Baba’nın Evini Unut
14 Temmuz 2013
Sevgili kardeşler, bugün Kutsal Kitap’ta pek çok defa tekrar eden bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih boyunca tüm Tanrı adamlarının ve bizim için ilk yerine getirmemiz gereken ilke budur. Tanrı ile ilişkimizde her şeyin başı budur.. Bu ilke yerine gelmediğinde iman hayatımız sakat olur, Tanrı’nın isteği bizde yerine gelmez. Ve Bu ilkeyi çok güzel bir şekilde ana hatlarıyla açıklayan bir Mezmur var. Bu Mezmur okuyarak başlayalım.
Önce dua edelim…
45. Mezmur
Yüreğimden güzel sözler taşıyor, Kral için söylüyorum şiirlerimi, Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun.
Sen insanların en güzelisin, Lütuf saçılmış dudaklarına. Çünkü Tanrı seni sonsuza dek kutsamış.
Ey yiğit savaşçı, kuşan kılıcını beline, Görkemine, yüceliğine bürün.
At sırtında görkeminle, zaferle ilerle, Gerçek ve adalet uğruna Sağ elin korkunç işler göstersin.
Okların sivridir, Kral düşmanlarının yüreğine saplanır, Halklar ayaklarının altına serilir.
Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Krallığının asası adalet asasıdır.
Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok Meshetti.
Giysilerinin tümü mür, öd, tarçın kokuyor; Fildişi saraylardan gelen çalgı sesleri seni eğlendiriyor!
Kral kızları senin saygın kadınların arasında, Kraliçe, Ofir altınları içinde senin sağında duruyor.
Dinle, ey kral kızı, bak, kulak ver, Halkını, baba evini unut.
Kral senin güzelliğine vuruldu, Efendin olduğu için önünde eğil.
Sur halkı armağan getirecek, Halkın zenginleri lütfunu kazanmak isteyecek.
Kral kızı odasında ışıl ışıl parıldıyor, Giysisi altınla dokunmuş.
İşlemeli giysiler içinde kralın önüne çıkarılacak, Arkadaşları, ona eşlik eden kızlar sana getirilecek.
Sevinç ve coşkuyla götürülecek, Kralın sarayına girecekler.
Atalarının yerini oğulların alacak, Onları önder yapacaksın bütün ülkeye.
Adını kuşaklar boyunca yaşatacağım, Böylece halklar sonsuza dek övecek seni.
Sevgili kardeşler, bu mezmurda Yüce Kral’ın yani Tanrı’nın güzelliği ve erdemleri ilan ediliyor. Adaleti, doğruluğu sevdiği, düşmanlarını şiddetle cezalandırdığını bizlere açıklamaktadır. Rab İsa Mesih için insanların en güzeli diyor.
Daha sonra kral kızına hitap ediliyor: Burada Kral kızı diye atfedilen kişi “Kralın gelini” anlamına geliyor.. Mezmur yazarı, bu olağanüstü Kralın gelininin güzelliğine vuruldu diyor. Kral o kadar görkemli, zafer dolu olmasına rağmen sıradan bir kızın sevmesi benzetmesi var. Ve bu kral kızına verilen ilk buyruk şudur: “halkını, baba evini unut”. Çünkü sen artık Kralın gelini olacaksın ve O’nun evinde yaşayacaksın. Kralın gelini olarak olağanüstü güzellikte giysilerle donatılacağından armağanlar getireceğinden ve hatta bundan da öte geçmişte sıradan bir kişi veya halk arasında bir hiçken yeni bir soya sahip olacağından ve bu soydan çıkacak çocukların Kralın ülkesinde önderler olacağından bahsediyor. Yani bu sıradan kız artık her bakımdan soylu olacak. Hem giyimi kuşam, hem saygınlık hem de soy bakımından bunlara sahip olacak. Bütün bu lütfa ve yüceliğe karşılık dikkat ederseniz tek bir çağrı yapılıyor: halkını ve baba evini unutması. Artık saraylarda yeni bir ülkede kralla birlikte yaşayacaktı ama bunun için yapması gereken bir şey vardı o da halkını ve baba evini unutmasıydı. İşte Kutsal Kitap’ın ilkesi budur.
Bu ilkenin çok güzel bir uygulamasını Rut’un öyküsünde görüyoruz. Hepimiz Rut kitabında yer alan Naomi’nin öyküsünü biliriz. Bu kadın kocası ve oğulları ölünce zorunlu olarak göç ettikleri Moav topraklarından tekrar İsrail’e geri dönmüştü. Naomi’nin gelinleri Rut ve Orpa Moavlı bir kadındı ve onlar da ataları gibi İsrail’in Tanrısına değil ama başka ilahlara tapıyorlardı. Naomi İsrail’e geri dönüş yolundayken Moavlı olan gelinleri arasında şöyle bir diyalog geçmişti:
Rut 1:8-16 “Naomi Yolda onlara, “Analarınızın evine dönün” dedi. “Ölmüşlerimize ve bana nasıl iyilik ettinizse, RAB de size iyilik etsin.
RAB her birinize evinde rahat edeceğiniz birer koca versin!” Sonra onları öptü. İki gelin hıçkıra hıçkıra ağlayarak,
“Hayır, seninle birlikte senin halkına döneceğiz” dediler.
Naomi, “Geri dönün, kızlarım” dedi. “Niçin benimle gelesiniz? Size koca olacak oğullarım olabilir mi bundan sonra?
Dönün kızlarım, yolunuza gidin. Ben kocaya varamayacak kadar yaşlandım. Umudum var desem, bu gece kocaya varıp oğullar doğursam, onlar büyüyene kadar bekler miydiniz, kocaya varmaktan vazgeçer miydiniz? Hayır, kızlarım! Benim acım sizinkinden de büyüktür. Çünkü RAB beni felakete uğrattı.”
Gelinler yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonunda Orpa kaynanasını öpüp vedalaştı, Rut’sa ona sarılıp yanında kaldı.
Naomi Rut’a, “Bak, eltin kendi halkına, kendi ilahına dönüyor. Sen de onun ardından git” dedi.
Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak.
Rut sıradan Moavlı bir kadındı, sahte ilahlara tapan bir halktan gelmesine rağmen Kral’ı olarak İsrail’İn Tanrısını seçti. Çünkü hem kocasında hem de Naomi’yle kurduğu ilişkide onlarda çok farklı bir tutum gördü. İsrail’in Tanrısına taptıkları için onlarda diğer halklarda olmayan bir ahlak, sevgi ve şefkat anlayışını fark etti. Tanrı’nın bu aile üzerindeki gücünü hissetti. Büyük bir esenlik içindeydi. Bu gücün, bu lütfun eşsiz olduğunu gördü ve ondan sonra iyi olana sımsıkı tutundu..Böylece Rut kendi halkını baba evini unuttu ve Rab’bi Tanrısı olarak kabul etti. Rut, eltisi Orpa’dan çok farklıydı, Orpa da en başta Naomi’ye seninle birlikte halkına döneceğim dediyse de Naomi üstlediği zaman şüphe etti ve bu şüphe sonucu Naomi’den ve İsrail’in Tanrı’sından koptu.
Rut kitabının geri kalan kısmında da gördüğümüz üzere Rut Boaz’la evleniyor ve İsrail’de Tanrı’nın seçtiği önder olan Davut’un büyük babaannesi oluyor. Rut’tan Ovet doğuyor. Ovet’in babası İşay ve İşay da Kral Davut’un babası oluyor. Bu ne büyük bir şeref değil mi? Günahkar bir halktan gelen biri doğacak olan İsrail’in Kutsalı İsa Mesih’in soy ağacına giriyor. Rut’un imanı onu soylular arasına yerleştirdi ve 45. mezmurda dediği gibi krallar ve önderler doğurdu, soyundan gelenler İsrail’I yönetti ve en nihayetinde bu soydan insanların en güzeli olan Krallar Kralı İsa Mesih doğdu. İşte halkını ve baba evini unutmanın, sahte ilahlarını bırakıp gerçek Tanrı’ya ve O’nun halkına bağlanmanın ödülünü Rut en güzel biçimde almıştır.
Bu baba evini unutma çağrısı Kutsal Kitap boyunca pek çok örneği var..iman atası İbrahim’e TAnrı nasıl çağırdı? Yaratılış 12:1’de RAB Avram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi.
İbrahim bu çağrıya uyuyor, ülkesini bırakıp Tanrı’nın göstereceği diyara gidiyor ve ondan sonra kralların, önderlerin atası oluyor..Bütün dünya onun aracılığıyla kutsanıyor..Çokların babası oluyor.
Neden “halkını ve baba evini unut, bırak” deniyor..İbrahim babasının ve akrabalarının evinde Tanrı’ya hizmet edemez miydi? Tanrı’ya orada iman edip orada yaşasaydı ve Tanrı miras olarak ona Kildaniler’in ülkesini veremez miydi? Ama İbrahim Kildaniler ülkesinde kalsaydı, bir iman kahramanı olur muydu, Tanrı’yı tanıyabilir miydi, putlardan ve eski alışkanlıklarından kurtulabilir miydi?
Burada elbette Tanrı, İbrahim’e fiziksel olarak yerini değiştirmesini istiyor, ancak biz bunu öncelikle ruhsal olarak anlamamız gerekir.
Peki, kendi kendimize şunu sormak istiyorum şimdi Mesih’in sayesinde İsrail’de yani Tanrı’nın krallığında vatandaşlığa ortak olan bizler için eski Baba evi nedir? Neresidir? Halkımız kimdir? Kimlerden oluşuyor? Een genel anlamıyla dünyadır. Halkımız da iman etmeden önce ortak dünyasal değerleri paylaştığımız dünyasal insanlardır. Eskiden neyle övünüyorsanız ve bu anlamda ortaklık yaptığımız her kim varsa eski halkımızdı.
Bunları biraz daha somutlaştırmak gerekirse ailemiz, eski dinimiz ve dini adetlerimiz, ırkçılık, Tanrının onaylamadığı geleneklerimiz, cinsel günahlar, kin, küfür, haksızlık, yalan, sarhoşluk gibi eski adama ait olan Kısacası eskiden övündüğümüz ne varsa bunlara dâhildir. İsa Mesih uğruna terk etmemiz gereken baba evi ya da halk dendiğinde atalarımızdan kalma boş yaşayışlar ve dünyanın temel ilkeleridir.
Baba evimizdeki eski dünyasal değerleri bağlı kaldığımızda, nasıl Mesih’e bağlı kalabiliriz? Eski düşüncelerle, Mesih adına büyük işler yapabilir miyiz, O’na tanıklık edebilir miyiz ve her şeyden önce kutsal ve kusursuz bir yaşam sürebilir miyiz?
Kilise’nin Mesih’in gelini olduğunu İncil bize öğretmiyor mu?
Mezmur 45’deki öğütte ve Rut kitabında da gördüğümüz üzere bu ancak halkımızdan ve Baba evimizden tam bir kopuşla meydana geliyor, kutsallık soyuna tam adanmış bir yaşam sürmeliyiz.
Eski israil’de bir kızla bir erkek yaklaşık 1 yıl nişanlı kalıyordu ve kız bu 1 yıl babasının evinde geçiriyordu. Kız babasının evinde geçici bir süre oturmakla birlikte artık her şeyiyle damadın gelini sayılıyordu ve düşünce olarak baba evinden ayrılıyordu.Kendisini evleneceği adama hazırlıyordu. Çeyizini hazırlar, eksiklerini düşünür, yeni evindeki mutluluğunun hayaliyle yaşardı. Bu bir yılın sonunda damat hiç beklenmedik bir anda büyük bir tantana ile kızı babasının evinden almaya gelirdi. Sonra düğün başlar ve damat ve gelin için yeni yaşam başlardı.
Bu benzetme bizim Mesih’le ilişkimize çok benziyor. Mesih’le nişanlandık, ama hâlâ bu dünyadayız ve O’nun gelişini bekliyoruz. O geldiği zaman Kuzu’nun düğün şöleni başlayacaktır.
Vahiy 2:17 ayetinde şöyle diyor.
“Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan* vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'”
Sevgili kardeşler, yeni bir adınız olduğunu biliyor musunuz? Bu yeni adı alacak kişiler Mesih’in soyuna aittir..Doğduğumuzda anne babalarımız bize bir ad verir, bir soyadımız olur.. Böylece soyumuz belli olur..Bir ailenin mensubu oluruz, bizi tanıyanlar o aileye ait olduğumuzu anlarlar.
Rab de bu ayette galip gelene beyaz bir taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad vereceğini söylüyor..Bunun anlamı Tanrı’nın ailesinde, tam kurtuluşa eriştiğimiz zaman yeni bir adla anılacak olmamızdır. Bu ad Tanrı’nın bize verdiği soylu bir addır, o halde bu ada lâyık bir yaşam sürmeye dikkat edelim..Rab galip gelene bu adı vereceğini söylüyor..Galip gelmek ne demek? Neye galip gelmek? Galip gelmek bu dünyaya, ayartılara ve günaha galip gelmek ve Tanrı’nın yüceliği için, O’nun buyrukları doğrultusunda, O’nun sözünde ve sevgisinde kalarak bu dünyayı sonlandırmaktır..
O halde sonuca odaklanmalıyız, geleceğe odaklanmalıyız.. bulunduğumuz bu geçici çağa ait sıkıntıları, dünyasal düşünceleri düşündüğümüzde geleceğimiz ne olacak? Sonu başından belli bir plana dahil edildik,,Tanrı Vahiy bölümünde olacak her şeyi önceden bize bildirmiş..Rab’be iman edenleri bir sürpriz beklemiyor, biz bu dünyanın, tüm maddesel öğelerin ateşle mahvolacağını, bütün dünyanın yargılanacağını, bu çağın ilahının ve onun takipçilerinin ateş ve kükürt gölüne atılacağını, ama Rab’be ait olanların onunla birlikte ebediyen sonsuz yaşamda mutlu olacağını biliyoruz..Bildiğimiz şeyleri uygularsak ne mutlu bize!
Rab’bin geleceğe dair söylediklerine tam bir güvenle bağlanmalıyız..Öyleyse planımız bellidir, baba ocağını, eski halkımızı tamı tamına unutup kralımızın evinin gönenci ve mutluluğu için yaşamaya çağrıldık..Bu planı tatbik edenler ebediyen mutlu olacak, asla pişman olmayacaklar.
Son olarak Rom. 8:22-25
“Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.”
Rab bize kimliğimizi ve ait olduğumuz yeri hatırlatsın..Bunu ne kadar çok düşünürsek, Rab’bin sözü ve gücü biz de o kadar çok işleyecektir..İmanımız büyüyecek ve görülmeyeni görür gibi umutla dayanacağız.
Dirisu Kilisesi
Alper Özharar