmenin içinde neler var? Bağışlamayı seçmek ile başlıyor. O kırgınlığı içinizde tutmamayı seçin. İçimizde tutarsak ne olur? Tanrı İbraniler. 12:14-15 “acı bir kök” Ruhumuzda daha da büyüyecek. Tekrar gündeme getirmeyin.

E.Yani sevmenin tek yolu Tanrı’nın sevgisini içimize almak ve başkalarına aktarmaktır.
Romalılar 5:5’i o kadar çok seviyorum ki, tanıklığıma koydum. Görüyorsunuz, sevmek benim doğama çok ters, bana yakın olanları bile. Ben büyürken, aile bireylerim birbirinden bağımsızdı. Babam çok seyahat ederdi, sevgiyi arıyordum (şarkılarda) … ve yanlış yerlerde. Sadece İsa’yı içime aldığımda sevebildim.

Romalılar 5:5 şöyle der…

“ Tanrı’nın sevgisi Kutsal Ruh aracılığı ile yüreğime döküldü”

Pratik olalım.

E. Birini sevmek için “imanla adım atmak “ eylem gerektirir.

“Yavrularım, sözle ve dille değil, eylemle ve içtenlikle sevelim.”

1 Yuhanna 3:18

İnancımızı somut yollarla gösteriyoruz, sevmeyi seçerek. Bunlar hangi somut yollardır? Çeşitli yollar ile sevmeyi düşün 1.Korintliler 13. vee Luka : 6:27-36 Sevgi eylemleri aşağıdakileri içerir;
Onlara iyilik yapmak. Onları bereketlemek. İstediklerini vermek. Karşılığını beklemeden borç vermek. Davranılmasını istediğin gibi karşındakine davranmak. Kendine sor, Bu kişiyi nasıl sevebilirim? Benim için, Sevginin en büyük göstergelerinden biri o kişi için dua etmektir. Başkasını bencil olmadan sevme yoludur. Başkaları için dua etmekten bahsettiğimde, “Rab onlara günahlarını göster” demiyorum , veya İsa “Onları değiştir” demiyorum. Onun yerine, hayatlarına bereket diliyorum. Bu zor kararları alırken Tanrı’nın onlara bilgelik vermeleri için dua etmek.
Aileleri için dua etmek. Ve, evet kurtuluşları için dua etmek.

Sonuç olarak, kalbinde kime sevgi aktaracağını karar verdikten sonra, “patronun” olur, “ukala komşun”, veya kötü “kayınbiraderin” olabilir. Sonra Tanrı’ya gidip, “ lütfen bu insanı bu şekilde sevebilmem için bana bana yardım et” diye dua edebilirsin.

Ardından, İman ile adım atarak, Tanrı’ya güvenerek Sen adım attıkça Tanrı’nın sana güç vereceğine güvenerek Tanrı’nın iradesi olduğunu bilerek eyleme başlayın. Bu kişiye karşın o an içinizde çok sıcak bir sevgi seli akmaya başlayağını söyleyemem… Bazen hemen de akar. ama çoğu zaman olmuyor. O duygulara ulaşmak çoğu zaman haftalar, hatta aylar alıyor. Görüyo musunuz, duygular imandan sonra geliyor. Başka bir yoldan değil. İman etmeye ve aktif olarak onu sevmeye başladığımızda, zamanla, duygular gelir.

Örnek: Lori Eby
➢ Missouri’de çalışırken grubumda bir kız vardı, çok iğrenç gözüküyordu, şakaları beni sinir ediyordu. Onu sevmem çok zaman aldı, hatta gülüşü bile beni rahatsız ediyordu. Sonra Onu sevmeye karar verdim. İman ile, Tanrı’nın beni güçlendireceğine inanarak..
➢ Tanrı’dan yardım istedim, ona “sevgi gösterileri “ gösterdikçe “Tanrı’nın bana güç vereceğine inanmaya başladım.
➢ Aylar sonra, Tanrı ona karşı yüreğimi değiştirmeye başladı.
➢ Onun benim ekibimde olmasından hoşlanıyordum.
➢ Ve evet, Bugün bile hala onun gülüşü aklıma geldiğimde gülümsüyorum.

Evlilikte de aynı şey geçerli. Tüm evlilikler sevgi, sıcak ,romantik duygular ile başlıyor. İçimizde kelebekler uçuşuyor… Ama, zamanla bu duygular yok oluyor. İşte o zaman eşini sevmeyi karar veriyorsun, bu şekilde hissetemesen bile ona sevgini göstererek. Mükemmel olan şu ki, bu sıcak duygular çoğu zaman geri geliyor. Günümüzde Bir çok evlilikte sorunun nerede başladığına bakalım:

İlk evlendiğimizde eşime karşı derin, tutkulu bir sevgim vardı. Belli bir süre sonra bu kayboldu.İşte o an boşanma gündeme geliyor. Bir koca karısına artık seni sevmiyorum diyor.Ama aslında ne söylüyor? “Seni seviyor gibi hissetmiyorum”. Veya “Seni sevmemeyi seçiyorum artık”. Bazıları bu tür sevginin aldatıcı veya iki yüzlü olduğunu söyleyebilir.

F. Benim motivasyonum, niyetim nedir?
Başka bir deyişle, bu kişi için “sevgi” hissetmiyorum, bunu söylersem iki yüzlü gibi olurum. Buradaki kilit nokta, niyettir. Amacım, kendime bir çıkar oluşturmak mı?. Bu kişiden bir şey mi almak istiyorum? Veya, O kişiyi davranışlarına rağmen sevmek mi istiyorum? Biri bencilce, diğeri değil. Başka bir hikaye daha anlatayım kendim ile ilgili, Bir yaz projesi için Filipinler’deydim.

G. Örnek: Steve Jonas
➢ Filipinler’de çok zor yaşam koşulları var.
➢ İki kişi 3*5 metrelik odada yaşadık.
➢ Sert yataklar.
➢ Onu sevmek çok zordu.
➢ Beni irite ediyordu.
➢ Söylediği herşey yanlış gibi geliyordu.
➢ Birbirimizi sevmeye karar verdik, çünkü bu proje için daha bir çok hafta beraber olacaktık.
➢ Yatağa girmeden önce her gece beraber dua ettik
➢ Bir kaç hafta sonra, Tanrı birbirimize karşı yüreğimizi değiştirdi ve duygular gelmeye başladı.
➢ Steve iyi bir arkadaş olmaya başladı.

Sevgi gerçekten Tanrı’nın yapabileceği bir şey. Sevebiliyorum çünkü önce O beni sevdi. (1.Yuhanna :4:19) Sadece Tanrı’nın sevgisi duyarsızlık, bencillik ve gururun bariyerlerini kırabilir. İman ederek, emin olabiliriz ki, Tanrı’nın sevgisi bizden başkalarına akacak…

Tanrı’yı Tanımakta İlerlemek

22.09.2019

Tanrı’nın Sözü ve Ruhu bizi yeniden yaratır.

Tanrımız’a şükrolsun, çünkü O kendisine giden yolu bizlere gösterdi. Ve kendisine açılan Kapı’nın kimliğini açıkladı. Rabbimiz İsa, “Yol Benim” “Kapı Benim” dedi. Rab İsa’nın kapısından giren Tanrı’nın Egemenliğine girer.Rab İsa’nın yolunda yürüyen Tanrı’nın Egemenliği’nin yolunda yürür.

Yüzyıllar önce insanlar bir zamanlar Tanrı’nın dünyayı doldurun buyruğunu dinlemeyip bir arada kalmak ve kendilerine ün yapmak, ad kazanmak, göklere erişmek için Babil’de bir kule dikmeye başladılar..Yaptıkları tuğlalardan bir kule yaparak göklere nam salmak istediler. Ancak Tanrı buna izin vermedi, çünkü Tanrı’ya kibir ve gururla dolu yüreklerle yaklaşılamazdı.Günahkârlar Tanrı’nın Egemenliği’ne giremezdi.Ancak merhameti bol olan Tanrı, alçakgönüllülere O’na giden yolu gösterdi. İbrahim’in torunu olan Yakup bir gece bir düş gördü…Bu Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, merdivenin başının göklere eriştiğini gördü. Tanrı’nın melekleri merdivenden çıkıp iniyorlardı. Tanrı bu düş ile Yakup’a ne söylemek istemişti?

Tanrı Yakup’a göklere erişmek için bir kule yap demedi, ama O’na bir merdiven gösterdi. Kibirli insanların kulesi reddedildi, ama Tanrı alçakgönüllülere kendisi göğe çıkan bir merdiven sağladı. Bu merdiven Yakup’un soyuyla ilgiliydi. Bu merdiven neyi temsil ediyor? Yakup’un soyundan gelen İsa Mesih dedi:

“Size doğrusunu söyleyeyim, göğün açıldığını, Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz.”

Hamdolsun, işte göklere açılan Kapı, göklere giden Yol ve işte başı göklere erişen Merdiven O’dur.

Rab İsa’ya iman ediyorsak, o zaman o kutsal merdiveni çıkıyoruz demektir ve Tanrı’nın buyurduğu ve gösterdiği yoldan en nihayetinde göklere varacağız..Dünyadaki günlerimiz sona erdiğinde orada olacğaız. Çünkü Tanrı’nın önünde kibirle değil, O’nun lütufla yaşıyoruz. Tanrı’ya kendi gücümüzle, iyiliğimizle, aklımızla varmaya çalışmıyoruz..Rab’bin sağladığı Yol’da hedefe doğru ilerliyoruz. Bizim yolculuğumuz kutsaldır, yolumuz dünyadan farklıdır. İnsanlık Babil kulesi ile göğe çıkmaya çalışıyor biz ise İsa Mesih’le göğe gidiyoruz.

EA’da Balam adlı bir adam İsrail halkını kutsarken şöyle diyordu: Tek başına yaşayan, Uluslardan kendini soyutlayan Bir halk görüyorum.

Evet, işte Tanrı halkının karakteri budur: Hıristiyanlar olarak dünya uluslarının yaşadığı gibi değil, Tanrı’ya ayrılmış olarak fiziksel olarak değil, ama ruhsal olarak kendimizi soyutlamaya çağrılıyoruz. Eğer soyutlanmak zorunda olmasaydık, Tanrı bize dünyadakiler gibi yaşayın, bu çağın gidişine uyun, dünyayı sevin, günaha karşı koymayın derdi..Ancak bizim çağrımız asla böyle değildir! Kimse kendisini aldanmasın..Tanrımızın bizi kurtarmaktaki ve kutsamaktaki amacı bu çağın gidişine uymamamız ve Tanrı’nın isteğini yerine getirmemizdir.

Romalılar 12:2’ye bakalım. Tam da bunu söylüyor:

“Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin. “

Bu ayette Kutsal Ruh yüreklerimize konuşuyor ve bir buyruk veriyor aslında. Tanrı değişmemizi buyuruyor…

Yaratılış 1. bölümün 2-3. ayetlerinde dünyanın yaratılışı anlatılırken şöyle söyler

“Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.”

Dünyanın yaratılışında Tanrı’nın Ruhu ve Tanrı’nın Sözü etkin biçimde çalıştı..Düzensiz, şekilsiz, karanlık, kaotik bir yeryüzüne düzen, şekil, ışık getiriyor ve yaratılışı tamamladıktan sonra Tanrı “her şeyin çok iyi olduğunu görüyor”. Rab kusursuz bir iş meydana getirdi.

Sevgili kardeşler, dünyanın yaratılışında gördüğümüz bu resmi Rab bizim hayatlarımızda da aynen tekrarlamaktadır: Tanrı, karanlık, düzensiz, biçimsiz, kaotik hayatlarımızı eline alıyor ve Kutsal Ruh bizim hayatımızda çalışmaya, dalgalanmaya başlıyor, Tanrı’nın sözü yüreğimize ekliyor, içimizde parlıyor ve Rab ışık olsun diye buyuruyor ve aydınlanma sağlıyor. Ve sonuçta içsel olarak değişim oluyor ve Rab bizi o kadar çok değiştirmek ve dönüştürmek istiyor ki sonunda bize bakıp “her şeyin çok iyi olduğunu görmek istiyor..Bir başka değişle, Rab iman etmemizden önceki günah içinde yozlaşmış, karanlık, acılık, nefret, kıskançlık ve her türlü kötülükle dolu olan bizleri Tanrı’nın Sözü ve Kutsal Ruh aracılığıyla kökten değiştirmektedir.. Bu değişimin yönü nedir? Yani biz neye benzeyeceğiz, kime benzeyeceğiz.

Kol. 3:9-10

Eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız; eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısı’na benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz.

Bir şey kendisini yaratana nasıl benzeyebilir? Hamdolsun Rabbimize, bizler günah işleyen Adem’in yolunda karanlıktayken, gökten inerek insan benzeyişinde, kul suretinde yaşayan Yaratıcımıza yani Tanrı’nın beden alan Sözü İsa Mesih’e benzemek için değişiyoruz.. Hamdolsun, hamdolsun.İşte Müjde’nin özü budur.

İbraniler: 1:2-2

Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir.

Tanrı’nın sözü sadece yazılı biçimde değildir. Eski zamanlarda Tanrı peygamberler aracılığıyla konuşur ve onlar bu sözleri yazıya geçirirlerdi. Ancak Tanrı’nın sözü bu son çağda insan biçiminde gelmiştir.

Söz insan olup aramızda yaşadı.

EA ve YA arasındaki fark budur. EA’da Tanrı’nın sözü yazılıdır, On Buyruk taş levhalara yazıldı, Kutsal Yasa birçok parşömene yazıldı. Ama İsa’nın gelmesiyle Tanrı’nın Sözü insan olup aramızda yaşadı. Böylece Tanrı’nın sözü sadece okuyarak değil, bakarak, gözlemleyerek, seyrederek anlaşılır hale geldi.

Tanrı her birimizi Oğlu gibi insan biçimindeki sözüne dönüştürmek istiyor. Bu nasıl olabilir? Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesiyle O’nun gibi düşünmeye başladığımız zaman olur. O’nun gibi düşünmeye başladığımızda, O’nun gibi hareket etmeye başlarız. Çünkü içsel yaşamımız dışsal davranışlarımızı yönetir.

İlk dünyaya geldiğimizde belirli bir düşünce biçimimiz yoktur. Yeni doğmuş bir bebeğin dünyasal bir düşünce biçimi yoktur. Ama bebek büyüdükçe doğası gelişir ve Adem’den miras aldığı günahlı doğa çevresindeki dünyayla uyumlu olur; düşünce yapısı günahlı hale gelir; dünyadaki herkes gibi bencilik, yalan, gurur, kıskançlık, nefret, sevgisizlik gibi benliğin ürünlerini verir. Başkalarına zarar verir. Ancak kişi Mesih’e iman ettiğinde, ruhsal olarak yeni doğar. Tanrı’nın Ruhu ve sözü o kişiyi yeniden yaratır. Tanrı’nın ruhsal bakımdan yeni doğan imanlılar için isteği benliğin işlerini ortadan kaldırıp Mesih’te bu yeni, diriliş yaşamının gelişmesi ve düşünce yapısının Tanrı’nın isteğine göre yenilenmesidir.

Yaratılışta Tanrı, toprağa, sulara ,yani cansız varlıklara biçim verdi, düzen getirdi. Cansız varlıklar doğal olarak Tanrı’ya itaat ederler, çünkü akıl ya da vicdan sahibi değillerdir, başka seçenekleri yoktur..Hayvanlar da böyledir. Ancak yaratılış içerisinde Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan tek varlık olan insanlar Tanrı’ya itaat etme ayrıcalığına sahiptir. Ve bu yüzden Tanrı’nın bizi değiştirme işi cansız varlıklarda yaptığı değil, bizim isteğimizi ve iznimizi gerektiriyor. Tanrı bizden izin ister mi? Elbette, çünkü bizi kendi suretinde yarattı ve bizim isteğimize saygı gösterir..Aksi halde, Tanrı imanlı ya da imansız tüm insanları isteğimize bakmadan zorla değiştirmez miydi? Ama Tanrı bu yolu seçmez..Biz Tanrı’ya bizi değiştirmesi için izin veriyoruz, O’na kendi isteğimizle boyun eğeriz. Bu yüzden Tanrı’nın istediği değişimin devam etmesi, her şeyin çok iyi olması için Tanrı ile işbirliğinde olmamız, yani Tanrı’ya izin vermemiz gerekir.

Hayatımızda bir kriz noktasına geldiğimizde “Ya Rab, ne yapacağım? Düşüncen ya da isteğin nedir?” diye sorarız. Hayatımızda bir dönüm noktasına geldiğimizde ya o kararı ya da bu kararı vermeniz gerekir, ama ne yapacağımızı bilemeyebiliriz.. Ama Tanrı’nın sözü Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebileceğimizi söylüyor. Eğer o karar anına dek yıllarca Kutsal Ruh’un düşüncemizi yenilemesine izin vermişsek, o zaman Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebiliriz. Ama eğer Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesine izin vermemişsek, karar anına ya da kriz zamanına geldiğimizde benliğimize iyi geleni seçebilir ve yanlış yapabiliriz.

O yüzden Tanrı’nın düşüncesi için kriz zamanlarını ya da önemli karar anlarınız beklemeyelim. Kriz olsun olmasın sorunlar olsun ya da olmasın, bizim hedefimiz her durumda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmek olmalıdır. Zihinlerimizi Tanrı’nın sözüne ve Ruhu’na açarak İsa Mesih’in öğretilerine ve yaşamına dikkatle bakalım. Rab bizde bir yaratma işini sürdürüyor. Rab, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın isteğini sadece sözde değil, eylemde, kendi yaşamıyla gösterdi ve öğretti. Rabbimiz “Ben ve Baba Biriz” ve “Beni gören Baba’yı görmüştür” dedi. İsa Mesih’e baktıkça ve O’nu gördükçe, Baba Tanrı’yı görürüz ve O’nun düşüncelerini anlamaya başlarız. Hiç kimse Tanrı’yı görmedi, ama Tanrı olan biricik Oğul O’nu bize tanıtıyor. Oğul’u daha da yakından tanımak için özellikle Kutsal Kitap’ın İncil bölümünü çok okumalıyız. İncil’de İsa’nın nasıl yaşadığı, farklı olaylara nasıl tepki verdiği, insanlar hakkındaki düşünceleri, davranışları hakkında öğreniriz. Bu şekilde Tanrı sözüyle aydınlandıkça Kutsal Ruh bizi İsa’ya yönlendirir ve O’nun benzeyişine göre bizi değiştirir. O’nun düşüncesine sahip olmaya ve Mesih’in iyi, beğenilir, yetkin isteğini ayırt etmeye başlarız.

Rab İsa’ya iman etmiş, yeniden doğmuş ve günahlarımız bağışlanmış olsa da, bazı konulardaki düşüncelerimiz dünya insanlarına benzeyebilir . Çoğumuz belli konularda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmemiş olabiliriz. Yenilenmediğimiz konularda büyüyemiyoruz, değişemiyoruz, Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt edemiyoruz ve hep çocuk gibi kalıyoruz demektir.

Rab’bin sözü üzerinde derin düşünen kişinin düşüncesi ise yenilenir ve O Mesih benzeyişinde değişip dönüşür, ruhsal bir yetişkin haline gelir..Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt ederek Rab’bin adını yüceltebilir..Kilisemizin ışık olması işte buna bağlıdır kardeşler..Rab dedi ki: Bende kalın, ben de sizde kalayım. Ateşe odun atılmadıkça ateş giderek ısısını kaybeder ve sonunda söner..Enerjinin, sıcaklığın devam etmesi için yakıt şarttır..Tanrı’nın sözü de bizim yüreğimizdeki Kutsal Ruh ateşinin yakıtıdır. Bu yüzden Kutsal Kitap okumaya günlük olarak zaman ayırın ve gerekirse bir okuma planı ile her gün Rab’bin sözünün ve Ruhu’nun yüreğinizde ve düşüncelerinizde işlemesine izin verin.Rab sözüne her şeyden çok değer verir. Sözünü her şeyin üzerinde tutar ve bu yüzden sözüne değer vereni de bereketleyecektir.

Dirisu Pınarından İçmek

04.08.2019

İsa Mesih çarmıhta acı çekerken şu soruyu sordu: “Tanrım Tanrım beni neden terk ettin?” Burada bir mezmurdan alıntı yapıyordu. Bizim günahlarımız için. Neden böyle bir felakete Rab katlandı? Bizimle birlikte olmak için. Eğer bizim uğrumuza bizim terk edilmişliğimizi yaşamasaydı, bizimle birlikte olamayacaktı. Rab bizimle olmak istedi ve biz de Rab’le birlik içinde olalım.

Romalılar 8:28–29’de şöyle der:

Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun.

Birçok insan “önceden belirlenmek” kavramını duyunca sendelerler. Bu kavramı anlamak için, ifadenin bileşenlerine bakmalıyız. Belirlenmek sözcüğü belli bir varış noktasına gitmek üzere belirlenmek anlamını taşımaktadır. Yani önceden bilinen bir noktaya varacağı belli olmak ya da “başlamadan önce bitiş çizgisini belirlemek” demektir.

Eğer doğru varış noktasında bitireceksek önümüzde doğru vizyon olmalıdır! Bir yarışı koşup da yanlış bitiş çizgisine varmak korkunç bir şey olur! Bir tabancayı yanlış bir hedefe doğrultup onu vurmak felaket olur!

Ferisiler gayet gayretli ve tutkuluydu, ama amaçları kendilerine hizmet etmekti. Doğru vizyona sahip değillerdi; hedefi kaçırdılar. Peki hedef ne, amaç ne?

“Tanrı’nın bizi İsa Mesih’in benzeyişine dönüşmemiz için önceden belirlemesindeki amacı neydi?” Cevabı basittir; çünkü O bizi sevdi ve bizimle paydaşlık kurmayı arzuladı.

Rab, insanı yaratıp onu bahçeye yerleştirdiği zaman, Adem’e olan sevgisi nedeniyle onunla birlikte yürüdü ve paydaşlık etti. Başlangıçtan beri insanlarl ilgili amacı bu oldu. Rabbimiz insanlarla birlikte yürümek istiyor. Adem’in torunlarından biri Tanrı’nın bu amacını kavradı ve onunla ilgili şöyle tanıklık edilmektedir, “Hanok . . . Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı” (Yaratılış 5:23-24). İbraniler yazarı da şöyle der “Hanok. . . Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.”(İbraniler 11:5). Hanok neden Tanrı’yı hoşnut etti? çünkü Tanrı yolunda O’nunla birlikte yürüdü ve O’nunla yakın bir paydaşlığa sahipti. Neden göğe alındı? Çünkü Adem’den sonra Tanrı’nın yüreğini, isteğini tam anlamıştı. Atamız Adem Aden bahçesinde Tanrı’yla birlikte zorlanmadan yürüyordu. Ve şimdi biz önceden belirlenmiş olan Mesih’te seçilmiş kişiler de Tanrı’yla yürüme daveti aldık, ama artık Aden Bahçesinde değiliz, çöldeyiz. Ama gene de Tanrı’yla birlikte yürümemiz bizden bekleniyor.

Bu nedenle bizim günlük hedefimiz de artık çölü andıran bu zorlu dünyada Tanrı’yla birlikte yürümek olmalıdır. İsa Mesih’in benzeyişinde olmanın anlamı budur.

Çöl dünyayı temsil ediyor ve bizler Tanrı’yla çölde yürümeye çağrıldık. Mısır’daki rahat ve sınır tanımaz hayat tarzından kurtulduk. Pro 29:18 

Tanrısal esinden yoksun olan halk Sınır tanımaz olur. Ne mutlu Kutsal Yasa’yı yerine getirene! 

 Ama biz hamdolsun Tanrısal esini alan halkız, çarmıha gerilerek sınırlandık ve Tanrı’nın denetimi altına girdik. Kutsal Yasa’nın gereklerini yerine getirmek üzere mühürlendik.

Keşke Tanrı’yla birlikte Aden bahçesinde yürüseydik ama olmadı.  Biliyoruz ki çölde yürümek zorludur, Rab’bin dediği gibi O’nun ardından böyle bir çölde gitmek için kendimizi inkar etmek, çetin bir yolda yürümek gerekiyor.Kurak, suyu bol olmadığı, yılanlar, akreplerle dolu bir yerdeyiz.

Çölde nadiren yağmur yağar. Orada suya kolay bir erişim yoktur ve eğer bulunacaksa bile, kuyulardan ya da kaynaklardan çekilmelidir. Çöl kurak ve susuz bir diyardır (Mezmur 63:1). Ancak yürümeye devam etmek için su vazgeçilmez hayati bir unsurdur. O zaman suyu nereden bulacağız? Bu nedenle İsa bizi tıpkı kuyu başındaki Samiriyeli o kadına söylediği gibi bu sözlerle davet eder:

“Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. Kutsal Yazı’da dendiği gibi, bana iman edenin ‘içinden diri su ırmakları akacaktır.’ Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh’la ilgili olarak söylüyordu.”. . . (Yuhanna 7:37–39)

Kuyu başındaki kadın İsa’ya şöyle söylemişti: Sen, bu kuyuyu bize vermiş, kendisi, oğulları ve davarları ondan içmiş olan atamız Yakup’tan daha mı büyüksün?

Kadın İsa’yı Yakup’la kıyasladı, halbuki Yakup’tan üstün olan oaradaydı. O yüreğimizde dirisu kuyusu açmaya gelmişti.

Bu nedenle İsa, kendisine gelip içenin yüreğinde diri su ırmakları ya da pınarları akacağını söylüyor. Çölde deneyim ettiğimiz şey Tanrı’nın Ruhu’nun dökülmesi (yağmur) değildir. Bu kurak yerlerde, tazeleyen sular yüreklerimizde var olan derinliklerindeki Tanrı’nın pınarından ya da kuyusundan çekilmelidir. Isa 12:3  Kurtuluş pınarlarından sevinçle su alacaksınız.

imanlıların yüreğinden ırmak (tekil) değil, ırmaklar (çoğul) akacağına dikkat edin (Yuhanna 7:39). Rab’bin Ruhu yüreklerimizden nasıl ırmaklar gibi akar? Peygamber Yeşaya Ruh’un işlerinin doğasını açıklıyor: “RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak” (Yeşaya 11:2).Kutsal Ruh’a Bilgelik Ruhu, Anlayış Ruhu, Öğüt Ruhu, Güç Ruhu, Bilgi Ruhu ve RAB korkusu Ruhu denmektedir. İsa, Ruh’un ırmaklar gibi olacağını söylediğinde bunun anlamı bir Bilgelik ırmağı, bir anlayış ırmağı, bir Öğüt ırmağı, bir Güç ırmağı, bir Bilgi ırmağı ve bir RAB korkusu ırmağı olacağıdır. İhtiyacımız olan her şey içimizde akan Rab’bin dirisu ırmaklarında var.

İbrahim’in mucize oğlu İshak bir keresinde kendisini kurak bir zamanda buldu:

“İbrahim’in yaşadığı dönemdeki kıtlıktan başka ülkede bir kıtlık daha oldu. . .  RAB İshak’a görünerek, “Mısır’a gitme” dedi, “Sana söyleyeceğim ülkeye yerleş. Orada bir süre kal. Ben seninle olacak, seni kutsayacağım” (Yaratılış 26:1–3)

Tanrı İshak’a rahatlığın bulunduğu Mısır’a kaçmamasını, ama onu koymuş olduğu yerde kalmasını söylüyor. Birçok kez kendimizi kuraklıkta bulduğumuzda, ilk düşündüğümüz şey “Buradan gidiyorum” cümlesidir. Eğer bir sabah duası zamanında Tanrı’nın varlığını hissetmediğimizde, zihnimiz yolunu şaşırmaya başlar ve gün boyunca yapmamız gereken bütün o işleri düşünürüz. Dua zamanımızı aceleyle bitirir ve yapılacak listemizi yapmaya koyuluruz.

Eğer katıldığımız kilisenin ortamı bize kurak gelirse, Tanrı’ya bile sormadan içimizden ruhsal heyecanın olduğu ve harika vaazlar verilen başka bir yere gitmeye karar veririz.

Ya da sosyal hayatımız ya da işimiz kurak görünürse, ekonominin büyüdüğü bir başka şehre yerleşmeyi göz önüne alırız. Şöyle düşünürüz, Eğer burada kalırsam, kuruyacağım ve Tanrı’nın hayatımdaki planının gerçekleştiğini asla görmeyeceğim.

Bu gibi düşünceleri aklından geçiren pek çok Hristiyan var. Bunlar kurak olmayan bir yer bulma umuduyla bir sosyal platformdan bir diğerine, etkinlikten etkinliğe, kiliseden kiliseye, kentten kente kaçıp dururlar. Kuyuları kazmak ve bulundukları yere taze su taşımak için Tanrı’nın onları kullanmasına izin vermek yerine, rahatlık ve huzur bulmak için “Mısır’a giderler.” Anlamadıkları şey, bu kurak zamanların birçoğunda Tanrı’nın onlara verdiği vizyonu ortaya çıkarmayı tasarladığıdır. Her zaman böyle olmayabileceğini biliyorum, çünkü Tanrı’nın bizi yeni bir yer için hazırladığı ve eskisinin kurumasına izin verdiği zamanlar da vardır. Burada anahtar nokta Tanrı’nın Ruhu tarafından yönlendirilmektir! Bizim çağrımız Tanrı’yla birlikte yürümek, zorluklarda Mısır’a gitmek değildir.

Tanrı’ya itaatinin ve kurak diyarda kalmasının sonucunda İshak’a ne olduğuna bakalım:

“İshak o ülkede ekin ekti ve o yıl ektiğinin yüz katını biçti. RAB onu kutsamıştı. İshak bolluğa kavuştu. Varlığı gittikçe büyüyordu. Çok zengin oldu. Sürülerle davar, sığır ve birçok uşak sahibi oldu. Filistliler onu kıskanmaya başladılar. Babası İbrahim yaşarken kölelerinin kazmış olduğu bütün kuyuları toprakla doldurup kapadılar. . . . Babası İbrahim yaşarken kazılmış olan kuyuları yeniden açtırdı. Çünkü Filistliler İbrahim’in ölümünden sonra o kuyuları kapamışlardı. Kuyulara aynı adları, babasının vermiş olduğu adları verdi.” (Yaratılış 26:12-15,18)

İshak, ekinlerinin büyümesi için ihtiyaç duyduğu suyu babasının kuyularını yeniden açarak elde etti. Bu kuyuları Filistliler kapatmıştı. Tıpkı İshak gibi, bizim de Tanrı’nın çürümez tohumunun yüreğimizde olgunlaşması için çaresizce ihtiyaç duyduğumuz suyu çoğunlukla açılmış kuyulardan çekmemiz gerekir. Filistliler dünya ve onun düzenidir. Çoğu zaman bu dünyanın düzenine çok yakınlaştığımızda, farkına varmadan kuyularımız kapanır. Kuyularımızı yeniden açmamız çok kritiktir, çünkü ancak böylelikle canlarımızın sulanması için gereken suyu sağlayabiliriz.

Günümüzde kültürel değerlerin Mesih’in bedenini işgal etmesi nedeniyle birçok kuyunun “kapandığına” inanıyorum. Diri suların kaynağı olması gereken kilise, düşmanın ayartısına, kuyuların kapanmasına izin verdiği için mi kurak bir yer haline geldi?

Tanrı, bizi dünyanın kapattığı kuyuları yeniden kazmaya yönlendiriyor. Çölde yani dünyada Tanrı’yla birlikte yürümek için Rab gereken her şeyi bizze verdi, dirisu kaynaklarını içimize yerleştirdi. Her zaman yağmur yağmayacak ama Rab’bin açtığı kuyulardan biz su çekeceğiz. Susuz kalmadan Rab’le birlikte yürümeye devam edelim.

Sormamız gereken şey, acaba Tanrı’nın, kilisesini taze suyla yenileyip yenileyemeyeceğidir. Cevap elbette yenileyebilir! Yeşaya’nın çok güzel bir biçimde şu tabloyu resmeder:

“RAB her zaman size yol gösterecek, Kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek. İyi sulanmış bahçe gibi,

Tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız.”

(Yeşaya 58:11-12)

İshak’ın kendi zevki ve rahatı için refah bir ülkeye gitmemesi gibi, bizler de (işleri kendi bildiğimiz gibi yapmayarak, kendi zevkimizi aramayarak ya da Tanrı’nın sözünü onurlandırarak) iyi sulanmış bir bahçe ve suları tükenmeyen bir kaynak gibi olacağız! Eğer işleri Tanrı’nın yoluna göre yaparsak, Tanrı diri sularını bizim aracılığımızla kuru ve susuz insanlara taşıyacaktır.

Yeryüzünde Tanrı’nın İsteği Olsun

24.03.2019

Kutsal Kitap’ta bazı insanların tarihi öyküleri yer alır. Rab’bin seçtiği, O’na umut bağlayan insanlarla nasıl ilgilendiğini, onlarla nasıl bir ilişki kurduğunu, egemenliği için onları nasıl kullandığı hakkındadır. Bu öyküler, yaşanmış gerçek olaylardır ve Tanrı’nın bir zamanlar bu iman adamlarının ve kadınlarının hayatında nasıl doğaüstü biçimde çalıştığını bize öğretmektedir. Örneğin Ester, Musa, Yusuf, İbrahim gibi insanların öykülerini okuyoruz. Bu kişilerin ortak özelliği önce Tanrı’nın egemenliğini aramalarıdır. İsa Mesih nasıl dua etmemiz gerektiğini öğretiyor, aslında dualarımız bizim iman hayatımızın da bir aynasıdır. Mat 6:9-10  “Bunun için siz şöyle dua edin: ‘Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.

Örnek duanın ilk cümleleri Tanrı’nın egemenliğinin gelmesi ve gökte olduğu gibi yeryüzünde O’nun isteğinin olmasıdır. Bizler iman ettiğimizde bizim için bu olmuştur. Tanrı’nın Egemenliği yüreklerimize geldi ve yeryüzünde Tanrı’nın isteği oldu. İşte bu Tanrı’nın arzusudur. Tanrı eğri büğrü, çarpık, kirli, günah içinde bir dünyaya dayanamıyor. Onu yenilemek istiyor ama bunu ancak çocukları aracılığıyla yapacaktır. Bizler de Tanrı’nın Egemenliği’nin güzelliğini yüreğimizde görünce bu hizmetin bir parçası olmayı istemeliyiz. Dünyadaki günahlara çarpıklara, adaletsizliklere, acılar ile uzlaşmamalıyız. Tanrı’nın Egemenliği’nin gelmesini istemeliyiz.

Tanrı’nın peygamberi Samuel’den ve özellikle de annesi Hanna’dan biraz söz edeceğim. KK’da ailesinin öyküsü hakkında detaylı söz edilen tek peygamber Samuel’dir. Tabii İsa Mesih’ten sonra. Samuel İsrail halkının büyük bir peygamberiydi ve hakimler döneminin sonlarında yaşadı ve Rab tarafından seçilerek peygamber olarak görevlendirildi. Kral Saul’dan önce İsrail’i yöneten son hakimdi. Musa gibi o da Tanrı’nın halkı için RAB’be yakarır ve yalvarırdı. Bu konuda RAB onu övüyor ve örnek gösteriyor: Örneğin 99. Mezmurda şöyle diyor: Psa 99:6  Musa’yla Harun O’nun kâhinlerindendi, Samuel de O’na yakaranlar arasında. RAB’be seslenirlerdi, O da yanıtlardı.

Bu kadar büyük bir Tanrı adamının öyküsü ilginçtir ki annesi Hanna hakkında uzunca bir  bölüm ile başlar. 1. Samuel’I okuyalım:1Sa 1:1-7  Efrayim dağlık bölgesindeki Ramatayim Kasabası’nda yaşayan, Efrayim oymağının Suf boyundan Yeroham oğlu Elihu oğlu Tohu oğlu Suf oğlu Elkana adında bir adam vardı.Elkana’nın Hanna ve Peninna adında iki karısı vardı. Peninna’nın çocukları olduğu halde, Hanna’nın çocuğu olmuyordu. Elkana Her Şeye Egemen RAB’be tapınıp kurban sunmak üzere her yıl kendi kentinden Şilo’ya giderdi. Eli’nin RAB’bin kâhinleri* olan Hofni ve Pinehas adındaki iki oğlu da oradaydı. Elkana kurban sunduğu gün karısı Peninna’ya ve oğullarıyla kızlarına etten birer pay verirken, Hanna’ya iki pay verirdi. Çünkü RAB Hanna’nın rahmini kapamasına karşın, Elkana onu severdi.  RAB Hanna’nın rahmini kapadığından, kuması Peninna Hanna’yı öfkelendirmek için ona sürekli sataşırdı.  Bu yıllarca böyle sürdü. Hanna RAB’bin Tapınağı’na her gittiğinde kuması ona sataşırdı. Böylece Hanna ağlar, yemek yemezdi.

çocuğu olan Peninna, çocuksuz Hanna’ya sürekli sataşıp onu aşağılıyordu. Hanna’nın durumunu hayal etmeye çalışın. Çocuksuz olmanın utancı içinde yaşayan, sürekli yaslı gezen, gözü yaşlı, üzüntüden yemek yemeyen bir kadındı. Çocuk sahibi olarak kumasının alaylarından kurtulmak ve bu utançtan kurtulmak için tek umudu Rab’di. Bu durum yıllarca sürdü, yıllardır tapınmak için Şilo’ya geliyor, dua ediyor ama bu sıkıntısı için Rab’den bir cevap alamıyordu. Bir yıl gene Rab’be tapınmak için Buluşma Çadırı’nın olduğu Şilo’ya gittiler. Hanna tekrar dua etti. Ama bu kez durum çok farklıydı. Okuyalım

1Sa 1:10  Hanna, gönlü buruk, acı acı ağlayarak RAB’be yakardı ve şu adağı adadı: “Ey Her Şeye Egemen RAB, kulunun üzüntüsüne gerçekten bakıp beni anımsar, kulunu unutmayıp bana bir erkek çocuk verirsen, yaşamı boyunca onu sana adayacağım. Onun başına hiç ustura değmeyecek.”

Yıllardan beri Hanna, bir oğula ihtiyacı olduğunu düşünerek kendisini bu utançtan ve sıkıntıdan kurtarması için Tanrı’ya dua etmiştir. Ama bütün bu yıllar boyunca Rab onun dualarına yanıt vermedi. Ancak bu kez Hanna, Rab’be farklı bir şekilde yaklaşıyor. Hanna artık gücünün son noktasına gelmiş. Gönlü buruktu ve acı acı ağlayarak Rab’bin önünde kendisini alçalttı. Ve Bu sefer kendi ihtiyacı için dua etmedi. Pennina’yı kıskandığı için dua etmedi. Bir çocuk sahibi olarak Peninna’na karşısında başı dik durmak ve eşe dosta karşı gururlanmak için dua etmedi. Kocasından daha çok sevgi ya da saygı görmek için de dua etmedi. Benlikten gelen bir tutkuyla, insanların beğenisini kazanmak amacıyla dua etmedi. Bunun yerine nasıl dua etti? Kendisini hiçe sayarak Tanrı’nın yüceliği için dua etti Kendisini Tanrı’ya bir kurban olarak sundu ve Tanrı’nın yüceliği için kendi bedenini kullanmasını istedi.  Eğer bir çocuk sahibi olursa onu Rab’be adayacağını, Rab’bin hizmetine vereceğini, yani doğacak çocuktan vazgeçeceğini beyan etti.  Bu kez kendi ihtiyacına ve sıkıntısına odaklanmayı reddetti. İsrail halkının ruhsal ihtiyacına, Tanrı’nın halkına odaklandı. O dönemde İsrail’de büyük bir ruhsal kıtlık vardı. Tanrı’nın halkı yoldan çıkmıştı. Kahin Eli ve oğulları kutsallığa önem vermeyen kişilerdi. Tanrı’dan görümler ve rüyalar gelmiyordu. Musa’nın günlerinden beri İsrail halkına güçlü bir peygamber gelmemişti. Hanna halkın içinde bulunduğu ruhsal kıtlığa karşı Tanrı’ya adanmış bir erkek çocuk için dua etti. Çocuğun başına ustura değmeyecek yani, tamamen Rab’be adanmış Nezir yemini etmiş bir önder olacaktı.  Tanrı’nın isteğine tamamen uygun bir adak adadı.  Yakarışları kendi ihtiyacı yerine Tanrı’nın isteğine odaklandı. Bunun sonucunda Rab duasını duydu ve Samuel dünyaya geldi. Hanna adağını yerine getirdi ve çocuğu sütten kesildikten sonra Tanrı’nın çadırına onu bıraktı. Ne kadar zor değil mi? Samuel Rab’bin hizmetinde büyüdü, tüm İsrail’in saygısını kazanan büyük bir Tanrı adamı oldu. İsrail’i uzun yıllar barış ve adaletle yönetti ve kral Davut’u meshetti. İşte Tanrı’ya adanarak edilen içten bir dua sonucunda büyük bir Tanrı adamı yetişti. Tanrı’nın Egemenliği yüceltildi. Gökte olduğu gibi yerde de Rabbin isteği oldu.

Burada bizler için ruhsal ders vardır. Tanrı’ya ilk yeri vermenin, O’nun isteğinin gerçekleşmesinin Tanrı’nın egemenliğinde bir yasa olduğunu görüyoruz. Bu kurban yasasıdır. Bereketlerin birinci koşulu budur. İsteklerimiz Rab’bin egemenliği için istemeyi öğrenelim. Dualarımız Tanrı’nın yeryüzündeki egemenliğiyle bağlantılı olsun. Tanrı, halkının övgüleri üzerine tahtını kurmuş ve halkının sunduğu kurbanlar aracılığıyla egemenliğini ilerletmektedir. Hanna, doğacak çocuğunu Tanrı’ya teslim ettiğinde Tanrı’yı yüceltmiş oldu ve bereketlendi, kısırlığı şifa buldu. Tanrı’ya adadığı çocuk yerine Tanrı Hanna’ya üç erkek iki kız çocuk daha verdi.

O yüzden isteklerimizi önce Tanrı’ya sunmalıyız, Tanrı’ya adamalıyız. Bu yüzden ne zaman kendi benliğimizden doğan isteklere odaklanırsak Tanrı bu tür duaları işitmeyi reddediyor. Yakup Mektubu bu konuda açıkça uyarmaktadır: “Jas 4:2-3  Elde edemiyorsunuz, çünkü Tanrı’dan dilemiyorsunuz. Dilediğiniz zaman da dileğinize kavuşamıyorsunuz. Çünkü kötü amaçla, tutkularınız uğruna kullanmak için diliyorsunuz.”

Kardeşler burada büyük bir uyarı görüyoruz. Yeniden doğmuş imanlılarsak o zaman kendi tutkularımız için dua etme ayrıcalığımız yok. Kötü amacın, kendi tutkularımızın tersine dualarımız olmalı. Tanrı’nın yüceliği ve egemenliği yerine kendi tutkularımız, kötü amaçlarımız için dilediğimiz dileklere erişemeyiz. O zaman dileklerimizi iyi amaçla, yani Tanrısal tutkular uğruna kullanmak için dilemeliyiz. Bu çağda en değerli kurbanlardan biri de zamanımızdır. Rab’be daha çok zamanımızı vermeyi amaç edinelim.

Rom 13:11-14  yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı.

2 Petrus 3:11 Her şey böylece yok olacağına göre, sizin nasıl kişiler olmanız gerekir? Tanrı’nın gününü bekleyip o günün gelişini çabuklaştırarak kutsallık içinde yaşamalı, Tanrı yolunu izlemelisiniz.

Mesih’in Tanığı

17.03.2019

“Bildiğim bir şey var” – Yuhanna 9:25

Dünyanın en ünlü masallarından biri olan “Kralın kulakları eşek kulaklarıdır” diyen bir hikaye var. İşte özet şudur:

Bir ülkede bir kral varmış. Kralın bir sırrı varmış. Hiç kimsenin bilmediği utanç verici bir sırmış. Kralın kulakları eşek kulakları kadar büyükmüş. Kral her zaman memurlara ve insanlara kendi sırrını belli etmekten endişe etmiş. Fakat büyük tacın içinde olan gerçeği Kuaför den hiç gizleyememiş. Bu yüzden Kral kuaförü uyarmış, eğer bu sırrı diğerlerine söylersen, canını kaybetmek zorunda kalacaksın demiş. Kralın sırrını saklamak zorunda kalan kuaförün acısı tek bu değilmiş. Büyük tacın içinde olan gerçeği insanlara söylemek istediği halde kendi canını korumak için çok zorlanmış. Bu kuaförün kalbine yük olmuş ve sonunda fiziksel bir hastalığı olmuş.

Kuaför artık dayanamıyormuş. Yüreği sıkıntılıymış ve nefes almakta zorlanıyormuş. Bir gün, insanlar olmadan derin bir ormana girmiş ve toprağa bir çukur kazmış. Sonra bağırarak kendi sırrını çukura kapatıp çukuru yeniden toprakla doldurmuş. Kuaför bütün yükünü bıraktığı gibi sevinç ile geri dönmüş. Ancak zaman geçtikçe sazlar topraklarda büyüdüğünde, rüzgar estiğinde, sazlık ormanları karıştığında ağlamaya başlamış. Ondan şöyle sesler çıkmış:

“Kralın kulakları eşek kulakları, kralın kulakları eşek kulakları …..”

Kuaförün döktüğü sözler yeniden dirilmiş ve yankılar halinde yayılmış. Söylentiler ülke genelinde yayılmış ve kral nihayet utancı nedeniyle sakladığı sırlarını itiraf etmiş. Kral, kendi görünümü kabul edildikten sonra çok rahatlamış.

Bugün bildiği gerçeği söylemeye dayanamayan bir kuaför gibi Bildiği bir şey hakkında gerçeği söylemek zorunda olan bir körün hikayesini paylaşmak istiyorum.

Kutsal kitapta kör bir adam var. O doğduğundan beri kördü. Ancak İsa yolda giderken doğuştan kör bir adam gördü. İsa kör gözü açtı. Ve insanlar bu olaya şaşırdı. Şifa mucizesi eskiden ve şimdi olduğu gibi birçok insanın dikkatini ve ilgisini çekiyordu. İnsanlar köre “Gözlerin nasıl açıldı?” ve “Gözlerini kim açtı?” diye sordular. Ve “Sana şifa veren o kişi şimdi nerede var?” diye sordular.
Ve kör adamı Ferisiler’in yanına götürdüler. Ferisiler de şöyle soruyorlardı. “Bu nasıl böyle oldu?” Bu, Ferisiler arasında anlaşmazlıklara neden oldu. Kör gözü açan kişiyi Tanrı’dan mı Tanrı’dan değil mi diye tartıştılar ve O bir günahkâr ise, böyle bir mucizeyi nasıl yaptığını tartıştılar. 17. ayette Eskiden kör olan adama yine sordular: “Senin gözlerini açtığına göre, O’nun hakkında sen ne diyorsun?” Adam, “O bir peygamberdir” dedi. Bakın. Körün İsa Mesih hakkında ilk cevabı “peygamberdir”.

Yine de, Yahudiler onun daha önce kör olduğuna ve körün gözlerinin açıldığına inanmadılar. Ve Onun ailesini çağırdılar ve tekrar sordular. Ama adamın annesiyle babası şu karşılığı verdiler. “Onun bizim oğlumuz olduğunu ve kör doğduğunu biliyoruz. Ama şimdi nasıl gördüğünü, gözlerini kimin açtığını bilmiyoruz, ona sorun. Ergin yaştadır, kendisi için kendisi konuşsun.”

22’de neden böyle karşılı verdiğini anlayabiliriz. Yahudi yetkililerden korktukları için böyle konuştular. Çünkü yetkililer, İsa’nın Mesih olduğunu açıkça söyleyeni havra dışı etmek için aralarında sözbirliği etmişlerdi.

Bu korku bizi tereddüte düşürüyor. Bu korku yüzünden biz ruhsal dilsiz gibi oluyoruz. Bu korku, karanlıkta kalmamıza sebep oluyor. Yani Ferisiler kör adama ikinci kez soruyorlar.

24. ayette eskiden kör olan adamı ikinci kez çağırıp, “Tanrı hakkı için doğruyu söyle” dediler, “Biz bu adamın günahkâr olduğunu biliyoruz.”

25. ayette O da şöyle yanıt verdi: “O’nun günahkâr olup olmadığını bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, kördüm, şimdi görüyorum.”

Bugünkü körün sözü çok açık.

“Başka bir şey bilmiyorum. Kesin olarak bildiğim tek şey kör olduğum ve şimdi gördüğüm. ”

Kör adamın gözlerini açtığı gerçeği, bunun Ferisiler arasında bir problem olduğunu ortaya çıkardı. Birçok insan bu gerçeği dikkate aldı. Ve Şaşırtıcı olan olay ise, bu durumda, körün gözlerini açtığı gerçeğine tanık olan tek kişi vardı ve bu da İsa Mesih’ti.

Aslında, körün hikayesinin müjde ile ilgisi olduğu söylenebilir. Ancak bugünkü metinde müjde yayarken kaçırmamamız gereken bir nokta vardır. Kör adamın söylediği şey var. Bu nedir? Evet. İsa Mesih.

Kör adamın bildiği bir şeyi anlamaya çalışalım.

İlk olarak, kör adam İsa’yı gördü. İsa’yla tanıştı. Kör hayatında her zaman karanlıktaydı, İnsanlardan terk edilmiş durumdaydı. Körü dışladılar, kör olduğu için günahkâr gibi yaşıyordu, Ama İsa Mesih onun hayatına müdahale etti. Kör iradesi olmadan bir anda İsa ile buluştu.

Müjdenin özü İsa Mesih’tir. Ve İsa Mesih ile tanışması gerektiği gerçeğidir. Başka bir şey yok. Bizim kilisemize insanları davet etmemizin nedeni de İsa ile tanıştırmaktır. İsa ile kilisede buluşmalardır. Onların yaşamlarında İsa ile tanışma şansı yoksa bile, Biz onları İsa ile tanıştırabilmek için gayret etmeliyiz. Kör adam İsa ile tanıştı. Hayatındaki en iyi olaydı.

İkincisi, kör, İsa ile tanışmadan önce görmüyordu. Fakat İsa ile tanıştıktan sonra gözleri açıldı. Bu mucize Siloam’da gözleri açılan kör adam için gerçekleşti. İsa ile tanıştıktan sonra değişti. Kör adam İsa ile tanıştığında, 6. ve 7. ayetlerde şöyle oldu.

“Bu sözleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı ve çamuru adamın gözlerine sürdü. Adama, “Git, Şiloah Havuzu’nda yıkan” dedi. Şiloah, gönderilmiş anlamına gelir.

Elçi Pavlus, Şam yolundayken gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. ve Rab’bin sesi duyulup İsa ile tanıştığı gibi kör adam da Şiloah Havuzu’nda ortaya çıkan olayla İsa ile tanıştı. Ne harika!, bu olayda, karanlıktan ışığa, hayatında harika değişiklik oldu. Bu olay, onun hayatı boyunca asla hiç unutulmayacak bir olaydı.

Üçüncüsü, körün hayatının değişmesi sadece İsa Mesih sayesinde oldu. Birçok insan bunun nasıl olabileceğini konuşuyor. Bunu Kimin yaptığını konuşuyor? Birçok insan mucizevi şeylere önem veriyor. Ama körün söylemek istediği bir şey var. Bu gözlerini açan tek kişinin İsa Mesih olduğudur. İsa sayesinde şimdi görmesidir.

Ne de olsa, kör adamın söylemeye çalıştığı şey, bugünkü metninde olduğu gibi hayatında bildiği tek şeydi. Tanıştığı İsa Mesih’ti.

Aslında 22. ayette okuduğum gibi, İsa’nın Mesih olduğunu açıkça söyleyeni havra dışı etmek için aralarında sözbirliği ettiğini biliyordu, ama kör adam korkmadı. Çünkü kör adam kendinin tanık olduğu ve yaşadığı mucizeyi gördü ve bildiği bir şeyi söylemekten hiç korkmadı. Gözlerini açtı, Gerçegi söylemek için ağzını da açtı.

Bir şey söyledi ve kör adam bunu söylemekten gurur duyuyordu.

Umarım ki bu kör adamın hayatına bakarak bizim hayatımızda da bunun gibi şaşırtıcı değişikliklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Ve kör adam gibi tek bir şey söylemek istiyorum. Ne kadar iyi konuştuğum önemli değil. Kör bir adamın hayatının nasıl değiştiği gibi İsa’nın benim hayatımı da nasıl değiştirdiğini insanlarla paylaşmak istiyorum. İsa Mesih’in benim hayatımda ne kadar önemli ve övgüye layık olduğunu söyleyebileceğime dair bir arzum var.

Önünü görmeyen kör adam, doğuştan sakat kaldı.
Ancak İsa ile tanıştığında gözleri açıldı.
Ve onun yaşamında müthiş bir değişiklik yapan İsa’ya tanık oldu. Mantıklı ve aklı bir dil kullanmadığı halde Hayatındaki dönüm noktası olan İsa Mesih’i duyurmak istedi.
O’nun hakkında bildiği tek bir şey vardı.
İsa’yla tanıştı ve İsa’nın aracılığıyla kendin gözü açıldı.
Artık, İsa’nın sayesinde kendi yaşamının nasıl değiştiğini paylaşmak istedi.

1.Korintiler 1;21 ayette “Mademki dünya Tanrı’nın bilgeliği uyarınca Tanrı’yı kendi bilgeliğiyle tanımadı, Tanrı iman edenleri saçma sayılan bildiriyle kurtarmaya razı oldu.” saçma sayılan bildiriyle kurtardı.

Evet. Müjde, dudakların bilgeliği tarafından ikna etmek değil. Müjde tanıklık etmektir. Müjde dilin gücüyle tartışmak değildir. Müjde tanıklıktır.

1.Korintiler 1;18 ayette, Çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, biz kurtulmakta olanlar içinse Tanrı gücüdür.
Evet. Bizim duyurduğumuz ad. İsa Mesih, Onun adı tek başına güçtür.

Müjde hakkında ilgisi olmayanlara Kurtuluşa tutkusu olan bir pastör D.L Moody şöyle diyor:

“Tanrı’nın çocuklarının çoğunun ruhsal dilsiz olması çok üzücüdür. Ama bu doğru. Ebeveynler, çocuklarının dilsiz olmasını büyük bir felaket olarak düşünüyorlar. Bu gerçek yüzünden büyük üzüntü duyacaklar. Ama Tanrı’nın çocuklarından çoğunun ruhsal dilsiz olmasını düşündünüz mü? Maalesef Kilise böyle insanlarla dolu. Onlar İsa Mesih’in tanıklığına göre yaşamıyorlar. Politika, sanat, bilim, moda vb. Şeylerden bahsediyorlar, ancak Tanrı’nın Oğlu hakkında ruhsal dilsiz oluyorlar.”

