Mariya Ağabaloğlu

2 çocuğunu sobadan çıkan gazla kaybeden Mariya Hanım’ın yürek acısının feryadını kim duydu…

Tanrı’yı tanımadan yaşarken hayatımızı tümüyle değiştiren acı olaylar yaşadık. 29 Mart 1987 cumartesi gecesi sobadan çıkan karbon monoksit gazından iki oğlum, ben ve eşim zehirlendik.

Merhaba. Adım Mariya Ağabaloğlu, Kirkor Ağabaloğlu ile 27 yıldır evliyim. 19 yaşında bir kızım, 16 yaşında bir oğlum var. 4 Nisan 1955 tarihinde Elazığ’da doğdum. Ermeni asıllı bir ailenin yaşayan ilk sevgili çocuğuyum. Benden önce doğan kardeşlerim doğumdan birkaç ay sonra öldüğünden, ailem ben daha doğmadan sağlıklı doğmam ve yaşamam için Tanrı’ya 7 kurban adamış. Ben doğduktan sonra ailem her yıl Harput’taki Meryem Ana kilisesine giderek adaklarını yerine getirmişler. 7 yıl boyunca benim için kurban kestirmişler.

5,5 yaşındayken 3 yaşındaki kız kardeşim, annem ve babamla İstanbul’a geldik. Annem ve babam Ermeni olduklarından çok acılar çekmişler. Babam Ermenilere ait bir kilise ve okulun olmadığı bir şehirde kalmak istememiş. Kızlarımı kilise ve okul olan İstanbul’da büyütmek istiyorum demiş.

İstanbul’a gelince hemen oturduğumuz eve yakın ve kiliseye bitişik olan Ermeni okuluna gitmeye başladım. Babamın arzusu yerine gelmişti. Kız kardeşimle birlikte ilkokulu orada okuduk. Bu arada biri kız diğeri erkek iki kardeşim daha oldu. Liseyi ve üniversiteyi okuyup bitirdim. Bütün bu yıllar boyunca sadece Pazar günleri, sınava girdiğimde ve özellikle bayramlarda ailece kiliseye gidiyorduk. İSA’yı peygamber olarak tanıyor, dinin koyduğu kuralları ve gelenekleri yerine getirmeye çalışıyordum. Hiç İncil okumuyordum. Evdeki eski Kutsal Kitap’ın dili eski Ermenice olduğundan bir defa baktım, bir şey anlamayınca da bıraktım. Hayatım İSA’yı tanımadan, günahlı olarak, yanlış ve hatalarla dolu geçiyordu.

Okulu bitirince çalışmaya başladım. Çalıştığım büroda eşimle tanıştık ve bir süre sonra da evlenmeye karar verdik. Eşim Kirkor Arapkir’de doğmuş, Malatya’da okumuş, 18 yaşında İstanbul’a gelene kadar da hayatında hiç kilise görmemiş, Tanrı ile ve dinle hiç ilgisi olmamış sol görüşlü biriydi. Pek kalabalık içine girmeyi sevmediğinden düğümüzün de kilisede olmasını istemedi. Papazı eve çağırmak istedi. Ailesi ve ben karşı geldik. 19 Ekim 1980’de kilisede evlendik. 6 Ağustos 1981’de oğlum Emilyan, 3 Temmuz 1984’te oğlum Arkay dünyaya geldi. Çocuklarımı RAB İSA’nın bilgisinden yoksun bir şekilde büyütüyordum. Kirkor da geçinebilmemiz için gece gündüz çalışıyordu. Kiliseye de yine bayramdan bayrama gidiyorduk.

Büyük oğlum anaokuluna gitmeye başladığı zamanlarda bir gün bana “Allah baba nerede, anlatır mısın?” diye sordu. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ben bilmiyorum ki oğluma anlatayım. “Göklerde…” diyerek geçiştirdim.

Tanrı’yı tanımadan yaşarken hayatımızı tümüyle değiştiren acı olaylar yaşadık. 29 Mart 1987 cumartesi gecesi sobadan çıkan karbon monoksit gazından iki oğlum, ben ve eşim zehirlendik. Ertesi gün Pazar olduğundan, annemlerle aynı apartmanda oturduğumuz halde kimse bizi fark etmemişti. Zehrin etkisiyle sabah kalkamamıştık. RAB İSA’yı tanımadan, O’nun sevgisini tatmadan cehenneme doğru gidiyorduk. Ama RAB İSA bize çok acıdı, merhamet ve inayet etti. Sabah kiliseye giden annemin yüreğinde işleyerek kurtulmamız için eve erken dönmesini sağladı. Yüreğine bir sıkıntı ve ateş düşen annem tapınma bitmeden eve dönmüş. Öğlen olduğu halde kapıyı çalıp cevap alamayınca kardeşime kapıyı kırdırmış. Hemen hastaneye kaldırmışlar. RAB İSA Kirkor’u ve beni ölüm çukurundan mucizeyle çıkardı. 6 ve 3 yaşlarında olan iki oğlumu yanına cennetine aldı. Aradan tam 20 yıl geçti. Zaman zaman televizyonda soba zehirlenmeleriyle ilgili haberler veriyor, kurtulanı hiç duymadım. Bizim gibi 20 saat zehir altında kaldıktan sonra kurtulmak ancak RAB İSA’nın mucizesiyle olur.

Bu yaşadıklarımızdan sonra TANRI korkusu yüreğime geldi. Nasıl zehirlendiğimizi çözmeye çalışıyordum. Sobayı sabah yakmıştım ve bir daha kömür atmamıştım. Sobanın bütün emniyet düğmeleri açıktı ve soba duman yapmamıştı. Düşündükçe daha çok korkuyordum. TANRI’dan gelen bu cezayı hak edecek ne yapmıştım? Hiçbir yerde duramıyordum. Çocuklarımın acısını unutmak için kendimi sokağa atmak istiyordum.

Acımı teselli edecek hiç kimse yoktu. İnsanlar teselli edemiyordu. Aksine daha çok yaralanıyordum. Sorularımın cevabını bulmak ve içimdeki acıyı söndürmek için aranmaya başladım. Ne aradığımı, nereye gideceğimi bilmiyordum. Birden aklıma 1 yıl önce Bakırköy Kilisesi’nin zangoçunun karısının söylediği söz geldi. Bana perşembe günleri sabah saatlerinde kilisede Türkçe vaaz olduğunu söylemişti. Perşembe günü Kirkor’dan izin alarak gittim. İçeri girdiğimde önce çok kötü oldum çünkü çocuklarımın cenazesi bu kiliseden kalkmıştı. Kilise doluydu, sıralarda oturacak yer yoktu. Bazıları yere oturmuştu. Ben de yere oturdum. Vaaz yeni başlamıştı. Genç vaiz İSA’nın haçını anlatıyordu. Hani kiliselerde olan, boynumuza astığımız, Yahudilerin İSA’yı gerdikleri haç.

Bilmediğim şeyler söylüyordu. Dikkatle dinledim. İSA TANRI’dan bizim günahlarımızın fidyesini ödemek için bakire Meryem’den beden alarak çıkıp gelmişti. O RAB’di. Beni kurtarmak için gelmişti. İSA günahsız olduğu halde benim günahlarımı silmek için haçlanmıştı. Genç vaiz anlatırken ben sürekli ağlıyordum. Kimse gözyaşlarımı görmesin diye kendimi saklayarak gözyaşlarımı siliyordum. Ağlamama engel olamıyordum. Sanki gözyaşlarım sel olmuştu durduramıyordum. Ben ki çocuklarımın cenazesinde bile ağlayamamıştım. Hatta bir arkadaşım omuzlarımdan sarsarak; “Ağla Mariya ağla! ” demişti. Ama nafile sanki kurumuştum, taşlaşmıştım. Belki de TANRI’ya isyan olur diye korkmuştum. Ama ağlayamamıştım. Şimdi dopdolu bir kilisenin ortasında yere oturmuş vaazı dinleyip ağlıyorum.

Vaaz bitti, dualar bitti, kilise dağıldı ama benim göz yaşlarım durmadı. Kendime kızdığım halde ağlamamı durduramıyordum. Vaizle konuşmak istedim ama o çabucak gitti. Kilisenin papazına yaklaştım ama ağlamaktan konuşamadım. Sonunda papaz beni anladı çünkü cenazeyi o kaldırmıştı. Sabah gel dua edeyim dedi. Ben hala ağlıyordum. O sırada yanıma 2 kadın yaklaştı. Benimle ilgilendiler. Tanımadığımdan çekindim. Papaz beni cesaretlendirerek onlarla gidebileceğimi söyledi. Böylece Silva ve Anjel hemşirelerle tanıştım. Silva hemşire beni evine götürdü. Bana bir şeyler anlatıyordu. Ben hiç birini anlamadım çünkü ağlıyordum bu nedenle eve gitmek istedim. Benim için dua etti. “İstediğin zaman gelebilirsin” dedi. Biraz rahatlamıştım çünkü cevap bulacağım bir yer bulmuştum. Perşembe günü kiliseye gittiğimde Silva hemşire bana bir KUTSAL KİTAP verdi. Kitabı alınca sevindim. Eşim ve benim sorularımızın cevabı mutlaka buradaydı. Parasını ödeyip kitabı çantama koydum. Koşarak eve geldim eşime aradığımız kitap burada dedim. O hemen okumaya başladı. Ben yine sokaklardaydım. Kilise kilise geziyordum. Çünkü evlere sığamıyordum. Bir gün Santuhi hemşire beni Bakırköy’de ki ev toplantısına davet etti. Salı günleri yapılan bu toplantıya gittim. İlk gittiğim bu ev toplantısında gözyaşlarıyla tövbe ettim (03.09.1987). Eşimde KUTSAL KİTAP’ı okuduktan sonra tövbe etti ve benimle birlikte kiliseye gelip türkçe vaaz dinlemeye başladı. Artık RAB İSA’yı tanımaya başlamıştık. Onu tanıdıkça daha çok teselli buluyorduk. RAB acıdan tatlı çıkarmıştı. Çocuklarımızı kaybetmiştik ama İSA’ya evlat olmuştuk. Cehennemden kurtulup, cennet yolcusu olmuştuk.

1 yıl sonra RAB bize kızım Emili’yi hediye etti. 3 yıl sonrada oğlumuz Arkay’ı (anlamı GÖKSEL KRALLIK demektir) armağan etti. Aynı zamanda RAB bize bir kilise sağladı; Gedik paşa Ermeni İncil Kilisesi. RAB İSA Kirkor’u bu kiliseye pastör atadı. Ben ve çocuklarım da bu kilisede hizmet veriyoruz.

İnsanların bizim geçtiğimiz acı olayları yaşamadan, henüz geç olmadan RAB İSA’yı tanımaları için İSA’nın verdiği güçle çalışıyoruz. Yarın ki gün, 1 saat sonra, hatta 1 dakika sonra ne olacağını bilemeyiz. Akşam yatıp sabah kalkmamak var. Bu nedenle tövbe vakti şimdidir, RAB İSA’nın sevgisini tatmak şimdidir. Kötü günler gelmeden insanları RAB İSA’nın Kutsal kanının altında yıkanıp temizlenmeye davet ediyoruz.

Mariya Ağabaloğlu

Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın