Lara Özharar

 Fizik kanunlarıyla ölümsüzlüğü bulmaya çalışırken İsa’yla karşılaşan Lara Hanım: Devamını Oku

Hediye Baytekin

Hediye hanım tüm günahlarını fark etmeye başladı. O güne kadar fark etmediğim tüm günahlarımı fark etmeye başladım ve bir görüm gördüm. Devamını Oku

Bedri Peker

Yaşamı anlamsız ve boş bulan Bedri’nin yüreğindeki boşluğu Rab İsa nasıl doldurdu… Devamını Oku

Adem Baytekin

 Gerçek Hristiyanlığın ne kadar harika olduğunu anlayan Âdem Bey: Devamını Oku

Mariya Ağabaloğlu

2 çocuğunu sobadan çıkan gazla kaybeden Mariya Hanım’ın yürek acısının feryadını kim duydu… Devamını Oku

Kemal

Rab İsa’nın bir gülümsemesi Kemalin yaşamını kökten nasıl değiştirdi:

Uzakdoğu’ya yerleşip Budist olma planları yapmaya başlamıştım. Artık önümde kalan tek engel ailem ve benimle beraber olan kız arkadaşıma mutluluğu bulmak uğruna onları bırakacağımı söylemekti. Ancak Rab’bin benim hakkımda değişik planları vardı.

Selam Ben Kemal

1969 doğumluyum ve 2004 senesine kadar Rab beni uyandırana kadar 35 sene günah içinde ölü yaşadım. Rabbin tiksindiği her türlü günaha bulaştığım için doğal olarak çok mutsuz bir yaşantım vardı. Her tür maddi imkânımın olmasına karşı mutsuzluğum her geçen gün daha da büyüyor ve her gün hayatımın sona ermesi için Tanrı’ya dua ediyordum. 2004 senesinde, bugün eşim olan, o günkü kız arkadaşım ile yeni tanışmıştım ve mutsuzluğumu ona bulaştırmamak için bu ilişkiden çıkmaya çalışıyordum. Hayatımın her anında Tanrıyı arıyor ama bulamıyordum çünkü esas kayıp olan Tanrı değil kendim olduğunu bilmiyordum. Müslüman bir aileden geldiğim için kendi dinime dört elle sarılıp daha İyi bir Müslüman olmaya çalıştıkça daha kötü bir kişi oluyordum. Allah’ın Müslümanlıktaki 99 isimlerini zikrettikçe bu 99 ismin içinde “sevgi sıfatı” bulamadığım için sevginin ön plana getirildiği Mevlevilik ile ilgilendim ve uzun bir zaman bilgi topladım; çeşitli Mevlevi kitapları okudum. Mevlevi dergâhları ile çeşitli tarikatlara gidip derslerine katıldım. Ama her ne kadar sıkça sevgiden bahsetse de Mevleviliğin de sadece bir türev olduğunu anlamam uzun sürmedi. Tassauf ve Müslümanlık ile ilgili çok şey öğrenmeme rağmen mutsuzluğum hala büyüyerek devam ediyordu.

Kafamdaki yanlış öğretiler beni daha da yanlış arayışlar içine itiyor sanki bir bataklıkta çırpındıça daha da batıyordum. Sahip olduğum yanlış öğretilerim bana Yahudiliğin sadece Yahudiler için olduğunu söylüyor, İncil’in ise değiştirildiği için Hıristiyanlığın yanından bile geçilmemesi gerek bir din olduğunu söylüyordu. O zaman kadar sahip olduğum yanlış öğreti ve inançlar İncil, Tora ve Zebur’u benim için adeta okunmaması gereken yasaklı kitaplar haline getirmişti. Bir gün elime bir Budizm kitabı geçti ve beni çok etkiledi; buradaki “Dört Yüce Gerçek” ile “Sekiz Aşamalı Asil Yol” beni çok etkilemişti. İlk defa içimde mutluluk namına bir titreşim olmuş ve ilk defa Tanrı ile bütünleşeceğimi hayal etmeye başlamıştım. Ancak araştırmalarım derinleştikçe Budizm’de anlatılan binlerce sözde tanrılar beni rahatsız etmeye başlamıştı ama yine de kendimi nispeten daha iyi hissediyor ve bu iyileşme sürecinin devam etmesini bekliyordum. Hatta bir kaç ay boyunca yaptığım araştırmalar ve okuduğum kitaplardan sonra Uzakdoğu’ya yerleşip Budist olma planları yapmaya başlamıştım. Artık önümde kalan tek engel ailem ve benimle beraber olan kız arkadaşıma mutluluğu bulmak uğruna onları bırakacağımı söylemekti.

Ancak Rabbin benim hakkımda değişik planları vardı. Bir gece İsa Mesih’i rüyamda gördüm. İsa rüyamda benimle konuşmadı, bana kiliseye git demedi, bana Hristiyan ol demedi hatta bana hiç bir şey söylemedi ama bana sadece gülümsedi. Rüyamda onunla burun buruna gelmem rağmen onun o ışığından ve görkeminden dolayı yüzünü göremiyordum ama gülümseyişini görüp adeta sevinç ile doluyordum. Bu rüya hiç bitmesin istiyordum. Sabah uyandığımda ise sevinçten adeta duvarlara tırmanıyordum. Eşim yani o zamanki kız arkadaşım beni sakinleştirmeye çalıştıkça ben ona ne kadar mutlu olduğumu söylüyordum. Rüyamdaki kişi kendisini tanıtmamasına karşı onun İsa Mesih olduğunu biliyor ve coştukça coşuyordum.

O gün iş yerine gider gitmez internetten bir İncil indirdim ve büyük bir mutluluk ile okumaya başladım. İncilin ilk bölümü olan Matta beni çok etkilemişti; özellikle “Dağdaki Vaaz” ve “Çarmıh” kısımları hayatımda hiç tatmadığım hisler yarattı içimde. Hayatımda ilk defa gerçekten mutluydum ve bu mutluluğu bir daha da kaybetmek istemiyordum. İncili dört-beş gün içinde okudum ancak Vahiy kısmına gelince hayatım tepe taklak oldu. Kitabın tümü mutluluk, sevgi, lütuf, merhamet ve sayısız güzellikler ile doluyken bu bölümdeki karakterler beni derinden sarstı ve korkuttu. Çevremde olan bir avuç Hristiyan sadece söz de Hristiyan oldukları için danışabileceğim hiç kimse yoktu. Hatta zaman zaman Müslümanların İncil değiştirildiği dediklerinde “Vahiy” bölümü kastediyorlar diye dönüşüp Vahiy kısmını atlayıp tekrar Matta’ dan başlayıp huzur buluyordum.

Uzunca bir süre İncil’i okudum ve kız arkadaşımla paylaştım; hayatımda ilk defa huzur dolu yaşıyordum bu da hayatıma çok olumlu yansıyordu. Ailem ve kız arkadaşım benden memnun, bende onlardan memnundum. Artık karanlık günler geride kalmıştı; ta ki 2007 senesinde tayinim Ortadoğu’ya çıkana kadar. Aklımı nereden geldiğini bilmediğim kötü düşünceler kaplıyordu yavaşça; içimden bir ses Müslüman bir aileden geldiğim için İslam’a geri dönmemi söylüyordu; Ortadoğu’ya atanmamın sebebinin bu olduğunu düşünmeye başlamıştım. Netice de tek bir Allah vardı ve Müslümanların ve Hristiyanlarının Allah’ı arasında bir fark yoktu diye düşünmeye başlamıştım. Her nasıl olduysa maalesef bu sesi dinledim ve eski gelenek ve adetlerine geri döndüm. Bu kararın arkasından hayatım eski mutsuzluğuna kısa sürede dönüp daha da kötü bir hale geldi. İçimdeki mutsuzluk eskisine göre daha da büyüyor ve insan olarak dayanamayacağım bir boyuta yaklaşıyordu. Kendi çabalarım ile ne kadar iyi olmaya çalışsam da o kadar kötü bir insana dönüşüyordum. 2007 ile 2010 arasında hep bu içimdeki kötü olan ile mücadele etmeye çalıştım; sanki bir şekilde sonumun yaklaştığını hissedebiliyordum. İşyerindeki başarısızlıklarım, sağlığımın bozulması, geçirdiğim kalp krizi, ailem ile ilişkilerimi bitirmem beni çok üzüyordu. Müslüman olan eşim bile geçirdiğim bu değişimi görüp beni Hristiyan öğretilerine geri dönmem için ikna etmeye çalışıyordu. Her ne kadar istemesem de sanki İncil okuyarak geçirdiğim iki senelik zaman zarfında içimden söküp attığım kötülükler yedi misli şeklinde bana dönmüş ve hayatımı domine edip beni öldürmeye çalışıyorlardı; kendimi o denli kötü hissetmeye başlamıştım.

Ansızın bir gün işe giderken, her nasıl olduğunu bilmiyorum ama arabamı sürerken dudaklarım Rabbi haykırmaya başladı. Rab İsa Mesih’e yalvarıyor onu hayatıma tekrar geri çağırıyordum. Hayatım hiçbir döneminde böylesine hıçkıra hıçkıra ağlamamıştım. Gözyaşlarım sanki gözlerimden fırlıyordu; hakikaten Rabbin önünde gerçek ve samimiyetle kırılmıştım ve tüm günahlarımı itiraf eder hale geldim. Yaklaşık 20 dakikalık bu haykırış ve yakarıştan sonra arabada çok bitkin düşmüştüm. Ağlamaktan gözlerim kıpkırmızıydı iş yerine varmış olmama rağmen bu kırmızı gözlerle ofise gidemezdim ve arabada bir müddet beklemeye karar verdim. Hem Rabbe dua ediyor hem de bana bir yanıt vermesini bekliyordum. Bir müddet sessizce araba da oturdum. O zaman Rabbi tam tanımıyordum ama bana cevap vereceğini bir şekilde biliyordum ve cevap kısa bir süre sonra geldi. Radyoyu açmıştım ve karşıma hiç beklemediğim şekilde Radio Light çıktı. Hemen buradaki telefon numarasını aradım ve onlara Rabbe gelmek istediğimi söyledim; onlar da bana çeşitli kitapçıklar yollayacaklarını söylediler. O hafta ilk kitapçıklarım geldi; hepsini bir solukta okuyup zarftan çıkan soru kâğıtlarını doldurup Radio Light’a geri gönderdim. Hatta halen o kitapçıkları saklamaktayım; bu kitapçıklardan birisi de “Kayıp Olan Oğul” benzetmesidir; bu bölüm beni hala çok duygulandırmaktadır. Artık her gün eve dönünce ilk kontrol ettiğim şey posta kutum oluyordu; bir kitapçık gelince hemen okuyup yorumlarımı yazıp geri yolluyordum. Radio Light beni bu ağır sürecimde kucakladı ta ki bir gün birisi beni arayıp kiliseye davet edene kadar bu yazışmalar devam etti.

2010 senesinin Haziran ayının ilk haftası Dirisu kilisesine gittim. Oraya ilk adım atışımda gerçekten Kayıp olanın Tanrı değil; ben olduğunu anladım. Tanrı’nın hepimiz için bir planı vardı ve Tanrı hepimiz için iyi şeyler planlıyordu. Bunu kiliseye girer girmez anladım. Kardeşler ile bir arada olmanın ne kadar önemli olduğunu çok iyi anladım çünkü İncil ile tek başıma geçirdiğim iki senenin sonunda çevremde bir destek olmadığı için kötü bir yola yönelmiştim. O günden bugüne kilisemden hiç ayrılmadım. Rabbin bana ve Rabbe inananlar için verdiği birçok sözler vardır; bunlar için de beni en etkileyeni “Sizi asla bırakmayacağım” vaadidir; gerçekten ben onu bırakmadığım sürece Rab ’de beni asla bırakmadı.

Rabbe yücelik olsun,

Dirisu Kilisesi

Kemal

Gül Peker

 Kendini günahsız sanan Gül Hanım Tanrı’nın kutsallığı önünde diz çöküp tövbe etti: Devamını Oku

Alper Özharar

 Eğlence ve gece hayatından dönüp Mesih’in sağladığı kutsallığa kavuşan Alper’in yeni yaşamı: Devamını Oku

Suzan Altınok

“Hastalığımın ilacı sevinçti dünyada bulamayıp Rab İsa’da buldum” diyen Suzan Hanım: Devamını Oku