Müjde yayarken ne söyleyeceğini bilmediği halde politika, ekonomi ve din hakkında iyi konuşuyorlar. Ama müjde yayarken ruhsal dilsiz oluyorlar. Gerçekten, bu bizim için bir utanç. Ağzımız aracılığıyla söylememiz gerekenleri söyleyemezsek, Moody’in dediği gibi ruhsal dilsiz olmaktan farkı olmaz. Eğer bu ruhsal sakatlık ile yaşıyorsak, bu utancı bugün tekrar Rab’bin önüne getirip İsa Mesih’i ağzımızla ilan etmeliyiz. Seslenmeliyiz.

Elçilerin İşlerine bakın. Elçiler ve ilk kilisede iman edenlerin hikayesin bakın. Gördükleri ve duydukları İsa Mesih’in dirilişini bildikleri halde bilmiyoruz diye inkâr ettiler. Gördükleri ve duydukları İsa Mesih hakkında, Tek bir şey söylemeliydiler. Boynumuza bir bıçak gelse bile, bunu söylemeliyiz. Kendi hayatlarındaki bir şeyi dünyaya anlatmak istediler.

Bir ilahi var. Şöyle söylüyor:
Dağın tepesinden bağıracağım. Dünyamın bilmesini istiyorum.
Rab’bin sevgisi bana geldi. İnsanların üzerine iletmek istiyorum.

Evet. İlk kilisede iman edenler insanları çok sevdi. Kendi Müjdesini yaymaya gayret etti. Kalpleri, İsa Mesih’i iletmek için istekliydi. Onlar ağızlarını açmaya ve müjdeyi yaymaya tutkusu olan insanlardı. Peki bu hikâyeden sonra yüreğiniz nasıl oldu? Kalpleriniz isteksiz değil mi? İsa’yı duyurmaktan korkuyor musunuz? Yüreğinizde utanç ve korku olursa insanlara nasıl müjdeyi yayacaksınız?

Eğer kurtarılmış Tanrı’nın çocuklarıysak, bu sevinçle ve gururla uygulamamız gereken bir hayattır. İşte müjde budur. Hristiyan hayatı böyle olmalıdır. İsa Mesih hakkında övünen ve konuşan, başka bir kişinin ruhunu Tanrı’ya getiren kişi Ne kıymetlidir. Ne güzeldir.

Sevgili kardeşler,
Çok iyi biliyorum ki, bu dünya da yaşayan kişinin İsa’yı özgürce paylaşması kolay değil. Müjde de kolay değil. Körün babası havra dış edilmekten çok korktu. Körün babası gibi, bizde de böyle bir korku olabilir. Ama bildiğimiz bir şeyi söylemek için bu kör adamın cesaretine ihtiyacımız var.

Bildiğim gerçekleri söylemezsem, dayanılmaz bir kalple ağlamalıyım. Bağırmalıyım. Bildiğim bir şey var; İsa’yla tanışmadan önce, hayatımı tekrar gözden geçirdim ve İsa’yla tanıştıktan sonra hayatımın nasıl değiştiğine bakın. Ve eğer İsa’nın hayatımızda kim olduğunu söylersek, duamız eksik olsa bile, duamızın içinde çarmıhın gücü vardır.

Bizim yaşamımız Kutsal Ruh yönlendirecek.

Sözlerime göre, bu yetki benden gelmiyor, İsa Mesih’in isminden geliyor, bu nedenle müjde saçma sayılan şeyler ortaya çıkar.

Pavlus’un metinde müjde vardı, ama elçi Pavlus, İsa ile tanışmadan önce hapishanede günahkarların en kötüsüydü. İsa Mesih’e iman edenlere zulmetti. Ancak, İsa Mesih ile Şam’da buluştuktan sonra, diğer ulusların elçisi olarak adlandırılan bir Evanjelist oldu. Müjde yayan kişi oldu. Elçi Pavlus diğer uluslara tanıklık ediyordu.

Sevgili Kardeşler,
Bugün müjdenin yükünü taşıyan size tavsiye vermek istiyorum. Bugünkü metindeki körün hayatı çok acıdır. Bu arada, körün hayatından daha acı hayata sahip olan insanlar var. Günümüzde ruhsal dilsiz olan Hristiyanlar var. Size göre Hangisini hayatı daha acı? Kör olan ve ruhsal dilsiz olan Kim?

Hayatınızda bildiğiniz tek şeyin övüneceğiniz tek şeyin İsa Mesih olmasını istiyorum, Mesih İsa’nın sizin gururunuz ve övününüz olması istiyorum.

Hadi şöyle diyelim. İsa’yı görmek çok güzel. Dirisu Kilisesi’ne gitmek çok güzel. Tanrı’ya inanmak çok güzel. Dirisu kilisesini önemsiyorum. Dirisu Kilisesi’ne hizmet eden kardeşler iyidir. Bedri abi de iyidir. Ayrıca Cuçan abi de iyidir. Özellikle Dirisu Gençleri iyidir. Her şeyden önce, İsa’ya inanmak iyidir. Evet. Rab’bin Bereketi Budur. Amin.

“Ya Rab. Bugün bize böyle konuştuğun için şükür ederiz. Biz de kör adam gibi seninle tanışmak istiyoruz. Kör adam gibi senin Kim olduğunu iletmek istiyoruz. Ya Rab bizimle birlikte ol. İsa Mesih’in adı ile dua ediyorum. Amin. Rab bereketlesin.

Taklit Bir İsa

18.11.2018

2Kor 11:2-4  Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım. Ne var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum. Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.

Bu hileyi ele almak, günümüzün Hristiyan aleminde birçok kişinin hem kilisenin hem de bireylerin gücünü çalan ruhsal tuzağa kolaylıkla av olmasının ardındaki gizemi çözmemize yardımcı olacaktır.

İsrail halkının Mısır’dan çıkışı kurtuluşumuzu, yani bu dünyadan çıkışımızı simgelemektedir. Musa İsrailliler’i daha önce yanan çalıda Tanrı’yla karşılaştığı Sina Dağı’na götürdü. Musa, halkının benzer bir karşılaşmayı deneyim etmesini istiyordu. Halkı Vaat Eden ile tanıştırmadan önce neden vaat edilen ülkeye götürmek istesin ki? Sina Dağı’na vardıklarında şöyle okuyoruz:

Musa Tanrı’nın huzuruna çıktı. RAB dağdan kendisine seslendi: “Yakup soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz.’” (Mısır’dan Çıkış 19:3–4)

Tanrı’nın sözlerine bakın, “sizi yanıma getirdiğimi gördünüz.” Bu cümle dünyadan kurtarılmamızın ardındaki Tanrısal motivasyonu özetlemektedir. Tanrı sizi yanına getirdi. O sizi arzuluyor, paydaşlığınızı özlüyor ve bir Baba-oğul ilişkisi istiyor.

Yüzlerce yıldan beri tutsak olan bu halkla buluştuğu için Tanrı’nın ne kadar heyecanlı olduğunu hayal edebilir misiniz? Başarılı bir toplantı için halkın belirli hazırlıklar yapması gerekiyordu. Tanrı şöyle buyurdu, “Git, bugün ve yarın halkı arındır. Giysilerini yıkasınlar. Üçüncü güne hazır olsunlar. Çünkü üçüncü gün bütün halkın gözü önünde ben, RAB Sina Dağı’na ineceğim” (Mısır’dan Çıkış 19:10–11).

Rab halkını şunu söylüyordu, “Sizi özlüyorum, ama hakiki bir karşılaşma için Mısır’ın pisliğini giysilerinizden arındırmalısınız. Ben sizin Babanızım, ama aynı zamanda kutsal Tanrı’yım ve sizinle yüzeysel bir ilişki kurmayacağım.”

Bencil kimselerle derin, anlamlı bir ilişki kurmak imkânsızdır. Tanrı bize kendisini bütünüyle vermiştir; O bizi dünyanın yaptığı gibi kendi arzularımızı tatmin etmek için ilişkimiz olanları kullanarak sahip olamaz.

Sina Dağı’nda iki gün geçti ve üçüncü günün başında RAB kendisini tanıtmak için aşağıya indi. Aşağı indiğinde insanlar uzakta durdu ve korkuyla titrediler. Musa’ya şöyle dediler, “Bizimle sen konuş, dinleyelim. Ama Tanrı konuşmasın, yoksa ölürüz” (Mısır’dan Çıkış 20:19).

Halk kendisiyle doğrudan bir iletişim istemediği için Tanrı kâhinlik düzeninin kurulmasına karar verdi. Kâhin, halkı için Tanrı’yla konuşan biridir. Yahudiler’in Tanrı’dan işittiğini halka aktaran bir peygamberleri, yani Musa zaten vardı.  Ne var ki, Tanrı halkıyla sürekli bir paydaşlık tesis etmek için bir kâhinlik düzeni kuracaktı.

Taklit Bir Yahve

Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı (Mısır’dan Çıkış 32:1)

Neler oluyor? İlk olarak, halkın yerine gelmesini istediği arzuları vardı ve kendilerine uyacak bir Tanrı adamına ihtiyaçları vardı. İkinci olarak, Harun’un üzerinde bir önderlik armağanı vardı ve bu armağan insanları çekti. Bu önemli bir noktadır, çünkü insanlar güçlü bir önderin etrafında toplanırlar ve önderin Tanrı’ya itaat edip etmediğine dikkat etmezler. Bir önderin büyük kitleleri peşinden sürüklemesi mutlaka Tanrı’yla uyumlu olduğu anlamına gelmez. Halkın Harun’a söylediği şeyi dinleyin:

“Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!” (Mısır’dan Çıkış 32:1)

İkinci dikkat çekici nokta, “bir ilah yap” demeleridir. İlah sözcüğünün İbranicesi elohiym’dir. Bu sözcük Eski Antlaşma’da 2600 kereden biraz daha fazla geçmektedir. 2250’den fazla yerde Her Şeye Egemen Tanrı için kullanılır. Örneğin, sadece Yaratılış Kitabı’nın birinci bölümünde otuz ikiden fazla kez görünür. Kutsal Kitap’ın ilk ayeti şöyledir: “Başlangıçta elohiym göğü ve yeri yarattı.”

Harun halkın bu isteğine karşı onlardan altın küpelerini istedi. Altını eritti ve buzağı biçiminde rezil bir put yaptı. Putu yapmayı bitirince, halk “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi (Mısır’dan Çıkış 32:4). Burada Tanrı için kullanılan İbranice sözcük bir kez daha elohiym’dir. Ne var ki, burada “sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur” sözlerine bakarak kimin hakkında konuştuklarına ilişkin ipucu almaya başlıyoruz. Onları kimin Mısır’dan çıkardığını biliyorlardı; aptal değillerdi. Ancak sonraki ayette aldığımız ipucu doğrulanır:

Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti.” (Mısır’dan Çıkış 32:5)

Bu ayetteki “RAB” sözcüğü Yahve’dir.

Harun ve İsrail halkı bu buzağıyı düpedüz Yahve adıyla çağırdılar. Buzağıya Baal, Dagon, Aşera, Ra, Nefsis ya da bir başka Mısır ilahının adını vermediler. Örneğin, “sizi Mısır’dan çıkan Ra’ya bakın” demediler. Onları kurtaranın, özgür kılanın, iyileştirenin ve bereketleyenin Yahve olduğunu hâlâ kabul ediyorlardı. Sadece O’nun gerçek imgesini onlara istediği şeyleri verecek kullanışlı Yahve imgesine dönüştürdüler.

Şimdi bu kullanışlı “Yahve’yi” yarattıktan sonra İsrail halkının nasıl davrandığına bakın:

Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi. (Mısır’dan Çıkış 32:6)

Bu Yahve’nin onuruna bayramdır. İleri gelenler ve halk O’na sunular getirir, sonra ipin ucunu kaçırır. Hepsi kendi Yahve’lerinin onayladığı ya da hoşnut kaldığı bir şey yaptıklarına kendilerini inandırmıştır. Oburluklarına, çılgınca eğlenmelerine ve alem yapmalarına (cinsel ahlâksızlık dahil) O’nun karşı olmadığına inanırlar. Gerçekte Tanrı’ya (Yahve) hiç de hoş gelmeyen davranışlara O’nun razı geldiğini varsaydılar.

Şimdi putperestliğin en aldatıcı biçimine girdiler. Taklit bir Yahve’ye, yani gerçekte olduğu halinden farklı bir taklit yarattılar. Böylece bu taklit onlara ne isterlerse yapmaları, nasıl isterlerse öyle yaşamaları için izin vermektedir. Bu tutum temelde Tanrı’ya tapınmayı (itaat etmeyi) reddeden putperest halklardan farksızdır. Tek fark putperest halkların kendi ilahlarını Dagon, Baal, Hapi, Ammit, Sopdu vs. diye çağırırken İsrailliler’in tanrılarını Yahve adıyla çağırmasıdır.

Tanrı, Musa’ya şöyle der, “Aşağı in. Mısır’dan çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar.” (Mısır’dan Çıkış  32:7–8).

Musa döndü ve sorulması gereken bir hesap vardı. Öncelikle sorumlu Harun’dan, sonra ileri gelenlerden ve son olarak halktan. Sonra şöyle okuyoruz, “Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. Musa ordugahın girişinde durdu, “RAB’den yana olanlar yanıma gelsin!” dedi” (Mısır’dan Çıkış 32:25–26). Onlar ve elbette bizler sadece O’nun adını anarak ya da O’na ilahiler söyleyerek Rab’den yana olamayız. O’nun ilan ettiği buyruklara göre yaşamayı seçerek Rab’den yana oluruz.

Bu bilgi bizi birçok önemli soruyla karşı karşıya bırakır:

Şimdiki zamanda, yoldan sapmış arzularımızı bize verecek bir “İsa” yaratmış olabilir miyiz?

Kanını bizler için akıttığını, bizi kurtardığını ve dünyadan özgür kıldığını onaylıyor muyuz?

O’na övgü ilahileri söylüyoruz ve bizi cennetine kabul ettiğini ilan ediyoruz, ama acaba “bizim İsa’mız” Baba’nın sağında oturmuş olan gerçek İsa mıdır?

Yoksa taklit bir İsa mı yarattık?

Mısır’dan çıkan İsrailliler gibi kilise içindeki birçokları da aldanmış durumda mı?

Bir Hristiyan güçlü bir arzuyu elde etmek için Tanrı’nın açık seçik belirttiği şeyi göz ardı ederse gerçek olmayan, taklit bir İsa’ya tutulur. Böyle biri kendi arzusunu Tanrı’nın isteğinin üzerine yükselmiş ve bir put inşa etmiş olur.

Bu gidişatı bir kez seçtiğimizde, aldanmışlık devreye girer. Böylece gerçekte öyle olmamasına rağmen, hâlâ Tanrı’yla aramızdaki iyi ilişkiyi koruduğumuza içtenlikle inanırız.

Yakup’un ne dediğine kulak verin: “Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz” (Yakup 1:22).

Tanrı’nın sözünü açıkça işitip ona itaat etmediğimizde, bize bir şey olur: “aldanma” denilen bir peçe yüreklerimizi örter. Artık Tanrı’nın, İsa’nın ve egemenliğin gözünde doğru olduğumuza tam olarak inanırız, ama gerçekte Tanrı’yla uyumlu olmayız.

Kutsal Yazılar’ın sadece beğendiğimiz kısımlarını dikkate alıp beğenmediklerimizi görmezden gelemeyiz. Bu zihniyetin kendisi aldanmaktır. Tanrı’nın sözünün içerdiği öğütlerin tümünü kucaklamalıyız.

Luk 6:46  “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz?

Tanrı’nın sözünü işitip onu yerine getirmeyenler Mesih’teki kimliklerini unutacaklardır. Tanrı’nın sözünün konuşulduğu kilisede, küçük bir grupta ya da bir konferansta belli bir biçimde davranacaklar, ancak bu gibi yerlerden çıkınca dünyaya ait kişilerden tamamen farksız olacaklardır. Tanrı’nın sözü aynadır, bu nedenle onun önünde olduklarında ona uygun davranırlar. Sonuçta, dünyadakilerden farksız davranmanın kabul edilebilir olduğunu açıklamak için çarpık bir öğreti ileri sürerler. Örneğin şöyle diyebiliriz, “Hristiyanlar gerçekte imansızlardan farklı değildir, bizler sadece bağışlandık.” Ya da şöyle söyleriz, “Tanrı, düşmüş bir doğaya sahip olduğumuzu ve bu yaşamda asla görünür biçimde kutsallıkta yürüyemeyeceğimizi bilir. Bu nedenle bizi lütfuyla örtmüştür.”

Yeni Antlaşma’nın bazı kısımlarında bu önermeleri doğrular gibi görünen destekleyici metinler bulabiliriz, ancak bu hatalı ilahiyata fiilen inanmak için diğer birçok metni bir kenara atmamız gerekir.

Taklit bir İsa’yı kucakladığımızda yaşam gücümüzden, enerjimizden, göksel güçlerimizden ve dünyayı alt üst etme kabiliyetimizden vazgeçeriz. Özetle gerçeği bastırırız. Onu geride tutar ve gerçek İsa’yı dünyanın geri kalanından gizleriz. Pavlus, işte bu nedenle Korintliler’e yakarır:

Uslanıp kendinize gelin, artık günah işlemeyin. Bazılarınız Tanrı’yı hiç tanımıyor. Utanasınız diye söylüyorum bunları (1 Korintliler 15:34)

Bu kiliseye İsa gibi yaşama kabiliyetine sahip olduklarını söylemektedir; ancak onlar hâlâ putperestlikle uğraşıyorlardı. Onlar için önemli olan şeye tutunmanın Tanrı sözünün açıklanan gerçeğin, ihmal etmeye değeceğine inanıyorlardı. Tanrı’nın sözünü hafife aldılar, hayatlarındaki gerçeği bastırdılar ve sonuçta sakatlandılar, güçsüz düştüler ve toplumlarını değiştiremediler.

Babanız Tanrı sizin için bunu istemektedir; hayır, aslında bu yüksek yaşamı yaşamanız için tutkuludur! O’nun tanrısal doğasını ve gücünü istediğinizden de fazla deneyim etmenizi istiyor. Tanrı bizi aşağıya çekmiyor. Eğer aşağı çekiliyorsak, bunun neden kendi putperestliğimizdir.