Kilise Aktif Üyelerden Oluşur
23 Mart 2014
Elçilerin İşleri 2:38-42
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.”
Sevgili kardeşler, bugün ait olduğumuz yer, yani kilise hakkında bir paylaşım yapacağım. okuduğumuz kısım Kutsal Ruh’un topluluğu hakkında önemli bir bölümdür. Rab, elçi Petrus’u kullanarak o gün orada toplanmış olan kalabalığa bir çağrı yaptı… Bu çağrı çok yönlüdür.. Önce tövbe yoluyla iman çağrısı yaptı, vaftiz olmalarını ve Kutsal Ruh armağanını almaya çağırdı. Ama daha sonra bir çok sözlerle onları uyardığını ve özellikle de “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” dediğini okuyoruz.
Yani dünyanın gidişatına uymamamız gerektiğini söyledi, çünkü günah içinde yaşayan bir kuşak o zaman da vardı, şimdi de vardır…Gene Pavlus, “yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız.” dedi. Bu ifade üzerinde iyi düşünmeli ve anlamalıyız…Dünya, Tanrı’dan sapmış, doğruluktan uzak bir sistem içinde devam ediyor..Adem’den bu yana yeryüzüne dağılmış kuşaklar sapıktır ve her dönemde Tanrı o kuşakta yaşayan insanlara sapık kuşaktan kendilerini kurtarmasını istiyor.
Tanrı bizi sadece iman etmeye, ondan sonra da başına buyruk keyfi bir hayat sürmeye çağırmamıştır sevgili kardeşler. O’nun ailesinin etkin bir üyesi olmaya, imanlılar topluluğuna, yani kiliseye ait olmaya çağırıyor.. Petrus’un çağrısını benimseyen üç bin kişi o gün ne yaptı. Topluluğa katıldı ve “kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.” İşte iman etmenin ardından bir adanmışlık ortaya çıktı.. paydaşlık, ekmek bölmek ve duaya adanmışlık..Bütün bunları tam bir birlik içinde, beden içerisinde tek ruhta yapıyorlardı.
Bu düzen ilk kilisenin başlangıcında nasılsa, bugün de böyle işliyor..İman çağrısını aldığımızda topluluğa katılmak, elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye , yani Rab’bin sofrasına ve duaya adanmak gerekiyor. İşte o zaman bu sapık kuşaktan, bu eğri kuşaktan kendimizi kurtarıyoruz; Tanrı’nın evine sığınarak kusursuz, saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları oluyoruz. Kendimizi bu çağda eğri ve sapık kuşaktan kurtarmamızın yolu Rab’be iman edip kiliseye adanmaktan geçer.. bu dünyanın gidişine uymamamız için Rab bize Kutsal Ruhu’nu ve kiliseyi vermiştir.
Mez. 133:1
“Ne iyi, ne güzeldir, Birlik içinde kardeşçe yaşamak! Başa sürülen değerli yağ gibi, Sakaldan, Harun’un sakalından Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi. Hermon Dağı’na yağan çiy Siyon dağlarına yağıyor sanki. Çünkü RAB orada bereketi, Sonsuz yaşamı buyurdu.”
Tanrı bizim kardeşçe yaşamamızı ve bereketi miras almamızı buyuruyor. Tek olan Göksel Babamız’ın evlatlarıyız, Mesih’in mirasçılarıyız, aynı Ruh’tan doğduk ve aynı bedene aşılandık. Mesih’in bedeni, yani kilise bizim ait olduğumuz yerdir, çünkü kardeşlerimizin olduğu, kardeşçe yaşayacağımız yer orası..Bereket Rab’bin kilisesindedir.
Aden bahçesinde yetkin ve günahsız bir ortam vardı..Tanrı yarattığı her şeyin iyi olduğunu gördü..Ama böyle bir ortamda bile “iyi olarak görmediği” bir şey vardı… Tanrı “Adem’in yalnız kalması iyi değil” (Yar. 2:28) demişti. İnsanlar olarak çoğalmak ve topluluk oluşturmak üzere yaratıldık, paydaşlık etmek üzere tasarlandık ve bir ailenin parçası olmak için biçimlendirildik ve hiçbirimiz Tanrı’nın amacını kendi başımıza gerçekleştiremeyiz. Zaten Tanrı da bize böyle bir sorumluluk vermedi.
KK’da tek başına yaşayan, inzivaya çekilmiş, diğer imanlılardan soyutlanmış ve paydaşlıktan uzak yalnızlar yoktur. Yani iman ettiğimiz zaman kendi başımıza kalmaya davet edilmedik. Tanrı’nın ailesinde diğer imanlılara bağlıyız ve bu bağ sadece bu dünya için değil, sonsuza dek geçerli bir bağ olarak kalacaktır.
KK’ya göre kilisenin “üyesi” olmak dünyadaki anlamından çok farklıdır. Kilise üyesi olmak yaşayan bedenin yaşamsal bir organı olmak, Mesih’in bedeninin vazgeçilmez bir parçası olarak, diğer üyelere bağlı bir parça olmaktır.
1.Ko. 12:12-14
“Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir. İster Yahudi ister Grek*, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı. İşte beden tek üyeden değil, birçok üyeden oluşur.”
Vücudumuzdaki organların işlevlerini yerine getirmeleri için vücuduma bağlı olmaları gerekiyor. Herhangi bir organ vücuttan koparsa ölür ve kendi başına var olamaz. Yerel bir bedende, yani kilisede işleyen yaşam veren Ruh’tan kopuk olursak ruhsal yaşamımız solacak ve en nihayetinde yok olacaktır. Bu yüzden Tanrı’nın ailesinin bir üyesi olmak önemsiz, sıradan, olsa olur olmasa da olur gibisinden bir şey değildir. Kilise dünya için Tanrı’nın tasarısıdır. Her insanın kilisenin bir üyesi olmasını ister. İsa ne dedi:
Mat:16:18
“Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek.”
Kilise yok edilemez ve sonsuza dek sürecektir. “Kiliseye ihtiyacım yok” diyen kişi kibirli ya da bilgisiz demektir. KK, kilise için “Mesih’in gelini” ve “Mesih’in bedeni” olarak tanımlıyor. Rab’be şöyle demek mümkün mü? “Seni seviyorum, ama bedeninde yer almak istemiyorum” Ya da “Seni kabul ediyorum, ama bedeninden uzak durmayı tercih ediyorum…Bunlar birbirine çelişkili ifadelerdir. KK’da kilise üyesi olmayan bir imanlı resmi yoktur. Çünkü;
Efesliler 2:19
“Böylece artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız”
Tanrı’nın ev halkı olmanın bize getirdiği yararlar var: Kilise ailesine ihtiyaç duymamızın nedenleri nedir? Kilise ailesi Mesih’in öğrencisi olabilmemiz için gerekir.
Yuhanna 13:35
Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.
Farklı geçmişlere, ırklara ve sosyal statülere sahip kişiler olarak kilise ailesinde Mesih’in sevgisiyle biraraya gelmemiz son derece güçlü bir tanıklıktır. Tek başına öğrenci olamayız. İsa’nın sevgisini ve O’nu izlediğimizi ifade etmek için diğer imanlılara ihtiyaç vardır. İsa’nın öğrencileri olarak büyümek Kutsal Ruh’tan gelen eylemler göstermek içindir.
Kilise ailesi bencillikten bizi korur. Kilise Tanrı’nın ailesinde birbirimizle anlaşmayı öğrendiğimiz bir sınıftır. Bencil olmayan, anlayış gösteren sevgiyi uygulayacağımız bir ortamdır. Bedenin bir üyesi olarak insanlarla ilgilenmeyi ve insanların deneyimini paylaşmayı öğreniriz..İmanlılarla temas halindeyken gerçek paydaşlığı öğrenebilir ve birbirimizle bağlantı olma gerçeğini tecrübe ederiz.
KK paydaşlığı İsa Mesih’e olduğu gibi birbirimize adanmış olmaktır. Yuhanna 3:16’yı çoğumuz ezbere biliyoruz, nedir? “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.”
Peki 1. Yuhanna 3:16’yı ezbere biliyor muyuz? “Sevginin ne olduğunu Mesih’in bizim için canını vermesinden anlıyoruz. Bizim de kardeşlerimiz için canımızı vermemiz gerekir. “Tanrı’nın kardeşlerimize göstermemizi beklediği sevgi böyle fedakar bir sevgidir.
Kilise ruhsal kaslarımızı geliştirmemize yardımcı olur. Sadece ibadete katılıp pasif bir izleyici olarak asla olgunlaşamayız. Yerel bir kilisenin yaşamına katılarak ruhsal etkinliğimiz artar, düzenli işler ve büyürüz.
Ef.4:16
O’nun önderliğinde bütün beden, her eklemin yardımıyla kenetlenip kaynaşmış olarak her üyesinin düzenli işleyişiyle büyüyüp sevgide gelişiyor.
Yeni Antlaşma’da elli kereden fazla “birbirinizi” sözcüğü geçiyor. Birbirimizi sevmemiz, dua etmemiz, birbirimizi teşvik etmemiz, uyarmamız, selamlamamız, hizmet etmemiz, kabul etmemiz, onurlandırmamız, yükleriniz taşımamız, bağışlamamız, boyun eğmemiz, adanmış olmamız vs. KK’ya göre üyelik böyle bir şeydir. Bunlar Tanrı’nın yerel topluluk aracılığıyla yerine getirmemizi istediği “aile içi sorumluluklardır”. Bizi uyaracak biri çıkmadığında kutsallık kolay görünebilir. Tek kaldığımızda aldanırız. Bizi uyaracak ya da gerektiğinde azarlayacak kimse olmadığı zaman kendimizi olgun sanmamız daha kolaydır. Ama gerçek olgunluk ilişkiler ile gelişir, ilişkilerde kendisini gösterir. Olgunlaşmak için birbirimizden öğrenmeye, birbirimize kulak vermeye, hesap vermeye ihtiyacımız var. Tanrı’dan öğrendiklerimizi birbirimize paylaşmaya ihtiyaç var..Bütün bunlar kilise yaşamıyla mümkündür.
Dirisu Kilisesi
Alper Özharar