Kilise Aktif Üyelerden Oluşur

23 Mart 2014

Elçilerin İşleri 2:38-42
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.”

Sevgili kardeşler, bugün ait olduğumuz yer, yani kilise hakkında bir paylaşım yapacağım. okuduğumuz kısım Kutsal Ruh’un topluluğu hakkında önemli bir bölümdür. Rab, elçi Petrus’u kullanarak o gün orada toplanmış olan kalabalığa bir çağrı yaptı… Bu çağrı çok yönlüdür.. Önce tövbe yoluyla iman çağrısı yaptı, vaftiz olmalarını ve Kutsal Ruh armağanını almaya çağırdı. Ama daha sonra bir çok sözlerle onları uyardığını ve özellikle de “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” dediğini okuyoruz.

Yani dünyanın gidişatına uymamamız gerektiğini söyledi, çünkü günah içinde yaşayan bir kuşak o zaman da vardı, şimdi de vardır…Gene Pavlus, “yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız.” dedi. Bu ifade üzerinde iyi düşünmeli ve anlamalıyız…Dünya, Tanrı’dan sapmış, doğruluktan uzak bir sistem içinde devam ediyor..Adem’den bu yana yeryüzüne dağılmış kuşaklar sapıktır ve her dönemde Tanrı o kuşakta yaşayan insanlara sapık kuşaktan kendilerini kurtarmasını istiyor.

Tanrı bizi sadece iman etmeye, ondan sonra da başına buyruk keyfi bir hayat sürmeye çağırmamıştır sevgili kardeşler. O’nun ailesinin etkin bir üyesi olmaya, imanlılar topluluğuna, yani kiliseye ait olmaya çağırıyor.. Petrus’un çağrısını benimseyen üç bin kişi o gün ne yaptı. Topluluğa katıldı ve “kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.” İşte iman etmenin ardından bir adanmışlık ortaya çıktı.. paydaşlık, ekmek bölmek ve duaya adanmışlık..Bütün bunları tam bir birlik içinde, beden içerisinde tek ruhta yapıyorlardı.

Bu düzen ilk kilisenin başlangıcında nasılsa, bugün de böyle işliyor..İman çağrısını aldığımızda topluluğa katılmak, elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye , yani Rab’bin sofrasına ve duaya adanmak gerekiyor. İşte o zaman bu sapık kuşaktan, bu eğri kuşaktan kendimizi kurtarıyoruz; Tanrı’nın evine sığınarak kusursuz, saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları oluyoruz. Kendimizi bu çağda eğri ve sapık kuşaktan kurtarmamızın yolu Rab’be iman edip kiliseye adanmaktan geçer.. bu dünyanın gidişine uymamamız için Rab bize Kutsal Ruhu’nu ve kiliseyi vermiştir.

Mez. 133:1
“Ne iyi, ne güzeldir, Birlik içinde kardeşçe yaşamak! Başa sürülen değerli yağ gibi, Sakaldan, Harun’un sakalından Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi. Hermon Dağı’na yağan çiy Siyon dağlarına yağıyor sanki. Çünkü RAB orada bereketi, Sonsuz yaşamı buyurdu.”

Tanrı bizim kardeşçe yaşamamızı ve bereketi miras almamızı buyuruyor. Tek olan Göksel Babamız’ın evlatlarıyız, Mesih’in mirasçılarıyız, aynı Ruh’tan doğduk ve aynı bedene aşılandık. Mesih’in bedeni, yani kilise bizim ait olduğumuz yerdir, çünkü kardeşlerimizin olduğu, kardeşçe yaşayacağımız yer orası..Bereket Rab’bin kilisesindedir.

Aden bahçesinde yetkin ve günahsız bir ortam vardı..Tanrı yarattığı her şeyin iyi olduğunu gördü..Ama böyle bir ortamda bile “iyi olarak görmediği” bir şey vardı… Tanrı “Adem’in yalnız kalması iyi değil” (Yar. 2:28) demişti. İnsanlar olarak çoğalmak ve topluluk oluşturmak üzere yaratıldık, paydaşlık etmek üzere tasarlandık ve bir ailenin parçası olmak için biçimlendirildik ve hiçbirimiz Tanrı’nın amacını kendi başımıza gerçekleştiremeyiz. Zaten Tanrı da bize böyle bir sorumluluk vermedi.

KK’da tek başına yaşayan, inzivaya çekilmiş, diğer imanlılardan soyutlanmış ve paydaşlıktan uzak yalnızlar yoktur. Yani iman ettiğimiz zaman kendi başımıza kalmaya davet edilmedik. Tanrı’nın ailesinde diğer imanlılara bağlıyız ve bu bağ sadece bu dünya için değil, sonsuza dek geçerli bir bağ olarak kalacaktır.

KK’ya göre kilisenin “üyesi” olmak dünyadaki anlamından çok farklıdır. Kilise üyesi olmak yaşayan bedenin yaşamsal bir organı olmak, Mesih’in bedeninin vazgeçilmez bir parçası olarak, diğer üyelere bağlı bir parça olmaktır.

1.Ko. 12:12-14
“Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir. İster Yahudi ister Grek*, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı. İşte beden tek üyeden değil, birçok üyeden oluşur.

Vücudumuzdaki organların işlevlerini yerine getirmeleri için vücuduma bağlı olmaları gerekiyor. Herhangi bir organ vücuttan koparsa ölür ve kendi başına var olamaz. Yerel bir bedende, yani kilisede işleyen yaşam veren Ruh’tan kopuk olursak ruhsal yaşamımız solacak ve en nihayetinde yok olacaktır. Bu yüzden Tanrı’nın ailesinin bir üyesi olmak önemsiz, sıradan, olsa olur olmasa da olur gibisinden bir şey değildir. Kilise dünya için Tanrı’nın tasarısıdır. Her insanın kilisenin bir üyesi olmasını ister. İsa ne dedi:

Mat:16:18
“Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek.”

Kilise yok edilemez ve sonsuza dek sürecektir. “Kiliseye ihtiyacım yok” diyen kişi kibirli ya da bilgisiz demektir. KK, kilise için “Mesih’in gelini” ve “Mesih’in bedeni” olarak tanımlıyor. Rab’be şöyle demek mümkün mü? “Seni seviyorum, ama bedeninde yer almak istemiyorum” Ya da “Seni kabul ediyorum, ama bedeninden uzak durmayı tercih ediyorum…Bunlar birbirine çelişkili ifadelerdir. KK’da kilise üyesi olmayan bir imanlı resmi yoktur. Çünkü;

Efesliler 2:19
“Böylece artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız”

Tanrı’nın ev halkı olmanın bize getirdiği yararlar var: Kilise ailesine ihtiyaç duymamızın nedenleri nedir? Kilise ailesi Mesih’in öğrencisi olabilmemiz için gerekir.

Yuhanna 13:35
Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır
.

Farklı geçmişlere, ırklara ve sosyal statülere sahip kişiler olarak kilise ailesinde Mesih’in sevgisiyle biraraya gelmemiz son derece güçlü bir tanıklıktır. Tek başına öğrenci olamayız. İsa’nın sevgisini ve O’nu izlediğimizi ifade etmek için diğer imanlılara ihtiyaç vardır. İsa’nın öğrencileri olarak büyümek Kutsal Ruh’tan gelen eylemler göstermek içindir.

Kilise ailesi bencillikten bizi korur. Kilise Tanrı’nın ailesinde birbirimizle anlaşmayı öğrendiğimiz bir sınıftır. Bencil olmayan, anlayış gösteren sevgiyi uygulayacağımız bir ortamdır. Bedenin bir üyesi olarak insanlarla ilgilenmeyi ve insanların deneyimini paylaşmayı öğreniriz..İmanlılarla temas halindeyken gerçek paydaşlığı öğrenebilir ve birbirimizle bağlantı olma gerçeğini tecrübe ederiz.

KK paydaşlığı İsa Mesih’e olduğu gibi birbirimize adanmış olmaktır. Yuhanna 3:16’yı çoğumuz ezbere biliyoruz, nedir? “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.”

Peki 1. Yuhanna 3:16’yı ezbere biliyor muyuz?Sevginin ne olduğunu Mesih’in bizim için canını vermesinden anlıyoruz. Bizim de kardeşlerimiz için canımızı vermemiz gerekir. “Tanrı’nın kardeşlerimize göstermemizi beklediği sevgi böyle fedakar bir sevgidir.

Kilise ruhsal kaslarımızı geliştirmemize yardımcı olur. Sadece ibadete katılıp pasif bir izleyici olarak asla olgunlaşamayız. Yerel bir kilisenin yaşamına katılarak ruhsal etkinliğimiz artar, düzenli işler ve büyürüz.

Ef.4:16
O’nun önderliğinde bütün beden, her eklemin yardımıyla kenetlenip kaynaşmış olarak her üyesinin düzenli işleyişiyle büyüyüp sevgide gelişiyor.

Yeni Antlaşma’da elli kereden fazla “birbirinizi” sözcüğü geçiyor. Birbirimizi sevmemiz, dua etmemiz, birbirimizi teşvik etmemiz, uyarmamız, selamlamamız, hizmet etmemiz, kabul etmemiz, onurlandırmamız, yükleriniz taşımamız, bağışlamamız, boyun eğmemiz, adanmış olmamız vs. KK’ya göre üyelik böyle bir şeydir. Bunlar Tanrı’nın yerel topluluk aracılığıyla yerine getirmemizi istediği “aile içi sorumluluklardır”. Bizi uyaracak biri çıkmadığında kutsallık kolay görünebilir. Tek kaldığımızda aldanırız. Bizi uyaracak ya da gerektiğinde azarlayacak kimse olmadığı zaman kendimizi olgun sanmamız daha kolaydır. Ama gerçek olgunluk ilişkiler ile gelişir, ilişkilerde kendisini gösterir. Olgunlaşmak için birbirimizden öğrenmeye, birbirimize kulak vermeye, hesap vermeye ihtiyacımız var. Tanrı’dan öğrendiklerimizi birbirimize paylaşmaya ihtiyaç var..Bütün bunlar kilise yaşamıyla mümkündür.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Şeytanın Kalelerini Yıkmak

02 Mart 2014

Tanrı Sözünde şeytana pek çok isim verilmiştir: yılan, ejderha, ayartıcı vesaire. İlginçtir sadece onu tek bir yerde aslan olarak niteler.

1. Petrus 5:8
Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.

Kutsal Kitap’ta başka bir yerde aslan diye nitelendirilmez. Çünkü tek aslan Yahuda Aslanı’dır Oda Rabimiz İsa Mesihtir. Dikkat edecek olursanız burada “aslan gibi” diyor. Yani şeytan aslan taklidi yaparak bizi korkutmaya çalışır çünkü bizim düşmanımızdır. Bu hayattaki tek düşmanımız şeytandır. Kutsal Kitap birçok yerde bir savaştan, bir düşmandan söz eder. Ayrıca bu savaşın açıkça ruhsal bir savaş olduğu belirtilir.

Efesliler 6:12
Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.

İnsan olan hiç kimse bizim düşmanımız değildir. Tek düşmanımız İblis’tir. Peki, düşmanımız İblis’in amacı nedir?

Yuhanna 10:10
Hırsız ancak çalıp öldürmek ve yok etmek için gelir. Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim.

Şeytan’ın bir adı da hırsızdır. O çalmak, öldürmek, yok etmek ister. Kurtuluşumuzu, sağlığımızı, ilişkilerimizi, Tanrı’nın bize bahşettiği bütün güzel ve iyi şeyleri çalmak ister.

Düşman karşısında iki hataya düşebiliriz. Birincisi onun gücünü, etkisini abartabiliriz. İkincisi onu önemsiz, hatta yok sayabiliriz. Bu iki uçta gezinmek tehlikelidir. O zaman Şeytan’ın bütün tuzaklarına düşmemiz kaçınılmaz olur. Şeytan’ın bizleri düşürmek için tuzaklar kurduğunu Kutsal Kitap’tan biliyoruz.

2. Korintliler 2:11
Öyle ki, Şeytan’ın oyununa gelmeyelim. Çünkü onun düzenlerini bilmez değiliz.

Peki Şeytan amacına ulaşmak için hangi araçları kullanıyor? Onun bize karşı kullandığı üç taktik şunlardır:

1. Aldatma: Şeytan yalanın babasıdır. Bizi yalanlarıyla, ya da çarpıtılmış gerçeklerle kandırmak çok yaygın kullandığı bir araçtır.
2. Ayartma: Bizi Tanrı’ya karşı tavır almamız, O’nun sözüne aykırı davranmamız için kışkırtır. İsa’yı bile ayartmaya çalışmıştır. Ancak İsa O’nu Tanrı’nın sözüyle alt etmiştir.
3. Ruhsal kaleler: Bunlar Şeytan’ın içimize ektiği düşüncelerin yüreğimizde kök salarak yerleşmesidir. Bu kaleler yıkılmalı ve yerini Tanrı sözü almalıdır. Bugün özellikle bunun üzerinde değineceğim.

Şeytanın taktiği kendini aslan gibi göstererek bizi sindirmektir. Aslında onun bize karşı hiçbir silahı yoktur. Neden?

Koloseliler 2:14~15
Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha çakarak ortadan kaldırdı. Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi.

İşte bu yüzden aslanmış gibi davranıp bizi sindirmeye çalışıyor çünkü başka yapabileceği hiçbir şey yoktur.

Ruhsal kale ifadesi Kutsal Kitap’tan gelmektedir.

2. Korintliler 10:3-5
Olağan insanlar gibi yaşıyorsak da, insansal güce dayanarak savaşmıyoruz. Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan tanrısal güce sahip silahlardır. Safsataları, Tanrı bilgisine karşı diklenen her engeli yıkıyor, her düşünceyi tutsak edip Mesih’e bağımlı kılıyoruz.

Demek ki şeytan aklımızda kale gibi düşünceler kurar. Aklımız bir savaş alanıdır. Bu sahte düşünceleri yıkıp İsa’ya tutsak etmeliyiz. Kötü olan aklımıza sahip olup yanlış düşünceleri kökleştirmemizi sağlayabilirse onun eline düşeriz.

Ruhsal kale ne demektir? Tanrı’nın düşüncesine ve yaşamına ters olan her hangi bir düşünce ruhsal kaledir. Rab’bin sözüne göre her düşüncenin sağlamasını yapmalıyız. Örneğin bağışlama konusu. Rab’bin sözüne göre bana karşı yanlış yapmış birisini bağışlamam gerekir. Eğer birisini bağışlayamıyorsam aklımda bağışlamama kalesi oluşmuş demektir. Şeytan bu sayede bu kişiyle ilişkimizi bitirir. Başka bir örnek evlilikte sadakat. Eğer karıma önem vermeyip başka kişilere, başka resimlere bakıyorsam pornografi kalesi kurulmuş demektir. Bu da Rab’bin sözüne tam terstir. Örnekleri çoğaltabiliriz: Tanrı’nın sözüne aykırı olan ve alışkanlık haline gelmiş her düşünce bir ruhsal kaledir. Sık sık gücenmek, sık sık eleştirmek, dedikodu alışkanlığı, yargılama alışkanlığı. Kendimi bunlardan alamıyorsam içimde kaleler inşa edilmiştir. Peki şeytan nasıl temel atıyor. Kutsal Kitap’ta Şeytan’a fırsat vermeyin diyor.

Efes. 4:26-27
Öfkelenin, ama günah işlemeyin. Öfkenizin üzerine güneş batmasın. İblis’e de fırsat vermeyin.

Bu kelimenin Grekçe’si “topos”tur. Topos, yer, fırsat, bölge, alan anlamına gelir. İşte ona yer verdiğimizde hayatımıza girip temel atmış olur.

Efes. 6:16
Bunların hepsine ek olarak, Şeytan’ın bütün ateşli oklarını söndürebileceğiniz iman kalkanını alın.

Ateşli ok ne demektir? Sahte düşüncelerdir. Sen eşcinselsin. Karın seni sevmiyor. Şeytan bunun gibi düşünceleri, yani ateşli okları bize yem olarak atar. Bu düşünceyi hemen reddetmezsek ona fırsat, yani yer vermiş oluruz. Bu düşünceler üzerinde derin düşününce beyinden yüreğe iner böylece günah meyve verir. Bu düşünceleri anında İsa’nın adıyla reddedersek, düşünceler yüreğimizde kale oluşturmadan önce bunun önüne geçebiliriz. Kötü düşünce günah değildir. Onu yüreğinize aldığınızda günahtır. Başınızda kuşlar uçuşabilir, buna engel olamazsınız. Yeter ki başınızda yuva yapmalarına izin vermeyin. Yani kötü fikirler aklımıza gelebilir ama bu fikirler yerleşmemelidir. Bu bir Hristiyan’ın kutsallaşma sürecinin bir parçasıdır. Kutsallaşma sürecimiz henüz tamamlanmamıştır. Ruhumuz kutsal kılınmıştır ama canımız hâlâ kutsallaşma sürecindedir. İşte bu süreçte yapılması gereken iki şey vardır. Birincisi eski ya da yeni ruhsal kalelerin bulunup yıkılması, ikincisi Şeytan’a izin vermemeyi öğrenmemizdir.

Peki, içinizde bir ruhsal kale olduğunu fark ettiğinizde ne yapmalısınız. 4 adım vardır.

Bu adımlar Yakup 4’ten özettir. Birinci adım tövbedir. Tövbe inanılmaz etkili bir silahtır. Ancak genel kanının aksine sadece özür dileyip pişman olmak yetmez. Tövbe “metanoia” yani fikir değiştirmektir. Bana göre yaptığım şey zevkken Tanrı’nın gözünde günahsa o zaman bu fikirden dönmem, fikrimi değiştirmem gerekir. Tövbeyi biraz açacak olursak, gerçek tövbede üç adım vardır. İlk adım durmaktır. İkincisi geri dönmek, üçüncüsü ise ters yönde yürümektir. Yani dur, dön, yürü. Aksi halde gerçek tövbeden şüphe duymalıyız. Tövbe eden kişi buna uygun meyveler vermelidir. Tövbeye yaraşır meyveler ters istikamette yürüme aşamasında gerçekleşir. Örneğin bağışlamamanın günah olduğunu kabul edebilir, bağışlayamadığımız kişiyi bağışlayabilir ve onu bereketleyebiliriz. Onu bereketlememiz tövbeye yaraşır bir meyvedir.

Efes. 4:28
Hırsızlık eden artık hırsızlık etmesin. Tersine, kendi elleriyle iyi olanı yaparak emek versin; böylece ihtiyacı olanla paylaşacak bir şeyi olsun.

Ruhsal kaleleri yıkmanın önemli bir kuralıda bağışlanmayı kabul etmedir. Yani kendimizi bağışlamamız gerekir. İçten tövbe ettiğimizde Rab’bin bağışlayacağı kesindir. Tanrının bizi bağışladığı halde biz kendi, kendimizi bağışlamıyoruz bundan dolayı Lütfu sevincini alamıyoruz. Buda şeytanın tuzaklarından bir tanesidir. Sucunu itiraf edip bırakan kişi merhamet bulur diyen Tanrının sözüne itimat etmeliyiz. Rabin esenliği ve sevinci sizlerle olsun.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Cevdet Özdemir

İsa Mesih’in Gerçek Öğrencileri

16 Şubat 2014

Bugün Kutsal Ruh bizi bereketle’ meye devam ediyor. Gerçek şifa gerçek huzur bize İsa’dan gelir. Merhemin yarayı yumuşatması gibi, İsa yaralarımızı iyileştirir, hatta bize tam şifa verir.

Bu gün İsa’nın gerçek öğrencisi olmak ne demektir. Bunun üzerine biraz durmaya çalışacağım.

Matta 5: 13-16
“Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz. “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!”

Tanrı sözüne baktığımızda İsa’nın bizleri öğrencileri olarak yetiştirdiğini anlıyoruz. İsa bizi sadece kurtarıp öylece bırakmak için gelmedi, aynı zamanda öğrencileri yapmak için de geldi. Hristiyan kişi İsa’nın istediği gibi yaşayan kişidir. Hamdolsun İsa bizi kurtardı, bizi Tanrı çocukları yaptı, bizi kutsadı ama artık bize ruhunu veren Tanrı bizden O’nun gibi yaşamamızı istiyor. Gerçek bir mesihçi olmamız gerekiyor. İnsanlar bize bakıp İsa’nın karakterini görmelidir ki İsa’ya gelsinler. Sorumluluğumuz çok büyüktür aslında.

Matta 5:20
Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz!”

Biz iman ettikten sonra dünya bizi tekrar çekmeye çalışıyor. Kurtuluyoruz ama dikkat etmezsek yeniden bedenimizin günah arzularına döne biliriz. Rab ’bin bizi getirdiği ideal halden çıkıp eski Adem’e ( eski kişiliğimize ) hizmet etme tehlikesi var.

Matta 5:13
Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz.

Tuzsuz yemek hastane yemeği gibidir. Tadı yoktur, tatmin edici değildir. Bunun gibi insanın hayatı çöl gibidir ama siz Mesih’in karakterini yansıttığınızda dünyaya tat veriyorsunuz. Yeryüzünde Tanrı’nın istediği bir tat yok. En iyi haliyle bile tuzsuz ve tatsız bir dünya. . Ama sizin davranışlarınız, hayatınız dünyaya tat veriyor.

İsa sadece dostlarının yanına mı gitti, günahkârların yanına da gitmedi mi? İsa onların yanına gidip onlara tat verdi. Kendimize Hristiyan olmayalım. Dünyaya Hristiyan olalım. Eğer tadımızı yitirirsek yersel insanlardan farksız oluruz. O’nun ilkeleri yüreğimizde yaşasın. Eğer Mesih’i Rab olarak kabul edip onun ilkelerinde yürümezsek tadımızı yitiririz. Tadınızı yitirmeyin. Kutsal Ruh ’un koyduğu ilkeler yüreğimizde yaşasın.

Dincilik anlamında demiyorum, asla kendi çabamızla değil ama Kutsal Ruh’u dinleyerek. Tanrı sözünü okuyup gelişerek Mesih’in karakterini yaşamalıyız ve bunun için çağırırdık.

Dağdaki vaaz bizim tutmamız gereken ilkelerdir. Rab bizde bu konuda arzu uyandırsın. İsa’nın ismine leke gelmesin. Bizim davranışlarımız, hayatımız İsa’nın ismine leke de getirebilir, yücelik de getirebilir. Bu ilkeleri uygularsak İsa’nın adı yücelecektir. Uygulamazsak adına leke gelecektir.

Bu ilkelere uymak hem kolay hem zordur. Kutsal Ruh’u dinlersek, O’na kulak verirsek O bizi yönlendirir ve İsa’nın söylediklerini yapan öğrencileri oluruz. Güç alır zorlukları yeneriz. Ancak bunları kendi başımıza yapmaya kalkarsak zorlanır üstelik başarısız oluruz. Esenliğimiz de olmaz. Tanrı’nın söylediklerini yapmadığımızdan hem Kutsal Ruh’u üzeriz, hem Tanrı’dan bereket alamayız, hem de O’nun adını yüceltemeyiz. Rab’bin adı Kutsal Ruh’un bizi yönlendirdiği iyi işlerle yüceltilir.

Matta 5:16
Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!”

Bunlar hangi işlerdir. Kutsal Kitap’ta açıktır. Matta 5 bölümden 7 bölüme kadar yazılan Mesih’in ilkeleridir. Pavlus ve Peru’sun mektuplardaki nasihatları’dır.

Dünyanın ışığı olarak İsa Mesih bizi seçti. Dünyada Mesih’e inanlardan başka kimsede ışık yoktur. Kilise dünyanın ışığıdır. Gerçek ışık gökten Kutsal Ruh aracılığıyla içimizde yaşıyor. Öyleyse Kutsal Ruh’u dinleyelim ki ışığımız parlasın. Rab bize yüreğimizi göstersin ve günahlarımızı itiraf edelim. İçimizde hiç ışık yok diyemeyiz ama biz davranışlarımızla söndürmemeye gayret edelim. Hata yaparsak itiraf edelim.

Matta bölümündeki kısa bir ilkeden söz edelim;

Matta 5:21-26
“Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. Bu yüzden, sunakta adak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikâyeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun. Senden davacı olanla daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. Sana doğrusunu söyleyeyim, borcunun son kuruşunu ödemeden oradan asla çıkamazsın.”

Görüyoruz ki ruhsal kurallar vardır. Bunlara uymazsak sonuçları vardır. İsa’nın “Kardeş ”ten söz ettiğine dikkat edin. Dağdaki vaaz sırf biz imanlılar içindir. Burada dünyada yaşayan insanı için konuşmuyor. Kuşkusuz yersel insanlarla da iyi geçinmeliyiz ancak Mesih’teki kardeşimizle küs kalma onları aşağılama gibi bir lüksümüz hiç yoktur. Böylesi bir durumda ruhumuz huzur bulmaz. Bazen günahımızı Tanrı’ya itiraf etsek de yeterli olmaz. Kendisine zarar verdiğimiz kardeşimize de itiraf etmemiz gerekir. İmanlı olabiliriz bu ayrı bir konudur ama İsa’nın öğrencisi olmak onun sözlerini dinlemektir.

İsa Mesih usta öğretmendir. İsa’nın gerçek öğrencileri canla başla ondan öğrenmeye çalışmalıdır. Yoksa sonumuz okula boşuna gidip gelen, dersleri dinlemeyen tembel öğrencinin gibi olur. Böyleleri sınıfları çift dikiş geçer ve sonunda hiçbir işte dikiş tutturamazlar. Çünkü okula öylesine gitmişlerdir, bir şeyler öğrenmek için gayret etmemişlerdir.

Öğretmenimiz olan İsa Mesihe kulak verelim. O’na şükrolsun ki içimizde yaşıyor. İsa dünyanın ışığı sizsiniz derken Kutsal Ruh sizi içinizden yönlendirecektir demek istedi. Kutsal Ruh bize O’nun ilkelerini tutma gücü de verir.

Türkiye’de ışığa muhtaç insan çok var. Rab bizi bunlar için kullansın. Kutsal Ruh bizi sadece gülüp eğlenmemiz için içimize gelmedi, bize elem zamanında güç vermek için de geldi. Kutsal Ruh içimizdeyse ruhumuz kısmen gökte demektir. Bir gün ebediyen cennette, Rab’le yüz yüze yaşayacağız. Şimdiden burada kutsallıkta antrenman yapıyoruz. Oraya gittiğimize tam kutsal kılınacağız. Rab bizi o güne dek korusun.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı Seni Yüzüstü Bırakmaz, Seninledir

09 Şubat 2014

Tanrı’nın İbrahim soyundan olan halkı mısırda 400 yıl boyunca köleydi. Rab onları unutmamıştı, Tanrı’nın yüreği onlarlaydı.

Belki birçok kez “Tanrımız nerede?” dediler, sabırsızlandılar. Ama zamanı gelince Tanrı onlara kurtarıcı İsa’nın gölgesi olan Musa’yı gönderdi. Musa, Alçakgönüllü ve yüreği İbrahim soyu olan kardeşleri ile birlikteydi. O zaman çok güçlü bir ulus, belki günümüz Amerika’sı gibi olan Mısır’dan Tanrı köle olan halkını mucizelerle çıkardı. Halk yeni yeni onları kölelikten kurtaran Tanrıyı tanımaya başladı.

Daha sonra Tanrı çölde kendilerini yalnız başına sanan ve Ona iman eden halkına cesaret ve güven vermek için şunları söyledi.

Tanrınız RAB önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüzden yok edecek. Ülkelerini mülk edineceksiniz. RAB’bin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek.

Güçlü ve yürekli olun! Onlardan korkmayın, yılmayın. Çünkü sizinle birlikte giden Tanrınız RAB’dir. O sizi terk etmeyecek, sizi yüzüstü bırakmayacaktır.”

Sonra Musa Yeşu’yu çağırıp bütün İsrailliler’in gözü önünde ona şöyle dedi: “Güçlü ve yürekli ol! Çünkü RAB’bin, atalarına ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkla birlikte sen gideceksin. Ülkeyi miras olarak onlara sen vereceksin. RAB’bin kendisi sana öncülük edecek, seninle birlikte olacak. Seni terk etmeyecek, seni yüzüstü bırakmayacak. Korkma, yılma.” Yasanın Tekrarı 31:6

Tanrı halka bunu dedikten sonra önder olan Yeşu’ya cesaret verdi.. Yeşu tapınakta büyümüştü ve Tanrı’yla derin bir ilişkisi vardı.

Yeşu’nun savaş tecrübesi olmasa da Tanrı’yla ilişkisi özeldi. Rab onu özel olarak donatmıştı. Tanrı düşmanlarınıza karşı “Ben önünüzden gideceğim” dedi.

Rab İsa da geldiğinde aynı şeyleri söyledi. “Daima sizinle beraber olacağım” dedi. Ancak bugün düşmanımız insan değil başka düşmanlara karşı savaşıyoruz. Başta şeytanın kötü ruhları olmak üzere Benliğimiz en büyük düşmanımızdır. Bununla birlikte günahlarımız, korkular, hastalıklar, ahlâksızlık, uyuşturucu, zina, yalan, kötü alışkanlıklar ve yenemediğimiz kötü tutkular vs.

Eğer İsa’ya iman etiksek; içimize gelen Tanrının Kutsal Ruhu bizim yerimize bu düşmanlarla savaşır. İsa bizi yalnız bırakmayacağını söylemişti. İşte, yeniden doğduğumuzda yüreğimiz Kutsal Ruh’un konutu olur ve böylece İsa içimizde yaşar. Düşmanlarımızı yene bilmemiz için Rab bize güç verir. Şeytan sürekli bizi aşağı çekmek ister, bizi yaratansa yukarı çekmek ister.

İsa “Kutsal Ruh gelince güç alacaksınız ve Tanrı’nın kutsallığı üzerinize gelecektir” demiştir. Tanrı bizi bunlardan kurtarmak için asıl Yeşu olan İsa Mesih’i gönderdi.

Kurtarıcımız İsa Mesih tecrübelidir. Tanrının özünden olduğu halde bizim gibi insan bedeni almıştır. Bizim acılarımızı anlar, zayıflıklarımızı bilir bu yüzden size kutsal Ruhu göndereceğim daima sizinle olacaktır dedi.

Mesih’in çarmıhta bizim için döktüğü kanı bize kefaret olduğu için Kutsal Ruh bize gelir ve kutsallığıyla bizi temizler ve baştan aşağı yıkar. Bizi kötü alışkanlıklarımızdan, korkularımızdan, yalnızlığımızdan, acılarımızdan cehennem korkusundan özgür kılar.

Ancak savaşta düşman askerlerinin karşı tarafın ordusunda bir boşluk görüp aralarına dalmaları gibi, eğer düşman bizde bir gedik bulursa bizi yıkmak için yaşamımıza hücum edebilir; Onun için her zaman Tanrı’da kalmalıyız. Çünkü İsa bizim için bu gedikleri kapattı.

Her türlü sıkıntıda şunu hatırlamalısın ki Rab seni terk etmeyecek çünkü sen onun çocuğusun ve o senin babandır. O’nun yüzünü ararsak O bizimle olacaktır. Uygun zamanda bize yardım edecektir. Tanrı’nın Ruhu bizi yönetmek, bizimle beraber olmak, bizi güçlendirmek, bize cesaret vermek için içimize geldi. “Baba, benim olduğum yerde onlar da olsunlar” diyen Kutsal Şefaatçimiz İsa varken ruhsal açıdan zenginden öte zenginiz çünkü bizim zenginliğimiz tükenmez. Rabbe sıkı bağlanalım. O bizi yargılamak için değil bereketlenmek için seçti. Çok kıymetli bir hazineye yani İsa’ya olan imana sahipsiniz.

Diri bir Tanrımız var. O, muammada olan bir Tanrı değildir. Kendini Mesih’te göstermiş ve içimizde yaşamaktadır. O’nun egemenliğinde yücelik içinde yaşayacağız. Ait olduğumuz yer göktedir. Onun için onun değerini bilelim. Kutsal Ruh bizim sevicimiz olsun.

Dirisu kilisesi

Bedri Peker

İmanın Tam Güvencesi

02 Şubat 2014

Sevgili kardeşler,

Tanrımız bir iman Tanrısıdır.. Tanrımızla dünyada kurduğumuz ilişki iman üzerine kurulmuştur..Tanrımızı göremiyoruz ve Rab İsa’nın öğrettiği gibi Babamız gizlide olandır. Gizlide olan Babamız bizim yüreğimizdeki imanı araştırır. Ve kendisine imanla yaklaşmamızı ister..İman, O’na ve O’nun sözüne bağlı olduğumuzu göstermenin tek yoludur.

İbr. 10:19-22’te gerçek Tanrı ile bir insanın nasıl ilişki kurması gerektiğinin çok güzel bir resminin verildiğini düşünüyorum. Bu resim bir şema gibi bir imanlı için adım adım Tanrı’nın varlığına yaklaşmanın ve O’ndan vaat ettiklerini almasının yoludur.

Bu nedenle, ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede*, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır.

Tanrı’nın evinden sorumlu büyük bir kâhinimiz* bulunmaktadır. Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım.

Burada ilk olarak İsa’nın kanı sayesinde perdede bize yeni ve diri bir yol açıldığı söyleniyor. Biliyorsunuz, Yeruşalim’de Rab’bin Tapınağı’nda En Kutsal Yer ile Kutsal Yer’i birbirinden ayıran bir perde vardı. Bu perde tıpkı Adem ve Havva günah işledikten sonra Aden Bahçesi’nin dışına konan her yana dönen alevli bir kılıç gibi günahkar insanı kutsal Tanrı’dan ayırmak içindi. Ve başkahin bu perdeyi aşarak yılda bir kez En Kutsal Yer’e halkın günahlarını bağışlatmak için girerdi..Başkâhin buraya ancak büyük korku ve titremeyle girebilirdi. Kutsal Yasa’nın en küçük bir buyruğunu ihmal etmişse, ölüm korkusu yakasına yapışırdı. İşte burada bahsedilen perde bu perdedir.

…Tanrı Adem’e Aden Bahçesi’nde bir tapınak yapmasını buyurmadı… Çünkü onunla bir arkadaş gibiydi, aralarını bozan bir günah sorunu yoktu..Ancak Tanrı insanlar günaha düştüğünden beri Mesih’in gelişine dek önce çölde Buluşma Çadırı’nda, sonra Şilo’da gene çadırda geçici olarak, sonra Süleyman’ın tapınağı ve en son Hirodes’in tapınağında halkının arasında yaşadı..Ama her zaman insanın günahları ve arınmamış kötü vicdanı nedeniyle bir tapınakla duvarlarla ve perdeyle ayrılmış olarak varlığını ifşa etmek durumundaydı. En Kutsal Yer Tanrı’nın kutsal varlığının insanlar arasında, ama belli sınırlarla, belli bir biçimde ve bir perde ile ayrıldığını gösteriyordu. Bu ayrım olmasaydı, günahkarları yok etmesi gerekirdi.

Ancak İsa Mesih çarmıhta ruhunu teslim ettiğinde, tapınaktaki bu perde yukarıdan aşağıya doğru yırtıldı, bu ne demek oluyor? Rab İsa Mesih’in günahkarlar için ölümüyle birlikte yeni bir çağ başlamıştır. Tanrımız o perdeyi yırtarak artık varlığını insan yapımı bir tapınağın küçük bir odasına sıkıştırmak istemedi.Oradan çıkıp yeniden doğacak insanda bulunan yeni tapınağa, yani iman edenlerin yüreklerine taşınmaya hazırlandı. İşte biz bu çağı anlatmalıyız.

Bu çağ Yeni Antlaşma’nın çağıdır, Ruhsal özgürlük çağıdır..Bu çağ ruhsal cesaret çağıdır. Bu cesaret nereden geliyor? . İsa’nın kanı sayesinde Tanrı’nın varlığına girmenin cesaretidir bu.

İbraniler 12:22’de
“İsa’ya ve Habil’in kanından daha üstün bir anlam taşıyan serpmelik kana yaklaştınız.”

İsa’nın kanını Habil’in kanıyla kıyaslıyor. Eski Çeviri’de daha açıklayıcı doğru bir çeviri var:

“İsa’ya ve Habil’inkindan daha iyi söyleyen serpmelik kanına yaklaştınız.”

Daha iyi söyleyen diyor? Dökülen kan bir şey söylüyor, kan konuşuyor. Bakalım Habil’in kanı ne söylüyor? nasıl döküldüğüne bakalım.

Yaratılış 4:8-11
Kayin kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. RAB Kayin’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi. RAB, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.

Habil’in kanı Tanrı’ya seslenir ve yargı, intikam ve lanet sözleri söyler. Kendisini öldüren kardeşinin aleyhine konuşur… Ancak İsa’nın çarmıhta dökülmüş kutsal kanı hepimiz için lütuf, bağışlama ve bereket söyler..İşte kardeşler, bizim cesaretimizin kaynağı İsa’nın bizim için daha iyi şeyler söyleyen kanının bizim lehimize konuşmasıdır. Bizim için lehte konuşan sevgili Rabbimiz’in kanı bize Baba’nın önünde büyük bir cesaret verir. Yılda bir kez büyük bir ölüm korkusuyla ve endişeyle görevini yerine getirmeye çalışan başkahin gibi değiliz.

İsa Mesih Tanrı’nın evinden sorumlu olan Aracımızdır. Tanrı’nın Oğlu’ndan başka Tanrı’nın evinden daha büyük bir sorumlu olabilir mi? Hangi kul, uşak, hizmetkâr ya da kâhya Tanrı’nın Oğlu’nun yerini alabilir? Hiç kimse alamaz..Rab İsa’nın bizim için gökte yaptığı kâhinlik hizmeti her bakımdan mükemmel, kusursuz bir aracılıktır.

Vicdanımız günahtan kaynaklanan suçluluğun yol açtığı ızdıraptan arınmıştır ve şimdi artık O’nun varlığına cesaretle, güvenle yaklaşabiliyoruz. Rab bu sorunu kökünden halletmiştir.

Buna karşın Tanrı’nın huzuruna “imanın verdiği tam güvenceyle ve yürekten bir içtenlikle” yaklaşmadığımızda sahip olduğumuz bu eşsiz ayrıcalığın bereketlerini gönenemiyoruz. İmanımız bize Tanrı’nın önünde alacağımız bereketlerin anahtarıdır. Tanrı’ya yaklaşmanın sırrı tam güvenceli bir imandır.

İbraniler 11:6’da “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır” demektedir. Bu iman sadece “İsa’nın Rab ve Kurtarıcı olduğuna” iman etmek değil. Bunun ötesinde Tanrı’yla barışmış olarak bundan böyle her ilişkimiz, her anımız iman üzerine kurulu olmalı..Tanrı’nın çocukları olarak Tanrı’nın her sözüne tam bir güvenceyle iman etmekle ilgilidir. Çocuklarında Tanrı’yı hoşnut eden şey budur.

Sevgili kardeşler, size bir soru sorayım..İsa’yı en çok kederlendiren ve İsa’yı en çok mutlu eden şey ne olabilir?

İsa yapacağını söylediği şeylere inanmayan kişiler O’nu kederlendirdi.İnsanların kıt imanı onu üzüyordu. İman basit olarak budur; Tanrı’nın sözlerine inanmak, yapacağını söylediği şeylerden kuşku duymamaktır. Tanrı insan değil ki, yalan söylesin. Aksine Sözü’nü her şeyden üstün tutar. Kendisi üzerine ant içer ve O’ndan daha üstün bir söz yoktur. Dolayısıyla ondan kuşkulandığımızda O’nun itibarını ve dürüstlüğünü hor görmüş olmuyor muyuz? İşte bu Tanrımızı kederlendirir.

Markos 6. bölümde İsa kendi memleketine gittiği ve havrada öğretmeye başladığı söyleniyor. Ama gücenip O’nu reddettiler. İsa da onlara, “Bir peygamber, kendi memleketinden, akraba çevresinden ve kendi evinden başka yerde hor görülmez” dedi. Orada birkaç hastayı, üzerlerine ellerini koyarak iyileştirmekten başka hiçbir mucize yapamadı. Halkın imansızlığına şaşıyordu.

Halkın imansızlığı yüzünden çok fazla mucize olmadı ve Tanrı yüceltilmedi.Görüyoruz ki, İsa’yı kederlendiren şey imansızlık yüzünden halkının arasında Tanrı’nın yüceltilmemesiydi.Matta kısmında da öğrencilerine de 4 kere “ey kıt imanlılar” diyerek azarlıyor. Bu azarın içinde keder vardı.

Ama iman gördüğü zaman ne kadar mutlu olduğunu da biliyoruz..Özellikle kölesi için şifa isteyen yüzbaşı ile konuşmasından sonra Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu söyleyeyim” dedi, “İsrail’de bile böyle iman görmedim.”

Yani Rab gittiği her yerde iman arıyordu. İnsanlar imanlarına göre istediklerini alıyordu.

Rab’bin hoşnut olduğu imanlıların ortak özelliği kararlı olmalarıdır..Bunlar istediklerine odaklanmış, kararlarını değiştirmeyen kişilerdir. Zira değişkenlik ve kararsızlık imanın düşmanıdır.

Bunu Yakup 1. bölümde açıkça belirtiliyor: “İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir.

Yak 1:6
Yalnız hiç kuşku duymadan, imanla istesin. Çünkü kuşku duyan kişi rüzgarın sürükleyip savurduğu deniz dalgasına benzer.

Yakup 1:7
Her bakımdan değişken, kararsız olan kişi Rab’den bir şey alacağını ummasın.”

Tanrı’dan bir şey isterken ya da Tanrı’nın vaadini beklerken Tanrı’nın sözünde dimdik durmak imanın bir göstergesidir. Değişkenlik ya da kararsızlık imansızlıkla eşdeğer bir tutum olur. Çevresel koşullar ya da insanlar, olaylar, sıkıntılar kararsızlığa ve değişkenliğe, geri adım atmamıza yol açabilir.Kararlı olmak konusunda en bereket aldığım kişilerden biri kör Bartimay’dır.

Markos 10:46-49
“İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı. Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istediyse de o, “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı. İsa durdu, “Çağırın onu” dedi.

Burada Bartimay, fazlaca ses çıkardığı, etrafı rahatsız ettiği ya da İsa’ya yakışıksız çağırdığı için insanlarca azarlanıp ayıplandı. Zaten bir kördü, doğuştan günahkar ya da Tanrı’dan uzak sayılan bu adamı hor görmek ne kadar kolay..Büyük ihtimalle ona “utanmıyor musun” demişlerdir.Ama o daha da çok bağırdı.. Ve sonunda Rab onun imanı karşısında ilgisiz kalamadı..O zaten Bartimay’ın farkındaydı, ama Tanrı’yı bu imanla yüceltmesini bekledi. Tanrı’nın Mesihi bu kararlı ve tam güvenceli iman sayesinde onurlandırılıyor..İşte belli bir konuda Tanrı’nın vaadine olan tam ve gerçek iman engellenemez, her koşulda devam eder ve zorluklarla karşılaştığında daha da güçlenir. Böyle bir imanın sonucunda elbet Rab işleyecek, kendi yüceliği için harekete geçecektir. Rab Bartimay’a “Gözlerin görsün” dedi. “İmanın seni kurtardı.” diyerek BArtimay’ın değişmeyen kuşkusuz kararlılığını doğru bir iman olarak tasdik etti. Gerçekten de insan dış görünüşe ama Tanrı yüreğe bakar. Sevgili kardeşler, her yerde ,özellikle de içinde yaşadığımız bu ortamda imanımızın karşısına pek çok engeller, ayıplamalar, zorluklar insanlar ya da koşullar tarafından çıkabilir, ancak imanımızın içtenliği ve gerçekliği böyle durumlarda kanıtlanır. En sonunda bu imanımızla Tanrı’nın sözü yücelir.

Rab’bin hoşnut olduğu imanlıların bir diğer ortak özelliği sabırdır. Bunlar Tanrı’nın sözünün gerçekleşmesini sabırla bekleyen ve dayanan kişilerdir. Sabırsızlıkta imanın düşmanıdır.

İbr. 6:11-15
Umudunuzdan doğan tam güvenceye kavuşmanız için her birinizin sona dek aynı gayreti göstermesini diliyoruz. Tembel olmamanızı, vaat edilenleri iman ve sabır aracılığıyla miras alanların örneğine uymanızı istiyoruz. Tanrı İbrahim’e vaatte bulunduğu zaman, üzerine ant içecek daha üstün biri olmadığı için kendi üzerine ant içerek şöyle dedi: “Seni kutsadıkça kutsayacağım, Soyunu çoğalttıkça çoğaltacağım.” Böylece İbrahim sabırla dayanarak vaade erişti.

İbrahim Tanrı’dan “Harran’dan ayrıl, seni kutsayacağım, soyunu çoğaltacağım” vaadini aldığında yetmiş beş yaşındaydı. Tanrı’nın İbrahim ve Sara’ya vaat ettiği çocuk İshak dünyaya geldiğinde ise yüz yaşındaydı. Yani İbrahim Tanrı’nın vaadinin gerçekleşmesini tam yirmi beş yıl sabırla bekledi. Yirmi beş yıl Tanrı’nın bir sözünün gerçekleşmesini beklemek için çok uzun bir süre, ama gerçek iman sabrı gerektirir.

Gene Davut, kral olarak meshedilmesine rağmen fiili olarak kral olmak için sabırla iman etti. Yusuf zindan sabırla Tanrı’nın lütfunu bekledi. Mezmurcu 40:1’de “RAB’bi sabırla bekledim; Bana yönelip yakarışımı duydu” demektedir.

İmanımız sadece koşullar ya da zorluklarla sınanmaz, ayrıca zaman testine de girebilir. Zaman uzadıkça uzar, ama beklediğimiz iman sözü ya da vaat bir türlü gerçekleşmeyebilir. Böyle bir durumda vaat edilenleri iman ve sabır aracılığıyla miras alanların örneğine uymamız gerekir. Tam iman güvencesini sona kadar gayretle korumamız Rab ister. Vaade erişmemizle birlikte Tanrı’nın sözü yücelecektir.Tanrı’nın sözünü her koşulda yerine getirebilmek için onun içerdiği güce ve vaade güvenmek, gerekiyor. Rab bize, size söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır dediğine göre bu yaşamı ve bereketi her durumda imanla tecrübe etmeliyiz.

Bir örnek vereyim:

İbraniler 13:5’de Tanrı’nın yaşam sözü şöyle der:
“Yaşayışınız para sevgisinden uzak olsun. Sahip olduklarınızla yetinin. Çünkü Tanrı şöyle dedi: “Seni asla terk etmeyeceğim, Seni asla yüzüstü bırakmayacağım.”

Burada para sevgisinden uzak olun, sahip olduklarınızla yetinin buyruğunu uygulamak için Tanrı’nın “Seni asla terk etmeyeceğim, Seni asla yüzüstü bırakmayacağım” sözüne iman etmemiz gerekir. Hem de her durumda ve ne kadar zaman geçse de.. Bu söze inandığımız zaman benliğe ait zararlı tutkulardan korunuruz. İmanın verdiği tam güvenceyle elimizdeki yetinir ve Tanrı yolunda yürürüz..Ama her şey Tanrı’nın bizi asla bırakmayacağını, terk etmeyeceğine ve her zaman ihtiyaçlarımızı bir şekilde karşılayacağına inanmakla başlayacaktır. Buna inandığımız zaman Tanrı’nın hayatımızda egemen olduğunu net biçimde görerek onlar da aynı imana sahip olmak isteyecekler.

Bir başka örnek:

1.Petrus 3:14 ve 17. ayetlerde gene Tanrı’nın sözü şöyle der:
Doğruluk uğruna acı çekseniz bile, ne mutlu size! İnsanların “korktuğundan korkmayın, ürkmeyin.”

“İyilik edip acı çekmek -eğer Tanrı’nın isteği buysa- kötülük yapıp acı çekmekten daha iyidir”

Bu söze tam bir güvenceyle inandığımızda Mesih uğruna yaşamak için büyük cesaret buluruz, iyilik edip acı çekmekten, doğruluk uğruna acı çekmekten kaçınmayız. İnsanların korktuğundan korkmayız ve ürkmeyiz.. Tanrı’nın sözüne inanarak gerçek bir imanla O’nu yüceltiriz. Ama her şey doğruluk uğruna acı çekmenin bizim için mutluluk olduğuna inanmakla başlar. Buna inandığımız zaman insanlar Tanrı’nın hayatımızda egemen olduğunu net biçimde görerek onlar da aynı imana sahip olmak isteyecekler.

Evet sevgili kardeşler, Rabbimiz dünyanın Işığı Ben’im demiştir..Ama bir başka yerde kendisine iman edenlere de siz dünyanın ışığısınız demiştir..O zaman biz nasıl ışık olacağız?..Günümüzde insanların, daha doğrusu her çağda insanların bir amaca ihtiyacı var.. Bir motivasyona, bir öndere ihtiyaçları var..Özellikle gençlerin bu ihtiyacı karşılamak için sapkın amaçlar, boş motivasyonlar ve kirli, güvenilmez önderlerin ardından gittiğini görüyorum. Bu gerçekten çok üzücü, layık olmayan sahte ilahlara, ücretli çobanlara, açgözlü yöneticilere, yalancı idarecilere, dilsiz putlara ve daha başka her türlü dünyasal murdarlığın ardınca gidiyorlar..Onların gerçekle özgür kılınması gerekiyor..Rab için kazanılmaları gerekiyor. İmanın verdiği tam güvenceye sahip olarak Tanrı’nın büyük işler yapmasına yol açarız..Rab kendisine güvenenleri, büyük işler yapacağına iman edenleri arıyor!

Öyleyse dikkat edelim.

İbr. 3:12
Ey kardeşler, hiçbirinizde diri Tanrı’yı terk eden kötü, imansız bir yüreğin bulunmamasına dikkat edin.

Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkâr edenlerden sakınalım!!!

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Kilise Ruhsal Bir Bedendir

19 Ocak 2014

Tanrı İbrahim’e oğlunu kurban et dediğinde İbrahim iman adımı attı ama Rab onun bu acıyı yaşamasına izin vermedi. Fakat zamanı geldiğinde Tanrımız bu acıyı yaşadı ve kendi Oğlu’nun bu acıyı yaşamasına izin verdi. Rab bizi bu kadar çok sevdiği için onu alkışlayalım.

Tanrı sözü Rabbin sofrasında hepimizin bir ekmekten pay aldığını ve böylece hepimizin bir beden olduğunu söylüyor. Hepimizin Rabbi birdir: İsa Mesih’tir. Gökteki Babamız aynı babadır. Bizler ebedi kardeşler olarak gökte yaşayacağız. O yüzden bu bedenin birliği çok önemlidir.

Beden ayrı ayrı üyelerden oluşur. Bedenin sağlıklı olması için tüm üyelerinin sağlıklı olması gerekir. Her şeyi tam olup sadece böbreğinde ya da gözüne ya da ayağında sorun olan bir kişi ne büyük eksiklik, ne büyük zorluk hisseder. Bütün canı orada olur. Bir ayak sakat olduğunda diğer ayak “ben seni taşıyamam ” demez. Böbrekte sorun olduğunda diğer organlar “biz de çalışmayacağız” demez. Aksine bütün organlar hasarlı organın eksikliğini kapatmaya çalışır. Bu da tabi bedene yük yetirir. Bunun gibi kilisenin bir üyesindeki bir bozukluk da bütün kiliseye acı verir.

1.Korintliler 12:12-28
Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir.İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.İşte beden tek üyeden değil, birçok üyeden oluşur.Ayak, “El olmadığım için bedene ait değilim” derse, bu onu bedenden ayırmaz.Kulak, “Göz olmadığım için bedene ait değilim” derse, bu onu bedenden ayırmaz.Bütün beden göz olsaydı, nasıl duyardık? Bütün beden kulak olsaydı, nasıl koklardık?Gerçek şu ki, Tanrı bedenin her üyesini dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir.Eğer hepsi bir tek üye olsaydı, beden olur muydu?Gerçek şu ki, çok sayıda üye, ama tek beden vardır.Göz ele, “Sana ihtiyacım yok!” ya da baş ayaklara, “Size ihtiyacım yok!” diyemez.Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir.Bedenin daha az değerli saydığımız üyelerine daha çok değer veririz. Böylece gösterişsiz üyelerimiz daha gösterişli olur.Gösterişli üyelerimizin özene ihtiyacı yoktur. Ama Tanrı, değeri az olana daha çok değer vererek bedende birliği sağladı.Öyle ki, bedende ayrılık olmasın, üyeler birbirini eşit biçimde gözetsin.Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir.Sizler Mesih’in bedenisiniz, bu bedenin ayrı ayrı üyelerisiniz.Tanrı kilisede ilkin elçileri, ikinci olarak peygamberleri, üçüncü olarak öğretmenleri, sonra mucize yapanları, hastaları iyileştirme armağanlarına sahip olanları, başkalarına yardım edenleri, yönetme yeteneği olanları ve çeşitli dillerle konuşanları atadı.

1.Korintliler 12:4-12
Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh birdir.Çeşitli görevler vardır, ama Rab birdir.Çeşitli etkinlikler vardır, ama herkeste hepsini etkin kılan aynı Tanrı’dır.Herkesin ortak yararı için herkese Ruh’u belli eden bir yetenek veriliyor.Ruh aracılığıyla birine bilgece konuşma yeteneği, ötekine aynı Ruh’tan bilgi iletme yeteneği, birine aynı Ruh aracılığıyla iman, ötekine aynı Ruh aracılığıyla hastaları iyileştirme armağanları, birine mucize yapma olanakları, birine peygamberlikte bulunma, birine ruhları ayırt etme, birine çeşitli dillerle konuşma, bir başkasına da bu dilleri çevirme armağanı veriliyor. Bunların tümünü etkin kılan tek ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.

Tanrı her birimizi bedene yerleştirdi ki bu beden iş görsün. Tanrı bunu yaparken ırk, dil ayırt etmedi. Kutsal Ruhtan bize çeşitli armağanlar dağıttı. Öyle ki kiliseye hizmet edelim.

Çeşitli hizmetler vardır ve bazılarını etkin olarak kilisede görmesek de bu armağanlar gerçektir. Bunlar kesinlikle doğal yetenekten değildir. Direk Kutsal Ruhtan verilen armağanlardır. Kutsal Kitap Tanrı’nın önünde kimsenin boş olmadığını söylüyor. Yani kutsal Ruhtan yeniden doğduysak hepimizin bir veya bir kaç ruhsal armağanı vardır.

Kilise dünyanın ışığıdır. Tanrı kiliseye yaşam haberini duyurma görevini vermiştir. Kilisenin direk baş olan İsa Mesih’le ile ilişkisi vardır. Bedenin başı İsa Mesih’tir. Bedeni beyin yönetir. Tanrı’dan armağanlar dileyelim. Tanrı bizi bereketle’mek istiyor. Kutsal Ruhu aldıysanız mutlaka Mesihin tanığısınız.. Ayrıca Kutsal Kitap daha büyük armağanları da isteyin de diyor. Demek ki elimizdeki armağanların değerini bilmekle birlikte daha fazlasını da Rab’den istemeliyiz.

Kutsal kitabın belirtiği gibi çok sayıda üye ama tek bir beden vardır. Demek ki kilise olarak bir hizmete, Tanrı’nın birliğine çağrıldık. Kutsal Ruhu alan herkes Tanrı’ya sormalıdır: beni nerede kullanmak istiyorsun. Peygamberlik, dillerle dua, cömertlik, başkalarına hizmet etmek, Şifa armağanı, İncili yayma ve benzeri armağanları almak için ısrarla dua edin. Hepiniz Mesih’te değerlisiniz. Rab her birinizi kullanmak istiyor. “Ben kilise için ne yapabilirim. Kiliseyi nasıl ileri götürebilirim.” Her bir hizmet önemlidir. Önemsiz bir hizmet yoktur.

Örneğin bir tapınma hizmeti düzgün yapılmazsa ahenk nasıl da bozulur. Yemekten sonra bulaşıklar yıkanmazsa mutfak hizmeti devam edemez.

Tanrı bizi birbirimizi güçlendirmek ve destek olmamız için çağırdı. Bensiz kilise eksik kalır demeliyiz. Vicdanen bu sorumluluğu taşımazsanız kilise sadece bir kurum gibi olur. Bir süre sonra bereket de alamazsınız. Kilise için kaygı duymuyorsak bir yanlışlık var demektir.

Hamdolsun, kilisemiz iyi durumdadır üyeler birbirini seviyor. Ancak gevşememeliyiz ki birlik bozulmasın. Sevgimiz tam olsun. Bir üye bereketli olduğunda kilise bereketleniyor. Aynı şekilde bir üye zayıfsa, kiliseden uzaklaşıyorsa yine kilise etkilenir. Beden olduğumuzu bedene hizmet için seçildiğimizi birbirimizi teşvik etmek için çağrıldığımızı unutmayalım. “Mesih’in Ruhu sende olduğu için değerlisin kardeşim” diyelim. Birbirimize değer verelim.

Kutsal Ruh sizi bereketlesin ve iyi hizmetkârlar yapsın. Hepimiz Pavlus değiliz ama küçük pavluslar, hizmetkârlar olabiliriz. Unutmayın, diğer dünyadaki hazineler bitecek ama kilisenin birbirine olan bağı ve sevgisi ebediyen kalacaktır. Rabbin sevinç ve esenliğinde kalın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Ancak İsa Mesih Aracılığı İle Tanrı’yı Tanırız

12 Ocak 2014

Allah’ımız yaşam veren gerçek kaynaktır. O yaşayan ırmak gibidir. O’nun her şeyi güzeldir ve bizi kendi benzerliğinde değiştirmek için O kutsal Olanı gönderdi. O’nun ikinci gelişine kadar O’nu ilan edelim, O’nu yüceltelim diye O’nu gönderdi. Kutsal Kitap’ta tanrısal sözü bize ulaştırdı. O’na tapınıyoruz. Gerçek Allah’a, gerçek Baba’ya ait olduğumuza imanımız olsun. Kutsal Kitap ve peygamberlikler içinde Mesih’in gelişine dair birçok tanıklık vardır.

1.Korintliler 1:30-31
Ama siz Tanrı sayesinde Mesih İsa’dasınız. O bizim için tanrısal bilgelik, doğruluk, kutsallık ve kurtuluş oldu. Bunun için yazılmış olduğu gibi, “Övünen, Rab’le övünsün.”

Biz Oğul sayesinde Tanrı’dayız. O bizim için gerçek bilgeliktir. Gerçek bilgelik Tanrı’yla yüz yüze görüşmek, O’nu tanımaktır. İsa Mesih’in O’ndan çıkan öz cevheri olduğuna iman ettiğimizde Kutsal Ruh içimize girip bize Tanrı’yı tanıtıyor.

1.Korintliler 2:10-16
Oysa Tanrı Ruh aracılığıyla bunları bize açıkladı. Çünkü Ruh her şeyi, Tanrı’nın derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın düşüncelerini, insanın içindeki ruhundan başka kim bilebilir? Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhu’ndan başkası bilemez. Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı’dan gelen Ruh’u aldık. Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiririz. Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz. Ruhsal kişi her konuda yargı yürütebilir, ama kimse onun hakkında yargı yürütemez. “Rab’bin düşüncesini kim bildi ki, O’na öğüt verebilsin?” Oysa biz Mesih’in düşüncesine sahibiz.

Hangimiz bir başkasının ruhumuzu tam olarak bilmesini ister? Burada insani düşünceyle tanrısal düşünce arasındaki farkı görüyoruz. Bu Tanrı’nın derin merhametinden gelen bir şeydir.

Mısır’dan Çıkış 34:5-6
RAB bulutun içinde oraya inip onunla birlikte durdu ve adını RAB olarak açıkladı. Musa’nın önünden geçerek, “Ben RAB’bim” dedi, “RAB, acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı.

İsa RAB’bin kendisidir. İsa gelince bizim bilgeliğimiz oldu. Bize Tanrı’yı tanıttı, kendimizi bize tanıttı, günahlarımızı gösterdi. Tanrı’nın krallığı sevgi ve sevinç krallığıdır. O’nun krallığında asla acı, keder, üzüntü, şehvet ve murdar şeyler olamaz. Tanrı’nın krallığı esenlik krallığıdır. Şeytan’ın krallığı ise karanlık krallığıdır.

Rab’bin sözüne önem verelim. Yüreklerimizi nadasa bırakalım öyle ki sözü kabul eden, yumuşak bir yürek olsun. Çobanlıktan gelen birisi olduğum için nadasın nasıl yapıldığını ve ne işe yaradığını bilirim. Nadas edilmek istenen toprak önce sabanla alt üst edilir. Böylece dıştaki dikenli otlar derinlere gömülür ve yaz boyunca güneşin kavurmasıyla kurur giderler. Sonra sonbaharda toprağın özlemle beklediği yağmur toprağı yumuşacık yaptığında artık tohum ekilmeye hazır hale gelir. Yüreğimiz de böyle olursa Rab’be hizmet etmek sevinç verir. Kutsal Ruh’la yaşamak büyük bir sevinçtir.

Ancak Kutsal Kitap okumalı, anlamalı ve sevinmeliyiz. Yüreğimiz O’nun varlığıyla dolmalıdır. Ancak o zaman bunun tadına varabiliriz. Tanrı’nın sözü bir tohum gibi yüreğimize ekilmelidir. Ancak o zaman ürün verebiliriz.

Bu yüzden Rab’bin sözüne önem vermeliyiz. Kutsal Ruh’u alan bizler Rab İsa Mesih’in kutsallığına her şeyden fazla dikkat etmeliyiz ki Ruh incinmesin. İsa şöyle dedi: Müjdelediğinizde sizi dinleyen beni dinlemiş olur, beni dinleyen de beni göndereni dinlemiş olur. Rab kendine gelen herkese kucak açar, kendisine karşı duranı ise gerçekten yargılar. Rab’bin Ruhu’nun dokunduğu her yer iyileşir. Rab İsa Mesih sizleri çok bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Bağışlanmak Ve Barışmak

29 Aralık 2013

Yeni yıl yaklaşıyor. Rabbimiz bu yeni yılda varlığıyla bizi korusun, saklasın, sevgisi hepimizde parlasın öyle ki herkese ışık olalım. Bereketin kaynağı O’dur. Rab sizi kendi amacı içinde bereketlesin. Tanrı Sözü İsa Mesih için Barış Prensi der. Biz de O’na dönersek yüreğimiz barışla dolacaktır. Dünyanın buna ihtiyacı var. İsa’nın adıyla Tanrı’ya yaklaştığımızda mutlaka O da bize kapıyı açacaktır.

Matta 7:7
Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır.

Bugünkü konumuz bağışlanma ve barıştır. Romalılar bölümüne bakacağız.

Romalılar 5:1-11
Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır. (SEE 5:3) Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür. Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlu’nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz.

Tanrı burada dikkatimizi bizim için ölen İsa Mesih’e çekiyor. Çünkü etrafımıza baktığımızda dünyadaki karamsarlığı ve görür ümitsizliğe kapılırız. Mesih’e baktığımızda ise ümit yüreğimize girer ve o zaman elimizi uzatıp ona ulaşmayı arzularız.

Savaş zamanında kurşuna dizilmeye mahkûm olan askerlerin arasından kurtulanların hikâyelerini duymuşuzdur. Bu askerleri seven kendi devletleri karşılıklı esirleri değiştirerek ve ya karşılığında bir paha ödeyerek onları kurşuna dizilmekten kurtarır ve askerler evlerine, ailelerine sevdiklerine kavuşurlar. Bağışlanmanın getirdiği yeni bir hayatın sevincini yaşarlar.

İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekten yaşanmış ve filme konu edilmiş bir hikâyeyi size anlatmak istiyorum: Filimin adı Schlindler’ın Listesi. Hitler binlerce Yahudi’yi gaz odalarına ölüme mahkûm etmişti. Hitler savaşta kullanılacak bir malzemeye ihtiyaç duyduğundan bu malzemeyi üreten bir fabrikatöre başvurmuştu. Fabrikatör işçilerinin olmadığını söyleyince Hitler ona istediğin kadar savaş esirini alıp bu malzemeyi üretmesini söylemişti. Hitler bu Yahudileri asla affetmezdi ama bir savaş malzemesine ihtiyacı olduğunda onları mecburen serbest bıraktırdı.

Bu fabrikatörün istenen malzemeyi üretmesi için belki yüz kişiye ihtiyacı vardı ama o yüzlerce kişiyi işe aldı. Bu fabrikatörün asıl amacı ölüme giden bu insanları kurtarmaktı. Çünkü ayakları prangalı ve korkunç koşullarda yaşayan bu mahkûmlar ölüm kamplarında bir veya iki yıl yaşaya biliyorlardı.

Fabrikaya alınacak olan işçi kotası dolunca. Çare arayan fabrikatör mahkûmlara komuta eden komutana kendi malvarlığı karşılığında daha fazla mahkûmun kendi fabrikasında çalışması için teklif sundu. Komutan bu risksiz teklife olumlu yanıt verdi. Böylece bu adam çok daha fazla mahkûmu ölümden kurtardı. Çünkü mahkûmların ölümden kurtulması için bir kurtarış kapısı açılmıştı ve bu adam onları kurtarmak için her şeyini feda ediyordu.

Sonuçta İkinci dünya savaşı sona erip barış sağlandı. Ve bu kurtarılan insanlar hep bir araya toplanıp Onları kurtaran fabrikatörü ’de onur konuğu olarak aralarına çağırdılar. Her biri onun boynuna sarılıp ağlayıp bu eşsiz yüreği için Ona şükran ve teşekkürlerini sundular.

Biz de bir gün cennette İsa Mesih’le karşılaştığımızda O’na olan minnetimiz ve sevgimiz tarifsiz derecede büyük olacaktır. Tanrı Oğlu olan Mesih bütün zenginliklerini bırakarak bizlerin kurtulması için hayatını çarmıh üzerinde feda etti.

Bu dünyadayken fiziksel olarak ortalama yetmiş seksen sene yaşıyoruz. Ancak esas kişiliğimiz olan ruhumuz ölümsüzdür. Günah yüzünden kirlenen insanlar Yaratıcısının yüzünü görmemek üzere ebediyen cehenneme atılmak üzere yargılanacaktır. Bu nedenle Tanrı insanları kurtulmak için o harika planını uyguladı.

İsa dünyadayken çarmıha gerileceğini sık sık ima etti. Bütün insanlığın günahını taşımak O’nun için çok acıydı. Baba Tanrı bizim günahlarımız yüzünden Onu bir an için çarmıhtayken terk etti. Böylece biz günahtan arınıp Tanrıyla barışmış olduk. İyi işlerimizden ötürü değil Tanrı’nın lütfuyla kurtulduk.

Eğer günahlarımızı itiraf edip Mesih’in bizim günahlarımız için ölüp üçüncü gün dirildiğine inanırsak Tanrı’yı göreceğimize dair umudumuz vardır demektir. Ve ayette dediği gibi umut düş kırıklığına uğratmaz. Neden umut içindeyiz? Çünkü Tanrı bize olan sevgisini beli etmek için Kutsal Ruhunu içimize gönderdi.

Sizler İsa Mesih’e ilk iman ettiğinizde içinizde sevinç duymadınız mı? İsa Mesih’in sevgisi yüreğinize dökülmedi mi? İşte bizi sevinçle dolduran budur. Ben de ilk İsa’ya iman ettiğimde içim o kadar sevinçle doldu ki bedenimi adeta hissedemedim. Allah’ın insanı bu kadar sevdiğini bilmiyordum; Ama öğrenmiş oldum.

Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir.

Ayette geçen çaresiz kelimesi kişinin bütün dini kuralları uyguladığı halde kurtulduğunu hissedememek anlamında gelmektedir. Yani İsa’ya iman etmeyen bir kişiyi ne iyiliği, nede dini inancı kurtara bilir. Çünkü o kişinin günahları üzerinde duruyor. Günahlarımız ise bizi yargılanmaya taşıyacaktır. Fakat Tanrı çaresiz ve günahkâr olan bizleri hata tanısızlıkta yaşayan İnsanları sevdiği için Oğlu İsa Mesihi günahların cezasını çekmesi için ölüme teslim etti. Böylece Kurtulmak isteyen kişiye kurtuluş kapısı açılmış oldu.

Çünkü kurtuluş sadece Tanrı’dan gelir. Eğer Tanrı bizi daha günahkârken seviyorduysa şimdi Oğluna iman ettiğimizde bizi daha çok seveceği kesindir. Tanrı’nın içinize döktüğü Kutsal Ruh sayesinde O’nunla bir ilişkimiz ve bir beraberliğimiz vardır.

Tanrı Oğulu İsa Mesih göklerde bizler için şefaat ediyorsa kurtulacağımız daha da kesindir. Öyleyse gözleriniz sizi kurtaran İsa Mesih’e bağlı kalsın ve bu umuda bağlı kalalım. Ruhumuz İsa’nın Ruhu’yla birleştiğine göre Oğul’daki kurtuluş umuduna mirasçıyız da demektir.

İsa’ya iman etmemiş olanlar için fırsat bugündür. Tanrı’yla barışmak istiyorsanız İsa’nın kapısını çalın, size açılacaktır. İsa’yı kabul etmiş olan kardeşler sizlerde şükranlarınızı eylemlerinizle ve O’na olan bağlılığınızla belli edin. Tanrı sizleri bereketlesin. Sevinç ve esenlikte kalın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

RAB Korkusudur Bilginin Temeli

22 Aralık 2013

Sevgili kardeşler,

Mesih iman etmiş olan bizlerin amacı Tanrı’ya daha yaklaşmak ve O’nunla birlikte hareket etmek olmalı. Eğer amacımızı böyle belirlersek, bu amaca yönelik çalışır ve buna uygun bir ruh tutumunu yakalamaya gayret ederiz. Ama eğer amacımız bu olmazsa, tehlikeli sulara gireriz. Bizim için iki durum söz konusu..Tanrı’ya sürekli yaklaşan bir pozisyon ya da uzaklaşan bir pozisyon. Biz hangisini isteriz?

O zaman bugün Tanrı’ya yakın olmak için çok gerekli bir tutum hakkında paylaşmak istiyorum. Rab korkusu..Ve Rab korkusunda Tanrı sözünde çokça söz edilir. Tanrı korkusuyla ilgili pek çok ayeti vereceğim. Ama temel ayetler olarak Kutsal Kitap’ta şöyle yazıyor:

Özdeyişler 1:7
“RAB korkusudur bilginin temeli.”

Özdeyişler 2:3-5
“Evet, aklı çağırır, Ona gönülden seslenirsen, Gümüş ararcasına onu ararsan, Onu ararsan define arar gibi RAB korkusunu anlar Ve Tanrı’yı yakından tanırsın.

Bilginin ve bilgeliğin temeli Rab korkusudur ve Süleyman’ın özdeyişinde belirttiği gibi Rab korkusu ile Tanrı’yı yakından tanımak demek ki birbirine bağlı şeylerdir. Rab’be bağımlı yaşamak isteyen ve buna ihtiyaç duyan kişiler için vazgeçilmez bir tutumdur. Tanrı’dan korkan kişi yaşayışına dikkat ederek günahtan kaçmak ister. Günahtan ve kötülükten kaçmak Tanrı’ya yaklaşmak demektir. Diğer taraftan Rab’den korkmayan insanlar Tanrı bilgisinden yoksun olarak yaşıyor ve bunun sonucu olarak sürekli hayatlarında günah üretiyorlar.

Tanrı hakkında başlangıçtan beri var olan ve asla değişmeyen bir gerçek vardır.

Mezmurlar 89: 5-7
“Ya RAB, gökler över harikalarını, Kutsallar topluluğunda övülür sadakatin. Çünkü göklerde RAB’be kim eş koşulur? Kim benzer RAB’be ilahi varlıklar arasında? Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır, Çevresindekilerin hepsinden ulu ve müthiştir.

Eski Türkçe çevirisinde çevresinde olanların hepsinden korkunçtur! Diyor.

Tanrı kutsallar topluluğunda korku uyandırır..Çünkü O en kutsaldır..Ondan daha kutsal, daha kusursuz ve daha yaklaşılmaz bir varlık yoktur. Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır..Bu çok önemli..Günahkarlar topluluğunda Tanrı korku uyandırmaz..Bu her zaman böyle olacaktır, Tanrı’nın varlığı Tanrı’nın kendisine korku içeren bir saygının gösterildiği yerde parlar. Tanrı kendisine en yüce, onuru, değeri ve saygının gösterildiği yerde konutu kurar. Tanrı’nın korkunçluğu bize ne anlatıyor, O’nun kusursuz kutsallıkta olduğunu, günahtan ve günahlı işlerden nefret ettiğini belirtir. Eyüp 4. bölümde Tanrı’nın meleklerinde bile hata bulduğunu söylüyor. Hiçbir varlık Tanrı’nın kutsallığı karşısında üstün değildir ve bu durum tüm yaratıklarında korku uyandırır.

Tanrı’ya yaklaşmak daima Tanrı’yı her şeyden çok seven ve O’ndan korkan bir yürekte başlar. Bize ibret ve uyarı olsun diye Kutsal Kitap’ta Tanrı’dan korkmayan bazı kişilerden söz edilir. Bunlar arasında en önemli örnekler harun’un iki oğlu Nadav’la Avihu’ydu. ..Bizim bu örnekleri iyi okuyup hatırlamamız gerekiyor ki bizde Rab korkusu uyansın.

Tanrı, buyruk vererek kahinlik etmeleri için İsrailoğulları arasında Musa’nın ağabeyi Harun’un dört oğlu seçiliyor. Bu adamlar Rab’be hizmet etmek ve insanlar adına gedikte durmak amacıyla ayrılmış ve eğitilmişlerdir. O’nun huzuruna yaklaşmak için Yetkilendirilmişlerdi. Bu amaçla kutsandılar ancak sonra bu seçilenlerden ikisinin ne yaptıklarını okuyoruz:

Levililer 10:1
“Harun’un oğulları Nadav’la Avihu buhurdanlarını alıp içlerine ateş, ateşin üstüne de buhur koydular. RAB’bin buyruklarına aykırı bir ateş sundular”

Aykırı bir ateş sundular derken kutsal olana saygısızlık ederek, onu küçümsedikleri, korkusuzca Tanrı’nın buyruğa karşı bir iş yaptıklarını anlıyoruz. Tanrı’nın kutsal saydığı bir göreve sıradan bir şeymiş gibi davranıp Tanrı’nın talimatına uygun olmayan özensiz bir tutum takındıklarını anlıyoruz. Bunun üzerine ne oldu?

Levililer 10:2-3
“RAB bir ateş gönderdi. Ateş onları yakıp yok etti. RAB’bin huzurunda öldüler. Musa Harun’a şöyle dedi: “RAB demişti ki, ‘Bana hizmet edenler kutsallığıma saygı duyacak Ve halkın tümü beni yüceltecek.” Harun hiçbir şey söylemedi.”

Böylece bu saygısızlıkları hemen orada yargılandı ve kahin oldukları halde bu cezadan muaf tutulmadılar. Kutsal Tanrı’ya sıradan bir varlıkmış gibi yaklaşarak günah işlediler. Musa’nın daha sonra Harun’a söyledikleri sonsuz bir buyruktur: ‘Bana hizmet edenler (yani yaklaşanlar) kutsallığıma saygı duyacak Ve halkın tümü beni yüceltecek.” Halbuki bu iki adam Tanrı’nın kutsallığına saygı göstermediler. Tanrı korkusu olmadan O’na yaklaştılar ve yüreğin bu tür tutumları itaatsizlik üretir..Aslında günahın kökünün Rab korkusu eksikliği olduğunu net olarak anlıyoruz.

Ama bu noktada şunu açıklamak gerekiyor: Tanrı’dan korkmak ile Tanrı’dan dehşete düşmek arasındaki fark vardır. İsrail halkı Tanrı’nın dağı Sina’ya yaklaştıklarında dehşete düştüler. O’nun varlığından çekildiler ve Musa şöyle seslendi:

Çıkış 20:20
“Musa, “Korkmayın!” diye karşılık verdi, “Tanrı sizi denemek için geldi; Tanrı korkusu üzerinizde olsun, günah işlemeyesiniz diye.”

Dikkat edin: Musa hem korkmayın diyor, hem de Tanrı korkusu üzerinizde olsun diyor. Burada bir çelişki mi var? Aslında Musa Tanrı’dan dehşete düşmekle Rab korkusu arasındaki farkı gösteriyordu. Bu iki tutum birbirinden çok farklıdır..Tanrı’dan dehşete kapılmaya değil, Rab’den korkmaya çağrıldık. Çünkü Tanrı’dan dehşete düşen insan, İsrailoğulları’nın yaptığı gibi O’nun huzurundan kaçar, çünkü gizleyeceği şeyler vardır. Tanrı’ya yaklaşmak istemez.

Ama Tanrı kendisinden dehşete düşmemizi istemiyor, O’ndan saygıyla korkmamızı istiyor. Tanrı bize korkaklık ruhu vermedi. Ayrıca Elçi Yuhanna’nın dediği gibi:

1.Yu.4:18
“sevgide korku yoktur. Tersine yetkin sevgi korkuyu siler atar. Çünkü korku işkencedir. Korkan kişi sevgide yetkin kılınmamıştır”

Bu ayetlerde Rab korkusundan bahsedilmiyor, korku ruhundan söz ediliyor…

Diğer taraftan Pavlus, Filipililer 2:12’de “Kurtuluşunuzu saygı ve korkuyla etkim kılın” dedi. Gene İbraniler 12:28-29’da “Böylece sarsılmaz bir egemenliğe kavuştuğumuz için minnettar olalım. Öyle ki, Tanrı’yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım. Çünkü Tanrımız yakıp yok eden bir ateştir.” diye yazar.

Ayrıca 1.Petrus 1:16-17’de
“Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.” Kimseyi kayırmadan, kişiyi yaptıklarına bakarak yargılayan Tanrı’yı Baba diye çağırdığınıza göre, gurbeti andıran bu dünyadaki zamanınızı Tanrı korkusuyla geçirin.” diyor.

Bu sözleri okuduğumuz zaman Yeni Antlaşma’da biz imanlılar olarak Rab korkusuna teşvik edildiğimizi açıkça görüyoruz, ama bu korku “asla korku ruhuyla” karıştırılmamalı..Eğer bizi Tanrı’dan kaçıran ve uzaklaştıran bir korku varsa, bu ancak Şeytan’dan, korku ruhundan kaynaklanır.

Musa’nın sözlerinde şuna dikkat edelim: “Tanrı sizi denemek için geldi; Tanrı korkusu üzerinizde olsun, günah işlemeyesiniz diye.” Bu ayetten anlıyoruz ki, bizi günah işlemekten alıkoyan şey Tanrı korkusudur.

Gene 2.Korintliler 7:1
“bedeni ve ruhu lekeleyen her şeyden kendimizi arındıralım; Tanrı korkusuyla kutsallıkta yetkinleşelim”

Tanrı’nın kutsallığı bizi Tanrı korkusuna ve Tanrı korkusu bizi günahtan uzağa, itaate ve yetkinliğe götürmelidir.

Sahtekarlıktan ve zinadan ötürü hapse düşmüş ruhsal bir hizmetkarı ziyaret eden biri ona “Rab’bi sevmeyi ne zaman bıraktın?” diye sormuş. Adam “Ben Rab’bi sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım” diyince soruyu soran kişi şaşırmış. “Peki o zaman, bütün bu sahtekarlık ve zinaya ne diyeceksin?” demiş. Adam, “Ben Rab’bi sevmeyi hiç bırakmadım, ama O’ndan korkmayı bıraktım. Ve benim gibi milyonlarca Hıristiyan vardır. Bunlar Rab’bi Kurtarıcı olarak seviyorlar, ama O’ndan yüce Rab olarak korkmuyorlar” diye cevap vermiş.

Buradan iyice anlıyoruz ki, Tanrı’yı sevdiğini düşünen birisi aslında O’ndan hiç korkmuyor olabilir…Kendi kendini aldatıyor, sahte bir güvenlik duygusuna sığınıyor olabilir..Halbuki bizi günah işlemekten alıkoyacak olan şey Rab korkusudur. Günah işlemek korkunç bir şeydir ve günah bizi Tanrı’dan uzaklaştırır. Rab’den korkan kişinin Tanrı’dan gizleyecek bir şeyi olmaz, çünkü hayatının Rab’bin önünde açık bir kitap gibi olduğunu bilir. Rab’bin isteklerini her şeyin üstüne koyar. Tanrı’nın buyruğu arkadaşlarından, ailesinden, hatta kendi canından daha ağır basar. Tanrı’nın sözünü dinlemek onun en büyük zevki olur. Kendini inkar edip Tanrı için yaşar. Bu yaşam tarzını Musa’da görmekteyiz. Musa Rab’den korkuyordu, ama İsrail halkı Tanrı’dan dehşete düşüyordu. O yüzden Musa ile Tanrı arasında derin bir yakınlık vardı, ama İsrail halkı Tanrı korkusunda olmadığı için bu yakınlığa ortak olamadı. İsrail halkı Tanrı’dan korkmadı, sadece can korkusuna düştüler..Musa’ya “sen Rab’bin bütün söylediklerini bize anlat. Tanrımızın sesini duyarsak öleceğiz.Bu büyük ateş bizi yakıp yok edecek” dediler.

Sonra Yasanın Tekrarı 5:28-29’da Musa şöyle söylüyor:
“RAB benimle yaptığınız konuşmayı duyunca, şöyle dedi: ‘Bu halkın sana neler söylediğini duydum. Bütün söyledikleri doğrudur. Keşke benden korksalardı ve bütün buyruklarıma uymak için her zaman yürekten istekli olsalardı! O zaman kendilerine ve çocuklarına sürekli iyilik gelirdi.”

Bu yanıt bize ne anlatıyor: İlk olarak kutsal korku olmadan Tanrı’ya yaklaşmak olanaksızdır. İkincisi de Rab korkusunu gösteren kanıt Rab’bin buyruklarına uymak üzere istekli olmaktır. Rab korkusu yüreğimizde başlar ve itaatimizle belli olur.

Mezmur. 25:14’te
“RAB kendisinden korkanlarla paylaşır sırrını, Onlara açıklar antlaşmasını.”

İşte Tanrı’nın dostları, Tanrı’nın sırlarını alanlar, antlaşmasının açıklamasını işitenler Tanrı’dan korkan kişilerdir. Musa’nın yanı sıra Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın dostu olarak adlandırılan bir büyük kişi vardır..İman atamız İbrahim. Tanrı’nın dostu olduğunu Tanrı’nın ona sırlarını açmasından biliyoruz..İbrahim’e Tanrı neden sırlarını açtı? Çünkü İbrahim’in Tanrı’dan korkmuştu. İbrahim’in Tanrı’dan korktuğunun tanıklığını bizzat Tanrı’nın kendisi yapmıştır. İbrahim oğlu İshak’ı Moriya Dağı’nda kurban olarak sunmaya götürdü ve tam İshak’ı boğazlamak için bıçağı indirirken ne olmuştu?

Yaratılış 2:11-12
” Ama RAB’bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!” diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.”

Rab’bin meleği İbrahim’in itaati üzerine “şimdi Tanrı’yı sevdiğini anladım” diyebilirdi..Ama Tanrı’dan korktuğunu anladım dedi..İbrahim’in söz dinlerliği Rab korkusunu kanıtladı..İbrahim, kurtuluşunu saygı ve korkuyla etkin kıldı. İmanını eylemle gösterdi. İbrahim Rab korkusuyla bir vahiy aldı..Tanrı’nın bir sırrı ona açıklandı. İshak’ın yerine gökten sağlanan koçu görünce “Yahve Yire”, yani RAB sağlar diye tanıklık etti. Rab İsa Mesih’in göklerden gelişine peygamberlik etti. İşte Rab korkusunun ve korkuyla gelen itaatin büyük meyveleri.

Sevgili kardeşler, Tanrı’dan korkmak demek O’nun sözünden korkmak, günah işleyip O’ndan uzaklaşmaktan korkmak demektir. Bazen nedeni bilmesek de, çıkarımıza uygun olmasa da Tanrı sözüne korkumuzdan itaat ederiz. Bir şey anlamasak da, canımız acısa da itaat ederiz. İbrahim böyle davrandığı zaman Tanrı’dan korktuğu anlaşılmış oldu.

Bugün size teşvik etmek istediğim konu budur. Bazen Tanrımızın bir sıfatını diğer sıfatlarının önüne geçirebiliyoruz..Evet, Tanrımız sevgidir..Ama bu kutsal bir sevgidir. O’nun sevgisini vurgularken Tanrı’nın kutsallığını unutmak gibi bir hataya düşemeyiz..Tanrı günahı sevmez, günah işlememizi hoş göremez, bu yüzden Tanrı’nın kurtarışını, sevgisini, merhametini vaaz ederken, kutsallığını ihmal ettiğimizde eksik bir öğretiş olur. Tanrı hakkında düşünürken, Tanrı’yı tanımaya çalışırken düşüncemizde hem kutsal sevgi hem de kutsal korku bir arada dengeli biçimde bulunmalıdır. Günümüzde bazı öğretişlerde bu denge gözetilmeyince, açık kapı bırakınca Pavlus’un tanıttığı ve öğrettiği İsa’dan başka bir İsa öğretiliyor. Başka bir İsa’ya göre biçimlenen öğrenciler Tanrı’yı olması gerektiği gibi tanımıyor, Tanrı’yla ilişkileri sığ, adanmışlıkları zayıf kalıyor. Dünya ile çok çabuk ve rahat bir uyum içine girebiliyorlar. Mesih’in kilisesi böylece sulandırılıyor. Böyle bir imanlı portresi Tanrı’nın istediği işi yapamaz, hizmet edemez, ama kendi arzularına göre işler yapar ve bunu Tanrı’ya iş yapıyorum diye satabilir. Çünkü Tanrı’dan korkması gerektiğini çok anlamamış durumdadır.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Adil, Kurtarıcı ve Alçakgönüllüdür

8 Aralık 2013

Yaşayan Rab’be şükrediyoruz. Bizim kralımız gerçek kraldır. O Melkisedek’tir. Melkisedek’in anlamı “gerçek kral” demektir. O alçakgönüllü, sevgi dolu, anlayış dolu bir kraldır.

Rab bedene gelmeden önce Zekeriya O’nun gelişiyle ilgili bir peygamberlikte bulunuyor.

Zekeriya 9:9
Ey Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğe, evet, sıpaya, Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!

Burada kutsal Ruh’tan esinlenilmiş gerçek bir haber bize müjdeleniyor. İsa Mesih bizi kurtaran Rab’dir, bize yaşam veren Rab’dir. Adildir ve adaletle davranır. Gelecekte büyük görkemle geldiğinde adaletle davranacaktır. Aynı zamanda alçakgönüllüdür. Alçakgönüllü birisinin yaşamında çok hoş bir görüntü vardır. Yüreğinin yansıttığı yumuşaklık alçakgönüllülüğün bir meyvesidir. Çok fedakârdır, vericidir ve hakkından çoğu zaman vaz geçer. Ayrıca günah taşımak istemez. Bu Rab İsa Mesih’in doğasıdır. Alçakgönüllülükte sevgi vardır.

Bugün dünyadaki nefret, savaş, çekişme ve kötülüğün kol gezdiği doğa nereden geliyor? İblis’ten geliyor. İki krallık vardır: göksel krallık ve karanlığın krallığı. İsa’nın öğrencileri O’ndan kendilerine dua etmeyi öğretmesini istediklerinde İsa duaya “Ey göklerdeki Babamız. Adın kutsal kılınsın” diye başlamıştır. Neden Tanrı’nın krallığı bu kadar önemlidir? Çünkü Tanrı’nın krallığı mükemmel bir krallıktır. Her şeyden önce kutsaldır. Sevgi dolu ve adildir. Orada asla şer bulunmaz. Bu Kral gökteki krallığı kendisine iman edenlerin yüreğine vermek üzere geldi. Hakkımızdan vaz geçmedikçe esenlikte alamayız. Rab diyor: Bağışlayın ki bağışlanasınız. Kötülüğe kötülükle karşılık verme kötülüğü iyilikle yen. Rab’bin doğasına kavuştukça bunu başarabileceğiz.

Mika 6:8
Ey insanlar, RAB iyi olanı size bildirdi; Adil davranmanızdan, sadakati sevmenizden Ve alçakgönüllülükle yolunda yürümenizden başka Tanrınız RAB sizden ne istedi?

Alçakgönüllü olursak görünmeyen Babamız bizimle her zaman konuşacaktır ve biz de O’nun sesini duyacağız. Rab çağlar boyu tüm peygamberlerle ya rüyada ya da vahiyle konuştu ama Musa’yla doğrudan konuştu. Bu neden böyle oldu? Çünkü Musa alçakgönüllüydü. Alçakgönüllülüğünün kaynağı da sevgiydi. Halkına karşı o kadar büyük bir sevgi duyuyordu ki “Beni kitabından sil, onları kurtar” diyebiliyordu.

Gururlu bir yürek esenlikte yaşayamaz. Gururlu kişi diğerlerini aşağı görür. Gururlu kişi kendisi gibi kişilerle birlikte olur. Bu kişiler sürekli birbirlerini överler. Alçakgönüllü insanların içindeyse esenlik ve sevgi vardır. Bu kişilerin kolay kolay düşmanı olmaz. Rab’bi tanımadan önce her birimizde bu tohum işlemekteydi. Ancak yüreklerimizde büyüyen Rab’bin Ruhu sayesinde alçakgönüllülükte büyürüz.

Kutsal Kitap “Birbirinize saygıda yarışın” diyor. Rab’bin sözleri gerçektir, öyleyse Rab’bin sözünü dinleyelim. Rab’bin sözüne değer verdiğimizde Tanrı o sözü bize derin bir şekilde işleyecek.

Rab’bin sözü iki ucu keskin kılıç gibidir; içimize o kadar derin işler. Yeremya “Sözün balyoz gibidir, ateş gibidir” diyor. Balyoz en sert taşı bile parçalar, ateşinse önünde bir şey duramaz.

Rab bütün alçakları yükseltecek, yüksekleri alçaltacaktır. Bütün alçakgönüllüler, Rab’be yönelin. O2nun yüzünü arayın, yaşarsınız.

Rab’bin bu sözlerinin yüreğimize işlemesi için Rab bize lütuf ve merhamet etsin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin