Geride Bıraktığınız Şeylere Dönüp Bakmayın
23 Temmuz 2017
Rab’bin gelişinin yaklaştığı günlerde, yani son çağda yaşıyoruz. İsa Mesih’in göğe alındığı zamandan bu yana geçen yaklaşık 2000 yıl boyunca imanlılar her zaman son çağda yaşadıklarının bilincine sahiptiler. Rab’bin geri geleceği İsa Mesih’in göğe alınırken meleklerin uyarısıyla başladı.
Elç. 1:10
İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.”
Bu andan itibaren Rab’bin imanlıları göğe alması için bekleyiş başladı. Kutsal Ruh aracılığıyla vahiy alan Elçi Pavlus, Petrus ve diğer elçiler bütün mektuplarında ve vaazlarında imanlılara her zaman bir aciliyet içinde hazır olmaları konusunda çeşitli defalar uyarılarda bulundular. Bu yüzden imanlılar her dönemde Rab sanki bugün gelecekmiş gibi yaşadılar, çünkü Rab onları bu şekilde uyarmıştı,
Luk 12:39-40
Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın hangi saatte geleceğini bilse, evinin soyulmasına fırsat vermez. Siz de hazır olun. Çünkü İnsanoğlu* beklemediğiniz saatte gelecektir.”
Tıpkı hırsızın ne zaman geleceğini bilemeyeceğimiz gibi Rab’bin günü de beklenmedik saatte gelecek. İşte bu nedenle hazır olmamızı buyurdu. Gerçekten de Rab’bin geleceğini biliyoruz, son zamanlarda yaşadığımızı biliyoruz, ama tam olarak ne zaman geleceği konusunu Rab bir sır olarak sakladı. Bunu Gökteki Baba’dan başka kimsenin bilmediğini söyledi. Eğer bir olayın tam gerçekleşeceği zamanı bilmiyorsanız, elbette her zaman uyanık olmanız gerekir. Örneğin bu nedenle askerler kulelerde ya da karargahlarla her zaman nöbet tutarlar. Acil bir durumun ne zaman olacağı belirsizdir, çünkü..O zaman bize düşen de tıpkı askerler gibi her gün Rab gelecekmiş gibi hazır bir şekilde nöbet tutmak olmalıdır.
Rab 5 akıllı 5 akılsız kız benzetmesinde ve güvenilir köle benzetmelerinde de aynı şeyi bize öğretiyor. Peki Hazır olmak ne demek ve nasıl hazır olmalıyız? Hazır olmak için nasıl bir tutum içinde olmalıyız? Bu soruları Rab’bin sözlerine bakarak birlikte değerlendireceğiz.
Luk 17:23-33
Şimşek çakıp göğü bir ucundan öbür ucuna dek nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır. Ama önce O’nun çok acı çekmesi ve bu kuşak tarafından reddedilmesi gerekir.”Nuh’un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu’nun günlerinde de öyle olacak. Nuh’un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. Lut’un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. Ama Lut’un Sodom’dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti. “İnsanoğlu’nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır. O gün damda olan, evdeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan da geri dönmesin. Lut’un karısını hatırlayın! Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır.
Rab İsa, öğretilerinde Eski Antlaşma’da öyküsü ya da adı geçen bazı kimselerden bahseder. Örneğin Yunus’tan Süleyman’dan, Nuh’tan, İbrahim’den ya da Davut’tan çeşitli ayetlerde söz ediyor. Daha başkaları da var. Ancak özellikle bir kişi var ki ibretlik olarak izleyicilerine Rab onu hatırlatıyor. Kimi? Lut’un karısını hatırlatıyor. Lut’un karısıyla ilgili hatırlamamız gereken şey neydi?
Yaratılış 19. bölümde bu hikaye anlatılıyor:
Yaratılış 19
İbrahim’in yeğeni Lut İbrahim’den ayrılıp Sodom’a yerleşmişti. Ailesiyle birlikte günahın zirve yaptığı bu kentte yaşıyordu. Rab Sodom’u yargılamaya karar verdiğini İbrahim’e açıkladı ve bunun üzerine İbrahim Lut için Rab’be aracılık ederek canını bağışlamasını istedi. Böylece Sodom’dan Rab’bin gönderdiği melekler tarafından aceleyle çıkarıldılar, çünkğ Rab’bin yargısı artık bu kentin üzerine gelmek üzereydi. Kaybedecek bir dakika bile kalmamıştı. Rab’bin melekleri arkalarına bakmadan, ovada durmadan dağa kaçmalarını söyledi, yoksa öleceklerdi. Lut ağır davranmasına ragmen Rab ona acıdı. Böylece Lut ve ailesi yakınlardaki Soar adlı küçük bir kente kaçtılar.
RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. Ancak Lut’un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
Bu noktada Lut’un karısını düşünelim. Sodom gibi günaha teslim olmuş bir kentte yıllarca yaşadıktan sonra yaklaşan felaketten kurtulmak için zorla dışarıya çekilen birisiydi. Ve geriye dönüp baktığı zaman tuz kesiliyor. Onun ne ismini, ne yaşını ne de hangi milletten olduğuyla ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. Ama onun başına gelenlerden öğrenecek çok dersler var. Ayette geçen “dönüp geriye bakınca” ifadesinin İbranicesi sadece omzunun üzerinde geriye göz gezdirmekten daha fazla bir anlam içerir. “Düşünmek, dikkatini vermek, değerli saymak” anlamındadır. Diğer bir deyişle, Lut’un karısı bir taraftan günah dolu hayatından kurtulurken diğer yandan da geride bıraktığı geçmişe dikkatini veriyor, değer verdiği şeyleri düşünerek yas tutuyordu. Tanrı o iğrenç kenti yok ederken Lut’un karısı kaybettiği şeylerin arkasından özlemle bakakaldı. Kendisini o kentle özdeşleştirmişti, ona değer vermişti ve Tanrı’nın sözünü dinlememişti. Bu nedenle tuz kesildi. İbranice metinde “tuz direği” oldu diyor. Tanrı onun canını herhangi bir şekilde alabilirdi, ama onu kalıcı bir ibretlik anıt olması için tuz direğine çevirdi. Tuz direği kötülüğe ve günaha özlem çekmenin acı sonunu bize hatırlatıyor. Aslında İsa Mesih’in günlerinde Lut Gölü civarında Lut’un karısı diye bilinen bir tuz direği vardı ve Rab İsa bu ayette öğrencilerine aynı zamanda o direği de hatırlatıyordu. Lut Gölü bölgesinde buna benzer tuz direkleri hala var.
Lut’un karısının yaptığının tam karşıtını yapan, yani geriye dönüp bakmayan, arkada bıraktıklarına özlem duymayan ve Rab’bin beğenisini kazanan bir başka kadını hatırlatmak istiyorum. Bu kadın Rut.
Ruh 1:14-17
Gelinler yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonunda Orpa kaynanasını öpüp vedalaştı, Rut’sa ona sarılıp yanında kaldı. Naomi Rut’a, “Bak, eltin kendi halkına, kendi ilahına dönüyor. Sen de onun ardından git” dedi. Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak. Sen nerede ölürsen ben de orada öleceğim ve orada gömüleceğim. Eğer ölümden başka bir nedenle senden ayrılırsam, RAB bana daha kötüsünü yapsın.”
Rut, Naomi’nin gelini olduktan sonra artık yeni ailesinin hem fiziksel hem de ruhsal olarak adanmış bir üyesi olmayı seçti. KOcası öldükten sonra eltisi gibi Naomi’yi bırakabilirdi. Bir bağlılık hissetmeyebilirdi Ama o ileriye, geleceğe bakmayı seçti. Tanrı’nın onun hayatı için bir planı, bir çağrısı olduğunu anladı. Bu çağrıya boyun eğdi. Geçmişini inkar etti, ondan nefret etti. Kendisi Moavlıydı, halkını geride bıraktı, İsrail halkını halkı olarak benimsedi; Moav ilahı iğrenç Kemoş’u reddetti. İsrail’in Tanrısı kutsal RAB’be taptı. Rab onu kurtarırken o geride bıraktıklarına bakmadı, çünkü günahtan nefret ederek TAnrı’nın kutsallığına yürümenin sevincini deneyim etti. Ve Sonunda ödülünü Rab’den aldı. Lut’un karısından alacağımız bir uyarı varsa, bunun karşılığında Rut’tan alacağımız bir ders de var.
İbraniler Mektubu’nda Eski Antlaşma’daki imanlıları anlatıyor ve onlarla ilgili şuönemli tespiti yapımaktadır.
İbr. 11:13-16
Bu kişilerin hepsi imanlı olarak öldüler. Vaat edilenlere kavuşamadılarsa da bunları uzaktan görüp selamladılar, yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiler. Böyle konuşanlar bir vatan aradıklarını gösteriyorlar. Ayrıldıkları ülkeyi düşünselerdi, geri dönmeye fırsatları olurdu. Ama onlar daha iyisini, yani göksel olanı arzu ediyorlardı. Bunun içindir ki, Tanrı onların Tanrısı olarak anılmaktan utanmıyor. Çünkü onlara bir kent hazırladı.
Burada imanlıların nasıl yaşadıklarını görüyoruz. Yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiler ve yeni vatanlarına doğru ilerlediler. Ve bunu yaparken çok önemli bir şey yaptılar. 15. Ayette ne yaptıklarını söylüyor! Ayrıldıkları ülkeyi düşünmediler. Eğer ayrıldıkları ülkeyi düşünselerdi, geri dönmeye fırsatları olurdu. Ayrıldığımız ülkeyi düşünmemeli, ona değer vermemeli, geriye bakmamalı, kısaca ayrıldığımız ülkeyi unutmalıyız.. Çünkü düşünmek ancak benliğe fırsat verecektir. İlk zorlukta ya da sorunda geri dönmek için bize ayartıcı düşünceler getirecektir. Bizler ayrıldığımız ülkeyi iyi biliyoruz, o ülkede karanlıkta ve çaresiz olduğumuzu hatırlıyoruz .Şimdi utandığımız şeylerden hiçbir kazancımız olmadı ve onların sonu ölümdür. Şimdi ise Tanrı’ya şükrediyoruz yeni vatanımız için. Göksel olanı arzuluyoruz. Lut’un karısı neden geriye baktı, çünkü ayrıldığı ülkeyi düşündü. Göksel olanı arzulamadı. Yüreğinde değer verdiği günahlı ve utanç dolu hayata özlem duyması onu ölüme götürdü.
Bu konuda sevgili elçi Pavlus ne yapıyor:
Flp. 3:13-15
Kardeşler, Ancak şunu yapıyorum: Geride kalan her şeyi unutup ileride olanlara uzanarak, Tanrı’nın Mesih İsa aracılığıyla yaptığı göksel çağrıda öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşuyorum. Bunun için olgun olanlarımızın hepsi bu düşüncede olsun.
Ruhsal hayattaki olgunluğun bir ön şartı geride kalanları unutup ileride olanlara uzanmaki hedefe doğru koşmaktır.
Kardeşler, düşüncemizin Tanrı’ya göre yenilenmesi şarttır. Yeni yaşamımızı eski benliğe dayalı düşüncelerle, geçmişe bakarak yaşayamayız. Kutsal Ruh’a tabi olarak yeni düşüncelerle Rab’bi tanımadan önceki günahlı hayatımızdan nefret edelim. Çünkü Tanrı ondan nefret etti ve onu yıktı. Eğer eski hayatımız RAb’bi hoşnut ediyor olsaydı, tövbe etmemiz anlamsız olmaz mıydı? O zaman Yeniden doğmamız gereksiz olmaz mıydı? Ama Rab bizi tövbe etmeye, Kutsal Ruh’tan yeniden doğmaya ve yeni ve kutsal bir yaşam sürmeye çağırdı. Tanrımız’ın düşüncelerine sahip olmak ve gerçek doğruluk ve kutsallıkta O’na benzer bir yaradılışı giyinmek gibi çok yüce bir davet aldık.
Rabbimiz kendi çağırdığı bu yeni yaşama geçmişimizdeki değersiz şeyleri taşımamızı istemiyor kardeşler. Tanrımız günahtan nefret ediyor ve günah O’na acı veriyor. Günahın Tanrı’ya acı verdiğini İsa Mesih’in çarmıhında görüyoruz. İsa, nefret ettiği günahları çarmıhta alçalarak üzerine aldı ve bu nedenle en büyük fedakarlığı yaptı. Şimdi Rab’le birlikte dirildiğimize ve yeni yaşama geçtik. Öyle ki hiçbir şekilde geçmişe özlem çekmeyelim, ve geride bıraktığımıza değer vermeyelim. Tanrı’nın yok ettiği ve nefret ettiği şey değerli olabilir mi? Sodom değerli olabilir mi? Gomorra değerli olabilir mi? Ateşle vurulması ve yok edilmesi artık an meselesi olan yargıya müstehak bu yozlaşmış dünya hayatı değerli olabilir mi? Hayır olamaz. Tanrı ile bu konuda aynı fikirde olmalıyız. Düşünce değişimi budur. Tanrı’nın nefret ettiği, yok ettiği şey asla bizim için iyi ya da özlenilecek bir şey olamaz. Bu konuda Tanrı’yla ters düşenleri, Tanrı’nın iğrenç saydığı ve yok etmemizi buyurduğu şe Şeytan ve dünya yutacaktır, çare yok.
Mez. 45: 10-11
Dinle, ey kral kızı, bak, kulak ver, Halkını, baba evini unut. Kral senin güzelliğine vuruldu, Efendin olduğu için önünde eğil.
Rab bizi seviyor, Mesih’e ait olduğumuz için O’nun güzelliği ve görkemi bizi kuşatıyor. Tanrı’nın değerli çocukları, O’nun öz halkıyız. Biz Lut’un karısı gibi değiliz, Kral kızıyız. Mesih’in görkemine bürünmüş geliniyiz. Mezmur 45’te dediği gibi, bunun için bizim için artık halkımızı, baba evimizi unutma zamanı gelmiştir. Mesih’te sahip olduğumuz güzellil içinde Kral’a Efendimiz olarak hizmet etmek en büyük zevkimizdir. Rab’be ait olmanın anlamı budur.
Dirisu Kilisesi
Alper Özharar