Rab İsa Karanlığın Gücünü Ayağımızın Dibine Sermiştir

21 Nisan 2013

Bugün Yeşu 10:22-25’ten söz etmek istiyorum.

Yeşu 10:22-25
Sonra Yeşu adamlarına, “Mağaranın ağzını açın, beş kralı çıkarıp bana getirin” dedi. Onlar da beş kralı -Yeruşalim, Hevron, Yarmut, Lakiş ve Eglon krallarını- mağaradan çıkarıp Yeşu’ya getirdiler. Krallar getirilince, Yeşu bütün İsrail halkını topladı. Savaşta kendisine eşlik etmiş olan komutanlara, “Yaklaşın, ayaklarınızı bu kralların boyunları üzerine koyun” dedi. Komutanlar yaklaşıp ayaklarını kralların boyunları üzerine koydular. Yeşu onlara, “Korkmayın, yılmayın; güçlü ve yürekli olun” dedi, “RAB savaşacağınız düşmanların hepsini bu duruma getirecek.”

İblis insanları günaha, karanlık düşünceye yöneltir ve bu konuda baskı kurar. İnsan kendi çabasıyla bu zincirlerden kurtaramaz. Ancak Rab, Yeşu’ya düşmanlar karşısında zafer verdiğinde Yeşu kendisiyle beraber savaşan komutanlarını çağırdı ve ayaklarıyla esir aldıkları beş kralların boyunlarının üstüne basmalarını söyledi. Düşman Tanrı’nın halkına her zamana meydan okur ama Rab İsa Mesih sayesinde o yerin çamuru gibi ayak altına alınmaya mahkum olmuştur. Rab, İblis’in üzerimizdeki yetkisini ortadan kaldırmıştır. İsa Mesih çarmıh üzerinde ölümün gücünü yenerek bize zafer kazandırdı. Tanrısal bilgelik ve kurtuluş getirdi.

İblis bizim cennete gitmemize engel olmaya çalışıyor, bu dünyanın bozuk düzeni olan çölünde yaşamamızı istiyor. Ancak Kralların Kralı olan sahibimiz İsa Mesih onun ağzını kapatmıştır.

Matta 10:1-8
İsa on iki öğrencisini yanına çağırıp onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi. Böylece kötü ruhları kovacak, her hastalığı, her illeti iyileştireceklerdi. Bu on iki elçinin adları şöyle: Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreas, Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas ve vergi görevlisi Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot. İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın.Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin.Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun.Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.

İsa, yer yüzünde kaldığımız süre içerisinde bize hastalık üzerinde, cinler üzerinde yetki vermiştir. Onları ayaklarımızın dibinde ezmemiz için yetki verdi. Yeşu İsa Mesih’i temsil ediyor. O’nun gölgesidir. Biz de ikinci Adem’le birleşirken O’nun bütün yetkilerine sahip oluyoruz! Aynen Yeşu’ya dediği gibi Rab de bizlere söylüyor sözlerim sizde durursa her ne dilerseniz onu yapacağım.

Rab bugün bizi yüreklendirmek istiyor. Baba, sizi Ruhu’yla Mesihte evlat yapmıştır. Biz insan iradesi ile değil Tanrı Ruhu aracılığıyla evlat olduk.

Markos 16:15-20
İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun. İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.” Rab İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağında oturdu. Öğrencileri de gidip Tanrı sözünü her yere yaydılar. Rab onlarla birlikte çalışıyor, görülen belirtilerle sözünü doğruluyordu.

İncil’i halkına duyuran Rab göğe gittiğinde Kutsal Ruh Rab’bin halkının üzerine geldi. Petrus, doğuştan felçli olan bir adamı iyileştirdikten sonra şöyle dedi: “…Bu adam, sizin çarmıha gerdiğiniz, ama Tanrı’nın ölümden dirilttiği Nasıralı İsa Mesih’in adı sayesinde önünüzde sapasağlam duruyor.” Mesih’e baktığımızda şifa buluruz. Bugün size teşviğim şudur: Rab ile yaşayalım, zafer komutanıyla sevinelim! Bizim Rabbimiz mezarda değildir! Bizim Rabbimiz insan soyu değildir! Rabbimiz tek yetkilidir! Bizi tek bir isim kurtarabilir. Hepimiz çamurun içindeydik, O bizi çamurun içinden çıkardı.İsa’nın ismi zafer getirir. çünkü o şeytanı ayaklar altına almıştır.

Mika 7:8-11, 18-20
Halime sevinme, ey düşmanım! Düşsem de kalkarım. Karanlıkta kalsam bile RAB bana ışık olur.RAB’be karşı günah işlediğim için, O’nun öfkesine dayanmalıyım. Sonunda davamı savunup hakkımı alacak, Beni ışığa çıkaracak, adaletini göreceğim.Düşmanım da görecek ve utanç içinde kalacak. O düşman ki, “Hani Tanrın RAB nerede?” diye soruyordu bana. Onun düşüşünü gözlerimle göreceğim. Sokaktaki çamur gibi ayak altında çiğnenecek. Ey Yeruşalim, Surlarının onarılacağı, Sınırlarının genişletileceği gün gelecek … Senin gibi suçları silen, Kendi halkından geride kalanların isyanlarını bağışlayan başka tanrı var mı? Sonsuza dek öfkeli kalmazsın, Çünkü sadık olmaktan hoşlanırsın. Bize yine acıyacaksın, Çiğneyeceksin suçlarımızı ayak altında. Bütün günahlarımızı denizin dibine atacaksın. Geçmişte atalarımıza ant içtiğin gibi, Yakup’un ve İbrahim’in torunları olan bizlere de verdiğin sözü tutacak ve sadık kalacaksın.

O’nun adı Sadık Tanrı’dır. Tanrı bize Kutsal Ruhu’nu vermekle bize merhamet etmiştir. Bu merhametin değerini bilelim. Işık ışıktan, karanlık karanlıktan hoşlanır. Işığın çocukları olarak ışıkta yaşayalım. Rab bizi kurtaranın O olduğunu hatırlamamaızı istiyor.Yüreğimiz sevinsin. Biz sahipsiz değiliz, terkedilmiş değiliz, çünkü arada İsa Mesih vardır. Baba, İsa’yı her zaman onaylamıştır.

Golyat iri yarı bir adamdı. İsrail halkı onun karşısında titriyordu. Ufak tefek Davut geldi ve onu bir taş parçasıyla yere serdi. Sonra da üzerine çıkıp Golyat’ı kendi kılıcıyla öldürdü. İsa da Şeytan’ı aynı şekilde mahvetmiştir. Çölde dört kere denendi, ayartılmadı. Aksine çarmıhta O’nun başını ezerek yendi.

İsa’nın adı güçtür, yaşamdır. Bunu ben değil Baba Tanrı söylüyor. Bu isme güvenmeyenlere lanet gelecektir. Rab’be övgü olsun çünkü O Tanrı Oğlu’dur! Ve bizim kurtarıcımızdır.Bu adla evimizi , ailemizi çocuklarımızı, kutsayalım bereketleyelim. Amin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Bizde Olan Kutsal Ruh’tur

14 Nisan 3013

Rab Ruh’tur ve Yaşam’dır. O’nun Sözü kendisidir. Dua edelim ki Kutsal Ruh bize sözünü açsın ve bize güç versin.

Düşman bizimle uğraşır ama bizde olan Rab’bin gücüdür. Allah’ın evlatları Kutsal Ruh’tan doğup yaşam buldular. Kutsal Ruh’u alan siz sevgililer Rab’be aitsiniz.

Hezekiel 36:26-27
Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım.

Rab düşmüş olan ruhumuzu aydınlatınca ölmüş olan ruhumuz dirildi. Rab bununla yetinmeyip kendi Ruhu’nu da bize verdi. Kutsal Ruh’u aldığımızda Rab’bin buyruklarını sevinçle yerine getiriyoruz. Rab bize korkaklık ruhu vermedi. Oğulluk ruhu verdi.

İbraniler 10:21
Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım.

Kutsal Ruh bizde etkin oldukça her hizmette başarılı oluruz. İsa Mesih’in gökten gelen Tanrı Oğlu olduğuna iman ettiğimizde Baba Ruhu’nu bize verir. Bizden önce yaşayan peygamberleri de sona kadar Rab’de sadık kalmalarını sağlayan Kutsal Ruh’tu.

Hristiyanlık insansal kurallardan ibaret değildir. Hristiyan alemi Kutsal Ruh’u almalıdır. Rab’bin sözü gerçektir, O’na iaman eden utandırılmayacaktır.

Mika 7:8
Halime sevinme, ey düşmanım! Düşsem de kalkarım. Karanlıkta kalsam bile RAB bana ışık olur.

Düşmanımız İblis’tir. Rab’bin Ruhu bizde etkin olursa düşmanımız sevinemez. İsa dünyaya geldiği andan itibaren Şeytan ve cinleri O’nu düşürmek için çırpındılar ama O kudretle dirildi. Rab’bin sözü gerçektir, Mesih galip gelmiştir.

Bizde olana sıkı tutunalım. Bizde olan Kutsal Ruh’tur. Sıkıntılarımızda sabırlı olmalıyız çünkü Rab’bin vaadettiği yaşam tacını alacağız. Rab bu yaşam tacını alabilmemiz için çok çeşitli şekillerde uğraşır. Rüyalarımızdan, vicdanımızdan, Kutsal Kitap’tan konuşur. Rab’bin herbir çocuğunun sorumluluğu vardır. İncili duyurmak hepimizin görevi ve sorumluluğudur.

Bedenimiz buradadır ama yaşamımız burada değildir. Burada bulunduğumuz yaşam boyunca Rab’be hizmet ederek insanlara bereket olabiliriz. Evlerimizde, işyerlerimizde, her durumda Rab’bin ışığını yansıtabiliriz. Yüceliği hep Rab’be verelim.

1.Korintliler 16:13-14
Uyanık kalın, imanda dimdik durun, mert ve güçlü olun.Her şeyi sevgiyle yapın.

Böyle yaparsak Rab’bi yüceltiriz.

2.Korintliler 6:2
Çünkü Tanrı diyor ki, “Uygun zamanda seni duydum, Kurtuluş günü sana yardım ettim.” Uygun zaman işte şimdidir, kurtuluş günü işte şimdidir.

Hiçbirimiz bir saat sonra ne olacağımızı bilmiyoruz. Hayat nefesimiz sona erdiğinde her şey sonsuza dek bitecek. Bunun için Rab bulunabilirken O’nu arayın.

Rab hepimizi ikinçi gelişinedek sadık tutsun İmanda korusun.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytaekin

İsa Bizler İçin Ölümü Yendi

31 Mart 2013

Bugün yine Rab’bin önündeyiz ve sevinçliyiz. Bugünün anlamı farklıdır çünkü İsa Mesih’in dirilişini ilan ediyoruz! İsa gerçekten dirildi!

İlk imanlılar İsa’nın dirilişini gözleriyle gördüler, O’na dokundular, İsa onların önünde ekmek balık yedi, beş yüz kişi birden onu gördü, melekler dirilişine tanıklık ettiler. İsa Mesih mezarda kalmadı. İsa ölümü yendi. İsa’nın tek amacı ölümü alt etmekti ve bunu başardı. Kutsal Kitap tomarlarında İsa’yla ilgili yazılmıştır: Bir kurtarıcı gelecek ve halkını kurtararak onları ölümden yaşama geçirecekti. Biz Mesihe iman edenlerde ölümde kalmadık; biz de İsa’yla dirildik. Rab’be yücelik olsun!

Ademden başlayrak ölüm bütün insanlık üzerinde saltanat sürdü. İnsan soyu bu trajik kadere mahkumdu. Dünya’ya hükmeden krallar, alimler de bu kadere ortak oldular. Eski krallar anıt mezarlarda mumyalanarak, en sevdikleri eşyalarla beraber gömülmüştür. Aslında yaşama arzusundan dolayı mumyalanmışlardır. Ne var ki sonunda bu mezarlar açıldığında içinde kuru deri ve kemikten başka bir şey kalmadığı görülmüştür. İnsanlar ölümsüz olmak için ya da ölümsüz oldukları düşünülsün diye kendileri için anıt mezarlar yaptırdılar. Ancak mezarın içindekiler sadece cesettirler.

Mesih ölmeden önce öğrencilerine bir çok kişinin günahları için çarmıhta ölüp üç gün sonra dirileceğini söylemişti. Ancak onlar bunu tam olarak anlayamadılar. İsa öldükten sonra vali, onun dirileceği söylentilerine karşı, cesedin çalınmasına önlem olarak mezarını askerlerle çevirdi. Ama bu önlem işe yaramadı.

Melekler mezar taşını kaldırdılar ve insanlığın umudu, kralların Kral’ı, Tanrı Oğlu İsa Mesih mezardan dirirmiş olarak çıktı. Bu an insanlık tarihinin doruk noktasıdır. İsa Mesihin doğuşu, mucizeleri de harika olaylardır; Ama Mesih’in asıl amacı insanlar üzerinde yekin olan ölümü yenip, bu talihsiz kaderi ortadan kaldırarak insanlara diriliş umudunu vermekti.

Korintliler 15:20-28
Oysa Mesih, ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir. Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: İlk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar. Bundan sonra Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrı’ya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak. Çünkü Tanrı bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekir. Ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür. Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan Tanrı’yı içermediği açıktır. Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrı’ya bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.

İblis’in bir adı da katildir. Katil, Adem soyunu ölüm günahına yönlendirdi.. Peygamberler bile Katil’den kurtulamadı. Ama Tanrı ikinci Adem’in geleceğine söz vermiştir. Benim özümden bir Kral gelecektir. Bu Kral, daniel kitabında bahsettiği gibi dağdan el değmeden kopan bir taş parçası gibi, yani kimse tarafından yaratılmamış olan İsa İblise ait olan egemelikleri yenerek Tanrının egemenliğni başlatmıştır. (Daniel 2)

İşte diriliş müjdesi bütün dünyada duyrurmakta ve dünyayı doldurmaktadır. Tanrı İsa’yı diriltmekle İsa’ya iman eden herkesi ölümden dirilteceğine dair vaadini net olarak gerçekleştirmiştir. Mesih ikinci kez geldiğinde bizler ve ölmüş olan imanlılar hep birlikte göğe alınacağız. Daha sonra dünya yargılanacaktır. Bütün egemenlikler bitecek ve yalnız Tanrı’nın egemenliği kalacaktır.

Rab’be yücelik olsun! Bugün kurtulduğumuzu ilan ediyoruz. Mesih’in diri olduğu Kutsal Kitapta defalarca anlatılamtadır Bir çok taraihsel kitaplaradada insanların dirirmiş İsadan bahsettikleri alıntıları bulunmaktadır.

Tarih boyunca ölümden dirilen insanlar olmuştur ama bunların hepsi sonunda tekrar ölmüşlerdir. Hiçbir insan ölümü yenememiştir. Sadece yaşam önderi İsa ölümü yenerek ebediyen yaşamaktadır.Dirirmiş İsa bütün insan souyunun umududur. İsa Mesih fiziksel olarak dirilmiştir ve Tanrı’nın sağındadır. İblis’in hükmü altındaki insanları kanıyla yıkayarak onlara sonsuz yaşam vermek için daima yaşamaktadır.

İsa Mesih Tanrı’dan akan yaşam pınarıdır. Kim ondan içerse sonsuzca yaşayacaktır. İsa’ya gelen ebediyen yaşayacaktır. Çünkü İsa’da olan hayat suyunu, yani Kutsal Ruh’un yaşamını alacaktır. Kutsal Ruh Tanrı’nın Ruh’u demektir. Biz şimdi Mesih’le, O’nun Kutsal Ruhu’yla yaşıyoruz. Mesih geldiğinde ise bu çürüyen bedenimiz çürümezliği giyinecektir. Çürümeye mahküm olan et ve kan Tanrı’nın egemenliğine girmeyecektir. Hepimiz Kutsal Ruh’tan yeni ve izzetli bir beden alacağız. Şeytan et ve kandan yaratılan insanı düşürerek zafer kazandığını sandı. İnsan soyunu bitirdiğini sandı. Tanrı ise Oğlu’nu göndererek bizi O’nun benzerliğinde yeni göksel ve izetli bir bedenle dirilteceğini vaat etti. Bizler bu vadi yani İsa Mesihin ikinçi defa tekrar geleceğini ve bizi alıp cennete götüreceğini umutla bekliyoruz. Ne mutlu bu umuda sahip olanlara. Onalar yüce Tanrıyı göreceklerdir.

Rab hepinizi bereketlesin. Diriliş bayramımız kutlu olsun!

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Rusal Kişilere Ruhsal Gerçekleri Açıklamak

24 Mart 2013

Sevgili kardeşler,

Bugün Rab’bin bizimle konuşması ve bize kendisini tanıtması hakkında paylaşmak istiyorum. Tanrı’nın konuştuklarını nasıl anlayacağımız çok önemlidir. Tanrı Ruh’tur ve Tanrı Ruh olduğu için O’nunla yakın ilişki kurmak ruhsal kişiler olmamızı gerektirir. Elçi Pavlus’un 1. Korintliler 2. bölümde 12. ayette ne dediğine bakalım.

1 Korintliler 2:12-14
Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı’dan gelen Ruh’u aldık. Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiririz. Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.

İki kişi birbirini nasıl tanır? Aralarındaki ilişki nasıl gelişir? İki kişi konuşarak birbirlerini tanırlar, kim olduklarını konuşma yoluyla bilebilirler. Karşımızdakiyle içten gelerek konuştuğumuzda ruhsal bir paylaşıma girer ve iletişim kurarız.

Rabbimiz de bizimle konuşmak, kendisini tanıtmak ve iletişim kurmak istemektedir. Çünkü Tanrı sevgidir ve bizim nihai iyiliğimizi ister. Tanrı O olmazsa yaşayamayacağımızı bilir. Yaşamamızın ve her bakımdan bereketlenmemizin, kutsanmamızın tek yolu Tanrı’yı ve Oğlu İsa Mesih’i tanımamızdır. Eğer Tanrı bizlerle konuşmasaydı, vay halimize! Tanrı bize kendi sözleriyle, kutsal Kitap aracılığıyla konuşuyor. Ama Kutsal Kitap’ı anlamak için Kutsal Ruh’un gücüne ihtiyacımız vardır. Bu yüzden Rabbimiz kendisiyle ilgili gerçekleri bilmemiz için bize kendi Ruhu’nu vermiştir. Demin okuduğumuz ayetlerde dendiği gibi Kutsal Ruh bize Tanrı’nın bize lütfettiklerini öğretir. Eğer içimizde O’nun Ruhu olmazsa, Tanrı’nın gerçeklerini anlamayız. Bunları başka türlü öğrenmemize imkan yoktur.

Pavlus insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerden değil, Kutsal Ruh’un vahyettiği ve öğrettiği bilgelik sözlerinden bahsetmektedir. İnsan bilgeliğinin öğrettiği sözler ne olabilir? Gözün gördüğü, kulağın duyduğu ve yürekten çıkan şeyler insan bilgeliğinin kaynağıdır. Yani insan bilgeliği ancak bu dünyayla ilgili şeyleri açıklayabilir. Yasanın Tekrarı 29:29’da “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür” diyor. Rab’bin hazineleri gizli yerlerde saklıdır. O nedenle insanoğlunun beş duyusuyla görüp deneyim edebildiği şeyler insanı Tanrı’ya götürmez. Tanrı’nın gizliliğini biz çözemeyiz. İnsanın Tanrı’nın vahyine, yani bize konuşmasına ihtiyacı vardır.

Elçi Pavlus bu ayetlerde ruhsal gerçeklerin ancak ruhsal kişilere açıklanabileceğini söyler. Bazı şeyleri bazı kişilere açıklamak imkânsızdır. 14. ayet şöyle der, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez.” Doğal kişi, ruhsal gerçekleri kabul etmez, çünkü “bunlar ona saçma gelir.” İmanlıların akılsız olduğunu düşünür. Doğal kişi anlamaz, zira “ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” Doğal kişiden kastedilen kimdir? Yani Tanrı’nın yaşamına yabancı olan, Kutsal Ruh’u almamış kişidir. Bu kişiler kendi doğal tutkularına göre yaşarlar ve Tanrı’nın gerçeğini kabul edemezler. Ve bunları kendi yetersiz ve sığ düşünceleriyle saçma bulurlar. Doğal bir kişi bütün zamanını anlamak için harcasa bile, anlayamaz ve ruhsal gerçekleri bilemez. Hayati bir yetenekten yoksundur. Her insan dünyadaki hayatına doğal kişi olarak başlar ve Tanrı’yı tanımadıkça bu şekilde devam eder ve bunun sonuçlarına ebediyen katlanmak zorunda kalır.

Tüm varlığımız içerisinde yalnızca bir unsur Tanrı’nın sözünü anlayabilir ve yerine getirebilir; yeniden doğmuş ruhumuz. Eğer Tanrı’nın sözüne dokunmak için varlığımızın bir başka unsurunu kullanırsak, Tanrı’dan ayrı bir iş yapmış oluruz. Tanrı’nın sözü, insan için ya ruhsal ya da bedensel bir konu olabilir. Eğer kişinin yeniden doğmuş bir ruhu yoksa ve tüm sahip olduğu beden ve bedene ait şeylerse, Tanrı’nın sözü onun için bedensel bir konu olacaktır. Eğer kişi yeniden doğmuş bir ruha sahipse ve bu ruh içinde işliyorsa, Tanrı’nın sözüne dokunduğunda ruha dokunuyor demektir. Rab İsa, “Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır” dedi. Rab’bin sözleri ruhtur. Ne var ki, sadece kendisine iman eden imanlılar için ruhtur; iman etmeyen Yahudiler için O’nun sözleri bedensel bir konuydu. O nedenle Tanrı’nın sözünün onlara yararı olmadı. Örneğin Rab İsa “Gökten inmiş diri ekmek benim, dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek bedenimdir” dediği zaman Yahudiler, “Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?” diyerek birbirleriyle çekişmeye başladılar. Ya da İbrahim günümü gördü ve sevindi dediği zaman Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler. Bu örnekler imansızlar için Tanrı sözünün anlaşılmaz olduğunu gösteriyor.

O halde bir insan Hristiyan olduktan sonra, yani iman ettikten sonra Tanrı’nın Ruhu’na ait şeyleri anlaması gerekir Ama gene de pek çok kardeş pek çok gerçeği anlamıyor? Bu gerçekleri göz ardı ediyor. Bunun nedeni, yeniden doğmuş bir ruha sahip olmalarına rağmen, ruhsal kişiler olmamalarıdır. 3. bölümde şöyle devam ediyor:

1 Ko. 3:1-3
Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum. Size süt verdim, katı yiyecek değil. Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz. Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?

Pavlus’un vurguladığı şey sadece Kutsal ruh’u almak değil, ruhsal olmaktır. Bir kimse sadece ruha sahip olmakla kalmamalı, ama bu ruha göre yaşamalı, yani ruhsal olmalıdır. Kişi Kutsal ruha sahip olmalıdır; ruh olmadan hiçbir şey yapamaz. Ancak bu ruhun ilkesi altında yaşamadan, yani bu ruhta yaşamadan gene de Tanrısal gerçekleri anlamaktan ve bunları uygulamaya geçirmekten aciz kalırız.

Farz edin ki, doğuştan kör bir adamı bir bahçeye götürüyorsunuz ve ona bir elma ağacının önünde durduğunu söylüyorsunuz. Meyvelerin neye benzediğini kör adama açıklayabilirsiniz. Ama söylediklerinizi tamamen anlayacak mı? Doğuştan kör adam doğal kişiye benzer. Tanrı’yı anlayamaz. Çünkü O’nda Ruh yoktur. Ama gözleri gören, ama gözünü kapatmış biri de o ağacı göremez. Görebilen bir adamsa ancak gözlerini açarsa elma ağacını görebilir. Yeniden doğmuş birisi de eğer yalnızca kendi doğasını kullanırsa Tanrı’yı gene de tanımakta yetersiz kalır. Ruha sahip herkes Tanrı’yı mutlaka anlayacak değildir. Tanrı’nın Ruhu kişinin içine girdikten sonra bile, o kişinin Tanrı’yı tanımaması hâlâ mümkündür. Kutsal Kitap’ı anlamanın yolu ruhtur. Bu sadece ruha sahip olma meselesi değil, ruhsal olma meselesidir.

Birinci Korintliler 3:1’de şöyle söyler, “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum.” Korintli imanlılar Mesih’te bebeklik çağındaydı; benliğe uyuyorlardı. Mesih’telerdir, ama bebeklik çağındalardı. Bu nedenle 2. ayet şöyle devam eder, “Size süt verdim, katı yiyecek değil.” Böyleleri ruhsal gerçeklerden tamamen bihaber değildir. Gene de sadece en bariz vahiylere erişirler; daha derindekilere ulaşamazlar. Tanrı’nın konuşmak istediklerini hala anlayamazlar. Benliğe uyarlar ve bu yüzden yalnızca süt içebilirler ve katı yiyecek yiyemezler. Süt, hayatlarının henüz ilk çağında olanlar içindir. Bunun anlamı, bu tür imanlıların Hristiyanlığın sadece en temel vahiylerini alabilecekleridir. Diğer taraftan, katı yiyecek, yetişkinler içindir. Daha derin ve kapsamlı vahiyleri simgeler. Bir insan tüm hayatı boyunca süt içmeyi sürdürmez; hayatı boyunca sadece kısa bir süre süt içmesi gerekir. Ne var ki, Korintli imanlılar örneğinde olduğu gibi her zaman süt içen kişiler vardır. “Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz.”

Özetlemek için:

Birinci Korintliler 2. ve 3. bölümlerde insanın üç aşamasından söz edilir: Ve her insanın yetkinliğe giden yolda bu üç aşamadan birindedir.

Birincisi, doğal kişidir. Böyle biri yalnızca doğal benliğin yeteneklerine sahiptir. Yeniden doğmamış birisidir; yeniden doğmuş bir ruha ve Tanrı’nın sözünü yerine getirmek için gereken niteliğe sahip değildir.

İkincisi Ruh’u almış, ama benliğe uyan kişidir. Böyle biri içinde Tanrı’nın yaşamına ve Ruhu’na sahiptir. Ancak, bu ruha göre değil, benliğe göre hareket eder. Kıskançlık, çekişme gibi dünyevi tutumları sürdürürler. Yeniden doğmuş bir ruha sahiptir, ama ruhun hükmüne teslim olmaz. Ruha sahiptir, ama ruhun denetimi altına girmediği gibi ruhun her şeyi devralmasına izin vermez. Kutsal Kitap bu tür bir kişiye benliğe uyan adını verir. Kutsal Kitap üzerine çok sınırlı bir anlayışa sahiptir. Sadece süt içebilir, katı yiyecek yiyemez. Dolaylı vahiyleri, yani bir kişiye doğrudan gelmeyen vahiyleri ima eder. Gözleri görebilmesine rağmen, gözünü kapamış birine benzer.

Üçüncüsü ruhsal kişidir, yani yetişkinlerdir. Bu kişiler Kutsal Ruh’tan yeniden doğan ve Kutsal Ruh’un izinde yürüyen kişilerdir. Yaşayan Tanrı’nın gücü altında iş yapar ve Ruh’un ilkesine göre yürür. Aldığı vahiy miktarı büyüktür. Gözleri görür ve açık ve sağlıklı gözlerle Tanrı’nın gerçeklerini anlayıp uygular.

İmanlılar olarak her zaman yetişkin konumuna yükselmeyi hedeflemeliyiz. Pavlus ne diyordu Korintliler’e: “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım.” Pavlus bu sözü söylerken bir keder içinde, sanki ah vah ediyor. Pavlus, Mesih’in kulu ve elçisi olduğuna göre kilisenin ruhsal gelişimi hakkında Mesih’in kederini, kaygısını paylaşıyordu. O nedenle Pavlus’a bakarak Mesih’in düşüncelerini, tutumunu görebiliriz. Bu sözü Pavlus’un ağzından Mesih’in vahyettiğini biliyoruz.

Rab İsa, insani olarak konuşmak gerekirse yeryüzünde yaşamış, gelmiş geçmiş en ruhsal kişiydi. Değil mi? Rabbimiz Kutsal Ruh’tan vücut almış, Ruh’la meshedilmiş, Kutsal Ruh’la iç içe yaşayan bir insandır. Dirilmiş ve göğe alınmış olan Başkahinimiz Rab böyledir. Bizimle konuşmak isteyen Rab böyle bir Rabdir. O bizimle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşmak istiyor, ama bize bakıp kederle şöyle diyor mudur? “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım” Bence çoğu zaman diyordur. Rab’bimiz yetişkinlere konuşur gibi konuşmak ve bize katı yiyecekler vermek istiyor. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmemizi bekliyor. Doğruluk sözünde deneyimsiz ve bebeklik çağında imanlılar olarak kaldığımız sürece bizimle ilgili amaçları tam olarak gerçekleşmiyor.

İbraniler 5:12-14
“Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir.”

Sevgili kardeşler, O zaman Tanrı sözündeki bu uyarıyı ciddiye alalım. Çabucak katı yiyeceğe geçelim! Doğruluk sözünde deneyimli yetişkinler olalım. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmeliyiz. Evet, İsa Mesih’in Rab olduğunu ağzımızla söyleyip Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman ederek kurtulduk. Kutsal Ruh’u böylece aldık. Bundan sonra bize düşen süt dönemini geçmemiz ve Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim. O zaman Kutsal Rabbimiz bizimle daha açık konuşabilecek, biz O’nun yüreğini ve bizden isteklerini anlayabileceğiz.

Ruhsal olan Rab’le derin bir iletişime girmek konusunda Tanrı bize lütüf göstersin. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in lütfunda ve O’nu tanımakta ilerleyelim. Şimdi ve sonsuza dek O’na yücelik olsun! Amin

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Ölülere Değil Diri Olana İnanalım

10 Mart 2013

Bugün İsa Mesih’in varlığı aramızdadır. Rab herbirimizi bereketlesin ve O’nun tazeliği herbirimizin yaşamına aksın, sevgili kardeşler.

Bizim kurtarıcımız diridir. Nereden biliyoruz? Çünkü O ölümü yendi, dirildi ve göğe gitti. Kendisini çağıranların hepsine lütuf ve bereket vermek için yüreği zengindir. Bugün Tanrı, İsa’nın adıyla kendisine yaklaşan herkesi kendi yüceliği ve amacı için bereketler. Yeter ki saf yürekle Tanrı’ya gelsin ve kurtuluş arasın. Bugün Kutsal Ruh hepimizin üzerinde egemen olsun. Bizi burada Rab’bin varlığı yönetsin.

Sorunlarımız olduğunda, hastalandığımızda derdimize bir çare ararız. Hastaysak iyileşmek için doktora gider ondan öğüt alırız, ilaç kulanırız. İnsanlar daima baş edemedikleri sorunlarını çözmek için çare arar, manevi bir güce ihtiyaç duyarlar. Ancak bu gücün ne olduğunu farketmezler. Biz de Mesihi tanımadan önce öyleydik. Bazen televizyonda görüyoruz. Özellikle dinî günlerde insanlar mezarlara, yatırlara giderler. Hatta büyük ağaçlara bez bağlayarak oradan bir bereket almayı, muratlarının yerine gelmesini umarlar. Ölen insan aziz dahi olsa onun mezarına gidip yardım dilemek bilmeden Tanrıya karşı gelmek demektir.Ne var ki bu insanların bir kısmı aslında kendilerine bir yol gösteren olmadığı için bu yola başvururlar. Bazı insanlara bunun doğru bir davranış olmadığını söylediğimiz halde körü körüne bu adetlerden kopmak istemezler. Ben küçükken görürdüm annem de yatırlara gider, manevi yardım ister dua ederdi. Gerçek Tanrı’nın adresini bilmeyen insanlar böyle yapar.

Ama Kutsal Kitap’tan okuyoruzki İsa Mesih geldiği zaman O’na Tanrı’ya giden yolu sordular, “Tanrı’ya giden yol benim” dedi. Hayatı sordular, “Hayat da benim” dedi. Gerçek nedir diye sordular “Gerçeğin ta kendisiyim” dedi. Tanrı’ya şükrolsun. Tanrı gerçeğini, hayatı ve yolu bize açıkladı. Bunu gözlerden uzak bir şekilde yapmadı. İsa açıkca evlerde, köylerde, kasabalarda şehirlerde gezerek Tanrı’nın yaşam olduğunu ve o yaşamı kendisi aracılığıyla insanlara bol bol verdiğini ilan etti.

İsa nereye gittiyse orada yaşam oldu. İsadan önceki çağlarda Tanrı’nın mucizeleri belli zamanlarda, belli peygamberler aracılığıyla işliyordu ama Tanrı’nın şöyle bir vaadi vardı: gün gelecek Tanrı halkını ziyaret edecekti, halkının arasına gelecekti, halkına dokunacaktı, halkıyla yüzyüze konuşacaktı, “İmanuel” yani Tanrı aramızda diye ilan edilecekti. İsa geldiğinde halk arasında O’nun değerini bilenler onu yüceltti “Şimdi bize kerem eyle ya Rab, İmanuel olan Tanrı, sana yücelik olsun! Diye Onu yüceltenler olduğu gibi Onun değerini bilmeyip Onu carmıha gerin diyenler ve hakaret edenlerde oldu. Şimdi O’nun değerini bilen bir kişiden bahsetmek istiyorum.Bu bir Romalı yüzbaşıydı. Yerinden okuyalım:

Luka 7:1-10
İsa, kendisini dinleyen halka bütün bu sözleri söyledikten sonra Kefarnahum’a gitti. Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. İsa’yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, gelip kölesini iyileştirmesini rica etmek üzere O’na Yahudiler’in bazı ileri gelenlerini gönderdi. Bunlar İsa’nın yanına gelince içten bir yalvarışla O’na şöyle dediler: “Bu adam senin yardımına layıktır. Çünkü ulusumuzu seviyor. Havramızı yaptıran da kendisidir.” İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı bazı dostlarını yollayıp O’na şu haberi gönderdi: “Ya Rab, zahmet etme; evime girmene layık değilim. Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim. Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.”Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu söyleyeyim” dedi, “İsrail’de bile böyle iman görmedim.”Gönderilenler eve döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.

Görüyoruz ki İsa Mesih hizmete, Tanrı’nın lütfunu ve bereketini ilan etmeye başladığı zaman İsrail soyundan olmayan fakat yürekten Tanrıya inanan bu yüzbaşı İsa’yla ilgili pek çok şey duymuştu.

Matta 4:24
Ünü bütün Suriye’ye yayılmıştı. Türlü hastalıklara yakalanmış bütün hastaları, acı çekenleri, cinlileri, saralıları, felçlileri O’na getirdiler; hepsini iyileştirdi.

Yüzbaşı dağdaki vaazı, Kutsal sözleri de işitmişti. İşte Tanrı halkından olmayan bu adam İsa’ya haber gönderdi çünkü çok sevdiği bir hizmetkârı ölüm döşeğinde hastaydı. Sanırım beyin kanaması geçirmişti çünkü Kutsal Kitap’ta felç geçirdiğini söylüyor. O dönemde bu hastalığın hiçbir çaresi yoktu tek çare İsa’ydı. O’na neden kendisi gitmedi de başka birilerini gönderdi? İlk okuduğumuzda sanki bir itimas ister durumu var gibi geliyor. Ancak sonraki ayetlerde kendisini İsa’nın yanına gitmeye layık görmediğini görüyoruz. İsa’yı yetki sahibi, büyük bir zat olarak gördü. Ülkemizde İsa Mesih’i sıradan bir peygamber olarak göstermek, olduğundan küçük olarak göstermek için her yolu denerler. Çünkü şifa almak, hayat almak istemiyorlar, günahlarından kurtulmak istemiyorlar. Yüzbaşı İsa’yı böyle görmedi. “Bu kadar kutsal bir zat nasıl olur da evime gelir” diye düşündü.

Daha sonra yüzbaşının İsa’yla yüz yüze karşılaştığını görüyoruz. “Ya Rab, senin yetkin var! Bir söz söylersen benim hizmetkârım şimdi iyileşecek” dedi. İsa’nın yetkisini o kadar iyi kavradı ki dua etmesine, el koymasına gerek kalmadan hizmetkârını iyileştirebileceğini biliyordu. İsa bile “bu adam gibi iman eden görmedim” dedi. Daha sonra hasta olan o hizmetkârın şifa bulmuş olduğunu gördüler.

İşte sevgili kardeşler, bizim iman ettiğimiz İsa budur. Bu İsa şimdi yaşamaktadır, Tanrı’nın sağındadır ve bizler için şefaat etmektedir. Rab yüreğimizdeki imansızlık zırhını kırsın, biz de bu yüzbaşı gibi İsa’nın gücünün sınırsızlığını, yetkisinin mükemeliyetini bilelim. “Ya Rab sen benim önderimsin, sen beni bırakmazsın, sen beni bereketlersin” diyelim. İmansızlık düşüncesi kırılsın. İsa’nın yaşam veren gücü bugün de hayatlara dokunarak yaşam vermektedir, günah bağışlamaktadır, amin.

Çarmıh üzerinde döktüğü kanla insan yüreğindeki günahı yıkar. Dünyadaki hiçbir şey insan günahını yıkayamaz ama İsa’ya iman ettiğimizde günahlarımızın bağışının sevincini yaşarız, ruhumuz özgür olur.

Özellikle daha bundan haberi olmayanlara söylüyorum, O bizi kutsal kılmak için yeterli olan yegâne kurtarıcıdır. Bu ülkede, insanları kurtaracak yegâne ismin İsa Mesih olduğu açıkça belli olsunkardeşler. Bu bizim tanıklıklarımızla, hayatımızda işleyen İsa’yı anlatmamızla mümkün olacaktır. O yüzden, Tanrı’nın önünde duralım ve “Ya Rab, senin mabetinim, beni Kutsal Ruh’unla bereketle. Ben toprak bir kabım ama içime sen geldiğin zaman hazine taşıyan bir kap olacağım” diyelim. O sizi şerefli kap olarak kullanacaktır.

Bazen de Tanrı şifa vermeden önce yüreğimizin kırılmasını, O’na iyice yaklaşmamızı bekler. Kırık yürekleri Rab hor görmez. Gururlu yüreğe ise Rab, yargılamak için dokunacaktır. Hayatın zorlukları bazen bizi kırar öyle ki Rab’bin bereketlerinin değerini bilelim. Kırılmayan yürek Tanrı’ya karşı gelir ama kırılan yürek “Rab yücesin” der. Yüreğimiz Rab’bin önünde ezik olsun. Ondan sonra Rab’bin mucizeleri hayatımızda görünecektir.

İsa Mesih’e geldiklerinde şifa aldıklarına dair bir çok kardeşin tanıklıkları var.İslamiyet’ten Mesih’e gelen bir çok tanıklık duydum. Bunlar büyük sorunları olan insanlardı. İsa Mesih’e geldiklerine yaşamları devrim geçirerek değişti ve İsa’nın gerçek tanıkları oldular. Hayatlarını Rab’bin işine verdiler. Mesih hiçbir zaman kendisini tanıksız bırakmadı. O tanıklardan biri siz olun, Rab sizi kullansın.

Ölü bir insan bize nasıl hayat verebilir? Ama diri olan Tanrı Oğlu’nda hayat vardır. Yaşamınız İsa’daysa gerçektesiniz, yaşamdasınız ve doğru yoldasınız demektir. Rab bize merhamet ederek bir araya topluyor, merhamet ederek dualarımıza yanıt veriyor çünkü hayatlarımızın değişmesini istiyor. Kutsal Ruh vasıtasıyla İsa’nın benzeyişinde değiştiriliyoruz. Tanrı’nın bizdeki amacı budur. Kutsal Ruh bizi Baba’ya itaat etmeye yönlendirir çünkü Baba’yı hoşnut etmeyen acı çeker. Kutsal Ruh bizi yargılamak için gelmedi; yardımcı olmak, yol göstermek için geldi. Baba bize baktığında Oğlu İsa’ya baktığı gibi bakar çünkü İsa’nın Ruh’u içinizdedir. İsa’da olan kişi otomatik olarak Baba tarafından sevilir ve ebedi yaşamla onurlandırılır.

İsa’ın ağzından çıkan sözler Ruh ve yaşamdır. İsa bir söz söylediği anda yaşam veren Ruh harekete geçer ve Tanrı’nın muradını yerine getirir. Bununla ilgili birkaç ayete bakalım.

Yuhanna 6:63
Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.

Matta 8:16
Akşam olunca birçok cinliyi kendisine getirdiler. İsa onlardaki kötü ruhları tek sözle kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi.

Yuhanna 5:24
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.

İsa’nın sözü Tanrı’nın senedidir. İsa Mesih’e iman ettiğimiz zaman ölümden yaşama geçeriz. İsa ölümde kalmayalım, kurtulalım diye çarmıhta ölmüş sonra da dirilmiştir. İsa bu sözleri, yapacağı bu eylemleri düşünerek söylemiştir.

Matta 28:18
İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.

Demek ki artık sağda solda çare, şifa aramamıza gerek yoktur… Böyle yaparsak acı çekeriz. Yolu bulamayız sonsuzca kayboluruz.

Markos 4:39-41 İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi.Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.

İsa hayatımızdaki fırtınaları bilir, her zaman bizi gözetir. Bu fırtına zamanında merak etme ben senin yanındayım der. Fırtına zamanında etrafa değil Mesih’e bakalım. İsa Baba’nın ağzından çıkan söz, güçtür. Baba’nın muradını yapan, yaratan güçtür. İşte Rab’bimiz, iman ettiğimiz bu İsa’dır. Zayıflıkla haça gerildi, kudretle dirildi ve Kral olarak gelecek. O’nun egemenliğinde olanlara ne mutlu. İsa geldiği zaman dünyadaki bütün yetkiler ortadan kalkacak. Tek yetki tek Kral olacak.

İsa tamamen özgür kılar. Ben günde iki paket sigara içerdim. Sabah ağzımda sigarayla uyanırdım. İçimdeki sıkıntı gitsin diye doktorlara gitim cebimde de her zaman uyku hapları vardı. Hacı hocaları gezdiğim halde hiçbir yerde şifa bulamadım. Sonra İncildeki İsanın haberini işittim “O’na dua et şifa alırsın dediler”. Ben de O’nun adıyla dua ettim. İçimden büyük bir sevinç akmaya başladı. Uyku hapları kullanmaya son verdim. Sigarayı İsa’nın adıyla kırdım nikotin maddesi kanımda kalmadı ve bir daha içmedim. Bende cevremdeki arkadaşlarımda bu duruma şaşırdık Tanrı insanla bu kadar ilgilenirmi diye. Dünyada gerçek sevinç yoktur, olanların hepsi geçicidir, deniz suyu gibi tuzlu ve acıdır, üstelik pahalıdır. Ama İsa hayatı ve esenliği karşılıksız veriyor. “Sıkıntınız da olsa, insanlar bize iftira da atsalar, ekonomik sıkıntılar da yaşasak İsa’nın bereketi üzerimizden kalkmayacaktır. Güzel bir yol bulduk onda devam edelim.

Rab İsa Mesihin verdiği esenlik sizinle olsun sevgili kardeşler.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kölelikten Kurtaran Mesih

03 Mart 13

Kölelik zor bir şeydir. Fiziksel kölelik gibi ruhsal kölelik de olabilir. Bir insanın köle sayılabilmesi için mutlaka zincirlerle bağlı olması gerekmez. Bir kişi cinsel ahlâksızlığın, kumarın, aşırı teknolojinin, yalanın, paranın, nefretin,alkolun kölesi olabilir. Bu gibi arzulara güçümüz yetmediği için bunlar bize efendilik yapabilir.

Yeşaya 49:24
Güçlünün ganimeti elinden alınabilir mi? Zorbanın elindeki tutsak kurtulabilir mi?

Öyleyse insanı kölelikten kim kurtarabilir? Evet Tanrı kurtarabilir. Tanrı kendisini tanımak isteyenlere gücünü gösterir. Ne var ki çoğu zaman insanlar Tanrı’yı tanımakta yarar görmezler.

Romalılar 1:28
Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti.

Eğer yarar görmüş olsalardı Tanrı onları kendi avucunda tutar kölelikten kurtarabilirdi. Günümüz insanı nelere bağımlıdır? Paraya, cinselliğe, kumara, alkole, uyuşturucuya, sigaraya, küfürbazlığa, televizyona, falcılığa, dedikoduya, yalana, Aşırı teknolojiye, zaman öldürmeye, alışverişe, modaya, çalmaya… Kısacası insanlar günaha bağımlıdırlar.

Yuhanna 8: 31-47
İsa kendisine iman etmiş olan Yahudiler’e, “Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” dedi. “Biz İbrahim’in soyundanız” diye karşılık verdiler, “Hiçbir zaman kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, ‘Özgür olacaksınız’ diyorsun?” İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir” dedi. “Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir. Bunun için, Oğul sizi özgür kılarsa, gerçekten özgür olursunuz. İbrahim’in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de beni öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsunuz. Ben Babam’ın yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz.” “Bizim babamız İbrahim’dir” diye karşılık verdiler. İsa, “İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in yaptıklarını yapardınız” dedi. “Ama şimdi beni Tanrı’dan işittiği gerçeği sizlere bildireni öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıklarını yapıyorsunuz.” “Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o da Tanrı’dır” dediler. İsa, “Tanrı Babanız olsaydı, beni severdiniz” dedi. “Çünkü ben Tanrı’dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beni O gönderdi. Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır. Ama ben gerçeği söylüyorum. İşte bunun için bana iman etmiyorsunuz. Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir? Gerçeği söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz? Tanrı’dan olan, Tanrı’nın sözlerini dinler. İşte siz Tanrı’dan olmadığınız için dinlemiyorsunuz.”

İsa burada kendisine (yani Mesih’e) iman eden Yahudiler’le konuşuyor. Buna rağmen onlar köleliğin ne olduğunu anlayamıyorlar. Biz kimseye kölelik etmedik diyorlar. Oysa aslında İsa günaha kölelikten bahsediyordu. Günah işleyen herkes günahın kölesidir diyordu. Herkes günah işlemiştir.

Yeşaya 53:6
Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.

Peki bundan nasıl kurtulacağız? “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” diyor (Yu. 8:31). Peki gerçek nedir? Gerçek İsa Mesih’tir. Çünkü “Yol, gerçek ve yaşam benim” diyor (Yu. 14:6). Çünkü bütün Kutsal Kitap ondan söz ediyor. Birkaç örnek verelim:

Yaratılış 3: 15
Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim.

Yeşaya 53:4-5
Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, Vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.

Yeşaya 9:6
Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.

Mika 5:2
Ama sen, ey Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde, İsrail’i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak. Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.

Kutsal Kitap tüm bu ayetlerde (ve daha fazlasında) Mesih’in geleceğini, günahlarımızı bağışlatacağını, kâhinimiz olacağını, önderimiz olacağını, doğum yerini, nasıl öleceğini, dirileceğini ve Tanrı’nın kendisi olduğunu anlatır. Bunlar nedeniyle yüreğimizde de şüphe kalmaz.

Tanrı Eski Antlaşma’da günahın ücreti ölümdür diyor. kâhinlik sistemi insanların kutsal yaşamaları için getirildi ama günahlar o kadar çok arttı ki Tanrı boğanın kanından iğrenir oldu. O yüzden Tanrı uygun zamanda bizi kurtarmak için tek çare olarak Mesih’i gönderdi.

Mesih’e iman etmeden önce asil bir soydan geldiğim gerçeğiyle övünen biriydim. Ahmet Yesevi’nin torunlarından olduğumu düşünüyordum ve bundan gurur duyuyordum. Müjdeyi duyduğumda ise Tanrı’ya dedim ki “Bana günahlarımı göster, tövbe etmek istiyorum”. Tanrı bana günahlarımı gösterdikçe onların altında ezildim. Gözyaşları içinde tövbe ettim. O kendini beğenen, asaletiyle gurur duyan adam ortadan kalktı. Asil bir günahkâr olmaz. Günahın asaleti olmaz. Asalet Rab’bin sözündedir çünkü kelâm “övünen Rab’le övünsün” diyor (2. Ko. 10:17).

Sorunumuz soyla, iyi işlerle ilgili değildir. Bir insan zaten günahları bağışlandığı için İsa Mesih takipçisidir. “ Konuştuğum bazı kişiler hepimizi Allah yaratmadı mı? Ölünce de hepimiz Onun yanına gideceğiz” diyorlar. Doğrudur, herkes Tanrı’nın karşısına çıkacaktır ama günahı Mesih’in kanıyla bağışlanıp Onun sözünü dinliyenler Ebedi yaşam taçını takacaklardır. Fakat Onu kabul etmeyenler mahkum olup günahtan ayrırmadıkları için İblisle beraber ateş ve kükürt gölüne atılacaklardır.

İsa’dan başka her yol yalandır, boştur. Yol, gerçek, yaşam O’dur. Hayatı İsa’nın dışında hiçbir yerde aramayalım. İsa “Eğer sözüme bağlı kalırsanız gerçekten öğrencilerim olursunuz” diyor (Yu. 8:31). “Kimse sizi avucumdan alamaz” (Yu. 10:28).

Yeşaya 55:6
Bulma fırsatı varken RAB’bi arayın, Yakındayken O’na yakarın.

Hayat nefesimiz varken Tanrı’yı arayalım. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Hasan Okumuş

Bizler Tanrı’nın Mabediyiz

24 Şubat 2013

Selam sevgili kardeşler. İsa Mesih’in kurtarışı ve Tanrımızın Lütfü bu gün hepimizin üzerinde olsun.

Koloseliler 3: 5-6
İmdi yeryüzündeki azanızı, zinayı, pisliği, ihtirası, kötü arzuyu ve putperestlik olan tamahkârlığı öldürün; bunlardan dolayı Allah’ın gazabı itaatsizlik oğullarının üzerine geliyor;

Bu ayetlerde bahsettiği gibi aslında hepimiz Tanrı’nın gazabını hak etmiş insanlardık. Çünkü hepimiz tövbe etmeden önce Tanrı’yı kızdıran ve öfkelendiren yaşam tarzları içinde yaşıyorduk.

Tanrı günah işleyen ve günahta yaşayan insandan memnun değildir. Kendisini saymayan insanları gazapla yargılayacaktır. Fakat O’nun esas amacı bizi gazapla yargılamak değil bu yargıdan kurtulmamız için bize kurtuluş kapısı açmaktır. Tanrı bu kurtuluşu Sevgili Oğlu’nun çarmıhtaki ölümü ve dirilişi ile bizim için sağlamıştır.

Galatyalılar 2:19-20
Çünkü ben Tanrı için yaşamak üzere Yasa aracılığıyla Yasa karşısında öldüm. Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğluna imanla sürdürüyorum.

Oğlu’na olan imanla Tanrı’nın isteğine göre yaşayalım diye Mesih’i kabul eden bizler Tanrı’yı memnun eden yeni insanlar olmak üzere Mesih’le birlikte çarmıhta iptal edildik. Buna ek olarak içimize gönderilen kutsal Ruh’a itaat ederek Tanrı’yı her yönden memnun etmek için yeniden yaratıldık.

Bizi gazaba götüren et ve kanın istekleri için yaşamamalıyız. Önümüzde iki seçenek vardır; ya Tanrı’yı dışarda bırakarak gazaba uğrayacak olan bedenin günah olan arzu ve isteklerine göre, ya da bedenimizi çarmıhtaki ölümde tutarak kutsal Ruh’un isteğine göre yaşayacağız. Bunun ortası yoktur.

Kutsal Ruh’u almış imanlılar olarak maalesef çoğu zaman bedenimizi memnun etmek uğuruna içimizde olan Kutsal Ruh’a acı verip kederlendiriyoruz. Oysa biz aslında Tanrı’yla kutsal hayat yaşamak için tam itaat etmek üzere yenilendik.

Tanrı bunu kusursuz şekilde kurtulmamız için Mesih’te gerçekleştirmiştir:

– Bizi Mesih’e yönlendirerek iman etmemizi sağladı.

– Günahlarımızın cezasını Mesih’e yükleyerek bizi uğrayacağımız gazaptan kurtardı.

– Çarmıhta İsa’nın bedeninden akan Kanıyla bizi tam kutsadı.

– Et ve kanın günah arzuları bizi tekrar mağlup etmesin diye Mesih’in bedeniyle birlikte bizi de çarmıha gerip ölümüne ortak kıldı.

– Tanrı kendisiyle dost olalım diye Oğlu’nun Babam, babam diye seslenen kutsal Ruhunu içimize gönderdi. Ve bizi kendisiyle bir ruh yaptı.

– Artık Tanrı’nın kendisi ile barışmış ve dost olarak yaşayabiliriz.

Bundan sonra bize düşen görev Tanrı’ya ve Kutsal Ruhu’na tam itaat etmektir. Aynı Rab İsa Mesih gibi. Her durumda Babasının isteğini bekleyip yaptığı gibi. Örneğin düğünde suyu şaraba çevirmesini hatırlatan annesine “Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi” demesi gibi (Yuhanna 2:4). Yani “Gökteki Babam henüz bunu yap demedi” demek istedi, ya da “Babam bana ne derse öyle yaparım”. Başka bir örnek olarak, Getsemani bahçesindeki en ıstıraplı zamanında gökteki Babasına “benim değil senin isteğin olsun” demesi gibi.

Biz çoğu zaman kendi isteklerimiz için Tanrı’nın yüzünü arıyoruz. İsteğimiz gerçekleştikten sonra “tamam buraya kadar, sen artık burada dur” diyebiliyoruz. Böyle yapmakla hem kendimizi kandırıyoruz hem de Rab’bin yüreğine acı veriyoruz.

Romalılar 12:1-2
İMDİ, ey kardeşler, bedenlerinizi diri, mukaddes, Allaha makbul kurban olarak takdim etmenizi Allah’ın rahmetleri için size yalvarırım; ruhanî ibadetiniz budur. Ve bu âleme uymayın; fakat Allah’ın iyi ve makbul ve kâmil iradesi ne olduğunu fark etmeniz için fikrinizin yenilenmesi ile değişilmiş olun.

Kutsal Kitap bize bedenlerimizin Tanrı’nın mabeti olduğunu, Kutsal Ruh’un içimizde yaşayarak O’na itaat etmenin ibadetimizin temelini oluşturduğunu kesin bir şekilde belirtmektedir.

Malaki 1: 2-3
RAB, “Esav Yakup’un ağabeyi değil mi?” diye karşılık veriyor, Ben Yakup’u sevdim, Esav’dan ise nefret ettim.

Esav’la Yakup’un hikâyesini çoğunuz biliyorsunuz. Bir annenin ikiz çocukları oluyor. Tanrı Esav’dan nefret edip Yakup’u sevdiğini belirtiyor. Acaba Tanrı, haşa, haksızlık mı yapıyor hayır. Öncesizliği bilen Tanrı Esav’ın kutsal değerlere kıymet vermeyeceğini biliyordu. Esav dünyayı seven, bedeninin tutkularına önem veren bir kişiydi. Atası İbrahim’e verilen Tanrı’nın vaadinin kıymetini hiçe saydı. Kendisine ait olan ilk oğulluk hakkının bereketlerini “bana ne faydası var” diyerek bir çorba karşılığında kardeşi Yakup’a sattı.

Yaratılış 25:32
Esav, “Baksana, açlıktan ölmek üzereyim” dedi, “İlk oğulluk hakkının bana ne yararı var?”

Esav’dan nefret eden Tanrı neden Yakup’ bu sevdi. Esav günah bedeninde yaşayan insanları temsil ediyor. Tanrı ise günahtan nefret ediyor. Yakup Tanrı’nın vaatlerine değer veren Mesih’teki ruhsal adamı temsil ediyor. Tanrı kendisine itaat eden ruhsal adamı sever.

Tıpkı bedenin istekleri ile ruhun istekleri arasındaki fark gibi.

Galatyalılar 5:19-21
Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği’ni miras alamayacaklar.

Yukarıda bahsedilen bedenimizin arzu ve isteklerinde yaşarsak Tanrıyı yaşamımızdan ret etiğimizden dolayı; gazabını hak etmiş olacağız. Ve Mutlaka ebedi gazapla yargılanacağız. Çünkü Tanrıyı dinlemiyor; Mesih’in kurtarışını ret etmiş oluyoruz.

Galatyalılar 5:22-25
Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.

Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.

Kutsal Ruh’ta yaşarsak Tanrı’nın bizim için hazırladığı kalıcı vaadine kavuşacağız.

Esav Rab’bin kalıcı bereketlerine önem vermeyerek bir anlık ihtiyacı için ilk oğulluk hakkını bir çorba karşılığında sattı.

Yakup İse Tanrı’nın görünmeyen fakat kalıcı olan vaadine bütün yüreği ile önem verdi. Böylelikle onun soyu dünyada kalıcı bir ülkeye kavuştu. Esav ise sonradan pişman olduğu halde Tanrını kalıcı vaatlerine kavuşamadı.

Bu Adem’in günahlı soyu ile Mesih’e ait soy arasındaki ilişkiye benzemektedir. Biz dünyanın bize geçici olarak sunduklarına mı yoksa Mesih’te kalarak Tanrı’nın bize vaat ettiği kalıcı sonsuz yaşama ve Gökteki kalıcı kentteki konutlara mı önem veriyoruz. Çünkü İsa Mesih size yer hazırlamaya gidiyorum sözlerim sizde kalırsa ve sözlerimi tutarsanız gelip sizi yanıma alacağım dedi.

Biz Esav gibi mi yoksa Yakup gibi mi davranacağız. Kendi kendimizi Rab’bin önünde bu konuda sınayalım. Şu an hayatımızda en çok nelere önem veriyoruz. Eğer Esav gibi davranıyorsak tövbe edelim fakat Yakup gibi Tanrı’nın vaatlerine önem veriyorsak bunda gevşemeden devam edelim. İŞTE İSA MESİH TEZ GELİYOR HERKESİN ÖDÜLÜ ONUN ELİNDEDİR. Onu kabul edip sevenler ödül alacaklar Onu ret edenler ise gazabını hak etmiş olacaklardır.

Mesih’e sadık olanlar dünyayla birlikte yargılanmayacaklardır. Esenlikte kalın sevgili kardeşler.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kurtuluşumuzun Üç Aşaması

11 Şubat 2013

Kurtuluşumuzun üç aşaması: Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman.

Sevgili kardeşler, burada olmak benim için bir sevinçtir. Rab ’be şükrediyorum.

Rab dedi ki bana gelin ve bende kalın. Rab olmadan hiçbir şeyiz ama Rab’le birlikte her şeyi yapabiliriz.

Rabbimiz bizi kendisini yüceltmemiz için yarattı. İnsan ilk yaratıldığında Tanrı’yla güzel bir ilişki içindeydi. Şeytan ise insanı günah işlemeye teşvik ederek Tanrı’yla insan arasındaki ilişkinin bozulmasına vesile oldu. Günaha düşmemizden itibaren başımıza gelen bütün olaylar Tanrı sözüne imansızlığımız sebebiyle oldu. İnsan Tanrı’nın sözü yerine şeytanın sözüne güvendi…

Ama Tanrı insanı kendisinden uzak yaşaması için yaratmadı, onun cehenneme gitmesini istemedi. Cehennemi insanlar için yaratmamıştı. Tanrı bu büyük merhametinden dolayı bizim için bir plan hazırladı ve Oğlu İsa Mesih’i gönderdi. Bize yeni bir hayat verdi ve bu hayatta İsa’da kalmamız gerekiyor. Peki, bunu nasıl yapacağız? Önce kurtuluşumuzun üç aşamasına bakalım:

1) Aklanma: Aklanma Romalılar zamanında kullanılan hukuki bir terimdir. Beraat etmek anlamına gelir. Kutsal Kitap’a göre aklandığımız zaman günahımızın cezasından kurtulmuş oluruz.

Romalılar 5:1, 9
Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir.

Bu ayetlerden imanla ve İsa Mesih’in kanıyla aklandığımızı görüyoruz. Aklanmak, Göklerin Egemenliğinin kapısından girmek gibidir. Bir son değil bir başlangıçtır. Bununla birlikte aklandığımız anda ölsek bile gözümüzü cennette, İsa Mesih’in yanında açarız. Ne var ki aklanarak günahın cezasından kurtulmuş olsak da günahın gücü hâlâ üzerimizde devam etmek isteyecektir. İkinci aşamada Mesih’e benzemeye gayret ederek bu sorunu ortadan kaldırmaya uğraşırız.

2) Kutsallaşma: Aklanmadan sonra gelen süreçtir. Bu sürecin sonunda İsa Mesih’e benzemek hedeflenir.

Romalılar 8:29
Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun.

Kutsallaşma sürecinde günahın gücünden kurtuluruz. Bu aşamada sorumlu bir imanlı gibi yaşamımızı sürdürmeliyiz. Kutsal Kitap’a göre yaşamalı ve gittikçe ruhsal açıdan gelişmeliyiz. Bunu disiplinli bir şekilde yaşayarak yapabiliriz.

Romalılar 6:19-22
Doğanızın güçsüzlüğü yüzünden insan ölçülerine göre konuşuyorum. Bedeninizin üyelerini ahlaksızlığa ve kötülük yapmak üzere kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de bu üyelerinizi kutsal olmak üzere doğruluğa köle olarak sunun. Sizler günahın kölesiyken doğruluktan özgürdünüz. Şimdi utandığınız şeylerden o zaman ne kazancınız oldu? Onların sonucu ölümdür. Ama şimdi günahtan özgür kılınıp Tanrı’nın kulları olduğunuza göre, kazancınız kutsallaşma ve bunun sonucu olan sonsuz yaşamdır.

Kutsallaşmada sonuç ve hedef Mesih’e benzer olmaktır. Bunun için gayretli olmamız gerekiyor. Günaha kölelikten kurtulup doğruluğun kölesi olmaya doğru adım adım ilerlemeliyiz.

Filipililer 2:12
Öyleyse sevgili kardeşlerim, her zaman söz dinlediğiniz gibi, yalnız ben aranızdayken değil, ama özellikle aranızda olmadığım şu anda da kurtuluşunuzu saygı ve korkuyla etkin kılın.

Nereye kadar devam edeceğiz? 3. aşamaya ulaşana, kurtuluşumuzu etkin kılana kadar devam edeceğiz.

3) Yüceltilme:

Göğe alınmak demektir. Aklanan parçamız ruhumuzdur. Kutsallaşma canımızın, yani duygu düşünce ve irademizin değişmesi, Mesih’e benzer kılınmasıdır. Bu aşamada ruhumuzu bedenimize egemen kılmakta ilerleriz. Yüceltilmede ise nihayet bedenimiz değişir. Kurtuluşumuzun bu aşaması göksel bedenler alarak günahın varlığından tamamen kurtulmamızla sonuçlanır.

Görüldüğü gibi kurtuluş geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zamandan oluşan üç zamanlı, üç aşamalı bir süreçtir. İmanlı kişi, yaşadığı sürece bu aşamalardan ikincisinde bulunacaktır. Demek ki bizim için en önemli aşama da budur. Aklanma ve yüceltilme bize bağlı değildir ama kutsallaşma süreci bize bağlıdır. Dua, Kutsal Kitap okuma, övgü, tapınma, kardeşlerle birliktelik gibi konularda gayretli olmamızı gerektirir. Sorumlu bir imanlı gibi davranıp tembellikten kaçınmalıyız. Peki, ne yapmalıyız?

Petrus 1:3-15
Kendi yüceliği ve erdemiyle bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi. O’nun yüceliği ve erdemi sayesinde bize çok büyük ve değerli vaatler verildi. Öyle ki, dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla tanrısal özyapıya ortak olasınız. İşte bu nedenle her türlü gayreti göstererek imanınıza erdemi, erdeminize bilgiyi, bilginize özdenetimi, özdenetiminize dayanma gücünü, dayanma gücünüze Tanrı yoluna bağlılığı, bağlılığınıza kardeş severliği, kardeş severliğinize sevgiyi katın. Çünkü bu niteliklere artan ölçüde sahip olursanız, Rabbimiz İsa Mesih’i tanımakta etkisiz ve verimsiz olmazsınız. Bu niteliklere sahip olmayan uzağı göremez, kördür. Eski günahlarından temizlendiğini unutmuştur. Bunun için, ey kardeşler, çağrılmışlığınızı ve seçilmişliğinizi kökleştirmeye daha çok gayret edin. Bunları yaparsanız, hiçbir zaman tökezlemezsiniz. Böylece Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in sonsuz egemenliğine girme hakkı size cömertçe sağlanacaktır. Onun için, her ne kadar bunları biliyorsanız ve sahip olduğunuz gerçekle pekiştirilmişseniz de, bunları size her zaman anımsatacağım. Bu bedende yaşadığım sürece bunları anımsatarak sizi gayrete getirmeyi doğru buluyorum. Rabbimiz İsa Mesih’in bana bildirdiği gibi, bedenden ayrılışımın yakın olduğunu biliyorum. Ben bu dünyadan göçtükten sonra da bunları sürekli anımsayabilmeniz için şimdi her gayreti göstereceğim.

Görüldüğü gibi gayret göstermek çok önemlidir. Petrus bu ayetlerde dört kere gayret kelimesini kullanıyor. İmanla beraber sahip olmamız gerekten yedi özellikten de söz ediyor. Bunlar erdem, bilgi, özdenetim, dayanma gücü, Tanrı yoluna bağlılık, kardeş severlik ve sevgidir. İman tek başına yolculuk yapamaz. Bu yedi özelliği kısaca açıklamak gerekirse:

1) Erdem – kutsallık, ahlaksal kusursuzluk, ruhsal cesaret demektir.

2) Tanrı bilgisi – Tanrı sözünü derinlemesine anlayıp öğrenerek bu bilgiye sahip oluruz. Bunun önemi Hoşea’da belirtilmiştir.

Hoşea 4:6 “Yok oldu halkım bilgisizlikten, Sen bilgiyi reddettiğin için, Ben de seni reddedeceğim, Bana kâhinlik etmeyesin diye. Sen Tanrın’ın yasasını unuttuğun için, Ben de senin çocuklarını unutacağım.

Ayrıca gerçek olan Tanrı sözü bizi özgür kılar.

Yuhanna 8:32
Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” dedi.

3) Özdenetim – Tutkularımıza Kutsal Ruhun gücüyle üstünlük sağlamaktır. Bedenimize hükmetmektir. İsa her imanlıyı disiplinli olmaya çağırmaktadır. Özverili, duada ve Kutsal Kitap okumada disiplinli olmalıyız. Özümüzü denetlemeliyiz. Yaşamlarımızı disiplin altına aldığımızda Mesih bundan hoşnut kalır.

4) Dayanma gücü – Sabretmek demektir. İbrahim vaadine 25 yıl sonra kavuştu. Sabır aynı zamanda Ruh’ un meyvelerindendir.

5 )Tanrı yoluna bağlılık – Her durumda Tanrı’ya bağlı kalıp hedeften sapmamak demektir.

6) Kardeş severlik – Kardeşlerimizi sevmezsek imanımızda aksaklıklar olacaktır.

Yuhanna 13:35
Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.

7) Sevgi – Tanrısal sevgiye, yani agape sevgisine sahip olmamız gerekir. Tanrı gibi sevmek koşulsuz sevmek demektir. Yüreğimizde böyle bir sevgi beslemeliyiz.

Kutsallaşma bizim gayretimize bağlı olmakla beraber bu süreçte ancak Mesih’te kalarak başarılı olabiliriz. İmanla aklandık, imanla kutsallaşacağız ve yine imanla yüceltileceğiz. Kendi başımıza bir şey yapmaya kalkışırsak yasacı olur çıkarız. İmanda, Mesih’te kalmadan bu nitelikleri geliştirmeye çalışırsak Mesih’i hoşnut edemeyeceğiz ve işlerimiz boşa gidecektir.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Cevdet Özdemir

Yaşam Ağacından Yemek

3 Şubat 2013

Tanrı insanlara nasıl yaklaşıyor ve onlardan ne istiyor? Ve onunla aramızdaki ilişkinin temeli ne olmalı? Tanrı ilk atamız Adem’den ne istedi ve bizden ne istiyor?

Yaratılış Kitabı 2. bölüm 7-8’de insanın yaratılışını okuyalım:

“RAB Tanrı Adem’i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.”

Rab bu iki ağacı koyduğu zaman insana bu ağaçlar hakkında bir buyruk verdi:

Gen 2:17 “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”

Tanrı iyiyle kötüyü bilme ağacından yememizi istemedi, çünkü insana ölüm getiriyordu..Ama yaşam ağacından yiyebilirdik..İlginç olan bir nokta var..O da şu: İkisini birden yemek mümkün olmuyordu. Yani hem o ağaçtan hem de bu ağaçtan yemek yasaktı..Ya iyiyi kötüyü bilmek ya da yaşam..Tercih insana bırakıldı…Çünkü iyiyi kötüyü bilmek Tanrı’ya mahsus bir şeydir..Tanrı bizim iyiyi kötüyü kendi başımıza kavrayıp ona göre karar vermemizi istemedi. O itaat ve iman istedi. Tanrı’nın sözünü dinlememiz gerekirdi. Tanrı özgür bir irade verdi, ancak özgür iradelerini iyiyi kötüyü bilmek yönünde kullanınca günah işlediler..Günah o günden bugüne tüm yaratılışı mahvetti. Adem ve Havva İyiyi kötüyü bilmenin bir yararını görmedi. Onların sadece Tanrı’ya iman etmesi gerekiyordu..

Yar.3:22
Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.

Bahçeden ve yaşam ağacından uzaklaştırıldılar..Demek ki, Tanrı gibi olmak uğruna yaşamdan mahrum kalan bir insanlık ırkı ortaya çıkmış oldu..Günümüzde Tanrı gibi olan, iyiyi kötüyü bilen ama gene de yaşamdan mahrum milyonlarla birlikte bu dünyayı paylaşıyoruz..İyiyle kötüyü bildiğimiz an insan hayatına günah ve ölüm girdi. Yaşam ağacına, yani sonsuz yaşama yaklaşmamız doğrudan Tanrı tarafından engellenmiş oldu.

İyiyi kötüyü bilmenin bize hiçbir faydası olmadı, ama iyiyi kötüyü bilmenin insan için faydalı olduğu yalanına inanan çok insanlar vardır. Günümüzde bu yalan pek çok kötülük üretiyor..Çünkü insanlar kontrolü ellerine alıyorlar. Örneğin kürtajın anne için bir hak olduğuna inanan pek çok insan var. Bir anne kendi iyiliği için karnındaki bebeğini öldürebiliyor.. Çünkü iyiyi ve kötüyü bildiğiniz düşünüyor ve sonunda aldığı karardan ötürü büyük bir günah işliyor.

Tanrı başlangıçtan beri O’na bağımlı olmamızı ve yaşam ağacından yememizi istiyordu.. İyiyi kötüyü bilmek Tanrı’dan bağımsızlık ilan etmek demektir ve bize ancak ölüm getirir..Böylece insan haddini aşarak Tanrı’ya iman etmeyi, O’na bağımlı olmayı reddederek kontrolü kendi eline almış oldu.

İnsanoğlu bir kez günaha düştüğü ve iyiyi kötüyü bilmeye başladığı için Tanrı’nın insanı tekrara imana ve yaşama geri getirmesi gerekiyordu. Ama bunun için öncelikle iyiyi kötüyü bilmenin ağır sonuçlarını insan anlamalıydı.. Bu ağır yükü ve mahkumiyeti anlamaları için Kutsal Yasa insanlara verildi.

“Kutsal Kitap’ta yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır” diyor..Çünkü İnsanoğlu tek başına Kutsal Yasa’yı bilmekle, ya da gerekliliklerini yerine getirmekle yaşama kavuşamaz. Yaratılış 2:9’da bu iki ağacın bahçenin ortasında olduğu ve birbirine çok yakın olduğu ima edilir. Birbirlerinden uzak değillerdir, yan yana dururlar. Aralarında bir yakınlık vardır. dikkatsiz davranırsak, yaşam ağacı yerine bilgi ağacına dokunuruz; yaşam ağacına dokunduğumuzu düşünebiliriz, çünkü bilgi ağacı yaşam ağacına çok yakındır. Kutsal Yasa’da yaşamla bağlantılıdır, ama yaşamın kendisi değildir.

İyi olan her şey yaşamla ilişkilidir. Yasa’nın buyrukları da iyidir, bu yüzden yaşama çok yakındırlar. Ama şöyle bir yanlış düşünme alışkanlığımız var. Düşmüş doğal anlayışımızla iyi olan her şeyin yaşam getireceğini düşünürüz. Ama günahlılığımız yüzünden iyi olanın aracılığıyla günah bize ölüm getirir. Bu yüzden her iyi şeyin yaşam vereceğini düşünmek hatalı olur..Böyle düşündüğümüzde Mesih’i yadsıma tehlikesi baş gösterir.

Rab İsa Yahudi din adamlarına şöyle dedi, “Kutsal Yazılar’ı araştırıyorsunuz. Çünkü bunlar aracılığıyla sonsuz yaşama sahip olduğunuzu sanıyorsunuz. Bana tanıklık eden de bu yazılardır! Öyleyken siz, yaşama kavuşmak için bana gelmek istemiyorsunuz” (Yuhanna 5:39-40). Bu din adamlarının hatası neydi? Aracı amaçları haline gelmişti..Kutsal Yazılar yaşamı bildirmek, yaşama yönlendirmek içindir, ama din adamları Kutsal Yazılar’ın kendisini asli unsur saydılar. Esas amaçtan saptılar..Kutsal Yasa’nın iyi olduğunu biliyorlardı ve Kutsal Yasa’yı çiğnemek korkusuyla etrafına sağduyudan yoksun biçimde çit ördüler..Onu korumakla o kadar meşgul oldular ki Kutsal Yazılar’ın asıl amacını anlayamadılar.

Bunun gibi Kutsal Kitap’ı okurken amacımız sonsuz yaşamın, yani Mesih’in kendisi olmalıdır. Kutsal Yazılar Rab’be tanıklık ettiğinden, Rab’den ayrı tutulamaz. Tanrı’nın bize vermek istediği esas şey biricik oğlu İsa Mesih’tir. İsa Mesih’i almayıp diğer önemsiz şeylerle ilgilendiğimizde Kutsal Yazılar’la temas kurabiliriz, ama gene de Rab’le temas içinde olmayabiliriz. Yalnızca Rab yaşam verebilir. Eğer Rab olmadan sadece Kutsal Yazılar ve Kutsal Yasa varsa, yaşama kavuşamayız. Kutsal Kitap’ta yaşam bulmak yerine, Kutsal Kitap tarafından öldürülürüz. Mesih olmadan Kutsal Kitap yazılı yasadır ve yazılı yasa öldürür.

Şeytan’ın çok kurnaz olduğunu biliyoruz. İnsanların işler, öğretmenler, bilgi, öğreti ve yazılı yasa gibi unsurlara bakmasına neden olur. Aracı amaç haline getirmek ister..Araçların kendisi kötü değildir. Bazılar şöyle sorabilir, “Tanrısal sözün, eğiticilerin, bilginin, öğretinin, yazılı yasanın nesi yanlış?” Rab bize merhamet etsin ki, bilgi ve yaşam arasındaki farkı ayırt edebilelim. Bilgi ağacı sadece kötüyle değil, iyiyle de ilişkilidir. Şeytan tüm kurnazlığıyla bizi her zaman bilgi ağacının yakınına, yaşam ağacının uzağına döndürür. İyiyi ile kötüyü bilerek kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimizi düşündürmek ister. Ama bilgi ve yaşam arasındaki farkı görmemiz gerekir. Birçok kez bilinçsiz olarak aldanmış olabiliriz. Şeytan, en iyi bilgiyle yaşam ağacına verdiğimiz dikkatimizi dağıtmak için sürünerek gelebilir. Bilgi ne kadar iyi olursa olsun, gene de tek başına yaşam veremez.

Yuhanna üçüncü bölümde eğitimli ve tecrübeli yaşlı bir din adamı olan Nikodim Rab İsa’ya geldi ve O’na şöyle dedi, “Rabbî, senin Tanrı’dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz.” (Yuhanna 3:2).

Rab İsa çok hikmetli olarak Nikodim’le ne tartıştı ne onu azarladı ne de onunla uzun uzun konuştu. Onu dinledikten sonra Rab İsa şöyle cevap verdi, “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ni göremez” (3:3). Bu söz Nikodim’in gerçekten kafasını karıştırdı. Şöyle düşünmüş olabilir, “Senden öğreti almaya geldim. Seni bir Rabbi, bir öğretmen olarak tanıyorum, ama yeniden doğmakla ne kastettiğini anlamıyorum. Benim gibi yaşlı bir adam annesinin rahmine girip tekrar çıkamaz. Bu nasıl bir öğreti?”

Rab İsa Nikodim’e Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerektiğini söyledi (3:14). Zehirli yılanlar tarafından sokulan tüm ölen insanlar Musa’nın yukarı kaldırdığı tunçtan yılana bakmak zorundaydı. Tunçtan yılana bakan herkes yaşadı (Say. 21:7-9). Rab Nikodim’in bakması için tam yanı başındaydı. Nikodim’in O’na iman etmesi gerekiyordu; o zaman sonsuz yaşama kavuşacaktı. Nikodim’in öğretiye ihtiyacı yoktu. O’nun sonsuz yaşama ihtiyacı vardı ve bu yaşamı ancak Mesih ona bahşedebilirdi. Kutsal Yasa uzmanı olup pek çok bilgiye sahip olması şimdiye dek ona yaşam sağlamamıştı.

Yuhanna 5:21’de şöyle der, “Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir.” Oğul’un isteği yaşam vermektir ve O yaşam vermeye gelmiştir. “Oğul yaşam verir” ifadesini unutmamalıyız. Bu nedenle Rab Yuhanna 10:10b’de şöyle der, “Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim.” Yuhanna 11:25a’da Rab Marta’ya şöyle dedi, “Diriliş ve yaşam Ben’im.” Yuhanna 14:6’da yaşam olduğunu ilan etti. Bu ayetler Mesih’in bizzat yaşam ağacı olduğunu gösterir. İnsanın kurtuluşunu takiben, Yeni Antlaşma’da yaşam ağacı bir kez daha insana sunulur. Koloseliler 3:4a, bize Mesih’in yaşamımız olduğunu söylemektedir.

Bütün bunlardan görüyoruz ki, Tanrı bize iyiyi kötüyü bilme ağacını değil, yaşam ağacını sunmaktadır..Mesih İsa Aden Bahçesi’nde Adem ve Havva’nın kaybettiği yaşam ağacının kendisidir..O dönemde iyiyi kötüyü bilmek uğruna yaşamdan vazgeçmişlerdi.Bugün de Şeytan hâlâ ilk yalanını sürdürerek Tanrı’nın aksine bizi yaşamdan vazgeçip iyiye kötüye kendimizin karar verdirmeye yönlendirmek istiyor. Bunu başardığı her an Tanrı’yı değil, kendimizi yüceltiyoruz demektir.

SEVGİLİ KARDEŞLER, ELÇİ YUHANNA’NIN ÇOK HARİKA BİR UYARISI VARDIR..1.YUHANNA 2:6’DA “Tanrı’da yaşıyorum” diyen, Mesih’in yürüdüğü yolda yürümelidir.” TANRI’DA YAŞAMAK MESİH’İN YÜRÜDÜĞÜ YOLDA YÜRÜMEKTİR..MESİH’İN NASIL BİR YOLDA YÜRÜDÜĞÜNE BİLMELİYİZ Kİ, O YOLDA BİZ DE YÜRÜYELİM.. ÇÜNKÜ MESİH YAŞAMIN KENDİSİDİR..TANRI’DA YAŞIYORUM DİYEN, İYİYİ KÖTÜYÜ BİLMELİ VE ONA GÖRE DAVRANMALIDIR DEMİYOR, MESİH’İ İŞARET EDİYOR..ÇÜNKÜ MESİH YAŞAM AĞACIDIR..YARATILIŞ’TAN BERİ TANRI BİZE BU YAŞAM AĞACINDAN YEMEMİZİ, YAŞAM AĞACININ ARDINCA GİTMEMİZİ İSTİYOR..BUGÜN MESİH İSA DEN BAHÇESİNDE KAYBETTİĞİMİZ YAŞAM AĞACI OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR..KUTSAL YAZILAR ONUN HAKKINDA YAZIYOR VE KUTSAL YAZILAR’I OKUMAMIZIN AMACI O’NU TANIMAKTIR..EĞER KUTSAL YAZILAR’I OKUYORSAK AMA YAŞAMI TANIMAMIŞSAK ÇABALAR BOŞA GİTMİŞ OLUR.

Son olarak şunu vurgulamak istiyorum:

Elçi Pavlus 1 Korintliler 3. bölümde kilisenin Tanrı’nın tarlası, Tanrı’nın binası olduğunu bize söyler. Bu binanın temeli İsa Mesih’tir ve “Bu temel üzerine kimi altın, gümüş ya da değerli taşlarla, kimi de tahta, ot ya da kamışla inşa edecek.” Diyor..Tanrı kendi binasını altın, gümüş değerli taşlarla inşa etmemizi buyuruyor..Bunun tek yolu temel olan İsa Mesih’in yaşamından beslenmektir..Altını, gümüşü ve değerli taşları Mesih İsa’nın berrak yaşam suyu ırmağından elde edeceğiz.

Filipililer 3:8 “Rabbim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih’i kazanayım ve Kutsal Yasa’ya dayanan kişisel doğruluğa değil, Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’te bulunayım.”

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Zihinsel Yenilenme

11 Kasım 2012

Sevgili kardeşler Rab hepinizi bereketlesin…

Rab’be bugün en büyük şükran konumuz kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve O’nun yolunda yürümemizi sağlamasıdır..O bizi kendi yüceliğine ve erdemine çağırmıştır. Bunun ne bir büyük lütuf olduğunu her zaman iyi anlamalıyız.

Tanrı bizi kendi bilgisine ulaştırmıştır. İnsanoğlu için bilginin ne kadar önemli olduğunu düşündünüz mü?

bir zamanlar dünyanın tepsi gibi olduğunu düşünüyorlardı. Denizciler okyanuslara açılmaya korkuyorlardı, çünkü uçurumun kıyısından aşağı düşeceklerine inanıyorlardı. Çünkü dünyanın bir küreye benzediğini bilmiyorlardı. Bunu deneyim etmemişlerdi, gözlemlememişlerdi. Bu bilgisizlik yüzünden Korku onlara egemen olmuştu.

Başka bir örnek; Ortaçağ’da Tanrı’nın sözünü halktan gizlemişlerdi. Bu ortamdan yararlananlar insanlara günahları bağışlatma belgeleri sattılar. İnsanları sömürdüler, çünkü halk bilgisizlik yüzünden büyük korku içindeydi…

Hoşea 4:6’da “Halkımbilgisizlikten” yok oldu.

Bu türden çok örnekler verilebilir. Bilgisizlik nedeniyle biz insanlar korkarız. Korku dar görüşlülük yaratır. Çünkü ancak dar bir düşünce alanına hapsolmuşladır..Ne yapacaklarını bilmezler,..Rab’bin çarmıh üzerinde “Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını BİLMİYORLAR” dediğini hatırlıyoruz.

Demek ki insanın korkudan ve dar görüşlülükten kurtulması için ne yaptığını bilmesi gerekir..İnsanın bilgisizliğinin, dar görüşlüğünün, korkusunun tek çaresi vardır..O da Tanrı’yı tanımak.

Şimdi Rab’bin sözüne bakalım:

Rom.11:33-Rom.12:2
“Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! “Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi?” “Kim Tanrı’ya bir şey verdi ki, Karşılığını O’ndan isteyebilsin?” Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun! Amin. Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”

Bu ayetler Tanrı’yı bize tanıtıyor..Tanrı’nın özelliklerini öğretiyor..Tanrı’nın zenginliği, bilgeliği ve bilgisinin çok derin olduğunu öğreniyoruz. Bu nedenle kimse Rab’be öğüt veremez..Kimse O’na bir şey veremez ki karşılığını isteyebilsin..İnsanlar olarak bilmemiz gereken esas şey budur.

Daha sonra çağın gidişatı ifadesi var.. Çağın gidişatı Tanrı’ya karşı olan bütün düşüncelerin organize sistemi diyebiliriz..Ortada bir gidişat varsa, bu gidişatın bir baş sorumlusu var demektir. Ve bu baş sorumlusunun kim olduğunu Rab bize açıklıyor:

2 Ko.4:4 “Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir.”

Bu çağın ilahı olan Şeytan, bu çağın gidişatını insanlara esinlediği zehirli düşünceler yoluyla yönlendiriyor.. Ve bu düşünceler ne kadar hoş, güzel, akla yatkın görünse de, tamamen Tanrı’ya karşıt ve insannın zihnini kör edicidir…Bilgizilik içindeki İnsanlar kendi başlarına buyruk biçimde yaşayıp giderler. Tanrı’yla hemfikir olmazlar, O’nun sözünü eleştirirler, yollarını anlamazlar, hatta O’nu yok sayarlar..

Mezmurlar 53:1
Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der.

Gene Malaki kitabı’ndan bir örnek vermek gerekirse; RAB şöyle konuşuyorlardı:

Mal 3:14 “Şunu dediniz: ‘Tanrı’ya kulluk etmek yararsızdır. Her Şeye Egemen RAB’bin isteklerini yerine getirmek, O’nun önünde yas tutar gibi davranmak bize ne kazanç sağlıyor?

Bizler kendi dar görüşlerimizle Tanrı’yla çekişme içine gireriz. Rab İsa yeryüzünde insanlarla ilişkisinde onların dar görüşleriyle karşılaştı…..Pek çok örnekler var..İsa’yla çekişen Ferisiler ve Sadukiler’ vardı..Ama bizi esas ilgilendiren İsa’nın çevresindeki öğrencilerinin dar görüşlülüğü nedeniyle O’nu anlamamaladır.Bu konuda bazı örnekler şöyle

1) Rab’bin Teknede Uyuması Olayı

O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi. Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler.

Bunun anlamı nasıl bu kadar esenlikle uyuyabildiğini sorgulamalarıdır. Rab İsa rüzgârı ve gölü azarladı ve her şey sakinleşti. Daha sonra öğrencilerin kıt imanları yüzünden azarladı. Sizce Rab öğrencileri neden azarlamıştır? Çünkü karşı yakaya geçeceğini söylemişti. O söylediği için, bunun mutlaka gerçekleşmesi gerekiyordu. Fırtına, dalgalar ya da başka ne olursa olsun kaygılanmaya gerek yoktu. Rab İsa onlara iman dersi veriyordu. İmanlarını neye bağlıyorlardı? Rab ’bin sözüne güvenmeliydiler: “Karşı yakaya geçelim” (Markos 4:35). Rab karşı yakaya geçeceklerini söyledikten sonra, artık gölün dibini boylamaları mümkün değildi. Gene de öğrenciler buna iman etmediler. Rab ’bin onları azarlamasının nedeni buydu.

Rab’bin bütün İncil boyunca yapmadığı bir tek şey vardır. Nedir biliyor musunuz? Rab kimseden özür dilememiştir. Bir kişi ne kadar çok terbiye edilirse, başkalarının kendisinden hoşnut olmadığını o kadar çok keşfeder ve çoğu zaman onlardan özür dilemeye ihtiyaç duyar. Ama Rab İsa hiç kimseden özür dilememesi bakımından eşsizdir. Öğrenciler kendilerinin haklı, Rab’bin ise haksız olduğunu düşünüyorlardı. Rüzgâr ve dalgalar sertti ve öğrenciler ölüyordu. Öğretmen buna aldırmıyor muydu? Ama Rab kalkıp özür dilemedi. Özür dilememesi O’nun bir hata yapmadığını gösterir. Hata yapanlar O’nun sözüne inanmayan öğrencileridir. Karşı yakaya geçmelerini söylediğinde, bunu gerçekten kastetmişti. O asla boşa söz söylemez ve hiç kimseye özür borçlu değildi. Bu Rabbimiz’in yüceliğidir.

2) Lazar’ın Ölümü olayı

Yuhanna 11. bölümünde gene Rab’be sitem edilen bir başka olay görmekteyiz. Bu bölümde Rab’bin sevdiği Lazar adlı biri ölüyor ve kızkardeşi Marta Rab’be “Ya Rab, burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi (a. 21). Geç kaldığı için Rab’bi suçluyordu. Çünkü O’na haber göndermişti… Yüreğinde “Sana uzun süre önce adamlar göndermiştim. Neden daha erken gelmedin. Sen geciktiğin için kardeşim öldü ve gömüldü” diyordu. “Burada olsaydın” ifadesi Marta’nın son derece mutsuz olduğunu gösterir. Görünürde Marta’nın sözleri tamamen doğruydu. Ama Rab her şeyi bilinçli olarak yaptı. Bulunduğu yerde kasıtlı olarak iki gün daha kaldı (a. 6). İnsanların gözünde bu bir gecikmeydi, ama Rab bilerek gelişini geciktirdi. Rabbimiz asla kimseden özür dilemez, çünkü O asla hatalı değildir. Bizler özür dileriz, çünkü sık sık hata yaparız. Eğer özür dilemeyi reddediyorsak, küstahlık ediyoruz demektir. Ne kadar alçakgönüllü ve yumuşak huylu isek, o kadar çok özür dileriz. Rabbimiz alçakgönüllü ve yumuşak huylu olmasına rağmen, asla özür dilemez, çünkü asla yanlış yapmaz. O’ndan hoşnut olmuyorsak, hoşnutsuzluğumuz O’nu suçlu hissettirmez, çünkü O ney yaptığını bilir. O’nun amacı adını ne pahasına olursa olsun yüceltmektir. Ve sonunda Lazar’ın dirilişiyle birlikte O’nun adına yücelik gelmiştir..Sizce hangisi Rab’be daha büyük yücelik kazandırır? Hasta Lazar’ı iyileştirmek mi, ölü Lazar’ı diriltmek mi? Rab Lazar’ın dirilmesinin daha büyük yücelik getireceğini biliyordu. Bizler de her durumda Rab’bin kendisini yüceltebileceğini anlamalıyız. Aceleci olmadan Rab’bin zamanını beklemeliyiz.

3) “. . . satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi”

Bazen de Rab’den hoşnutsuz olmakla kalmadılar; hatta O’na öğretmeye kalkıştılar. Markos 14:3-4’te “İsa Beytanya’da cüzamlı* Simun’un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi. Kadın kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf hintsümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O’nun başına döktü. Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, “Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi” diyerek kadını azarlamaya başladılar.” Rab’be öğretiyorlardı. Öğrenciler yağı kullanmanın başka bir yolunu düşündüler—satmak ve parasını yoksullara vermek. Ama Rab Meryem’in ne yaptığını biliyordu. Madem yağ Rab’bin başına dökülmüştü, bunun yargısını da verecek olan O’dur..O’nun işine karışmamalı ve O’nun kişisel yaşamamızda yaptıklarını biz asla yargılamamalıyız.

4) “Ne tür bir kadın”

Rab İsa bir keresinde Simun adındaki bir Ferisi’nin evinde yemek yiyordu. Bir kadın Rab’bin ayaklarının dibine gelip gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya ve saçlarıyla silmeye başladı. Simun kendi kendine “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi.” (Luka 7:39). Rab onun düşüncelerini biliyordu ve bağışlama türleri hakkında konuştu. Rab ona şöyle söylüyordu, “Sen Simun, ayaklarımı yıkamadın, çünkü az bağışlandın. Bu kadın ise çok bağışlandı. İşte bu nedenle ayaklarımı gözyaşlarıyla yıkadı.” Böyle bir izlenim edindiğimiz zaman, Rab’be öğüt vermeye çalışmasının ne büyük bir akılsızlık olacağını anlayacağız! Biz her zaman Tanrı’nın engin sevgisini ve lütfunu anlamadığımız için yanlış hükümler veriyoruz. Rab’bin insanlar arasında ayrım yapmadığını, en büyük günahkârların bile Tanrı tarafından sevildiğini ne kadar zor olsa da kabul etmeliyiz..

Sevgili kardeşler, gördüğümüz gibi Rab’bin etrafında olmaya, yaptıklarını görmeye rağmen O’nu yanlış değerlendirmek ve eleştirmek mümkündür. Belli bir durumda Rab’be karşı haksızlık etmemek için O’nu çok iyi tanımamız gerek. Düşüncelerimizin değişmesi ve yenilenmemiz gereken noktalar var.

Özetlemek gerekirse, Birinci olarak Tanrı’nın bizim hayatımızla ilgili asla hata yapmadığını bilmeliyiz… Bizi sıkan, canımızı acıtan her olayda Tanrı’yı suçlamamız bilgisizliktendir. Çünkü “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” Biz Tanrı’nın bütün yollarını anlayamayız, RAB Yeşaya’da “Çünkü benim düşüncelerim Sizin düşünceleriniz değil, Sizin yollarınız benim yollarım değil” diyor RAB..BU durumda bilmemiz gereken şey O’nun asla yanlış yapmadığı, özür dilemediğidir. Her durumda O’na güvenmemiz, yollarına iman etmemiz bizim sorumluluğumuzdur. Özellikle çok zor durumlarda kendimizi haklı çıkarmak için Tanrı’yı suçlama ya da O’na öğretme düşüncesinden kurtulmalıyız..O’na bir şeyi nasıl yapması gerektiğini bizler öğretemeyiz..Aksi halde bu benliğe dayanan bir düşünce olur..Rab’bi kendimiz gibi sanmak bize zarar verir..O’nu duygularımıza göre değil, ancak sözüne göre tanırız.

Rab İsa Mesih Tanrı’ya eşit olduğu halde Getsemani Bahçesi’nde çarmıha gerilmesiyle ilgili olarak “Mümkünse bu kase benden uzaklaştırılsın. Gene de benim değil, senin isteğin olsun” diye dua etti. O başına gelenler için asla Baba’sını suçlamadı, Babasına asla “şöyle yapsan daha iyi olurdu” demedi..O Babasının sonsuz hikmete, sevgiye sahip olduğunu iyi bildiği için O’na bütünüyle itaat etti. Bizim asla anlayamayacağımız derin acılara katlanmak pahasına Babanın yolundan şaşmadı ve bedenini diri, kutsal ve Tanrı’yı hoşnut eden bir kurban olarak sundu.

Öyleyse bizler de göksel Babamızı tanımaya gayret edelim. Tanrı’ya güvenmekte ilerlememiz için Rab bizi bereketlesin..O’nu tanıdıkça eski doğal düşüncelerimiz değişecek ve düşünce biçimimiz yenilenecektir. Düşünce biçimi değiştikçe dualarımız da değişecek, kendi isteğimize değil, O’nun isteğine uygun ne varsa onu dileyeceğiz..O zaman dualarımızın işitileceğini bileceğiz.

Rabbin esenliğinde kalın.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar