Tanrı’nın Gözünde Yüreğimizin Durumu

17 Kasım 2013

Sevgili kardeşler Rab ’bin varlığı bugün bizi tazelesin. Kutsal Ruh hepimizi yenilesin.

Bugün paylaşacağım İncil metni;

Matta 13,1-23
Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu. Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi.Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu.Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Kulağı olan işitsin!” Öğrencileri gelip İsa’ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği’nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ “Böylece Yeşaya’nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer.Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.”

Bu bölüme baktığımızda İsa Mesih’i halkın içinden, halktan bir kişi olarak görüyoruz. Halkın kendisini anlaması için halkın uğraştığı çiftçilikten örnekler veriyor.

Çeşitli fikirlerden insanlar akın akın İsa Mesih’e geliyordu. Anlattığı bu örnek onun yüreğini yakan bir gerçekti aslında. İsa Mesih insanlara bol hayat vermek için gelmişti ama insanlar O’nu dinledikten sonra çekip işlerine gittiler. Üç yıl boyunca verdiği hizmetin sonucu on binlerce kişi ona iman etti binlerce kişiyi iyileştirdi. Fakat sadece yüz yirmi kişi O’nu ciddi bir şekilde takip edip canları pahasına ona yürekten iman etti.

Bir defasında on cüzamlıyı iyileştirdi sadece biri geri dönüp O’na teşekkür etti. İsa Mesih insanlara bol yaşam vermek için çaba sarf ediyordu ama sonsuz yaşam almak isteyen kişi azdı. İsa Mesih kendisini dinleyenlerin yüreklerinin durumunu anlatmak için Tohum ve toprak örneğini verdi.

Yeşaya peygamberin söylediği söz bu halk için de geçerlidir. Rab ‘bin yetkisini istemediler; kendi başlarına yaşayarak özgür olacaklarını sandılar. Oysa insanların özgürlüğü yoktur. Onları ya İblis yönetir ya Tanrı. Tanrı “Hayat benim, bana gelin” diyor. Tarih boyunca gercek Tanrı adamları hor görülmeye razı oldular, öyle ki Rab ‘bin sözü duyulsun, insanlar şifa bulsun, hayat bulsun. Ama insanlar O’na dönmediler. “Dönselerdi onları iyileştirirdim” diyor Rab.

Doğrudan Tanrı’nın ağzından söz işitmek, Tanrı’nın sureti olan İsa Mesih’le karşılaşmak ne muhteşem bir şeydir! Peygamberler bunu ruhta gördüler. İbrahim, Yeşaya bunu gördü. Ancak işitmek istemeyenler yine işitmediler. Ne mutlu Tanrı’nın sözünü işitenlere! Onların hayatları değişecektir.

Bu örnekte Rab ‘bin sözü iyi tohuma benzetilir. Bu bizim içimize ekilerek bizde Tanrı’nın istediği yaşam şeklini doğurur. Ekinciler kimdir? Eski Antlaşma ’da ekinciler peygamberlerdi. Yeni Antlaşma’mda Rab’bin kendisi, sonra elçiler be şimdi ise Rab’bin kilisesidir.

Ekici toprak, yer ayırt etmeksizin her yere tohum ekti. Yani kurtuluş sözünü bütün insanlara duyurdu. Sadece Tanrı’yı sevenlere değil, sevmeyenlere de duyurdu öyle ki Tanrı sevgisinden gelen adaletini bütün insanlara göstersin. Bu kurtuluş herkes içindir, herkes kurtulsun! Tanrı’nın sözleri iki bin yıldır insanlara yaşam veriyor, kutsallık veriyor ve insanları değiştirip onları koruyor.

İsrail halkı sürgüne gittiklerinde acı çektiler. Ama bu umutsuz durumda bulundukları yerden Süleyman’ın Kudüste Tanrı için yaptığı mabette dönerek dua etiklerinde Tanrı onları işitip dualarına cevap verdi.

Bu mabet aslında İsa Mesih’i simgeliyor. Bugün de insanlar nerede olursa olsunlar İsa Mesih’in adıyla bereketleniyorlar.

Rab İsa Bedenini günlerinde nerede biraz umut gördüyse orada Tanrının sonsuz yaşam vaadini anlatan sözü ekti. Yeter ki biraz yeşersin, biraz ürün versin.

Sorun ekilen tohumun kalitesi değildir. Toprağın tohumu kabul edip etmemesiyle ilgilidir. Tohum Tanrı sözünü, toprak insan yüreğini ve düşüncelerini temsil eder.

DÖRT TİP YÜREK VARDIR:

1.YOL KENARI: Tarlaların kenarlarında bazen ‘de ortalarında patika yolar bulunmaktadır. İnsanlar bu yolu sık, sık kullandıkları için toprak sertleşmiş bir hal alır. Bu nedenle serpilen tohum toprağın yüzeyinde kaldığı için heba olur. Kimi insan Tanrının sözünü işitir fakat söze önem vermediği için şeytan sözü çeşitli nedenlerle unutturur. Bundan dolayı bu kişinin yaşamında bir değişiklik olmaz. Bu kişiler bir müddet Kiliseye gelirler sonra bir bakarsın yok olurlar Tanrının sözü onun için bir değeri taşımıyor demektir. Böylelikle bu insan kendisi için hayati derecede önemli olan bir fırsatı kaçırmış olur.

2.KAYALIK YER: Bazı insanlar üstü toprak dibi kaya gibi bir yüreğe sahiptirler.Bu kişiler İsa Mesih’e duygusal olarak inanırlar, Rabde sevinirler bir müddet imanda dururlar. Fakat cevreden, aileden, işten, toplumdan gelen baskılara dayanamayıp imandan dönerler. Neden çünkü Tanrının vaatlerine ve sözünün gücüne derinlemesine yer vermediği içindir. Yer verse Tanrı onu güçlendirecek, cesaretlendirecek, dimdik tutacaktır. Böyle insanlar Tanrıdan çok insana güvenen ve insanlardan korkan bir yüreğe sahiptir. Dolayısıyla bu kişide hayatı için büyük bir zenginliği kaybeden kişidir. Bu nedenle Tanrı sözü yüreğimizin derinliklerine insin, öyle ki bu söz Rab’bi yüceltsin, bizden Rab’bi yücelten bir hayat çıksın. Yüreğimiz ne durumda? Rab bizi uyanık saklasın. Şeytan’ın üzerimizde yetkisi yoktur, sahibimiz Rab’dir ama Tanrı sözü yüreğimizde nasıl yer buluyor?

3.DİKENLER ARASI: Bu kişinin yüreği diğerlerine benzemiyor yumuşak bir topraktır. Bu kişinin yüreğine Tanrının sözü ekiliyor kök verip büyüyor. Tanrı bu kişiden umutludur. Fakat bu kişinin yüreğinde dünya sevgisinin ektiği tohumlarda vardır. Hem Rabbe önem veriyor, hem de dünya arzularına. Bu kişi dünyanın sevgisine zevklerine, zenginliğine önem veren bir yüreğe de sahiptir. Evet, bu kişinin yüreği Rabbe açık ve yumuşaktır; fakat dünya sevgisine karşıda acık ve yumuşaktır. Dolayısıyla bu yürekte tek bir tohum ekili değildir, Yabani tohumlarda ekilidir. İşte bu kişiler Rabbi onurlandıran meyvedar bir hayat yaşayamaz.

Kutsal kitap bize şöyle diyor bir tarlaya iki çeşit tohum ekmeyeceksin diyor. Yani bu ayetin asıl amacı yüreğimizi hem Tanrıya hem de dünya sevgisine verememeliyiz. Gerçek Mesih izleyicisi yüreğinin tümünü Tanrıya veren ve kutsal Ruha itaat eden kişidir.

Rab bunları neden söylüyor? Yüreğimizin sadece Rab’be ait olmasını istiyor. Mesih’in kendisi Rabbimiz olsun O bütün kuvvetimizle, bütün canımızla sevdiğimiz ve ardından gittiğimiz Rab olsun. İsa O’nu sevene kendisini tanıtır. İsa bizim dostumuzdur. Dünyada başımızı yaslayabileceğimiz tek yer İsa’dır. Dünya bize sadece bedene ve duygulara hitap eden şeyler verir ama biz sadece bedenden ibaret değiliz. İsa bizim ruhumuza hitap eder. Kutsal Ruh bizim yüreğimizi yumuşatsın. Rab bizi uyanık saklasın.

4.İYİ TORAK: Bu kişiler Tanrı’nın sözünün kıymetini bilen bir yüreğe sahiptirler. Bu kıymetli hazineyi koruyan kişilerdirler. Hayatlarının merkezinde Tanrı ve sözü vardır. Her şeyden önce önceliği Tanrıya verme gerekliliğini öğrenen kişilerdir. Tanrının vaatlerine inanan Mesih ‘siz bir hayatı tasavvur etmeyen kişilerdir. Bu kişiler rabbe önem verdiklerinden dolayı hayatlarında göksel egemenliğin meyveleri gözükür. Bu kişiler Hem insanların Rabbe gelmelerine aracı olurlar hem de Rabin istediği karakter ve olgunluk yaşamlarında ortaya çıkar. Tanrının bizden istediği yürek bu örnekteki gibidir. Bu yürek Tanrıdan bereket alır.

İnsan sizi kurtaramaz. Sizin kurtarıcınız İsa Mesih’tir. Onun için O’na sadık kalalım. Kutsal Ruh’un kıymetini bilelim. Ne mutlu hayat kitabına adı yazılana. Ne Mutlu İsa’nın sözünü işitip onu tutana.

Rabin anlattığı örnek ışığında Kendimizi kontrol edelim bizim yüreğimiz hangi cins toprağa benziyor. Yüreğimiz Tanrının sözüne itaat eden bir şekilde yumuşak olsun ’ki Onunla sonsuzca yaşayalım. Rab İsa Mesih sizleri çok bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kutsal Ruh’un İzinde Yürümek

10 Kasım 2013

Galatyalılar 5:13-26
Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlük benlik için fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin. Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Ama birbirinizi ısırıp yiyorsanız, dikkat edin, birbirinizi yok etmeyesiniz! Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak, istediğinizi yapamıyorsunuz. Ruh’un yönetimindeyseniz, Yasa’ya bağımlı değilsiniz. Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği’ni miras alamayacaklar. Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim. Boş yere övünen, birbirine meydan okuyan, birbirini kıskanan kişiler olmayalım.

Biz kendi iyiliklerimizle, sevaplarımızla Rab’be gelmedik; imanla Rab’be geldik. İman ettiğimiz gün Rab bizi kurtardı. O günden itibaren iman yoluna girdik. Her şey imandan kaynaklanıyor. Rab’be baktıkça O’nun gibi olmaya başlayacağız. Kendi yüreğimize bakarsak hep eksikler görürüz. Pavlus o yüzden “siz imanla başladınız neden kendi gücünüze geri döndünüz” demiştir.

Bulunduğum ildeki topluluğumuza dilsiz bir kişi bize geldi. Şimdi bir duyan imanlı topluluğumuz var bir de duymayan imanlı topluluğumuz var. Hamdolsun Rab bize hazır bir bahçe verdi.

19.ayete dikkat edelim. Burada kıskançlık, putperestlik, bencillik ve büyücülük aynı listededir. Bunlar aynı derecede kötü özelliklerdir. Böyle davrananlar Tanrı’nın egemenliğini miras alamayacaklardır. Kişide bencillik varsa bu çok ciddi bir sorun. Hemen Rab’be getirip tövbe etmeliyiz.

Peki hayatımızda ne olmalı? Sevgi, sevinç, esenlik, vesaire. “Ya Rab bunları bize ver” diye dua ederek, kardeşleri teşvik ederek yürüyorduk. Rab bizi olgunlaştırdı, donattı. Dirisu ortamı çok sağlıklı bir aile ortamıdır, çok şükretmeniz lazım. Bu ortamı kaybetmemek için gayret etmeniz lazım, öyle ki bu sağlıklı ortam bozulmasın.

Bugün sizden özel bir parçaya odaklanmanızı istiyorum. 25. ayete bakalım. Ruh sayesinde yaşıyorsak Ruh’un izinde yürüyelim deniyor. Burada daha derin bir hayattan söz ediyor. Kutsal Ruh içimizde ve bizi yönlendirmek istiyor. Kutsal Ruh, yani İsa’nın kendisi, her şeyi yaratan Baba’nın kendisi size konuşup sizi yönlendirmek istiyor. Rab size dışarıdaki halkın ne durumda olduğunu konuşmak istiyor. Gerçek hayat budur. Rab size “sağa git” veya “sola git” dediğinde sizin bunu duyup O’na itaat etmeniz, O’nunla yaşamanızdır. Eski Antlaşma’da Tanrı halktan uzaktı ve halk O’na Musa aracılığıyla yaklaşıyordu. Şimdiki Tanrı o Tanrı’yla aynıdır çünkü O değişmez. Ancak şimdi Babamız olarak konuşuyor. Bize bir baba gibi yumuşak yaklaşıyor. Babanıza her zaman “şeker istiyorum!” diye yaklaşmayın. “Baba, seni seviyorum” diye yanına yaklaşın. Rab bizden bunu istiyor, çünkü O ihtiyaçlarımızı zaten biliyor.

Sağır kardeşlerimiz önce sadece erkeklerden ibaretti. İki-üç ay önce bir bayan iman etti. Bu bayan bize tanıklığında şunları söyledi:

“Önceden Kutsal Kitap’ı okuyordum ama hiçbir şey anlamıyordum. Diğer dinlerle arasındaki farkı göremiyordum. Sonra bir imanlı kardeş beni özel olarak ziyaret ederek Kutsal Kitap’ı yavaş yavaş okumaya başlayınca o zaman farkı biraz anladım ama hâlâ iman etmiyordum. Bir gün rüyamda iki yol gördüm. Bu yollardan biri genişti ama sonunda ateş vardı. İnsanlar bilmeden bu yola gidiyorlardı. Ben dar olan diğer yoldaydım. Bu yolun sonunda İsa kollarını açmış beni çağırıyordu. Uyandığımda iman ettim. Sonra bir gün içim anlatamayacağım bir sevinçle doldu ve Kutsal Ruh’la doldum.”

Biz bu kardeşimize çok kez müjdelemiştik ama sonuç alamamıştık. Ancak Rab ona direk konuşunca iman etti. Bugün Rab bize bu kardeşimiz gibi direk konuşmak istiyor. O’na yüreğimizi açıp Kutsal Ruhun izinde yürüyüp yaşayalım.

Dirisu Kilisesi

T.S

Bende Kalan Çok Meyve Verir

27 Ekim 2013

Rabbimiz İsa Mesih’in esenliği ve sevinci bugün hepinizi doldursun. Rab’be şükrolsun ki bize sözünü iletti ve dünyaya gelerek bize kendisini kanıttı. O’na yaklaşanlar sonsuz yaşam aldılar. İnsanlar Kıymetli ve kalıcı bir vaat aldıkları için çok şeylerini bırakıp Mesih’in ardından gittiler. Yaşamları gitgide nurlandı. Halk arasında bir deyim vardır: Dine kendini fazla kaptırma kafayı üşütürsün derler. Bu deyim başka asılsız inançlar için geçerlidir. Ama İsa Mesihi takip edenler için geçerli değildir.

Bugün Yuhanna İncili’ne bakacağız.

Yuhanna 15:1-17
“Ben gerçek asmayım ve Babam bağcıdır. Bende meyve vermeyen her çubuğu kesip atar, meyve veren her çubuğu ise daha çok meyve versin diye budayıp temizler. Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz. Bende kalın, ben de sizde kalayım. Çubuk asmada kalmazsa kendiliğinden meyve veremez. Bunun gibi, siz de bende kalmazsanız meyve veremezsiniz. Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız. Bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar. Eğer bende kalırsanız ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir. Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz. “Baba’nın beni sevdiği gibi, ben de sizi sevdim. Benim sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız, tıpkı benim de Babam’ın buyruklarını yerine getirdiğim ve sevgisinde kaldığım gibi… Bunları size, sevincim sizde olsun ve sevinciniz tamamlansın diye söyledim. Benim buyruğum şudur: Sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin. Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur. Size buyurduklarımı yaparsanız, benim dostlarım olursunuz. Artık size kul demiyorum. Çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez. Size dost dedim. Çünkü Babam’dan bütün işittiklerimi size bildirdim. Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin. Size şu buyruğu veriyorum: Birbirinizi sevin!”

Burada İsa Mesih bir üzüm asmasını örnek veriyor. Bağcı Baba, kendisinin ise gerçek meyve veren asma olduğunu söylüyor. Asmanın en güzel ürünü vermesi için bağ sahibi en güzel çubuğu diker. Çiftçi o asmaya önem verir, emek verir ve mevsimi geldiğinde hayal ettiği ürünü alınca ve canı sevinir. Yüce Tanrı da bu günahlı ve acı meyve veren dünyaya en güzel asma çubuğunu gönderdi ( İsa Mesihi ) ve bizi O’na aşıladı, öyle ki biz O’nda meyve verelim.

Yeryüzünde Tanrı’nın yüreğini İsa Mesih’ten başka hiç kimse memnun edememiştir. Tarih boyunca Tanrı’nın yüreği İnsanoğlunun kötü amaçlarından dolayı acı ve elem duymuştur. İsa Mesih yeryüzünde kusursuz kutsal hayat yaşayarak Baba’yı yücelten tek kişidir. Bu nedenle “Ben gerçek asmayım” demiştir. “Bensiz Baba sizden razı olmaz, bundan dolayı bende kalın” demiştir. Tanrı bizi bunun için seçmiştir. O’nda duran kişi Tanrı’yı memnun edebilir. O’nda kalmak demek günahlı kişiliğimizden kalma meyveleri bırakıp O’nun sözlerine göre hareket etmektir.

Oğul tanrısal özyapıdan geliyordu, o yüzden dünyasal günahlı düşünceler O’nda yer bulamadı. Hep Baba’nın istediğini yaptı. Sevgi, bağışlama, alçak gönüllülük, doğruluk, şefkat, iyilik, esenlik, kutsallık meyveleri verdi.

İsa Mesih meyveli bir ağaçtı. İnsanlar İsa’yı işittikten sonra tövbe ediyorlardı çünkü Tanrı’nın sevgisi ve doğruluğu İsa’daydı. İsa “size söylediğim sözle temizsiniz” dedi. Artık biz Mesih’e iman eden bizler Tanrı çocuklarıyız. Bizim için tek şık İsa’ya geldikten sonra İsa’da durmak, asmaya aşılanan çubuk gibi O’na yapışmak. Ancak O’na aşılanırsak iyi meyve verebiliriz.

Bunu nasıl yapabiliriz. Duayla, tövbeyle ve yüreğimizde ve zihnimizde hep İsa olmasıyla. Yüreğimizin ilk yerinde İsa olmazsa O’na aşılanamayız. İsa bizi tam sevdi. Bizim de O’nu tam sevmemiz lazım. Yarım bir yürekle seversek bu yüreğimizin İsa’dan kayıp dünyadaki geçici şeyleri Rapten çok önem verip sevmemize sebep olur. Birçok imanlı Mesih’e tam aşılanmadıkları için yaşamları meyvesiz kaldı Rapten uzaklaştılar. İsa Mesih uyarıyor: “Bende kalın, sizde meyve yok. Bende kalın ki bendeki hayat, sevgi size aksın.”

İnsanlar sonsuz yaşamı ve yargılanmamayı arıyorsa İsa Mesih’e gitmelidir. Bizim Tanrı’yı memnun etmemiz için Oğlu İsa’ya gitmekten başka çaremiz yoktur. Biz O’nda kalırsak O da bizde kalacaktır. O’nda kalmayan çubuk gibi dışarı atılır ve yargıya müstahak olur. Özellikle bizler buna dikkat etmeliyiz İsa Mesih bile yüceliğini tahtını, krallık elbisesini bırakarak aramıza geldi. Kul özü alarak aramızda yaşadı öyle ki bizi kendisine çeksin. İlk insan olan Âdem soyunun benzerliğinde geldiği için bize “kardeşlerim” dedi. “Artık benim Babam sizin Babanızdır” dedi. Şükrolsun.

Bizi bir tek şey temizledi o da İsa’nın ağzından çıkan sözdür. Kilise fertleri olarak bizler hayatımızı İsa’ya tam sunmalıyız. Lut’un karısı kurtuluş sözüne tam yüreğini vermediği için bir günah şehri olan sodom ve gomora şehrinin çekiciliğine kapılıp geriye döndüğü için bedeni bir tuz direği oldu.

Bunu ciddiye almalıyız. İsa’ya yarım yürekle önem verdiğimiz zaman ruhsal olarak zaferde yürüyemeyiz. Bizler Tanrı’nın mirasçılarıyız, Tanrı’nın hazırladığı ebedi zenginliğin mirasçılarıyız. Tanrı’nın çocuklarıyız. İsa Mesih’in hazırladığı göksel mirasa ortağız. Bu nedenle hayatımızda ilk yeri Rab ’be vermeliyiz. Bu yiyip içmeyelim, zengin bir yaşam sürmeyelim demek değildir. Rab isterse böyle de yaşayabiliriz ama ilk yer Rab ’bin olmalıdır öyle ki fırtına geldiğinde yıkılmayalım. Dimdik duralım.

İsa bizi bizden daha çok sever. Bu yüzden Göksel Babamız dur dediği zaman durmayı ve yürü dediği zaman yürümeyi öğrenmeliyiz. İçimizdeki Kutsal Ruh’u dinlemeliyiz, öyle ki İsa’nın yoldaşı olalım.

İsa Mesih öğrencilerine “Baba beni ne kadar sevdiyse ben de sizi o kadar sevdim” diyor. Bu bizim için büyük bir umut kapısıdır. Baba Oğlu İsa’yı o kadar çok sevdi ki görünen, görünmeyen her ne varsa O’nun için ve O’nda yaratıldı. Her şey Oğul İsa aracılığıyla yaratıldı ve bütün yetki Oğul’a verildi. İsa da kendisinde kalanları Baba’nın kendisini sevdiği gibi seviyor, onlarda Ruhuyla kalmaya razı oluyor. Bizden de O’nun bizi sevdiği gibi birbirimizi sevmemizi istiyor.

Baba’nın İsa’yı sevmesi, İsa’nın bizi Baba’nın kendisini sevdiği kadar sevmesi ve bizim birbirimiz İsa’nın bizi sevdiği kadar sevmemiz. İşte bu üç temel kuralın önemi ne kadar büyüktür.

Tanrısal sevginin ve birliğin tamamlanması olmadan kilise Baba’nın istediği gibi olmaz. Özürlü bir kilise olur. Babanın kusurlarımızı temizlemesine fırsat vermeliyiz. Baba meyve vermemiz için bizi incitmeden budar. Baba’nın amacı bizi kırmak değil kutsal yaşam yaşayıp Ruhun meyvelerini vermemizi istemesidir. Babanın istediği yaşam şekli galatyalılar mektubunda bize bildirilmiştir.

Gal 5: 23 -25
Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.

İşte sevgili kardeşler Tanrının Ruhunun izinde yürüyelim diye, Tanrımız bizi Tamamen Ruha itaat ederek yaşayan ve kendisini hoşnut eden Oğluna bizi imanla aşıladı. Bu nedenle Rab İsa’da yaşayalım ki ebedi yaşamımız olsun ve Tanrı bizden hoşnut olsun. Rabin sevinci ve esenliği sizde kalsın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı’ya Yaklaşın, O da Size Yaklaşacaktır

20 Ekim 2013

Tanrı’nın yüreğinden kopup gelen bir feryat var. Ve bu feryat her gün bizim yüreğimizde hiç durmadan çınlayıp duruyor.. Bu feryat şudur: “Benim varlığım, huzurum olmaksızın niçin tatmin olmaktasınız; benimle yakın ve içten bir ilişki varken neden benden uzaksınız?

Yakup 4:8’de tüm insanlığa yapılan en büyük davet vardır: “Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır.” Bir an bunu düşünelim: Evrenin, yeryüzünün, içinde yaşayan her şeyin, meleklerin vs. yaratıcısı bizim varlığımızı talep ediyor ve bizimle yakın ve içte bir ilişki kurmayı arzuluyor. Bu Tanrı’nın değişmeyen arzusudur. Davet eden kendisidir ve çocuklarının O’nu tanımasını ister.İnsan günah düştüğünden beri bu yakın ilişkiye giden yolu açmak binlerce yıla ve hem insanlığın hem de Tanrı’nın ödediği büyük bedellere mal oldu.

Adem Rab’bi açıkça tanıyordu; ama günahtan ötürü veya itaatsizlik yüzünden Tanrı’nın yüceliğinden uzaklaştı ve onun yazgısını tüm insanlar paylaştı. Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. O’nun yüceliğinden yoksun kalmak, O’nunla olması gerektiği gibi bir ilişki kuramamamız demektir. Artık insanlar Âdem’in Tanrı’yı ilk başta gördüğü gibi göremez ve tanıyamaz oldular. O’na yaklaşmaktan acizdik.

Yeremya 30:21’de
Kim canı pahasına yaklaşabilir bana? diyor RAB,

Gene Yas.4:24’te
“Tanrınız RAB yakıp yok eden bir ateştir; kıskanç bir Tanrı’dır.”

Görüyoruz ki, Günahkar, tövbe edip lütuf bulmamış bir canın Tanrı’ya yaklaşması olanaksızdır..İnsan Tanrı’ya yaklaştığını sanabilir, ama O’nu olduğu gibi gören kişiler durumlarının ne korkunç olduğunu fark ediyorlar..Örneğin Yeşaya görkemli Rab’bi bir görümde tahtıhda gördüğü zaman “Vay başıma! Mahvoldum” dedim, “Çünkü dudakları kirli bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral’ı, Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm’ dedi. ..İşte Tanrımızın kutsallığı önünde günahlı insanın durumu budur.

Buna karşın göksel Babamız büyük bir tutkuyla ve şefkatle bizi bu korkunç ayrılıktan kurtarmak istedi. Bunun için sevgili Oğlu İsa’yı gönderdi. Rab İsa başlangıçtan beri gökteki Baba ile birlikteydi. Tanrı İsa’yı Rab olarak kabul ettiğimizde bizi karanlıktan özgürlüğe kavuşturmak amacıyla günahın cezasının bedelini ödesin diye insan oldu. Ve artık İsa Mesih’le birlikte O’nu her bakımdan tanımamız için kapı açılmıştır. Çünkü;

Yuhanna 1:18
“Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O’nu tanıttı”

Ancak Tanrı’yla insanın bu yeniden birleşmesi ne yeterince duyurulmakta ne de tüm doluluğuyla yaşanmaktadır. Günah ve ölümden özgür olmaya vurgu yapmamıza karşın özgürlüğe kavuşmuş herkesi bekleyen yakın ve içten paydaşlığı duyurmak da önemlidir. Tanrı’yı yakından ve içten tanımanın güzelliğini kaçıran birçok kişinin bu gerçeği göz ardı etmesi oldukça pahalıya mal olmakta, hatta felakete yol açmaktadır. İmanın zayıflaması, sevginin soğuması bu ilişkiden yoksunlukta ileri gelir..Bu trajediye benzer bir paralelliği Eski Antlaşma’da İsrail halkının yaşamında görmekteyiz.

FARKLI İKİ GÜDÜ

Musa ile İsrail halkının takındığı tutumlar ile sergiledikleri davranış biçimleri arasında şaşırtıcı bir farklılık var. Mısır’dan Çıkış ağır ve zor koşullar altında yaşayan bir kölelik altında acı çeken İbrahim soyundan söz ederek başlar. 400 yıl boyunca Mısır’da yaşadılar. Başlangıçta Mısırlı yetkililerden gördükleri iyiliklerden zevk alıyorlardı, ama çok geçmeden köle oldular ve kötü davranışlara maruz kaldılar. Büyük acıları ve derin sıkıntıları içinde özgürlük için Tanrı’ya yakarmaya başladılar.

Rab ettikleri duaları işitip harekete geçti ve kendilerine Kurtarıcı Musa’yı gönderdi. Bir İbrani olarak doğmasına rağmen, Firavun’un evinde bir prens olarak yetişti..O dönemin en güçlü önderinin sarayında en ayrıcalıklı konuma sahip biri oldu. Ama Mısır’ın güçlü prensi olmasına rağmen soydaşlarının durumu onun yüreğine dokundu, kardeşlerinden birini savunurken bir Mısırlı’yı öldürünce çöle kaçtı. Ancak yıllar sonra Tanrı sözü ve gücü aracılığıyla İsrail’i kurtarmak için geri döndü.

İsrail halkının Mısırlılar tarafından nasıl zalimce kullanıldıklarını ve kötü muamele gördüklerini hayal etmek kolay değil..Sırtları firavunun görevlileri tarafından kırbaçlarla yara bere içinde kalıyordu; derme çatma evlerde yaşıyorlardı, Mısırlılar’dan arta kalanlarla karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Mısırlı efendilerinin mal varlığını artırmak için gece gündün köle olarak çalışıyorlardı, gelecekte bir mirasa kavuşma umutları da yoktu. Firavunun fermanıyla öldürülen binlerce bebeklerinin yasıyla ağlıyorlardı. Ne keder!

Ancak Mısır’dan çıkınca böylesine büyük bir zulüm altında acı çekmelerine rağmen yaşadıklarını çarçabuk unuttular. Mısır’dan kurtulduktan sonra bile bazı şeyler yolunda gitmemeye başlar başlamaz; Mısır’dan çıktıklarına pişman oldular.

Çölde Sayım 14. bölümde 1-4.ayetlerde şöyle der:
O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı. Bütün İsrail halkı Musa’yla Harun’a karşı söylenmeye başladı. Onlara, “Keşke Mısır’da ya da bu çölde ölseydik!” dediler, “RAB neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır’a dönmek bizim için daha iyi değil mi?”Sonra birbirlerine, “Kendimize bir önder seçip Mısır’a dönelim” dediler.

Ama Musa onlar gibi davranmadı; halbuki Mısır’da durumu iyi olan biri varsa o da Musa’ydı!!Aslında dünyada kimsenin durumu Musa’dan daha iyi olamazdı! Musa dünyanın en varlıklı adamı tarafından Mısır’da bir Yahudi olduğu halde büyütüldü, en güzel yerlerde yaşadı, en iyi şeyleri yedi, içti, en iyi şeyleri giydi ve en iyi öğretmenler tarafından eğitildi!! Hizmetkârları onun her isteğini karşılardı, her ihtiyacı yerine gelirdi. Çünkü büyük bir mirasa sahipti.. Ama o tüm bunları geride bırakmayı seçti, ve İsrail halkının tersine ne geriye baktı ne de geride bıraktığı şeyleri özledi.

İsrail halkının Mısır’da özleyecekleri bir şey yokken Mısır’ı özlediler, Musa’nın ise özleyeceği çok şey olmasına rağmen Mısır’ı özlemedi.

Ne büyük bir fark ve tezat? Peki bu farkı yaratan neydi? Musa çölde Tanrı’yla yüzleşmişti. Yanan ama tükenmeye çalıyı görmüş ve ona yaklaşmıştı. Sina’da yanan çalıda İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı’yla buluştu ve O’nu adıyla tanıdı! Tanrı’yı tanımak Musa’daki bu büyük farkı yarattı.

Size bir soru sorayım: Musa, İsrail halkı Mısır’dan çıkardıktan sonra nereye götürdü? Hemen vaat edilmiş topraklara mı? Ama dikkat edersek ilk hedefleri orası değildir. İlk olarak Sina Dağı’na yöneldiler, çünkü Tanrı Firavun’a “Halkımı salıver, çölde bana tapsınlar” diyor. “Halkımı salıver, vaat edilen topraklarını miras alsınlar “ dememiştir. Musa halkı vaadin kendisinden önce , Vaat Eden’e götürmeliydi. Kendisine Sina Dağı’nda görünen Tanrı’yı İsrail halkına da tanıtması gerekiyordu. Vaat edeni tanımadan önce sadece vaatlerin kendisi anlamsızdır.. Tanrı, halkını Sina Dağı’na götürmeden direk vaat edilmiş topraklara götürseydi ne olacaktı? Bunun anlamı Tanrı’nın kendisinin önemsiz, esasen vaatlerin önemli olduğu anlamına gelecekti. Vaadi kim verirse versin önemli değil, önemli olan ne vaat edildiği olacaktı. Hâlbuki Tanrı her şeyden daha çok tapınılmaya layıktır. Kurtuluşumuzun amacı öncelikle Tanrı’ya yaklaşarak O’na tapınmamızdır…

Rab İsa Mesih’in gerçekte kim olduğu, bizim için neler vaat ettiğinden daha önemlidir. Bizim odağımız İsa Mesih’tir, O’nun bize vereceği ödüller ya da armağanlar ikinci sıradadır. Tanrı’ya Tanrı olduğu için sevinçli bir karşılık vermeli ve itaat etmeliyiz. Yoksa kilise içinde öncelikle kendi çıkarları için hizmet etmeye önem veren insanlar ortaya çıkar. Bu durum bir adamla parası için evlenen bir kadına benzetilebilir; kadının asıl içgüdüsü kocasını olduğu gibi tanımaktan çok, kendisi için neler yapabileceğidir. Belli bir orandan kocasını sevebilir, ama tamamen yanlış nedenler için sever. Ve böyle bir sevgi streslere, zorlamalara dayanamaz ve kırılır. Mesih’in gelini olan kilise ile Mesih arasındaki ilişki böyle olmamalıdır. Mesih kendisini bizler için feda ederek kiliseyi canı pahasına sevdiğini kanıtladı, ama kilisenin sevgisi ne durumda?

Tanrı’yla yakın ilişkiyi ihmal edecek derecede sadece bereketlerine vurgu yapılırsa, Tanrı’ya Tanrı olduğu, yani kimliği için değil, Tanrı’dan bir şeyler almak amacıyla gelen öğrenciler veya izleyiciler ortaya çıkar. Tanrı dünyadaki istekler için sadece bir başvuru merkezi haline gelebilir. Hâlbuki Tanrımız öylesine harika ve eşsizdir ki, hiçbir şeyle ve kimseyle O’nu karşılaştıramayız. Musa’nın deneyim ettiği gibi Tanrı’yla yüz yüze geldiğimizde tüm vaatler yerli yerine oturur. Tanrı, vereceği bereketlerden daha harikadır. Zaten Tanrı olmazsa bereketler de anlamsızdır.

Tanrı İsrail halkı kendisini tanısın ve sevsin diye özgür kıldı. Kendisini onlara yaklaştırmak istedi. Tanrı eski antlaşma kitabında halkına şöyle sesleniyor; Çık. 19:4 Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz.

Ama buna rağmen Tanrı’nın onlar için öngördüğü planı kaçırdılar. Fakat Tanrı’nın kendi halkıyla yakın ve içten bir ilişki kurma özlemi asla azalmamış ve değişmemiştir, çünkü bu özlemi kendi sözünde sürekli olarak görülmektedir ve Pavlus’un duasında görünür:

Efesliler 1:17
“Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum”

Tanrı yakın ve içten ilişki kurma tutkusunu halkına aşılamak istiyor. Tanrımız canlı ve sıcak bir iletişim kurmamızı istiyor..Tanrı her yeniden doğan çocuğunun O’nu derinden ve yakın bir şekilde tanımasını arzu eder! Bu bizi heyecanlandırmalıdır! Bizler yüreği çocukları için sızlayan Babamız yaşayan Tanrı’ya hizmet ediyoruz. O karşılıklı iletişimi arzular. Pavlus Korint’te imanlılara şöyle demiştir.

1.Koritliler 12:2-3
“Biliyorsunuz, putperestken şöyle ya da böyle saptırılıp dilsiz putlara tapmaya yöneltilmiştiniz.”

Burada Pavlus gerçek Tanrı ile putlar arasındaki ana farklılıklardan birine işaret eder..Putlar dilsizdir, halbuki yaşayan Tanrı konuşur!

Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın insanlarla nasıl konuştuğuna dair bazı örnekler var..O zaman birinci olarak Tanrı’nın Musa’ya nasıl konuştuğuna bir bakalım:

Çıkış 3:1- 4
“Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı.

Çıkış 3:2
RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor.

Çıkış 3:3
“Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”

Çıkış 3:4
RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.

Burada Musa kayınbabasının sürüsünü giderken baktı ve RAB yanan ama tükenmeyen bir çalıdan yükselen alevlerin içinden ona göründü. Yani Musa’nın dikkatini çekti ve Musa gördüğü varlığa uygun karşılık verdi, “Gidip bir bakayım” dedi. Ve RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce “Musa!” diye seslendi. Musa uygun bir karşılık vermeseydi, aleve yaklaşmasaydı RAB uzaktan ona seslenecek miydi? Bence seslenmezdi. Tanrı Musa’ya koyunları ağıla koyduktan sonra nispeten daha rahat bir zamanında görünmedi. Aslında Musa için uygun olmayan bir zamanda göründü. Musa ”Sürüden uzaklaşırsam koyunlar her tarafa dağılabilir, sürüyü toplamak saatlerimi alacak” diye düşünebilir ve çalıya hiç yaklaşmayabilirdi, ama o zaman Rab ona konuşmazdı.

Şimdi de 2. örnek olarak Samuel’e bir bakalım. 1.Samuel 3. bölümdeki o hikayeyi hepimiz biliyoruz. Annesi tarafından RAB’be adanan Samuel bir gece yatağına uzandığında RAB ona Samuel, Samuel diye sesleniyor, Samuel kahin Eli’nin kendisini çağırdığını düşünerek onun yanına gider ve bu olay üç kez tekrarlanır! Ve en sonunda kahin Eli’nin öğüdüyle Samuel, “Konuş kulun dinliyor” deyince RAB kendisini tanıttı ve gelecekle ilgili bilgi verdi. Tanrı farklı bir şey yapabilirdi, “Samuel boşuna yorulma, seninle konuşmak isteyen Eli değil, Ben RAB’bim” diyebilirdi..Ancak Samuel uygun bir karşılık vermeliydi ve bunun yolunu kahin Eli’den öğrendi..”Buyur, kulun dinliyor” dedi..Tanrımız dikkatimizi çeker, ama konuşmak için bizim yüreğimiz hazır olmalı ve uygun bir karşılık vermeye istekli olmalıyız..Tanrı’yı aramakta, O’na yaklaşmakta ve dinlemekte arzulu ve gayretli olmalıyız. Tanrı dikkatimizi çektiğinde fırsat kaçırmak kederli bir olaydır. Tanrı’nın bu yöntemini Yeni Antlaşma’da da görüyoruz.

Üçüncü örnek olarak İsa Mesih’i vermek istiyorum.İsa beş bin kişiyi beş ekmek ve iki balıkla doyurduktan sonra öğrencilerinin kayığa binip karşı yakaya geçmesini istedi. O da dua etmek için dağa çıktı. Sonrasını Markos 6:47-48’den okuyalım: Akşam olduğunda, tekne gölün ortasına varmıştı. Yalnız başına karada kalan İsa, öğrencilerinin kürek çekmekte çok zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçip gidecekti.

Buradaki “Yanlarından geçip gidecekti” ifadesine dikkat edelim..Buna daha önce dikkat etmiş miydiniz? Yani İsa, öğrencilerin durumunu, dalgalarda kürek çekmekte zorlandıklarını görmesine ve onlara yaklaşmasına rağmen “yanlarından geçip gitme niyetindeydi.” Ama İsa’yı görünce bağrıştılar ve İsa onlara “Cesur olun, korkmayın” diye seslendi. Matta İncili’nde Petrus’un da İsa’nın buyruğu üzerine tekneden indiğini ve ona doğru yürüdüğünü okuyoruz..Sonra İsa tekneye binip onlara katılınca fırtına dindi.

Yani burada İsa’ya bağrışıp seslenmeseydi, O yürümeye devam edecekti..Onlara yakın bir noktadan geçip önce dikkatlerini çekti ve yakınlarda olduğunu onlara gösterdi ve kendisini çağırmalarını bekledi. Aksi halde onlarla zorla gitmeye çalışmayacaktı.

Bu örneklerden de gördüğümüz gibi Tanrı dikkatimizi çekerek bize doğru bir adım atıyor ve O’na uygun karşılığı verip O’nu çağırırsak ve O’na yaklaşırsak bize daha çok yaklaşacaktır. O’na uygun karşılık vermediğimiz zaman zorla içeri girmeyecek. Yani Rab bizim O’na acıkmamızı, O’na yaklaşmamızı, O’nu aramamızı ister..O’na yakarmamızı ister..Çünkü O zaman O’nun yüreğimize fısıldadığını ve bize açıkça konuştuğunu duyacağız.

Sevgili kardeşler, Tanrımızın sevgili dolu yüreğinden akıp gelen tutkulu bir arzu bizimle derinden ilişki kurmak ve bize konuşmaktır.. Tanrı halkına konuşur ve onları yönlendirmek ister. Eğer Tanrı bugün dikkatimizi çekiyorsa, bize bazı işaretler veriyorsa ki her zaman bunu yapıyor, o zaman O’na doğru bir adım atıp uygun bir karşılık verelim..O zaman “Tanrı’ya yaklaşın; O da size yaklaşacaktır” vaadinin ne kadar doğru olduğunu deneyim edeceğiz. Çünkü Tanrı’nın sözünde bunu vaat etmektedir.

Bazı teşvik ayetleri:

Mez.73:28
Bedenim ve yüreğim tükenebilir, Ama Tanrı yüreğimde güç, Bana düşen paydır sonsuza dek. Kuşkusuz yok olacak senden uzak duranlar, Ortadan kaldıracaksın sana vefasızlık edenleri. Ama benim için en iyisi Tanrı’ya yakın olmaktır. Ondan uzak duranlar yok olacak, ama O’na yaklaşanlar merhamet bulacaktır…

Mez. 145:18
RAB kendisine yakaran, İçtenlikle yakaran herkese yakındır. Rab kendisine yakaranlara yaklaşır.

Yşa. 55:6’da
Bulma fırsatı varken RAB’bi arayın, Yakındayken O’na yakarın. Kötü kişi yolunu, Fesatçı düşüncelerini bıraksın; RAB’be dönsün, merhamet bulur, Tanrımız’a dönsün, bol bol bağışlanır. Rab’be yaklaşan kişi, bağışlanır.

Günahlarımızdan dönerek Rab İsa’yı yüreğimize kabul eden bizler için Kapı açılmıştır.. İbraniler 10:19’da bize şöyle sesleniyor: “Ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır.”

Öyleyse büyük cesaretle bu kapıdan geçip Tanrı’yla daha derin bir ilişki kurmayı amaç edinelim ki iman yolculuğumuzda bilinçli ve uyanık olalım kardeşler..Tanrı’ya ilişkimiz sığ ise sersemleşir ve dünyanın tuzaklarına karşı savunmasız oluruz. Rab hepimizi esirgesin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Kurban Kuzusudur

13 Ekim 2013

Bütün esenliğin kaynağı olan Rab İsa Mesih’te size selamet olsun. O yaşam veren Rab’dir. Bize sonsuz yaşam sağlayan Rab’be şükrediyoruz.

Hepimizin bildiği gibi Allah bizim için öz Oğlu’nu kurban olarak verdi. Rab’bin bu değerli Kurban’ı hazırlamasındaki amacı neydi? Kurbanın anlamı Allah’ın bize verdiği değerin, kıymetin, sevginin özüdür. Kurban sevginin bir ürünüdür. Rab bizi sonsuz bir sevgiyle sevdiği için bu kurbanı sağladı.

Romalılar 3:23-26
Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar. Tanrı Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı.

Rab Adem’i kendi kutsal benzeyişinde yarattı. Adem günah nedir bilmiyordu. Rab’bin huzurunda sevinçle duruyordu. Bir süre sonra aldandı ve günah işledi. İyiyi ve kötüyü bilmeye başladığında acı çekti. Rab derin sevgisinden kimsenin helak olmasını istemediğinden Ademle havanın günahını örtsün diye ilk kurbanı kendisi sağladı ve koyun derisiyle onları örttü. Tanrı hiçbir devirde kendini tanıksız bırakmadı. Habil en güzel hayvanlarını Rab’be kurban olarak sunuyordu. Mısırda da Rab halkıyla ilgilendi. Kutsal Kitap boyunca Rab bizimle ilgilenmiş, bizi bırakmamıştır. Peki, günahtan nefret eden Tanrı bizi yok edemez miydi? Elbette edebilirdi ama etmedi çünkü bizi çok sevdi.

Mesih gelene kadar insanları kendi düşkün haline bırakmamak amacıyla, herkesin günlük günahları için kendi gücüne göre hayvanlar kesmesini emretti. Ancak hayvan kanı günahları sadece yüzeysel ve geçici olarak temizler. Önemli olan günahın temelidir. Rab peygamberlerin aracılığıyla kurtuluşun nasıl olması gerektiğini, adaletini, kutsallığını anlattı. Bize günden güne merhamet etti ve sabretti. Bu sayede biz ölmedik ve yaşadık.

Romalılar 6:5-11
Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın.

Eğer İsa Mesih’ten gelen iman Kutsamasını kendimize yaşam edindiysek O’nun ( İsa Mesih’in ) dirildiği gibi biz de dirileceğiz. Mesih İsa’nın ruhundan doğmuş, O’nun Kutsal Ruhu ’nu almış olan kişinin Mesih’in gelişinde bir göz kırpmasıyla dönüştürüleceğine ve sonsuza dek O’nun yanında teselli edileceğine iman ediyoruz.

İki tür kurban vardır: Birincisi Allah’ın kurbanı, ikincisi insanların kurbanı. İçinde yaşadığımız toplumdaki Ademden gelen sevgili kardeşlerimiz bir yerden emir aldılar ve bu emir uyarınca kendi emek ve cabaları ile Tanrı’ya makbul olmaya çalışınca sürçtüler. Tanrı’nın lütfundan uzaklaştılar. Tanrı bilgisiyle yaşamadıkları için yanlış şeyler, yanlış yollar seçtiler ve Tanrı’yı üzdüler.

Kutsal Kitabımız insan sözü değil tanrısal sözdür. Rab ’bin Ruhu peygamberlerin içine bizzat girerek bu sözleri yazılmıştır, insan sözü değildir.

Habil’den sonra insanlar bilmedikleri ilahlara kurbanlar kesmeye başladılar. İnsanlar buradan putlara tapmaya, oradan da bağışlanmak için ilk oğullarını kurban etmeye kadar gittiler. İnsanlar Rab’den uzaklaştıkça Tanrı’nın gözünde daha iğrenç, iyice alçak şeyler yapmaya başladılar. Çünkü Rab’bin yüceliğinden nefret ettiler. Levililer 18’de bunlara bazı örnekler görebiliriz. Rab en günahkâr insandan bile nefret etmez ama ondaki günahtan nefret eder.

Yuhanna 3:16-19
“Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi. O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlu’nun adına iman etmemiştir. Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü.

İsa Mesih Dünyanın günahını kaldırmak için kurban olmadan önce Rab Yahya peygambere kadar insanların tövbeleri için hayvan kanı geçerliliğini kabul etti. Ancak hayvan kanı insan günahını asla ortadan kaldıramazdı yalnızca yüzeysel olarak örtüyordu. Bu uygulama Rab’bin yasası uyarınca yapılıyordu. Bu yasa İbrahim’den itibaren başladı. Bu yasaya uygun olmayan şekilde sunulan bütün kurbanlar aslında cinlere sunulmaktadır.

Oysa kurbanın anlamı canımızın fidyesi demektir. Hiçbir hayvan kurbanı asla insandaki bir yalanı bile silemez. Allah’ın Kutsalı İsa Mesih’e iman edense günahın kudretinden sonsuza dek kurtulur. Gerçek kurban budur. Yani İsa Mesih’tir. Mesih’in kanı her günahımızı temizler.

1.Korintliler 10:14-21
Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, putperestlikten kaçının.Aklı başında insanlarla konuşur gibi konuşuyorum. Söylediklerimi kendiniz tartın. Tanrı’ya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi, biz de çok olduğumuz halde bir bedeniz. Çünkü hepimiz bir ekmeği paylaşıyoruz. İsrail halkına bakın; kurban etini yiyenler sunağa paydaş değil midir? Öyleyse ne demek istiyorum? Puta sunulan kurban etinin bir özelliği mi var? Ya da putun bir önemi mi var? Hayır, yok! Dediğim şu: Putperestler kurbanlarını Tanrı’ya değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem. Hem Rab’bin, hem cinlerin kâsesinden içemezsiniz; hem Rab’bin, hem cinlerin sofrasına ortak olamazsınız.

Bunları söyleyen Pavlus’un ağzından Kutsal Ruh’tur. Rab İsa Mesih’te tek Allah’ımız vardır ve biz O’ndan başkasını tanımıyoruz.

Şunu hatırlatmak istiyorum. Biz kimseden farklı ya da üstün değiliz. Rab’bin lütfu sayesinde bu bilgilere sahibiz. Biz diğer dindeki kardeşlerimizi yargılamıyoruz çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ancak böyle kurbanlar Mesih karşıtıdır. Kelam neden beden aldı? Günahlarımızın Mesih’in çarmıhtaki ölümü sayesinde ödenip, Baba’nın ilahi doğasına aşılanalım diye.

Elçilerin İşleri 17:23-24
Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde, BİLİNMEYEN TANRI’YA diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı’yı ben size tanıtayım. Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz.

Komşularınız size böyle bir kurban eti sunarlarsa onlara sevgiyle bilgilendirin. Sevgi her şeye katlanır. Belki Rab onlara konuşur.

Efesliler 1:3-8
Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi. Öyle ki, sevgili Oğlu’nda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün. Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde Mesih’in kanı aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk.

Sevgi haksızlığa sevinmez. Her günah Tanrı’ya karşı bir haksızlıktır. Mesih sevgilimiz olsun. Baba bize biricik Oğlu’nu verdi biz de O’nu sevelim. Rab’bin kilisesi olarak Kutsal Tanrı tarafından seçilmiş ve çağrılmış bir halkız. Bunun değerini bilelim. Rab sizi bereketlesin ve kutsasın.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Göklerde Sonsuzlarca Yaşayacağımız Bir Evimiz Vardır

06 Ekim 2013

İsa yeryüzüne geldiğinde öğrencilerine hep göklerin egemenliğini anlattı. Öğrencilerinin yüreğini bu istekle doldurdu. Her zaman gökteki Baba’mın isteğini yaparım dediği gibi onları da bu konuda isteklendirdi.

Babamız sizinle ilgilenir, ihtiyaçlarınızı bilir. Yeryüzü geçicidir ama gökteki egemenlik asla son bulmayacaktır. Peygamberler bile gökteki egemenliği sınırlı olarak biliyorlardı. Bu yüzden Tanrı’nın yüce zenginliğini sınırlı anlattılar. İsa ise Göklerin krallığı hakkında net ve acık konuşuyordu; “çünkü ben gökten geldim” diyordu. Bu bahsettiği egemenlik sıradan bir haber değildir. Göklerin egemenliğinde hastalık, üzüntü, günah vs. yoktur; sonsuz yaşam vardır. Bu yüzden bizler de yeryüzündeki şeylerin değil, asıl göksel şeylerin peşinden koşalım. Tanrının sözünde yazılıdır eğer yalnız bu dünyadaki yaşam kalitemiz için İsa’ya iman etiksek çok zavallı insanlarız! Bir gün Rab İsa’nın yanına gelen elçiler senin adında hastaları iyileştirdik cinler dahi bize itaat ediyor dediklerinde. İsa Mesih onlara cinler size itaat ediyor diye sevinmeyin esas isimleriniz gökte sonsuz yaşam kitabına yazıldığı için sevinin dedi. İşte bizim asıl sevinmemiz gereken nokta budur.

2. Korintliler 4:13-18
“İman ettim, bu nedenle konuştum” diye yazılmıştır. Aynı iman ruhuna sahip olarak biz de iman ediyor ve bu nedenle konuşuyoruz. Çünkü Rab İsa’yı dirilten Tanrı’nın, bizi de İsa’yla diriltip sizinle birlikte kendi önüne çıkaracağını biliyoruz. Bütün bunlar sizin yararınızadır. Böylelikle Tanrı’nın lütfu çoğalıp daha çok insana ulaştıkça, Tanrı’nın yüceliği için şükran da artsın. Bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor. Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.

2.Korintliler 5:1-10
Biliyoruz ki, barındığımız bu dünyasal çadır yıkılırsa, göklerde Tanrı’nın bize sağladığı bir konut -elle yapılmamış, sonsuza dek kalacak bir evimiz- vardır. Şimdiyse göksel evimizi giyinmeyi özleyerek inliyoruz. Onu giyinirsek çıplak kalmayız. Dünyasal çadırda yaşayan bizler ağır bir yük altında inliyoruz. Asıl istediğimiz soyunmak değil, giyinmektir. Öyle ki, ölümlü olan, yaşam tarafından yutulsun. Bizleri tam bu amaç için hazırlamış ve güvence olarak bize Ruh’u vermiş olan Tanrı’dır. Bu nedenle her zaman cesaretimiz vardır. Şunu biliyoruz ki, bu bedende yaşadıkça Rab’den uzaktayız. Gözle görülene değil, imana dayanarak yaşarız. Cesaretimiz vardır diyorum ve bedenden uzakta, Rab’bin yanında olmayı yeğleriz. Bunun için, ister bedende yaşayalım ister bedenden uzak olalım, amacımız Rab’bi hoşnut etmektir. Çünkü bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız.

2.Korintliler 4:14
Çünkü Rab İsa’yı dirilten Tanrı’nın, bizi de İsa’yla diriltip sizinle birlikte kendi önüne çıkaracağını biliyoruz.

Pavlus Korint Kilisesine Mesih’e olan imana dayanarak Tanrının Kendisini ve korint kilisesindeki kardeşleri İsa’daki dirişle birlikte diriltip hep birlikte olarak kendi önüne çıkaracağından emindir. Tanrının lütfundan dolayı bu diriliş haberi başka birçok insana ulaştıkça onlarda bu imana dayalı dirilişe kavuşacaktır. Ve bundan dolayı Tanrının adı onurlanacaktır. Mesih’teki haberi duyan ve kabul eden herkes dirilişe kavuşacaktır. Bu haberi işiten kim olursa olsun Mesih’i kabul ettiği sürece Mesih’in dirilişine ortak olacaktır.

2.Korintliler 4:17-18
Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.

Pavlus iman hayatında yaşadığı zorluklara rağmen cesaretini kaybetmedi. Dayak yedi, ölümüne hırpalandı, aç kaldı, tehdit edildi; İncili yaymak için tehlikeli yolculuklar yaptı ama tüm bunlara rağmen cesaretini yitirmedi. Dış varlığı sıkıntıya girse de ruhsal varlığındaki ümide kıyasla bu sıkıntıların çok zayıf kaldığını kiliseyle paylaştı.

Kutsal Ruh onu günden güne güçlendirdi. Dış adam zayıflarken ruhani adamı güçleniyordu. Dünyada böyle sıkıntılar olacaktır. Pavlus da bu sıkıntıları hep Tanrı’ya bıraktı, böylece daha güçlendi. Peki, biz ne durumdayız? Sıkıntılarda Tanrı’ya isyan ediyor muyuz, O’nu suçluyor muyuz? Başımıza bunlar neden geldi diye söyleniyor muyuz? Kendimizi bu konuda kutsal kitabın ışığında sorguluya biliriz.

Ancak Mesih’in sadık takipçileri gibi Mesih’le birlikte olduğumuz zaman.

Tanrı’ya onur verebiliriz. Sıkıntı içinde zafer kazanmamız çok önemli bir eylemdir. Tanrı’nın önünde makbul bir adımdır. Pavlus “Bu kadar hizmet ediyorum, başıma gelenlere bak” diyebilirdi ama o sadece İsa Mesih’in tarif ettiği yere baktı. İsa’nın da aynı şeyleri yaşadığını unutmayalım. Hedefimiz ve yaşama amacımız yalnız bu dünyadaki yaşamsa söyleniriz, başkalarını kıskanırız, mutsuz oluruz. Hedefimiz gökyüzündeki krallık olursa Zaferli çıkarız. Çünkü yeryüzünde yaşadıklarımız geçici Tanrı’nın vaadiyse sonsuza dek kalıcıdır.

2.Korintliler 5:1
Biliyoruz ki, barındığımız bu dünyasal çadır yıkılırsa, göklerde Tanrı’nın bize sağladığı bir konut -elle yapılmamış, sonsuza dek kalacak bir evimiz- vardır.

Pavlus şimdiki yaşantımızı bir çadıra benzetiyor. Çadır geçici bir barınma yeridir. Çadırda ihtiyaçlarımızı tam karşılamak için tasarlanmamıştır. Yağmurda su alabilir, büyük bir fırtınada yerinden sökülüp darmadağın olabilir. Şimdiki hayatımız da buna benzer. Biz de bu dünyada geçici bir süre için yaşıyoruz. Bedenimiz de geçicidir. İnsanoğlu yetmiş-seksen yıl yaşar, sonu zahmet ve kederdir. Pavlus bize vaat edilen göksel konutu kalıcı, sağlam, eşsiz bir yapıya benzetmektedir. Tanrı şimdiki yaşadığımız bu geçici çadırdan bizi kurtarıp ebedi meskenine alacak.

2.Korintliler 5:4
Dünyasal çadırda yaşayan bizler ağır bir yük altında inliyoruz. Asıl istediğimiz soyunmak değil, giyinmektir. Öyle ki, ölümlü olan, yaşam tarafından yutulsun.

Pavlus ayrıca esas kişiliğimiz olan iç adamımızın inleyerek bu gökteki yaşamı arzuladığını belirtiyor. Bir kişi neden inler? Ya büyük bir yük altında olduğu için, ya bedeninde dayanılmaz bir ağrı olduğu için inler. İşte Kutsal Ruh ’tan doğmuş Tanrı çocukları Tanrı’nın vaat ettiği göksel bedene kavuşmak için böyle özlem duyarlar. Bedenimiz Tanrı Oğlu’nun bedenine benzer olacaktır. İmanlıların özlemi budur. Baba bizi Oğul’un benzerliğinde dönüştürmek için O’nu yeryüzüne gönderdi. İşte Tanrımız bizi bu kadar sevdi! İsa Mesih içinizde yaşıyorsa kul değil Tanrı’nın çocuklarıyız. Yani Âdem gibi yaratılmış, özünde kulluk taşıyan bir beden almayacağız.

1. Korintliler 15:47-49
Nitekim şöyle yazılmıştır: “İlk insan Adem yaşayan can oldu.” Son Adem’se yaşam veren ruh oldu. Önce ruhsal olan değil, doğal olan geldi. Ruhsal olan sonra geldi. İlk insan yerden, yani topraktandır. İkinci insan göktendir. Topraktan olan insan nasılsa, topraktan olanlar da öyledir. Göksel insan nasılsa, göksel olanlar da öyledir. Bizler topraktan olana nasıl benzediysek, göksel olana da benzeyeceğiz.

Biz bu bedeni giyindiğimizde ölümlü bedenimiz sonsuz yaşam bedeni yönünde değişmiş olacaktır. İşte Tanrı bu sonsuz yaşamı bize vereceğinin güvencesi olarak içimize Kutsal Ruh’u koydu. İşte Mesih inanlıları bedenden uzak Rab’ bin yanında olmayı Tanrı’dan aldıkları cesaretten dolayı arzularlar. Tanrısal özyapıya benzer olarak. Dirildiğimizde meleklerden daha üstün olacağız kalıcı, kutsal görkemli bir bedenimiz olacak.

2.Korintliler 5:10
Çünkü bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız.

Pavlus bununla beraber şu hatırlatmada bulunarak imanlıları uyarıyor: bu bedende yaşadıklarımızın karşılığını almak üzere hepimiz Mesih’in yargı kürsüsüne çıkacağız. Bu nedenle yaşamımıza dikkat etmeliyiz. Mesele kendi çabamızla bu vaade ulaşmaya çalışmak değildir ki bu zaten imkânsızdır. Mesele Mesih’e imanla kavuşmuş olduğumuz bu vaade sıkı tutunmaktır.

Kendimizi biraz daha sınayalım. Tanrı’nın bu zengin vaatleri varken biz ne durumdayız? Tanrı sözüne ne kadar bağlıyız? Görünen şeyler geçicidir ama Tanrı’nın bize sağladığı vaat ebediyen Tanrının görkemi içinde yaşamaktır. Size verilenlere sıkı tutunun. Bu vaade leke gelmemesine dikkat edelim. Bu vaadi geçici şeylerle değiştirmeyelim. Esav’ın vaat bereketini reddetmesi gibi bir hataya düşmeyelim. Rab hepimizi kendisine çekerek bu kötü dünyadan bizi korusun. Öyle ki hepimiz çağrıldığımız bu mirasa kavuşabilelim. Bu vaadi koruyalım, bize sunulan gökteki bu zengin mirasa kilitlenelim ve bir gün Mesih geldiğinde Babamız bizi Mesih’te değiştirecek ve kendi egemenliğine nakledecektir. Rab hepinizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı Kendisini Onurlandıranı Onurlandırır

22.09.2013

Sevgili kardeşler,

Bugün RAB’bin kendi adından korkanlara, O’nun sözünü dinleyenlere karşı sadakati hakkında bir paylaşım yapmak istiyorum. RAB kendi sözünü ve adını her şeyin üzerinde tutar. Çünkü yüceliği almaya ancak O yaraşır. Kendisiyle aynı fikirde olan, bu gerçeği bilen ve buna göre yaşayan insanları da aynı şekilde üstün tutar.

1.Samuel 2:3’de
RAB “Beni onurlandıranı ben de onurlandırırım. Ama beni saymayan küçük düşürülecek. ”
diyor.

Bu sözü bir Tanrı adamı kahin Eli’ye yönelik olarak RAB’den bir mesaj olarak iletmişti..Eli, peygamber Samuel’den önce tapınakta hizmet eden kahindi ama oğulları tapınakta günah işliyordu ve Eli onları bu hizmetten uzaklaştırmayıp bu günahlara karşı gereken tepkiyi göstermemiş, günahlarına göz yummuştu..Böyşece Tanrı’nın adını küçük düşürmüş oldu, oğullarını Tanrı’dan daha çok gözetti ve sonunda kahinlik ondan ve onun soyunda alındı. İki oğlu da aynı gün öldü, Tanrı’nın Sandığı Filistliler’in eline geçti ve sonra Eli’nin kendisi de can verdi. Bütün bunları gören Eli’nin gelini “İKAVOT” dedi, yani “Yücelik İsrail’den ayrıldı” dedi..İşte Eli’nin bu hatası hem kendisi, hem oğulları, hem kuşakları ve tüm İsrail halkı için felaketle sonuçlandı.

Bu olayda olduğu gibi Tanrı’yı saymayan küçük düşürülür, ama O’nu onurlandıran onurlandırılır. Eğer Tanrı’ya iman ederek, O’nun sözüne ve yasasına itaatle yaşayarak O’nu onurlandırırsanız, o zaman Tanrı sizi diğerlerinin önünde bizi tanır.

Ancak günümüzde dünyadaki iş yerlerine, devlet kademelerinde ve hatta bazen kiliselere bile baktığımızda, çoğu zaman saygıdeğer kişiler görünüşte onurlandırmıyor gibidir. Dünyamızda çoğu kez takdiri kötüler, hilebazlar, sahtekârlar alır. Hayatın bütün alanlarında günahlı davranışların insanları zenginliğe, terfie, güce ve nüfuza yönlendirdiğini görmekteyiz. Kötüler beğenilir ve takdir görür. Haksızlıkla elde ettikleri zenginliği, gücü ve nüfuzlarını kullanarak zayıfları ve savunmasızları ezerler.

Peki, doğruların eline ne geçer? Çoğu zaman önemsenmezler, istismar edilir ve ezilirler. İyi işleri ödüllendirilmez, doğrulukları tanınmaz ya da takdir görmezler. Aslında çoğu zaman doğrular sadece doğru oldukları için acı çekerler. Ve hilebazlar muvaffak olurken doğru insanlar çoğu kez sonuncu gelir.

Hüsran ve umutsuzluk içinde feryat ediyoruz. Bu duyguyu 73. Mezmur çok iyi veriyor. mezmurcu şöyle yazar,

Tanrı gerçekten İsrail’e, Yüreği temiz olanlara karşı iyidir. Ama benim ayaklarım neredeyse tökezlemiş, Adımlarım az kalsın kaymıştı. Çünkü kötülerin gönencini gördükçe, Küstahları kıskanıyordum. Onlar acı nedir bilmezler, Bedenleri sağlıklı ve semizdir. Başkalarının derdini bilmez, Onlar gibi çile çekmezler. Bu yüzden gurur onların gerdanlığı, Zorbalık onları örten bir giysi gibidir. Şişmanlıktan gözleri dışarı fırlar, İçleri kötülük kazanı gibi kaynar. İnsanlarla eğlenir, kötü niyetle konuşur, Tepeden bakar, baskıyla tehdit ederler. Göklere karşı ağızlarını açarlar, Boş sözleri yeryüzünü dolaşır. Bu yüzden halk onlardan yana döner, Sözlerini ağzı açık dinler. Derler ki, “Tanrı nasıl bilir? Bilgisi var mı Yüceler Yücesi’nin?” İşte böyledir kötüler, Hep tasasız, sürekli varlıklarını artırırlar. Anlaşılan boş yere yüreğimi temiz tutmuşum, Ellerimi yıkamışım suçsuzum diye. Gün boyu içim içimi yiyor, Her sabah azap çekiyorum.”

73.Mezmur ’un acı gerçekliği özellikle Ester Kitabı’nda Mordekay ve Haman’ın hayatlarında görülüyor. Bununla ilgili olarak Ester Kitabı’nı biraz hatırlayalım…

Kısaca hatırlayalım: Kraliçe Ester’in kuzeni Yahudi Mordekay sürgüne girmiş İsrailliler’in soyundan gelen ve Pers İmparatorluğu’nun Sus Kenti’nde yaşayan Yahudi’ydi..Ester kraliçe olduktan sonra Mordekay’ın kralın kapı görevlisi oldu. Bu görevdeyken Pers kralı Ahaşveroş’a karşı düzenlenen bir tuzağı ortaya çıkararak hayatını kurtardı, ancak bu soylu davranışının karşılığında hiçbir şey almadı. Ne bir ödül ne de bir takdir aldı.

En nihayetinde kral, Mordekay’ı ödüllendirmek yerine Yahudiler’e düşman olan Agaklı Haman’ı sağ kolu olarak terfi etti. Bu adam İsrail halkının can düşmanı olan Amalek soyundan geliyordu ve Musa Mısır’dan Çıkı 17:16’da şöyle peygamberlik etmişti: “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” dedi, “RAB kuşaklar boyunca Amalekliler’e karşı savaşacak!” Yani bu Haman Tanrı halkı olan Yahudiler’in düşmanıydı. Ancak Haman bütün kötülüklerine rağmen imparatorlukta herkes tarafından büyük itibar gördü ve takdir topladı. Herkesin onun önünde eğilmesini buyurdu.

Mordekay Tanrı’ya olan inancından ötürü Haman’ın hangi soydan geldiğini bildiği için saygı göstermeyi ve önünde eğilmeyi reddetti. Yani Tanrı’nın sözünü onurlandırmış oldu. Ancak Mordekay’ın dertleri daha da arttı. Herhangi bir şekilde onurlandırıldı mı ya da en azından inançları uğruna ayağa kalktığı biraz olsun saygı gördü mü? Hayır, tam tersine hem kendisi hem de tüm halkı için ölüm cezası aldı. Haman krala gitti, Mordekay’ın ve tüm Yahudi halkının yok edilmesi ve mallarının yağmalanmasına izin veren bir ferman çıkartmak için zenginliğini ve politik etkisini kullandı. Haman sadece zenginlikleriyle, oğullarıyla, gücüyle, kral ve kraliçeyle yemek yeme fırsatıyla övünmekle kalmıyor, Mordekay’ı öldürme hazırlıkları yapıyordu. Keyfi yerinde, her şey istediği gibi gidiyordu. Mordekay aldatılmış, ihmal edilmiş ve haksız yere ölüme mâhkum edilmiştir. Sonra Mordekay ve Yahudiler günahlarına karşılık oruç tutup çula sarındığını ve kül içinde yatarak tövbe ettiler.

Böylece her şey kötüye giderken, Mordekay’ın durumunda birdenbire devasa bir değişim oluyor. Kralın bir gece uykusu kaçmasıyla başlar.

Nedeni her ne olursa olsun, o gece gözüne uyku girmedi. Ve böylece Pers ülkesinin tarih kayıtlarının getirilip kendisine okunmasını buyurdu. Okunan bölümde Mordekay kapı nöbetçilerinin kralı öldürmeyi tasarladıklarına kulak misafiri olmuştu ve işittiklerini anında haber vererek kralın hayatını kurtardığını okur. Bundan sonra herşey değişti..Mordekay’ın can düşmanı olan Haman, onu beyaz bir atın üzerinde kent meydanında dolaştırarak onurlandırdı..Haman’ın karısı Zereş bile RAB’bin takdiriyle şöyle bir peygamberlik sözü söyledi: “Önünde gerilemeye başladığın Mordekay Yahudi soyundansa, ona gücün yetmeyecek, önünde yok olup gideceksin.” ve Sonunda Mordekay’ın düşmanı Haman tıpkı karısının dediği gibi, Mordekay için yaptırdığı darağacına asıldı ve yok olup gitti.

İşte bu noktada 73. Mezmurun ikinci yarısı gerçekleşmiş oluyor:

“Ben de onlar gibi konuşayım” deseydim, Senin çocuklarına ihanet etmiş olurdum.
Bunu anlamak için düşündüğümde, Zor geldi bana, Tanrı’nın Tapınağı’na girenedek;O zaman anladım sonlarının ne olacağını.
Gerçekten onları kaygan yere koyuyor, Yıkıma sürüklüyorsun.
Nasıl da bir anda yok oluyor, Siliniveriyorlar dehşet içinde!
Uyanan birisi için rüya nasılsa, Sen de uyanınca, ya Rab, Hor göreceksin onların görüntüsünü.

Ve böylece soruyu soruyoruz, olayların bu büyük dönüşümünden ne çıkarmamız gerekiyor? Mordekay’ın onurlandırılmasından ne öğrenmeliyiz? ilk olarak Tanrı’nın her zaman hazır ve etkin biçimde tarihin olaylarını yönettiğini öğreniyoruz. Ve ikincisi tarih olaylarını yöneten Tanrı’nın bu olayları vaatlerini yerine getirecek ve kendisini onurlandıranları en nihayetinde onurlandıracak biçimde idare ettiğidir.

Tanrı’nın elinin iş başında olduğunu görüyoruz. kralın en kritik gecede uykusuzluk çekmesine sebep olan neydi? Onca kitap arasından okunması için Pers tarih kayıtlarını seçmesine ne sebep oldu? Ve tüm imparatorluk tarihinin kayıtlarında yer alan bütün o hatırlamaya değer işler arasında okuyucuyu önemsiz ve tanınmayan bir Yahudi’nin yaptıklarını okumaya yönlendiren neydi?

Cevap Tanrı’nın ilahi takdiridir. Bütün bunlar her durumda kendi iyi amacı uyarınca etkin olan Tanrı’nın işleridir.. Haman’ın eli hâlâ daha iyi gibi görünmesine ve kendi tarafında her türlü dünyasal imkâna sahip olmasına rağmen, hiçbir servetin, gücün ya da nüfuzun Her Şeye Egemen RAB’bin kudretini ve vaatlerini alt edemedi. İnsanlar günahlı bir tutumla onur ve beğeni arayışında olabilir ve doğru insanların rezil olması için elinden gelen her şeyi yapabilir, ama bu en sonunda kaybedeceği bir savaş veriyordu, zira Rab’bin kendisini onurlandıranı onurlandırmaya ve kötüyü cezalandırmaya yönelik amaçları ve vaatleri engellenemez.

Bu gerçeğin bir başka örneği Yusuf’un hayatında görülür. Yusuf haksız yere köle olarak satılmış ve Tanrı’ya sadakati yüzünden yıllarca zindana atılmış bir adamdır. Ne var ki, en nihayetinde uygun zaman Tanrı tarafından onurlandırılır ve Mısır’ın ikinci en güçlü adamı haline gelir. Öykünün sonunda başına gelen kötülüğü ve aşağılanmayı düşündüğünde şöyle der, “Siz bana kötülük düşündünüz, ama Tanrı bugün olduğu gibi birçok halkın yaşamını korumak için o kötülüğü iyiliğe çevirdi.” Gördüğünüz gibi Tanrı’nın nihai amaçları ancak öykünün sonunda anlaşılabilir. Tanrı Yusuf zindandayken onun itaatini terk etmiş görünmektedir, ama nihai olarak Tanrı, Yusuf’un itaatini önceki acı ve reddedilme dönemi olmaksızın mümkün olmayacak biçimde onurlandırdı.

Mordekay’ın yaşamında, mezmurcunun yaşamında, Yusuf’un durumunda ve bizim yaşamlarımızda haksızlıkların görüldüğü birçok durum vardır. Ama o durumlarda bile Tanrı’nın kontrolde olduğunu ve egemen olarak yönettiğini hatırlamak çok önemlidir. Tanrı, Haman’ın iktidara geldiği tarihsel olaylarını yönlendirmekte de etkindi. Yusuf haksız yere zindana atılırken de Tanrı etkindi. Tanrı böyle yaptığında vaatlerine ya da halkına sadakatsizlik etmez, ancak tarihteki olayları nihai amaçlarına ulaşmak için kullanmaktadır. Ve belirli bir anda nasıl görünürse görünsün, bu nihai amaçlar her zaman Tanrı’nın kendisini onurlandıranları onurlandırmasını içerecektir.

Rom 8:28’de Pavlus bunu açıklıyor:
Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz.

Her zaman Tanrı’nın elini ya da amaçlarını ayırt edemeyiz ve kendisini onurlandıranları onurlandırmak için nasıl çalıştığını anlayamayız, ama öykünün sonunda Tanrı’nın her zaman vaatlerini yerine getireceğinden emin olabiliriz. O her durumda iyiliğimiz için etkindir..Bu bizim imanımızı gerektirir. O nedenle öykünün sonunu sabırla bekleyelim. Sadakatimiz, doğruluğumuz ve itaatimiz asla Tanrı tarafından hor görülmez. Günahın ve kötülüğün asla nihai olarak zafer kazanmasına izin verilmez.

Mordekay ve Yusuf Tanrı’nın sadakatini ve kurtarışını bu dünyada gördüler. Mordekay ve Yusuf gibi adamları bir dönem aşağılanmaya ve ihmale katlanmış, ama sonunda bu hayatta onurlandırılmış insanlara örnektir. Ama bu her zaman olmaz, Tanrı her zaman doğruları bu hayatta onurlandırmaz, bazen acı çekerler ve dünya tarafından onur kazanmadan, tanınmadan, utançla kaplanmış olarak göçüp giderler.

Bunun nihai örneği Acı Çeken Kul İSA MESİH’İN YAŞAMINDA, ÖLÜMÜNDE VE DİRİLİŞİNDE sergilenmiştir…

İsa Mesihi kendi halkı aşağıladı, O’nu çarmıhta onursuz bir ölüme teslim ettiler ama Tanrı dirilişinde ve yüceliğe erişmesinde O’na onur bahşetti.

Mordekay’ın, Yusuf’un ve Tanrı tarafından onurlandırılmış diğerlerinin ruhsal olarak işaret ettiği bir Kişi vardır. Yolu bu Kişi ile eninde sonunda kesişmeyen herkes onursuzluk içinde yaşayacaktır. Ama her kim bu Kişi ile birleşirse ebediyen onurlanacaktır.

Tanrı tarafından onurlandırılmanın tek yolu onurlu olan İsa Mesih’e iman yoluyla yaşamaktır.

Mesih’in adında ve gücünde itaat ederek Tanrı’yı onurlandıran yaşamlar sürebiliriz.

Bunun karşılığında Mesih gibi biz de her zaman bu hayatta onurlandırılmayabiliriz. Böyle olduğunda kızıp gücenmeyelim. Tanrı’nın en nihayetinde Mesih’le birleştiğimiz için halkına ebedi onur bağışlayacağını bilerek dayanalım. Çünkü bizler sadece bu dünya için yaşamıyoruz, düşüncelerimiz, beklentilerimiz bakımından hep gelecekteyiz..Kimliğimiz, yüceliğimiz, ebedi onurumuz Mesih’te saklıdır..Onların açığa çıkmasını sabırla bekleyelim..Şu anda durumumuz ne olursa olsun, doğruluğumuza sımsıkı sarılarak öykümüzün sonunu imanla bekleyelim.

Mezmur 34’te şöyle diyor:
Doğrunun dertleri çoktur, Ama RAB hepsinden kurtarır onu.
Bütün kemiklerini korur, Hiçbiri kırılmaz.
Kötü insanın sonu kötülükle biter, Cezasını bulur doğrulardan nefret edenler.
RAB kullarını kurtarır, O’na sığınanların hiçbiri ceza görmez.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Bizi Değiştirir

09 Eylül 2013

Baba’nın sevgisi, İsa’nın lütfu, Kutsal Ruh’un paydaşlığı sizinle olsun, sevgili kardeşler. Ruhumuz Allah’la ittifak içinde olsun çünkü ihtiyacımız olan budur.

Luka 5:1-11
Halk, Ginnesar Gölü’nün kıyısında duran İsa’nın çevresini sarmış, Tanrı’nın sözünü dinliyordu. İsa, gölün kıyısında iki tekne gördü. Balıkçılar teknelerinden inmiş ağlarını yıkıyorlardı. İki tekneden Simun’a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, teknenin içinden halka öğretmeye devam etti. Konuşmasını bitirince Simun’a, “Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı atın” dedi. Simun şu karşılığı verdi: “Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları atacağım.” Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. Öbür teknedeki ortaklarına işaret ederek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki tekneyi balıkla doldurdular; tekneler neredeyse batıyordu. Simun Petrus bunu görünce, “Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım” diyerek İsa’nın dizlerine kapandı. Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. Simun’un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup’la Yuhanna’yı da aynı şaşkınlık almıştı. İsa Simun’a, “Korkma” dedi, “Bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.”Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler.

Burada yüce bir zat insanlara Tanrı’nın egemenliğini anlatıyordu. Kendisi daha yeni yeni anlatmaya başlamıştı. İnsanlar O’na hayran kalmışlardı. İnsanlar hayatlarında ilk defa böylesine net ve açık olarak yaşam dolu sözleri işitiyorlardı. Karşılarında Söz’ün kendisi vardı. Kalabalık O’nu adeta sıkıştırıyordu. İsa oradan çekilip kıyıdaki balıkçıların yanına gitti. Bu balıkçılar da O’nu dinliyorlardı. İsa Mesih bu sıradan adamın, Petrus’un teknesine binip Tanrı sözünü anlatmaya başladı. Petrus İsa’yı dinlerken kim bilir neler hissetti?

İsa sözünü bitirince Simun’a “Ağlarını at” dedi. Simun normalde aksi yapıda olduğu halde bu zatı dinledi. Simun ağı atınca ağlar o kadar doldu ki ağları çekemediler. Simun bu kişinin tanrısal bir kişi olduğunu anladı. Sözündeki güç din adamlarından farklı olduğunu gösteriyordu. Günahkâr olan bu balıkçı tanrısal olan bu kişiyle karşı karşıyaydı. Belki de tekneleri ilk kez bu kadar balıkla dolmuştu. Bütün bunların ışığında ve Kutsal Ruh’un da dokunmasıyla Petrus O’nun tanrısal bir kişi olduğunu anladı. Ne harika bir şey! Kutsal Olan’la karşılaştı! “Ben günahkârım” dedi. Günahkâr olduğumuzu bize Kutsal Ruh açıklar. Rab O’na “Korkma, senin için bir planım var” dedi.

Rab’bin bizim için bir planı var. Mesih bize cesaret kırıcı değil, cesaret verici bir haber getirdi. Balıkçılar sınırlı da olsa gerçeği gördüler. Böylece her şeylerini bırakarak O’nu takip ettiler. İsa’nın öğrencisi olmak insanın karakterini en yüksek seviyeye getirir. Kelam olan Rab Tanrı aynı şekilde bizim de hayatımıza geldi. İsa’nın bu dünyadan olmayan, yani tanrısal kimliği yüreğimizi aydınlatıyor.

Rab bir sorunumuzu çözdüğü zaman o olaya takılmamalıyız. Tanrı’nın esas amacı bizim yaşamımızı değiştirmektir. Petrus ve arkadaşları gibi her şeyimizi bırakarak O’nun ardından gitmeliyiz. İsa bizi yeni bir insan yapmak için geldi. Bizi kutsallığa doğru yöneltmek için geldi. Biz ne kadar düşkün olsak da İsa’nın lütfu bizim düşkünlüğümüzden her zaman daha büyüktür. Yuhanna sevgi elçisi olarak bilinir ama önceden böyle değildi. Sevgisiz bir yapıdaydı. Ama yıllar sonra ne dediğine bir bakalım:

1. Yu. 4:10-11
Tanrı’yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu’nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur. Sevgili kardeşlerim, Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz”

İşte İsa budur. Sıradan insanları alıp yükseğe koyar. Biz de Petrus ve Yuhanna gibi seçildik. İsa “Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim” dedi. O yüzden Kutsal Ruh’a önem verelim. Nerede olursanız olun Kutsal Ruh sizinle olacaktır. Kutsal Ruh yüreğimizde yaşamak istiyor. Burada bize düşen her şeyi bırakıp İsa’yı takip etme sürecini tamamlamaktır. Çünkü ancak İsa size yol gösterir. Başka hiç kimse size yol gösteremez. İsa bizi her şeyden çok sevdi. Hristiyanlık her şeyi inkâr hayatıdır. İsa’yı ikinci plana atan öğretilere dikkat edelim. Bizi ziyaret eden Kişinin değerini bilelim.

Petrus şöyle demiştir:

1.Petrus 2:18-25
“Ey hizmetkârlar, efendilerinizin yalnız iyi ve yumuşak huylu olanlarına değil, ters huylu olanlarına da tam bir saygıyla bağımlı olun. Haksız yere acı çeken kişi, Tanrı bilinciyle acıya katlanırsa, Tanrı’yı hoşnut eder. Çünkü günah işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bunda övülecek ne var? Ama iyilik edip acı çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. “O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı.” Kendisine sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi; davasını, adaletle yargılayan Tanrı’ya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz. Çünkü yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz, şimdiyse canlarınızın Çobanı’na ve Gözetmeni’ne döndünüz
.

Burada bize İsa’nın karakterini anlatıyor. Petrus’u değiştiren Tanrı, Kutsal Ruh aracılığıyla bizi de değiştirmek istiyor. Petrus kızan, intikam alan bir insanken sonrasında “Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle değil, tersine, kutsamayla karşılık verin” diyebilen bir kişi olmuştur. Biz Kutsal Kent’e kutsallaşmış olarak gideceğiz; öyle ki orada Tanrı’nın tapınağının bir taşı olabilelim. Bu nedenle Tanrı bizi şimdiden eğitip kutsallaştırarak gelecek olan yeni egemenliğine hazırlıyor.

İsa Petrus’a “Seni insan avcısı yapacağım” demişti. Elçilerin İşleri 2’de Petrus’un üç bin kişiyi tövbe ettirdiğini görüyoruz. Rab sözünü daima yerine getirir. Bu yüce Zat “Beni takip edin” diyor. Biz de O’nu takip edelim ve bizde işlemesine izin vererek Tanrı’yı yüceltelim.

Kutsal Ruh hayatınızı bereketlesin ve sevinciyle doldursun.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Allah Kurbandan Değil, Merhametten Hoşlanır

11 Ağustos 2013

Tanrı bize merhamet etmeseydi bugün burada olmazdık. Tanrı’nın gazabı üzerimizde olurdu. İsa Mesih’in yüreği halkına karşı merhametle doluydu. Dağda onca insan O’nu dinlemek için toplanınca onlara acıdı. Onları çobansız koyunlara benzetti. Yüreğinde “İyi ki onları kurtarmak için gelmişim” dedi.

Luka 15:1-7
Bütün vergi görevlileriyle günahkârlar İsa’yı dinlemek için O’na akın ediyordu. Ferisiler’le din bilginleri ise, “Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor” diye söyleniyorlardı.

Bunun üzerine İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Sizlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan bir tanesini kaybetse, doksan dokuzu bozkırda bırakarak kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi? Onu bulunca da sevinç içinde omuzlarına alır, evine döner; arkadaşlarını, komşularını çağırıp onlara, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybolan koyunumu buldum!’ der. Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde gökte, tövbe eden tek bir günahkâr için, tövbeyi gereksinmeyen doksan dokuz doğru kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır.”

Burada “bütün vergi görevlileri ve günahkârlar” demesi ilgi çekiyor. Din adamları, Ferisiler oraya gitmediler. Bunlar halk tarafından dışlanan kişilerdi. İsa Mesih Tanrı sözünü anlatırken halkın yüreğinde sanki bir ışık yandı. Dışlanma yerine kabullenme, yargı yerine merhamet gördüler. Bu insanların tam ihtiyaçları da buydu. İsa ellerini açmış onları bekliyordu. Din bilginleri ise bu günahkârları ibadethaneye bile sokmuyorlardı. Oysa İsa Mesih bu insanlara Tanrı’nın sevgi olduğunu anlatıyordu. İsa “Ben kurban değil merhamet isterim” sözünü hatırlatıyordu. İsa Mesih Tanrı’nın bu düşüncesini net olarak uyguluyordu. İsa Mesih benzetmesinde onların sosyal yaşamları ile ilgili bir örnek veriyor. Gerçekten de bir insanın birçok koyunu olsa bile tek bir koyununu dahi kaybetse rahat uyuyamaz. İşte bu dışladığınız insanlar Tanrı’nın kaybolmuş çocuklarıdır. Aynı şekilde bir savaşta ağır yaralanmış askerleri şifa bulan askerler için komutanları büyük bir sevinç duyar. 1999 depreminde onca insan öldüğü halde göçük içinden çıkan tek bir insan için ne kadar sevindiğimizi hatırlıyoruz. Bir can ne kadar da değerlidir. Kimse “Zaten on beş bin kişi ölmüş, varsın bir kişi daha ölsün” dememiştir. Tanrı’nın merhameti de böyledir. Rab bizi dincilik ve yasacılık tehlikesinden korusun. Rab kayıp koyunları için endişe etmeseydi ve İsa Mesih’i göndermeseydi biz asla kurtulamazdık. İsa Mesih doktordur, ilaç dolu çantayla insanlara şifa vermeye gelmiştir. Çantada Tanrının sözü, sevgisi, merhameti ve Kutsal Ruhu vardı. Günah depreminde ne kadar çok insan kurtarılırsa göklerde de o kadar büyük sevinç duyulacaktır.

İsa bizim iyi çobanımızdır. Rab İsa neye ihtiyaç duyduğumuzu biliyor. Bizim yerimizde çarmıhta cezamızı çekmiştir ve tövbe eden herkes bu sayede kurtulur. Aslında bizi sarmak Baba’nın çok büyük bir arzusudur. İsa’ya gelen artık eski yaşamına dönmek istemez. Döndüğü zaman yüreği mahzun olur.

İsa Mesih’in sözleri o günahkârların yüreklerine o kadar büyük bir ümit koyuyordu ki… O zamanki din adamları ise hâlâ kurban kesmekle Tanrı’yı hoşnut edebileceklerini sanıyorlardı.

Matta 5:7
Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.

Matta 9: 13
İsa bunu duyunca şöyle dedi: “Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var. Gidin de, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.

Tanrı “Siz benim çağırdıklarımı tekmeyle dışarı atmayın” diyordu.

Luka 1: 78
Çünkü Tanrımız’ın yüreği merhamet doludur.

Yakup 2:13
Çünkü yargı merhamet göstermeyene karşı merhametsizdir. Merhamet yargıya galip gelir.

Tanrının bize olan merhameti bize gelecek olan yargıya “dur” dedi.

1.Petrus 1:3
Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun. Çünkü O büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı. İsa Mesih’i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir umuda, çürümez, lekesiz, solmaz bir mirasa kavuşturdu. Bu miras sizin için göklerde saklıdır.

1.Petrus 2:10
Bir zamanlar halk değildiniz, ama şimdi Tanrı’nın halkısınız. Bir zamanlar merhamete erişmemiştiniz, şimdiyse merhamete eriştiniz.

Bir zamanlar yargıya müstahaktır. Tanrı’nın nefret ettiği şeylerle yaşıyorduk sonra İsa’nın haberini işittik. Durum böyleyken yüreğimizi dünya değil, İsa Mesih’in tatlı, huzurlu, sakinlik veren merhamet yüreği çeksin. O bizi sarmak ve kucaklamak istiyor. Ferisiler ve din adamları kapıları günahkârlara kapatıyorlardı. Bugün Türkiye’de de din adamları insanları Tanrı’nın sevgisinden uzaklaştırıyorlar. Oysa Rab doğru bir kimsenin olmadığını söylüyor. Ancak İsa Mesih bize doğruluk verebilir. Tanrı’ya şükürler olsun ki elimizde İncil vardır. İsa Mesih’in duaları vardır: “Baba, benim olduğum yerde onlar da olsunlar”, “Baba, onları affet, ne yaptıklarını bilmiyorlar”.

İsa cinli adamın içindeki cini azarladı. Adam şifa bulunca İsa’yı takip etmek istedi. Bize de bu adam gibi şifa alınca hiçbir yere gitmek istemeyiz. İsa Mesih yaşam pınarıdır. O’nun adı ebedi hayattır. Rab bizi sırf bu dünya için seçmedi. İsa’ya iman ediyorsanız ebediyen cennette yaşayacaksınız.

Size Kutsal kitaptan yaşanmış bir hikayeden bahsedeceğim Süleyman peygamberi hepiniz işitmişsiniz onun zamanında yaşanmış bir hikayedir.

1.Krallar 3:17-27
Kadınlardan biri krala şöyle dedi: “Efendim, bu kadınla ben aynı evde kalıyoruz. Birlikte kaldığımız sırada ben bir çocuk doğurdum. İki gün sonra da o doğurdu. Evde yalnızdık, ikimizden başka kimse yoktu. Bu kadın geceleyin çocuğunun üzerine yattığı için çocuk ölmüş. Gece yarısı, ben kulun uyurken, kalkıp çocuğumu almış, koynuna yatırmış, kendi ölü çocuğunu da benim koynuma koymuş. Sabahleyin oğlumu emzirmek için kalktığımda, onu ölmüş buldum. Ama sabah aydınlığında dikkatle bakınca, onun benim doğurduğum çocuk olmadığını anladım.” Öbür kadın, “Hayır! Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin!” diye çıkıştı. Birinci kadın, “Hayır! Ölen çocuk senin, yaşayan çocuk benim!” diye diretti. Kralın önünde böyle tartışıp durdular. Kral, “Biri, ‘Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin diyor, öbürü, ‘Hayır! Ölen çocuk senin, yaşayan benim diyor. O halde bana bir kılıç getirin!” dedi. Kılıç getirilince, kral, “Yaşayan çocuğu ikiye bölüp yarısını birine, yarısını öbürüne verin!” diye buyurdu. Yüreği oğlunun acısıyla sızlayan, çocuğun gerçek annesi krala, “Aman efendim, sakın çocuğu öldürmeyin! Ona verin!” dedi. Öbür kadınsa, “Çocuk ne benim, ne de senin olsun, onu ikiye bölsünler!” dedi. O zaman kral kararını verdi: “Sakın çocuğu öldürmeyin! Birinci kadına verin, çünkü gerçek annesi odur.”

Bu yaşanmış hikâyede görüyoruz ki çocuğun gerçek annesi kırar Süleyman’a çocuğu sakın öldürmeyin o yaşasın yeter; ben ondan uzak yaşamanın acısını çekmeye razıyım dedi çocuğun öldürülmesini engelledi. Çünkü çocuğun gerçek annesiydi. Diğer kadın ise çocuğun gerçek annesi olmadığı için çocuk öldürürsün ne bana nede ona olsun dedi.

İşte bugün de dünyada bizi sahiplenen güçler vardır. Bizim için kendini kim feda etti? Kim “Sen yaşa, ben öleyim” dedi? İsa Mesih bizim gerçek sahibimiz olarak Siz yaşayın ben öleyim diyerek O zamanki en kötü idam aleti olan çarmıh üzerine asılarak kendini bizim için ölüme teslim etti. Çünkü İsa Mesih bizim gerçek kurtarıcımızdır.

Bu nedenle kim bizim kurtarıcımızdır diye iyi etüt edelim.

Tanrı da O’na “Oğlum, Ben Seni dirilteceğim ve onların da günahlarını kaldırıp seninle birlikte dirilteceğim” dedi. Haleluya! Artık biz İsa’nın soy ağacındayız. Kutsallar sonsuz yaşamı miras alacaktır. Sahibinizi iyi seçin, aldanmayın. Çobanınızı iyi tanıyın. Kurtarıcı sıfatıyla gelen din kurucularına ve diğerlerine karşı uyanık olun çünkü onlar bizi mahvoluşa götürmek isteyen yalancılardır. Ama Tanrıya şükür oluşunki İsa Mesihi kurtarıcımız olarak dünyamıza göndererek bizi onda kurtarmıştır. Tanrı sizi bereketlesin ve kutsasın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

İsa Mesih Diriliş ve Yaşam Önderimizdir

28 Temmuz 2013

Yuhanna 11: 17-45
İsa Beytanya’ya yaklaşınca Lazar’ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Yeruşalim’e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Birçok Yahudi, kardeşlerini yitiren Marta’yla Meryem’i avutmaya gelmişti. Marta İsa’nın geldiğini duyunca O’nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı. Marta İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum.” İsa, “Kardeşin dirilecektir” dedi. Marta, “Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi. İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” Marta, “Evet, ya Rab” dedi. “Senin, dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih* olduğuna iman ettim.” Bunu söyledikten sonra gidip kızkardeşi Meryem’i gizlice çağırdı. “Öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi. Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa’nın yanına gitti. İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta’nın kendisini karşıladığı yerdeydi. Meryem’le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı. “Onu nereye koydunuz?” diye sordu. O’na, “Ya Rab, gel gör” dediler. İsa ağladı. Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. Ama içlerinden bazıları, “Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. İsa, “Taşı çekin!” dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi. İsa ona, “Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.” Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “Lazar, dışarı çık!” diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti.
Bugün tekrar Rab İsa Mesih’in yaşam veren bir hizmetini görüyoruz. Meryem, Marta ve Lazar üç kardeştiler. İsa onları, onlar da İsa’yı çok seviyorlardı. Lazar hasta olduğunda hep akıllarında, yüreklerinde İsa vardı: “O da burada olsa” diyorlardı. Lazar’ın hasta olduğu bir şekilde İsa’nın kulağına ulaştı. İsa bir nedenle gelişini geciktirince Lazar birkaç gün sonra öldü. Meryem ve Marta bu ölümün İsa’yı yücelteceğini, İsa’nın Lazar’ı görkemli bir şekilde dirilteceğini bilmiyorlardı. İsa bir zaman sonra “Kalkın gidelim dostumuz Lazar ölmüştür” dedi. Marta İsa’yı gördüğünde ilk olarak “Ya Rab burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi. Meryem de aynı şekilde düşünüyordu. Ancak İsa Baba’nın O’nu her zaman işittiğini biliyor. İsa yetkiyle oraya gelmişti. İsa “kardeşin dirilecektir” dediğinde Marta O’na “son günde dirileceğini biliyorum” diye yanıt verdi. Karşılarında duran Mesih’i tam olarak anlamamışlardı. Evet, şifa veriyor, mucizeler yapıyordu, biliyorlardı ama yaşamın kendisi olduğunu anlayamamışlardı. İsa “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır” demişti.

İsa tek sözle Lazar’a yaşam verdi. Marta ve Meryem’i seven İsa şimdi sizi de seviyor. Yeter ki O’nun kimliğini anlayalım ve Ona yürekten bağlanalım.

Tanrısal öz, kudret ve yaşam olan İsa Mesih Lazar’ın ölüm acısını yüreğinde duyan insanlarla aynı duyguları paylaşıyordu! İsa hem insanoğludur hem de Tanrı Oğludur. Hem acılarımızı bilen insanoğlu, hem de acılarımızı kaldıran Tanrı Oğul’dur. Lazar mezardan dışarı çıktı ve İsa’nın yaptıklarını gören birçokları O’na iman etti! Onu bir ahlâk hocası olarak görmediler. Gerçek Tanrı Oğlu olarak, gelecek olan Kurtarıcı olarak gördüler. Rab bize sorun yaşatmaya değil, sorunlarımızı çözmeye geldi.

Biz insanlar zaten günaha düşmüş, zaten çaresiz durumdayız. O bize daha fazla yük vermek için gelmedi, bizi kurtarmaya geldi. Bugün yüreğimizi Rab ’bin önüne getirelim. Mesih’e nasıl yaklaşıyoruz? “Bana iman eden ölse de yaşayacaktır” sözüne büyük yelpazeden bakacak olursak, Davut, Musa, İbrahim, Nuh kime iman ettiler? Onlar hep Tanrı’nın vaadine baktılar. Ne vaadiydi bu? Diriliş vaadi. Rab “Ben dirilerin Tanrısıyım” dedi. Musa “Kardeşlerinizin arasından benim gibi kurtarıcı sıfatını taşıyan peygamber çıkacak” dedi. Eski Antlaşma bedensel kurtuluş, Yeni Antlaşma ruhun kurtuluşudur. Davut da hep Tanrı’ya dirileceği ümidiyle bağlamıştır.

İbrahim de aynı şekilde “Tanrı oğlumu diriltecektir” diye düşündü. Rab’bin İshak yerine sağladığı kurban İsa Mesih’i simgeler. Nitekim İsa “babanız İbrahim günümü gördü ve sevindi” demiştir. Kurtuluş umudu, diriliş umudu İsa’dır. İsa şimdi Marta’nın karşısındaydı ve ona ‘diriliş ve yaşam’ önderi olarak konuşuyordu. Mesih’te ölenlerin hepsi dirilecektir. Mesih’e iman edenler ruhen asla ölmeyeceklerdir. Kutsal Ruh’u alan insanlar için Kutsal Kitap’ta ‘öldü’ yerine ‘uyudu’ ifadesi kullanılır. Bizim ruhumuz ölüler diyarına gitmiyor. Meleklerle beraber yaşayanlar diyarına gidiyor. Mesih’te ölenlerin üzerinde ölümün gücü bitmiştir. Rab’de sağlam durursak cennete gideceğiz ve İsa’yla beraber olacağız.. Dünyanın sonunda Nuh tufanında olduğu gibi kapılar kapanacak ve ardından da çok acı bir yargı gelecektir.

Sonsuz yaşam önderi olan İsa Mesih’ Ruhuyla içimizde yaşıyorsa biz sağlam olan gemideyiz demektir. Yeter ki Marta ve Meryem gibi yüreğimiz, ümidimiz O’nda olsun. Unutmayın siz sonsuz yaşamdasınız. Umudunuz İsa’daysa ebediyen yaşayacaksınız. İsa sizleri seviyor. Sizlere sonsuz yaşam vermek için geldi. İmanımızı koruyalım.

Hezekiel 37. bölümde ölü kemiklerin canlandığını okuyoruz. Aslında bu İsa Mesih’in kurtarışını gösteren bir bölümdür. İnsanlar Mesihsiz kuru kemik gibidirler. İsa’ya iman ettiklerinde Tanrı’nın Ruhu onlara girerek onları diriltir. Mesih’in diriliş önderi olmasının tek nedeni Tanrı özü olmasıdır.

1. Krallar 17, 2. Krallar 4’te olduğu gibi ölüleri dirilten peygamberler olmuştur. Ancak dirilttikleri kişiler sonsuza dek dirilmemiş, sonunda tekrar ölmüşlerdir. Oysa hayat önderi İsa Mesih tam diriliştir. Yeşaya “sevinin ve coşun, Tanrı halkını ziyaret etti” demiştir. Bugün tekrar Rab İsa’nın ve gökteki Baba’nın yüreğine acı veren kurtarışla, Mesih’in çarmıhtaki ölümüyle günahlarımız bağışlanmıştır. Oğul da Baba’dan ayrı kaldığı zaman için acılarla yaşadı. Bütün bunlar bize yaşam olsun diye oldu.

İsa Mesih Ruhu’nu Babaya vermeden önce “her şey tamamlandı” dedi. “Artık her şeyi yapıldı, iman eden kurtulacaktır” demek istedi.

Şimdi Rab Marta’nın karşısında durduğu gibi sizin karşınızda durmaktadır. Diriliş ve yaşam benim demektedir. Ona ve sözlerine iman eden kişiye ne mutlu çünkü sonsuzca cennette yaşayacaktır.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker