Yüreğimize Yazılan Tanrı’nın Sözleri

13 Mayıs 2012

Bazı eski taş yapıların üzerinde o yapıyı yaptıran kralın adının yazılı olduğunu görürüz. Bu yazılar taşlara yazıldığından dört beş bin yıldır orada kalarak günümüze kadar gelirler. Bugün buna paralel olarak Mısır’dan Çıkış 32:15-16 ayetlerine bakacağız.

Mısır’dan Çıkış 32:15,16 Musa döndü, elinde antlaşma koşulları yazılı iki taş levhayla dağdan indi. Levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı. Onları Tanrı yapmıştı, üzerlerindeki oyma yazılar O’nun yazısıydı.

Tanrı, halkına söyleyeceklerinin önemli olduğunu ve unutmamaları için onlara kendi eliyle taş levhalara mesajlar yazmıştı.

Yasanın Tekrarı 6:1-9 “Tanrınız RAB’bin size öğretmek için bana verdiği buyruklar, kurallar, ilkeler bunlardır. Mülk edinmek için gideceğiniz ülkede onlara uyun. Yaşamınız boyunca siz, çocuklarınız ve torunlarınız, size verdiğim bütün kurallara, buyruklara uyarak Tanrınız RAB’den korkun ki, ömrünüz uzun olsun. Kulak ver, ey İsrail! Söz dinleyin ki, üzerinize iyilik gelsin, atalarınızın Tanrısı RAB’bin size verdiği söz uyarınca süt ve bal akan ülkede bol bol çoğalasınız. “Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz. Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. Onları çocuklarınıza benimsetin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın.”

Yukarıda geçen “uzun ömürlü olma” vaadi şimdiki yaşamımızla birlikte esas anlamda ebedi yaşam içinde söylenmiştir. Bu ayetlerde ‘Dinle, ey halkım! Bugün size söylediğim bu sözleri unutmayın’ demek istiyor Rab.

Biz de Rab ’be yaklaşırken bu önemli mesajlara yüreğimiz her zaman açık olsun. Taş levhalara yazılan levhalar asırlarca silinmez. Bu Tanrı’dan bize önemli bir mesajdır diye düşünüyorum. Tanrı yasasını deriye de yazabilirdi ama O taş levhaları tercih etti. Öğleki halk Tanrının emirlerini unutmasın silinmeyen sözlerini daima okusunlar.

İsrail halkıda ilk zamanlar Rabbe önem verdiler. Levhaları altından yapılmış sandığa koydular. Sandığı taşıyan kâhinler kutsal yaşamaya; Tanrı’nın sözlerine sandığına önem verdikleri için Tanrı İsrail halkını her bakımdan çok bereketle’di. Bir defasında sandığı taşıyan kâhinlerin ayakları Eriha nehrinin sularına değince nehir ikiye bölündü. Eriha şehrinin etrafını koruyan surların etrafını Tanrının sözünün içinde bulunduğu Sandıkla dolandıklarında surlar oldukları yere yıkıldılar.

Ama İsrail halkı daha sonra Rab ’bin emirlerine unuttular ve hatta karşı durdular. Bunun için Tanrı onları cezalandırdı. Bu acı bir durumdur. İsrail halkı Tanrı’yla olan antlaşmalarını çoğu zaman bozduğu halde Tanrı onlarla yeni bir antlaşma yaptı. Ve şimdi bu antlaşma bizler içinde geçerlidir.

Yeremya 31:32-33 “Atalarını Mısır’dan çıkarmak için Ellerinden tuttuğum gün Onlarla yaptığım antlaşmaya benzemeyecek. Onların kocası olmama karşın, Bozdular o antlaşmamı” diyor RAB. “Ama o günlerden sonra İsrail halkıyla Yapacağım antlaşma şudur” diyor RAB, “Yasamı içlerine yerleştirecek, Yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım, Onlar da benim halkım olacak.

Tanrı artık Ruhumu içinize koyacağım; Taş yüreğimizi çıkarıp yerine etten bir yürek koyacağını söyledi. ‘Ruhum artık sizin ruhunuzda olacak. Böylece yasamı bileceksiniz ben size kendimi tanıtacağım sözlerimikanunlarımı yüreğinize yazacağım dedi.

İbraniler 10:16-25 “Rab, ‘O günlerden sonra Onlarla yapacağım antlaşma şudur: Yasalarımı yüreklerine koyacağım, Zihinlerine yazacağım’ diyor.” Sonra şunu ekliyor: “Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım.” Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur. Bu nedenle, ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır. Tanrı’nın evinden sorumlu büyük bir kâhinimiz bulunmaktadır. Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım. Açıkça benimsediğimiz umuda sımsıkı tutunalım. Çünkü vaat eden Tanrı güvenilirdir. Birbirimizi sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim. Bazılarının alıştığı gibi, bir araya gelmekten vazgeçmeyelim; o günün yaklaştığını gördükçe birbirimizi daha da çok yüreklendirelim.

Kilise demek Tanrı tarafından seçilmiş ve göksel egemenliğe aktarılmış halk demektir. Yeniden doğduysanız Kutsal Ruh artık sizin içinizdedir, Tanrı’nın yasası yüreğinizde yazılıdır. Artık Tanrı bizimle konuşabilir. Ama buna ne kadar önem veriyoruz. Rab ’bin Ruhu bizi uyardığında O’nu dinliyor muyuz? Tanrı Kutsal olduğu için Musa’ya yüzümü göremezsin demişti ama İsa şefaatçi olarak geldiği için Tanrı’nın yüzünü sınırlı olarak görüyoruz. Artık En Kutsal Yer’e girmeye cesaretimiz var. Mesih’in bedeninin bir parçasıyız, Rab ‘bin sofrasına yaklaşabiliyoruz. Mesih’in ikinci gelişinde Tanrımızın yüzünü tam olarak göreceğiz.

Tanrı yukarıdaki ayetlerde ‘yasamı her yere yaz, unutma’ diyor. Şimdi ise Tanrı’nın yasasının yüreğimize yazılmış olduğunu hatırlayarak Tanrı’yı unutmamak için uyanık kalalım. Rab’bin işi bu ülkede nasıl gelişecek kardeşleri nasıl cesaretlendirebilirim diye düşünelim. Tanrı bizi bireysel olarak çağırdığı gibi kilise olarak da çağırıyor. Kardeşini sevmiyorsan yanıma gelme diyor. O yüzden Mesih’e, Tanrı’nın Sözcü’ne ve kardeşlere önem vermeliyiz.

İbraniler 10:25’te ‘bazılarının alıştığı gibi bir araya gelmekten vaz geçemeyelim, bunlar toplantıları terk ettiler’ diyor. Bunları yaparsak Mesih’in kardeşliğinden uzak kalırız. Bir kardeşin elini sıktığımızda belki ona Kutsal Ruh’u yeniden hissettiririz. Kilise bireysel olamaz, üyeler birbirine önem verir. Mesih’in sizi sevdiği gibi siz de kiliseye önem verin.

İbraniler 10:26-31 Gerçeği öğrenip benimsedikten sonra, bile bile günah işlemeye devam edersek, günahlar için artık kurban kalmaz; geriye sadece yargının dehşetli beklenişi ve düşmanları yiyip bitirecek kızgın ateş kalır. (SEE 10:26) Musa’nın Yasası’nı hiçe sayan, iki ya da üç tanığın sözüyle acımasızca öldürülür. Eğer bir kimse Tanrı Oğlu’nu ayaklar altına alır, kendisini kutsal kılan antlaşma kanını bayağı sayar ve lütufkâr Ruh’a hakaret ederse, bundan ne kadar daha ağır bir cezaya layık görülecek sanırsınız? Çünkü, “Öç benimdir, karşılığını ben vereceğim” ve yine, “Rab halkını yargılayacak” diyeni tanıyoruz. Diri Tanrı’nın eline düşmek korkunç bir şeydir.

Kutsallar ve melekler şu anda tribünde bize tezahürat ederek teşvik etmektedirler. Ölüp dirildiğimizde ilk göreceğimiz İsa Mesih olacaktır. Sonra etrafımıza bakacağız ailemizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizde Rab kurtarmış, haleluya! Bu yüzden bu kurtaran Rab’be önem verelim. Sevincimiz o olsun. O’na önem verelim. Rab yüreğimizde birinci yeri alsın. Rab’bin üstüne koyduğumuz bir şey varsa onu silelim gitsin.

İbraniler 10:31-39 Diri Tanrı’nın eline düşmek korkunç bir şeydir. Sizlerse aydınlandıktan sonra acılarla dolu büyük bir mücadeleye dayandığınız o ilk günleri anımsayın. Bazen sitemlere, sıkıntılara uğrayıp seyirlik oldunuz, bazen de aynı durumda olanlarla dayanışma içine girdiniz. Hem hapistekilerin dertlerine ortak oldunuz, hem de daha iyi ve kalıcı bir malınız olduğunu bilerek mallarınızın yağma edilmesini sevinçle karşıladınız. Onun için cesaretinizi yitirmeyin; bu cesaretin ödülü büyüktür. Çünkü Tanrı’nın isteğini yerine getirmek ve vaat edilene kavuşmak için dayanma gücüne ihtiyacınız vardır. Artık, “Gelecek olan pek yakında gelecek Ve gecikmeyecek. Doğru adamım, imanla yaşayacaktır. Ama geri çekilirse, ondan hoşnut olmayacağım.” Bizler geri çekilip mahvolanlardan değiliz; iman edip canlarının kurtuluşuna kavuşanlardanız.

İsa’nın doğru kıldığı adam imanla yaşayacaktır. İlk imanlıların malları ve mülkleri talan edilmişti. Onlar da orayı bırakıp Antakya’ya geldiler. Eyüp’ün sabrıyla iman yolculuklarına devam ettiler. İçlerinde Kutsal Ruh olduğu için Tanrı onlarla beraberdi incilin haberini müjdelediler Putperestlikten Mesih’e inanların oluşturduğu ilk kilise Antakya’da oluştu.

Vahiy 21:6,7 Bana, “Tamam!” dedi, “Alfa ve Omega, başlangıç ve son Ben’im. Susayana yaşam suyunun pınarından karşılıksız su vereceğim. Galip gelen bunları miras alacak. Ben onun Tanrısı olacağım, o da bana oğul olacak.

Mesih’in yeniden yüreğimizde birinci yeri alması için şimdi dizimize vuralım ki sonra vurmayalım. Bizde Mesih’e ait olmayan ne varsa onlardan özgür olalım.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Mutluluğu Yakalayan İnsanlar

29 04 2012

MATTA 5:4 Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.

İnsanlar mutluluk peşinde koşmaktadır. İnsan mutlu olursa yaşamanın tadını çıkarmış olur. Hayatı doya doya yaşamış oluruz. Ama bu mutluluğa nasıl ulaşabiliriz? Bu yüzden bazı insanlar mutlu olmayı her şeyin yolunda gitmesiyle özdeşleştirir. İşler yolunda gitmediği zaman, mutsuzluğumuzun nedenini ise pasifçe kaderimiz olduğunu söyleyerek bir çeşit savunma ve aynı zamanda avutma mekanizması yaratırız. Bir başkaları ise mutluluğun nedenini sahip olmaları gereken maddiyatın çokluğuna bağlar. Böyleleri için zengin olmak mutluluktur. Ama varlığın, zenginliğin insanın gerçek mutsuzluğa sebebiyet vereceğini ihtimal vermeyiz.

İnsan kalıcı ve gerçek mutluluğa nasıl ulaşabilir? İnsanlar arasında var olan genel inanış insanın mutluluğunun kişinin olaylar karşısında kendi kendine her zaman pozitif tavır takınmasıyla elde edilebileceğini öğütler. Bize “Ne mutlu iyimser olanlara” diyerek mutluluğun iyimser olmakta olduğunu söyler. İyimserlikte kötülük olmamakla birlikte insanın her zaman her durumda iyimser olması beklenemez. Mutluluğu insanın gücüyle sağlanmaya çalışıp iyimserciliğe bağlayanlar bir sorun çıktığı zaman sloganlarını “Gülümse! Gülmeyi elden bırakma!” derler. Yüreğini ve acılarını kimseye açıklamamayı öğütlerler. Çünkü açıklanırsa birileri senin bu zayıf anından yararlanabilir düşüncesine hapsederler bizi. Böylece teselli edilmenin yolunu tıkamış olurlar.

Bazı insanlar kalıcı mutluluğu başkalarına yardım ve hizmet etmekte ararlar. Ulusuna, gelecek nesillerin hazırlanmasına, komşusuna ve yakın arkadaşlarına yardım etmeye kendini adamış insanlar vardır. Fakat çoğu zaman karşılık bulmayınca hüsran ve hayal kırıklığı yaşandığı, mutluluk yerine mutsuzluğun daha derin boyutlarda yaşandığı gözlemlenmektedir. Kutsal Kitapta “karşılıksız beklemeden iyilik yapın” der. Ama insan çıkar ve beklenti içinde olursa çok çabuk pes eder. Çünkü karşı taraftan beklediği ilgi ve takdiri göremeyince isyan eder ve yaşanan acıların etkisiyle yüreğinin kapısını insanlara yardıma tümden kapatırlar. Gerçek mutluluk nerdedir o zaman? İnsanın sahip olduklarında değilse, pozitif ve iyimser olmak yetmiyorsa, insanlara hizmet etmek de her zaman tatmin edici olamıyorsa kalıcı mutluluğun sırrı nedir o zaman?

Normal insan mantığının ihtimal vermediği bir çözüm yolu bulabilir miyiz mutluluğa? Nedense yaşadığımız ve hissettiğimiz acıları, üzüntüleri ve yoklukları mutlulukla bağdaştıramayız; aksine mutsuzluğun kaynağı olarak görürüz. Şu bir gerçek ki insan acısız bir hayat yaşayamaz: Acıdan muaf olduğumuzu söyleyemeyiz. Acılarımız içinde de mutluluğu yakalayabilir miyiz?

Acılarımızın bir şekilde iyileştirilmesi bizi mutlu eder mi?

“Kana kan, göze göz” kuralıyla bize acı çektirenlerden intikam bizi mutlu eder mi? Mutluluğu devamlı acılardan kaçarak yakalayabilir miyiz?

Başkalarının acıları karşısında umursamaz tutum sergilemek bizi daha mı mutlu eder? Kısa bir süre için başımızı derde sokmaktan kurtarabilir fakat vicdanen rahat kalabilecek miyiz? Öyleyse acılarımızla sağlıklı baş etmenin yolu nedir, öyleyse? İntikam almak, unutmak ya da vurdumduymazdan gelmek bizi mutlu etmiyorsa çözüm nedir?

Her gün reklamlar da mutlu olmanın yöntemleri anlatılır. Eğer şu arabayı alırsan, şu kokuyu kullanırsan, şu makyaj setine sahip olursan gibi seçenekler karşımız konulmaktadır. Fakat nedense acı çekmek, üzüntü içinde olmak, fedakârlıkta bulunmak bir yol olarak gösterilmez. Fakat kim bu kadarına cesaret edebilir? Mutluluk acıların ortadan kaldırılması anlamına gelirse dünyada kim acılarla mutluluğu bize garanti edebilir? Acılar Adamı! Acılar çekmiş, acıların gerçek anlamını bilen ve acı çekenleri anlayabilen acılar adamı! (İşaya 53).

İsa Mesih, “Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler” diyor. Mutluluğun yaslı olmakla ilişkisi olduğunu söylüyor. Matta 4’ün sonlarında 5’in başlarında büyük kalabalıkların İsa’yı takip ettiğini okuyoruz. Ayrıca Luka 6:17-19’da söylediği gibi İsa’yı öğrencilerinden büyük bir kalabalık ve hastalıklarından iyileşmek için büyük bir halk topluluğu izliyordu. Markos 6: 30-44’te İsa beş bin kişiyi doyurduğu zaman da bu kalabalıklar Onunla birlikteydi. Markos, İsa’nın kendisini takip eden kalabalıklar hakkındaki görüşünü şöyle açıklıyor: “İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Çobansız koyunlara benzeyen bu insanlara acıdı ve onlara birçok konuda öğretmeye başladı.”

Matta’dan İsa’nın bunların arasında öğrencilerine ayrıca Matta 5-7 bölümlerindeki vaazını verdiğini okuyoruz. Mutluluğun sırlarını açıkladığını okuyoruz. Mutlu olmanın yaslı olmakla ne alakası olabilir? Dünyadaki genel kanı mutluluğun üzüntü, sıkıntı, keder ve elemden uzak kalmakla elde edileceğini söylerken İsa tam tersini söylüyor: “Yaslı olan sizler kendinizi mutlu sayın, mutluluk sizindir” diyor. İsa’nın mutluluk anlayışı dünyanın anladığı ve vermeye çalıştığı mutluluktan daha ötede bir mutluluğa benziyor. Mutlu kelimesinin Grekçe karşılığı “makarios”, kutluluk ve mutluluk anlamlarını içermektedir. Yani Tanrısal bir mutluluktan söz edilmektedir. İnsansal mutluluktan öte Tanrısal mutluluğu anlatmaktadır İsa. Tanrı’dan gelen mutluluk ancak kalıcı, gerçek mutluluktur. İnsanın çabasıyla değil Tanrı’nın armağanı sonucu elde edilen mutluluktur. Yaslı olmanın tek başına mutluluk değildir elbette. Ama incelediğimizde bizi Tanrı’ya yaklaştırdığı için Tanrı’nın tesellisine kavuşmamıza ortam ve olanak sağlamaktadır. O zaman bu müjde değil de nedir?

Yaslı olmak ne demektir? Yas tutmak yaşadığımız acıl olaylar karşısında üzüntülerimizi genellikle gözyaşları ve ağıtlarla ifade edecek kadar derin acı duymaktır. Hiç kimse acı çekmekten yoksun bırakılmamıştır. Öyle ya da böyle herkes acı çekmektedir. Hastalık zamanları, yakınların ölümü, hayal kırıklıkları ve diğerleri insanların başına gelen acı olaylardır. Eyüp’ü hatırlayalım. Eyüp imanı sınandığı zaman çok acılar çekti. Bütün acıları içinde üzüntüsünü dile getirmek için, “Eyüp kalktı, kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti, yere kapanıp tapındı.” (Eyüp 1:20)

Acılar ya bizi yıkacak ya da bizi daha iyi olmamıza yarayacak. Çünkü acılar bizi ya daha iyi ya da daha beter yapmaya potansiyele sahiptir. Aynı zamanda bizim ruhsal gelişmemiz bizim olaylar karşısında ne derece yasa yönelttiğine bağlıdır. Tanrı’nın çocuklarını yasa boğacak çok çeşitli acılar vardır. Ama Tanrı adına çekilen acıların tesellisi de vardır.

Birincisi, biz dünyanın günahı için üzüntü duyup yas tutabiliriz.

Yunus Ninava’ya şehrin günahlarından tövbe etmesi gerektiğini yoksa Tanrı’nın gazabına uğrayacaklarını ilan ettiği zaman Ninova’nın halk Kralla birlikte Tanrı’nın çağrısına inandı. Bütün halk oruç ilan ederek hepsi çula sarıldı. Ninova’nın Kral ve soyluları, Tanrı’nın merhametine kavuşmak için halkı tövbeye ve yas tutmaya çağırdı. (Yunus 3:3-10) Ya da Luka 19:41-44’de İsa’nın Yeruşalem için duyduğu üzüntüyü gözyaşlarıyla göstermesini örnek verebiliriz.

İkincisi, Tanrı’nın halkı için yas tutabiliriz.

Yeruşalim’in duvarlarını onarmak üzere görev alan Nehemya’yı hatırlayalım. Nehemya, “sürgünden kurtulup Yahuda İli’ne dönenler büyük sıkıntı ve utanç içinde” olduğunu ve “Yeruşalim surları yıkılmış, kapıları yakılmış” olduğunu duyunca “oturup ağladım, günlerce yas tutum. Oruç tutup göklerin Tanrı’sına dua ettim” diyor. (Nehemya 1:3-4)

Üçüncüsü, kendi günahlarımız için yas tutabiliriz.

Tanrısal üzüntü ve acılarımız bizi tövbeye ve bağışlanmaya yöneltir. Çünkü yaslarımız günahlarımız için duyduğumuz üzüntülerimizin dışa vurumudur. Örneğin, Luka 7’de günahlarından pişmanlık duyup bağışlanmak için İsa’nın ayaklarını gözyaşlarıyla silen kadınını düşünelim. Ya da Luka 18’de göğsünü döverek günahlarından tövbe eden O ferisiyi düşünelim. Her ikisi de günahlarından dolayı üzüntü duyup kendilerini alçaltmaları sonucu Tanrı’nın merhametine kavuştuklarını okuyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz: Davut kendi günahları için yas tuttu. (2 Sam. 12:16).

Yaslı olmanın sırrı bize Tanrı’nın yüreği yaklaştırıyor olmasıdır. Ruhsal olarak yaslı bir yüreğe sahip olmak bizi Tanrı’nın yüreğine yaklaştırır. Tanrı’nın acı duydukları hakkında derin üzüntü duyan bir yüreğe sahip olanlar adaletin yerine geldiğini, doğruluğun hüküm sürdüğünü, acı çekenlerin iyileşip teselli edildiklerini görünce sevinirler. Tanrı’ya kendilerini yaklaştıran acıları sayesinde Tanrı’nın tesellisine kavuşmakla mutluluğa kavuşacaklardır. Böylece kendilerini kutlu ve mutlu hissedeceklerdir.

İsa’nın öğrencileri arasında İsrail’in içinde bulunduğu durumdan dolayı acı çekip yas tutanlar vardı. Bunlar İsrail’in teselli edileceği günü bekliyorlardı. Çünkü İşaya yüzyıllar öncesinden bir zaman geleceğini bütün yaslı olanların teselli edileceklerine dair şöyle duyurmuştu:

“Avutun halkımı” diyor Tanrınız, “Avutun! Yeruşalim halkına dokunaklı sözler söyleyin. Angaryanın bittiğini, suçlarının cezasını ödediklerini, günahlarının cezasını Rab’in elinden iki katıyla aldıklarını ilan edin.” (40:1-2)

İsa, Mesih olarak geldiği zaman bu gerçekleşti. Çünkü İşaya Rabbin lütuf yılını ilan etmeye gelecek Mesih’in “yas tutanların hepsini avutmak, Siyon’da yas tutanlara yardım sağlamak” üzere geleceğini yazmıştı.

İsa, Mesih olarak doğduğu zaman “Yeruşalim’de Şimon adında bir adam vardı. Doğru ve dindar biriydi. İsrail’in avutulmasını özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi.” (Luka 2:25) Şimon, tapınakta adanmak üzere getirilen İsa’yı kucağına alıp Tanrı’yı överek, “…Senin sağladığın ve bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm” dedi.

İsa öğrencileriyle birlikteyken onların yas tuttuklarını bildiğini ve artık avutulma zamanlarını yaklaştığı söylüyordu. Çarmıha kurban olarak gitmek üzere gelen İsa, İsrail’e günahlarının pahasının ödeneceğini ve böylece teselli bulacaklarını söylüyordu. İsa sadece İsrail’e değil Şimon’un söylediği gibi bütün uluslara kurtuluşu müjdeliyordu. İman edenlerin- hem kendi günahları için, hem de halkın günahları için acı çekip yas tutanların- Tanrı’nın tesellisi hazırdı artık.

Yas tutma fiili Grekçe olarak devam eden geniş zaman fiili olarak geçmektedir. Yani yas tutmanın geçmişte, şimdi ve gelecekte cereyan eden bir eylem olduğu ifade edilmektedir. Bu yüzden geçmişten beri yaslı olanlar, şimdi yas tutanlar ve gelecekte yas tutacakların tesellisi Rab’den olacaktır. Bekledikleri doğruluğu ve adaleti Rab gerçekleştirdiği zaman teselli bulacaklardır. Rabbin tesellisine-yani Rabbin kendilerinde işleyişine eriştikleri oranda-kendilerini mutlu sayacaklardır. Dün, bugün ve yarın yaslı olanlara İsa’nın müjdesi Kutsal Ruh’tur. “Ama size gerçeği söy¬lüyorum. Gitmem sizin için daha iyidir. Çünkü gitmezsem Tesellici size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim.” (Yu. 16:7) Sonsuza dek bizimle birlikte olmak üzere Kutsal Ruh’u tesellici olarak biz iman edenlere veren Baba’ya şükürler olsun. Gerçek teselli bu değil midir? Bu teselliye sahip olanlar mutlu ve kutlu insanlar değil midir?

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz
Muharrem Gündüz

Rab’bin Halkına Olan Sevgisi

22 04 2012

Beş yıl önce Elçilerin İşlerini öğretirken Rab bu halk için yüreğime bir yük koydu. Beş yıl boyunca her gün Türkiye için dua ettim. Nihayet buraya gelme fırsatı bulduk ve on haftadır Türkiye’deyiz. Bu süre boyunca, Rab’bin bereketini dökmesi için hep Türkiye için dua ettik. Rab Türkiye’ye bereketini dökmek istiyor. Rab’bin egemenliğine pek çok kişinin geçeceğine ben inanıyorum.

Bugün Beytanya’lı Meryem’in hikâyesini anlatacağız. Birçoğumuz bu hikâyeyi biliyoruz. Bu hikâye Rab’be kökten bağlılığın bir simgesidir.

Luka 10:28-38
İsa, öğrencileriyle birlikte yola devam edip bir köye girdi. Marta adında bir kadın İsa’yı evinde konuk etti.Marta’nın Meryem adındaki kız kardeşi, Rab’bin ayakları dibine oturmuş O’nun konuşmasını dinliyordu.Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa’nın yanına gelerek, “Ya Rab” dedi, “Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin.” Rab ona şu karşılığı verdi: “Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.”

İsa bu sıralarda zaten oldukça popülerdi. Hastalara ve cüzzamlılara şifa vermişti. Beş bin kişiyi doyurmuştu. Şimdi de Beytanya’ya gitmişti. İsa yolculuk ederken çevresinde hep kalabalıklar olurdu. Bu nedenle O’nunla beraber gelen birçoklarının Marta’nın evine hücum ettiğini tahmin edebilirsiniz. Rab bizim evimize ziyarete gelse biz de ona hizmet etmek isterdik. Marta doğal olarak bizim de yapmak isteyeceğimizi yaptı. Ne var ki Marta evin içinde koşuştururken Meryem Rab’bin ayağının dibindeydi. Marta bu haldeyken Meryem’i görünce tabi ki mutlu olmamıştır. Marta’nın içinde bulunduğu durumu anlayabiliriz.

Rab’bin Marta’ya verdiği cevabı da çok seviyorum. Öfkeli değil ama yumuşak ve alçakgönüllü. İki kere Marta demesi de ilgi çekici. Kutsal Kitap’ta buna benzer bir-iki durum daha vardır. Rab sevgi dolu terbiye verirken bir kişinin ismini iki kere üst üste söylediği görülür. Örneğin, “Simun, Simun” (Luka 22:31), “Saul, Saul” (Elçilerin İşleri 9:4) ifadelerini görüyoruz. Rab Marta’ya ‘Neden bu kadar kaygılısın?’ diye soruyor. Onu hizmet ettiği için azarlamıyor ama Marta’nın hayatındaki önemli bir konuya değiniyor: Marta kaygılı ve önceliklerini göremiyor. Meryem’i örnek göstererek ‘gerekli olan tek şey vardır’ diyor. İsa oraya sadece yüzeysel arkadaşlık, rahatlık ve yemek yemek için gelmemişti. İsa onlarla gerçek anlamda ilişki kurmak için gelmişti. İsa dünyaya sadece Kendisi için çalışacak insanlar aramaya değil aynı zamanda Kendisi ’ne dost bulmaya gelmiştir.

Kutsal Kitap okurken de böyledir. Kutsal Kitap okurken aslında Rable ilişki kuruyoruz ve bu bizden alınmayacaktır. Rab hepimize Meryem’e verdiği fırsatı vermektedir.

Şimdi de Yuhanna 11’e bakalım. Bu, İsa’nın Meryem’le bir sonraki karşılaşmasıdır. Kutsal Kitap’ta İsa ile Meryem’in üç kez karşılaştıklarını görürüz.

Yuhanna 11: 1-45 Meryem ile kız kardeşi Marta’nın köyü olan Beytanya’dan Lazar adında bir adam hastalanmıştı. Meryem, Rab’be güzel kokulu yağ sürüp saçlarıyla O’nun ayaklarını silen kadındı. Hasta Lazar ise Meryem’in kardeşiydi. İki kız kardeş İsa’ya, “Rab, sevdiğin kişi hasta” diye haber gönderdiler. İsa bunu işitince, “Bu hastalık ölümle sonuçlanmayacak; Tanrı’nın yüceliğine, Tanrı Oğlu’nun yüceltilmesine hizmet edecek” dedi. İsa Marta’yı, kız kardeşini ve Lazar’ı severdi. Bu nedenle, Lazar’ın hasta olduğunu duyunca bulunduğu yerde iki gün daha kaldıktan sonra öğrencilere, “Yahudiye’ye dönelim” dedi. (SEE 11:6)Öğrenciler, “Rabbî*” dediler, “Yahudi yetkililer demin seni taşlamaya kalkıştılar. Yine oraya mı gidiyorsun?” İsa şu karşılığı verdi: “Günün on iki saati yok mu? Gündüz yürüyen sendelemez. Çünkü bu dünyanın ışığını görür. Oysa gece yürüyen sendeler. Çünkü kendisinde ışık yoktur.” Bu sözleri söyledikten sonra, “Dostumuz Lazar uyudu” diye ekledi, “Onu uyandırmaya gidiyorum.” Öğrenciler, “Ya Rab” dediler, “Uyuduysa iyileşecektir.” İsa Lazar’ın ölümünden söz ediyordu, ama onlar olağan uykudan söz ettiğini sanmışlardı. Bunun üzerine İsa açıkça, “Lazar öldü” dedi. “İman edesiniz diye, orada bulunmadığıma sizin için seviniyorum. Şimdi onun yanına gidelim.” “İkiz” diye anılan Tomas öbür öğrencilere, “Biz de gidelim, O’nunla birlikte ölelim!” dedi. İsa Beytanya’ya yaklaşınca Lazar’ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Yeruşalim’e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Birçok Yahudi, kardeşlerini yitiren Marta’yla Meryem’i avutmaya gelmişti. Marta İsa’nın geldiğini duyunca O’nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı. Marta İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum.” İsa, “Kardeşin dirilecektir” dedi.Marta, “Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi.İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?”Marta, “Evet, ya Rab” dedi. “Senin, dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih* olduğuna iman ettim.”Bunu söyledikten sonra gidip kız kardeşi Meryem’i gizlice çağırdı. “Öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi.Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa’nın yanına gitti.İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta’nın kendisini karşıladığı yerdeydi.Meryem’le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı. “Onu nereye koydunuz?” diye sordu. O’na, “Ya Rab, gel gör” dediler. İsa ağladı. Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. Ama içlerinden bazıları, “Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu.İsa, “Taşı çekin!” dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi.İsa ona, “Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi.Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum.Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.”Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “Lazar, dışarı çık!” diye bağırdı.Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti.

Burada Meryem ve Marta’nın kardeşi Lazar’ın ölmüş olduğunu okuyoruz. İnsanlar Rab’be Lazar’ın ölüm döşeğinde olduğunu söylemişlerdi ama haber O’na ulaşana kadar Lazar ölmüştü. Burada ilginç olan, herkes hemen gitmek gerekir diye düşünürken İsa’nın beklemesidir. İsa Lazar’ın öldüğü kesinleşince Beytanya’ya gidiyor. Rab, Lazar ölmeden de onu kurtarabilirdi, bunu biliyoruz. Ama Rab’bin bize anlatmak istediği bir şey vardı. Diriliş ve Yaşam’ın Kendisi olduğunu anlatmak istiyordu.

İsa Beytanya’ya girince Marta Rab’bi karşılamaya koştu. Marta’nın söylediklerinden sonra Rab ona “Diriliş ve Yaşam benim” dedi. Yuhanna 11’deki ana konu budur ama ben başka bir konuyu öne çıkartmak istiyorum. Marta Meryem’i çağırarak Rab’bi görmesini söylüyor. Meryem de İsa’ya koşarak onun ayaklarına kapanıyor (Kutsal Kitap’taki karşılaşmalarının hepsinde Meryem İsa’nın ayaklarının dibindedir). Meryem’in İsa’nın ayaklarının dibinde oturması öğrenmeye istekli olması, alçakgönüllülüğü ve tapınma isteğini temsil eder. Sonra Meryem de Marta’yla aynı şeyi söylüyor. Bundan sonra Yuhanna 11: 35’te Kutsal Kitap’ın en kısa ama en etkili ayetini görüyoruz.

Yuhanna 11:35 İsa ağladı.

Rab Meryem’e ve arkadaşlarına karşı derin bir yakınlık gösterdi. İsa çoğu zaman sakin, endişesiz ve insanların sorunlarının üzerinde gibi görünür ama burada halkıyla empati yapabildiğini görüyoruz. İsa’nın, halkına karşı derin bir sevgisi vardır. Rab halkına öfkeyle değil büyük bir sevgiyle bakmaktadır. Mesih İsa’nın çarmıhı Tanrı’nın sevgisinin en büyük ifadesidir. Artık Rab’bin sevgisinden bizi hiçbir şey ayıramaz. Ezgiler Ezgisi 4:9’da “Çaldın gönlümü kız kardeşim, yavuklum, Bir bakışınla, Gerdanlığının tek zinciriyle çaldın gönlümü!” demektedir. İşte Tanrı’nın bizlere karşı beslediği bu duygular bize “Ne muhteşem bir Tanrı!” dedirtir. Bizi Kendi suretinde yaratan, bizi büyük bir tutkuyla kendine çeken, bize “kardeşim” demekten utanmayan bir Tanrı!

Rab’bin meleklerinin üçte biri O’na isyan ettiklerinde O ses çıkarmadı ama insanların tümü O’na isyan ettiğinde “Hayır! Bunlar benim suretimdeki yaratıklardır” dedi ve harekete geçti. Tanrı’nın insanlarla birlikte olmak için onların arasına indiği tek din Hristiyanlık’tır.  Hristiyanlık’ ta Tanrı halkına uzak ve halkından farklı değildir. Tanrı, halkına yakındır ve biz de kendi başımıza değil ama O’nun lütfuyla kutsal olabiliriz.

İsa Mesih aracılığıyla gelen bu lütuf ve sevinç bizi dünyadaki insanların en mutlusu yapar!

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Günah Köleliğinden Özgürlüğe

15 05 2012

Size bir soru sormak istiyorum köle kimlere denir? Biliyorum birçoğunuzun bu soruya verecek güzel cevapları vardır.

İnternete baktığımda şu anlamı buldum. Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan ya da başkasından satın alınan adam ve esir insanlardır. Birinin buyruğu altında bulunan, özgür olmayan kimsedir. Köle olanların çocukları da köle olarak doğar ve köle olarak yaşamlarını sürdürdüler.  Aynı şekilde bir toplum ’da başka bir toplumu esir alarak onlara hak ettikleri yaşama haklarını vermeyerek onları ağır işlerde çalıştırıp onların üzerinde mutlak yetki sahibi olmada da köleliğin başka bir şeklidir.

Birde günaha kölelik vardır; şimdi üzerinde duracağımız konu günaha köleliktir.

İsa kendisine iman etmiş olan Yahudilere, «Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak» dedi.«Biz İbrahim’in soyundanız» diye karşılık verdiler, «Hiçbir zaman kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, `Özgür olacaksınız’ diyorsun?» İsa, «Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir» dedi.  «Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir.  Bunun için, Oğul sizi özgür kılarsa, gerçekten özgür olursunuz.  Yuhanna 8:31-36 ( İncil )

İsa Mesih günah işleyen herkesin günahın esiri ve kölesi olduğunu söylemektedir. Çoğumuz tutkularımıza esir yaşarız. Bunu, şunu yapmamam gerekir diyoruz ancak yine de arzularımıza yeniliriz. Gurur, bencillik, cinsel tutkular, kıskançlık, sevgisizlik, nefret, yalan söylemek, zevklerimizi her şeyden üstün tutmak, Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, açgözlülük, ırkçılık, adam öldürmek, başkasının hakkına tecavüz etmek, hırsızlık büyü ve fala baktırmak, insanları aldatmak gibi günahlı davranışlar insanları tutsak etmiştir. Bundan dolayı aileler, yuvalar ve yaşamlar alt üst olur. Âdem zürriyeti olan bizler Allah’ın günah saydığı bu davranışlardan en az bir kaçını hayatımızda barındırdık veya barındırmaktayız.

Bunlardan kurtulmak isteriz ancak kendi çabamızla kurtulamayız. Bazı zamanlar daha diplere batarız. Bunlardan kurtulup özgür olmaya ihtiyacımız var. Bazı insanlar bu yaşamdan zevk alarak kurtulmak istemez. Bu benim için doğal bir hayattır derler. Onlara yapacak hiçbir şey yoktur. Ancak kurtulmak isteyen insanlar kendi sorunlarına bir çözüm ararlar.. Köleler diğer insanalar gibi özgür olmayı hayal ederler ve kurtulmanın çaresini ararlar. Eğer biz günahtan kurtulmayı aramasak özgür olamayız.

İsa Mesih Arayan bulur kapıyı çalana kapı açılır diyor. Yani Allah bizi işlediğimiz günahlardan temizleyip özgür kılmak için İsa Mesihi göndermiştir. Ona İman ettiğimizde özgürlüğümüze kavuşuruz.

Şimdi size Kutsal kitapta yazılan bir hikâye anımsatmak istiyorum. İman babası İbrahim; Tanrının sevdiği ve seçtiği bir kişiydi. İşte sevdiği bu kişinin soyu Mısıra yerleştiği vakit köle değildi. Mısır halkının sahip olduğu bütün haklara sahiptiler.

Ne var ki daha sonra Mısır kıralı Firavun bu halkın bütün fertlerini esir ve köle ilan etti. Mısırın bütün ağır ve zor işlerini bu halka yaptırttı. Bu köle halkın sırtında yük taşıması için büyük bir küfe bulunurdu.( Kamıştan yapılan yük sepeti ) Bütün ağır yükleri bu küfeyle sırtlarında taşırlardı. O köle halkın çocukları köle olarak doğar ve de takriben 12 yaşına geldiğinde onlarında sırtına birer küfe verilerek onlarda o acıya paydaş olurlardı. İşte Tanrı’nın sevdiği seçilmiş İsrail halkı böyle yaşarlardı. Ancak Tanrı halkını unutmamıştı. Bürgün Musa’yı çağırdı ve şöyle dedi;

Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım.» Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu.

RAB, «Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm» dedi, «Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim.  Mısırdan çıkış 3:6-7

Gel seni Mısır firavunun elinde esir olan halkımı kurtarmaya göndereceğim dedi. Kutsal kitap bize diyor ki firavun onları kolay kolay bırakmak istemedi. Tanrı ondan çok mucize yaparak ve en sonunda kızıl denizi bölerek halkını firavunun elinden kurtardı. Onları yeni bir ülkeye yerleştirdi. Bundan böyle köle değillerdi.

İncil’in birçok bölümünde şeytan tarafından aldatılan ve aldatılmaya maruz kalan insanların günahın esiri ve kölesi olmaktan bahseder. Kısaca günah küfesi sırtımızdadır.  Bizim çocuklarımız da doğuştan bizim günahlarımızdan pay alarak ergen yaşından sonra günahın ağır küfesi altına girip ezilmektedirler. Dünya yaşamı içindeki acılara paydaş olmaktadırlar. Aynı Kölelik yapan aile de doğan çocuk nasıl köle doğuyorsa, Bizim çocuklarımızda günahın kölesi olan bizlerin irsî mirasımıza ortak oluyor. Bu miras Âdem ve havadan gelen günah mirasıdır. Ve de İsa Mesih’in gelişine dek gelen bütün peygamberler de Âdem’den kalan bu günah mirasına ortak oldular dahası bundan kaçar yol yoktur.

Elçi Pavlus İsa Mesih’e iman etmeden evvel Allaha inanan ve iyi olmak isteyen dindar bir kişiydi ancak ne kadar çabalarsa çabalasın günah işlemekten özgür olamadığını söyledi.

Diyor ki “Yasa’nın ruhsal olduğunu biliriz. Bense benliğin denetimindeyim, köle gibi günaha satılmışım”. Rom.7:14( İncil)

Mesih’e iman ettikten sonra Mesih aracılığı ile gelen Kutsal ruhun gücüyle özgürleştiğini söylemektedir.

Söz dinleyen köleler gibi kendinizi kime teslim ederseniz, sözünü dinlediğiniz kişinin köleleri olduğunuzu bilmez misiniz? Ya ölüme götüren günahın ya da doğruluğa götüren sözdinlerliğin kölelerisiniz.  Ama şükürler olsun Tanrı’ya! Eskiden günahın köleleri olan sizler, adandığınız öğretinin özüne yürekten bağlandınız.  Günahtan özgür kılınarak doğruluğun köleleri oldunuz. Rom.6.15-23 ( İncil)

İşte bu sebeple bizi ancak günahı olmayan ve bu irsi günahı taşımayan; ancak bize benzeyen bir kişi kurtarabilirdi. İşte bu Kişinin adı İsa Mesih’tir. Çünkü İsa Mesih iki insanın birleşimi ile doğmamıştır.

Kutsal kitap Tanrının 4200 yıl önce İbrahim’e vaat ederek bizi günah köleliğinden kurtaracak bir kurtarıcı göndereceğini bildirmişti. İsa Mesih’ten 700 yıl önce yaşayan İşaya peygamber bu konuda güçlü peygamberlikler de bulunmuştu.

Bundan ötürü Rab’bin kendisi size bir belirti ( Alamet ) verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak (Yeşaya 7:14)

Bu peygamberliğin İsa Mesih’in doğması ile gerçekleştiğini İncil’de okumaktayız.

Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh ‘tandır.  Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak. Matta 1:21(İncil)

Yahya peygamber İsa Mesihi gördüğü zaman İşte dünyanın günahını kaldıran Allah kuzusu dedi. İsa Mesih yeryüzündeyken günahlarımız için öleceğini söyledi. İsa bizden biri gibi doğdu halkının acılarını yakından tanıdı halkının arasında yaşadı. Âmâ onun bedeninde günah yoktu Ve O günah işlemedi. Mesih’in çarmıhta akıttığı kendi kanıyla günah küfesinden özgür oluyoruz. O günah küfemizi sırtımızdan alarak bizi sonsuz yargıya götüren günahlarımızdan bizi kurtardı. Mesih bunun için doğdu özgür olduğu için Ona iman edende özğür kılınır.

Mesh ’siz özgür olmak imkânsızdır. İsa Mesih siz gerçeği bileceksiniz gerçek sizi özgür kılacaktır dedi. Gerçek kurtuluş haberi İncil’de müjdelenmektedir. İsa Mesih’e iman eden günahın getirdiği yargıdan ve ölümden özgür olur ve sonsuz yaşama kavuşur.

Noel Doğuş bayramı günahtan bizi özgür kılmak isteyen Mesih’in gelip Kutsal Ruhuyla yüreklerimizde yaşamasıdır. Mesih’in yüreklerimize gelip yaşaması bizim için Tanrının büyük hediyesidir.

Bedri Peker

“İmmanuel” Tanrı Bizimle

Medyadan yansıyan haberler genellikle hep kötüdür. İyi bir habere çok ihtiyacımız olduğu bir gerçek.  İşte, ‘Kurtarıcı doğdu’ iyi bir haberdir. Aslında bundan daha sevinçli bir haber yoktur!

Matta 1:18-24’e bakalım.
“İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in Kutsal Ruh’tan gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir. Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı.” (Matta 1:18-24)

İsa Mesih’in doğumu sıradan bir insanın doğumu değildir. İsa, Tanrı’nın Ruh’undan doğmuştur. Bu olayı insan mantığıyla anlamak çok zordur. Nasıl bir kadın tek başına, erkeksiz çocuk doğurabilir? Nasıl bir ruhtan çocuk olabilir? Bunun gibi İbrahim’in karısı nasıl doksan yaşında çocuk doğurabildi? Diğer taraftan bu sorular şu açıdan da ele alınabilirdi: Tanrı için imkânsız bir şey var mı?

Tanrının bize olan sevgisi mantığımızın çok ötesindedir.Tanrı’nın insanları ne kadar sevdiğini anlamadan bu olayları kavrayamayız. Tanrı’nın işleri insan mantığına uymak zorunda değildir. O’nun tüm işleri lütfundan ve gücünden kaynaklanır.

İsa’nın doğumu bir tesadüf değildir. Adem’in yılana aldanarak günah işlediği zaman Tanrı Mesih’in doğacağını ilan etmiştir. Kadından doğan senin başını ezecek. Günahı ortadan kaldırarak şeytanın gücünü kıracak. Bu peygamberlikle Mesih’in doğacağı üstü kapalı bir şekilde belirtilmiştir. Yeşaya 7:14’te daha net bir peygamberlik yapılmıştır.

“İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.”(Yeşaya 7:14)

İmmanuel, ‘Tanrı bizimle’ demektir. Yani Tanrı insanlarla beraber yaşayacak, onlarla beraber yemek yiyip içecek ve insanlığın bütün dertlerini ve onları ezen günahın gücünü kıracak, şeytanın başını ezecek. İşte İmmanuel bu demektir!

Bu ayetten daha da açık olan bir peygamberlik de Yeşaya 9:6’da görülebilir.

“Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9:6)

Yeşaya 9:3 ayeti de içinde dört kere sevinç anlamında kelime bulunması açısından önemlidir.

“Ya RAB, ulusu çoğaltacak, sevincini artıracaksın. Ekin biçenlerin neşelendiği, Ganimet paylaşanların coştuğu gibi, Onlar da sevinecek senin önünde.” (Yeşaya 9:3)

Peki insanlar neden sevinecekler? Çünkü o çocuk, sıkıntı çeken, karanlıkta oturan halk içinde büyük ışık olacak. Ölüm korkusunu o kaldıracak. 9:6’da doğacak çocuğu açıkça tarif edildiğini görüyoruz. Burada çocuğun dört özelliğine değiniliyor:

Harika öğütçü: Yani savaşta bilgelikle plan yaparak düşmanı yenme stratejisi geliştiren bir önder.
Güçlü Tanrı: Yani her güce sahip yönetici.
Ebedi Baba: Yani ezelden ebede kadar merhamet eden baba.
Esenlik önderi: Yani Tanrı’yla insanı ve insanla insanı barıştıran önder.

Yeşaya 9:7 ayetine bakalım.
“Davut’un tahtı ve ülkesi üzerinde egemenlik sürecek. Egemenliğinin ve esenliğinin büyümesi son bulmayacak. Egemenliğini adaletle, doğrulukla kuracak Ve sonsuza dek sürdürecek. Her Şeye Egemen RAB’bin gayreti bunu sağlayacak.” (Yeşaya 9:7)

Burada kurtuluşun insanın gayretiyle değil Tanrı’nın gayretiyle sağlanacağı belirtiliyor. Yani iyilik yapmakla, gayretle kendimizi kurtaramayız. Kurtuluş bizim gücümüzü aşar. Tanrı insanları o kadar çok sevdi ki bu eziyet çeken halkı kurtarmak için Kendi Oğlu’nu gönderdi. Şeytanın gücünü günahsız Kurtarıcı kıracak.

Peki bu Kral nerede doğacak? Mika 5:2’de belirtilmiş.
“Ama sen, ey Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde, İsrail’i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak. Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.” (Mika 5:2)

Tanrı’nın söylediği her söz mutlaka gerçekleşecektir. Bunun için Tanrı gayretle çalışmaktadır. Öyle ki sözünün yerine gelmesi için dünyanın sistemini bile değiştirir. Tanrı’nın planı mükemmeldir. O’nun planına göre İsa bizi kurtarmak için doğdu.

Yeşaya 1:5’te söylediği gibi baş büsbütün hasta. Şeytanı yenmek için Tanrı’nın gücü gerekiyor. 1. Yuhanna 1:7 ve 2:1’de yazıldığı gibi İsa’nın kanı bizi her günahtan arındırır, içimizden biri günah işlerse, adil olan İsa Mesih bizi Baba’nın önünde savunur.

Günahlarımız bağışlandığında sonsuz yaşama kavuşuruz, yüreklerimize esenlik gelir. İsa, yükleri olanlar, ben size rahat veririm der. İsa Mesih bize hayat ve sevinç veren en değerli hediyemizdir. Can ve bedeni sağlığa kavuşturan, Tanrı’yla ebediyen yaşatan hediyemizdir. Tanrımız günahlarımızı aklayarak bize O’na iman eden çocukları olma hakkını verdi. Biz Tanrı’nın çocuklarıyız. Artık kimse bizi suçlamayacak çünkü Tanrı bizim suçlarımızın bedelini ödedi.

Hepimiz sevdiğimiz kişilere hediyeler vermek isteriz. Hediye, hazırlayan için de alan için de mutluluk vericidir. Hediyeyi alan kişi hoşnutsuz olduğu zaman hediyeyi veren kişi de üzülür. Ama Tanrı’nın hediyesi mükemmeldir! Bu hediyeyi kabul etmeyen kişi bütün bu bereketlerden mahrum kalmakla kalmaz, günahları aklanmayacağı için kurtuluşa da kavuşamaz.

Dirisu kilisesi

Hayatımız İçin Önem Taşıyan İşaretler

Zaman zaman aldığımız önemli işaretler bize bereket veya acı getirir. Bu işaretlere uymadığımızda telafisi imkânsız acılar çekebiliriz. Yanlış bir evlilik kararı bu duruma bir örnektir. Bir kilisede, kilise çobanının uyarısına rağmen bir kardeş Mesih’e iman etmeyen bir bayanla evlenmişti. Evlendikten sonra büyük bir tuzağa düştüğünü anladı. Hayatının cehenneme döndüğünü, yılarının acı içinde geçtiğini söyledi. Bu kardeş Kutsal Kitap’taki işaretlere dikkat etseydi belki daha uygun bir kişiyle evlenir, bu acıları çekmezdi.

Bunu daha iyi anlayabilmek için trafik işaretlerini örnek verebiliriz. Arabayla bir yolculuğa çıktığımız zaman çeşitli trafik İŞARETLERİ görürüz. Bu işaretler düzeni sağlamak ve bizleri korumak için oraya konmuştur. Bu yüzden bu işaretlere dikkat etmediğimiz zaman telafisi çok zor, hatta ölümle sonuçlanan acı olaylar yaşayabiliriz. Her gün televizyon ve gazetelerde sık sık dikkatsizlikten dolayı meydana gelen trafik kazaları ile  ilgili haberler duymaktayız.

Hayatımız için önem taşıyan çağrılara önem verdiğimizde kazançlı çıkmışızdır. Buna pek çok örnek verebiliriz. Örneğin hastalık belirtilerini ele alalım. Doktorlar her zaman için, özellikle ölümcül olabilecek hastalıklarda erken teşhis çok önemlidir derler. Çünkü hastalığın verdiği işaretler erken tedavi açısından çok önemlidir ve bu da hastanın hayatını kurtarabilir. Yıllar önce köyde yaşayan bir akrabamızın eşini göğsündeki ağrılar nedeniyle doktora götürmüştük. Doktorlar onu hemen ameliyata alıp bir göğsünü almışlardı. Akrabam, bu işareti ciddiye almayıp eşini doktora götürmeseydik onu kaybedebileceğimizi söyledi. Üstelik bu ailenin 4-5 çocuğu vardı.

Yeni iman etmiş bir kardeş bir görümde kendisini çöl gibi bir yerde, bir uçurumun kenarında gördüğünü anlattı. Uçurumun karşı tarafının ise yemyeşil olduğunu, orada İsa Mesih’in durduğunu ve elini uzatıp “Sabret, seni bu tarafa alacağım” dediğini duyduğunu söyledi. Bu, Rab’ den kendisine verilen bir işaret, bir çağrıydı. “Bana iman edersen ölümden yaşama geçersin” çağrısıydı. Bu çağrıya önem veren kardeş daha sonra Rab İsa Mesih’e iman etti ve şimdi kilisemizde Rab ’be hizmet etmektedir.

Şimdi Kutsal Kitap’ta, Tanrı’nın zafer işaretlerini fark edip bunlara önem veren bir kadından bahsedeceğim.

Yeşu 2: 8-24
Damdaki adamlar yatmadan önce kadın yanlarına çıktı. 9 «RAB’ bin bu ülkeyi size verdiğini biliyorum» dedi, «Sizden ötürü dehşete kapıldık; ülkede yaşayan herkesin korkudan dizlerinin bağı çözüldü. 10 Çünkü Mısır’dan çıktığınızda RAB’ bin Kızıldeniz’i önünüzde nasıl kuruttuğunu, Şeria Irmağı’nın ötesindeki Amorlu iki krala -Sihon ve Og’a- neler yaptığınızı, onları nasıl yok ettiğinizi duyduk. 11 Bunları duyduğumuzda korkudan dizlerimizin bağı çözüldü. Sizin korkunuzdan kimsede derman kalmadı. Çünkü Tanrınız RAB hem yukarıda göklerde, hem de aşağıda yeryüzünde Tanrı’dır. Size iyilik ettiğim gibi, siz de aileme iyilik edeceğinize lütfen RAB adına ant için. Annemi, babamı, erkek ve kız kardeşlerimle ailelerini ölümden kurtarıp hepimizi sağ bırakacağınıza ilişkin bana güvenilir bir işaret verin.» 14 Adamlar, «Eğer bu yaptıklarımızı açığa vurmazsanız, yerinize ölmeye hazırız» dediler, «RAB bu ülkeyi bize verdiğinde sana iyilik edip sözümüzü tutacağız.»

Rahav, Eriha şehrinde fahişelik yapan bir kadındı. Eriha şehrini araştırmaya gelen İsrailli casuslar sığınak olarak Rahavın evini seçtiler çünkü o eve birçok kişi girip çıktığı için kimsenin dikkatini çekmeyeceklerini düşündüler. Putperest ve günahta yaşayan bir kadın olan Rahav Tanrı halkının zafer işaretlerini görmüştü. Tanrı’nın, kendi halkı olan İsrailliler’e nasıl zafer kazandırdığını, Mısır ordusunun Kızıldeniz’de nasıl helak olduğunu duymuştu. Yaşadığı Eriha şehrini de İsrail halkının alacağını anlamıştı. Bu yüzden tercihini kazanan taraf olan Tanrı halkından yana yaptı. Onları evinde misafir edip gizledi. Eriha’nın güçlü surlarına ve yenilmez gibi gözüken ordusuna bakmadı. Tersine, İsrail’in Tanrısı’na iman etti. Böylece imanı ile kendi canını ve bütün akrabalarının canını güvence altına almış oldu. Rahav, Tanrı’nın halkıyla beraber olduğunun İŞARETİNİ İsrail halkının kazandığı ZAFERLERDEN anlamıştı. Fahişelik yapan bu kadın kutsal bir hayatın özlemini duyduğu için Tanrı’nın bu çağrısına ve kurtarışına hemen olumlu cevap verdi. O da artık Kutsal Tanrı’nın kutsal halkıyla birlikte onların aralarında yaşayacaktı. Ve böyle oldu.

İşte Tanrı da sizi kurtarmak için “Size bir İŞARET veriyorum: Kız gebe kalıp bir oğlan doğuracak onun adı İmmanuel olacaktır, halkını günahlardan O kurtaracaktır” dedi.

Yani Tanrı Oğlu İsa Mesih’e İnanmamız için bizi bir işaretle yönlendiriyor! Biz insanlar ancak İsa Mesih’e iman ederek günahlarımızdan arınıp sonsuz yaşama sahip olabiliriz. Bakire Meryem’in Kutsal Ruh ’tan gebe kalması biz insanlar için günahsız bir Kurtarıcı doğduğuna işaret değil midir?

Mesih’in çarmıh üzerinde bütün dünyanın günahını kaldırmak için ölmesi Tanrı’nın bize olan sevgisinin büyük bir işareti değil midir?

Üç gün sonra ölümü yenerek dirilmesi, Tanrı’nın bizi ebedi yaşam için dirilteceğine, ölümün bizi bağlayan zincirinin kırdığına dair bir zafer işareti değil midir?

Rab İsa’ya iman ettiğimizde Kutsal Ruh ’un içimize gelmesi bağışlandığımıza dair Tanrı’nın esenlik veren işareti değil midir?

Mesih, elçilerle birlikte dağdayken Baba Tanrı’dan gelen “Sevgili Oğlum budur, O’nu dinleyin” diye seslenmesi bize, izleyeceğimiz yolun güvenli olduğuna dair bir işarettir.

İsa Mesih’in ikinci kez görkemli biçimde, Kral olarak gelip kendisine iman eden bizleri yanına alacağı bizim için görkemli bir zafer vaadidir.

Bize yapılan bu kadar çağrıya, bu kadar işarete önem vermesek vay halimize! Eğer sen de gerçekten Zaferli bir yaşam sürmek istiyorsan Tanrı’nın sana olan çağrısına kulak ver ve bırak yüreğinin başköşesinde İsa yaşasın.

Dünya, dibi su tutmayan çatlak bir su deposu gibidir; yaşamımızı, yılarımızı geri vermemek üzere alıp götürmektedir. İsa Mesih ise “Susamış olan bana gelsin bol bol içsin. Ben yaşam suyunun kaynağıyım, bana iman eden kişi ebediyen yaşayacak, ölse bile dirilecektir” dedi. Süleyman peygamber dünyanın ardından gitmeyi, rüzgârı kovalamaya benzetti. Üstelik bunu söyleyen Kral Süleyman dünyadaki bütün zenginlik ve nimetlerden fazlasıyla pay almıştı. Buna rağmen eğer cennete gitmeyeceksem “Her şey boş, bomboş” dedi. Yani bütün bu çabalar kürek çekip de bir yere varamamak gibi, sonucu sadece yorgunluk olan boş yaşamdır.

Bundan dolayı Rab ’bin bize verdiği İŞARETLERE ve çağrıya önem verelim. Rab ruhsal hayatımızı yoluna sokmak için bize çeşitli şekillerde seslenir. Bunlara duyarlı olalım. Yüreğimizin kulakları Rab ‘bin çağrısına açık olsun, yolumuz mutlaka aydınlık olacaktır.

Bedri Peker

Mesih’in Çarmıhı

Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum (Gal 2:20).

İncil’de İbr 13:20’de Tanrı’nın ezeli kurtuluş planından söz eder. Yani Tanrı, daha dünya yaratılmadan önce bütün insanlığı kurtarmak için bir plan yaptı. Yine İncil’in Timoteos bölümünde der ki Mesih İsa’da sağlanan bu lütuf, yani İncil’in kendisi zamanın öncesinden tasarlandı. İnsanlar İncil değiştirildi diyebilirler ancak bunun sadece Tanrı tasarısını değiştirdiği taktirde mümkün olabileceğine dikkat edilmelidir. Böyle diyenler Tanrı’yı sadakatsiz, sözünden dönen bir konuma sokmuş olurlar. Oysa Tanrı sadıktır, planlarını değiştirmez. Tanrı dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır.

Pavlus, Mesih’le birlikte çarmıha gerildik diyor. Yani Mesih çarmıhta öldüğünde biz de onunla öldük. Bu dünyada yaşama devam ediyor olsak da bu, Tanrı’nın Oğlu’na imanla sürdürdüğümüz bir yaşamdır.

Peki, bu tasarıda Mesih’in ölümüne neden ihtiyaç vardı? Bu bağlamda Mesih’in çarmıhtaki ölümünün Kutsal Yasa’da nasıl açıklandığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bununla ilgili pek çok ayet var ancak sadece birkaçına değineceğiz.

Yeşaya, İsa’dan yedi yüz yıl önce yaşamış bir peygamberdi. Kendisi Yeşaya kitabının 53. bölümü boyunca Mesih daha dünyaya gelmeden onun ölümünden söz ediyor. Kurtuluşumuzu sağlamak, esenliğe kavuşmamız için Tanrı hepimizin cezasını ona yükledi diyor. İsa lekesiz, günahsız kurban kuzusuydu. Mezarının zenginin yanında olacağından bile söz ediyor. Yeşaya, iyi haberi de veriyor: O öldükten sonra dirildi! O’na iman eden aklanacak diyor.

Davut peygamber ise İsa’dan bin yıl önce yaşamıştır. Mezmurlarda Mesih’in ölümünü tasvir eden satırlar yazmıştır. Örneğin Mezmur 22’de Mesih’in çarmıhtaki feryadını temsil etmiştir: “Tanrım, Tanrım, Beni neden terk ettin?”

Davut aynı zamanda Mesih’in el ve ayaklarının çivilendiğini ön görüyor. Kemiklerinin kırılmayacağını, askerler tarafından elbiseleri için kura çekildiğinden bahsediyor.

Daniel peygamber İsa’dan beş yüz yıl önce yaşamış bir peygamberdir. Mesih’in ne amaçla dünyaya göderileceğini ve kesin ölüm tarihini vermektedir.

Tüm bunlar nasıl tesadüf olabilir? Üstelik bunlar daha Mesih’le ilgili peygamberliklerin sadece birkaçı.

Amos peygamber aracılığıyla Tanrı şöyle sesleniyor. Gerçek şu ki, Egemen RAB kulu peygamberlere Sırrını açmadıkça bir şey yapmaz. (Amos 3:7) Yani Tanrı en ufak bir şüpheye bile yer kalmaması için Kutsal Kitap’ta pek çok vahyi açıklıyor.

Şimdi de Kutsal Kitap’ın Yeni Antlaşma bölümünde İsa’nın çarmıhıyla ilgili kayıtlara bakalım.

O’nunla alay etmeleri, kamçılayıp çarmıha germeleri için O`nu öteki uluslara teslim edecekler. Ne var ki O, üçüncü gün dirilecek. (Matta 20:19) Burada İsa Mesih’in ölüp dirileceği üçüncü kez açıklanıyor. O’nunla böyle alay ettikten sonra kaftanı üzerinden çıkarıp kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germeye götürdüler. (Matta 27:31) İsa`yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. (Matta 27:38) Burada Yeşaya’da peygamberlik edilen olaylar gerçekleştiğini görüyoruz.

İsa öğrencileriyle birlikte halkı da yanına çağırıp şöyle konuştu: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin (Markos 8:34). Pavlus’un, Ga 2:20’de kendini inkâr ettiğini görmüştük. Bizler benliğimize öldük. Eski ben ölmeli. Çarmıhı yüklenip O’nu izlememiz gerekiyor.

Askerler İsa`yı götürürken, kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adamı yakaladılar, çarmıhı sırtına yükleyip İsa`nın arkasından yürüttüler. Büyük bir halk topluluğu da İsa`nın ardından gidiyordu. Aralarında İsa için dövünüp ağıt yakan kadınlar vardı. İsa bu kadınlara dönerek, “Ey Yeruşalim kızları, benim için ağlamayın” dedi. “Kendiniz ve çocuklarınız için ağlayın. Çünkü öyle günler gelecek ki, `Kısır kadınlara, hiç doğurmamış rahimlere, emzirmemiş memelere ne mutlu!` diyecekler. O zaman dağlara, `Üzerimize düşün!` ve tepelere, `Bizi örtün!` diyecekler. Çünkü yaş ağaca böyle yaparlarsa, kuruya neler olacaktır?” (Luka 23:26-31) Burada yaş ağaç Mesih’tir, aynı zamanda da biz Mesih inanlılarını temsil etmektedir. Kuru ağaç da imansızlar ve ismen “İsa, İsa!” deyip de kilise kapısından çıkar çıkmaz normal yaşamlarına dönenlerdir. Yaş ağaç olarak kalalım. Yine Luka 23: 39’de İsa’ya küfür edildiğinden söz ediyor. Buna sessiz kalmak çok zordur kardeşler ama Rab bizden bunu istiyor, çünkü kendisi de öyle yaptı, hakkınızı arayın demedi. Çarmıhı taşımak haksızlıklara katlanmayı da içerir.

Baş kâhinler ve görevliler İsa`yı görünce, “Çarmıha ger, çarmıha ger!” diye bağrıştılar. Pilatus, “O`nu siz alıp çarmıha gerin!” dedi. “Ben O`nda bir suç bulamıyorum!” Yahudiler şu karşılığı verdiler: “Bizim bir yasamız var, bu yasaya göre O`nun ölmesi gerekir. Çünkü kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu ileri sürüyor.” Pilatus bu sözü işitince daha çok korktu. Yine vali konağına girip İsa`ya, “Sen nereden geliyorsun?” diye sordu. İsa ona yanıt vermedi. Pilatus, “Benimle konuşmayacak mısın?” dedi. “Seni salıvermeye de, çarmıha germeye de yetkim olduğunu bilmiyor musun?” İsa, “Sana gökten verilmeseydi, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı” diye karşılık verdi. “Bu nedenle beni sana teslim edenin günahı daha büyüktür.” (Yu 19:6-11) Pilatus O’nda hata görememekle birlikte politik nedenlerle O’nu Yahudilere teslim ediyor.

Tanrı`nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz. Böylelikle bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa`yı hem Rab hem Mesih yapmıştır. (Elç 2:23,36) Burada Petrus, Kutsal Ruh ’un gücüyle Mesih’in çarmıhtaki ölümünü ve dirilişini cesaretle bildirmiştir.

Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih`le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz (Ro 6:6).

Aranızdayken, İsa Mesih`ten ve O`nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım (1.Ko 2:2 ). Pavlus burada İsa’yı tanımak ve O’nun çarmıhı dışında her şeyi süprüntü saydığını bildirerek çarmıhın önemini vurguluyor.

İsa Mesih’in çarmıhta ölüp üç gün sonra dirilmesi Hristiyanlığın temelini oluşturur. Bu o denli önemli bir konudur ki Hristiyanlık inancını diğer inançlardan kesin olarak ayırır. Mesih’in dirilişinin önemi Kutsal Kitap’ta şu ayetle vurgulanmaktadır: “Eğer Mesih’in ölümden dirildiği duyuruluyorsa, nasıl oluyor da aranızda bazıları ölüler dirilmez diyor? Eğer ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınızda boştur. Ve bizim Tanrı’yla ilgili tanıklığımız da yalan olmuş olur. Çünkü Tanrı’nın, Mesih’i dirilttiğine tanıklık ettik. Ama ölüler gerçekten dirilmezlerse, Tanrı Mesih’i de diriltmemiştir. Ölüler dirilmezlerse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, imanınız yararsızdır ve siz hâlâ günahlarınızın içindesiniz.” (1. Korintliler 15:12-17)

Son olarak da Filipililer bölümünde pek çok kişinin çarmıha düşman olarak yaşadığını bildiriyor. Bu acı gerçeğe rağmen bizim görevimiz tanıklık ederek incili duyurmaktır. İncil’i duymayan kalmayana, Rab gelene kadar kilise ışık olarak parlayacaktır. Bizler güçsüz olsak da unutmayalım ki biz zayıfken O bizim gücümüzdür! Âmin.

Ercüment Tarkan

Kutsal Ruh ve Yeniden Doğuş

19 04 2012

Tanrı’nın sadık tanığı Mesih, Tanrı’nın öz kişiliğini dünyaya tanıttı ve duyurdu. Mesih’in dünyaya gelişi basit sıradan bir olay değildir. Onun dünyaya gelişi bizim Tanrı’nın egemenliğinde sonsuza dek yaşama umudumuz için elzemdi.

Bu yaşam yâda ölümde kalacağımızın önemli duyurusudur; Tanrının insanlar için iyi haberdir. Böyle olmakla birlikte İsa konuştuğu zaman kimi onu dinlemekle yetindi, kimi alay etti, kimi ise söylediklerini sevinçle kabul etti. Mesih’ten müjdeyi duyan kişiler arasında yüreklerinin kapısını açanlar da kapatanlar da oldu.

Şimdi de durum böyledir. Mesih o zaman da insanlara karşı sabırlıydı, şimdi de aynı şekilde sabretmektedir. O’nun sabrı asla tükenmez çünkü İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. Ancak Allah’ın bizlere verdiği belli bir süre vardır. Bu sürenin sonunda insanlar sonsuz ya yaşama geçerler veya yargı gününde kesin bir şekilde mahvoluşa gidecekler.

Peki, İsa Mesih hizmetine nasıl başladı? Bugün bundan söz etmek istiyorum. Ben O’nu tanımıyordum. Ama suyla vaftiz etmek için beni gönderen, ‘Ruh ‘un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh’la vaftiz eden O’dur’ dedi. (Yuhanna 1:33)

Yahya İsa’nın Mesih olduğunu Kutsal Ruh ‘un İsa’nın üzerine indiğinde anladı. Kutsal Ruh ’un üzerine inmesiyle Tanrı’nın bütün varlığı, doluluğu ve Kutsallığı İsa’nın üzerine inmiş oldu. İşte Mesih İsa böyle, yani Kutsal Ruhun gücüyle hizmete başladı. Dolayısıyla Rab İsa’da etkin olan Kutsal Ruh ’tu. O hizmete başladığında herkes O’nun için “ne iyi bir öğretmen” diyerek şaşırdılar.  İsa’nın sözlerinde zerre kadar hata yoktu çünkü konuşan Tanrı’ydı.

Ama ben cinleri Tanrı’nın Ruhuyla kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. (Matta 12:28)

İsa’nın hizmeti sırasında bazen ona şüpheyle baktılar. Kutsal Ruhtan Beden alarak gelen Mesih’in üzerinde Allah’ın Ruhunun doluluğu vardı. Şeytan da ruhtur ve onun egemenliği de ruhsal kötü güçler vardır.  Bir zamanlar günahın esiri olan bizlerde de iblisin etkisi altın olan egemenliğinde esirdik. Bizler Fiziksel olduğumuz için şeytanı yenemezdik. İsa’da ise Baba’nın Ruhu vardır. Bizim kurtulmamız için, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan Tek Tanrımız çalışıyor ve arkasından da melekler kurtuluşa kavuşmamız için hizmet ediyorlardı. İsa’nın hizmeti sıradan bir hizmet değildi.

İsa Yahudilerin İlahiyat profesörü olan Nikodimeşöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh ‘tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ ne giremez. (Yuhanna 3:5)

İsa, din adamı ya da günahkâr, kiminle konuşursa konuşsun herkese gerçeği söyledi. Nikodim Kutsal kitabı iyi bilen bir din adamıydı. İsa bunu bildiği için kendisine zaten bildiği şeyleri anlatmadı. Anlamadığı hayati derecede önemli olan gerçeği ona anlatmaya çalıştı.

Şöyle demek istedi: Şeriat seni ruhsal acıdan öldürdü, bilgi seni kurtaramıyor. Ama Tanrı’nın Ruhu içine girerse o zaman ruhsal acıdan dirilecek ve Tanrı’yla karşılaşacaksın.

Kutsal Ruh olmasaydı Mesih’in hizmeti kendisi bu dünyayı terk ettiğinde biterdi. Bu inanç o gün orada sona ererdi. Çünkü bazı dinler kılıçla ve kaba kuvvetle yayıldı. Mesih zaten kaba kuvveti de öğütlemedi. Buna neden gerek duymadı.? Çünkü bu inancı Kutsal Ruh ‘un yayacağını biliyordu. Aynı şekilde bugün de Kutsal Ruh olmasa kilise hizmeti durur çünkü kilise hizmetini yürüten insan değil Kutsal Ruh ’tur.

“Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor veiçinizde olacaktır
 (Yuhanna 14:15-19)

Burada İsa öğrencilerine, göğe gittiğinde kendisinin yerine Kutsal Ruh ‘un geleceğine dair güçlü bir şekilde konuşuyor. Öğrenciler, İsa hizmet ederken O’nda Kutsal Ruh olduğunu anlamışlardı. Mesih’teki Ruhun gücünü kendi üzerlerinde his ettiler Hatta öğrencileri bir keresinde, İsa’daki güce güvenerek onları ret eden köyü yakması için gökten ateş indirmeyi teklif ettiklerinde İsa onları azarlamıştı (Luka 9:53-55). Öğrencilerini, gururlandıkları durumlarda hep uyardı, onlara kendilerine pay biçmemeleri gerektiğini öğreti.

İsa dünyada huzur bulmamış olan Samiryeli bir kadına:

Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” Kadın İsa’ya, “Mesih denilen methedilmiş Olan’ın geleceğini biliyorum” dedi, “O gelince bize her şeyi bildirecek.” İsa, “Seninle konuşan ben, O’yum” dedi. (Yuhanna 4:23-26)

İsa, Samir yeli kadına benim vereceğim ( Ruhsal sevinç ve huzur ) sudan içen ebediyen susamaz demişti. Gerçekten de dünyanın hayatı deniz suyu gibi acıdır. İçtikçe insanın içini yakar ve bir türlü susuzluğunu gidermez. Dünya suyu sevinç vermez, Mesih’teki su ise sevinç verir. Bu suyun gürül gürül akan kaynağına gittiğimizde gözyaşlarımız silinecektir. Bu yaşam suyunun başka kaynağı yoktur. Allah’ın, yani yaşam suyunun tek adresi İsa Mesih’tir. Benzer şekilde Rabbin Ruhu bizim hayat ekmeğimizdir. Gerçek yiyecektir. Ruhsal açlığımızı doyurabilecek tek gıda odur.

Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh’u Baba’dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh’u üzerimize dökmüştür. Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek, Sağımda otur.’ (Elçilerin İşleri 2:24, 33-35)

Kutsal Ruhun mesihçilerin üzerine döküldüğü gün elçiler Dünyaya İsa Mesih’in beklenen kurtarıcı Rab olduğunu ilan ediyorlardı. Kutsal Ruh, atom patlaması gibi Mesihe iman edenlerin üzerinde yayılırken aslında Tanrısal kuvvet yayılmış oldu. Allah’ın kudretli Ruhu onların üzerine geldiğinde hepsi Allah’ın Ruhu ile yıkanıp temizlendiler.

Tanrı o günü, kurban kesilen bir bayram gününü özellikle seçmişti. O gün, dünyanın her tarafından çeşitli uluslardan Tanrı’ya inanan dindar insanlar orada bulunuyorlardı. Bu, aslında Tanrı’nın bütün milletlerden insanların O’na inanacağına dair açık bir işaretiydi.

Kutsal Ruh çok önemlidir, Tanrı’nın hareket gücüdür. Kutsal Ruh nereye giderse orada hayat olur. İşte bu yüzden öğrenciler hep Kutsal Ruh ‘tan söz ettiler.

(Elçilerin İşleri 8:14-17)
Filipus Samir iyede İsa’yı müjdelerken halktan birçok kişi İsa Mesih’e iman etti. Petrusla Yuhanna gelip iman edenlerin üzerine el koyup dua etiklerinde hepsi Kutsal RUHLA arınıp yeniden doğdular. Dünyada büyük bir devrim yaşanıyordu, insanlar Tanrını sevincini umudunu sevgisini mesajlarını yaşamlarında görmeye başlıyorlardı.

Kutsal Ruh ’la vaftiz olmak demek Allah’ın Ruhu ile yıkanmak arınmak demektir. Günah lekelerini Tanrı’dan başka kimse çıkaramaz. Biz kendimizi değiştiremeyiz, bizi değiştirecek olan Kutsal Ruh’ tur. Kurtuluşumuzun işareti teminatı kutsal Ruhun içimizde olmasıdır.

(Elçilerin İşleri 10:37, 44-48)
Yahudi soyundan olmayan ama Tanrıyı seven Romalı yüzbaşı Cornelius, gördüğü bir görüm uyarınca tüm sevdiklerini ve akrabalarını bir odaya toplayıp elçi Petrus ’un onlara konuşmasını rica etti. Petrus İsa hakkında konuşmaya başlayınca Kutsal Ruh evde bulunan herkesin üzerlerine döküldü ve hepsi yeniden doğdu Kutsal Ruhla temizlenip yıkandılar ve bilmedikleri dillerle Tanrıyı yüceltmeye başladılar Tanrı, halkını seçiyordu.

İsa zayıf değildir, güçlüdür. Dün, bugün, sonsuza dek aynıdır. Bu yüzden içimizde Kutsal Ruh yoksa hizmetimiz detaylara, ahlaki değerlere odaklıysa mumumuz çok geçmeden sönecektir. İçinde yağ olmayan kandilin yanmayacağı gibi yüreğimizde de Kutsal Ruh olmadıkça hizmetimiz ölüdür.

Elçilerin İşleri 19. 1-7)
Pavlus Efes’te on – on iki öğrenci gördü. Onlara iman edip etmediklerini sordu. Onlar da Yahya’ya iman ettiklerini söylediler. Pavlus da onlara Yahya’nın, İsa’nın adıyla vaftiz olunmasını buyurduğunu söyledi. İncil’i bütünüyle onlara anlattı. Onlar İsa’nın adıyla su vaftiz olduklarında Kutsal Ruh üzerlerine imdi peygamberlik edip bilmedikleri dillerde Tanrıyı övdüler.

İnsanlar kiliseye istedikleri kadar gelip gidebilir ama yeniden doğmadıkça, hâlâ Rab ‘bin egemenliğine girememişlerdir. Bu bir gerçektir. Eğer Kutsal Ruhu almamışsak cennete giremeyeceğiz demektir. Hâlâ eski günahlarımızda kalmışsak yargıya gideceğiz demektir. Yargıya giden hiç kimse cennete gidemez. Tanrı’nın karşısında kendimizi savunmanın hiç bir yolu yoktur. Ne yaparsak yapalım onun karşısında haksız çıkacağımız kesindir. Öyleyse cennete gidebilmemizin tek yolu yeniden doğmaktır. Yeniden doğan kişi zaten İsa’nın kanıyla aklanmış olduğu için yargıya gitmez, böylece ona cennet kapısı açılır.

İçimizde Kutsal Ruh varsa yeniden doğmuşuz ve cennete gideceğiz demektir. Öte yandan Kutsal Ruhu mahzun etmemeye önem vermeliyiz. Rab ikinci kez geldiğinde içimizdeki Kutsal Ruhu mahzun görürse, dünyayla birlikte yargılanmayacak olsak dahi Mutlaka tedipten geçeceğiz Kutsal hitap ateşten geçmiş gibi olacağımızı söylüyor.

Atadan kalma ahlâk anlayışıyla, iyilik yapmakla Allah’a nasıl ulaşabiliriz? Kutsal kitap Etopyalı derisinin rengini, Pars beneklerini değiştirebilir mi? Kötülük etmeye alışmış olan sizler de iyilik edemezsiniz.

Zaten bizi tümüyle Tanrı yaratmadı mı? Kimden aldığımızı kime vereceğiz? Yaptığımız iyilikler zaten Allah’tan gelmektedir.

Allah’ın Ruhu içimizde olmazsa O bize seslenemez. Eğer içimizde Kutsal Ruh yoksa Mesih geldiğinde vay halimize! Oysa Mesih’in kanıyla yıkanırsak Allah bizi bırakmayacak ve daima bize yakın olacaktır. Allah kurtulmamız için bize Oğlu ’nu vermiştir. Bu basite alınacak bir şey değildir. İncil’i basite almak yaşamdan ölüme geçmek kadar ciddi bir olaydır. İşte Kurtuluş aynı anda hem çok kolay hem de çok zordur. Biz göğe gidemeyeceğimiz için Allah bize geldi. Bizim için imkânsız olanı Tanrı kolayca başardı. Bunu küçümsersek tehlike çanları bizim için çalmaya başlayacaktır.

Bize Kutsal Ruhunu veren tanrımıza övgüler Yaşamımız Ruhun yönetiminde olarak Allahlımıza yücelik getirsin.

Dirisu Kilisesi
Bedri Peker

Çarmıhın Önemi

19 04 2012

Galatyalılar  6:14 okuyalım.

14 Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür ben de dünya için.

Benim arzum, Hıristiyan denilen bizim yaşamımızın tamamen değişilmesidir. Karanlıkta olan dünya için ışık ve tuz olmamızdır.

Biz İsa’nın sevgisiyle bu dünyayı sarsan, devirebilen güçlü adam olalım. Dünyayı şaşırtan bir grup olalım. Hayatımızda Allah’ımız için yaşamaya hazır olan, İsa için kendi hayatını vermeye hazır olan bir grup olalım.

Günlük ekmek için değil, Rab ‘bin sözünü daha özleyerek duaya odaklanan biri olmamızı istiyorum.
Dünyadan hiç korkmadan sadece Rab ‘bin izzeti için yaşayalım.
Nihayet İsa’nın tekrar gelişinde bize söyleyecek ki, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle! Gel, efendinin şenliğine katılın!’
O günü bekleyelim. O günü bekleyerek bizim hayatımız Rab ‘be bırakalım.

Bize tokat atana öbür yanağı vermek bir iki kere mümkün, ama on yirmi kere mümkün değil, düşmanlarımızı yürekten sevmek, bize devamlı zulmedenler için durmadan dua etmek çok zor bir iştir.

Biz Rabbin istediğine göre nasıl yaşayabiliriz? Böyle bir yaşam sürdürülen güç nereden geliyor acaba?
Elbette Rab’ den gelir diyeceksiniz. Yani Kutsal Ruh ’tan. Tabi ki, bunun için Kutsal Ruh bize gelmelidir.

Ama tekrar soru başlıyor.
Ne yaparsam Kutsal Ruh bize geliyor? Kutsal Allah kirli insanlara nasıl gelebilir?
Bunun cevabı da Mesih’in çarmıhının içindedir. Siz çarmıhı öğrendikçe cevaba yaklaşacaksınız. Bu nedenle, ben burada İsa’nın çarmıhını öğrenin diye sesleniyorum.
Bildiğimiz gibi İsa’nın çarmıhı Hıristiyanlığın özü, merkezi ve kalbidir. Yani her şeydir.
Fakat bu özü kaybedince Hıristiyanlığın gerçeği, kudreti (gücü) de kaybolmuş olur. Bu yüzden size çarmıh vaazını vermekteyim. Size ‘Her şeyden önce, Onun çarmıhını daha sevin’ diyorum.

Tekrar söylüyorum.
İsa’nın çarmıhını yüreğin merkezine koymanın önemli sebebi budur.
İsa’nın çarmıhını doğru anlarsak O zaman dünyanın ışığı ve tuzu olarak dünyayı değiştirebiliriz. Rab ’be hayatımızı sunabiliriz. Rabbi sevindiren yaşam, hayat sürdürmek için öncelikle çarmıhına doğru yaklaşmak şarttır. Rabbi sevindirmek için çarmıha yaklaşmak gerek.

1-Korintler 1:2224
Yahudiler doğaüstü belirtiler ister, Grek’lerse bilgelik arar. 23 Ama biz çarmıha gerilmiş Mesih’i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar. 24 Oysa Mesih, çağrılmış olanlar için -ister Yahudi ister Grek olsun- Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir. 25 Çünkü Tanrı’nın «saçmalığı» insan bilgeliğinden daha üstün, Tanrı’nın «zayıflığı» insan gücünden daha güçlüdür.

23. ayette Yahudiler bunu bir yüzkarası diyor, bu ne demek?
Eski antlaşmanın şeraitte göre ölüm cezasına çarptıranlar taşlanarak öldürülürdü. Çarmıha çakılarak öldürülenler ise Tanrı tarafından lanetlenmiş kişilerin uğradığı ölüm şekliydi.

Bu yüzden Yahudiler İsa Mesih’in Allah tarafın lanetlendiğini düşündüler Bundan dolayı İsa ve onun çarmıhı Yahudiler için bir yüz karasıydı. Bunun için Onun kurtarıcı Mesihliğinden utanç duydular. Bizi kurtaracak kişi nasıl çarmıha asılarak öldürülür diye gururlandılar.

Öteki uluslar da saçmalık sayarlar, Roman imparatorluğunda çarmıh cezası en kötü ve acımasız olan öldürme şekliydi.
İsyan veya başkaldırı gibi ağır bir suç işleyenler çarmıha gerilme cezası alırdı.

İsa’nın elçileri ve birçok insan bu cezaya çarptırılan İsayı takip ediyorlardı öğrencileri çarmıhı inançlarının simgesi olarak kullanıyorlardı.  Romanlılara göre bunlar saçmalıktı.
Çarmıha gerilen bir kişinin öğrettiklerinin peşinden gitmek ve Onu yüceltmek aptallıktı.

Fakat İsa’nın öğrencilerin zamanından bugüne dek, İsa’nın çarmıhı bizim imanımızın simgesidir. Hem de, biz çarmıha gerilmiş olan Mesih’i tanıtıyoruz.
Niye öyle?
Çünkü Allah’ın bilgeliğinin açıklandığı tek yer Mesih ve Onun çarmıhıdır. Rab ‘bin gücü orada gösterildi. Çarmıh ve oradaki Mesih İsa, kurtulmakta olan bizler için Tanrı’nın gücüdür. Allah’ın bilgeliğidir.

Siz Bakın! Bütün dinler, İsa Mesih’in dünyada gelip gittiğine değil, onun çarmıhında canını vererek bizi kurtardığına karşı dururlar.
Ama biz çarmıhtaki ölümüne ve dirilişine inanıyoruz. Çünkü orada yaşam var, sonsuzluk güç ve Tanrımız var.

Şimdi çarmıh aracılığıyla Tanrının karakteri hakkında sizinle paylaşmak istiyorum.
İsa’nın Çarmıhı, Rab ‘bin gazabı ve sevgisini mükemmel bir şekilde gösteren tek çaredir.

Siz Tanrı’nın adaleti ve öfkesinin inanılmaz şekilde büyük olduğundan ne kadar haberiniz var? Günahın ciddiyetini ne kadar biliyorsunuz?
Maalesef, biz günahı çok hafife allıyoruz.  Allah’ın günahtan nefret ettiğini unutup kolayca günah işliyoruz.

Günah, nedir? Tanrı’dan nefret ederek kendi kedine bağımsız kaidesiz yaşamak demektir. (Yaşamım bana ait düşüncesidir). Tanrıyla düşman olmak demektir.

Günahın özü nedir? Adaletsizliktir. Allaha aldırmamak, Allah’ın görkemi için yaşamayı ve Onu övmeyi reddetmektir. Kendi kendimin tanrısıyım diyerek ‘Her şey benim için olsun, benim olsun’ demektir. Ve sonuçta Rab ile ilişkin kopmuş olur. Allah ile ilişkisi kopmuş insanların içi boştur.

Romanlılar 1:21-22 de diyor ki
Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. 22 Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. 23 Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.

İç boş olan insanlar bu boşluğunda Rab yerine kendisini koyarlar. O zamandan itibaren insanlar kendilerini Tanrı sayarak ‘Hayatım benim’ diye kendi istediği şekilde kendi kararıyla yaşıyor. Ama öyle yaşadığı an gittikçe içi daha boş olur.

Sonuç olarak iç boş olanlar ne yaparlar? Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insan, ve başka putları (para, başarı, şehvet vs.) ile yüreğini doldururlar. Gittikçe daha günah işlerler ve kötüye giderler. Yani Allahsızlık adaletsizliği getirir.

Bu yüzden Rab günahtan nefret eder. Rab günaha karşı alev alev yanan öfkeye sahiptir. Onun öfkesi günahkârlara tamamen boşaltılmaktadır. Boşaltmazsa söndürülemez. Günahtan nefret eden Rab mutlaka ceza verir. Çünkü Rab kutsal adaletlidir. Rab asla günahı affetmez. Onun kutsallığı kendisine yaklaşan bir lekeye dahi müsamaha etmez.

Rab ‘bin karakterlerinden biri olan adalet içinde bağışlamak yoktur. Günah varsa ceza var. Rab ‘bin adaleti budur.
Eğer kimse günahın cezasını çekmeden affedilirse o kişi çok mutlu olur. Fakat bu Rab ‘bin adaleti ihmal ettiği anlamına gelir. Rab ‘bin karakterinde günaha müsamaha ederek adaleti ihmal etmek yoktur. Rabbimiz adaletinden dolayı günah işleyen bize ölüm cezasını vermektedir.

Fakat adaletli Rab aynı zamanda sevgidir. Onun sevgisi ne kadar büyük ki, bizim ölmemize izin veremez. Rab ‘bin sevgisi müthiştir.

Sevgisinden dolayı bizi affetmek zorunda kalır. Bu Rab ‘bin dilema( Yürek acısı )dır. Günah işleyen insanlara ceza vermek gerekiyor, ama insanları çok sevdiği için affetmek istiyor. Günahtan dolayı insanlar Allah ile birleşmesi mümkün değil, ama Rab insanlarla beraber yaşamak istiyor.

Rab kendi adaleti ve sevgisini aynı anda tamamlayacak harika bir yol yarattı. Kendi adaletine göre günahın cezasını kendi kendine çekmektir. Yani Rab ‘bin sevgisi ve adaletini tamamlayabilen yöntem olarak kendi oğlunu öldürmeye karar verdi.

Bütün insanların günahı için kendi kurban olup bu yürek acısını dindirdi. Rab, öfkesini kendi üzerine dökerek bizim günahlarımızı yok etti.
Kendi canını vererek bizi kurtardı.

Bu nedenle çarmıh, şiddetli gazabın simgesi ve mükemmel sevginin sembolüdür.
Bu cevap, Müslümanlar tarafından çok sorulan sorunun cevabıdır.
Niçin Allah insan olup dünyaya gelsin diye sordukları sorunu cevabıdır.

Ama Allah’ımız bunu yaptı. O sevgisi ve adaletini tamamlamak için bunu yaptı.  Kendi kutsallığı ve sevgisi hiç yıkılmasın, birbirine uyum sağlasın diye. Rab kendisine günahın cezasını vererek adaletini sevgisini ve tamamladı.

Tekrar söylüyorum.
Çarmıh Allah’ın kutsal gazabını iyi bir şekilde ifade ediyor. Günaha karşı Rab ‘bin çözümü, biricik oğlunu çarmıhta öldürerek onun gazabının tamamen dökülmesidir. Allah biricik oğlunu ölüme teslim edecek kadar günahtan nefret ediyor. Kendi oğlunu çarmıhta ölüme vermek, Allah’ın kutsal gazabının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor, aynı zamanda bizi ne kadar sevdiğini gösteriyor.

Biz çarmıhta Rab ‘bin günahtan nefret ettiğini gördük. Allah kutsal olduğu için günaha karşı ne kadar öfkelendiğini öğrendik. Bu yüzden İsa’nın çarmıhını öğrendikçe hem günahtan uzaklaşırız, hem de Allah’ın sevgisini anlarız.

Bu yüzden İsa’nın çarmıhında Allah’ın karakteri var ve Onun gücü de vardır.

Yavaş yavaş vaazımı bitireceğim.
İsa’nın çarmıhı harika olay, harika gerçek ve  insan yerine ölen Allah’ın sevgi ve adalet hikayesidir.

Çarmıh, insanların kurtulması için kendi kendini yargılayan Allah’ın hikâyesidir. Baba Tanrının (?) biricik oğlunu kurban ederek insanları için acı çekmeye karar veren Allah’ın hikâyesidir.  İnsanların sevinci ve mutluluğu için yas tutan, acı çeken Allah’ın hikâyesidir.

Çarmıh Baba Tanrının insanlar için en sevdiği oğlunu öldüren Allah’ın hikâyesi, insanlar uğruna terk edilmiş ve ölüyor olan oğluna gözyaşı ile çığlık atan Allah’ın hikâyesidir.
Çarmıh, üçlü bir Allah’ın İnsanlar için birlikte Cennet cenazesi yaptığı hikâye, Tanrı olmak isteyen insanlar için Allah’ın insan olup öldüğü hikâyedir.
Çarmıh kral olmak isteyen insan için, kralın köle olup acı çektiğini anlatan kralın hikâyesi, insanları ölümden özgür kılması için Allah’ın oğlunun ölümünün acısını anlatan hikâyedir.

Çarmıh, insanların izzeti için Allah’ın hakaret edildiği anlatan hikâye, kimsesiz çocukların ( Bizlerin ) Allah’ın evradı olması için İsa Mesih’in gökteki görkemini bırakıp kimsesiz kaldığını anlatan hikâyedir.
Çarmıh, insanların birliği için Allah’ın kendi kendine ayrılarak öldüğü anlatan hikâyesidir.
Çarmıh Hristiyanlığın bir parçası değil,  Allah’ın kurtuluş palanının öz hikâyesidir.
Bu yüzden, sistemik teolojinin bir parçası, imanın bir parçası diye düşünmeyeceğiz.
Çarmıh, günahın ciddiyeti ve Allah’ın kutsal sevgisinin meselesidir.

Ama şimdi size bir soru soruyorum.
Siz İsa’nın çarmıhını seviyor musun? O zaman ne kadar seviyorsun?
Hristiyan denilen siz Allah’ın en sevdiği yeri, en önemseyen yeri: İsa’nın çarmıhını ne kadar seviyorsunuz? Severseniz, Onun çarmıhını nasıl ilan ediyorsunuz?
Her gün oraya bakıp Rab ‘bin gücünü alıyor musunuz? Onu daha çok öğrenmek için gayret ediyor musunuz?

Lütfen Onun çarmıhını sevmeye kararlı olun! Şimdi başlayın. O zaman Allah’ımız sizinle olacak. Kutsal Ruhu, oradan size gelecek.
Şimdi bitirmek üzerindeyim. Sonraki vaazda Çarmıhın kudreti hakkında sizinle paylaşacağım.
İsa Mesih çarmıhında bizim için neler iş yaptığını ve biz Onun çarmıhta onunla beraber ölmemiz için pratik bir şekilde bir yolu anlatacağım.
Siz de İsa’nın çarmıhını öğrenmek için dua edin.

Dirisu Kilisesi
İhsan

Çarmıhtaki Zaferimiz

1.04.2012

Tanrı’nın ateş gibi yanan gazabı ve bize karşı olan sevgisi çarmıhta bir araya geldi. İsa Mesih olmasaydı O’nun öfkesi karşısında ölecektik.

İsa’nın zamanındaki Yahudiler, Mesih’in gelmesini bekliyorlardı ama onun öleceğini hiç beklemiyorlardı. Onlar kendilerini bu dünyadaki konumlarını güçlendirecek bir Mesih’in geleceğini düşünüyorlardı. İsa’nın isteği ise bu değildi. O’nun yüreğinde hep Tanrı’nın isteği vardı. İsa kendini ölüme hazırladı. Öğrencilere de hep çarmıh hakkında öğretti. Öğrenciler O ölüp dirildikten sonra Mesih İsa’nın çarmıhını her şeyin merkezi olarak görüp ona odaklandılar. Örneğin Pavlus, Aranızdayken, İsa Mesih’ten ve O’nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım. (1. Korintliler 2:2) demiştir.

Peki bizim için İsa Mesih’in çarmıhı nedir? Öğrencilerin olduğu gibi çarmıh bizim de her şeyimiz olmalı. Biz her gün İsa’nın çarmıhına yaklaşıp Tanrı’nın isteğine göre yaşayabiliriz. Çarmıha yaklaşmak demek bizi kurtaran Tanrı’nın karakterini ve O’nun işini öğrenmek demektir. Çarmıha yaklaştıkça kendi kirliliğimizi de görürüz. Zaten temiz olsaydık çarmıha ihtiyacımız olmazdı. Onu derinden öğrenmek için Kutsal Kitap’ı okuruz, “iyi insan” olmak için kesinlikle değil.

Kutsal Kitap Mesih’le birlike çarmıhta öldük diyor. “Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.” (Romalılar 6:4-6)

Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. (Galatyalılar 2:20)

Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.  (Galatyalılar 6:14)

Çarmıhta ölmüş olmamıza rağmen hâlâ canlı olarak burada oturuyoruz, o zaman “öldük” ne demektir? Bunun ruhsal bir anlam taşıdığı açıktır. Yani ruhsal olarak İsa Mesih’le beraber öldük. “Ruhsal”  ifadesinin anlamı “hayali” değildir. Ruhsal işlerin nasıl olduğunu anlayamasak da sonuçlarını gördüğümüz için gerçek olduklarını biliriz.

Kutsal Kitap’ta, Mesih İsa’yla birlikte ölenlerin O’nun zaferine de ortak olduklarını söylüyor. Günaha karşı ölüp zafer kazandığımızı ilan ediyor. Yani bu, günah üzerimizde egemenlik süremeyecek demektir.

Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız? Mesih İsa’ya vaftiz edildiğimizde, hepimizin O’nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın. Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız. (Romalılar 6:1-14)

Önceleri günah bizim sahibimizdi ama şimdi öyle değildir. Hepimiz İsa’yı tanımadan önce günahkârdık. Mesih İsa’yla birlikte ölerek günaha karşı zafer kazandık. Çünkü artık bizim sahibimiz İsa Mesih’tir. İsa’yla ölmeyenler günaha köle olmaya devam ederler. Günah işlemek istemeseler de bunu başaramazlar çünkü günah onların efendisidir.

Nasıl bir baba yolda yürürken çocuğunu tehlikelerden koruyorsa Tanrı’nın da kendi çocuklarını günahtan koruyacağı kesindir. Yalan,  öfke, zina, şiddet, dedikodu gibi günahlardan Mesih İsa’nın çarmıhıyla kurtuluruz. Biz günaha karşı sanki bir ceset gibiyiz. Tanrı’ya, doğruluğa karşı ise capcanlıyız.

Gerçek Hristiyan olmak demek günaha karşı zafer kazanmak demektir. Günah sizi kışkırttığı zaman İsa’nın çarmıhını düşünürseniz zafer kazanırsınız.

Kutsal Kitap çarmıhta kazanılan beş çeşit zaferden söz eder. Bunlar: Günaha, dünyaya, Yasa’ya, bedene ve şeytana karşı zaferdir.

Dünyasal yaşam Rab İsa’yı tanımayanların sevdiği hayat tarzıdır. Bunlar çok çeşitlidir ama kısaca değinmek gerekirse sansüalizm yani duygucu lük (Kutsal Kitap’ta doğal benliğin tutkuları diye geçer), gözün tutkuları (örneğin sağlıklı olmak için değil ‘güzellik’ uğruna zayıflamak istemek), başarılı olma tutkusu; bizim işimiz Rab ’bin bize verdiği işi yapmaktır, daha fazlası bizim için gereksizdir, ünlü olma isteği de aynı şekilde dünyasaldır.

Çarmıh, Yasa’ya karşı zaferin kaynağıdır. Legalizm (yasacılık), kendini beğenme, ruhsal kibir, genelleme ve kuralcılığa karşı ölüyüz. Başkalarını yargılamak istediğimizde önce dedikoduyla başlarız. Kutsal Kitap’ta Matta 7:1’de “Başkalarını yargılamayın ki yargılanmayasınız” denmiştir. Dedikodu yapmak yerine o kişi hakkında dua etmeliyiz. Pratikte de karşımızdakinin izni olmadan o kişinin zayıf noktalarını başkalarıyla paylaşmayarak dedikoduya karşı önlem alabiliriz. Dedikodu yapılan yerde şeytan işler.

Çarmıh, bedene (doğal benliğe) karşı zaferin kaynağıdır. Tembellik, cinsel ahlâksızlık, depresyon ve öfkeden uzak durmalıyız. Depresyon abartıldığı kadar büyük bir şey değildir. Nitekim biz çarmıhta depresyona karşı da öldük.

Şeytana gelince, zaten İsa’nın adıyla kovulduğunda tamamen etkisizdir.

Bahsettiğimiz bu beş şeye karşı zafer kazanalım çünkü bunların hepsine de “dur” deme gücümüz vardır. Bu gücü İsa Mesih’in çarmıhtaki zaferinden alırız zira biz onunla ölerek bu zafere de ortak olduk.

Dirisu Kilisesi

İhsan