Tanrı’nın Tapınağı Olarak Büyümek

01 Mayıs 2016

Rab’bin dünyaya geliş amacı insanları karanlığın egemenliğinden kendi Işık Egemenliğine aktarmaktır. İnsanoğlu günaha düştükten beri karanlığın egemenliğinde ölümde yaşamaktadır. Bu yüzden bu karanlıktan çıkmak için Işığın karanlıkta parlaması ve ışığa geçmesi gerekiyordu. Rab bu yüzden dünyaya ışık saçmaya geldi ve dünyanın Işığı Benim dedi ve ölümün gölgelediği diyarda oturan bizler bu Işığı gördük. Bu Işık’a geldik. Rab dedi: “Bana iman eden asla karanlıkta kalmaz, Yaşam Işığına sahip olur” ..Hamdolsun, Rab’be iman ediyorsak Yaşam Işığına sahibiz, ölümden yaşama geçmişiz demektir. Rab kilisesini IŞIK çocuklarından oluşturuyor.

Rab dedi ki; Hiç kimse kandil yakıp bunu bir kapla örtmez, ya da yatağın altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar.

Rab de her birimizi bir kandil gibi yaktıktan sonra bizi bir kapla örtmez, yatağın altında gizlemez ve bir kandilliğe koyuyor. İşte bu kandillik Rab’bin bizi yerleştirdiği yerel kilisemizdir. Dirisu Kilisemiz Rab’bin bir kandilliği, Rab’bin Ruhunu alan bizlerde kandilleriz. İçeri girenler ışığımızı görsün diye buraya yerleştirildik. İşte Kilise Rab’bin elinde bir kandilliktir.

Mat 16:18
Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi* bu kayanın üzerine kuracağım”

Dedi ve Elç.2. bölümde Rab Petrus’un vaazı ile Pentikost Günü’nde kilisesini kurmaya başladı.

Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz* olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.

Böylece Pentikost Günü Kutsal Ruh’un göklerden iman edenlerin üzerine dökülmesinden sonra Petrus’un vaazının sonunda bir günde üç bin kişi sözü benimsedi, tövbe ederek bilinçli olarak vaftiz oldular ve sonra kendilerini Tanrı sözüne, kiliseye, Rabbin Sofrasına ve duaya adadılar. O günden başlayarak kilisenin temelleri atıldı.

Petrus’a Göklerdeki Baba’nın açıkladığı şey İsa’nın Yaşayan Tanrı Oğlu Mesih olduğuydu. Ve Kilise işte buna iman üzerine kuruluyor. Kilise Kaya üzerine temellendirildi..Bu Kaya Mesih’tir. Hiç kimse bu temelden, yani İsa Mesih’ten başka bir temel atamaz. İsa’dan ayrı bir temel atan Mesih karşıtıdır.

Elçiler bu öğretileri, paydaşlığı, Rabbin Sofrasını, dua etmeyi, vaftizi, tövbeyi ,kutsamayı, dirilişi ve Son Yargı günüyle ilgili gerçekleri İsa Mesih’ten aldılar ve Ruh’un gücüyle kilisenin temelini attılar. Ama nihayetinde bu temeldir, üst yapı değildir..Bir yapının sağlamlığı temelin sağlamlığına bağlıdır. Ama insanlar bir yapıya baktığında temeli görmüyorlar, üst yapıyı görürler..Bu müthiş temele lâyık bir üst yapının insanlarca görülmesi gerekir. Şimdi ilk kiliseyle ilgili ikinci bölümü okuyalım. Yani üç bin kişi topluluğa katıldı ve imanlılar kendilerini temel öğretilere adadılar. Temel atıldı ve Sonra ne oldu?

Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.

İlk imanlılar elçilerin temel öğretisinin ardından üst yapıyı çıkmaya başladıklarını görüyoruz.Mallarını mülkleri satmalarını, her şeyi ortaklaşa kullanmaya başladıklarında, her gün toplanıp bir arada bulunmalarında, herkesin ihtiyacına göre paranın dağıtımında sadelikte, sevinçte, Tanrı’yı övmelerinde ve halkın beğenisini kazanmalarında üst yapıyı görüyoruz. İşte kilisenin yükselişi, Mesih’in ışığının aydınlığı, insanların önünde iyi işlerinin parlaması, Göklerdeki Baba’nın yüceltilmesi budur. Bunun sonucunda Rab de çalışıyor, mucizeler ve belirtiler gösteriyor, yeni kurtulanları topluluğa katıyordu. Evet Mesih’in kilisesi Mesih temelini attıktan sonra hemen üstyapıya geçiyor. İlk kilise temeli attıktan sonra vakit kaybetmeden bu üst yapıyı Kutsal Ruh’un gücüyle çıkmaya başladı.

Bu üst yapıya bir an önce çıkmaya başlamak önemlidir. Şimdi bu konuyla ilgili Eski Antlaşma’dan bir örneğe bakalım.

İsrail halkı Babil sürgününden döndükten sonra, ilk başta tapınağın temelini büyük bir coşkuyla attılar. Tapınağın eski halini hatırlayan yaşlılar sevinçten ağladılar ve Rab’bi var güçleriyle yücelttiler. Ancak daha sonra Yahudalılar’ın düşmanları gelip onlara engel olmaya çalıştı, krala iftiralarla dolu mektuplar yazdılar ve bir süre sonra tapınağın yapımı durduruldu. Halk da tapınağı zamanla ihmal edip tembellik etmeye, kendi işlerine bakmaya başladı. İşte o zaman Rab Peygamber Hagay ile Zekeriya peygamberler aracılığıyla halkın önderleri Yahuda Valisi Zerubbabil ve Başkahin Yeşu’ya konuştu. Özellikle kısa peygamberlik kitaplarından olan 2 bölümden oluşan Hagay kitabı bununla ilgilidir: Peygamber Hagay’n mesajı şöyleydi:

Hag 1:2
“Her Şeye Egemen RAB diyor ki, ‘Bu halk, RAB’bin Tapınağı’nı yeniden kurmak için vakit daha gelmedi diyor.'” “Bu tapınak yıkık durumdayken, sizin ağaç kaplamalı evlerinizde oturmanızın sırası mı?” Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “Şimdi tuttuğunuz yolları iyi düşünün! “Dağlara çıkıp kütük getirin, tapınağı yeniden kurun. Öyle ki, ondan hoşnut olayım, yüceltileyim.

Bunun üzerine Zerubbabil, Başkâhin Yeşu ve tüm halk RAB’bin sözüne, O’nun tarafından gönderilen Peygamber Hagay’ın sözlerine kulak verdiler. Halk RAB’den korktu. Sonra RAB’bin ulağı Hagay, RAB’bin şu sözlerini halka bildirdi: “RAB, ‘Ben sizinle birlikteyim’ diyor.” Böylece Her şeye Egemen Rab’bin tapınağında işe başladılar.

İsrail halkı 70 yıllık sürgünün sonunda Tanrı’nın lütfuyla tekrar topraklarına geri döndüler ve heyecanla tapınağın temelini attılar. Ancak karşılaştıkları direncin etkisiyle tapınağın yapımına kararlı şekilde devam etmediler, tembelleştiler, vakit kaybettiler. Tanrı’nın tapınağının yapımı durunca kendi rahatlarıyla ilgilenmeye başladılar, Tapınak yıkık iken, kendilerini rahat ettirecek ağaç kaplamalı evlerde oturdular. Ataları Davut’un yüreğini yansıtmadılar. Çünkü Davut, “ben sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturuyorum. Oysa Tanrı’nın Sandığı bir çadırda duruyor!” diyerek Rab için bir tapınak kurmayı arzulamıştı..Kendi gündelik hayatlarının rahatlarına dalıp Tanrı’nın amacını göz ardı edince peygamber Hagay ortaya çıktı ve Tanrı’nın sözünü onlara bildirip onları azarladı. Halkı hedeflerine ve amaçlarına doğru tekrar teşvik edip harekete geçirdi. RAB, Hagay aracılığıyla ilerlemelerini, başladıkları işi her güçlüğe, dirence karşı sürdürmelerini, amaçladıkları hedefe doğru kararlılıkla yürümelerini istedi. Onlarla birlikte olduğunu söyledi ve onlara cesaret verdi.

Efesliler Mektubu’nda bakın biz imanlılar nasıl tarif ediliyoruz:

Efesliler 2:20-22
“Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te inşa ediliyorsunuz
.

Demek biz Tanrı’nın kutsal tapınağıyız ve Tanrı’nın hoşnut olması ve yüceltilmesi için varız. Tanrı bu tapınağın yapımının ihmal edilmesini, durmasını istemiyor..Devam etmesini, yükselmesini, Ruh aracılığıyla bu tapınağı diri taşlarla temel üzerine kurmak istiyor. Hagay’ın peygamberlik sözleri ruhsal tapınağın yapımı, yani kilisenin olgunluk ve kutsallık bakımından yükselmesi için bugün aynen geçerlidir.

İbraniler 6:1’de
“…temeli yeni baştan atmadan Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim.”

Tanrı’nın ruhsal tapınağının üst yapısını hayatlarımızda nasıl çıkacağız? Artık temeli yeni baştan atmadan, ilk öğretileri aşıp yetkinliğe doğru ilermeli, göksel çağrımızda bizim için öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşmalıyız. İrademizi Kutsal Ruh’a tabi kılmalıyız. Benliğin işlerini Ruh’la öldürmeliyiz.

Çevremizdeki insanların Mesih benzeyişinde Hıristiyanlar’la tanışmaya ihtiyacı var. Mesih benzeyişine değişip dönüşmemiz bu ruhsal tapınağın yükselmesidir. İnsanlar tapınağın güzelliğini, Mesih’in farkını, gücünü ve sevgimizi ancak bu şekilde bizim hayatlarımızda görürler..Onlar bizim temel bilgilerimizle ilgilenmiyorlar..İnsanlar bizim ayrıntılı doktrinlerimizle ilgilenmezler, çünkü onları görmezler. İnsanlar üst yapıyı seyrederler, ortaya çıkan ürünü görürler ve buna göre Rab’bin Müjdesi onlara çekici gelir.

Elçi Pavlus da kendi hayatında bu üst yapıyı vakit kaybetmeden çıkmak, ruhsal tapınağın Mesih’e doğru yükselmesi konusunda son derece tutkuluydu. Mesih’le ilgili temeli atar atmaz, vaftiz olur olmaz, İsa’nın Rab olduğunu hemen havralarda duyurmaya başlamıştı..Ve bunu tüm hayatı boyunca zenginleştirerek geliştirdi, asla geri adım atmadan, tembellik etmeden, yorulmadan, düşmanlardan yılmadan, korkmadan ruhsal tapınağı hep daha da yükseltti. Aynı şekilde hem öğrencilerine ve tüm imanlılara da bunu yapmalarını Hagay’la aynı Ruh’tan konuşarak öğretti.

Hagay’ın peygamberlik sözü bugün bize yetkinliğe doğru ilerlememizi buyuruyor, benlikteki hayatlarımıza sırt çevirerek, kendimize ağaç kaplamalı evler yapmaktan önce Tanrı’nın attığı tapınağın temeli üzerinde ruhsal olarak bina edilmemize çağırıyor. Biz ruhsal tapınağın yapımına hayatlarımızda ara vermeden, dinlenmeden devam etmeliyiz. Ruhsal yaşamımızda, Mesih’le yürüyüşümüzde tembellik etmek çok tehlikelidir.

Özdeyişler 6:10-11
“Biraz kestireyim, biraz uyuklayayım, Ellerimi kavuşturup şöyle bir uyuyayım” demeye kalmadan, Yokluk bir haydut gibi, Yoksulluk bir akıncı gibi gelir üzerine
.

Rab hepimizi uyanık saklasın..Yokluk, yoksulluk değil, varlık ve zenginlik içinde yaşayalım..Dua toplantılarımıza katılmaktan, kişisel yaşamımızda paklıktan, kutsallıktan ödün vermeyelim. Tanrı’nın sözüne itaat edelim. Günahlarımızdan dönelim. Tanrı’nın sevgisinde büyüyelim, birbirimizi bağışlamakta, gayrete getirmekte istekli olalım. Rab’bin sözünü duyuralım. Bu tapınağın yükselmesinden rahatsız olan düşmanlarımızdan yılmayalım..Rab’de geliştikçe, Rab’bi aradıkça, Mesih’e daha çok benzedikçe Şeytan’ın saldırıları da artmaktadır. Ancak Rab, “Kilisemi kuracağım” ve “Sizinle birlikte olacağım” demiştir. Bizde başladığı iyi işi kendi gününe dek tamamlayacaktır ve zafer kazandıracaktır. Düşman azgın bir ırmak gibi geldiğinde, RAB’bin Ruhu onu kaçırtacak.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Göğe Uzanan Merdiven

13 Mart 2016

Tanrımız’a şükrolsun, çünkü O kendisine giden yolu bizlere gösterdi. Ve kendisine açılan Kapı’nın kimliğini açıkladı. Rabbimiz İsa, “Yol Benim” “Kapı Benim” dedi. Rab İsa’nın kapısından giren Tanrı’nın Egemenliğine girer.Rab İsa’nın yolunda yürüyen Tanrı’nın Egemenliği’nin yolunda yürür.

Yüzyıllar önce insanlar bir zamanlar Tanrı’nın dünyayı doldurun buyruğunu dinlemeyip bir arada kalmak ve kendilerine ün yapmak, ad kazanmak, göklere erişmek için Babil’de bir kule dikmeye başladılar..Yaptıkları tuğlalardan bir kule yaparak göklere nam salmak istediler. Ancak Tanrı buna izin vermedi, çünkü Tanrı’ya kibir ve gururla dolu yüreklerle yaklaşılamazdı. Günahkârlar Tanrı’nın Egemenliği’ne giremezdi.Ancak merhameti bol olan Tanrı, alçakgönüllülere O’na giden yolu gösterdi. İbrahim’in torunu olan Yakup bir gece bir düş gördü…Bu Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, merdivenin başının göklere eriştiğini gördü. Tanrı’nın melekleri merdivenden çıkıp iniyorlardı. Tanrı bu düş ile Yakup’a ne söylemek istemişti?

Tanrı Yakup’a göklere erişmek için bir kule yap demedi, ama O’na bir merdiven gösterdi. Kibirli insanların kulesi reddedildi, ama Tanrı alçakgönüllülere kendisi göğe çıkan bir merdiven sağladı. Bu merdiven Yakup’un soyuyla ilgiliydi. Bu merdiven neyi temsil ediyor? Yakup’un soyundan gelen İsa Mesih dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, göğün açıldığını, Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz.” Hamdolsun, işte göklere açılan Kapı, göklere giden Yol ve işte başı göklere erişen Merdiven O’dur.

Rab İsa’ya iman ediyorsak, o zaman o kutsal merdiveni çıkıyoruz demektir ve Tanrı’nın buyurduğu ve gösterdiği yoldan en nihayetinde göklere varacağız..Dünyadaki günlerimiz sona erdiğinde orada olacğaız. Çünkü Tanrı’nın önünde kibirle değil, O’nun lütufla yaşıyoruz. Tanrı’ya kendi gücümüzle, iyiliğimizle, aklımızla varmaya çalışmıyoruz..Rab’bin sağladığı Yol’da hedefe doğru ilerliyoruz. Bizim yolculuğumuz kutsaldır, yolumuz dünyadan farklıdır. İnsanlık Babil kulesi ile göğe çıkmaya çalışıyor biz ise İsa Mesih’le göğe gidiyoruz.

EA’da Balam adlı bir adam İsrail halkını kutsarken şöyle diyordu: Tek başına yaşayan, Uluslardan kendini soyutlayan Bir halk görüyorum.

Evet, işte Tanrı halkının karakteri budur: Hıristiyanlar olarak dünya uluslarının yaşadığı gibi değil, Tanrı’ya ayrılmış olarak fiziksel olarak değil, ama ruhsal olarak kendimizi soyutlamaya çağrılıyoruz. Eğer soyutlanmak zorunda olmasaydık, Tanrı bize dünyadakiler gibi yaşayın, bu çağın gidişine uyun, dünyayı sevin, günaha karşı koymayın derdi..Ancak bizim çağrımız asla böyle değildir! Kimse kendisini aldanmasın..Tanrımızın bizi kurtarmaktaki ve kutsamaktaki amacı bu çağın gidişine uymamamız ve Tanrı’nın isteğini yerine getirmemizdir.

Romalılar 12:2’ye bakalım. Tam da bunu söylüyor:
Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”

Bu ayette Kutsal Ruh yüreklerimize konuşuyor ve bir buyruk veriyor aslında. Tanrı değişmemizi buyuruyor…

Yaratılış 1. bölümün 2-3. ayetlerinde dünyanın yaratılışı anlatılırken şöyle söyler “Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.” Dünyanın yaratılışında Tanrı’nın Ruhu ve Tanrı’nın Sözü etkin biçimde çalıştı..Düzensiz, şekilsiz, karanlık, kaotik bir yeryüzüne düzen, şekil, ışık getiriyor ve yaratılışı tamamladıktan sonra Tanrı “her şeyin çok iyi olduğunu görüyor”. Rab kusursuz bir iş meydana getirdi.

Sevgili kardeşler, dünyanın yaratılışında gördüğümüz bu resmi Rab bizim hayatlarımızda da aynen tekrarlamaktadır: Tanrı, karanlık, düzensiz, biçimsiz, kaotik hayatlarımızı eline alıyor ve Kutsal Ruh bizim hayatımızda çalışmaya, dalgalanmaya başlıyor, Tanrı’nın sözü yüreğimize ekliyor, içimizde parlıyor ve Rab ışık olsun diye buyuruyor ve aydınlanma sağlıyor. Ve sonuçta içsel olarak değişim oluyor ve Rab bizi o kadar çok değiştirmek ve dönüştürmek istiyor ki sonunda bize bakıp “her şeyin çok iyi olduğunu görmek istiyor..Bir başka değişle, Rab iman etmemizden önceki günah içinde yozlaşmış, karanlık, acılık, nefret, kıskançlık ve her türlü kötülükle dolu olan bizleri Tanrı’nın Sözü ve Kutsal Ruh aracılığıyla kökten değiştirmektedir.. Bu değişimin yönü nedir? Yani biz neye benzeyeceğiz, kime benzeyeceğiz.

Kol. 3:9-10
Eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız; eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısı’na benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz.

Bir şey kendisini yaratana nasıl benzeyebilir? Hamdolsun Rabbimize, bizler günah işleyen Adem’in yolunda karanlıktayken, gökten inerek insan benzeyişinde, kul suretinde yaşayan Yaratıcımıza yani Tanrı’nın beden alan Sözü İsa Mesih’e benzemek için değişiyoruz.. Hamdolsun, hamdolsun.İşte Müjde’nin özü budur.

İbraniler: 1:2-2
Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir.

Tanrı’nın sözü sadece yazılı biçimde değildir. Eski zamanlarda Tanrı peygamberler aracılığıyla konuşur ve onlar bu sözleri yazıya geçirirlerdi. Ancak Tanrı’nın sözü bu son çağda insan biçiminde gelmiştir. Söz insan olup aramızda yaşadı..EA ve YA arasındaki fark budur. EA’da Tanrı’nın sözü yazılıdır, On Buyruk taş levhalara yazıldı, Kutsal Yasa birçok parşömene yazıldı. Ama İsa’nın gelmesiyle Tanrı’nın Sözü insan olup aramızda yaşadı. Böylece Tanrı’nın sözü sadece okuyarak değil, bakarak, gözlemleyerek, seyrederek anlaşılır hale geldi.

Tanrı her birimizi Oğlu gibi insan biçimindeki sözüne dönüştürmek istiyor. Bu nasıl olabilir? Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesiyle O’nun gibi düşünmeye başladığımız zaman olur. O’nun gibi düşünmeye başladığımızda, O’nun gibi hareket etmeye başlarız. Çünkü içsel yaşamımız dışsal davranışlarımızı yönetir.

İlk dünyaya geldiğimizde belirli bir düşünce biçimimiz yoktur. Yeni doğmuş bir bebeğin dünyasal bir düşünce biçimi yoktur. Ama bebek büyüdükçe doğası gelişir ve Adem’den miras aldığı günahlı doğa çevresindeki dünyayla uyumlu olur; düşünce yapısı günahlı hale gelir; dünyadaki herkes gibi bencilik, yalan, gurur, kıskançlık, nefret, sevgisizlik gibi benliğin ürünlerini verir. Başkalarına zarar verir. Ancak kişi Mesih’e iman ettiğinde, ruhsal olarak yeni doğar. Tanrı’nın Ruhu ve sözü o kişiyi yeniden yaratır. Tanrı’nın ruhsal bakımdan yeni doğan imanlılar için isteği benliğin işlerini ortadan kaldırıp Mesih’te bu yeni, diriliş yaşamının gelişmesi ve düşünce yapısının Tanrı’nın isteğine göre yenilenmesidir.

Yaratılışta Tanrı, toprağa, sulara ,yani cansız varlıklara biçim verdi, düzen getirdi. Cansız varlıklar doğal olarak Tanrı’ya itaat ederler, çünkü akıl ya da vicdan sahibi değillerdir, başka seçenekleri yoktur..Hayvanlar da böyledir. Ancak yaratılış içerisinde Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan tek varlık olan insanlar Tanrı’ya itaat etme ayrıcalığına sahiptir. Ve bu yüzden Tanrı’nın bizi değiştirme işi cansız varlıklarda yaptığı değil, bizim isteğimizi ve iznimizi gerektiriyor. Tanrı bizden izin ister mi? Elbette, çünkü bizi kendi suretinde yarattı ve bizim isteğimize saygı gösterir..Aksi halde, Tanrı imanlı ya da imansız tüm insanları isteğimize bakmadan zorla değiştirmez miydi? Ama Tanrı bu yolu seçmez..Biz Tanrı’ya bizi değiştirmesi için izin veriyoruz, O’na kendi isteğimizle boyun eğeriz. Bu yüzden Tanrı’nın istediği değişimin devam etmesi, her şeyin çok iyi olması için Tanrı ile işbirliğinde olmamız, yani Tanrı’ya izin vermemiz gerekir.

Hayatımızda bir kriz noktasına geldiğimizde “Ya Rab, ne yapacağım? Düşüncen ya da isteğin nedir?” diye sorarız. Hayatımızda bir dönüm noktasına geldiğimizde ya o kararı ya da bu kararı vermeniz gerekir, ama ne yapacağımızı bilemeyebiliriz.. Ama Tanrı’nın sözü Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebileceğimizi söylüyor. Eğer o karar anına dek yıllarca Kutsal Ruh’un düşüncemizi yenilemesine izin vermişsek, o zaman Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebiliriz… Ama eğer Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesine izin vermemişsek, karar anına ya da kriz zamanına geldiğimizde benliğimize iyi geleni seçebilir ve yanlış yapabiliriz.

O yüzden Tanrı’nın düşüncesi için kriz zamanlarını ya da önemli karar anlarınız beklemeyelim. Kriz olsun olmasın sorunlar olsun ya da olmasın, bizim hedefimiz her durumda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmek olmalıdır. Zihinlerimizi Tanrı’nın sözüne ve Ruhu’na açarak İsa Mesih’in öğretilerine ve yaşamına dikkatle bakalım. Rab bizde bir yaratma işini sürdürüyor. Rab, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın isteğini sadece sözde değil, eylemde, kendi yaşamıyla gösterdi ve öğretti. Rabbimiz “Ben ve Baba Biriz” ve “Beni gören Baba’yı görmüştür” dedi. İsa Mesih’e baktıkça ve O’nu gördükçe, Baba Tanrı’yı görürüz ve O’nun düşüncelerini anlamaya başlarız. Hiç kimse Tanrı’yı görmedi, ama Tanrı olan biricik Oğul O’nu bize tanıtıyor. Oğul’u daha da yakından tanımak için özellikle Kutsal Kitap’ın İncil bölümünü çok okumalıyız. İncil’de İsa’nın nasıl yaşadığı, farklı olaylara nasıl tepki verdiği, insanlar hakkındaki düşünceleri, davranışları hakkında öğreniriz. Bu şekilde Tanrı sözüyle aydınlandıkça Kutsal Ruh bizi İsa’ya yönlendirir ve O’nun benzeyişine göre bizi değiştirir. O’nun düşüncesine sahip olmaya ve Mesih’in iyi, beğenilir, yetkin isteğini ayırt etmeye başlarız.

Rab İsa’ya iman etmiş, yeniden doğmuş ve günahlarımız bağışlanmış olsa da, bazı konulardaki düşüncelerimiz dünya insanlarına benzeyebilir . Çoğumuz belli konularda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmemiş olabiliriz. Yenilenmediğimiz konularda büyüyemiyoruz, değişemiyoruz, Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt edemiyoruz ve hep çocuk gibi kalıyoruz demektir.

Rab’bin sözü üzerinde derin düşünen kişinin düşüncesi ise yenilenir ve O Mesih benzeyişinde değişip dönüşür, ruhsal bir yetişkin haline gelir..Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt ederek Rab’bin adını yüceltebilir..Kilisemizin ışık olması işte buna bağlıdır kardeşler… Rab dedi ki: Bende kalın, ben de sizde kalayım. Ateşe odun atılmadıkça ateş giderek ısısını kaybeder ve sonunda söner..Enerjinin, sıcaklığın devam etmesi için yakıt şarttır..Tanrı’nın sözü de bizim yüreğimizdeki Kutsal Ruh ateşinin yakıtıdır. Bu yüzden Kutsal Kitap okumaya günlük olarak zaman ayırın ve gerekirse bir okuma planı ile her gün Rab’bin sözünün ve Ruhu’nun yüreğinizde ve düşüncelerinizde işlemesine izin verin.Rab sözüne her şeyden çok değer verir. Sözünü her şeyin üzerinde tutar ve bu yüzden sözüne değer vereni de bereketleyecektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İmanlı’nın Zafer Adımları

14 Haziran 2015

Kardeşler, insan Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. İnsanın Tanrı’nın benzeyişinde yaratılması pek çok şey içerir. Tanrı’nın yüceliğini yansıtmak için yaratıldık. Tanrı’nın karakterini göstermek için yaratıldık ve ayrıca Tanrı zaferli olduğu için insan da yaptığı her işte zaferli olmak için yaratılmıştır. Tanrı insanı kendi benzeyişinde yarattıktan sonra Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun” dedi..İnsanın aldığı ilk buyruk çoğalması, yeryüzünü doldurması ve denetimi altına alması ve yaşayan bütün canlılara egemen olmasıdır. Bu buyruk zafere işaret ediyor.

Ancak insan Tanrı suretinde yaratılmış eşsiz bir varlık olmakla birlikte gene de bir yaratıktı ve öyle kalması gerekiyordu. Sadece Tanrı’ya mahsus olan yüceliğe göz dikmemesi gerekiyordu, ancak yılan benzerliğinde Şeytan ona “Tanrı gibi olabilirsin”, “asla ölmezsin” diyerek bu sınırı aşması için onu ayarttı. İnsan yılanın başını ezeceğine, onu denetimi altına alıp ona egemen olmak yerine onun sözünü dinledi. Zaferli olmak yerine, mağlup oldu ve yansıttığı yücelikten yoksun kaldı, karakteri bozuldu ve kendisini aldatan Şeytan’ın isyan yoluna saptı. Şeytan insana egemen oldu. Ve günah dünyaya giriş yaptı.

Daha sonra Kayin ve Habil’in öyküsüne geliyoruz. Kayin’in imanla değil, kendi elinin işleriyle sunduğu sunu Tanrı tarafından kabul edilmedi. Ancak kardeşi Habil’in sunusu kabul edilince Kayin çok öfkelendi. O zaman Tanrı ona şöyle söyledi: Günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”

Tanrı insana ikinci kez “egemen ol” diyor. Önce bütün canlılara egemen ol, şimdi de “günaha egemen ol” dedi. Tanrımız yarattığı insanın her zaman zaferli olmasını ister. Ancak daha sonra ne olduğunu biliyoruz. Kayin Habil’i öldürdü ve gene Tanrı’nın “egemen ol” buyruğuna karşı geldi, günaha egemen olamadı ve günah karşısında zafer kazanamadı. Günah insana tümüyle egemen oldu.

Evet kardeşler, artık insanoğlu bu yüzden bütün canlılara egemen değil ve günaha da egemen değildir. Adem’in soyundan gelen herkes mağluptur. Hiçbirimizin Tanrı’nın önünde doğuştan gelen bir ayrıcalığımız yok, çünkü doğuştan gelen tabiatımız Adem’in günahına ortaktır, Tanrı tüm insanları ilk insan olan Adem’le bir tutuyor. Bu yüzden Tanrı’nın önünde geldiğimiz soydan, ırktan, kandan, milletten, halktan vs. övünmek saçmalıktır, boştur..Benim geldiğim soy bana günah karşısında bir avantaj sağlamıyor.

O zaman ne demek istiyorum ? Kim olursak olalım biz insanlar kendi başımıza çaresiz ve mağlubuz. Zaferi sağlayan ancak Rab’dir..Bizde kendi bedenimizde Tanrı’yı hoşnut edecek, O’nun önünde kabul görecek bir erdemimiz ya da iyiliğimiz, gücümüz yoktur. Tanrı’yla barışmak için de Tanrı’yla buluşmak için de O’nun önünde yaşamak için de hep Tanrı’ya ihtiyacımız vardır. Bu yüzden İsa Mesih geldi ve bizim yerimize zafer kazandı, yoksun kaldığımız Tanrı yüceliğini bize geri vermek için..Şeytan ve günah karşısında zaferli kılmak için Rab İsa geldi..O’na yücelik olsun.

Kutsal Kitap boyunca bu mağlubiyeti, çaresizliği fark edip kendisini doğru şekilde tanımlayan alçakgönüllü kişiler Rab’le özel ilişkiler kurabildiler. Bunu fark etmeyen, kibirlenen, kendi gücüne güvenenler ise Tanrı’dan uzak kaldılar..Örneğin İbrahim Tanrı’nın huzurunda “Ben toz ve külüm, bir hiçim” dedi. Musa, “Ben kimim ki firavuna gidip İsrailliler’i Mısır’dan çıkarayım?” dedi. Ya da Davut,” Ey Egemen RAB, ben kimim, ailem nedir ki, beni bu duruma getirdin?” dedi..Pavlus, “Ne zavallı insanım” dedi. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu adamlarla Tanrı özel işler yaptı, hepsinin ortak özelliği kendi güçsüzlüklerini, mağlubiyetlerini, bir hiç olduklarını fark etmeleriydi. Rab bu kişiler aracılığıyla çalıştı, büyük güçlükler karşısında bu kişilere büyük zaferler sağladı.

Rab’bin eliyle zafer kazanmak konusunda güzel bir örneği paylaşmak istiyorum..İsrail tarihinde Yehoşafat adlı bir kral vardır. Moavlılar, Ammonlular ve Meunlular’dan oluşan büyük bir ordu Yehoşafat’la savaşmak için İsrailliler’in üzerine yürüdüler. Korkuya kapılan Yehoşafat RAB’be danışmaya karar verdi ve bütün Yahuda’da oruç ilan etti.

Sonra Tanrı’nın huzuruna çıkarak şöyle dua etti:

2.Ta. 20:12
‘“
Ey Tanrımız, onları yargılamayacak mısın? Çünkü bize saldıran bu büyük orduya karşı koyacak gücümüz yok. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Gözümüz sende”

Gerçekten çok büyük bir ordu geliyordu ve Kral Yehoşafat birçok düşmanla karşı karşıya geldiğinde doğru bir önderlik sergiledi. Tüm halkın oruç ve dua ile Tanrı’nın yüzünü aramasını istedi. Sonra da Rab’be dua etti. Duasını inceleyelim. Çünkü Bu duada zafere götüren adımları görmekteyiz ve içten ve etkili duanın gücünü görmekteyiz.

1) Yehoşafat ilk önce güçsüz olduğunu ilan etti. BU büyük orduya “karşı koyacak gücümüz yok.” dedi. Kendi imkanlarını zorlamayı ya da bu orduya karşı bir başka krallıkla ittifak yapmayı ya da onlarla anlaşma yapmayı düşünmedi. Birinci kabul edeceğimiz şey, büyük ordulara karşı koyacak gücümüz yoktur. Eğer sorunlar karşısında Tanrı’dan ayrı bir gücümüz var diyorsak, iman yolundan çıktığımızı gösterir. Biz imanlıların dünyada yaşayanlardan ne farkımız vardır? Bizim özelliğimiz benliği çarmıha germiş olmamız yani benliğe dayalı gücü reddetmiş, onu ölü saymış olmamızdır. Ne zamanki bunu yapmıyorsak, benliği devreye sokuyorsak, o zaman ne yapıyoruz? Tanrı’yı kendimizden uzaklaştırıp kendi başımızın çaresine bakmaya çalışırız demektir. O zaman Tanrı’nın eliyle zafer kazanmayı nasıl bekleyeceğiz?

Mez. 33:16
Ne büyük ordularıyla zafer kazanan kral var, Ne de büyük gücüyle kurtulan yiğit. Zafer için at boş bir umuttur, Büyük gücüne karşın kimseyi kurtaramaz.

Zafer için bir numaralı ilke budur; kendimizde zafer kazanacak güç yoktur.

Özd. 21:31
At savaş günü için hazır tutulur, Ama zafer sağlayan RAB’dir.

Bu Dünyanın tam tersi. Dünyada insanlar kendi güçleriyle, çabalarıyla zaferi hedefleyen yiğitler yok mu? Dünya tarihine bakın, büyük komutanlar, cesur yiğit kişilerden söz eder. Büyük savaşlar kazanmışlardır..Bu yüzden iktidar ve güç hırsıyla yanıp tutuşurlar. Biz ise bizi güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yaparız. Bu yüzden Rab İsa “Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.” dedi.

2) Yehoşafat ikinci olarak “bilgisiz ve bilgelikten yoksun” olduğunu kabul etti. Duasında “Ne yapacağımızı bilmiyoruz” dedi. Güçsüz olduğunu söyledikten sonra ne yapacağını bilmediğini açıkça kabul etti. Rab’be bakmadıkça biz bir konuda ne yapacağımızı bilmeyiz.

Özd.3:5-7
RAB’be güven bütün yüreğinle, Kendi aklına bel bağlama. Yaptığın her işte RAB’bi an, O senin yolunu düze çıkarır. Kendini bilge biri olarak görme, RAB’den kork.

Kendi aklımıza bel bağlayarak bir sorunu çözmek için bir şeyler bildiğimizi düşünebiliriz. Ancak acaba o bilgi bizi zafere mi yoksa yenilgiye mi götürecek? Özdeyişlerde dediği gibi kendi aklımıza bel bağlamayalım, bütün yüreğimizle Rab’be güvenelim. Kendimizi bilge biri olarak görmeyelim..Neden? Cevabı gene Özdeyişler’de verilir:

Özd. 2:6
Çünkü bilgeliğin kaynağı RAB’dir. O’nun ağzından bilgi ve anlayış çıkar.

Zafer için her durumda O’nun ağzından çıkacak bilgiyi ve anlayışı almaya ihtiyacımız vardır. Bilgeliğin kaynağının RAB olduğunu ve o kaynaktan almadıkça ne yapacağımızı bilmediğimizi Yehoşafat gibi kabul etmeliyiz. RAB bize ne yapacağımızı bildirmek ve seçeceğimiz yolu göstermek istiyor.

Yak. 1:5
İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir.

3) Üçüncü olarak bu büyük ordular karşısında Tanrı’ya güvendiğini açıkladı. “Gözümüz sende” diyerek bunu açıkladı. Diğer bir deyişle, Tanrı’ya şöyle söyledi: “Sen bizim yerimize harekete geç, bizim yerimize sen savaş”. Ve Tanrı harekete geçti!! Yehoşafat duasını bitirince Tanrı’nın Ruhu oradaki bir peygamberin üzerine indi ve Tanrı cevap verdi “Bu büyük ordudan korkmayın, yılmayın! Çünkü savaş sizin değil, Tanrı’nındır. .. Yerinizde durup bekleyin, RAB’bin size sağlayacağı kurtuluşu görün”.

İşte kendimizi güçsüz gördüğümüzde, bilge biri gibi görmediğimizde ve gözümüz Rab’de olunca adım adım zafere yaklaşıyoruz demektir.. O’nun sağladığı kurtuluşu göreceğiz demektir. Zaferi Rab bize sağlayacak. Kendimizi güçsüz görebiliriz, ne yapacağımızı bilmediğimizi de kabul edebiliriz ancak gözümüz Tanrı da değilse bu iman değil, çaresizlik getirir. Yani kendi yetersizliğimizi kabul ettikten sonra mutlaka umudumuz yaşayan Tanrı’ya bağlı olmalı ki zaferimizi RAB sağlasın.

Mez. 123:2
Nasıl kulların gözleri efendilerinin, Hizmetçinin gözleri hanımının eline bakarsa, Bizim gözlerimiz de RAB Tanrımız’a öyle bakar, O bize acıyıncaya dek.

“O bize acıyıncaya dek” ifadesinde iman dolu bir beklenti vardır.

4) Yehoşafat Rab’bin verdiği cevabı duyunca duyar duymaz yüz üstü yere kapandı ve O’na tapındı. Yehoşafat halka danıştıktan sonra RAB’be ezgi okumak, O’nun kutsallığının görkemini övmek için adamlar atadı. Bunlar ordunun önünde yürüyerek şöyle diyorlardı: “RAB’be şükredin, Çünkü sevgisi sonsuza dek kalıcıdır!” Onlar ezgi okuyup övgüler sunmaya başladığında, RAB Yahuda’ya saldıran Ammonlular’a, Moavlılar’a ve Seir dağlık bölgesinde yaşayanlara pusu kurmuştu. Hepsi bozguna uğratıldı.

İşte RAB’bin Yehoşafat’a sağladığı zaferin ruhsal aşamaları bunlardır. Zaferin nihai olarak gerçekleşmesi, yani tamamlanması ise Rab’bi övmeleriyle gerçekleşti. İmanımızı ifade etmek için Rab’be övgüler sunmamız gerekiyor. Bu olayda da gördüğümüz gibi Tanrı’nın zafer sağlayan büyük işleri O’nu yüceltirken, O’nu överken geliyor.

Yehoşafat’ın Rab’den aldığı zafer sonucunda KK, şöyle diyor: 24. ayette “Yahudalılar kırdaki gözcü kulesine varınca, o büyük orduya baktılar, ama sadece yere serilmiş cesetler gördüler. Tek kişi kurtulmamıştı.

Eğer Şeytan ve dünyaya karşı savaşımızda Tanrı’ya imanla ve övgüyle Tanrı’ya yaklaştığımızda sorunların bir teki bile kurtulamayacaktır. Bu öykünün başı “kalabalık bir ordu” ile başlıyor ve “tek kişi kurtulmamıştı” diye bitiyor. Tanrı hayatımızdaki her bir sorunu aynı bu şekilde çözmeye kadirdir..Kalabalık bir ordu gibi sorunlar başımıza üşüşebilir, ama zafer adımları atarak bu sorunlardan bir teki bile kalmaz. Kutsal Kitap’taki öykülerin amacı sadece Tanrı’nın geçmişte yaptığı büyük işleri anlatmak değil, aynı şekilde günümüzde de iman eden herkes için bunları yapabileceğini bildirmektir. Doğru adımları atar, doğru bir yürek tutumuyla sorunlara yaklaştığımızda Tanrı bizde kendi yüceliği için çalışacak.

Kardeşler bizler Mesih İsa’da zaferliyiz, çünkü O’nun zafer alayında yürümekteyiz. Biz zaferli olalım diye seçildik, insan zafer kazansın ve zaferli yaşasın diye yaratıldı. Günah bunu bozdu, ancak Mesih İsa sayesinde tekrar zafer kazanıyoruz. O’na iman eden, O olmadan güçsüz ve bilgisiz olduğunu fark eden alçakgönüllü kişilerde Rab çalışıyor ve onlara zafer sağlıyor. Hepimiz geçmişimize baktığımızda Rab’nin bizim için yaptıklarını hatırlarız, bizi nelerden kurtardığını biliyoruz. Rab bunları, hatta daha büyüklerini gelecekte de yapacaktır. Buna inanırsak Rab’bi her zaman yüceltiriz.

Mezmur 106:11-12’de şöyle okuruz:
Sular yuttu hasımlarını, Hiçbiri kurtulmadı. O zaman atalarımız O’nun sözlerine inandılar, Ezgiler söyleyerek O’nu övdüler.

Bu ayetlerde Mısır’dan çıkan İsrail halkının Mısır ordusunun Kızıldeniz’e gömüldüğünü görünce Tanrı’nın sözüne inandığını ve O’nu övdüğünü söylüyor..Kardeşler, bizler onlar gibi değiliz. Bu tür bir övgü ancak eski tabiate aittir. Görünene göre yaşamaktır; gördüklerinde ezgilerle övdüler. Çünkü Eski Antlaşma döneminde mümkün olan sadece bu idi, çünkü o halk Kutsal Ruh’tan kaynaklan yeni yaşamda imanla yaşamıyorlardı. Tanrıyı tanımıyorlardı ve rahatları varken iyi, yokken kötüydüler. Çünkü Mesih sırrını bilmiyorlardı.

Ancak şimdi Yeni Antlaşma çağındayız, Kutsal Ruh içimizde ve yeni yaşama sahibiz. Mesih içimizde ve Mesih sırrını biliyoruz. Gözle görülene değil, imana göre yaşarız. Mısırlılar ardımıza vermişse ve Kızıldeniz açılmışsa da biz Tanrı’yı yüceltiriz. Sorunlar başımızdan aşmışsa da Tanrı’yı ezgilerle överiz. Bu yaşayan Tanrı’ya diri bir imandan kaynaklanan övgüdür..İşte gerçek zafer budur. Pavlus ve Silas zindandayken ilahiler söyleyip Tanrı’yı yüceltiyorlardı. Birdenbire öyle şiddetli bir deprem oldu ki, tutukevi temelden sarsıldı. Bir anda bütün kapılar açıldı, herkesin zincirleri çözüldü. Pavlus ve Silas yeni yaşamda Tanrıyı övmenin her durumda olabileceğini bize gösteriyor. Onlar zincirleri çözüldü, kapılar açıldı diye ilahiler söylemediler. Yeni yaşamda Tanrıyı övmek sonuçlara ya da koşullara bağlı değil, Kutsal Ruhtaki daimi sevince ve umuda bağlıdır. Ruhla dolu imanlılar koşullardan ya da sorunlardan etkilenmeden Tanrıyı yüceltmeye devam edebilirler.

Flp. 4:12-13
H
er durumda, her koşulda yaşamanın sırrını öğrendim. Beni güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yapabilirim.

İşte gerçek zafer…

Karanlık ölüm vadisinden geçerken kötülükten korkmayız, çünkü Babamız’ın izni olmadan saçımızın bir tekine bile dokunamazlar. Bu yüzden Tanrı’yı övmemize engel çıkmasın..kendimize asla acımayalım, şartlarımız ya da sorunlarımız konusunda söylenmeyelim, şikayetçi bir ruhtan uzak olalım, işte Rab bizi her zaman bu derecede zaferli kılsın. İman yaşamımızda bu düzeye erişebilmek hepimiz için gerçek bir zaferdir ve Tanrı’ya yücelik vermektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Tanrı’nın Yaşamınız İçin Planı

17 Mayıs 2015

Sevgili kardeşler,

bizler yeryüzünde yaşayan Tanrı’nın çocuklarıyız. Hem yerdeki hem de gökteki Tanrı’nın tek evrensel kilisesinin üyeleriyiz. Kutsal Ruh tarafından seçilip kutsal kılındık ve Rab İsa Mesih’in ardınca yürümeye çağrıldık. Çokları Rab’be çağırılıyorlar, ancak seçilen azdır. Bir İnsan için en büyük onur ve ayrıcalık Tanrı’nın isteğini yapmak üzere seçilmek ve çağrılmaktır. İsa Mesih öğrencilerine bunu öğretiyordu. Rab’bin bizler için planı budur, tıpkı Rab İsa Mesih gibi yeryüzünde Göklerdeki Babamız’ın isteğini yapmamızdır.

Bugün bu konuyu paylaşmak istiyorum: Tanrı’nın isteği ve yaşamımız için planı. Bir keresinde Rab şöyle dedi:

Mat. 7:21
Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.”

Ayrıca Mat. 12:50
Göklerdeki Babam’ın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kızkardeşim ve annem odur.” dedi.

Yani kendisinin Rab olduğuna iman etmemizle birlikte Göklerin Egemenliği’ne girmek ve Tanrı’nın ailesinin bir üyesi olmak için Tanrı’nın isteğini yapmanın gerektiğini açıkladı. Durum buysa, bu konunun ne kadar önemli olduğu besbelli, değil mi?

Bu çağrı İsa’nın elçileri tarafından da birçok yerde vurgulanıyor. Petrus Tanrı’nın isteğini yerine getirelim diye günahtan özgür kılındığımızı ilan etti (1 Pet. 4:1,2). Efesli imanlıları teşvik ediyor: “Bunun için akılsız olmayın, Rab’bin isteğinin ne olduğunu anlayın.” (Efesliler Mektubu) Gene Koloseli imanlılara sizler için dua etmekten, tam bir bilgelik ve ruhsal anlayışla Tanrı’nın isteğini bütünüyle bilmenizi dilemekten geri kalmadık” diyor. Elçi Yuhanna ise “Dünya da dünyasal tutkular da geçer, ama Tanrı’nın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar.” demiştir (1 Yu. 2:17).

Yani İncil’in bütününde öğretilen konu imanlıların Tanrı’nın isteğini anlaması ve bunu yerine getirmesidir.. Tanrı’nın insan için ilk isteği Oğlu İsa Mesih’e iman etmesidir..Ama isteği bununla bitmiyor… Elçilerin vaaz ettiği Müjde’ye göre günahlarının bağışlanması Tanrı’nın isteğini yerine getirmeye adanmış bir hayat için sadece bir başlangıçtır. Bizler günahlarımızın bağışlanması sonucu Tanrı’nın Oğlu’nun egemenliğine aktarıldık. Tanrı’nın Oğlu’nun egemenliği demek, Baba’nın isteğini yerine getiren oğullar olmamız demektir.

Elç. 13:22’te Tanrı Davut için ne diyordu: “Davut’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar.” Davut’un kendisi de Mez.40:8’de şöyle diyor: “Ey Tanrım, senin isteğini yapmaktan zevk alırım ben, Yasan yüreğimin derinliğindedir.” Davut kusursuz bir adam değildi, günahlar işledi, hatta çok ciddi günahlar işledi ama Tanrı gene de ondan hoşnut oldu, çünkü Davut Tanrı’nın isteğini yapmaktan zevk alıyordu. Davut Mesih’in bir örneği olduğu gibi Mesih’e iman eden Tanrı çocuklarının da bir temsilcisi oldu. Tanrı’nın çocukları Tanrı’nın isteğini yapmaktan zevk almalıdır.

Rab’bin yaşamı Babası’nın isteğini yapmaktı. Babası söylemeden asla eyleme geçmedi. Eyleme geçtiğinde de ne düşmanlarının tehditleri ne de öğrencilerin ricaları onu yolunda döndüremedi. Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmektir” (John 4:34). İnsanlar bedenlerini doyurmak için nasıl açlık çekerse, O da kendisini gönderenin isteğini yapmak için açlık çekiyordu. Bunları yerine getirdikçe ruhsal olarak doyuyordu, zevk alıyordu.

Her imanlı da Tanrı’nın isteğini yapmak üzere benzer bir ruhsal açlık ve bir zevk arayışı gelişmelidir. Rab bize dua ederken “Gökte olduğu gibi yerde de Senin isteğin olsun” diye dua etmemizi öğretiyor, henüz yeryüzünde olan bizler Tanrı’nın gündelik hayatımızda bizi yönlendirmesine izin verdiğimiz zaman O’nun isteği olacaktır.

Tanrı’nın planı bizim için en iyisidir.

Geceleyen hiç bilmediğiniz bir ormanda tek başınıza bulunduğunuzu hayal edin., hangi yöne gideceğinizi bilmiyorsunuz ve kaybolmuş haldesiniz. Büyük bir paniğe kapılırız değil mi? Bilinmeyen, tehlikeli yerlerde tek başımıza olmak çok korkutucu olur. Ancak Eğer yanınızda o bölgeyi avucunun içi gibi bilen ve tümüyle güvenilir biri olsa, ne kadar büyük bir rahatlık olurdu, değil mi? Hiç soru sormadan o sizi nereye götürürse kuzu kuzu onu izlersiniz..Yanınızda güvenilir biri varken onun tavsiyesine uymamak ve kendi düşüncenize göre karanlık ve korkutucu ormanda yol almak akıl dışı bir hareket olur. Ama biliyor musunuz, çoğumuz bunu yapıyoruz.

Gelecek ve içinde yaşadığımız dünya saklı tehlikeleri ve felaketleriyle birlikte karanlık bir orman gibi etrafımızda durmuyor mu? Önümüzü göremiyoruz, nereye gideceğimizden emin değiliz, ama ilerlememiz gerek. O zaman ne yapmalıyız? Panik içinde oradan oraya mı koşturmalı, ya da o panik halinde önümüze çıkan ilk yola mı sapmalıyız?

Hayatlarımızda bazı dönüm noktaları var ve bu noktalarda alınacak kararlar uzun vadeli sonuçlar yaratacaktır..Örneğin evlilik.. Gençlerin önünde böyle bir karar var..Ya da meslek seçimi, iş kurma vs. gibi kararlar. Bunlar tüm hayatı etkileyecek önemdedir. Böyle durumlarda nasıl bir karara varacağız? Her bir kararın ardında yatan tehlikelerin ya da tuzakların farkında mıyız? Acaba düşmanımız bize tuzaklar hazırladı mı? O anda duygularımıza ya da düşüncemize göre iyi ya da düz görünen bir yol gerçekte öyle midir?

Özdeyişler 16:25
Öyle yol var ki, insana düz gibi görünür, Ama sonu ölümdür.

Böyle zamanlarda tamamen güvenebileceğimiz, geleceği bilen ve bizi seven birinin yanımızda olması ne güzel olur. Bizler Rab İsa Mesih’e sahibiz. O bizi en güvenli ve bizim için en iyi yoldan yürütecektir.

Mezmur 25:10
RAB’bin bütün yolları sevgi ve sadakate dayanır Antlaşmasındaki buyruklara uyanlar için.

Mezmur 25:12
Kim RAB’den korkarsa, RAB ona seçeceği yolu gösterir.

Rab’bin sözünde Efesliler 2:10’da “Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık.” Diyor. Bu ayete göre Tanrı’nın her birimiz için belirli bir planı, hazırladığı iyi işleri var. Tanrı bizim için önceden bazı iyi işler hazırlamış ve bunları yapmak için Mesih İsa aracılığıyla yeni yaratık olmuşuz.

Tanrı’nın bu planının en iyisi olduğuna ikna olmak zorundayız, buna ikna olmadıkça içtenlikle aramayız. Çünkü bazen Tanrı’nın planını ararsak, başımıza kötü bir şey gelecekmiş ya da aslında istemediğimiz bir şeyle karşılaşacakmışız gibi yanlış bir düşünce aklımıza geliyor. Tanrı’nın bizim için en iyisini isteyeceğine güvenmekte zorluk çekiyoruz. Bu dünyasal düşüncelerden kurtularak Mesih’in düşüncesini kuşanalım.

Birçok kişi gençliğinde Tanrı’nın isteğini aramadığı için hayatlarını berbat eder. Tanrı’yu tanımayan gençlerin felaket haberlerini her gün görüyoruz..Gençlerin biliyorsunuz güçleri ve kendine güvenleri üst düzeyde oluyor. Dünyayı merak ediyorlar ve dünyayı sevmeye daha yatkınlar..Çünkü dünyanın iç yüzünü tanımıyorlar, dünyadan beklentileri var ve tecrübesizler. Bu yüzden onları ikna etmek zordur ve gençlik ruhsal olarak insan için en sorunlu çağdır. Bu yüzden Ağıtlar 3:27’de dediği gibi “İnsan için boyunduruğu gençken taşımak iyidir.” Boyunduruk sözcüğünü Rab bir yerde daha kullanıyor? Hatırlıyor musunuz? Matta 11:28-30’u hatırlayalım: “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.”

Bu ayetlerde İsa Mesih bize bir davet yapıyor. Boyunduruğumu yüklenin diyor? “Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin” ne demektir? Bir çift öküz bir tarlayı sürmek üzere koşulduğunda, bir tahtayla tutturulmuş halkalar boyunlarında geçirilir ve yanyana tutulurlar. Genç bir öküz tarlayı sürmek üzere eğitilmek istendiğinde, yaşlı ve tecrübeli bir başka öküz ile birlikte aynı boyunduruğa girer. Böylece genç olan, daha tecrübeli olanlar aynı doğrultuda ve hızda yürümeye mecbur kalır ve öğrenmeye başlar.

İsa’nın boyunduruğunu yüklenerek O’ndan böyle öğreniyoruz. Yani Rab’bi hoşnut eden yolda, O’nun yönetimi dışına çıkmadan, sağa sol savrulmadan, O’nun hızına ayak uydurarak gidiyoruz. O elbette bizim gücümüzü biliyor ve bize taşıyamayacağımızdan fazla yük vermiyor. Sahipleri öküzleri boyunduruğu takmaya zorlanır, ancak Rab bizi O’nunla birlikte yürümeye davet ediyor. O sadece bizim sahibimiz değil, aynı zamanda boyunduruğumuzu paylaştığımız dostumuzdur, bilge öğretmenimizdir. O’nda bir zorlama yoktur! Bunu unutmayalım, Tanrı bizi asla bir şey yapmaya zorlamaz, O davet eder, daveti kabul ettiğimizde bizi sevgiyle ve sabırla eğitir. Bu daveti reddetmek ne büyük akılsızlık olur! Ya kendi isteğimizin ağır yükünü ve boyunduruğunu yorgun argın, yenilgilerle, huzursuzluklarla, pişmanlıklarla dolu olarak taşıyacağız ya da gerçek özgürlük, derin bir rahatlık ve tam bir esenlik getiren İsa Mesih’in hafif yükünü, boyunduruğunu alacağız!

Hanok’u hepimiz biliyoruz. İbraniler Kitabı’nda Hanok hakkında “İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.” Diye yazıyor. Hanok Tanrı’yı hoşnut etmiş..Peki nasıl? Bunun cevabı da Yaratılış 5:22’de var: “Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü.” Tanrı’yı hoşnut etmenin tek yolu O’nunla birlikte yürümek, O’nun boyunduruğunu yüklenmektir.

Tanrı’nın planından uzaklaşmak.

Ancak imanlıların Tanrı’nın hayatı için olan kusursuz planından uzaklaşması mümkündür. Çünkü Rab kimseyi zorlamaz, ama kendisiyle birlikte O’nun isteğine göre yürümeye davet eder. KK’da Tanrı’nın planını ıskalayan bazı imanlılardan bahsediliyor…

Saul, İsrail’in kralı olmak üzere Tanrı tarafından seçildi, ama en sonunda sabırsızlığı ve itaatsizliği yüzünden reddedilmek durumunda kaldı. Evet, bir süre kral olarak tahtta kaldı, ama Tanrı’nın kendi hayatı için olan planından uzaklaştı. Kendi hırsına yenilmiş, dengesiz bir adam olarak öldü. Tanrı’nın hayatı için olan planından uzaklaşan bir diğer kişi Süleyman’dır. İlk yıllarında Tanrı’yı hoşnut etti, ama daha sonra gene Tanrı’nın yasalarına itaat etmedi, putperest kadınlarla evlenerek Tanrı’nın planını ıskaladı. Çok acı çekti. Gene doğduğu günden beri Rab’be adanan Şimşon seçilmişliğini hafife alarak düşmanlarının eline düştü. Çok acı çekti. Bunlara benzer örnekler vardır. Yeni Anlaşma’da bir Dimas örneği var: Pavlus “Dimas bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik’e gitti.” Diyor..İşte bu başlangıçta Tanrı adamı Pavlus’la birlikte hizmet etme ayrıcalığına kavuşan, ama dünyayı sevdiği için Tanrı’nın planından uzaklaşmış bir imanlıya örnektir. Çünkü dünyayı sevenin Baba’ya sevgisi yoktur.

Bazen dünya sevgisine yer vererek mesleğimizi, oturacağımız yerleri, evleneceğimiz kişileri Tanrı’ya danışmadan seçip sonra da Rab için bu şekilde de yaşayabileceğimizi düşünürüz. Merhameti bol olan Rab böyle düşünenleri sınırlı biçimde kullanabilir, ama Tanrı’nın bağında gösterecekleri yarar çok düşük kalır. Eğer bunlar en başta Tanrı’nın en iyi planını dua ve Rabbin sözünde arasalardı, Tanrı’nın boyunduruğunda kalsalardı Tanrı onları kullanarak çok daha büyük işler yapacaktı. Tanrı’yla birlikte yürümek için kaygı çekmediğimizde sonunda kaybeden biz oluruz ve zarar ederiz.

Mezmur 81:11-13
“halkım sesimi dinlemedi, İsrail bana boyun eğmek istemedi. Ben de onları inatçı yürekleriyle baş başa bıraktım, Bildikleri gibi yaşasınlar diye.Keşke halkım beni dinleseydi, İsrail yollarımda yürüseydi!”

Tanrımız, nasıl da halkı için yas tutuyor? Keşke halkım beni dinleseydi, yollarımda yürüseydi diyor. Bakın kardeşler, halkı O’nu dinlemediği zaman Rab ne yaptı? Bu ayette söylüyor, çok korkunç bir şey. İnatçı yürekleriyle baş başa bırakıyor ve bildikleri gibi yaşamalarına izin veriyor. İnsanın bildiği gibi yaşaması, imansızlıktır. İmansızlarda bildikleri gibi yaşarlar, Rab bizi esirgesin. Rab bizi bildiğimiz gibi yaşamaya terk etmesin, çünkü biz bir şey bilmiyoruz..Her ne isek, Rab’bin lütfuyla öyleyiz.Bunu unutmayalım…

Bütün bu uyarılar ışığında eğer Tanrı’ya itaatsizlik ettiğimiz ve O’nun planı yerine kendi istediğimizi aradığımız bir durumdaysak, önce Rab bize bunu göstersin ve bunun ardından çok geç olmadan yapacak tek bir şey ver: tövbe edelim. Yunus’u hatırlayın. Yunus kendi isteği uğruna Tanrı’nın sözünü dinlemedi ve verilen görevde kaçtı. Tanrı’nın planından uzaklaştı, ama Tanrı’nın yargısı geldi ve dev bir balık onu yuttu. Ancak Yunus balığın karnında tövbe edince tekrar Tanrı’nın onun yaşamı hakkındaki planına geri dönebildi. “Kurtuluş senden gelir ya Rab” deyince Rab ona merhamet etti. Ve de tüm Ninova halkı onun hizmetiyle tövbe etti. Yunus’un durumu bize ibrettir. Kendi yollarımızdan tövbe ettiğimizde Tanrı bizi kendi planına geri döndürecek güce sahiptir. Ama tövbe etmek için ille de balığın karnına düşmeyi beklemeyelim..Rab için her şey mümkündür, yeter ki biz Rab’ble birlikte boyundurukta kalalım.

Evet kardeşler, Rab’be verecek tek bir hayatımız var. Ve bu hayat kum saatinden akan kumlar gibi eriyip gidiyor…Tanrı’nın planı bizim için en iyisidir, O’nun isteği bizim için en doğrusudur. Bundan daha düşüğüne razı olmak akılsızlıktır, bilgelikten yoksunluktur.

Ef. 5:15-17
“Öyleyse nasıl yaşadığınıza çok dikkat edin. Bilgelikten yoksun olanlar gibi değil, bilgeler gibi yaşayın. Bunun için akılsız olmayın, Rab’bin isteğinin ne olduğunu anlayın.”

Rab hepimizi kendi isteğine yöneltsin ve O’nun hayatımız için planı gerçekleşsin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Mesih Yaşam Işığıdır

22 Haziran 2014

Yeşaya 60:1-3
“Kalk, parla; Çünkü Işığın geliyor, RAB’bin yüceliği üzerine doğuyor. Dünyayı karanlık, halkları koyu karanlık örtüyor; Oysa RAB senin üzerine doğacak, Yüceliği üzerinde görünecek. Uluslar senin Işığına, Krallar üzerine doğan aydınlığa gelecek”

Yeşaya’nın Mesih’ten 800 yüzyıl kadar önce yaptığı peygamberlik sözlerini okuyoruz. Burada Tanrı’nın sözü bir Müjde’den söz ediyor. Işığımız geliyor. Rab’bin yüceliği doğuyor, dünyayı karanlık örtmüş, halbuki Rab üzerimize parlayacak ve uluslar bu ışığa gelecekler.

Bu ayete benzer daha pek çok ayeti Eski Antlaşma yazılarında bulabiliyoruz..Aslında İncil, İsa Mesih gelmeden yüzyıllar öncesinden hem Yeşaya’da hem diğer eski peygamberlerin ağzından önceden bildirilmişti… İşte Müjde budur. İsa Mesih’in gelişiyle birlikte bu Müjde sonunda açığa çıktı ve RAB’bin yüceliği doğdu ve IŞIK geldi. Bunun üzerine Elçi Yuhanna şöyle yazdı:

Yuhanna 1:9-11
Dünyaya gelen, her insanı aydınlatan gerçek ışık vardı. O, dünyadaydı, dünya O’nun aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu tanımadı.Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu kabul etmedi.

Evet her insanı aydınlatan gerçek ışık, Rab’bin yüceliği olan yaşam ışığı dünyaya geldi..Fakat daha sonra ne yazıyor?? Dünya O’nu tanımadı, kendi halkı O’nu kabul etmedi. Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir acıdır ki, yüzyıllardır ışığı bekleyen halkı, koyu karanlıkla örtülmüş halklar, karanlıktaki dünya ışık dünyaya geldiği zaman onu tanımadı, kendi halkı onu kabul etmedi..Burada normal olmayan bir şey var.

Biz evde gece vakti elektrikler kesildiği zaman evde fellik fellik kibrit, mum , fener arıyoruz..Bir an olsun ışıksız kalmak istemiyoruz, öyle değil mi? Karanlıkta oturup kalmıyoruz, sıkıntı basıyor, bir şeyler görmek, bir şeyler yapmak istiyoruz..Çünkü ışıksız hiçbir şey yapılamıyor.

Bu benzetmeyi düşündüğümüzde ışığı reddetmek anormallik olduğunu görüyoruz, ışığı reddetmek için karanlıkta yaşamayı sevmek gerekiyor..Ki bu bizim için düşünülemez gibi değil mi? Ama maalesef günümüz dünyasında ruhsal olarak olarak olan tam budur.

Yuhanna 3:19-21’de insanların neden ışığı tanımadığı ve kabul etmediğinin cevabını veriyor. Okuyalım:

Yuhanna 3:19-20
Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.

Görüyor musunuz? Neden dünya ışığı istememiş ve neden karanlığı sevmiş..Çünkü yaptıkları işler kötü ve Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.

Sevgili kardeşler, şimdi bir düşünelim..İnsan ne kadar kirli, ne kadar günahkar, ne kadar kötü olmalı ki, anormal bir şey yaparak ışıktan nefret ediyor..İşte hem Mesih’in zamanında, hem de günümüzde, aslında günaha düştüğünden beri insanoğlu bu sapkınlık, yani normalden sapmışlık, anormallik içinde yaşamaktadır..İnsanlık kötülüğü ve günahı, her türlü karanlığı, benliğin, gözün murdar tutkularını, dünyasal arzuları sever haldedir..İnsanlar hastadır sevgili kardeşler..Bu hastalık günaha köleliktir..Bu hastalık insanları karanlıkta tutarak Tanrı’nın ışığına gelmesine engel oluyor.

İnsanın bu kötülük severlikten ve günah tutkusundan kurtulması için ruhsal bir mücadele vermek gerekiyor..İsa Mesih’in elçileri de insanları bu kötülüğe ve karanlığa bağlılıktan kurtarmak ve ışığa çekmek için görevlendirilmişlerdi.. Rab İsa, elçi Pavlus’a “Seni, ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum” demişti. Böylece Pavlus ve diğer elçiler havralarda insanları ikna etmek için Kutsal Ruh’un gücüyle çok çabaladılar, çok gayret ettiler.. Çünkü insanoğlunun Tanrı’nın lütfuyla aydınlatılarak gerçek ışığı görmesi gerekir. Yüreklerimiz aydınlanmadan Mesih’in yüceliğini tanıyamıyor ve günah severliğimizden vazgeçemiyoruz.

2.Ko.4:6
“Işık karanlıktan parlayacak” diyen Tanrı, İsa Mesih’in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.

Rab’be şükürler olsun ki, bizler günahseverliğimizden ve kötülüğümüzden temizlendik ve artık karanlıktan nefret ediyoruz..Işığı seviyoruz ve Işık Mesih’in yani Tanrı’nın sözüdür Söz adımlarımız için çıra, yolumuz için ışıktır. Tanrı’nın sözünü, yani yaşam sözlerini Kutsal Kitap aracılığıyla zihnimize ve yüreğimize alıyoruz..Kutsal Kitap bize Mesih’i tanıtmalı, Mesih’e yaklaştırmalıdır. Aksi halde Mesih’i tanımadan kuru bir Kutsal Kitap bilgisine sahip olmak tehlikesi vardır. Kutsal Kitap yaşam ışığını üzerimize sürekli parlatmalıdır.

Bazıları İncil okumuş olmalarına rağmen, baktığımız zaman belli ki bir aydınlanma yaşamamışlar, değil mi?..Her insanı aydınlatan gerçek ışığı görmemişlerdir. Demek ki iş Tanrı’nın sözünü okumakla, hatta anlamakla bile bitmiyor. Tanrı’nın Sözü olan Mesih’le karşılaşmamız, yaşam ışığını görmemiz gerekiyor.

Tanrı sözünde Yaşam ışığıyla karşılaşan birinin öyküsü anlatılır: Bu kişi Elçi Pavlus’tur..Henüz Pavlus adıyla anılmadan önce Saul diye tanınırdı. Adanmış bir Yahudi bir din bilgini, bir Ferisi’ydi ve bir gün imanlılara zulüm etmek üzere Şam’a doğru gidiyordu. Kendi tanıklığını söyle verdi:

Elç. İşl. 22:6-11
“Ben öğleye doğru yol alıp Şam’a yaklaşırken, birdenbire gökten parlak bir ışık çevremi aydınlattı.Yere yıkıldım. Bir sesin bana, ‘Saul, Saul! Neden bana zulmediyorsun?’ dediğini işittim. “‘Ey Efendim, sen kimsin?’ diye sordum. “Ses bana, ‘Ben senin zulmettiğin Nasıralı İsa’yım’ dedi. Yanımdakiler ışığı gördülerse de, benimle konuşanın söylediklerini anlamadılar. “‘Rab, ne yapmalıyım?’ diye sordum. “Rab bana, ‘Kalk, Şam’a git’ dedi, ‘Yapmanı tasarladığım her şey orada sana bildirilecek.’ Parlayan ışığın görkeminden gözlerim görmez olduğundan, yanımdakiler elimden tutup beni Şam’a götürdüler.

Pavlus öğleye doğru yani güneşin en tepede olduğu bir saatte ve çölün kumlarının ışığı yansıtarak ortamı parlattığı o sırada doğal parlaklığın çok üstünde parlak bir ışığın çevresini aydınlattığını söylüyor.. Bu parlak ışık dirilmiş Rab İsa Mesih’tir, yani yaşam ışığıdır. İnsanı aydınlatan gerçek ışık işte budur.

* Pavlus, ışık çevresini aydınlattığı zaman yere yıkıldım diyor…

Pavlus gibi adanmış bir Ferisi’yi, Hıristiyanlar’a zulmedecek derecede gayretli bir din bilginini yere düşürmek, çaresiz ve umutsuz kılmak bir insanın ya da herhangi bir öğretinin iş değildir..Hiç bir insan Pavlus’u ikna edemezdi. Ama sadece onu mu? Ya bizler? Kibirli bir insan için alçakgönüllü olmak, alçalmak hiç kolay değildir. Bizim için kibir tahtından inmek kolay değildir. Ancak Rab’bin ışığı bir kez bize parladığında hemen düşeriz. Bunu açıklayamayız ama ışık parlar parlamaz düşeriz. Rab’bin yüceliği önünde alçalırız.. Rab’bin yüceliği parladığı zaman kimse ayakta kalamaz, yere yıkılır, dize gelir. Günahlarımızı, kirliliğimizi görürüz ve Rab’bin kutsallığı karşısında çaresiz ve umutsuz olduğumuzu anlarız.O an Rab’bin önünde hiçbir iddiamız, hiçbir sözümüz, savunacak bir tarafımız, kaçacak bir tarafımız ya da gururumuz kalmaz.

Öğretiler, felsefeler, dinler, yani bilgi kibirli bir insanı yere düşüremezler. Bilgi insanı ancak böbürlendirir. Bir kişi bir sürü öğreti ya da felsefe, dini bilgiler işitebilir ve hatta bunları net bir şekilde ve ustaca nakledebilir ama kendisi aynı kalır. Ancak ışık parladığı anda her şey aydınlığa kavuşur. Yuhanna ışığı görünce ölü gibi yere yığıldı (Va. 1:16-17). Daniel ışığı gördüğünde ölü gibi yüzüstü yere düştü (Dan. 10:5-9). Yeşaya Rab’bin yüceliğini görünce “Eyvah” dedi.. Rab’bi görüp de ölü gibi olmayan kimse yoktur. Kendimizi öldürmek ya da alçaltmak zordur. Ancak ışığın parlaklığı insanı alçaltır, yere yıkar ve aydınlatır. Işık Rab İsa’nın kendisidir. Bir insan Rab’le karşılaştığında ölü gibi güçsüzleşir. Kardeşler, bizler ışığın yerine, yani Mesih’in yerine başka hiçbir şeyi, hiçbir öğretiyi ya da bilgiyi koymamalıyız. Çoğu şey sadece bilgiden ibaret kalır. Ancak Bizi değiştirmedikçe bilginin nasıl bir değeri olabilir? Öğretiler kendi başlarına sadece sözlerden ibaret kalır ve yaşam getirmez, ölüm getirirler.

* Pavlus, daha sonra Parlayan ışığın görkeminden gözlerim görmez oldu diyor. Rab İsa Mesih’in ışığı bu kainatta parlayan her ışıktan çok daha parlaktır ve O parladığında diğer ışıklar söner..Rab’bin yaşam ışığı eski görüşümüzü öldürür, eski görüşümüze körleştirir. Artık gözlerimiz O’ndan başka şeyleri görmez olur, diğerbütün görüntüler anlamsızlaşır, sönükleşir.

Mesih’in ışığı parladığı zaman ilk yaptığı şey eski görüşümüzü öldürmektir. Işık geldiği zaman ilk yaptığı şey görüşümüzü bizden almaktır. Işık gerçek olanı görmemizi sağlar ama bu sonra gelir. Işık ilk önce bizi yere yıkıp sahte ve geçici olan şeylere kör eder; ardından yeniden görmeye başlarız. Ama eskisi gibi değil, yeni şeyleri, kalıcı ve gerçek olanı görürüz. Tanrı’ya Kutsal Ruh’un yolunda tapınmaya, O’nu sevmeye başlarız..Yeni bir yaratık oluruz. Pavlus ışığı gördü, yere yıkıldı ve üç gün boyunca gözleri hiçbir şey göremedi (Elç. 9:8-9). Ama daha sonra gözleri açıldığı zaman ilk yaptığı şey neydi? Elç. 9:20’de Havralarda İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı. diye bildiriliyor. Artık yeni gözleriyle görüyordu, eski gözleri ölüme götüren çöl yolunda kapanmıştı, ve yaşama götüren Yol’a yani Mesih İsa’ya açılmıştı.

Gerçek ışığı gördüğümüzde bizim de Pavlus gibi görüşümüz ve anlayışımız değişir, çünkü Mesih’in Rab olduğunu, bizi sevdiğini, bizim için öldüğünü ve dirildiğini bizim aracılığımızla yücelmek istediğini anlıyoruz.

Kol. 1:27-28
Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz.

Elçiler herkesi uyararak ve eğiterek Mesih’i tanıttılar..Onlar insanlara ışığın kendisini tanıtmaya gayret ettiler ve bu yüzden bizim de Mesih’i tanımamız yeterli, çünkü O ışıktır. Mesih içimizdedir. İçimizde yaşayan zatı tanımamız gerekir. Çünkü O efendimizdir. En iyi, en soylu gibi görünen davranışlar, kulağa en hoş gelen erdemler ve insanların en ruhsal saydıkları düşünceler, eğer Mesih’ten ayrı ise ölüdür, Tanrı’nın gözünde bir hiçtir. Çünkü Mesih’in Ruhu’nun ürünü değil, benliğin aldatıcı doğasının sonucudur. Böyle davranışlar Mesih’in değil, insanın yücelmesine hizmet ederler. Bize armağan olarak Mesih’i vermiştir. Mesih’ten ayrı bir işimiz olmasın diye O bizde yaşamaktadır.

Gal. 4:19
Çocuklarım! Mesih sizde biçimleninceye dek sizin için yine doğum ağrısı çekiyorum.

Rom. 13:14
Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Kutsal Ruh’un bizim için hedefi Mesih’in bizde biçimlenmesi ve Mesih’i kuşanmamızdır..Tanrı’nın isteği ve elçilerin öğretisi budur.

Sevgili kardeşler, Tanrı’nın sevgili Oğlu’na, Yaşam Işığı olan biricik Oğlu İsa Mesih’e odaklanalım….Tanrı günahtan nefret eder ve O aynı zamanda bizim benliğimizden doğan işlerimizden de nefret eder. Tanrı günahı reddettiği kadar bizim benliğimize ait insanlarca iyi ya da hoş sayılabilecek davranışları da reddeder. Çünkü bunlar O’na yücelik getirmez, sadece bize yücelik getirir ki bu O’nun gözünde iğrençtir.. Aden bahçesi’nde iyiyi kötüyü bilme ağacından yemek insana kurtuluş değil, ölüm getirdi..Dikkat edin, iyiyi bilmek de insana kurtuluş ve yaşam getirmedi..Mümkün değildi, ama Adem oğulları günah düştükten sonra her zaman iyi olanı yapsalardı bile, Tanrı tarafından kabul edilmezlerdi.Çünkü yaşam ağacını reddetmişlerdi.İnsana ancak yaşam ağacı yaşam verir..Yaşam ağacı Mesih’tir..O halde Tanrı yalnızca bir şeyi kabul eder: Oğlu İsa Mesih’i tanımamız ve O’ndan yememizi ister. O bizim gücümüzdür. O bizim doğruluğumuzdur, O bizim kutsallığımız ve kurtuluşumuzdur.O bizim yaşamımızdır. Artık bizim için sadece O vardır. İçimizde Tanrı’ya ait olmayan her düşüncenin üzerine Rab’bin yüceliği parlasın ve o düşüncemiz yere yıkılsın, tutsak edilsin ve Mesih’e tabi kılınsın..Artık o eski tabiata ait düşünceyi gözümüz görmez olsun ve yeni bir düşünceyle bizi değiştirsin..Bunu bizde ancak Rab yapacaktır..Rab’bin yüzünü arayalım ve O’nun Ruhu’yla yaşayalım. Yaşam ışığının hayatımızın her alanı üzerine parlamasına ihtiyacımız vardır. Böylece tüm hayatımız dönüşecektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Kutsal Ruh’un Yönetiminde Yaşamak

25 Mayıs 2014

Galatyalılar 5:13-25
Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlük benlik için fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin. Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Ama birbirinizi ısırıp yiyorsanız, dikkat edin, birbirinizi yok etmeyesiniz! Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak, istediğinizi yapamıyorsunuz. Ruh’un yönetimindeyseniz, Yasa’ya bağımlı değilsiniz. Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği’ni miras alamayacaklar. Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.

Pavlus Galatya Kilisesine yazdığı mektubun önceki bölümlerde Tanrı’nın elçisi olarak Galatya Kilisesi’ne duyurduğu İncil’in gerçek ve tek doğru haber olduğunu önemle hatırlatıyor. Kendisini Yeruşalim’deki ileri gelen elçilerin de onayladığını belirtiyor. Galatya kilisesinin nasıl bu kurtaran İncil’in öğretisinden dönüp yanlış ve helâka götüren öğretilere döndüklerine şaşıyor. Onlara şeriata ya da insanın iyi işlerine göre mi yoksa sadece Mesih’e iman ederek mi Kutsal Ruh’u aldıklarını soruyor.

Tanrı’nın önünde doğru olmanın ancak Mesih’e iman edip günahlarımızın bağışlanarak mümkün olduğunu; Ne insansal doğru yaşayışımızın ne de dinsel kuralların bizi Tanrı’nın kutsallığına ortak yapamayacağını belirtir.

Pavlus Galatya Kilisesi’ne önemli bir mesaj veriyor. Galatya Kilisesi nasıl bir kiliseydi kısaca bakalım. Galatya günümüzün Ankara ve Çorum çevresinde bulunur. Galatya Kilisesi Pavlus’un müjdelediği bir kiliseydi. Öncelikle Pavlus ve Onunla birlikte hizmet eden kardeşler ilk defa oraya müjdeyi götürdüler. Orada hem putperest hem de Yahudi halkı bir arada bulunuyordu.

Müjdeyi götürdüklerinde insanlar hem şifa aldılar hem de Kutsal Ruh’u aldılar. Tanrı’yla aralarında şimdiye kadar hep bir örtü vardı. İsa’nın ismini duyduklarında ilk kez bu örtü kalktı ve Kutsal Ruhtan yeniden doğdular. Tanrı’nın sevgisi ve Ruh’u onların yaşamına karşılıksız olarak aktı. İyiliklerinin sonucu olmadı bu.

İşte böylesi bir durumda olan topluluğa yıllar sonra yeni öğretilerin ve dinsel kuralların girdiğini işiten Pavlus Galatya Kilisesi’ni uyarıyor. Siz Tanrı’nın Ruhu’nu ve bağışlamasını sırf İsa’ya iman ederek mi aldınız yoksa insansal sevginiz, doğruluğunuz ve iyi işleriniz sayesinde mi aldınız diye soruyor. İşte zamanla Galatya Kilisesi bu şekilde eski dinsel kurallara dönüyor. Hatta İsa Mesih ismiyle bile yanlış öğretiler veriyordu. Pavlus kiliseye bir öğütte bulunuyor. Aslında dinsel kurallar doğru yaşamamız için koyuluyor gibi görünse de bunlarla Tanrının önüne doğru kılınamayacağımızı bildiriyor. Çünkü bir çok kuralı kendi gücümüzle yerine getiremeyiz.

Aslında Pavlus şunu belirtmek istiyor. İsa Mesih’in bizim günahlarımız için olan çarmıhtaki ölümü, acıları ve dirilişi sayesinde Lütufla kurtuluyoruz.

Peki, Lütufla kurtulduk diye iyi işleri ret edip günahta mı yaşayalım Pavlus galatya kilisesiyle birlikte bize ’de hatırlatmada bulunuyor Özgürlüğünüz bencil tutkulara dönmesin. Dünya öğretileri ve tutkuları ölüme götürür ama İsa Mesih’in sözleri bize sonsuz yaşama verir.

Büyük öğretmenimiz İsa Mesih söylediğini yapmasaydı biz de yapamazdık. Hamdolsun ki O kendi buyruğunu yerine getirmiştir. Efendi olduğu halde alçak gönüllü bir hizmetkâr gibi yaşamıştır.

Biz de O’nun gibi komşumuzu kardeş sevgisiyle sevelim. Bazen bencil taraflarımız öne çıkıyor ama bu bize zarar verir; bu yolda telef oluruz. Rab’bin bereketinin bize akması için bizi onaran tarafa dönmeliyiz. İsa Mesih bizi uyanık saklasın. Yani Kutsal Ruh’un denetiminde yaşarsak asla benliğin tutkularını yerine getirmeyiz. Bizim zaferimiz Kutsal Ruh’un hayatımızda etkin olmasıyla gerçekleşir. Çünkü Tanrı’nın Ruh’u güçlüdür, Tanrı’nın Ruhunda güç, sevgi ve nefsi esir etme gücü vardır. Bereket, sevinç, yumuşaklık, alçak gönüllülük, ve esenlik vardır. Öyleyse Tanrı’nın Ruhu benliğin tutkularını öldüremez diye düşünmeyelim! Kutsal Ruh’un bizde işlemesine izin verdiğimizde Tanrının amacı bizde etkin olur.

Unutmayalım ki Ruh’la benlik birbirine zıttır. Benliğin tutkularını Tanrı’nın Ruhu’yla yenme gücümüz vardır. Pavlus’un uyardığı gibi Ruh’a dayalı bir hayat sürdürelim. Kutsal Ruh’un hayatımıza etkin olması için dua edelim. Kutsal Ruh’un içimizde yaşaması ve Mesih’in sözlerini tutmakla gerçek Hristiyan oluruz.

Tanrının sözü bedenin arzularını sayarken putperestlikten bahsediyor. Putperestlik sadece putların önünde eğilerek onlardan medet ummak değildir. Bağımlılıklarımız da putperestliktir. Rab bizi bunlardan temizlesin ve bizi uyanık saklasın. Bunlarda yaşarsak Ruh’u memnun etmemiş oluruz. Hem ışığımız etkisiz, hem de Tanrı’nın egemenliğine girme umudumuz tehlikeye girer. Rab bizi sıkı saklasın çünkü ödülümüzü Mesih’ten alacağız. O yüzden dünyadan medet ummayalım. Benden arzularında yaşayan imanlılar aynı zamanda Kilisenin ışığını da söndürürler. Işıksız bir Kiliseyi Tanrının yargılayacağını vahide okumaktayız.

Bedenimizin kurtulup izetle değişmesini bekliyoruz. Bedenin ölüme götüren günah arzuları bize egemen olmasın; Ruh bizde egemen olsun. Ruh’un ürünleri bellidir. Ruh size kılavuzluk ediyorsa özgürsünüz demektir. Kılavuzunuz Tanrı’ysa ne mutlu size. Mesih İsa’ya ait olanlar aslında benliğe ölmüşlerdir ama hâlâ bedende yaşadığımız için yüzümüzü bizi kutsal kılan Ruh’a çevirmemiz gerekir. Artık benliğe değil Kutsal Ruh’a bağlıyız. Ona bağlı olmak gökteki egemenliğe girmemizin için güçlü bir güvencedir.

İsa bizi tutsak eden günahı tutsak kıldı.

Babaya itaat eden kutsal Ruhunu içimize göndererek bize verdi. Baba’yı memnun eden bu güç artık içimizdedir. Bu sayede artık benlikte yaşamaya esir değiliz. Bilakis kutsallıkta yaşayıp Tanrı’yı memnun etme gücümüz vardır.

Ruh’un denetimindeyseniz benliğin işlerini asla yerine getirmezsiniz ayeti bugün bizim ayetimiz olsun. Rab hepinizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Gerçek Hizmetkar Olmak

04 Mayıs 2014

Sevgili kardeşler,

Tanrı’ya şükürler olsun, sizin Tanrı’nın, kutsal meleklerin ve siz kutsalların önünde Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’e hamt ederim, şükrederim. Çünkü Mesih İsa imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısıdır. Elçi Yuhanna’nın vahiy ile bildirdiği gibi Her şey O’nun aracılığıyla var olmuştur ve hiçbir şey O’nsuz olmamıştır. İmanımız O’nunla başlamış olduğu gibi, O’nunla tamamlanacaktır..İmanımız başlamıştır ve tamamlanması gerekiyor..Bu yüzden gözlerimizi İsa Mesih’e gözlerimizi dikiyoruz. O’nun öğrencileri olarak ardından gidiyoruz…O’na şükrolsun ki öğrencisi olma ayrıcalığını adına iman eden her birimize vermiştir. Mesih’in ardınca giden asla karanlıkta kalmaz, yaşam ışığına sahip olur. Mesih dünyanın ışığıdır; tüm dünyayı yalanın ve kötülüğün karanlığından sadece Mesih İsa kurtarabilir.Rabbimiz İsa Mesih’in yeryüzüne geliş amacını bilmeli ve bunu ortak amaç edinmemiz öğrencileri olarak çağrımızdır.

Yuhanna 17:1-4
“İsa bunları söyledikten sonra, gözlerini gökyüzüne kaldırıp şöyle dedi: “Baba, saat geldi. Oğlun’u yücelt ki, Oğul da seni yüceltsin. Çünkü sen O’na bütün insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O’na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin. Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır. Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim.”

Rabbimiz İsa, yeryüzünde insan bedeni alarak Baba’nın önünde kusursuz bir insan olarak yaşadı ve bize bir öğreti verdi ve bize örnek göstermiştir..Tanrı ve insan arasındaki ilişkinin öğretisidir bu. İnsan nasıl yaşamalı sorusunun cevabını Mesih İsa kendi hayatıyla ortaya koymuştur. İnsan Tanrı’nın sözüyle ve Kutsal Ruh ile yaşamalıdır. Bize bunu öğreten ve bunun imanını veren İsa Mesih’tir…

Okuduğumuz bölümünde Rab yeryüzündeki hizmetinin sonlarında elçilerle yediği son Fısıh yemeğinde dua ediyor. Bundan sonra çarmıhta ölüp dirilmesi ve yüceltilmesi gerekiyor. Böylece Baba’nın verdiği işi tamamlayacaktır. Bu duasını diğer öğrencilerin duyabilmesi için sesli bir şekilde yaptı ve Baba ile olan diyaloğunu onlarla paylaştı. Çünkü Baba ile nasıl bir ilişkisi olduğunu iyice anlamamızı istedi. Tanrı bizim de kendisiyle böyle bir ilişki kurmamızı istemektedir. Çünkü o zaman Rab’bi yüceltebiliriz. Rab böyle bir ilişkiyi bizler için mümkün kılmıştır: Bakalım:

İbraniler 2:11’de
“Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba’dandır. Bunun içindir ki, İsa onlara “kardeşlerim” demekten utanmıyor”
deniyor.

Gene Yuhanna 20:17’de
İsa Mesh dirildikten sonra “Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum
” dedi.

Kutsal kılan İsa Mesih’tir ve kutsal kılınan biziz. aynı Baba’danız.. İsa’nın Babası bizim Babamızdır..İsa’nın Tanrısı bizim Tanrımızdır. Eğer Tanrı’nın çocukları olma hakkını alıyorsak, İsa’nın kardeşi olma hakkımız da kendiliğinden var demektir. İsa Mesih’le kardeşliğimiz O’nunla aynı mirasa ortak olduğumuz ve aynı amaca yönelik yaşadığımız anlamına geliyor. Bedensel kardeşler aynı ailenin üyesidir, aynı ev halkına aittir. Aynı evin iyiliği için çalışırlar. Ve anne babalarından kalan mallara miras yoluyla ortak olurlar.

Bunun gibi Rab bize kardeşlerim diyor ve kardeşleri olan bize aynı Baba’dan olan bizlere Tanrı’yı yüceltme gücünü veriyor.

Mesih, Babası’na “Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim” diyor…

O zaman bizler de bizim Babamız’ın bize verdiği işi tamamlamakla Babamız’ı yücelteceğiz. Çünkü Mesih’le ortağız..Her durumda Mesih’in yeryüzünde yaptığı işleri sürdürmek üzere çağrıldık. İsa Mesih’in yaptığı iş tek bir sözcükle ifade edilebilir: “hizmet etmek”. O zaman hizmet edeceğiz…

Rab Mat 20:28’de “İnsanoğlu*, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi” demiştir. Rabbin hizmeti sayesinde bizler kurtulduk, Rab’bin kilisesi kuruldu, Müjde kiliseye emanet edildi ve Rabbin sözü bütün yayıldı..Bunların tümü Rabbin hizmeti sayesinde, bizlere cömertçe gösterdiği lütfu sayesinde mümkün oldu. Rabbimiz bütün insanlığa gerçek hizmetkâr yüreğini gösterdi.

Mesih İsa, insan bedeninde sınırlı bir mekan ve zamana sahipti, ancak ölüp dirildikten sonra Kutsal Ruh’u üzerimize gönderdi ve yeryüzünde başlattığı hizmetin devamını şimdi bizlerden bekliyor. Biz Mesih imanlıları olarak Mesih’in yaptığı gibi Kutsal Ruh’un gücüyle göksel Babamız’ın isteğini yaparak yeryüzünde O’nu yüceltmeliyiz. Efesliler 2:10’da “biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık” diye yazılıdır. O’nun iyiliklerini yapmak ve böylece yeryüzünde Babamız’ı yüceltmemiz için Oğlu İsa Mesih’te yaratıldık…

Peki Hizmet dediğimizde ne anlıyoruz? Hizmet etmek nedir? Hizmet sadece belli kişilerin kilise içinde vaaz etmesi, öğretmesi ve tapınmayı yönetmesinden mi ibarettir? Tabii ki bunlar Rab’bin meshettiği çok önemli hizmet türleridir..Ama her imanlı Tanrı tarafından hizmet etmeye çağrılmıştır ve bu hizmet ayrıcalığı sadece belli kişilere özgür değildir..Tanrı’ya hizmetimiz, insanların bulunduğu her yerde mümkündür. Kilise içinde ya da dışında her durumda her zaman çeşitli hizmet türleri ve olanakları olabilir. Sokakta tanıklık vermemiz, müjdeyi vermemiz, insanlar için içimizden bile olsa ettiğimiz dualar ya da Mesih adına yoksullara, ihtiyaçtakilere yaptığımız iyilikler sonuçta Tanrı’ya hizmetimiz olarak görülebilir. Hizmet etmek, Rab’bin araçları olmaktır.

Tanrımız bizi kendisine hizmet edelim diye biçimlendiriyor. Her birimizi ayrı ayrı bize özgü olarak biçimlendiriyor..Her birimize farklı armağanlar ve yetenekler veriyor..Hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı ve Her birimizi karakter olarak Mesih’e benzeyip dönüşüyoruz.. Ancak biz üretim bandından çıkan, birbirine tıpatıp benzeyen mamuller değiliz..Rab her birimizi farklı kişiliklere sahip zengin birer başyapıt olarak eşsiz yarattı ve hizmeti için biçimlendirdi….Bir kardeşin sahip olduğu biçim benden farklı, iyi ki de farklıdır, çünkü böylece benim uyum sağlayamadığım bir durum için Rab başka bir kardeşi kullanacak ve amacını yerine getirecektir…

Mezmur 139:13-14
İç varlığımı sen yarattın, Annemin rahminde beni sen ördün. Sana övgüler sunarım, Çünkü müthiş ve harika yaratılmışım. Ne harika işlerin var! Bunu çok iyi bilirim”

O yüzden müthiş ve harika yaratılışımızın Tanrı’nın önünde önemli olduğunu bilelim..Mesih’e ait olan bir kardeşin artık kendisini küçük ve yetersiz görmesi çok yanlış bir tutumdur. Rab bizi özel hizmetleri için yapmıştır..Bu hizmetlerin insanların önünde çok büyük, görkemli, göze hoş gelen bir tarzda olması önemli değil..Önemli olan şey, hizmetin Tanrı tarafından önemli ve gerekli görülmesidir ve Rab tarafından kullanılmaya hazır bir yürek tutumudur.

Rab bizi daha doğmadan önce biçimlendirmekle kalmadı ve yaşamımızın her günü bu biçimlendirme sürecini devam ettirmektedir. Gene Davut 16 . ayette “Bana ayrılan günlerin hiçbiri gelmeden, Hepsi senin kitabına yazılmıştı” diye ilan ediyor. Bunun anlamı yaşamımızda meydana gelen hiçbir olayın önemsiz olmadığıdır. Tanrı bütün bu günleri ve olayları O’na hizmetimizi biçimlendirmek için kullanıyor.

Tanrı hiçbir şeyi boşa harcamaz. Bize verdiği becerileri, ilgileri, yetenekleri, ruhsal armağanları, kişiliği ve hatta geçmişte başımıza gelen tüm kötü olayları bile O’nun yüceliği için kullanmamızı istediği için izin vermiştir. Bütün bu etkenlerin birleşimi bizim nasıl bir hizmet yapacağımızı belirler…

Öyleyse, Rab’bin bize verdiklerini arayıp ortaya çıkarmamız gerekir ki, ne hizmetimiz olduğunu bilelim ve etkin olabilelim. Tanrı’nın verdiği talantlar çok değerlidir, talant benzetmesini hatırlayalım..Talantları gömelim diye değil, işletip çoğaltalım, güvenilir bir hizmetkâr olalım diye Tanrı bize veriyor..Elbette bize vermediği talantı işletmemizi Tanrı beklemez, ama her birimize yeteneğimize göre belli miktarlarda talant vermiştir..Bize düşen bunlar üzerinde odaklanmak olmalıdır. Bunları keşfetmeliyiz.

Ekonomiden bir örnek vereyim, hani yastık altında saklanan altınlardan söz ediliyor biliyorsunuz..Ekonomiyi yönetenler bunların yastık altında kalmasını değil, bankalara yatırılarak dolaşıma sokulmasını ve işletilmesini tercih ederler, çünkü daha fazla para ekonomiye katılır, kalkınma için kullanılabilir..Tanrı’nın talantları da böyledir..yastık altından çıkmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’nin yararı için kullanılamaz, kilisenin gelişmesi ve büyümesi Tanrı’ya hizmetin ileri gitmesi için yararlı olamaz.

İsa gibi olmak demek, işte Babamız ile bir düşünceye sahip bir hizmetkâr olmak demektir. Tanrı için nasıl bir hizmet için biçimlendirildiğimizi bilmemiz önemlidir, ama her şeyden önce hizmetkâr yüreğine sahip olmak daha önemlidir, çünkü hizmetkâr yüreği yoksa aldığımız biçim eksik kalır. Hizmetkâr yüreği yoksa, Tanrı’nın verdiği biçimi kendi çıkarımız için kullanma ayartısına düşebiliriz.

Şimdi Kutsal Kitap’taki örnekler üzerinden gerçek Tanrı hizmetkârlarının yüreğine bakalım..Gerçek hizmetkâr ne gibi özellikler gösterir? Bu özellikleri bilirsek kendimizi denetleyip eksikliklerimiz için dua edebiliriz.

Gerçek hizmetkâr her şeyin Tanrı’ya ait olduğunu asla unutmaz. Tanrı’nın kendisine emanet ettiklerine sadece kâhyalık yapar. Kâhyalar belli bir mülkün kendisine emanet edildiği hizmetkÂrdır. Yusuf Mısır’da Potifar’ın kâhyasıydı ve bütün işlerinden sorumluydu. Potifar eviyle ilgili sorumlulukları Yusuf’e emanet etmişti. Bu küçük işte sadık olunca Tanrı ona lütfetti..Ve daha sonra firavunun kahyası oldu, tüm Mısır halkını ona emanet etti. Yusuf İbrani halkından biri olduğu halde, Mısırlı bu yöneticilerin verdikleri görevlere hep sadık kaldı ve gerçek bir hizmetkâr yüreği sergiledi. O halde bu güvenilir kâhyalığı her birimiz Tanrı’nın bize emanet ettiği talantlar ya da nimetler üzerinde göstermeliyiz..Sahip olduğumuz yeteneklerimizi, paramızı, olanaklarımızı Tanrı’dan aldığımız emanetler olarak görürsek gerçek hizmetkâr yüreğini gösteririz.

1.Korintliler 4:7
Tanrı’dan almadığın neyin var ki? Madem aldın, niçin almamış gibi övünüyorsun?”

Demek ki, övüngen bir tutum değil, her şeyin sahibi Tanrı önünde alçakgönüllülük gerçek hizmetkârın bir özelliğidir.

Gerçek hizmetkârlar, her zaman hizmet etmeye hazır olurlar. Çağrı aldıklarında, zaman uygun olmasa da Rab için her zaman hazır dururlar, çünkü hizmetkârlar nerede ve ne zaman hizmet edeceklerini seçemezler. Hizmetkâr olmak demek kendi programımızı kontrol etme hakkında vazgeçip Tanrı istediği zaman araya girmesine izin vermektir. Her günün başında kendimize Tanrı’nın hizmetkârı olduğumuzu hatırlatalım. Çünkü programımız Tanrı’nın hayatımıza soktuğu şeyleri yapmak olacaktır. HizmetkÂr yüreğine sahip olanlar Tanrı’yı yüceltme fırsatlarını kaçırmaz ve bundan mutlu olurlar. Rabbin dediği gibi “Düğün şenliğinden dönecek olan efendilerinin gelip kapıyı çaldığı an kapıyı açmak için hazır bekleyen köleler gibi olalım” Çünkü böyle bir hizmetkar makbuldür.

  • Gerçek hizmetkârlar ihtiyaçlara dikkat ederler. Hizmetkârlar her zaman başkalarına yardım için fırsat kollarlar. İhtiyaç gördüğünde o an ihtiyacı karşılar.

Galatyalılar 6:9-10
“İyilik yapmaktan usanmayalım. Gevşemezsek mevsiminde biçeriz. Bunun için fırsatımız varken herkese, özellikle iman ailesinin üyelerine iyilik yapalım.”

Tanrı’nın herkese, ama özelikle iman ailesinin üyelerinin ihtiyaçlarına fırsat varken öncelik vermemizi istiyor, buna dikkat etmeliyiz. Bazen hassas davranmadığımız ve anında tepki veremediğimiz için pek çok hizmet fırsatını kaçırabiliyoruz.

Sül. Özd. 3:28
Elinde varken komşuna, “Bugün git, yarın gel, o zaman veririm” deme.

  • Gerçek hizmetkârlar küçük ya da büyük olsun her işi aynı adanmışlıkla yaparlar. İş seçmezler ve her ne yaparlarsa insanlar için değil, Rab için yapar gibi candan, yürekten yaparlar. İşin büyüklüğü önemli değildir. Rabbimiz’in kendisi büyük işler yaptığı gibi küçük ya da bayağı sayılan işler de yaptı ve bunların hepsini candan yaptı. İnsanların hor gördüğü işler yaptı, mesela ayak yıkadı, cüzamlılarla ilgilendi, vs. Baba’nın verdiği hiçbir işi küçük görmedi. Hizmetkâr bir yüreğe sahip kişi işleri küçünsemez.

Zekeriya 4:10’da RAB
Küçük işleri yapma gününü kim küçümsüyor?” Yani Rab küçük işlerde adanmışlık aramaktadır. Tanrı’dan aldığımız bir görevi küçük olsun büyük olsun küçümsememek Tanrısal bir karakterdir.

  • Gerçek hizmetkÂrlar işlerini tamamlar, sorumluluklarını gerçekleştirir, vaatlerini tutar ve yükümlülüklerini yerine getirirler. İşlerini yarım bırakmazlar, teşvikleri kırıldığında vazgeçmezler. Sona kadar güvenilir kalırlar.

Rut 3:18
Naomi, “Kızım, bu işin ne olacağını öğreninceye kadar evde kal” dedi. “Çünkü Boaz bugün bu işi bitirmeden rahat edemeyecek…

Gene Pavlus Elç.20:24’te şöyle diyor:
Canımı hiç önemsemiyorum, ona değer vermiyorum. Yeter ki yarışı bitireyim ve Rab İsa’dan aldığım görevi, Tanrı’nın lütfunu bildiren Müjde’ye tanıklık etme görevini tamamlayayım”

Pavlus için önemli olan Rab İsa’dan aldığı görevi tamamlamak ve yarışı bitirmekti..Bunu elde etmek için canını önemsemediğini, değer vermediğini söylüyor..Böyle konuşabilmesinin nedeni Rab İsa’nın gerçek bir hizmetkârı olmasıdır.

Gerçek hizmetkÂrlar insanlara hoş görünmeye çalışmazlar.Hizmetkârlar dikkati kendi üzerine çekip kendilerini övmezler. İnsanları etkilemeye çalışmazlar. Çünkü dikkatleri Rab üzerindedir.

Efesliler 6:6’da dendiği gibi
“yalnız insanları hoşnut etmek isteyenler gibi göze hoş görünmek için yapmayın. Mesih’in kulları olarak Tanrı’nın isteğini candan yerine getirin”

İnsanları hoşnut etmek bizim için amaç değildir. Göze hoş görüneni yapmak amaç değildir..Önemli olan Tanrı’nın isteğinin yerine gelmesidir.

Elçi Pavlus da Gal 1:10
Şimdi ben insanların onayını mı, Tanrı’nın onayını mı arıyorum? Yoksa insanları mı hoşnut etmeye çalışıyorum? Eğer hâlâ insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım
.” dedi.

Bizi seyreden tek Kişi’nin, yani Tanrı’nın gözüne hoş görünmek için yaşarız.

  • Gerçek hizmetkÂrlar kendilerinden çok başkalarını düşünürler. Bu gerçek alçakgönüllülüktür. Başkasının yararını gözetmekle ilgilenirler.

Flp. 2:3-4
Hiçbir şeyi bencil tutkularla ya da boş övünmeyle yapmayın. Her biriniz alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın. Yalnız kendi yararını değil, başkalarının yararını da gözetsin” Rab İsa, ululuğunu bir yana bırakarak bizleri kendinden üstün saymıştır, canını bizler için vererek bizim yararımızı gözetmiştir. İsa Mesih kendisini bizler uğruna unutmuştur. Babası’nın amacına odaklanarak kurtarmaya geldiği bizlerle özdeşleşmiş ve bizim kurtuluşumuz için çalışmıştır. Gerçekten de hizmetimizin içten ve bereketli olması için kendi çıkarımızdan çok, hizmet ettiklerimizin yararını düşünmek gerçek hizmetkâr yüreğinin göstergesidir.

Son olarak gerçek hizmetkârlar kimliklerini Tanrı’da bulurlar.

Yuhanna 13:3-5
“İsa, Baba’nın her şeyi kendisine teslim ettiğini, kendisinin Tanrı’dan çıkıp geldiğini ve Tanrı’ya döneceğini biliyordu. Yemekten kalktı, üstlüğünü bir yana koydu, bir havlu alıp beline doladı. Sonra bir leğene su doldurup öğrencilerin ayaklarını yıkamaya ve beline doladığı havluyla kurulamaya başladı.

Rab İsa kim olduğunu biliyordu, Tanrı’dan çıkıp geldiğini ve Tanrı’ya döneceğini biliyordu. Tanrı’dan olduğu için büyük bir özgürlükle ve güvenle hizmet edebiliyordu. Baba Tanrı’ya bağımlı olduğu için kimsenin O’nun hakkında ne düşüneceği önemli değildi.

Burada İsa’dan örnek almamız gerekiyor. Değerimizi ve kimliğimizi Tanrı’yla ilişkimiz üzerine kurduğumuzda, başkaları ne der diye düşünmeden onlara en iyi hizmeti içtenlikle verebiliriz. Çünkü kime ait olduğumuzu ve bir gün nerede olacağımızı biliyoruz.

Kutsal Ruh neredeyse orada özgürlük vardır…

Kutsal Ruh içimizde yaşıyor, öyleyse çekinmemiz, korkmamız Tanrı’nın isteği değildir. Kutsallar olarak Rab hizmet görevini yapmamızı istiyor. Hizmetkâr yüreğine sahip olmak için dua edelim ki, Mesih’in örneğine Ruh’la dolu ve meshedilmiş bir hizmetimiz olsun.İster küçük, ister büyük hizmetler olsun, hiç önemli değil..Önemli olan Rab bizi nasıl bir hizmet için hazırlamış ve biçimlendirmiş, bunu keşfetmek..Ve ondan sonra sadık olmaktır. Mesih’e benzer gerçek hizmetkâr yüreği sergilediğimizde mutlu olacağız ve gökte kendimize servet biriktirmiş Tanrı katında zengin kişiler olacağız…

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih’in Mesajı Mezarda Kalmamış Olmasıyla İlgilidir

20 Nisan 2014

İsa Mesih dirildi! Biz de dirildik! Çünkü Mesih dirildiği gibi ona iman eden bizleri de diriltti. Amin.İsa’nın mesajı mezarda kalmamış olmasıyla ilgilidir. Tanrı’yla insan arasındaki barışın mesajıdır.

Gerçeğin bekçisi Rab’dir. Bu nedenle kimse bu gerçeği elimizden alamaz ya da yok edemez. Rab “Ben sevdiklerimi kurtaracağım, dirilteceğim” demiştir. Dünyanın sonuna kadar bizimle olan İsa Mesih bu işin kurucusudur.

Rab diridir. Bugün İsa’nın dirilişini kutluyoruz. Bugün dünyada herkesin bir mezarı var ama İsa Mesih’in yoktur. Çünkü o yaşıyor. Ruhu halkının içinde yaşıyor. Ruhu içinde yaşayanların günahları bağışlanmıştır. İsa onların suçlarının cezasını kaldırmıştır. Kutsal olmaya çağrıldık. Göğe gidince pak giysilerimizle sonsuza dek Rab’le beraber yaşayacağız.

İsa bizler için çarmıha gerilip üç gün sonra dirileceğini çok kereler söylediği halde en yakın öğrencileri bile bunu anlayamadılar.

Luka 24:1-7, 50-53
Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler. Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince Rab İsa’nın cesedini bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler. “O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken size söylediğini anımsayın. İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.” … İsa onları kentin dışına, Beytanya’nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı. Öğrencileri O’na tapındılar ve büyük sevinç içinde Yeruşalim’e döndüler. Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı’yı övüyorlardı.

İsa dirileceğini daha önceden söylemiş olduğu halde öğrencilerinin yüreklerinde hâlâ kuşku vardı. Gözlerinin önünde yemek yiyerek hayalet olmadığını gösterdi. Onlarla bir süre kaldıktan sonra yine gözlerinin önünde göğe alındı. Rab bize yeni bir yaşam verdi. Kutsal Kitap’taki hiçbir şey hayali değildir. Her olayın tanığı vardır.

Bugün Rab İsa’nın dirilişini kutlarken içimizde büyük bir umut vardır. Çünkü Mesih kendisiyle birlikte bizi de diriltti. Günahın tutsaklığını bütün insanlığın üzerinden aldı. Tanrı’yla insanı barıştırdı. Barıştıracaktır demiyor, barıştırmıştır diyor. Mesih büyük bir iş yapmıştır. Tanrı’nın yüzünü bizden ayıran günah sorununu çözmüş bizi seven Tanrı’yla bizi birleştirmiştir. Biz Tanrı’nın halkı ve sürüsüyüz. Golgota kâsesi acı bir kâseydi ama sonra dünyaya büyük bir sevinç kaynağı oldu.

1.Korintliler 15:1-7
Şimdi, kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip bağlı kaldığınız Müjde’yi anımsatmak istiyorum. Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun aracılığıyla kurtulursunuz. Yoksa boşuna iman etmiş olursunuz. Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü. Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Bunların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. Bundan sonra Yakup’a, sonra bütün elçilere, son olarak zamansız doğmuş bir çocuğa benzeyen bana da göründü.

Pavlus İsa’nın dirildiğini görkemle ilan ediyor. Gökte olan bir kraldan ve bu kralın hizmetkârı olduğundan bahsediyor. Mesih’in ölümü dirilişi ve göğe alınışı tanıklarla ve belgelerle ispat edilmiştir. Kutsal Kitap iki ya da üç şahitle her şeyin sabit kılındığını söylüyor. İsa’nın dirilişine beş yüz kişiden fazla kişi şahit olmuştur. Öğrenciler kendisine bizzat dokundular. Hatta Tomas O’na dokunarak iman ettiğinde İsa ona “Ne mutlu görmeden inanana” dedi.

Tüm bu kanıtların dışında Kutsal Ruh’un içimizden verdiği güvenceyle de bu gerçek bizde mühürleniyor. Fiziksel gözlerimizle görmesek de ruhsal gözlerimizle bunu görüyor ve buna iman ediyoruz. Bana iman eden ve söylediklerimi yapanlar benim kardeşlerimdir dedi. Rab’be yücelik olsun.

Bir gün Mesih kurtardığı kardeşleriyle beraber olacak. Hepimiz Benyamin’in Yusuf’a yakın olması gibi İsa’ya yakın olalım. Benyamin sağ el demektir. Yusuf ona beş kat daha fazla pay verdi.

İyi zamanda da sıkıntı zamanında da Rab bizim Rabbimizdir. Hozanna! Rabbi gökte görünce büyük sevinç olacak.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Mesh Ediliş Ve Kutsanma

14 Nisan 2014

Rab benim oğullarım ve kızlarım olacaksınız dedi. O’na iman edenler O’nun oğulları ve kızları olarak O’nu yüceltmek üzere mühürlenmiştir. Rab’bin bütün işlerinin zamanı vardır. Rab asla zamansız işlememiştir. Onun bütün işleri mükemmel ve düzenli işler. Bilge Tanrımız ve Babamız her şeyi düşünerek dünyayı yaratmıştır.

Mesh yağı nedir Kutsal Kitap’tan bakalım.

Mısır’dan Çıkış 30: 22- 33
RAB Musa’ya şöyle dedi: “Şu nadide baharatı al: 500 şekel sıvı mür, yarısı kadar, yani 250’şer şekel güzel kokulu tarçın ve kamış, “500 kutsal yerin şekeli hıyarşembe, bir hin de zeytinyağı. Bunlardan ıtriyatçı ustalığıyla güzel kokulu kutsal bir mesh yağı yap. Ona kutsal mesh yağı denecek. Buluşma Çadırı’nı, Levha Sandığı’nı, masayla takımlarını, kandillikle takımlarını, buhur sunağını, yakmalık sunu sunağıyla bütün akımlarını, kazanı ve kazan ayaklığını hep bu yağla meshet. Onları kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara değen her şey kutsal sayılacaktır. “Bana kâhin olmaları için Harun’la oğullarını meshedip kutsal kıl. İsrailliler’e de ki, ‘Kuşaklarınız boyunca bu kutsal mesh yağı yalnız benim için kullanılacak. İnsan bedenine dökülmeyecek. Aynı reçeteyle benzeri yapılmayacak. O kutsaldır ve sizin için kutsal olacaktır. Onun benzerini yapan ya da kâhin olmayan birinin üzerine döken herkes halkının arasından atılacaktır.'”

Babamız halkını Mısır’dan çıkardıktan sonra onları denizden geçirerek çöle götürdü. Ondan sonra sonsuza dek Rab’be yücelik veren bir ulus hazırlamaya başladı. Eski Antlaşma’da maddesel şeylere önem verilirdi. Mesh yağı gibi görüp dokunabildiğimiz şeyler ön plandaydı. Bu mesh yağının özel ve derin bir anlamı vardır. Bu mesh yağıyla hizmet eden bütün malzemelerin kutsaması meshedilmesi gerekiyordu. Tanrı’nın tapınağında insan ve Tanrı arasında hizmet edecek özel kişiler gerekiyordu. Böylece kâhinlik Harun’la başladı. Bu özel kişilerin, yani kutsal hizmetçilerin de meshedilmesi gerekiyordu. Kâhinler meshedildikten sonra bu meshin görkemi işleyinceye kadar yedi gün çadırdan çıkmamaları gerekiyordu. Bu bir yasaydı. Bir kâhin mesh yağı olmadan hizmet edemezdi. Bu mesh yağı Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nu temsil eder. Bu yüzden buna benzer bir şey yapılamaz. Bunu yapmaya kalkışan kişi mutlaka yargılanır. Bütün bu düzen Rab İsa Mesih’e işaret ederek devam eder. Mezmurlar’a gelelim.

Mezmur 133:1-3
Ne iyi, ne güzeldir, Birlik içinde kardeşçe yaşamak! Başa sürülen değerli yağ gibi, Sakaldan, Harun’un sakalından Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi. Hermon Dağı’na yağan çiy Siyon dağlarına yağıyor sanki. Çünkü RAB orada bereketi, Sonsuz yaşamı buyurdu.

Bu iyi yağla Tanrı’nın kâhininin mesh edilmesi gibi, Kutsal Ruhu almış Tanrı’nın çocukları Kutsal Ruhu alarak mesh edilmelidir. Önce Ruhumuzdan başlayarak bütün canımızı ve bedenimizi kaplamalıdır. Allah’ımız kusursuzdur ve halkını da kusursuz olmak üzere seçmiştir. Peki, maddesel mesh yağından sonra kimi işaret etti.

Luka 4:16-21
İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti’ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. Kutsal Yazılar’ı okumak üzere ayağa kalkınca O’na Peygamber Yeşaya’nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu: “Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.” Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O’na bakıyordu. İsa, “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir” diye konuşmaya başladı.

Bize sonsuz kurtuluşu sağlayan Tanrı Oğlu bizim için tanıklıkta bulunuyor. İsa Mesih bedende geldi bize kurtuluşu bildirdi. Yahya O’nun için şöyle tanıklık etti:

Yuhanna 1:33-34
Ben O’nu tanımıyordum. Ama suyla vaftiz etmek için beni gönderen, ‘Ruh’un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh’la vaftiz eden O’dur’ dedi. Ben de gördüm ve ‘Tanrı’nın Oğlu budur’ diye tanıklık ettim.”

İsa Mesih ölümden dirildikten sonra iş mükemmelliğe doğru ilerledi. İsa bedendeyken Ruhu ve bedeni Kutsal Ruhun meshle doluydu.

Elçilerin İşleri. 2:1-3
Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. Ansızın gökten, güçlü bir rüzgârın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler.

Burada Babam’ın vaat ettiği, yaşam veren ve bizi mesh eden Kutsal Ruh başımıza konduğu gibi yüreğimizin derinliklerine indi. Ruhumuzu, canımızı ve bedenimizi mesh etti. Eski Antlaşma zamanlarında kralın da mutlaka mesh edilmesi gerekiyordu. Çünkü herkes Tanrı’ya aitti. Hizmet eden de edilen de Rab’be aittir. Bu yüzden hepimiz bir ruhta vaftiz oluk ve aynı sofraya katılıyoruz. Ben Mesih’e, Mesih de bana aittir demektir. Kutsal Ruh’tan doğmuş olan kişi yeniden doğmuştur, mesh edilmiştir.

1.Samuel 10:6-9
RAB’bin Ruhu senin üzerine güçlü bir biçimde inecek. Onlarla birlikte peygamberlikte bulunacak ve başka bir kişiliğe bürüneceksin. Bu belirtiler gerçekleştiğinde, duruma göre gerekeni yap. Çünkü Tanrı seninledir. Şimdi benden önce Gilgal’a git. Yakmalık sunuları sunmak ve esenlik kurbanlarını kesmek için ben de yanına geleceğim. Ancak, ben yanına gelip ne yapacağını bildirene dek yedi gün beklemen gerekecek.”
Saul, Samuel’in yanından ayrılmak üzere ona sırtını döner dönmez, Tanrı ona başka bir kişilik verdi. O gün bütün bu belirtiler gerçekleşti.

Rab söylediği her sözü gerçekleştirdi. Saul’a yeni bir yürek, yeni bir yaşam, yeni bir hizmet, yeni bir yön verdi. Başka bir adam oldu. Tanrı’nın halkını yönetecek cesaret ve bilgelikle doldu. Babanın Kutsal Ruhu’nu almış olan bizlerin içimizde en ufak bir şüphemiz olmamalı. O zaman fakir gibi yaşarız. Babamız her zaman var olandır. Her zaman gözü üzerimizdedir. Maalesef bazı kiliseler hâlâ kâhinlik sisteminden kalan maddesel hizmet devam etmektedir. Mesh yağı, buhur ve benzeri uygulamalar hâlâ devam etmektedir. Oysa Mesh yağı Kutsal Ruh’u temsil eder. Kutsal Ruh geldikten sonra hâlâ mesh yağını kullanmak O’nu önemsememek gibidir. Bize yaşam veren Kutsal Ruh’tur. O’nun gücüyle hastalıkları azarlayabilir, hizmetimizde sadık olabilir ve her şeyi yapabiliriz. Ben de iman hayatıma başladığımdan, yani Kutsal Ruhu aldığımdan beri istisnai durumlar haricinde her zaman kiliseye erken gelmeye, gelen kardeşleri görmeye, ihtiyaç varsa gidermeye gayret ettim. Kardeşlere iyi örnek olmaya çalıştım. Rab iyidir kendisine sadık olana Rab da sadıktır. Biz sadık olmak istediğimizde O bize Kutsal Ruhu’yla bu gücü verecektir. Mesh yağını bugün yüreğimize dökülen Tanrı’nın Kutsal Ruhu’dur.

Harun’u Musa meshetti. Biziyse İsa Mesih meshetti.

1.Yuhanna 2:20,26-27
Sizlerse Kutsal Olan tarafından meshedildiniz; hepiniz bilgilisiniz. Bunları sizi saptırmak isteyenlerle ilgili olarak yazıyorum. Size gelince, O’ndan aldığınız mesh sizde kalır. Kimsenin size bir şey öğretmesine gerek yoktur. O’nun size her şeyi öğreten meshi gerçektir, sahte değildir. Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın.

Tanrı’nın Kutsal Ruhu her birimizde etkin bir şekilde işlesin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Dünyanın Günahını Kaldıran Tanrı Kuzusu

30 Mart 2014

Yuhanna 1:35-36
Ertesi gün Yahya yine öğrencilerinden ikisiyle birlikteydi. Oradan geçen İsa’ya bakarak, “İşte Tanrı Kuzusu!” dedi.

Yahya bunu kendiliğinden söylemedi. Tanrı ona “Ruh’un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh’la vaftiz eden O’dur” demişti.

Matta 27: 45-47
Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı. Orada duranlardan bazıları bunu işitince, “Bu adam İlyas’ı çağırıyor” dediler.

Yaşam veren İsa üç yılın sonunda, körlerin gözlerini açtıktan, hastalara şifalar verdikten, cinleri çıkardıktan, beş bin kişiyi doyurduktan sonra, Baba’nın kudretiyle dolu olan İsa Mesih işte, çarmıhta etkisiz bir durumdaydı. Başına alay edilircesine dikenli taç konmuş, elleri ve ayakları çivilenmişti. Rab orada terk edilmişliği tam olarak yaşadı. “Eğer sen Mesih’sen in aşağı da görelim” dediler. Onunla alay ettiler. Susayınca sirke verdiler. En sonunda acıyla “baba beni neden terk ettin” dedi. Bütün bunlar O’nunla ilgili yazılanlar yerine gelsin diye oldu. Aslında orada terk edilen Oğul değildi. Bizlerdik. Çünkü bizim günahlarımız ona yüklenmişti. Tanrının kutsalı olan İsa’da biz kutsallaşalım diye değiş tokuş yapıldı.

Çarmıhta İsa Tanrım, Tanrım beni beni neden terk ettin diye bağırmıştı.

O zaman İsa’nın bu sözlerini oradaki insanlar anlamadırlar anlamadılar bugün de böyledir. Ancak Tanrı’dan yeniden doğan kişi bunu anlar. O’nun yaptıklarını anlayabilmemiz için önce çarmıhtaki İsa’yla yerlerimizi değiş tokuş etmemiz gerek.

İsa bedenin günlerinde bir an olsun babasından ayrı yaşamamıştı. Ancak günahın bir bedeli vardı. Ya dünya kurtulacak ya da İsa acı çekmeyecekti. Ya Tanrı halkı Tanrı’yla barışacak ya da İsa acı çekmeyecekti. O acı çekmeyi göze aldı… Ama şimdi İsa adeta günahlarımız yüzünden terk edilmişlik hapsine kapatılmıştı.

Kuzu kendini feda ettikten sonra Tanrı’nın yüzünü bizden ayıran perde de yırtıldı. Günah bizi Tanrı’dan ayıran ne büyük bir engeldir. O kadar büyük bir engeldir ki Tanrı’nın bizi kurtarması için oğlunu feda etmesi gerekmiştir.

O günlerde insanların anlayamadıklarını Yeşaya İsa’dan çok önce şöyle bildirmişti.

Yeşaya 53:4-11
Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, Vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. O baskı görüp eziyet çektiyse de Ağzını açmadı. Kesime götürülen kuzu gibi, Kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi Açmadı ağzını. Acımasızca yargılanıp ölüme götürüldü. Halkımın isyanı ve hak ettiği ceza yüzünden Yaşayanlar diyarından atıldı. Onun kuşağından bunu düşünen oldu mu? Şiddete başvurmadığı, Ağzından hileli söz çıkmadığı halde, Ona kötülerin yanında bir mezar verildi, Ama öldüğünde zenginin yanındaydı. Ne var ki, RAB onun ezilmesini uygun gördü, Acı çekmesini istedi. Canını suç sunusu olarak sunarsa Soyundan gelenleri görecek ve günleri uzayacak. RAB’bin istemi onun aracılığıyla gerçekleşecek. Canını feda ettiği için Gördükleriyle hoşnut olacak. RAB’bin doğru kulu, kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak. Çünkü onların suçlarını o üstlendi.

Görüldüğü gibi bunlar Tanrı’nın planına göre olması gereken eylemlerdi. Hiçbir şey kendiliğinden olmadı. Oysa oradakiler hiçbir şey bilmeden “hadi kendini kurtar” diyorlardı. İsa kendini kurtarsaydı bugün Tanrı’nın çocukları olamazdık.

Mat 27 :38-44
İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı’nın Oğlu’ysan çarmıhtan in!” diyorlardı. Başkâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler de aynı şekilde O’nunla alay ederek, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diyorlardı. “İsrail’in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O’na iman edelim. Tanrı’ya güveniyordu; Tanrı O’nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, ‘Ben Tanrı’nın Oğlu’yum’ demişti.” İsa’yla birlikte çarmıha gerilen haydutlar da O’na aynı şekilde hakaret ettiler.

Yeşaya’nın dediği gibi kurtardığı kişileri cennette görecekti. Onun bu kurbanı bizim içindir. Ondan başka kimse bu günahı kaldıramazdı. Tanrı bir şey yapıyordu. Adem’den İsa’ya kadar Tanrı Ruhu’nu insanların içine vermemişti ama bundan sonra Tanrı söz verdiği gibi bizimle birlikte yaşamak üzere Ruhu’nu bize verdi. Bugün İsa Mesih’e iman ettiğimizde Tanrı’nın Ruhu üzerimize gelir ve hastalıklarımız, suçlarımız, günahlarımız, günahlarımızın getirdiği lanet ve acı bizden alınır. Tanrı bütün bunlardan özgür olmamız için bütün hepsini İsa’ya yükledi. Kutsal Ruh’la bizi bol bol bereketlemek istiyor. O’nunla sevinmemizi, umutsuzluğumuz gitmesini ve yerine Mesih’le olan zengin umudun gelmesini istiyor. Kulken O’nun evladı olmamızı istiyor. İşte Oğul’un terkedilişi bizim yaşamımızda olan bütün bu olumsuz şeyler yüzündendi. Tanrı’nın Ruhu bizim bırakılmışlığımız kabul edilmişliğe dönüyor. Tanrı bizi Kutsal Ruh’la vaftiz etmek yani Kutsal Ruh’a a batırmak istiyor.

Kolay bir dünyada yaşamıyoruz. Bu travmalardan bizi ancak Tanrı Ruhu kurtarır. Dünya insanı bizi herşey den çok sevse bile zayıftır. Oysa Tanrı ruhumuza dokunarak bizi değiştirme gücüne sahiptir.

Size eski antlaşmada yaşanmış bir hikayeden örnek vermek istiyorum.

2. Krallar 6:3-7
Peygamberlerden biri, “Lütfen kullarınla birlikte sen de gel” dedi. Elişa, “Olur, gelirim” diye karşılık verdi ve onlarla birlikte gitti. Şeria Irmağı kıyısına varınca ağaç kesmeye başladılar. Biri ağaç keserken balta demirini suya düşürdü. “Eyvah, efendim! Onu ödünç almıştım” diye bağırdı. Tanrı adamı, “Nereye düştü?” diye sordu. Adam ona demirin düştüğü yeri gösterdi. Elişa bir dal kesip oraya atınca, balta demiri su yüzüne çıktı. Elişa, “Al onu!” dedi. Adam elini uzatıp balta demirini aldı.

İşte Mesih’in çarmıhı budur. Biz de balta demiri gibi diplere batmıştık ama O’nun çarmıha gerilip dirirmesi bizi dipten çıkardı. Bütün dünyaya kefaret etti. O’nu Kurtarıcısı olarak kabul edenler günahlarının bağışına ve onun kutsallığına kavuşacaklar. Bu bir lütuftur.

Yuhanna 1:16
Nitekim hepimiz O’nun doluluğundan lütuf üzerine lütuf aldık.

İşte bu yüzden İsa senin dostundur. O gerçek çobanındır. Kurt geldiğinde ücretli çoban kaçar, canını kurtarır. Gerçek çoban ise ona karşı durur. Mesih yargıdan kaçmadı. Bunu senin için yaptı. Arkadan gelen insanları düşündü. “Baba senin isteğin olsun” dedi ve yargıya razı oldu. İsa sizi yeni yaratılış yapar, yaşamınıza yama yapmaz.

Cennete gittiğimizde Baba’nın yüzünü görebileceğiz. Sonsuza dek İsa’yla birlikte yaşayacağız. Bütün acılarımız teselli edilecek. Mesih size bir yer hazırlamaya gitti. Günahlarımızdan kurtulmakla kalmadık, Mesih’in kardeşleri olduk. Lütuf üstüne lütuf aldık…

İsa bize bu fedakârlığı yaptıysa, günah engelini kendi canı pahasına, Babası’yla kısa bir zaman ayrılma pahasına bize sonsuz yaşam fırsatı verdiyse dünyanın aldatıcı öğretilerini bırakın Kutsal Kitap’a bakın. Tanrı bizim için daha ne yapsın. Rab hepimizi bereketlesin Kutsal Ruh ile yenilesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker