Baba’nın Evini Unut

14 Temmuz 2013

Sevgili kardeşler, bugün Kutsal Kitap’ta pek çok defa tekrar eden bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih boyunca tüm Tanrı adamlarının ve bizim için ilk yerine getirmemiz gereken ilke budur. Tanrı ile ilişkimizde her şeyin başı budur.. Bu ilke yerine gelmediğinde iman hayatımız sakat olur, Tanrı’nın isteği bizde yerine gelmez. Ve Bu ilkeyi çok güzel bir şekilde ana hatlarıyla açıklayan bir Mezmur var. Bu Mezmur okuyarak başlayalım.

Önce dua edelim…

45. Mezmur
Yüreğimden güzel sözler taşıyor, Kral için söylüyorum şiirlerimi, Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun.
Sen insanların en güzelisin, Lütuf saçılmış dudaklarına. Çünkü Tanrı seni sonsuza dek kutsamış.
Ey yiğit savaşçı, kuşan kılıcını beline, Görkemine, yüceliğine bürün.
At sırtında görkeminle, zaferle ilerle, Gerçek ve adalet uğruna Sağ elin korkunç işler göstersin.
Okların sivridir, Kral düşmanlarının yüreğine saplanır, Halklar ayaklarının altına serilir.
Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Krallığının asası adalet asasıdır.
Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok Meshetti.
Giysilerinin tümü mür, öd, tarçın kokuyor; Fildişi saraylardan gelen çalgı sesleri seni eğlendiriyor!
Kral kızları senin saygın kadınların arasında, Kraliçe, Ofir altınları içinde senin sağında duruyor.
Dinle, ey kral kızı, bak, kulak ver, Halkını, baba evini unut.
Kral senin güzelliğine vuruldu, Efendin olduğu için önünde eğil.
Sur halkı armağan getirecek, Halkın zenginleri lütfunu kazanmak isteyecek.
Kral kızı odasında ışıl ışıl parıldıyor, Giysisi altınla dokunmuş.
İşlemeli giysiler içinde kralın önüne çıkarılacak, Arkadaşları, ona eşlik eden kızlar sana getirilecek.
Sevinç ve coşkuyla götürülecek, Kralın sarayına girecekler.
Atalarının yerini oğulların alacak, Onları önder yapacaksın bütün ülkeye.
Adını kuşaklar boyunca yaşatacağım, Böylece halklar sonsuza dek övecek seni.

Sevgili kardeşler, bu mezmurda Yüce Kral’ın yani Tanrı’nın güzelliği ve erdemleri ilan ediliyor. Adaleti, doğruluğu sevdiği, düşmanlarını şiddetle cezalandırdığını bizlere açıklamaktadır. Rab İsa Mesih için insanların en güzeli diyor.

Daha sonra kral kızına hitap ediliyor: Burada Kral kızı diye atfedilen kişi “Kralın gelini” anlamına geliyor.. Mezmur yazarı, bu olağanüstü Kralın gelininin güzelliğine vuruldu diyor. Kral o kadar görkemli, zafer dolu olmasına rağmen sıradan bir kızın sevmesi benzetmesi var. Ve bu kral kızına verilen ilk buyruk şudur: “halkını, baba evini unut”. Çünkü sen artık Kralın gelini olacaksın ve O’nun evinde yaşayacaksın. Kralın gelini olarak olağanüstü güzellikte giysilerle donatılacağından armağanlar getireceğinden ve hatta bundan da öte geçmişte sıradan bir kişi veya halk arasında bir hiçken yeni bir soya sahip olacağından ve bu soydan çıkacak çocukların Kralın ülkesinde önderler olacağından bahsediyor. Yani bu sıradan kız artık her bakımdan soylu olacak. Hem giyimi kuşam, hem saygınlık hem de soy bakımından bunlara sahip olacak. Bütün bu lütfa ve yüceliğe karşılık dikkat ederseniz tek bir çağrı yapılıyor: halkını ve baba evini unutması. Artık saraylarda yeni bir ülkede kralla birlikte yaşayacaktı ama bunun için yapması gereken bir şey vardı o da halkını ve baba evini unutmasıydı. İşte Kutsal Kitap’ın ilkesi budur.

Bu ilkenin çok güzel bir uygulamasını Rut’un öyküsünde görüyoruz. Hepimiz Rut kitabında yer alan Naomi’nin öyküsünü biliriz. Bu kadın kocası ve oğulları ölünce zorunlu olarak göç ettikleri Moav topraklarından tekrar İsrail’e geri dönmüştü. Naomi’nin gelinleri Rut ve Orpa Moavlı bir kadındı ve onlar da ataları gibi İsrail’in Tanrısına değil ama başka ilahlara tapıyorlardı. Naomi İsrail’e geri dönüş yolundayken Moavlı olan gelinleri arasında şöyle bir diyalog geçmişti:
Rut 1:8-16 “Naomi Yolda onlara, “Analarınızın evine dönün” dedi. “Ölmüşlerimize ve bana nasıl iyilik ettinizse, RAB de size iyilik etsin.
RAB her birinize evinde rahat edeceğiniz birer koca versin!” Sonra onları öptü. İki gelin hıçkıra hıçkıra ağlayarak,
“Hayır, seninle birlikte senin halkına döneceğiz” dediler.
Naomi, “Geri dönün, kızlarım” dedi. “Niçin benimle gelesiniz? Size koca olacak oğullarım olabilir mi bundan sonra?
Dönün kızlarım, yolunuza gidin. Ben kocaya varamayacak kadar yaşlandım. Umudum var desem, bu gece kocaya varıp oğullar doğursam, onlar büyüyene kadar bekler miydiniz, kocaya varmaktan vazgeçer miydiniz? Hayır, kızlarım! Benim acım sizinkinden de büyüktür. Çünkü RAB beni felakete uğrattı.”
Gelinler yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonunda Orpa kaynanasını öpüp vedalaştı, Rut’sa ona sarılıp yanında kaldı.
Naomi Rut’a, “Bak, eltin kendi halkına, kendi ilahına dönüyor. Sen de onun ardından git” dedi.
Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak.

Rut sıradan Moavlı bir kadındı, sahte ilahlara tapan bir halktan gelmesine rağmen Kral’ı olarak İsrail’İn Tanrısını seçti. Çünkü hem kocasında hem de Naomi’yle kurduğu ilişkide onlarda çok farklı bir tutum gördü. İsrail’in Tanrısına taptıkları için onlarda diğer halklarda olmayan bir ahlak, sevgi ve şefkat anlayışını fark etti. Tanrı’nın bu aile üzerindeki gücünü hissetti. Büyük bir esenlik içindeydi. Bu gücün, bu lütfun eşsiz olduğunu gördü ve ondan sonra iyi olana sımsıkı tutundu..Böylece Rut kendi halkını baba evini unuttu ve Rab’bi Tanrısı olarak kabul etti. Rut, eltisi Orpa’dan çok farklıydı, Orpa da en başta Naomi’ye seninle birlikte halkına döneceğim dediyse de Naomi üstlediği zaman şüphe etti ve bu şüphe sonucu Naomi’den ve İsrail’in Tanrı’sından koptu.
Rut kitabının geri kalan kısmında da gördüğümüz üzere Rut Boaz’la evleniyor ve İsrail’de Tanrı’nın seçtiği önder olan Davut’un büyük babaannesi oluyor. Rut’tan Ovet doğuyor. Ovet’in babası İşay ve İşay da Kral Davut’un babası oluyor. Bu ne büyük bir şeref değil mi? Günahkar bir halktan gelen biri doğacak olan İsrail’in Kutsalı İsa Mesih’in soy ağacına giriyor. Rut’un imanı onu soylular arasına yerleştirdi ve 45. mezmurda dediği gibi krallar ve önderler doğurdu, soyundan gelenler İsrail’I yönetti ve en nihayetinde bu soydan insanların en güzeli olan Krallar Kralı İsa Mesih doğdu. İşte halkını ve baba evini unutmanın, sahte ilahlarını bırakıp gerçek Tanrı’ya ve O’nun halkına bağlanmanın ödülünü Rut en güzel biçimde almıştır.

Bu baba evini unutma çağrısı Kutsal Kitap boyunca pek çok örneği var..iman atası İbrahim’e TAnrı nasıl çağırdı? Yaratılış 12:1’de RAB Avram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi.

İbrahim bu çağrıya uyuyor, ülkesini bırakıp Tanrı’nın göstereceği diyara gidiyor ve ondan sonra kralların, önderlerin atası oluyor..Bütün dünya onun aracılığıyla kutsanıyor..Çokların babası oluyor.

Neden “halkını ve baba evini unut, bırak” deniyor..İbrahim babasının ve akrabalarının evinde Tanrı’ya hizmet edemez miydi? Tanrı’ya orada iman edip orada yaşasaydı ve Tanrı miras olarak ona Kildaniler’in ülkesini veremez miydi? Ama İbrahim Kildaniler ülkesinde kalsaydı, bir iman kahramanı olur muydu, Tanrı’yı tanıyabilir miydi, putlardan ve eski alışkanlıklarından kurtulabilir miydi?

Burada elbette Tanrı, İbrahim’e fiziksel olarak yerini değiştirmesini istiyor, ancak biz bunu öncelikle ruhsal olarak anlamamız gerekir.

Peki, kendi kendimize şunu sormak istiyorum şimdi Mesih’in sayesinde İsrail’de yani Tanrı’nın krallığında vatandaşlığa ortak olan bizler için eski Baba evi nedir? Neresidir? Halkımız kimdir? Kimlerden oluşuyor? Een genel anlamıyla dünyadır. Halkımız da iman etmeden önce ortak dünyasal değerleri paylaştığımız dünyasal insanlardır. Eskiden neyle övünüyorsanız ve bu anlamda ortaklık yaptığımız her kim varsa eski halkımızdı.

Bunları biraz daha somutlaştırmak gerekirse ailemiz, eski dinimiz ve dini adetlerimiz, ırkçılık, Tanrının onaylamadığı geleneklerimiz, cinsel günahlar, kin, küfür, haksızlık, yalan, sarhoşluk gibi eski adama ait olan Kısacası eskiden övündüğümüz ne varsa bunlara dâhildir. İsa Mesih uğruna terk etmemiz gereken baba evi ya da halk dendiğinde atalarımızdan kalma boş yaşayışlar ve dünyanın temel ilkeleridir.

Baba evimizdeki eski dünyasal değerleri bağlı kaldığımızda, nasıl Mesih’e bağlı kalabiliriz? Eski düşüncelerle, Mesih adına büyük işler yapabilir miyiz, O’na tanıklık edebilir miyiz ve her şeyden önce kutsal ve kusursuz bir yaşam sürebilir miyiz?

Kilise’nin Mesih’in gelini olduğunu İncil bize öğretmiyor mu?

Mezmur 45’deki öğütte ve Rut kitabında da gördüğümüz üzere bu ancak halkımızdan ve Baba evimizden tam bir kopuşla meydana geliyor, kutsallık soyuna tam adanmış bir yaşam sürmeliyiz.

Eski israil’de bir kızla bir erkek yaklaşık 1 yıl nişanlı kalıyordu ve kız bu 1 yıl babasının evinde geçiriyordu. Kız babasının evinde geçici bir süre oturmakla birlikte artık her şeyiyle damadın gelini sayılıyordu ve düşünce olarak baba evinden ayrılıyordu.Kendisini evleneceği adama hazırlıyordu. Çeyizini hazırlar, eksiklerini düşünür, yeni evindeki mutluluğunun hayaliyle yaşardı. Bu bir yılın sonunda damat hiç beklenmedik bir anda büyük bir tantana ile kızı babasının evinden almaya gelirdi. Sonra düğün başlar ve damat ve gelin için yeni yaşam başlardı.

Bu benzetme bizim Mesih’le ilişkimize çok benziyor. Mesih’le nişanlandık, ama hâlâ bu dünyadayız ve O’nun gelişini bekliyoruz. O geldiği zaman Kuzu’nun düğün şöleni başlayacaktır.

Vahiy 2:17 ayetinde şöyle diyor.
“Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan* vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'”

Sevgili kardeşler, yeni bir adınız olduğunu biliyor musunuz? Bu yeni adı alacak kişiler Mesih’in soyuna aittir..Doğduğumuzda anne babalarımız bize bir ad verir, bir soyadımız olur.. Böylece soyumuz belli olur..Bir ailenin mensubu oluruz, bizi tanıyanlar o aileye ait olduğumuzu anlarlar.

Rab de bu ayette galip gelene beyaz bir taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad vereceğini söylüyor..Bunun anlamı Tanrı’nın ailesinde, tam kurtuluşa eriştiğimiz zaman yeni bir adla anılacak olmamızdır. Bu ad Tanrı’nın bize verdiği soylu bir addır, o halde bu ada lâyık bir yaşam sürmeye dikkat edelim..Rab galip gelene bu adı vereceğini söylüyor..Galip gelmek ne demek? Neye galip gelmek? Galip gelmek bu dünyaya, ayartılara ve günaha galip gelmek ve Tanrı’nın yüceliği için, O’nun buyrukları doğrultusunda, O’nun sözünde ve sevgisinde kalarak bu dünyayı sonlandırmaktır..
O halde sonuca odaklanmalıyız, geleceğe odaklanmalıyız.. bulunduğumuz bu geçici çağa ait sıkıntıları, dünyasal düşünceleri düşündüğümüzde geleceğimiz ne olacak? Sonu başından belli bir plana dahil edildik,,Tanrı Vahiy bölümünde olacak her şeyi önceden bize bildirmiş..Rab’be iman edenleri bir sürpriz beklemiyor, biz bu dünyanın, tüm maddesel öğelerin ateşle mahvolacağını, bütün dünyanın yargılanacağını, bu çağın ilahının ve onun takipçilerinin ateş ve kükürt gölüne atılacağını, ama Rab’be ait olanların onunla birlikte ebediyen sonsuz yaşamda mutlu olacağını biliyoruz..Bildiğimiz şeyleri uygularsak ne mutlu bize!

Rab’bin geleceğe dair söylediklerine tam bir güvenle bağlanmalıyız..Öyleyse planımız bellidir, baba ocağını, eski halkımızı tamı tamına unutup kralımızın evinin gönenci ve mutluluğu için yaşamaya çağrıldık..Bu planı tatbik edenler ebediyen mutlu olacak, asla pişman olmayacaklar.

Son olarak Rom. 8:22-25
“Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.”

Rab bize kimliğimizi ve ait olduğumuz yeri hatırlatsın..Bunu ne kadar çok düşünürsek, Rab’bin sözü ve gücü biz de o kadar çok işleyecektir..İmanımız büyüyecek ve görülmeyeni görür gibi umutla dayanacağız.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Bizim İçin Uykudan Uyanma Zamanıdır

07 Temmuz 2013

Yaşamımızın kaynağı Rabbimiz’e şükrediyoruz. Oğul’daki yaşam Ruh’u hepimizi doldursun, teselli ve teşvik etsin. Tanrı sözü O’nu tanımamız, O’nun varlığına sahip olmamız için yazıldı. Rab’bin sözü Kutsal Ruh’un sözüdür. Rab’bin Ruhu’ndan doğan her çocuğun yüreği mühürlenmiştir. Mutluyuz, şükrediyoruz.

Romalılar 13:11-14
Bunu, yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım. Çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, fuhşa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kapılmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Acaba Pavlus neden böyle bir uyarı yapma gereği duydu? En başından bakalım.

Romalılar 1:8
İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor.

Pavlus Tanrı’yı yücelttikleri için bütün kilise için şükrediyor. Ancak bu kilise bir süre sonra bir takım denemelerden geçerek zayıflıyor. Yeniden doğduğunda her şey güzeldi, kilise esenlik içindeydi, Rab’be hizmet ediyordu. Zamanla bu kilise gittikçe dünyadan etkilenerek pasifleşmeye başladı ve diri sevinci gün geçtikçe söndü.

Ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’bin sözü ne demek istiyor? Ruhsal uykudan uyanma vaktidir diyor. İnsana fiziksel olarak uyku bastığında artık sürekli olarak uyumak ister. Belli bir sınıra geldiğinde artık uyku onu zorlamaya başlar ve sonunda kişi dayanamayarak uyur. Uykudan uyandığında ise saatler geçmiş olduğu halde kişi bunu algılayamaz. Bir bakıma uyku onu her türlü tehlikeye karşı savunmasız hale getirmiştir. Ruhsal olarak uykuya daldığımızda da benzer şekilde etkisiz hale getirilmiş oluruz. Bu nedenle ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’le ruhta birleşen her birimiz ömrümüzün sonuna kadar ona sadık kalmalıyız.

Peki bu sevinci bizden Rab mi alıyor? Asla! Bunu Rab’bin önüne başka şeyleri koyarak uzaklaşmakla kendimiz yapıyoruz. Bu bize ruhsal uyku ve fakirlik getirir. Dünyanın sonuna kadar elimizden tutan Rab’dir. İnsanlar gece uyurlar. Gündüz uyumak yaradılışa terstir. Ruhsal olarak ise hiç uyumamamız, her zaman uyanık kalmamız gerekir. Çünkü biz gündüz çocuklarıyız. Bizim için gece yoktur. Bu nedenle de her zaman uyanık olmamız gerekir. Uyanık olduğumuz zaman yaklaşan zorlukları görür ve bunlardan sakınabiliriz. Uyurken ise bunu yapamayız; gafil avlanırız.

Uyanık bulunduğumuz sürece Rab’bin sözüyle beslenmeliyiz. Rab’bin sözü bize yaşam verir bizi diriltir, bizi korur. Rab’bin sözünü okumazsak Rab’le sevinemeyiz ve meşalemiz yavaş yavaş sönmeye başlar.

Rab yakında gelecektir. Kutsal Kitap’ta söylediği gibi “gece ilerledi, gündüz yaklaştı”. Uyanık olmalıyız. Kimimiz kırk yıl, kimimiz beş yıl önce yeniden doğduk. Bu yıllar geçtikçe Rab’be yaklaşıyoruz. Rab’bin bizi çağırması her geçen gün daha da yaklaşmaktadır.

Mezmur 18:35
Bana zafer kalkanını bağışlarsın, Sağ elin destekler, Alçakgönüllülüğün yüceltir beni.

Rab bizde yücelsin. Rab’de yaşamanın sevinci tarif edilemez. Başka yerde bin gün geçirmektense Rab’bin evinde bir gün geçirmek daha iyidir. Rab’de her gün büyüyelim. Rab’be benzer olmalıyız. Bu ayette belirtildiği gibi Rab bize yücelik verdi. O’nun için biz dünyadakiler gibi kaygısız yaşayamayız. Rab kutsaldır. Bu yüzden O’nun bize verdiği bu yücelikle O’nu yüceltelim. Tamamen temizlenelim, öyle ki Rab bizde görünsün.

Romalılar 12:1
Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

Rab’bin sözü bizi uyarıyor. Önce bedenimizle, canımızla, ruhumuzla birlikte kendimizi Rab’be sunmamızı söylüyor. İbrahim İshak’ı Rab’be diri kurban olarak sundu. Rab ona soyunu deniz kumu kadar yapacağı vaadini verdi ve bu vaat İsa Mesih aracılığıyla bize kadar ulaştı.

Kendinizi bu sapkın kuşaktan sakının. İçimizde Rab’bi üzecek ne var iyice bakalım. Şikayet dolu sözlerimiz olmasın, kardeşleri kötülemeyelim, dilimiz temiz konuşsun, gözlerimiz temiz baksın. Bugün Rab’bin sözü bize bunu söylüyor. Hayatımıza dikkat edelim.

Yaratılış 35:1-5
Tanrı Yakup’a, “Git, Beytel’e yerleş” dedi, “Ağabeyin Esav’dan kaçarken sana görünen Tanrı’ya orada bir sunak yap.” Yakup ailesine ve yanındakilere, “Yabancı ilahlarınızı atın” dedi, “Kendinizi arındırıp giysilerinizi değiştirin. Beytel’e gidelim. Sıkıntı çektiğim günlerde yakarışımı duyan, gittiğim her yerde benimle birlikte olan Tanrı’ya orada bir sunak yapacağım.” Böylece herkes yabancı ilahlarını, kulaklarındaki küpeleri Yakup’a verdi. Yakup bunları Şekem yakınlarında bir yabanıl fıstık ağacının altına gömdü. Sonra göçtüler. Çevre kentlerde yaşayan halk peşlerine düşmedi, çünkü hepsini Tanrı korkusu sarmıştı.

Kenan diyarı Tanrı’dan nefret eden insanların yaşadığı bir yerdi. Bu ayetleri Yakup’taki Ruh’un sezgisi anlatmıştır. Bu sözler dört bin yıl önce yazılmış olduğu halde bugün hâlâ diridir.

Yakup’un ailesi çevredeki insanların alışkanlıklarını benimseyerek yaşamlarını kirlettiler. Allah’ın Ruh’u Yakup’un içinde gizli olan şeyleri açığa çıkardı. Yabancı ilahları atın dedi. Yakup bu nesneleri toprağa gömdü. İsa Mesih de bizdeki bütün kirli şeyleri alarak çarmıha gerildi ve üçüncü gün dirildi.

Bugün Rab bizden bunu istiyor. Bu sapkın kuşakta Ruh’u öldüren ne alışkanlık varsa Rab İsa Mesih’in adıyla atalım. Bugün içşittiğimiz Rab’bin sözü bizde etkin olsun. İblis gelip bunları aklımızdan çıkarmasın. Meryem Rab’bin sözlerini yüreğinde derin derin saklardı biz de böyle olalım. Rab yüreğimizi, ruhumuzu, düşüncemizi kutsasın. Her birimiz Rab tarafından kutsanmışızdır, buna saygısızlık etmeyelim. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Tanrı Mesih’ten Habersiz Olanları Kurtarmak İçin Tutku Taşıyan İnsanlar Arıyor

30.06.20013

Luka 9: 57- 62
Yolda giderlerken bir adam İsa’ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlunun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi. Bir başkasına, “Ardımdan gel” dedi. Adam ise, “İzin ver, önce gidip babamı gömeyim” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün. Sen gidip Tanrı’nın Egemenliğini duyur.” Bir başkası, “Ya Rab” dedi, “Senin ardından geleceğim ama izin ver, önce evimdekilerle vedalaşayım.” İsa ona, “Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı’nın Egemenliği ’ne layık değildir” dedi.

Luka 10 : 1- 2
Bu olaylardan sonra Rab yetmiş kişi daha görevlendirdi. Bunları ikişer ikişer, kendisinin gideceği her kente, her yere kendi önünden gönderdi. 2Onlara, “Ürün bol, ama işçi az” dedi, “Bu nedenle ürünün sahibi Rab’be yalvarın, ürününü kaldıracak işçiler göndersin.

Rab Daha önce on iki kişiyi Tanrının egemenliğini duyurmak için seçip göndermişti. Şimdi ise yetmiş kişiyi Ruhsal hizmet için görevlendirdi. Neden yetmiş Kişi diye düşündüm. Bu yetmiş kişiyi seçmeden Rab üç örnekle Tanrının işinde sadakatin önemine vurgu yaptı.

Birine ardımdan gel deyince adam önce babamı gömeyim sonra gelip hizmet ederim dedi. Rab İsa ise bırak ölüler kendi ölülerini gömsün sen git Tanrının egemenliğini duyur diye uyardı. Yani Tanrının ölüleri dirilten egemenliğinin haberini duyur dedi. Çünkü Mesih’iz herkes ruhsal acıdan ölüdür dünyanın ölü işleri ile uğraşma yaşama götüren incili duyurma hizmetine kendini ada dedi. Bu uyarı Babanı sevme veya görevini yerine getirme anlamında kesinlikle değil önce Tanrının herkese yaşam veren işine önem ver demektir. Bazı İncil yorumcuları Babamı gömeyim ayetini, bırak babam ölene dek ona bakayım diye yorumlarlar. Fakat hangi anlamda olursa olsun Tanrının egemenliğinin hizmetini her şeyden üstün tutmalıyız.

Rab bir başkasını İncili yayma hizmeti için görevlendirmek istediğinde O kişi Rabbe bırak önce gideyim ailemle vedalaşayım sonra ardından geleyim dedi. Rab Sabana el uzatıp arkasına bakan Tanrının işine hizmet etmeye layık değildir dedi. Rabin işine bakan hizmet edenin aklı ve yüreği başka yerde olmamalı. Toprağı ekmek için çift süren kişi arkasına baktığında ekeceği toprağın tohum yarıklarını bozar ve ürün telef olur. Bu nedenle Rab ruhsal ürün için gerçekten adanmış işçiler arıyor.

Hemen bu örnekleri verdikten sonra Rab yetmiş kişiyi hizmet için seçti Deme ’ki bu yetmiş kişi onun istediği şekilde adanmış olan öğrencilerdi Rabin incili yayma hizmetini yarıda bırakmayacak kişilerdi. Düşünüyorum binlerce kişi İsa’nın ardından gidiyordu ama içlerinde çok az kişi İsa’nın gerçek öğrencileri olarak onu takip ediyordu veya Tanrının işini yapmak için sadık işçilerdi. Bu nedenle Rab Öğrencilerine dua edin ’ki benim istediğim anlamda işçiler çıksın; ürün çok işçi az dedi. Binlerce takipçi içinde havarilerle birlikte ancak yüz yirmi kişi İsa Mesihi bütün yürekleriyle takip ediyordu. Fakat bu yüz yirmi kişi Mesih’e olan tutku dolu sadık yüreklerinden dolayı dünyayı İncil ışığıyla aydınlattılar.

Biz ne durumdayız yaşamımızın bütün alanlarını ona adadık mı yoksa örnekteki gibi önce şunu yapayım, önce bunu yapayım diye İsa’dan ve Tanrının hizmetinden daha önemli olan önceliklerimiz mi var. Rab bizi uyandırsın yaşama amacımızın Tanrının egemenliğine hizmet etme olduğunu hatırlatsın. İsa’nın Ruhsal bedeni olan kilisesinin dünyada bulunmasının amacı budur yoksa Rab Kilisesini bu bozulmuş dünyada tutmak istemez.

Romalılar 10: 12- 14
Çünkü Yahudi Grek ayrımı yoktur, aynı Rab hepsinin Rabbi’dir. Kendisini çağıranların tümüne eliaçıktır. “Rab’bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.” Ama iman etmedikleri kişiyi nasıl çağıracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar? Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi: “İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!”

Bizim Mesih’in sadık öğrencileri olarak İncili duyurma görevimiz vardır. Biz dünyayı ve kendimizi memnun etmek için seçilmedik. Biz göklerin egemenliğinde yaşıyorsak göklerin egemenliğini duyurup çalışmalıyız Tanrıya ve kilisesine bütün yüreğimizle ruhsal ve fiziksel olarak hizmet etmeliyiz.Kutsal kitap diyor ki İnsanlar tanımadıkları kişiye nasıl iman ede bilirler. Tanrının Sözünü yayan olmasa İnsanlar kurtulmak için İsa’ya nasıl iman edebilirler. Bu nedenle İnsanların iyi haber aracılığıyla kurtulmaları için Rabin sözünü dışardaki insanlara müjdeme için Rabin sadık müjdeci örneğindeki gibi önceliğimizin bu olduğunu görmeliyiz.

Tanrının yanında Türk, Kürt, Ermeni, Zenci, Beyaz, Kadın Erkek, çok günahlı, az günahlı ayrımı yoktur. İncil bütün insanlar için Tanrının kurtarış haberidir. Herkim İsa Mesihi Rabi ve kurtarıcısı olarak yürekten kabul eder ve ağzıyla ikrar ederse sonsuz azaba uğramayacaktır ve sonsuz yaşama kavuşacaktır.

İşte sevgili kardeşler Rab hepimizi bu şerefli hizmet için çağırıp seçti bu çağrılmış lığa sadık olalım ve İncili duyurmada etkin olalım. Ödülümüz Rabin elinden alacağız.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

İman Edenlerde Görülecek Belirtiler

23.06.2013

Markos 16:9-19
İsa, haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. Meryem gitti, İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haberi verdi. Ne var ki onlar, İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar. Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı. İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun. İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.” Rab İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağında oturdu.

Bunlar İsa Mesih dirildikten sonra öğrencileriyle paylaştığı sözlerdir. İsa Mesih ölmeden önce ölüp dirileceğini öğrencilerine söylemişti. O öldükten sonra birçok kişiye göründü. Bu kişiler gelip durumu öğrencilere bildirdikleri halde öğrenciler onlara inanmadılar. En sonunda 14. ayette bizzat öğrencilerine göründüğü halde onlar hâlâ inanmayınca İsa Mesih onları imansızlıklarından dolayı azarladı. Rab imanla çalışır. Eğer hayatımızda İsa Mesih’in ölüp dirildiğine dair bir imansızlık varsa Rab bizi azarlar. İman ettiğimizde ise Rab sevinir. İman olmadan Rab’bi hoşnut etmek olanaksızdır.

İsa öğrencilere şöyle bir buyruk verdi: “gidin müjdeyi tüm dünyaya duyurun”. İsa Mesih Şeytan’ın işlerini bozmak, lanetini kaldırmak, günahlarımızı bağışlamak, bizi ölümden kurtarmak için çarmıhta öldü. Kim insanların günahlarını bağışlayıp günahlarının bedelini ödeyebilir? Bunu yapabilecek olan ancak İsa Mesih’tir. İsa Mesih’in ismini çağıran kurtulacaktır.

17. ayette iman edenlerin sahip olacakları özelliklerle ilgili şaşırtıcı ifadeler görüyoruz. Tanrı’nın sözü gerçektir olduğuna göre buradaki ifadeler gerçektir. Peki, iman eden kişi kimdir? İsa Mesih’in günahkârlar için ölüp dirildiğine ve bu sayede günahlarının bağışlandığına inanan kişidir. Buna iman ettikten sonra artık Kutsal Ruh içimizde yaşayacaktır.

Peki, acaba neden iman edenlerde bu belirtileri göremiyoruz. Bu söze iman edip itaat etmek gerekir çünkü İsa Mesih bu belirtilerin bizlerde görüleceğini söylüyor. Hayatınızda bu mucizeleri göremiyorsanız kendinizi yargılamayın. İsa Mesih’e iman ettiğinizde zaten Tanrı’nın çocuğu olmuşsunuz demektir. Ancak bu belirtiler bize ve başkalarına bereket getirecektir. Peki, neden bu belirtiler bizde görünmüyor?

Elçilerin İşleri 19:11-20
Tanrı, Pavlus’un eliyle olağanüstü mucizeler yaratıyordu. Şöyle ki, Pavlus’un bedenine değen peşkir ve peştamallar hasta olanlara götürüldüğünde, hastalıkları yok oluyor, kötü ruhlar içlerinden çıkıyordu. Çevrede dolaşıp kötü ruhları kovmakla uğraşan bazı Yahudiler de kötü ruhlara tutsak olanları Rab İsa’nın adını anarak kurtarmaya kalkıştılar. “Pavlus’un tanıttığı İsa’nın adıyla size emrediyoruz!” diyorlardı. Bunu yapanlar arasında Skeva adlı bir Yahudi başkâhinin yedi oğlu da vardı. Kötü ruh ise onlara şöyle karşılık verdi: “İsa’yı biliyor, Pavlus’u da tanıyorum, ama siz kimsiniz?” İçinde kötü ruh bulunan adam onlara saldırdı, hepsini alt ederek bozguna uğrattı. Öyle ki, o evden çıplak ve yaralı olarak kaçtılar. Bu haber, Efes’te yaşayan bütün Yahudiler’le Grekler’e ulaştı. Hepsini bir korku aldı ve Rab İsa’nın adı büyük bir saygınlık kazandı. İman edenlerin birçoğu geliyor, yaptıkları kötülükleri itiraf edip anlatıyordu. Büyücülükle uğraşmış bir sürü kişi de kitaplarını toplayıp herkesin önünde yaktılar. Kitapların değerini hesapladıklarında toplam elli bin gümüş tuttuğunu gördüler. Böylelikle Rab’bin sözü güçlü biçimde yayılıp etkinlik kazanıyordu.

Burada elçi Pavlus’ta Kutsal Ruh’un iyice işlediğini görüyoruz. Öyle ki peştamalına dokunanlar bile iyileşiyordu. Burada Tanrı’nın kuvvetinin kimde işlediği açıkça görülüyor. İsa Mesih’in Ruhu Pavlus’un içindeydi. Mucize yaratan Pavlus değil onun içindeki Mesih’in Ruhu’ydu. Diğer adamda ise Mesih’in Ruhu olmadığı için kötü ruh ona saldırabilmişti. Mesih’i sırf aklıyla tanıyan kişide mucizeler görülemez. O’na yürekten inanan ve O’nu yürekten tanıyan inanan kişi Mesih’le bir olur.

Ancak bazen içimizde Mesih’in Ruhu olduğu halde mucize göremiyorsak nerede sorun yaşıyoruz?

Galatyalılar 5:16-17
Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz.Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak, istediğinizi yapamıyorsunuz.

İman eden kişide benlikle içindeki Mesih’in Ruhu savaş halindedir. Bu durumda imanlılar benliğe bağlı yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Her gün Rab’de yaşamayıp dünyevi insanlar gibi yaşarsak bizde Rab’bin mucizeleri görünemez.

Romalılar 8:13
Çünkü benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürürseniz yaşayacaksınız.

Burada ruhsal ölümden söz ediliyor. Bundan dolayı bir kişi İsa Mesih’e iman ettiği halde dünyevi bir yaşam sürüyorsa o zaman benliğe göre yaşamaktadır ve Mesih’in Ruhu içinde hareket edemediği için bu kişi ruhsal olarak ürünsüz ve işlevsiz sayılır. Bunun aksine Tanrı’yla ruhsal paydaşlık ne kadar güçlü olursa iman da o kadar güçlü olur. İmanımız ölçüsünde Tanrı’nın kudretini de görürüz.

Özetle kimlerde mucize görülmez?

1) Yeniden doğmamış kişilerde.

2) Yeniden doğmuş olduğu halde dünyevi bir hayat sürdürenlerde.

Efesliler 1:18-19
O’nun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için, yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir.

Pavlus burada iman edenlerin içinde Tanrı’nın kudreti olduğunu söylüyor. Keşke imanlılar bunu bilse! Pavlus bunu çok iyi anlıyordu!

Elçilerin İşleri 3:6-10
Petrus, “Bende altın ve gümüş yok, ama bende olanı sana veriyorum” dedi. “Nasıralı İsa Mesih’in adıyla, yürü!” Sonra onu sağ elinden kavrayıp kaldırdı. Adamın ayakları ve bilekleri o anda sapasağlam oldu. Sıçrayıp ayağa kalktı, yürümeye başladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı’yı överek onlarla birlikte tapınağa girdi. Bütün halk, onun yürüyüp Tanrı’yı övdüğünü gördü. Onun, tapınağın Güzel Kapısı’nda oturup para dilenen kişi olduğunu anlayınca ondaki değişiklik karşısında büyük bir hayret ve şaşkınlığa düştüler.

İnsanlar bu mucizeyi görünce kalabalık toplandı. Petrus bu mucizenin kendisinden dolayı olmadığını söyledi. Nedenini 3:16’da söylüyor. Bu mucizelerde iki önemli husus vardı: İsa Mesih’e iman ve İsa Mesih’in adı. İman ettiğimizde İsa Mesih İçimizde yaşıyor, İsa Mesih adıyla ilan ettiğimizde Ruh harekete geçrek mucizeleri gerçekleştirir. İsa Mesih Şeytan’ı ve ölümü yenen isimdir. Bizim zayıflığımız İsa Mesih’in adındaki güce iman etmememizden kaynaklanır. İsa Mesih’in adında harika güç vardır.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Yohanna

Kutsal Ruh’la Mesh Ediliş Hizmeti

16.06.2013

Öncelikle size bir soru sormak istiyorum: Sizce Türkiye’de Hristiyan olmak zor mudur? İnancımızı yaşamakta, duyurmakta zorluk çekiyor muyuz? Evet, çekiyoruz. Peki zorluk çeken bir tek biz miyiz? Elçiler zamanında böyle sıkıntılar yok muydu? Elçiler de Rab’bin sözünü duyurmak adına aynı bizim gibi zorluklarla karşılaştılar. Ancak onların yaşamında sevinç vardı. Bu sevinç Kutsal Ruh’tan geliyordu. Kutsal Ruh’un insanda yarattığı farkı anlamak için elçilerin tutumlarına bakalım. İsa çarmıhtayken Petrus, Yuhanna O’nun yanında değildi. Hepsi korkudan kaçışmıştı. Oysa Kutsal Ruh’u aldıkları zaman İsa’yı cesaretle duyurmaya başladılar çünkü Kutsal Ruh onlara her şeyi hatırlatmıştı. İşte Kutsal Ruh’un bizde yarattığı değişim böyle bir şeydir. Bu yüzden İsa’yı bilgiyle değil Kutsal Ruh’la tanımalıyız.

Şunu bilmeliyiz ki Kutsal Ruh aramızdadır, yaşamımızdadır, bizi ikna eder. İsa Mesih’e iman ettiğimizde Kutsal Ruh artık içimizde yaşamaya başlar. Kutsal Ruh bununla yetinmez ve hizmet ederken de bize cesaret ve güç verir. Kendi gücümüzle hizmet ettiğimizde elimizden bir şey gelmez ama Ruh’la her şeyi yapabiliriz.

Yasanın Tekrarı 24:20
Zeytin ağaçlarınızı dövüp ürününü topladığınızda, dallarda kalanı toplamak için geri dönmeyeceksiniz. Kalanları yabancıya, öksüze, dul kadına bırakacaksınız.

Rab’bimiz fakirleri, açları düşünen bir Tanrı’dır. Ancak bu ayette anlatılmak istenenin hepsi bu değildir. Zeytin ağacı Kutsal Kitap’ta bir benzetme olarak da sık sık kullanılır ve derin bir anlamı vardır.

Mezmur 52:8
Ama ben Tanrı’nın evinde yeşeren zeytin ağacı gibiyim, Sonsuza dek Tanrı’nın sevgisine güvenirim.

Burada Davut kendini bir zeytin ağacına benzetiyor. Bizler de bir imanlı olarak böyleyiz. Yeşerir ve ardından da meyve veririz. Zeytin ağacı gölge verecek yapıda değildir. En önemli özelliği verdiği meyve ve meyvesinden çıkan yağdır. Zekeriya 4’te sözü geçen iki tanık da zeytin ağacına benzetilir. Ayrıca Romalılar 11’de İsrail ve kilise zeytin ağacına benzetilir.

Yasanın Tekrarı 28:40
Ülkenizin her yerinde zeytinlikleriniz olacak, ama zeytinyağı sürünmeyeceksiniz. Zeytin ağaçlarınız ürününü yere dökecek.

Tanrı neden böyle söylüyor? Kutsal Kitap’a baktığımızda bunun lanetten kaynaklandığını görürüz. Zeytin ağacından zeytinin kendiliğinden dökülmesi lanet göstergesidir. Zeytinin zeytin ağacından nasıl toplanması gerektiğine Kutsal Kitap’tan bakalım.

Yeşaya 17:6
Çok az kişi kurtulacak. Artakalanların sayısı, dövüldükten sonra tepesinde iki üç, Dal uçlarında dört beş zeytin tanesi kalan Zeytin ağacı gibi olacak. İsrail’in Tanrısı RAB böyle diyor.

Zeytinler uzun bir sopa yardımıyla, vurularak toplanır. Yaşam değiştiren bir güç istiyorsak o sopayla zeytinlerimizin toplanması gerekir. O sopa çarmıhtır. Meyvelerimiz dökülüp sıkıştıkça çıkan yağla methedilişimizin gücü ortaya çıkar.

Mika 6:15
Ekecek, ama biçemeyeceksiniz. Zeytin ezecek, ama yağını sürünemeyeceksiniz. Üzümü sıkacak, ama şarabını içemeyeceksiniz.

Eski Antlaşma’da bu yağ Rab’bin gücünü, meshedişini simgeler. Biz iman da bir zeytin ağacı olarak dikildik ama Rab meyve verip yağ sürünmemizi ister.

Mısır’dan Çıkış 30:32
İnsan bedenine dökülmeyecek. Aynı reçeteyle benzeri yapılmayacak. O kutsaldır ve sizin için kutsal olacaktır.

Bu yağ doğrudan bedene dökülmez. Musa Harun’u yağla meshetmeden önce Harun başkahin kıyafetini giyindi. Musa ancak bundan sonra onun üzerine yağı döktü. Biz de Mesih’i giyinmeden meshedilemeyiz. Benlikle yapılan hizmeti de Rab kabul etmez. Bu yağ nedir, neyi simgeler? Ruh’un üzerimize gelmesini simgeler. O kadar güçlüdür ki Tanrı’nın Egemenliği’nin gelmesi gibidir. Ruh bizi örtünce Tanrı’nın gücü bizde etkin olur. Eski kişiliğimiz iptal olunca Rabbin Meshının hoş kokusu bizde ortaya çıkar.

1. Korintliler 4:20
Çünkü Tanrı’nın Egemenliği lafta değil, güçtedir.

Markos 6:13
Birçok cin kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iyileştirdiler.

Yakup 5:14
İçinizden biri hasta mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler.

Bu yağda bir mucize mi var? Hayır, bu Rab’bin meshedişinin simgesidir. Tanrı sözünü değiştirmez ve mutlaka yerine getirir.
İsa Mesih’e iman edip Kutsal Ruh içimizde yaşamaya başladığı zaman karakterimiz Mesih’in benzerliğinde değişmeye başlar. Peki yaşamımızda hizmet ne zaman ortaya çıkmaya başlar?

Elçilerin İşleri 1:8
“Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.”

İsa Mesih Kutsal Ruh’u öğrencilerine verdi ama bu sadece kurtuluşumuzu sağlar. Hizmet için Ruh armağanları bizde etkin olamalı. Aradığımız güç, değişim Rab’bin Ruhu’nun üzerimizde etkin olmasından kaynaklanır.

2. Korintliler 3:17-18
Rab Ruh’tur, Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır. Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.

İman ettiğimizde içimizdeki Rab’bin Ruhu’nun bizi nasıl değiştirdiğini anlatıyor.

Luka 4:18-19
“Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti*. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.”

Ruh benim üzerimdedir diyor! Bizler kurtulduk ama Ruh’un üzerimizde etkin olmasına ihtiyacımız var. Ancak o zaman yaşamımızda hizmet ortaya çıkar ve bunu Rab’den talep etmeliyiz.
Eski Antlaşma’da Harun İsa Mesih’i temsil eder. İsa Mesih başkâhindir. Harun soyunun meshedilmesi gibi İsa Mesih’ten dolayı biz de meshedileceğiz. Elçilerin İşleri 2’de Rab, bütün halkının üzerine Ruh’unu dökecek denen sözün yerine geldiğini söylüyor. Tanrı her yeniden doğmuş kişiyi hizmete çağırır. Bazen insanlar yeniden doğup bundan aldıkları sevinçle yetiniyorlar. Meshediliş gelmedikçe yüreğimizde arzuladığımız şeyler gerçekleşmeyecek. Zeytin ağacından dövülerek toplanan meyve gibi eski adamımızda çarmıhta kalmaya zorlanmalı. Özellikle de bu zor günlerde meshedilişimiz artsın diye dua etmeliyiz. Rab’bin eli Kutsal Ruh’tur. Aradığımız cevap budur. Rab’bin gücünün bizi örtmesine ve çarmıhın nefsimizi dövmesine ihtiyacımız var. Bu bir karardır. Bu her gün almamız gereken bir karardır.

Rab sizi bereketlesin kardeşler.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaaiz

Volkan Er

Mutluluğu Rab’de Aramalıyız

09.06.2013

Sevgili kardeşler,

Rab’be bugün de şükrediyoruz, çünkü O bizlerde iyi bir işe başladı, hem de çok iyi bir iştir bu.. Yüceler Yücesi, sevgi olan, sonsuz yaşam olan, adil ve kutsal olan Tanrı bizi kendine çekti, bizi bağışladı ve kendisine ayırdı…O’na sadık kaldıkça O bu iyi işi sonuçlandıracaktır. Ve Kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi. Bunları Rab bize O’nun yolunda yürüyelim ve O’nunla mutlu olalım diye verdi.

Tanrı sözünü paylaşmamızın amacı Rab’bin bize sözüyle dokunması ve bizi adanmış imanlılar haline getirmesidir. Rab bugün sözü paylaşılırken tekrar yüreklerimize dokunsun ve bizi kendisine bir adım olsun daha da yaklaştırsın. O’ndan zevk alalım ve her iyi işte bizi bina etsin.

Yakup 1:22-25
Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz. Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer. Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur. Oysa mükemmel yasaya, özgürlük yasasına yakından bakıp ona bağlı kalan, unutkan dinleyici değil de etkin uygulayıcı olan kişi, yaptıklarıyla mutlu olacaktır.”

Benzetmeler çok güzel ve bizler için aşikardır. Elçi burada her insanın deneyim ettiği bir olaydan söz ediyor..Aynaya bakan bir insan resmi var burada..İnsan aynada kendi yüzüne baktıktan sonra yüzünün tam bir resmini aklında tutamıyor, değil mi? Hiç dikkat ettiniz mi buna? Aynaya bakın, sonra gidin, aradan bir süre geçtiğinde bir bakmışsınız aynada gördüğünüz görüntü aklınızdan kaybolmuş. Ama aynaya baktığınız sürece tüm özelliklerimizi ayrıntılarıyla görür takip ederiz; ama aynadan yüz çevirdiğimizde aklımızdaki imge kaybolur. Aynaya bakarken, kendimizdeki tüm kusurları, kirlilikleri görürüz ve düzeltmek için eyleme geçeriz. Bir yara, bozukluk, çirkinliği aynada görürüz..Aynaya bakmadığımızda bunları görmediğimiz gibi bunlara dair eyleme geçmek umurumuzda olmaz.

Tanrı’nın sözleri de bizim için bir aynadır. Tanrı’nın sözünü işittiğimizde, sanki gözümüzün önüne bir ayna tutulur. Kutsal Yasa’nın mükemmelliğine ve Müjde’nin özgürlük veren yasası karşısında gördüklerimiz kendi günahlarımız ve kusurlarımızdır. Belki onları düzeltebileceğimizi düşünürüz ama Tanrı sözünü bırakırsak hemen unuturuz.

Ama Tanrı sözünün uygulayıcısı olduğumuz zaman gerçek anlamda bir değişimin içine girebiliriz. Uygulayıcı olduğumuz zaman günahlarımızdan dönüp karakterimizdeki kusurlarımızdan kurtulabiliriz. Ruhlarımız mükemmel yasaya uygun ve Müjde’ye layık biçimde dönüşmeye başlar.

“Doğal yüz” ifadesi, doğamızdan yani doğuştan gelen suretimizi, doğal benliğimizi ifade eder..Ayna, yani Tanrı sözü sürekli kendi durumumuzu bize hatırlatır..Çünkü Tanrı’nın suretinde yaratılmış olmakla birlikte, doğal olarak günahlı bir tabiatımız var. Bu günahlı tabiatımız içindeki benliğimiz Hıristiyan hayatımız için bir sorun yaratıp tanıklığımızı bozmaktadır.Tanrı sözünü işitip onu uygulamadığımızda bu yozlaşmış benliğimizin neye benzediğini unutmuş, göz ardı etmiş ,dikkat etmemiş oluyoruz ve sonuçta benliğin işleri uygulanıyor.

Bizim asıl sorunumuz benliğin tutkularını yerine getirmektir..Benliğin tutkularını yerine getiren bir imanlı gerçek anlamda mutlu olamaz. Kendisini unutan, Tanrı sözüyle beslenmeyen ve onu uygulamayan bir Hıristiyan mutlu olamaz…Mutluluk dediğimizde gelip geçici bir duygudan bahsetmiyoruz..Ruhun derinliklerinde akan ve gerçek Sahibimiz ve Babamıza itaat etmenin sevincinden bahsediyoruz. Yani insanlarda esenlik üretmesi; göksel bir sevinç vermesi, bir kutsama gelmesidir..Ancak Tanrı sözünü etkin biçimde uygulayan kişi yaptıklarıyla mutlu olacaktır. Yeniden doğmuş ve Mesih’in Ruhu’na sahip insan için Tanrı sözünü uygulamak en büyük sevinçtir. Yani nasıl mutlu olabiliriz?

Örneğin; Tanrı’nın sözü bize Müjde’yi duyurmamız buyuruyor. Biz bu sözü işitir ama sonra gider ve unutursak sözün bize faydası olmaz..Ama fırsatlar arayıp Müjde’yi bir kişiye duyurduğumuz zaman içimizde Kutsal Ruh işler ve biz mutlu oluruz. Rab’bin sözünü paylaştığımızda bu mutluluğu yaşıyoruz.

Ya da Tanrı’nın sözü bize “birbirinizi yüreklendirip ruhça geliştirin” diyor. Bu sözü işitir ama sonra gider unutursak bizlere faydası olmaz..Unutkan dinleyici değil de, uygulayıcı olursak birbirimize Rab yolunda yüreklendirirsek Ruh içimizde işler ve mutlu oluruz.

Ya da Tanrı’nın sözü bize sürekli dua edin diyor, Bu sözü işitir, ama unutursak bize faydası olmaz..Ama bu buyruğu yerine getirmek için adım atarsak büyük bir mutluluğa kavuşuruz..Ama Rab bizi duada güçlendirdiğinde bu bize büyük mutluluk verir.

Bu örnekler çoğaltılabilir..Yani sevgili kardeşler, artık bizim için mutluluk Tanrı’nın sözlerinde gizlidir..Tanrı’nın sözü büyük bir ruhsal ganimettir..Rab İsa tarafından bize mutlu olmamız için karşılıksız olarak verilmiş bir hazinedir. Rab İsa zaferi kazanmış ve ganimeti bizlerle paylaşmıştır.

Mezmurlar 19.’da şöyle okuyoruz:

Mezmur 19:7-11
“RAB’bin yasası yetkindir, cana can katar, RAB’bin buyrukları güvenilirdir, Saf adama bilgelik verir,RAB’bin kuralları doğrudur, yüreği sevindirir, RAB’bin buyrukları arıdır, gözleri aydınlatır.RAB korkusu paktır, sonsuza dek kalır, RAB’bin ilkeleri gerçek, tamamen adildir.Onlara altından, bol miktarda saf altından çok istek duyulur, Onlar baldan, süzme petek balından tatlıdır.Uyarırlar kulunu, Onlara uyanların ödülü büyüktür.”

Dünyadaki zengin, büyük servet sahibi insanlar mutluluklarını sahip oldukları hazinelerinden alırlar. Sürekli para kazanmaya, altınlarını artırmaya çalışırlar..Paralarının hesabını yaparlar, çünkü bundan mutluluk duyarlar..Bunun gibi Hıristiyanlar’ın hazinesi ise Rab’bin sözleridir. Mezmurda söylediği gibi saf altından çok ona istek duyulur ve baldan tatlıdır.

Eğer Öyleyse bizim bunu daha fazla keşfetmeye ihtiyacımız var, Rab’bin sözünde bu yazıyorsa onunla mutlu olalım..Yüzümüzü her zaman Tanrı’nın sözüne dönelim..biricik zevkimiz o olursa o zaman Tanrı’dan uzaklaşmayız, ama unutkan dinleyici olursak mutluluğu başka yerlerde, başka yollarda ararız..Bu durum imanlılar arasında görünüyor..Bazı imanlılar bizi şaşırtıyor, yıllarca Rab’de olduğunu düşündüğümüz bir kardeş bir bakıyoruz artık görünmez oluyor.. Bunun nedeni bu imanlıların Tanrı sözünü uygulayıp mutlu olmamalarıdır..Tanrı’nın sözünü okuyup işitmekle yetiniyorlar, ama sonra unutuyorlar. Ve artık Rab onların biricik zevki değildir. Kendimize bunu sormalıyız..Ben Rab’le mutlu muyum?Yoksa dünyada başka heyecanlar ya da mutluluklar mı arıyorum?

Gene Yakup 4. bölümde şöyle okuyoruz:

Yakup 4:5-8
“Sizce Kutsal Yazı boş yere mi şöyle diyor: “Tanrı içimize koyduğu ruhu kıskançlık derecesinde özler.”Yine de bize daha çok lütfeder. Bu nedenle Yazı şöyle diyor: “Tanrı kibirlilere karşıdır, Ama alçakgönüllülere lütfeder.”Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır.Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır.”

Amin! Kardeşler kıskançlık derecesi diye bir ifade geçiyor burada.

Ve Rab bizlere kendisinin kıskanç bir Tanrı olduğunu açıklamıştır.

Gene Zekeriya’da 8:2-3
“Her Şeye Egemen RAB, “Siyon için büyük kıskançlık duyuyorum” diyor, “Evet, onu şiddetle kıskanıyorum.Siyon’a dönecek ve Yeruşalim’de oturacağım. Yeruşalim’e Sadık Kent, Her Şeye Egemen RAB’bin dağına Kutsal Dağ denecek.”

Kıskançlık sözcüğü bu ne anlama geliyor? Biliyoruz ki sevenler kıskanır, değil mi? Sevdiğinizi başkalarından kıskanırsınız, bu çok normal, doğal ve gerekli bir şey..Kıskançlık karşı tarafa değerli olduğunu hissettiren bir durumdur, elbette normal sınırlar altında.

Burada Rab ruhumuzu kıskançlık derecesinde özlediğini ve bizi ne çok sevdiğini açıklamaktadır. Yani Tanrımız bir başkasıyla ortaklık içinde olmamızı, ilişki kurmamızı yapmamıza dayanamıyor..Bu bir başkası kim olabilir? Bu bir insan olabilir, bir uğraş, bir felsefe ya da ideoloji olabilir..Bir başka ideal, bir başka beklenti, özlem olabilir..Bugün içimizde bunlar var mı? Eğer içimizde Rab’be eşdeğer tuttuğumuz bir özlem, arzu, mutluluk nedeni varsa Rab kıskanmaz demeyelim, buna izin var, buna Rab karışmaz demeyelim, Rab buna bir şey demez demeyelim, bu günah olmaz demeyelim..Rab kıskanıyor olabilir.

Sevgili kardeşler, Rab’be ne zaman bağımlı oluruz, nasıl O’na yaklaşırız? O’nda mutlu olduğumuz zaman.O’nun sözünü uyguladığımız zaman O’na bağımlı oluruz..Bir şey size mutluluk verirse O’na bağımlı olursunuz..Tanrı bize mutluluk verdiğinde O’na bağımlı oluruz…O zaman İblis kaçar.. O’na yaklaşırız ve O da bize yaklaşır.

Eğer Tanrımız kıskanç olduğunu açık açık bildirmişse, O’nu denemeye kalkışmayalım..Onu başka yerlerde mutluluk arayarak kıskandırıp hiddetlendirmeyelim..Bu konuda büyük bir sorumluluğumuz var, dikkat etmeliyiz..Tanrı yüreklerimizi, niyetlerimizi yokluyor..Yeremya 17:10’daBen RAB, herkesi davranışlarına, Yaptıklarının sonucuna göre ödüllendirmek için Yüreği yoklar, düşünceyi denerim” diyor..Yüreğimiz ve düşüncelerimizin yönü nereyi gösteriyor?

Mutluluğumuzu nerede arıyoruz? Bu çok önemli.

İncil’de Kayıp oğul hikayesini bir örnek olarak tekrar hatırlatmak istiyorum.

Luka 15:11-16
Bir adamın iki oğlu vardı” dedi.“Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı.“Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti.Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı.Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı.Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi.”

Bu hikayenin ilk kısmı, sadece buraya kadarki kısmı okumak istedim..Öykünün ilk kısmında Küçük oğul mutluluğu babasından uzakta aramak istedi..Elindeki ona yetmedi, o heyecan, yenilik arıyordu, kendi başına bir şeyler yapmak istiyordu..Böylece babasını bırakıp çekip gitti. Ama sonuçta ne oldu, aradığı mutluluğu babasından uzakta bulabildi mi? Hayır, elindeki bütün parası ona mutluluk getirdi mi? Adamın iki oğlu vardı. Malın payına düşen miktar oldukça fazlaydı, ama gene de Hayır! Felaketler üst üste gelince kendisini tam bir sefalet içerisinde buldu..Domuzlarla birlikte yaşıyordu artık..Onları güdüyor ve hatta onların yemeklerini yemeye can atıyordu.

Kardeşler fazla bir söze gerek yok..Bu benzetme bize bir ibret olmalı..rab esirgesin, ama Göklerdeki babamızı bırakıp mutluluk bulmak için başka ideallerin ardına düşersek ne büyük bir hata yaptığımızı bir gün anlarız..Mutluluğumuz Göksel babamızın yanında, O’nun buyruklarını yerine getirmekte saklıdır.Bunu anlamak için O’nu denemeyelim..Kutsal Tanrı’dan uzaklaşırsak, o zaman kimler bizi karşılaşacak dersiniz.. Baba’nın korumasından, buyruklarından uzaklaşırsak Kutsal Yasa’ya göre kirli bir havyan sayılan domuzlarla, yani murdar ruhlarla karşılaşacağız..Mutlu olmak için onlarla ortaklık kuracağız, baba’yı kıskandıracağız..Ama onlarla ortaklık her zaman ama her zaman felaket getirecektir, çünkü onların bize vereceği bir şey yok.

Bir diğer ibret alacağımız kişi İncil’de kaydedilen Pavlus’un emektaşı Dimas’tır. 2.Ti 4:10’de Pavlus, Dimas’ın bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik’e gittiğini söylüyor..Halbuki aynı Dimas PAvlus’un yanında sevgiyle hizmet etmişti ve Koloseliler 4:14’te Sevgili hekim Luka’yla Dimas da size selam ederler” demiştir.

Dimas ne oldu da imanda öz babası Pavlus’u terk etti.. Uzun bir süre Elçinin güvendiği bir kardeşti, ama sonra sorunlar arttı ve elçiyi kendisine ihtiyaç duyduğu bir anda terk etti..Bunu “bu dünyayı sevdiği için” yaptığını okuyoruz. Mutluluğunu PAvlus’la birlikte Tanrı’ya hizmet etmekte ya da Tanrı sözünü yerine getirmekte değil, bu dünyanın rahatında aradı. Sizce Dimas’a ne oldu? Bir daha adı geçmiyor, o kaybolmuş bir kişi oldu.

Pavlus’un emektaşı olarak sona dek onunla acı çekme ayrıcalığını istemedi, mutluluğunu Tanrı sözünü yerine getirmekte değil, dünyada aradı..Ama eminim ki, bu çabası hüsranla sonuçlanmıştır.

Sevgili kardeşler, Yaşadığımız günler kötüdür. Ülkemiz çalkantılı bir dönemden geçiyor, ülke yönetimi ve halk karşı karşıya gelmiş, bir isyan havası, bir hoşnutsuzluk her yanı sarmış…etrafımızda öfkeli, talepleri olan insan kalabalıkları var. Herkes bir şeyler söylüyor, haklarını istiyorlar, diğerleri haklarını vermiyor, karşılık çekişmeler var..Tartışmalar, kavgalar, fikirler, düşünceler akıyor.Çok dua etmeliyiz.Biz imanlılar olarak bu olan bitenden elbette etkileniyoruz. Bizlerde bir tepki vermek zorunda hissediyoruz..Burada açık seçik bir ayartıyla karşı karşıyayız..Yaşananlar benliğimizi kamçılayıp uyandırmaya, tahrik etmeye çalışıyor..Çünkü bizler debu ülkenin vatandaşları olarak dışarıdaki gençlerin, halkın hislerini paylaşıyoruz..İnsanların haklı tepkilerine katılmak istiyoruz.. Bizler de yer alalım, tepkimizi koyalım diye düşünceler bize geliyor.Ancak unutmayalım ki, Tanrı’yı yüceltmek bizim birinci önceliğimizdir..Rab İsa’nın yolunda yürümek bizim karakterimizdir.

Ama Rab bize merhamet etsin kardeşler…. Böyle günlerde bizim Rab’bin karakterine ve Ruhu’na uygun bir tutum içinde bulunmamız, Mesih’in Müjdesi’ne yaraşır düşüncelerde hareket etmemiz çok önemli.. Bizim tepkimiz ancak Kutsal Ruh’un bu olumsuzluklara şifa getirmesi, insanların yüreğine dokunması için dua etmek, aracılık etmektir..Bizler Rab’bin sözlerine itaat edip önce O’nu yüceltelim, mutluluğu, kurtuluşu onda arayalım..Aradıkça bulacağız, buldukça başka yerlere gitmeyeceğiz..Çünkü Rab’bin gelişi yakındır ve O’nun gelişine dek sadık kalmamız, yere düşüp yerde kalmamak için bunu yapmalıyız.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İmanımız ve Eylemimiz

26.05.2013

Kardeşler, sizi Rab’bin esenliğiyle selamlıyorum. Rab’bin bulunduğu yerde esenlik vardır. Rab yaşam ve esenlik kaynağıdır. Bugün Rab’bin vaatlerine sıkıca tutunmaktan söz etmek istiyorum.

Çölde Sayım 27:1-11
Yusuf oğlu Manaşşe’nin boylarından Manaşşe oğlu Makir oğlu Gilat oğlu Hefer oğlu Selofhat’ın Mahla, Noa, Hogla, Milka, Tirsa adındaki kızları, Buluşma Çadırı’nın girişinde Musa’nın, Kâhin Elazar’ın, önderlerin ve bütün topluluğun önüne gelip şöyle dediler: “Babamız çölde öldü. RAB’be başkaldıran Korah’ın yandaşları arasında değildi. İşlemiş olduğu günahtan ötürü öldü. Oğulları olmadı. Erkek çocuğu olmadı diye babamızın adı kendi boyu arasından neden yok olsun? Babamızın kardeşleri arasında bize de mülk verin.” Musa onların davasını RAB’be götürdü. RAB Musa’ya şöyle dedi: “Selofhat’ın kızları doğru söylüyor. Onlara amcalarıyla birlikte miras olarak mülk verecek, babalarının mirasını onlara aktaracaksın. “İsrailliler’e de ki, ‘Bir adam erkek çocuğu olmadan ölürse, mirasını kızına vereceksiniz. Kızı yoksa mirasını kardeşlerine, kardeşleri yoksa amcalarına vereceksiniz. Amcaları da yoksa, mirasını bağlı olduğu boyda kendisine en yakın akrabasına vereceksiniz. Yakını mirası mülk edinsin. Musa’ya verdiğim buyruk uyarınca, İsrailliler için kesin bir kural olacak bu.”

Burada sadece miras tartışması var gibi görünse de aslında arkasında başka bir neden vardır. Korah Harun’a baş kaldırmıştı. Bu nedenlerle Tanrı’ya baş kaldırmış sayılırdı. Böyle birinin miras hakkı yoktur. Bu kızlar Tanrı’nın sözlerini çok iyi biliyorlardı.Yani Musa ikinci nesili iyi yetiştirmiş, Tanrı’nın yasasını iyi öğrenmelerini sağlamıştı. Artık Tanrı’nın vaadine önem veren imanlı bir nesil yetişmişti. Önceki imansız nesil Tanrı’nın vaadini umursamamıştı. Bu kızlar Tanrı’nın vaadine sahip çıkıyorlar. Eğer biz de buna sahip çıkmıyorsak inancımız boştur.

Acaba bu kızlar saygısız mıydı? Musa’nın önüne çıkmaları, hem de tapınakta bunu yapmaları geleneğe göre saygısızlık gibi görülebilirdi. Ancak Tanrı’nın sözüne göre böyle değildir. Bu kızlar Tanrı’nın sözüne göre Tanrı’nın önüne çıkmıştır. Bu beş kıza bakarak Rab’bin vaadine sahip çıkan bir nesil görüyoruz.

Peki bugün bizim gözlerimiz nereye bakıyor? Rab’bin vaadine sahip çıkıyor muyuz? Bu konuda kadın, erkek, hepimiz uyum için de olmalıyız yoksa zafere ulaşamayız.

Yeremya 44:15-19
Karılarının başka ilahlara buhur yaktığını bilen erkekler, orada duran kadınlar, Mısır’ın Patros bölgesinde yaşayan bütün halk -ki büyük bir topluluktu- Yeremya’ya şu karşılığı verdi: “RAB’bin adıyla bize söylediklerini dinlemeyeceğiz! Tersine, yapacağımızı söylediğimiz her şeyi kesinlikle yapacağız: Gök Kraliçesi’ne buhur yakacak, atalarımızın, krallarımızın, önderlerimizin ve kendimizin Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında yaptığımız gibi ona dökmelik sunular dökeceğiz. O zamanlar bol yiyeceğimiz vardı, her işimiz yolundaydı, sıkıntı çekmiyorduk. Oysa Gök Kraliçesi’ne buhur yakmayı, dökmelik sunular dökmeyi bıraktığımız günden bu yana her yönden yokluk çekiyoruz; kılıçtan, kıtlıktan yok oluyoruz.” Kadınlar, “Evet, Gök Kraliçesi’ne buhur yakıp dökmelik sunular dökeceğiz! Ona benzer pideler pişirip kendisine dökmelik sunular döktüğümüzü kocalarımız bilmiyor muydu sanki?” diye eklediler.

Bunlar vaat edilen topraklardan sürülen kadınların sözleridir. Öncekiler Rab’bin vaadine inanarak içeri girdiler vaadi bırakanlar ise bu topraklardan çıktılar. Rab’bin bunu yapmakta ne kadar haklı olduğunu görüyoruz.

Mesih bizim günahlarımız için bizim yerimize öldü. Sıkıntılarımız olacaktır ama sıkıntılarımız bizi Rab’den uzaklaştırmasın, O’na yaklaştırsın.

Rab’bin kilisesi Rab’bin vaadine sahip çıkarsa Rab ona bereketlerini dökecektir. Rab’bin sözü çok açıktır. Rab’bin sözü hayalcilik veya fütürizm değildir. Biz bugün Rab’bin kanıyla yıkandıysak, O’na abba, baba diye seslenebiliyorsak gelecek bizim için bir hayal değildir. Gerçekten iman ediyorsak bize hiçbir yargı yoktur. Günahın ve ölümün yetkisinden azat olmuşuz demektir.

Matta 25:1-13
“O zaman Göklerin Egemenliği, kandillerini alıp güveyi karşılamaya çıkan on kıza benzeyecek. Bunların beşi akıllı, beşi akılsızdı. Akılsızlar yanlarına kandillerini aldılar, ama yağ almadılar. Akıllılar ise, kandilleriyle birlikte kaplar içinde yağ da aldılar. Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular. “Gece yarısı bir ses yankılandı: ‘İşte güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın!’ Bunun üzerine kızların hepsi kalkıp kandillerini tazelediler. “Akılsızlar akıllılara, ‘Kandillerimiz sönüyor, bize yağ verin!’ dediler. “Akıllılar, ‘Olmaz! Hem bize hem size yetmeyebilir. En iyisi satıcılara gidin, kendinize yağ alın’ dediler.“Ne var ki, onlar yağ satın almaya giderlerken güvey geldi. Hazırlıklı olan kızlar, onunla birlikte düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. “Daha sonra gelen öbür kızlar, ‘Efendimiz, efendimiz, aç kapıyı bize!’ dediler. “Güvey ise, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, sizi tanımıyorum’ dedi. “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.”

Bugün bir karar vermeliyiz. Ne olursa olsun Rab’bin vaatlerine sıkıca tutunmaya kararlı olmalıyız. Pavlus gibi ne yapıp edip yarışı bitirmeye bakalım. Rab bizim için canını ve kanını verdi. Bizler çok değerliyiz. Rab’bin vaadine sıkı sarılalım ve onu tutalım. Böyle yaparsak hayat tacını alacağız çünkü sona kadar dayanan bu tacı alacaktır deniyor.

Alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden vaz geçelim. Fal bakıyorsak Rab’bin adıyla reddedelim. Uğur getiren bir şey takıyorsak, dedikodu yapıyorsak, bizi RAb’bin vaadinde başka yöne çeken düşüncelerimiz varsa İsa Mesih adıyla reddedlim.

Rab ilk gelişinde günahlarımızı kaldırdı. İkinci gelişinde de bize çürümez bedenler verecektir. Bunun farkında değilsek ölüm uykusundayız demektir. Yakup’un ev halkına kalkıp Beytel’e gidelim dediği gibi bugün biz de kendimizi İsa Mesih’e sunalım çünkü bize hayat veren O’dur. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Hasan Okumuş

Pentikost Günü: Kutsal Ruh’un Gelişi

19.05.2013

Bugün aranızda olmak bana sevinç veriyor. Rab’bin harikalarını paylaşmak bir Tanrı adamı için yaşam amacıdır. Bugün sizinle paylaşmak istediğim konu Pentikost günü ve Kutsal Ruh’tur. Bugün önemli bir gündür.

Luka 24:45-51
Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. Sizler bu olayların tanıklarısınız.Ben de Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek kentte kalın.” İsa onları kentin dışına, Beytanya’nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı.

İsa Mesih ölmeden bir gün önce öğrencileriyle derin bir sohbet yaptı. Onlara Kutsal Ruh’tan, Baba’nın göndereceği Yardımcı’dan söz etti.

Yuhanna 14:16
Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.

Kutsal Ruh’u duyabilen, görebilen kişiler Tanrı’nın seçtiği kişiler, yani kilise olacaktır. Eski Antlaşma’da peygamberlere, yani sadece özel durumlarda, özel kişilere Kutsal Ruh geliyordu. Ancak şimdi durum değişmiştir. Kutsal Ruh bütün kiliseye gelir. İsa’yı tanımak isteyen kişi bunu ancak Kutsal Ruh’tan öğrenebilir. O ayrıca günah hakkında da öğretiş verir. Tövbe etmek de Kutsal Ruh’un işidir. Kutsal Ruh önce yüreklerimizi hazırlar ve bir de tövbe etmek için adım atarız.

Tanrı vaatlerini gerçekleştirmeden önce dünyayı dört yüz yıl boyunca hazırladı. Rab, Egemenliği’ni kuracaktı.

Yeşaya 44:3
Susamış toprağı sulayacak, Kurumuş toprakta dereler akıtacağım. Çocuklarının üzerine Ruhum’u dökecek, Soyunu kutsayacağım.

Biz de çocuklarımıza Rab’bi öğrettiğimizde Tanrı’nın vaadi onlara da erişir. Pazar günleri çocuklarımızı kiliseye getirmeye gayret etmeliyiz. Çocuklarımıza bu mirası vermeye gayret edelim.

Kutsal Ruh’un amacı Tanrı halkına konuşmaktı. O geldiğinde herkes dillerle konuşmaya başladı.

Elçilerin işleri 2:1-13
Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu.Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu.Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler.İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.O sırada Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu.Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı.Hayret ve şaşkınlık içinde, “Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?” diye sordular.“Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor?Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya’da, Yahudiye ve Kapadokya’da, Pontus ve Asya İli’nde, Frikya ve Pamfilya’da, Mısır ve Libya’nın Kirene’ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı’nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.” Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, “Bunun anlamı ne?” diye sordular. Başkalarıysa, “Bunlar taze şarabı fazla kaçırmış” diye alay ettiler.

O gün yaşanan bu durum kilisenin başlangıcı oldu. O gün önemli bir bayramdı ve bütün Yahudi erkeklerinin orada bulunması gerekiyordu. Yani bütün yahudi erkekleri yılın o günü bir nevi hac gibi orada bulunmak zorundaydılar. Bölgede on binlerce insan vardı ama Rab o kadar insan arasından kendi sözünü ve müjdesini kabul edenleri kurtardı.

Elçilerin İşleri 2:37-42
Bu sözleri duyanlar, yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, “Kardeşler, ne yapmalıyız?” diye sordular. Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.

Rab bizi kullanmak, bereketlemek istiyor. Kore’de yüz yıl önce kilise bile yoktu ama şimdi nüfusun yüzde otuzu imanlıdır. Şimdi ekonomisiyle dünyayla yarışmaktadır. Bunun nedeni Rab’bin orayı özel olarak bereketlemiş olmasıdır. Biz de ülkemizin bereketlenmesini istiyorsak Rab’be hizmet etmeye istekli olmalıyız.

Efesliler 1:13
Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi’ni duyup O’na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la O’nda mühürlendiniz.

Rab bizleri Kutsal Ruhu’yla mühürledi ve bizim aracılığımızla işler yapmak istiyor. Kutsal Ruh önce yüreklerimize döküldü. Bizi Tanrı’nın çocukları yaptı. Artık Tanrı’ya bir yabancı gibi değil, babamız gibi yaklaşabiliyoruz. Hamdolsun!

Bir imanlının hayatında süreklilik gösteren bir sevinç ve esenlik vardır. Bunu sağlayan Kutsal Ruh’tur. Öyleyse her zaman Kutsal Ruh’a karşı duyarlı olalım. Kutsal Ruh’un uyarılarını göz ardı etmeyelim. Günah üzerimizde egemenlik sürmesin. Günahımızı kabul edip Rab’be getirmez ve günahın üzerimizde egemen olmasına izin verirsek vay halimize.

Romalılar 15:13
Umut kaynağı olan Tanrı, Kutsal Ruh’un gücüyle umutla dolup taşmanız için iman yaşamınızda sizleri tam bir sevinç ve esenlikle doldursun.

Rab sizi Kutsal Ruh’la doldursun.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Semir Serkek

Allah’ın Bizim İçin Nihai Bir Amacı Vardır

12.05.2013

Hepimizin hayatta ulaşmak istediğimiz nihai hedeflerimiz vardır. Kimimiz seçtiğimiz hedefte başarılı kimimiz başarısız oluruz ama hedeflerimiz hep vardır. Zengin olmayı, başarılı olmayı, çocuk sahibi olmayı, kariyer sahibi olmayı, vs hedefleriz. Peki Allah’ın bizim için hedefi nedir?

Filipililer 3:7-21
Ama benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım.Dahası var, uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih’i kazanayım ve Kutsal Yasa’ya dayanan kişisel doğruluğa değil, Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’te bulunayım. Ölümünde O’nunla özdeşleşerek O’nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum. Bunlara şimdiden kavuştuğumu ya da yetkinliğe eriştiğimi söylemiyorum. Ama Mesih İsa’nın beni kazanmakla benim için öngördüğü ödülü kazanmak için koşuyorum. Kardeşler, kendimi bunu kazanmış saymıyorum. Ancak şunu yapıyorum: Geride kalan her şeyi unutup ileride olanlara uzanarak, Tanrı’nın Mesih İsa aracılığıyla yaptığı göksel çağrıda öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşuyorum. Bunun için olgun olanlarımızın hepsi bu düşüncede olsun. Herhangi bir konuda farklı bir düşünceniz varsa, Tanrı bunu da size açıkça gösterecek. Ancak, eriştiğimiz düzeye uygun bir yaşam sürelim. Kardeşler, hepiniz beni örnek alın. Size verdiğimiz örnek uyarınca yaşayanlara dikkatle bakın. Size defalarca söylediğim gibi, şimdi gözyaşları içinde tekrar söylüyorum: Birçok kişi Mesih’in çarmıhına düşman olarak yaşıyor. Onların sonu yıkımdır; tanrıları mideleridir. Ayıplarıyla övünür, yalnız bu dünyayı düşünürler. Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan Kurtarıcı’yı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O her şeyi kendine bağlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.

Kutsal Kitap’ın önümüze koyduğu nihai hedef Kutrarıcı Rab İsa Mesih’le sonsuz bir yaşamdır. Bütün hedefler gibi bu hedefe ulaşmanın da üç aşaması bulunur: başlangıç, gelişme ve sonuç. İmana ilk başladığımızda Tanrı’nın lütfunu, sevgisini ararız. Sözleri bizi teselli eder. Ancak ondan sonra imanımızı, yaşamımızı neyin üzerine kuruyoruz? Temelimiz nedir? Rab bunu bize açıkça göstersin.

Pavlus Yahudi bir din adamıydı. Aslında doğru olmak istiyordu. İsa Mesih yersel kuralları yerle bir eden sözler edince Pavlus bundan acı duydu ve İsa Mesih’e karşı çalışmaya başladı. Bu, İsa Mesih ona görününceye kadar devam etti. Sonra dünya sistemi içinde karşısına çıkan her değeri reddetti. İsa Mesih’in kendisi için olan planı karşısında diğer her şeyi süprüntü olarak gördü. Sadece Mesih’i tanımakta yarar gördü. Doğruluğun kendi çabasıyla değil sadece imanla kendisine geldiğini anladı.

Mesih’le paydaş olmak, O’nunla aynı sofrada ruhsal yemeği paylaşmak ne kadar harikadır. Her gün İsa Mesih’le paydaşlığı olan adama ne mutlu! O adam ateşin içinden geçerken bile sıcaklığını hissetmeyecek kadar teselli bulur. İki seçeneğimiz vardır: Birincisi ölümde O’nunla birleşmek, yani bedenimizde etkin olan günahın karşısında ölüp çarmıhı kabul etmemizdir. İkincisi ise dünyayı kabul edip çarmıhı reddetmektir. Birinci seçeneği seçmezsek Mesihin bizim için ön gördüğü diriliş bedenine kavuşamıyacağız. Biz Hristiyanlar Kutsal Ruh’la yaşayarak bedenin isteklerini öldürmeye çağrırdık. Baba Tanrı, Kutsal Ruh’un yaşamımızda etkin olmasını istiyor. Mesih’in ölümüne ortak olmazsak dirilişine nasıl ortak olabiliriz? Tanrı’nın hediyesi ne kadar da değerlidir! Bu, Allah’ın bize olan sevgisidir. Biz asla kendi doğruluğumuzla O’nun yanına gidemezdik. İşte Pavlus bu yüzden diğer bütün yolları süprüntü saydığını, sadece İsa Mesih’in yolunu kabul ettiğini söylüyor.

Allah’ın diri sözü olan ruhsal ekmek varken bu ekmekten bol bol yiyelim. Rab’bin sözünü okuyalım ve dirilişin gücüyle bu dünyada yaşamaya başlayalım ve hedefe doğru gidelim. Pavlus, ödüle koştuğunu söylüyor. Demek ki Mesih bize bir ödül verecek. Tanrı’nın bizim için hedefi O’nun tahtının önüne gidip sonsuza kadar O’nunla yaşamamızdır. Rab bizi uyanık saklasın. Tanrı, İsa Mesih’te bizim önümüze koyduğu hedefe doğru koşmamızı istiyor. Dünya bizim bu hedefimize engel olmak ister. Bedende yaşayanlar Tanrı’ya düşmandır, demek ki Kutsal Ruh’un bizimle yaşamasına dikkat etmemiz gerekiyor. Bedenin bizim için öngördüğü hediye ölüm ve cehennemdir. Bizi Tanrı’nın armağanına ulaştıracak olan Kutsal Ruh’tur.

Şu anda hedefimizin ortasında, gelişme aşamasındayız. Geçmişi geride bıraktık ve hedefe doğru uzanıyoruz. Demek ki hedefe ulaşamama durumumuz vardır. Bir gün bütün krallıklar bitecek ve Mesih’in krallığı sonsuza dek yaşayacaktır. Bunu aklımızda tutalım. Eğer biz Rab İsa Mesih’i yaşamımızın nihai hedefi olarak görmezsek tehlike çok büyüktür. İsa Mesih ılık imanlıyı ağzımdan kusacağım diyor. Her türlü sorun için en öne İsa Mesih’i koymalıyız. İsa Mesih bizim Başımız’dır. Kimse sizi cennete götüremez ama O’ndan istediğiniz taktirde İsa Mesih sizi cennete götürebilecek olan Kişi’dir. O her zaman sizinle olan Kişi’dir. İsa Mesih bizi yıkayıp temizledikten sonra ve Baba’nın evlatları olduktan sonra biz nasıl O’nu reddederiz? Kutsal Kitap böylelerine ikinci yargı geleceğini söyler.

Eğer Mesih’in ölümünde birleştiysek o zaman O’nun dirilişinde birleşeceğimiz de kesindir. Kuzunun tahtının yanında ebediyen kuzunun yüzünü göreceğiz. Ne mutlu bize!

2.Korintliler
S
izler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım. Ne var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum.

Allahın lütfundan dolayı İsa’nın kanıyla kutsanmış olan bizleri kutsal sözler uyarmaktadır. Kendinizi güveye hazılayan nişanlı bir kız gibi kutsal ve pak olarak koruyun.

Bizler Mesihe nişanlanan ve kutsal Ruhla kutsanan imanlılarız. Kendimizi pak tutalımki Mesih bizi alamya geldiğinde Allhın kutsalık içinde olan kırallığında onunla birlikte sonsuzca yaşayalım.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Paraya Mı Yoksa Tanrı’ya Mı Güveniyoruz?

28 Nisan 2013

Sevgili kardeşler, bugün İbrahim hayatındaki önemli bir dönüm noktasına değinmek istiyorum. İbrahim Tanrı’nın bir peygamberiydi ve daha da önemlisi iman atamızdır. O Tanrı’nın dostu diye çağrılan, çokların Babası olan biriydi. Tanrı ona yeryüzündeki bütün ulusların onun soyu aracılığıyla kutsanacağını vaat etmişti. Onun hayatının her ayrıntısı bizim için derstir. Öyleyse bugün Rab bizi sözleri üzerinde düşünürken derinden değiştirsin ve yenilesin.

Yaratılış 14:11-22
Dört kral Sodom ve Gomora’nın bütün malını ve yiyeceğini alıp gitti. Avram’ın yeğeni Lut’la mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom’da yaşıyordu. Oradan kaçıp kurtulan biri gelip İbrani Avram’a durumu bildirdi. Avram Eşkol’la Aner’in kardeşi Amorlu Mamre’nin meşeliğinde yaşıyordu. Bunların hepsi Avram’dan yanaydılar. Avram yeğeni Lut’un tutsak alındığını duyunca, evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamını yanına alarak dört kralı Dan’a kadar kovaladı. Adamlarını gruplara ayırdı, gece saldırıp onları bozguna uğratarak Şam’ın kuzeyindeki Hova’ya kadar kovaladı. Yağmalanan bütün malı, yeğeni Lut’la mallarını, kadınları ve halkı geri getirdi. Avram Kedorlaomer’le onu destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için Kral Vadisi olan Şave Vadisi’ne gitti. Yüce Tanrı’nın kâhini olan Şalem Kralı Melkisedek ekmek ve şarap getirdi. Avram’ı kutsayarak şöyle dedi: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun.” Bunun üzerine Avram her şeyin ondalığını Melkisedek’e verdi. Sodom Kralı Avram’a, “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” dedi. Avram Sodom Kralı’na, “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim” diye karşılık verdi, “Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin.

Bu bölümde dört kral aralarında Sodom ve Gomorra krallarının bulunduğu beş krala savaş açtılar ve onları yenilgiye uğrattılar. Sodom ve Gomorra’yı yağmaladılar ve halkı tutsak ettiler. Ancak bir hata yaptılar. Yani benzetme yapmak gerekirse Baltayı taşa vurdular, yanlış bir kişiye bulaştılar. Neydi bu hata? İbrahim’in yeğeni Lut da Sodom’da yaşadığı için onu ve mallarını da tutsak ettiler.

Bunu duyan İbrahim, hemen evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamıyla bu kralların ardına düştü. Adamlarını gruplara ayırıp gece saldırdı, onları bozguna uğrattı, Lut’u ve mallarını kurtardı. İbrahim, doğru bir adam olan Lut’un düştüğü duruma acıdı ve üç yüz onsekiz adamla Rab’be iman ederek saldırdı ve sonunda zafer onun oldu.

İbrahim savaştan zaferle döndükten sonra çok ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz: Onu karşılamak için iki kral onu karşılamaya geliyor.

İbrahim’i karşılamaya gelen kralların ilkinin adı Melkisedek’dir.

Melkisedek’le ilgili olarak doğrudan İbraniler 7. bölümde verilen tanımı okuyalım.

İbraniler 7:1
“Bu Melkisedek, Şalem Kralı ve yüce Tanrı’nın kâhiniydi. Kralları bozguna uğratmaktan dönen İbrahim’i karşılamış ve onu kutsamıştı.

İbraniler 7:2-4
İbrahim de ona her şeyin ondalığını verdi. Melkisedek, adının anlamına göre, önce “Doğruluk Kralı”dır; sonra da “Şalem Kralı”, yani “Esenlik Kralı”dır. Babasız, annesizdir; soyağacı yoktur. Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Tanrı’nın Oğlu gibi sonsuza dek kâhin kalacaktır. Bakın, büyük ata İbrahim’in ganimetten ondalık verdiği bu adam ne kadar büyüktür!”

Melkisedek karakterinden Kutsal Kitap’ta üç yerde söz ediliyor. Onunla ilgili tarih kayıtlarında, soy kayıtlarında izine rastlamıyoruz. İbraniler Kitabı’ndaki tanımdan Melkisedek’in ne kadar yüce biri olduğunu anlıyoruz. Şalem’in, yani Yeruşalim’in Kralıydı. İbrahim’i karşılamak için gelmişti. İbrahim’e ekmek ve şarap getirdi ve onu şu sözlerle bereketleyip kutsadı: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” Ve İbrahim savaşta kazandığı ganimetin ondalığını ona veriyor. Böylece İbrahim gerçek Kralı’na tapınmıştır. Melkisedek bedensel görünüm almış ruhsal kraldır. Tanrı’nın Oğlu Mesih’in bir görünümüdür.

İkinci kral Sodom Kralı’dır. Sodom kötülüğüyle ün yapmış bir kentti. Kutsal kitapta da “Sodom halkı çok kötüydü. RAB’be karşı büyük günah işliyordu.” diye okuyoruz. Zaten daha sonra 19. bölümde Rab Sodom kenti’ni ateşli kükürtle yok ediyor. İşte bu kral, bu kötü ve günahkar kentin, hakkında suçlamalar olan, günahı ağır olan bir kentin yöneticisiydi.Bir nevi günahı temsil eden Tanrı’ya düşmanlığı körükleyen bir kraldır.İbrahim bu kenti çok iyi biliyordu, çünkü yeğeni Lut orada yaşıyordu ve Lut için büyük üzüntü duyuyordu. Yeğeninin yaptığı yanlış seçimden ötürü kederliydi.

Sodom Kralı İbrahim’i karşıladığı zaman ona şöyle bir teklifte bulunuyor: “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” ama İbrahim çok net bir şekilde bunu reddediyor: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim. Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin” diyor. Acaba neden böyle bir cevap verdi İbrahim?

İki kralın İbrahim’e geliş amacı birbirinden farklıdır. Melkisedek ruhsal kutsama vermek için gelirken Sodom Kralı İbrahim’e para teklif etmek için geliyor. Bunun yapmasının nedeni yaltaklanmak ve onu etkisi almaktır. İbrahim’in gücünden etkilendiği için onunla dost olmak ve sempatisini kazanmak istiyor. Dikkat ediyorsak, İbrahim bu iki krala farklı davranıyor. Şalem Kralı’na başka Sodom Kralı’na başka davranıyor. Günahın kralına başka, doğruluğun kralına başka yaklaşıyor. Kötülüğün kralıyla başka, Esenliğin kralıyla başka bir ilişki kuruyor. Kendisine gazap biriktiren bir kentin yöneticisine başka davranıyor, göksel kent olan Yeruşalim’in yöneticisine farklı davranıyor.

İbrahim doğruluğu, esenliği ve Tanrı’nın Egemenliğini arayan biriydi. O bereketi, kutsamayı arayan bir iman adamıydı. Melkisedek onu kutsayıp “düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” dediği zaman bu sözün doğru olduğunu kabul etti. Tanrı’ya şükretmek ve O’nu yüceltmek için yüce Tanrı’nın kâhinine ganimetin ondalığını verdi. Böyle yaparak zaferin Tanrı’ya ait olduğunu ve evinde yetişmiş ve ona bağlı sadece 318 adamla dört güçlü kralı yenmesinin Tanrı’nın bir lütfu olduğunu göstermiş oldu. Zafer sarhoşluğuna kapılıp kendisini büyük görmedi, kibirlenmedi, tersine Melkisedek’in önünde kendisini alçalttı.

İbrahim Tanrı’ya ondalığını verip O’nu onurlandırdıktan sonra Sodom Kralı’na döndü ve yaptığı teklifini kabul etmedi. Çünkü onu ve temsil ettiği şeyleri sevmiyordu. Onun mallarıyla zenginleşme düşüncesinden bile tiksindi. İbrahim’i “zengin ettim demeyesin” sözü bunu gösteriyor. .Yani Sodom Kralı’nın böyle bir şey düşünmesi ona küfür gibi geliyordu ve Tanrı’nın adamı olduğu için Tanrı’nın itibarını düşünüyordu. Tanrı’ya iman eden, O’na güvenen, tapan biri gidip Sodom kralı gibi günah dolu birinin eliyle nasıl zenginleşebilir? Aslında savaşı kazanıp malları kurtardığı için sahiplenme hakkı vardı, ancak İbrahim Sodom kralıyla bir ilişkiye girmemek, bir dostluk kurmamak için bu hakkını kullanmadı. Sodom Kralı’nın ne kadar kötü olduğunu ve kendisine gizli bir amaçla yaklaştığının farkındaydı. Onunla samimiyet, yakınlık kurmaktan kaçınıyordu. Sodom Kralı İbrahim’e zenginlik yoluyla tuzak kurdu, ancak İbrahim bu tuzağa düşmedi. Çünkü onun gözü ganimette ya da mallarını çoğaltmakta değildi. Açgözlü değildi. O gözü göksel şeyler üzerindeydi, ruhsal değerlerin ardınca gidiyordu. Eğer İbrahim ilk başta malları kurtarıp onları ele geçirmek için savaşmış olsaydı, Tanrı gene de ona yardım eder miydi?

Kardeşler gördüğümüz gibi bir kişinin düşüncesi ve yürek tutumu neyse, davranışları ve eylemleri de ona göre şekilleniyor. Bizler bugün İbrahim’in imanına sahibiz. Galatyalılar’da “Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar” demektedir. Bizler de Melkisedek tarafından kutsanan İbrahim gibiyiz. Mezmur 110:4’te şöyle diyor: RAB ant içti, kararından dönmez: “Melkisedek düzeni uyarınca Sonsuza dek kâhinsin sen!” dedi. “

Bizi kutsayan kişi Melkisedek düzenine göre sonsuza kadar başkahin olan İsa Mesih’imizdir. Biz zaferimizi, kazandığımız ganimeti, kutsamayı bereketi hep O’na borçluyuz. Bizim kralımız O’dur. Bizim Efendimiz O’dur. Biz İsa Mesih’in önünde eğiliyoruz ve her bakımdan O’na tabii olduğumuzu söylüyoruz. O bize düşmanlarımız karşısında zafer kazandırdı. Bizi tutsaklıktan, günaha köle olmaktan kurtardı. Gücümüz yokken düşmanlarımızı elimize teslim etti.

Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’nın Egemenliği’ne geçirdi. şimdi Rab’de ışık çocuklarıyız ve O’nun kutsal egemenliğinde yaşamaktayız. Ama bu egemenlikte yaşarken hala eski kral ve onun tuzakları karşımıza çıkmaktadır. (Gözlerin arzuları mal, mülk, ) Para Eski kral karşımıza çıkıp cazip teklifler yapabiliyor. Tıpkı Sodom Kralı’nın İbrahim’i ayartmaya çalıştığı gibi o da bizi açgözlülük yapmamız için ayartır. Şeytan bize yaltaklanabilir ve bizi gurura ve kibre götürmeye çalışır. Bizimle dost olmaya çalışır. Ve dostluk kurmak için parayı, malı kullanır. Böyle bir durumda İbrahim’in tutumu bize örnek olmalı.

Matta 6:24’te Rab şöyle diyor:
“Hiç kimse iki Efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz”

Gene Yakup 4:4’te
“dünyayla dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder” deniyor.

Sevgili kardeşler, İbrahim’in örneğinde iman adamının parayı ya da dünyayı değil, Tanrı’nın kutsamasının ardınca gittiğini görmekteyiz. Matta’da Rab iki efendiye kulluk edilemez derken birinin Tanrı diğerinin para olması bizim için önemli bir uyarıdır. Onca şey arasında Tanrı’nın karşısına çıkan şeyin para olduğunu söyleyip uyarıyor. Demek ki, para sevgisinin insanı kibre ve dünya ile dostluğa götüren başlıca unsur olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Rab, zengin kişinin Tanrı’nın Egemenliği’ne girmesinin devenin iğne deliğinden geçmesinden zordur derken bunu kastediyordu. Zenginlik kişiyi Tanrı’dan bağımsızlığa ve kendi gücüne, malına mülküne güvenmeye sevk eder. Kişi geleceğini Tanrı’nın ellerine teslim etmeye gerek duymaz. Çünkü dünyayla dost olmuştur ve beklentileri artık dünyevidir. Rab’be gelmek için bir neden görmezler. O yüzden Kutsal Kitap, bizi para sevgisine karşı birçok yerde uyarmaktadır.

1.Timoteos 6:6-10
“eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz.Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.Zengin olmak isteyenler ayartılıp tuzağa düşerler, insanı çöküşe ve yıkıma götüren birçok saçma ve zararlı arzulara kapılırlar.Çünkü her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir. Kimileri zengin olma hevesiyle imandan saptılar, kendi kendilerine çok acı çektirdiler”

Para sevgisinin iman yaşamı için ne kadar tehlikeli olduğunu Rab’bin sözü bize net açıklıyor. Özellikle şu cümle var ki, bence bunu çok iyi hatırlamalıyız. “Her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir.” Yani aklınıza gelen her kötülük bir şekilde para sevgisinden besleniyor. Para sevgisi kökü her kötülüğü ayakta tutuyor, besliyor, büyütüyor ve biz insanlar için çok büyük tehlikeler oluşturuyor. Para hayatımızda Tanrı’ya rakip olmak ve sevgimizi kazanmak istiyor.

Para sevgisi yüreğimizi işgal ederse, bütün yüreğimizle Tanrı’yı sevemeyiz. Para sevgisi ilk ve en önemli buyruğu çiğnememize sebep olan en büyük ayartıdır. Çünkü Rab “Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin” dedi.

Para sevgisi yüzünden insanlar zengin olma hevesiyle ayartılıp tuzağa düşerler, çöküşe ve yıkıma giderler ve imandan saparlar. Tanrı’nın doğru yollarını çarpıtırlar, haksız kazanç uğruna zararlı arzulara kapılırlar. Çünkü açgözlülük putperestliğin ta kendisidir.

Hâlbuki bu geçici çadırı andıran bedenlerde ve çölü andıran dünyada Rab’bin lütfu altında yaşarken gerçek ihtiyacımız daha çok para ya da daha çok zenginlik değildir. Dünyada insanlara bu mesaj veriliyor ve hatta anne babalar çocuklarına sürekli bunu öğretiyorlar. Zengin olmayı hedef olarak gösterip aslında bilinçsizce çocuklarını ateşe atıyorlar. Eskiden anne babalar çocuklarını Kenan ilahı Molek’e kurban ederler ve bebeklerini ateşe atarlardı. Şimdi aynı olayın ruhsal benzerini dünyada görmekteyiz aslında.

Dünyada her zaman daha çok para sahibi olmak sorunların çözümü olarak görülüyor. Eğer daha fazla param olsaydı, şunları yapabilirdim, şu eğitimi alırdım, şu hizmeti alırdım, şuraları gezerdim vs. diye düşünüp dururlar. Bu düşünce tarzını insanlar kendi çocuklarına da kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. Ancak bu düşünce tarzı tamamen dünyevi ve değersizdir. Sorunlara dünyasal bir bakış açısıyla bakmakla ilgilidir. Bu bakış açısında imana yer yoktur. Her şey eldeki maddi şeylere göre değerlendirilir. Tanrı’nın sözünde ise bedensel ihtiyaçlarımızı karşılamanın yeterli olduğunu söylüyor. “Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.” Eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz. Eyüp’ün dediği gibi, “çıplak geldik, çıplak gideceğiz”.

Rab bizi bu konuda daha da anlayış versin.İhtiyaçlarımız için imanla Rab’be bakmamız için lütuf göstersin. Ambarı, kileri olmayan kargaları doyuran, çalışmayan, iplik eğirmeyen zambakları giydiren Rab bize değerli olduğumuzu hatırlatsın.

Öyleyse kardeşler bugün bizi karşılayan iki kral var, biri Şalem Kralı, yani Esenlik Önderi olan İsa Mesih, diğeri ise bu sapık ve eğri kuşağın yöneticisi olan Sodom Kralı İblis. Eğer ruhsal olanı, mükemmel olanı, iyi olanı arıyorsak adresimiz Tanrı’nın yüce başkâhini İsa Mesih’tir. O’nun önünde durmalı, kutsamasını almalıyız. Bize verdiği her şeyin O’nun lütfu sayesinde olduğunu O’na tapınarak göstermeliyiz.

Sodom Kralı’nın cazip tekliflerine kanarsak ve onun önünde durursak kirleniriz ve doğruluğumuzdan ödün vermiş olacağız. O bize konuştuğu zaman İbrahim gibi “Benim seninle işim yok, senden ne alacağım var, ne de vereceğim. Sana ait hiçbir şeyi istemiyorum.” diyebilmek bizim büyük mutluluğumuz ve Rab’de özgürlüğümüzdür.

Sevgili kardeşler, Süleyman’ın Özdeyişleri 25:26’da çok güzel bir bilgelik sözü vardır: “Kötünün önünde pes eden doğru kişi, Suyu bulanmış pınar, kirlenmiş kuyu gibidir.”

Suyu bulanmış pınar ya da kirlenmiş kuyu ne acı bir görüntü değil mi?

Bir düşünelim: Çölden geçip gelmiş susuz kişiler uzaklardan bu su kaynağını görürler ve sevinçle ona koşarlar. Ama suyu çektiklerinde kirli, zehirli bir suyla karşılaşırlarsa bu onlar için büyük bir hayal kırıklığıdır.

Eğer Sodom Kralı’nın kötülüğü karşısında pes edersek başımıza gelecek budur. Önce İsa Mesih’e ondalık verip O’nun önünde eğilip sonra Sodom Kralı’nın açgözlülüğüne uyarsak, onunla ortaklık içine girer, dostluk kurarsak kirleniriz.

Sularımızdan içmeye gelen insanlar bize bakıp kirlilik, bulanıklık görüyorsa vay halimize! Nice görünür kiliseler maalesef günümüzde bu hale gelmiş durumda. İnsanlara fayda sağlamak ya da Rab’bin sözüne tanıklık etmek şöyle dursun, yaptıkları kötü işlerle Rab’bin adına küfür edilmesine aracı oluyorlar.

Bu acı resim bugün bizim yüreğimize, aklımıza bir ibret olarak işlesin ve Rab’bin seçip kutsadığı doğru kişiler olarak suları temiz, içenlerin büyük sevinç aldığı pınarlar, kuyular olalım. Çünkü her şey Rab’bin yüceliği içindir.

Şu ayetle bitirmek istiyorum:

Filipililer 2:14
“yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız.”

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar