Kutsal Ruh ve Yeniden Doğuş

19 04 2012

Tanrı’nın sadık tanığı Mesih, Tanrı’nın öz kişiliğini dünyaya tanıttı ve duyurdu. Mesih’in dünyaya gelişi basit sıradan bir olay değildir. Onun dünyaya gelişi bizim Tanrı’nın egemenliğinde sonsuza dek yaşama umudumuz için elzemdi.

Bu yaşam yâda ölümde kalacağımızın önemli duyurusudur; Tanrının insanlar için iyi haberdir. Böyle olmakla birlikte İsa konuştuğu zaman kimi onu dinlemekle yetindi, kimi alay etti, kimi ise söylediklerini sevinçle kabul etti. Mesih’ten müjdeyi duyan kişiler arasında yüreklerinin kapısını açanlar da kapatanlar da oldu.

Şimdi de durum böyledir. Mesih o zaman da insanlara karşı sabırlıydı, şimdi de aynı şekilde sabretmektedir. O’nun sabrı asla tükenmez çünkü İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. Ancak Allah’ın bizlere verdiği belli bir süre vardır. Bu sürenin sonunda insanlar sonsuz ya yaşama geçerler veya yargı gününde kesin bir şekilde mahvoluşa gidecekler.

Peki, İsa Mesih hizmetine nasıl başladı? Bugün bundan söz etmek istiyorum. Ben O’nu tanımıyordum. Ama suyla vaftiz etmek için beni gönderen, ‘Ruh ‘un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh’la vaftiz eden O’dur’ dedi. (Yuhanna 1:33)

Yahya İsa’nın Mesih olduğunu Kutsal Ruh ‘un İsa’nın üzerine indiğinde anladı. Kutsal Ruh ’un üzerine inmesiyle Tanrı’nın bütün varlığı, doluluğu ve Kutsallığı İsa’nın üzerine inmiş oldu. İşte Mesih İsa böyle, yani Kutsal Ruhun gücüyle hizmete başladı. Dolayısıyla Rab İsa’da etkin olan Kutsal Ruh ’tu. O hizmete başladığında herkes O’nun için “ne iyi bir öğretmen” diyerek şaşırdılar.  İsa’nın sözlerinde zerre kadar hata yoktu çünkü konuşan Tanrı’ydı.

Ama ben cinleri Tanrı’nın Ruhuyla kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. (Matta 12:28)

İsa’nın hizmeti sırasında bazen ona şüpheyle baktılar. Kutsal Ruhtan Beden alarak gelen Mesih’in üzerinde Allah’ın Ruhunun doluluğu vardı. Şeytan da ruhtur ve onun egemenliği de ruhsal kötü güçler vardır.  Bir zamanlar günahın esiri olan bizlerde de iblisin etkisi altın olan egemenliğinde esirdik. Bizler Fiziksel olduğumuz için şeytanı yenemezdik. İsa’da ise Baba’nın Ruhu vardır. Bizim kurtulmamız için, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan Tek Tanrımız çalışıyor ve arkasından da melekler kurtuluşa kavuşmamız için hizmet ediyorlardı. İsa’nın hizmeti sıradan bir hizmet değildi.

İsa Yahudilerin İlahiyat profesörü olan Nikodimeşöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh ‘tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ ne giremez. (Yuhanna 3:5)

İsa, din adamı ya da günahkâr, kiminle konuşursa konuşsun herkese gerçeği söyledi. Nikodim Kutsal kitabı iyi bilen bir din adamıydı. İsa bunu bildiği için kendisine zaten bildiği şeyleri anlatmadı. Anlamadığı hayati derecede önemli olan gerçeği ona anlatmaya çalıştı.

Şöyle demek istedi: Şeriat seni ruhsal acıdan öldürdü, bilgi seni kurtaramıyor. Ama Tanrı’nın Ruhu içine girerse o zaman ruhsal acıdan dirilecek ve Tanrı’yla karşılaşacaksın.

Kutsal Ruh olmasaydı Mesih’in hizmeti kendisi bu dünyayı terk ettiğinde biterdi. Bu inanç o gün orada sona ererdi. Çünkü bazı dinler kılıçla ve kaba kuvvetle yayıldı. Mesih zaten kaba kuvveti de öğütlemedi. Buna neden gerek duymadı.? Çünkü bu inancı Kutsal Ruh ‘un yayacağını biliyordu. Aynı şekilde bugün de Kutsal Ruh olmasa kilise hizmeti durur çünkü kilise hizmetini yürüten insan değil Kutsal Ruh ’tur.

“Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor veiçinizde olacaktır
 (Yuhanna 14:15-19)

Burada İsa öğrencilerine, göğe gittiğinde kendisinin yerine Kutsal Ruh ‘un geleceğine dair güçlü bir şekilde konuşuyor. Öğrenciler, İsa hizmet ederken O’nda Kutsal Ruh olduğunu anlamışlardı. Mesih’teki Ruhun gücünü kendi üzerlerinde his ettiler Hatta öğrencileri bir keresinde, İsa’daki güce güvenerek onları ret eden köyü yakması için gökten ateş indirmeyi teklif ettiklerinde İsa onları azarlamıştı (Luka 9:53-55). Öğrencilerini, gururlandıkları durumlarda hep uyardı, onlara kendilerine pay biçmemeleri gerektiğini öğreti.

İsa dünyada huzur bulmamış olan Samiryeli bir kadına:

Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” Kadın İsa’ya, “Mesih denilen methedilmiş Olan’ın geleceğini biliyorum” dedi, “O gelince bize her şeyi bildirecek.” İsa, “Seninle konuşan ben, O’yum” dedi. (Yuhanna 4:23-26)

İsa, Samir yeli kadına benim vereceğim ( Ruhsal sevinç ve huzur ) sudan içen ebediyen susamaz demişti. Gerçekten de dünyanın hayatı deniz suyu gibi acıdır. İçtikçe insanın içini yakar ve bir türlü susuzluğunu gidermez. Dünya suyu sevinç vermez, Mesih’teki su ise sevinç verir. Bu suyun gürül gürül akan kaynağına gittiğimizde gözyaşlarımız silinecektir. Bu yaşam suyunun başka kaynağı yoktur. Allah’ın, yani yaşam suyunun tek adresi İsa Mesih’tir. Benzer şekilde Rabbin Ruhu bizim hayat ekmeğimizdir. Gerçek yiyecektir. Ruhsal açlığımızı doyurabilecek tek gıda odur.

Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh’u Baba’dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh’u üzerimize dökmüştür. Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek, Sağımda otur.’ (Elçilerin İşleri 2:24, 33-35)

Kutsal Ruhun mesihçilerin üzerine döküldüğü gün elçiler Dünyaya İsa Mesih’in beklenen kurtarıcı Rab olduğunu ilan ediyorlardı. Kutsal Ruh, atom patlaması gibi Mesihe iman edenlerin üzerinde yayılırken aslında Tanrısal kuvvet yayılmış oldu. Allah’ın kudretli Ruhu onların üzerine geldiğinde hepsi Allah’ın Ruhu ile yıkanıp temizlendiler.

Tanrı o günü, kurban kesilen bir bayram gününü özellikle seçmişti. O gün, dünyanın her tarafından çeşitli uluslardan Tanrı’ya inanan dindar insanlar orada bulunuyorlardı. Bu, aslında Tanrı’nın bütün milletlerden insanların O’na inanacağına dair açık bir işaretiydi.

Kutsal Ruh çok önemlidir, Tanrı’nın hareket gücüdür. Kutsal Ruh nereye giderse orada hayat olur. İşte bu yüzden öğrenciler hep Kutsal Ruh ‘tan söz ettiler.

(Elçilerin İşleri 8:14-17)
Filipus Samir iyede İsa’yı müjdelerken halktan birçok kişi İsa Mesih’e iman etti. Petrusla Yuhanna gelip iman edenlerin üzerine el koyup dua etiklerinde hepsi Kutsal RUHLA arınıp yeniden doğdular. Dünyada büyük bir devrim yaşanıyordu, insanlar Tanrını sevincini umudunu sevgisini mesajlarını yaşamlarında görmeye başlıyorlardı.

Kutsal Ruh ’la vaftiz olmak demek Allah’ın Ruhu ile yıkanmak arınmak demektir. Günah lekelerini Tanrı’dan başka kimse çıkaramaz. Biz kendimizi değiştiremeyiz, bizi değiştirecek olan Kutsal Ruh’ tur. Kurtuluşumuzun işareti teminatı kutsal Ruhun içimizde olmasıdır.

(Elçilerin İşleri 10:37, 44-48)
Yahudi soyundan olmayan ama Tanrıyı seven Romalı yüzbaşı Cornelius, gördüğü bir görüm uyarınca tüm sevdiklerini ve akrabalarını bir odaya toplayıp elçi Petrus ’un onlara konuşmasını rica etti. Petrus İsa hakkında konuşmaya başlayınca Kutsal Ruh evde bulunan herkesin üzerlerine döküldü ve hepsi yeniden doğdu Kutsal Ruhla temizlenip yıkandılar ve bilmedikleri dillerle Tanrıyı yüceltmeye başladılar Tanrı, halkını seçiyordu.

İsa zayıf değildir, güçlüdür. Dün, bugün, sonsuza dek aynıdır. Bu yüzden içimizde Kutsal Ruh yoksa hizmetimiz detaylara, ahlaki değerlere odaklıysa mumumuz çok geçmeden sönecektir. İçinde yağ olmayan kandilin yanmayacağı gibi yüreğimizde de Kutsal Ruh olmadıkça hizmetimiz ölüdür.

Elçilerin İşleri 19. 1-7)
Pavlus Efes’te on – on iki öğrenci gördü. Onlara iman edip etmediklerini sordu. Onlar da Yahya’ya iman ettiklerini söylediler. Pavlus da onlara Yahya’nın, İsa’nın adıyla vaftiz olunmasını buyurduğunu söyledi. İncil’i bütünüyle onlara anlattı. Onlar İsa’nın adıyla su vaftiz olduklarında Kutsal Ruh üzerlerine imdi peygamberlik edip bilmedikleri dillerde Tanrıyı övdüler.

İnsanlar kiliseye istedikleri kadar gelip gidebilir ama yeniden doğmadıkça, hâlâ Rab ‘bin egemenliğine girememişlerdir. Bu bir gerçektir. Eğer Kutsal Ruhu almamışsak cennete giremeyeceğiz demektir. Hâlâ eski günahlarımızda kalmışsak yargıya gideceğiz demektir. Yargıya giden hiç kimse cennete gidemez. Tanrı’nın karşısında kendimizi savunmanın hiç bir yolu yoktur. Ne yaparsak yapalım onun karşısında haksız çıkacağımız kesindir. Öyleyse cennete gidebilmemizin tek yolu yeniden doğmaktır. Yeniden doğan kişi zaten İsa’nın kanıyla aklanmış olduğu için yargıya gitmez, böylece ona cennet kapısı açılır.

İçimizde Kutsal Ruh varsa yeniden doğmuşuz ve cennete gideceğiz demektir. Öte yandan Kutsal Ruhu mahzun etmemeye önem vermeliyiz. Rab ikinci kez geldiğinde içimizdeki Kutsal Ruhu mahzun görürse, dünyayla birlikte yargılanmayacak olsak dahi Mutlaka tedipten geçeceğiz Kutsal hitap ateşten geçmiş gibi olacağımızı söylüyor.

Atadan kalma ahlâk anlayışıyla, iyilik yapmakla Allah’a nasıl ulaşabiliriz? Kutsal kitap Etopyalı derisinin rengini, Pars beneklerini değiştirebilir mi? Kötülük etmeye alışmış olan sizler de iyilik edemezsiniz.

Zaten bizi tümüyle Tanrı yaratmadı mı? Kimden aldığımızı kime vereceğiz? Yaptığımız iyilikler zaten Allah’tan gelmektedir.

Allah’ın Ruhu içimizde olmazsa O bize seslenemez. Eğer içimizde Kutsal Ruh yoksa Mesih geldiğinde vay halimize! Oysa Mesih’in kanıyla yıkanırsak Allah bizi bırakmayacak ve daima bize yakın olacaktır. Allah kurtulmamız için bize Oğlu ’nu vermiştir. Bu basite alınacak bir şey değildir. İncil’i basite almak yaşamdan ölüme geçmek kadar ciddi bir olaydır. İşte Kurtuluş aynı anda hem çok kolay hem de çok zordur. Biz göğe gidemeyeceğimiz için Allah bize geldi. Bizim için imkânsız olanı Tanrı kolayca başardı. Bunu küçümsersek tehlike çanları bizim için çalmaya başlayacaktır.

Bize Kutsal Ruhunu veren tanrımıza övgüler Yaşamımız Ruhun yönetiminde olarak Allahlımıza yücelik getirsin.

Dirisu Kilisesi
Bedri Peker

Çarmıhın Önemi

19 04 2012

Galatyalılar  6:14 okuyalım.

14 Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür ben de dünya için.

Benim arzum, Hıristiyan denilen bizim yaşamımızın tamamen değişilmesidir. Karanlıkta olan dünya için ışık ve tuz olmamızdır.

Biz İsa’nın sevgisiyle bu dünyayı sarsan, devirebilen güçlü adam olalım. Dünyayı şaşırtan bir grup olalım. Hayatımızda Allah’ımız için yaşamaya hazır olan, İsa için kendi hayatını vermeye hazır olan bir grup olalım.

Günlük ekmek için değil, Rab ‘bin sözünü daha özleyerek duaya odaklanan biri olmamızı istiyorum.
Dünyadan hiç korkmadan sadece Rab ‘bin izzeti için yaşayalım.
Nihayet İsa’nın tekrar gelişinde bize söyleyecek ki, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle! Gel, efendinin şenliğine katılın!’
O günü bekleyelim. O günü bekleyerek bizim hayatımız Rab ‘be bırakalım.

Bize tokat atana öbür yanağı vermek bir iki kere mümkün, ama on yirmi kere mümkün değil, düşmanlarımızı yürekten sevmek, bize devamlı zulmedenler için durmadan dua etmek çok zor bir iştir.

Biz Rabbin istediğine göre nasıl yaşayabiliriz? Böyle bir yaşam sürdürülen güç nereden geliyor acaba?
Elbette Rab’ den gelir diyeceksiniz. Yani Kutsal Ruh ’tan. Tabi ki, bunun için Kutsal Ruh bize gelmelidir.

Ama tekrar soru başlıyor.
Ne yaparsam Kutsal Ruh bize geliyor? Kutsal Allah kirli insanlara nasıl gelebilir?
Bunun cevabı da Mesih’in çarmıhının içindedir. Siz çarmıhı öğrendikçe cevaba yaklaşacaksınız. Bu nedenle, ben burada İsa’nın çarmıhını öğrenin diye sesleniyorum.
Bildiğimiz gibi İsa’nın çarmıhı Hıristiyanlığın özü, merkezi ve kalbidir. Yani her şeydir.
Fakat bu özü kaybedince Hıristiyanlığın gerçeği, kudreti (gücü) de kaybolmuş olur. Bu yüzden size çarmıh vaazını vermekteyim. Size ‘Her şeyden önce, Onun çarmıhını daha sevin’ diyorum.

Tekrar söylüyorum.
İsa’nın çarmıhını yüreğin merkezine koymanın önemli sebebi budur.
İsa’nın çarmıhını doğru anlarsak O zaman dünyanın ışığı ve tuzu olarak dünyayı değiştirebiliriz. Rab ’be hayatımızı sunabiliriz. Rabbi sevindiren yaşam, hayat sürdürmek için öncelikle çarmıhına doğru yaklaşmak şarttır. Rabbi sevindirmek için çarmıha yaklaşmak gerek.

1-Korintler 1:2224
Yahudiler doğaüstü belirtiler ister, Grek’lerse bilgelik arar. 23 Ama biz çarmıha gerilmiş Mesih’i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar. 24 Oysa Mesih, çağrılmış olanlar için -ister Yahudi ister Grek olsun- Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir. 25 Çünkü Tanrı’nın «saçmalığı» insan bilgeliğinden daha üstün, Tanrı’nın «zayıflığı» insan gücünden daha güçlüdür.

23. ayette Yahudiler bunu bir yüzkarası diyor, bu ne demek?
Eski antlaşmanın şeraitte göre ölüm cezasına çarptıranlar taşlanarak öldürülürdü. Çarmıha çakılarak öldürülenler ise Tanrı tarafından lanetlenmiş kişilerin uğradığı ölüm şekliydi.

Bu yüzden Yahudiler İsa Mesih’in Allah tarafın lanetlendiğini düşündüler Bundan dolayı İsa ve onun çarmıhı Yahudiler için bir yüz karasıydı. Bunun için Onun kurtarıcı Mesihliğinden utanç duydular. Bizi kurtaracak kişi nasıl çarmıha asılarak öldürülür diye gururlandılar.

Öteki uluslar da saçmalık sayarlar, Roman imparatorluğunda çarmıh cezası en kötü ve acımasız olan öldürme şekliydi.
İsyan veya başkaldırı gibi ağır bir suç işleyenler çarmıha gerilme cezası alırdı.

İsa’nın elçileri ve birçok insan bu cezaya çarptırılan İsayı takip ediyorlardı öğrencileri çarmıhı inançlarının simgesi olarak kullanıyorlardı.  Romanlılara göre bunlar saçmalıktı.
Çarmıha gerilen bir kişinin öğrettiklerinin peşinden gitmek ve Onu yüceltmek aptallıktı.

Fakat İsa’nın öğrencilerin zamanından bugüne dek, İsa’nın çarmıhı bizim imanımızın simgesidir. Hem de, biz çarmıha gerilmiş olan Mesih’i tanıtıyoruz.
Niye öyle?
Çünkü Allah’ın bilgeliğinin açıklandığı tek yer Mesih ve Onun çarmıhıdır. Rab ‘bin gücü orada gösterildi. Çarmıh ve oradaki Mesih İsa, kurtulmakta olan bizler için Tanrı’nın gücüdür. Allah’ın bilgeliğidir.

Siz Bakın! Bütün dinler, İsa Mesih’in dünyada gelip gittiğine değil, onun çarmıhında canını vererek bizi kurtardığına karşı dururlar.
Ama biz çarmıhtaki ölümüne ve dirilişine inanıyoruz. Çünkü orada yaşam var, sonsuzluk güç ve Tanrımız var.

Şimdi çarmıh aracılığıyla Tanrının karakteri hakkında sizinle paylaşmak istiyorum.
İsa’nın Çarmıhı, Rab ‘bin gazabı ve sevgisini mükemmel bir şekilde gösteren tek çaredir.

Siz Tanrı’nın adaleti ve öfkesinin inanılmaz şekilde büyük olduğundan ne kadar haberiniz var? Günahın ciddiyetini ne kadar biliyorsunuz?
Maalesef, biz günahı çok hafife allıyoruz.  Allah’ın günahtan nefret ettiğini unutup kolayca günah işliyoruz.

Günah, nedir? Tanrı’dan nefret ederek kendi kedine bağımsız kaidesiz yaşamak demektir. (Yaşamım bana ait düşüncesidir). Tanrıyla düşman olmak demektir.

Günahın özü nedir? Adaletsizliktir. Allaha aldırmamak, Allah’ın görkemi için yaşamayı ve Onu övmeyi reddetmektir. Kendi kendimin tanrısıyım diyerek ‘Her şey benim için olsun, benim olsun’ demektir. Ve sonuçta Rab ile ilişkin kopmuş olur. Allah ile ilişkisi kopmuş insanların içi boştur.

Romanlılar 1:21-22 de diyor ki
Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. 22 Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. 23 Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.

İç boş olan insanlar bu boşluğunda Rab yerine kendisini koyarlar. O zamandan itibaren insanlar kendilerini Tanrı sayarak ‘Hayatım benim’ diye kendi istediği şekilde kendi kararıyla yaşıyor. Ama öyle yaşadığı an gittikçe içi daha boş olur.

Sonuç olarak iç boş olanlar ne yaparlar? Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insan, ve başka putları (para, başarı, şehvet vs.) ile yüreğini doldururlar. Gittikçe daha günah işlerler ve kötüye giderler. Yani Allahsızlık adaletsizliği getirir.

Bu yüzden Rab günahtan nefret eder. Rab günaha karşı alev alev yanan öfkeye sahiptir. Onun öfkesi günahkârlara tamamen boşaltılmaktadır. Boşaltmazsa söndürülemez. Günahtan nefret eden Rab mutlaka ceza verir. Çünkü Rab kutsal adaletlidir. Rab asla günahı affetmez. Onun kutsallığı kendisine yaklaşan bir lekeye dahi müsamaha etmez.

Rab ‘bin karakterlerinden biri olan adalet içinde bağışlamak yoktur. Günah varsa ceza var. Rab ‘bin adaleti budur.
Eğer kimse günahın cezasını çekmeden affedilirse o kişi çok mutlu olur. Fakat bu Rab ‘bin adaleti ihmal ettiği anlamına gelir. Rab ‘bin karakterinde günaha müsamaha ederek adaleti ihmal etmek yoktur. Rabbimiz adaletinden dolayı günah işleyen bize ölüm cezasını vermektedir.

Fakat adaletli Rab aynı zamanda sevgidir. Onun sevgisi ne kadar büyük ki, bizim ölmemize izin veremez. Rab ‘bin sevgisi müthiştir.

Sevgisinden dolayı bizi affetmek zorunda kalır. Bu Rab ‘bin dilema( Yürek acısı )dır. Günah işleyen insanlara ceza vermek gerekiyor, ama insanları çok sevdiği için affetmek istiyor. Günahtan dolayı insanlar Allah ile birleşmesi mümkün değil, ama Rab insanlarla beraber yaşamak istiyor.

Rab kendi adaleti ve sevgisini aynı anda tamamlayacak harika bir yol yarattı. Kendi adaletine göre günahın cezasını kendi kendine çekmektir. Yani Rab ‘bin sevgisi ve adaletini tamamlayabilen yöntem olarak kendi oğlunu öldürmeye karar verdi.

Bütün insanların günahı için kendi kurban olup bu yürek acısını dindirdi. Rab, öfkesini kendi üzerine dökerek bizim günahlarımızı yok etti.
Kendi canını vererek bizi kurtardı.

Bu nedenle çarmıh, şiddetli gazabın simgesi ve mükemmel sevginin sembolüdür.
Bu cevap, Müslümanlar tarafından çok sorulan sorunun cevabıdır.
Niçin Allah insan olup dünyaya gelsin diye sordukları sorunu cevabıdır.

Ama Allah’ımız bunu yaptı. O sevgisi ve adaletini tamamlamak için bunu yaptı.  Kendi kutsallığı ve sevgisi hiç yıkılmasın, birbirine uyum sağlasın diye. Rab kendisine günahın cezasını vererek adaletini sevgisini ve tamamladı.

Tekrar söylüyorum.
Çarmıh Allah’ın kutsal gazabını iyi bir şekilde ifade ediyor. Günaha karşı Rab ‘bin çözümü, biricik oğlunu çarmıhta öldürerek onun gazabının tamamen dökülmesidir. Allah biricik oğlunu ölüme teslim edecek kadar günahtan nefret ediyor. Kendi oğlunu çarmıhta ölüme vermek, Allah’ın kutsal gazabının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor, aynı zamanda bizi ne kadar sevdiğini gösteriyor.

Biz çarmıhta Rab ‘bin günahtan nefret ettiğini gördük. Allah kutsal olduğu için günaha karşı ne kadar öfkelendiğini öğrendik. Bu yüzden İsa’nın çarmıhını öğrendikçe hem günahtan uzaklaşırız, hem de Allah’ın sevgisini anlarız.

Bu yüzden İsa’nın çarmıhında Allah’ın karakteri var ve Onun gücü de vardır.

Yavaş yavaş vaazımı bitireceğim.
İsa’nın çarmıhı harika olay, harika gerçek ve  insan yerine ölen Allah’ın sevgi ve adalet hikayesidir.

Çarmıh, insanların kurtulması için kendi kendini yargılayan Allah’ın hikâyesidir. Baba Tanrının (?) biricik oğlunu kurban ederek insanları için acı çekmeye karar veren Allah’ın hikâyesidir.  İnsanların sevinci ve mutluluğu için yas tutan, acı çeken Allah’ın hikâyesidir.

Çarmıh Baba Tanrının insanlar için en sevdiği oğlunu öldüren Allah’ın hikâyesi, insanlar uğruna terk edilmiş ve ölüyor olan oğluna gözyaşı ile çığlık atan Allah’ın hikâyesidir.
Çarmıh, üçlü bir Allah’ın İnsanlar için birlikte Cennet cenazesi yaptığı hikâye, Tanrı olmak isteyen insanlar için Allah’ın insan olup öldüğü hikâyedir.
Çarmıh kral olmak isteyen insan için, kralın köle olup acı çektiğini anlatan kralın hikâyesi, insanları ölümden özgür kılması için Allah’ın oğlunun ölümünün acısını anlatan hikâyedir.

Çarmıh, insanların izzeti için Allah’ın hakaret edildiği anlatan hikâye, kimsesiz çocukların ( Bizlerin ) Allah’ın evradı olması için İsa Mesih’in gökteki görkemini bırakıp kimsesiz kaldığını anlatan hikâyedir.
Çarmıh, insanların birliği için Allah’ın kendi kendine ayrılarak öldüğü anlatan hikâyesidir.
Çarmıh Hristiyanlığın bir parçası değil,  Allah’ın kurtuluş palanının öz hikâyesidir.
Bu yüzden, sistemik teolojinin bir parçası, imanın bir parçası diye düşünmeyeceğiz.
Çarmıh, günahın ciddiyeti ve Allah’ın kutsal sevgisinin meselesidir.

Ama şimdi size bir soru soruyorum.
Siz İsa’nın çarmıhını seviyor musun? O zaman ne kadar seviyorsun?
Hristiyan denilen siz Allah’ın en sevdiği yeri, en önemseyen yeri: İsa’nın çarmıhını ne kadar seviyorsunuz? Severseniz, Onun çarmıhını nasıl ilan ediyorsunuz?
Her gün oraya bakıp Rab ‘bin gücünü alıyor musunuz? Onu daha çok öğrenmek için gayret ediyor musunuz?

Lütfen Onun çarmıhını sevmeye kararlı olun! Şimdi başlayın. O zaman Allah’ımız sizinle olacak. Kutsal Ruhu, oradan size gelecek.
Şimdi bitirmek üzerindeyim. Sonraki vaazda Çarmıhın kudreti hakkında sizinle paylaşacağım.
İsa Mesih çarmıhında bizim için neler iş yaptığını ve biz Onun çarmıhta onunla beraber ölmemiz için pratik bir şekilde bir yolu anlatacağım.
Siz de İsa’nın çarmıhını öğrenmek için dua edin.

Dirisu Kilisesi
İhsan

Çarmıhtaki Zaferimiz

1.04.2012

Tanrı’nın ateş gibi yanan gazabı ve bize karşı olan sevgisi çarmıhta bir araya geldi. İsa Mesih olmasaydı O’nun öfkesi karşısında ölecektik.

İsa’nın zamanındaki Yahudiler, Mesih’in gelmesini bekliyorlardı ama onun öleceğini hiç beklemiyorlardı. Onlar kendilerini bu dünyadaki konumlarını güçlendirecek bir Mesih’in geleceğini düşünüyorlardı. İsa’nın isteği ise bu değildi. O’nun yüreğinde hep Tanrı’nın isteği vardı. İsa kendini ölüme hazırladı. Öğrencilere de hep çarmıh hakkında öğretti. Öğrenciler O ölüp dirildikten sonra Mesih İsa’nın çarmıhını her şeyin merkezi olarak görüp ona odaklandılar. Örneğin Pavlus, Aranızdayken, İsa Mesih’ten ve O’nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım. (1. Korintliler 2:2) demiştir.

Peki bizim için İsa Mesih’in çarmıhı nedir? Öğrencilerin olduğu gibi çarmıh bizim de her şeyimiz olmalı. Biz her gün İsa’nın çarmıhına yaklaşıp Tanrı’nın isteğine göre yaşayabiliriz. Çarmıha yaklaşmak demek bizi kurtaran Tanrı’nın karakterini ve O’nun işini öğrenmek demektir. Çarmıha yaklaştıkça kendi kirliliğimizi de görürüz. Zaten temiz olsaydık çarmıha ihtiyacımız olmazdı. Onu derinden öğrenmek için Kutsal Kitap’ı okuruz, “iyi insan” olmak için kesinlikle değil.

Kutsal Kitap Mesih’le birlike çarmıhta öldük diyor. “Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.” (Romalılar 6:4-6)

Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. (Galatyalılar 2:20)

Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.  (Galatyalılar 6:14)

Çarmıhta ölmüş olmamıza rağmen hâlâ canlı olarak burada oturuyoruz, o zaman “öldük” ne demektir? Bunun ruhsal bir anlam taşıdığı açıktır. Yani ruhsal olarak İsa Mesih’le beraber öldük. “Ruhsal”  ifadesinin anlamı “hayali” değildir. Ruhsal işlerin nasıl olduğunu anlayamasak da sonuçlarını gördüğümüz için gerçek olduklarını biliriz.

Kutsal Kitap’ta, Mesih İsa’yla birlikte ölenlerin O’nun zaferine de ortak olduklarını söylüyor. Günaha karşı ölüp zafer kazandığımızı ilan ediyor. Yani bu, günah üzerimizde egemenlik süremeyecek demektir.

Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız? Mesih İsa’ya vaftiz edildiğimizde, hepimizin O’nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın. Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız. (Romalılar 6:1-14)

Önceleri günah bizim sahibimizdi ama şimdi öyle değildir. Hepimiz İsa’yı tanımadan önce günahkârdık. Mesih İsa’yla birlikte ölerek günaha karşı zafer kazandık. Çünkü artık bizim sahibimiz İsa Mesih’tir. İsa’yla ölmeyenler günaha köle olmaya devam ederler. Günah işlemek istemeseler de bunu başaramazlar çünkü günah onların efendisidir.

Nasıl bir baba yolda yürürken çocuğunu tehlikelerden koruyorsa Tanrı’nın da kendi çocuklarını günahtan koruyacağı kesindir. Yalan,  öfke, zina, şiddet, dedikodu gibi günahlardan Mesih İsa’nın çarmıhıyla kurtuluruz. Biz günaha karşı sanki bir ceset gibiyiz. Tanrı’ya, doğruluğa karşı ise capcanlıyız.

Gerçek Hristiyan olmak demek günaha karşı zafer kazanmak demektir. Günah sizi kışkırttığı zaman İsa’nın çarmıhını düşünürseniz zafer kazanırsınız.

Kutsal Kitap çarmıhta kazanılan beş çeşit zaferden söz eder. Bunlar: Günaha, dünyaya, Yasa’ya, bedene ve şeytana karşı zaferdir.

Dünyasal yaşam Rab İsa’yı tanımayanların sevdiği hayat tarzıdır. Bunlar çok çeşitlidir ama kısaca değinmek gerekirse sansüalizm yani duygucu lük (Kutsal Kitap’ta doğal benliğin tutkuları diye geçer), gözün tutkuları (örneğin sağlıklı olmak için değil ‘güzellik’ uğruna zayıflamak istemek), başarılı olma tutkusu; bizim işimiz Rab ’bin bize verdiği işi yapmaktır, daha fazlası bizim için gereksizdir, ünlü olma isteği de aynı şekilde dünyasaldır.

Çarmıh, Yasa’ya karşı zaferin kaynağıdır. Legalizm (yasacılık), kendini beğenme, ruhsal kibir, genelleme ve kuralcılığa karşı ölüyüz. Başkalarını yargılamak istediğimizde önce dedikoduyla başlarız. Kutsal Kitap’ta Matta 7:1’de “Başkalarını yargılamayın ki yargılanmayasınız” denmiştir. Dedikodu yapmak yerine o kişi hakkında dua etmeliyiz. Pratikte de karşımızdakinin izni olmadan o kişinin zayıf noktalarını başkalarıyla paylaşmayarak dedikoduya karşı önlem alabiliriz. Dedikodu yapılan yerde şeytan işler.

Çarmıh, bedene (doğal benliğe) karşı zaferin kaynağıdır. Tembellik, cinsel ahlâksızlık, depresyon ve öfkeden uzak durmalıyız. Depresyon abartıldığı kadar büyük bir şey değildir. Nitekim biz çarmıhta depresyona karşı da öldük.

Şeytana gelince, zaten İsa’nın adıyla kovulduğunda tamamen etkisizdir.

Bahsettiğimiz bu beş şeye karşı zafer kazanalım çünkü bunların hepsine de “dur” deme gücümüz vardır. Bu gücü İsa Mesih’in çarmıhtaki zaferinden alırız zira biz onunla ölerek bu zafere de ortak olduk.

Dirisu Kilisesi

İhsan

En Büyük Düşmanımız: Benlik

18 Mart 2012 Pazar

Sevgili kardeşler,

Rab ‘bin sevinci bugün her birinizi doldursun.

Kutsal Kitap’tan hepimizin bildiği bir karakterden söz ederek başlamak istiyorum. Hepimiz biliyoruz İsrail tarihinde Şimşon diye bir adam vardı. Doğumundan itibaren Rab ‘be adanmıştı ve adanmışlığının sembolü olarak saçlarına ustura değmemişti. Rab ‘bin gücü bu adamın üzerindeydi ve İsrail halkını kurtarmak için seçtiği biriydi. Büyük kahramanlıklar yaptı, aslanı çıplak elle parçaladı, bir eşeğin kemiğiyle bin kişiyi öldürdü, Filistinlere büyük zararlar verdi. Tilkilerin kuyruklarına ateş bağlayarak tarlalarını yakıp yok etti. Gerçekten de Tanrı’nın büyük gücü fiziksel olarak onun üzerindeydi. Ama gücünün kaynağını ve bu gücün neden kendisine verildiğini unuttu, seçilmiş liginin anlamını düşünmedi. Benliğinin tutku ve arzularının peşinden gitti ve sonu kötü oldu. Benliğiyle bağlandığı bir kadın tarafından sonunda aldatıldı, düşmanlarının eline geçti. Gözleri kör edildi ve düşmanlarının eğlencesi haline geldi.

Ne acıklı bir öykü değil mi? Şimşon hâkimlerin en ünlülerinden biri, ama biz onu ibretle anıyoruz. Sevgi dolu merhamet Tanrısı neden bize acıklı bir ibretlik öyküsü bırakıyor. Bu gün bu ibretlik öyküyü tekrar hatırlatmak istedim çünkü insanın büyük düşmanı hakkında, yani insan benliği ya da doğası hakkında paylaşmak istiyorum. Çünkü benlik konusu Tanrı’yla birlikte yürüyüşümüzde bizim için acıklı ve üzücü bir konudur.

Bundan sonra İsa, kendisinin Yeruşalim’e gitmesi, ileri gelenler, baş kâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı. Bunun üzerine Petrus O’nu bir kenara çekip azarlamaya başladı. “Tanrı korusun, ya Rab! Senin başına asla böyle bir şey gelmeyecek!” dedi. Ama İsa Petrus’a dönüp, “Çekil önümden, Şeytan!” dedi, “Bana engel oluyorsun. Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.” Sonra İsa, öğrencilerine şunları söyledi: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. (Matta 16:21-25)

Burada Petrus ve İsa arasında geçen bir sahne gözlerimizin önüne geliyor. Rab, acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün ölümden dirilmesi gerektiğini öğrencilerine açıkladı. Petrus biliyorsunuz, gözü pekliği ve atılganlığıyla tanınan biriydi. İsa’ya en yakın öğrencilerden biriydi. Petrus ise iyi niyetli bir şekilde Rab ’bini bu acı durumdan esirgemek istedi. Fakat gördüğümüz gibi sonunda azarlandı. Neden? Rabbi ölümden esirgemek yanlış bir şey mi? Neden esirgemesinler? Doğal benliğimizin düşünceleriyle bu o kadar normal, anlaşılır ve kabul edilebilir bir şey ki.

Ama Rab ‘bin düşüncesi çok farklıdır. Petrus yenilenmiş bir düşünceye sahip değildi, benlikten gelen düşünceyle hareket etti ve Ruh ’un isteğine karşı bir düşünce ortaya çıktı. İşte Bu nedenle Rab, bir sonraki ayette ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin diyor!

Sizce Rab’bi izlemek için kendimizi inkâr etmemiz neden gerekiyor? Bunu söylemesinin nedeni insan benliğinin günahın büyük etkisi altında olduğunu bilmesidir. Günahlı benlik Tanrı’nın doğruluğunu bilmez ve Tanrı’nın tasarılarını kendi başına anlamaktan acizdir. Tanrı’yı tanımaktan yoksun olan benliğimizin acınacak ve yozlaşmış durumda olduğunun farkına varmalı, bunu derinden anlamalıyız ve buna göre bir tutum içinde olmalıyız. Benliğimizi ya da eski yaratılışımızı reddetmeliyiz, inkâr etmeliyiz, boş kılmalıyız ama yerine başka bir şey, yepyeni bir şey ikame etmemiz gerekiyor.

Büyük tufandan sonra Nuh’un gemisi karaya oturduktan sonra Nuh dışarı çıkmış ve temiz sayılan hayvanlardan yakmalıklar sunular sunmuştu. “Güzel kokudan hoşnut olan Rab içinden şöyle geçirdi. ‘İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür’” (Yaratılış 8:21) Rab, burada insanlığın durumu hakkında nihai yargısını bildiriyor. İnsanın yüreği umutsuz durumda. Yeryüzünü lanetlemek ile insanın yüreğinin durumu iyileşmeyeceğini bizlere böylece açıklamış oluyor.

Ayrıca Yeremya’da şöyle deniyor: “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez, Onu kim anlayabilir?” (Yeremya 17:9) Bu ayetleri çoğaltmak mümkündür. Yani kısacası insanın acınacak durumu Rab için bir sır değil, çok açık bir gerçektir. Ama biz kimi zaman Rable bu konuda aynı fikirde olmuyoruz, hâlâ benliğimizde iyi bir şeyler olduğuna, Rab ‘bin işine yarayabilecek yararlı şeyler bulabileceğimize inanıyoruz, ama bu ne kadar doğru?

Kendimiz hakkındaki o iyi düşüncelerimizden vazgeçmemiz çok zordur. Büyük ihtimalle Kral Saul gibi davranıyoruz. Saul, kendisine buyrulduğu gibi Amalekler’i tamamen yok etmek yerine, onlardan en iyilerini hayatta tutmuştu. Bizler benlik yaşamımızın iyi gördüğümüz bazı taraflarını hayatta tutmaya çalışıyoruz. İşimize yarayacağına ya da Tanrı’yı bunlarla hoşnut edebileceğimiz gibi bir düşünceye kapılıyoruz. Ama Tanrı onu tamamen yok etmemizi ister. Benlik Tanrı’ya karşıdır ve hiçbir zaman Tanrı’nın amaçlarını yapması için iyileştirilemez: “benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır.” (Galatyalılar 5:17)

Dünya üzerinde pek çok din ve felsefe insanın bozuk doğasını düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyor. İnsana din ve ahlak bilgisi vererek topluma ve Tanrı’ya yararlı ve makbul bireyler yaratmaya çalışıyorlar. Çünkü onlarda Tanrı’nın insan hakkındaki vahyi yoktur. İnsanın günaha düşerek Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldığını bilmiyorlar. Hümanistler, realistler, ateistler, bir sürü ‘ist’ler eğitime yoğunlaşıyorlar ve insanın bozuk doğasını dünyasal eğitimlerle kökünden değiştirebileceklerini düşünüyorlar. Ancak bunlar sadece yüzeysel bir makyajdan öteye gitmiyor.

Hristiyanlık inancı ise benliğin iyileştirilmeye, geliştirilmeye çalışılmadığı tek inançtır.  Hristiyanlık benliğin ölümünü esas alır. Biz bir araya geldiğimizde birbirimize insanların erdemleri ya da güzel ahlaklı olmaya çalışmak vs. gibi sohbetler yapıyor muyuz? Diğer inançlarda ermişler, gurular, dervişler ve benzeri rütbelere sahip günahkâr Ademoğlularının sözüm ona “iyilikleri”, erdemleri övülür. Fakat bu tür övünmeler Tanrı için iğrençtir. Çünkü İncil’e göre tek bir erdem vardır. O da Mesih’tir. Tek bir doğruluk vardır ve O Mesih’tir.

İsa vaftiz olduğunda sudan çıkarken göklerden bir ses duyuldu ve o ses neydi? “Sevgili Oğlum, budur. O’ndan hoşnudum.” (Matta 3:17)

Ve biz Hristiyanlar bu Oğul’un tanrısal erdeminin, tanrısal doğruluğunun meyvelerini vermeye çağrıldık. Toplumumuzda özellikle böyle bir yanılgı görüyorum. Günahkâr bir insan bir diğeri için iyi bir iş yapıyor ve öteki iyi niyetle onu yüceltmek ya da ona teşekkür etmek için “Allah razı olsun” diyor. Peki sizce Tanrımız bu günahkarın yaptığı bu işi bir doğruluk meyvesi ya da bir erdem olarak sayabilir mi? Kötü ağaç iyi meyve verebilir mi? Yeşaya’da şöyle demiyor mu: “Hepimiz murdar olanlara benzedik, Bütün doğru işlerimiz kirli âdet bezi gibi. Yaprak gibi soluyoruz, Suçlarımız rüzgar gibi sürükleyip götürüyor bizi” (Yeşaya 64:6) Bu nedenle benliğimizden doğan, benlikten ileri gelen hiçbir şey kutsal Tanrımızın rızasını kazanamaz. Bizler ancak Tanrı’nın bizler için önceden hazırladığı “O’nun” iyi işlerini yapabiliriz, bizim bundan başka bir doğrulumuz olamaz kardeşler.

Tanrı yolunda gelişmek ve imanda olgunlaşmamız için bunu iyice anlamamız ve kabullenmemiz gerekiyor. Kendi bildiğimiz yolda, kendi benliğimiz tutku ve arzularına göre yaşadığımızda çok geçmeden pek çok sorun başgösterdiğini göreceksiniz. Ben kendi hayatımda birçok kez bu nedenden ötürü sıkıntıya düştüm ve benliğe ne zaman yatırım yaptıysam hüsrana uğradım. Eminim ki hepiniz aynı türden sıkıntılara girmişsinizdir. İman etmeden önceki hayatımı çok iyi biliyorum. Romalılar Kitabı’ndan dediği gibi şimdi utandığım o benliğin işlerinden hiçbir kazancım olmadı! Çünkü benliğin işleri bellidir.

Kral Süleyman da Rab’den aldığı büyük bilgeliğe rağmen çok büyük hatalar yapmıştı. Karılarının taptığı ilahlara bile buhur yakacak duruma düştü. Kutsal Ruh’a göre değil, benliğe göre davranarak Rab’bi öfkelendirdi. Ve bu günahından sonra krallık ikiye bölündü ve ulusun içerisine ayrılık, bölünme ruhu girdi. Tanrı halkının birliği yıkıldı.

Şimşon ya da Süleyman gibi Rab tarafından seçilmiş, özel bir amaç için ayrılmış kişilerin Tanrı’nın lütfundan ve Ruhu’ndan koptukları zaman içine düştükleri acınacak durumlar hep bize ibrettir. Gerçekten de kardeşler, eğer benliğimizde iyi bir şeyler olsaydı, Tanrı neden içimize Kutsal Ruh’u, Mesih’i yerleştirsin? Mesih İsa bizi günahlarımızdan kurtarmak için ölür, dirilirdi. Biz günahlarımızdan İsa sayesinde kurtulur ve ondan sonra dilediğimiz gibi yaşar ve Tanrı’yı yüceltirdik. Rab Ruhu ‘nu üzerimize vermesine gerek olmazdı. Nasılsa biz benliğimizle idare ederdik. Böyle olmaz mıydı?

Tanrı böyle bir şeyin imkansız olduğunu bildiği için Mesih’in Ruhu ‘nu, Oğulluk Ruhu ‘nu, kutsallık ve itaat ruhunu yüreklerimize gönderiyor ki, artık O’nun denetimi ve lütfu altında yaşayalım. Benliğin denetimi altındayken köle gibi günaha satılmıştık ve ne yaptığımızı bilmiyorduk. Ne zaman Mesih içimize geldi, o zaman benliğimizin ne kadar bozuk, yetersiz ve kötü bir durumda olduğunu görebildik.

Pavlus Koloseliler 1:27-28’de Müjde’yle ilgili sırrı açıklarken şöyle der: Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz” (Koloseliler 1:27-28)

Sevgili kardeşler, bu sırrın özü Mesih’in içimizde olmasıdır. Geçmiş kuşaklardan gizlenen, ama şimdi O’nun kutsallarına açıklanan sırrın özü budur. Mesih içimizdedir. Peki bu gerçek bizim hayatımızda nasıl bir değişim yaratır? Bizler Müjde’den biliyoruz ki, İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu, günahlarımız için çarmıha gerildi, öldü ve 3. gün dirildi ve göğe yükseldi. Kutsal Ruh ’tan İncil’in bazı yerlerinde İsa’nın Ruhu ya da Mesih’in Ruhu olarak söz edilir. Bizler Mesih’in Ruhu ‘nu, yani Oğulluk Ruhu ‘nu alıyoruz. İsa dedi ki: “Diriliş ve Yaşam Ben’im”. Eğer Mesih İsa Yaşam ise, içimizde Yaşam var demektir. Tanrısal ve yeni yaşam.  Mesih’in içimizde olmasının anlamı eski yaşamın yerini alacak yeni yaşamın içimizde başlamasıdır.

Mesih beden alıp geldiği zaman insanların içine giremiyordu. Ama buğday düşüp ölmedikçe yalnız kalır, ölürse çok ürün verir dedi. Benim gitmem sizin yararınızadır dedi. Gidersem Yardımcıyı gönderirim dedi. Böylece Rab ölüp dirildikten sonra Ruhu ’nu üzerimize döktü ve artık yalnız değiliz. Bizlerde konut kurmuş, içimizde egemenlik sürmek istiyor. Baba’yı hoşnut edecek işlere bizim aracılığımızla devam etmek istiyor.

Yani Mesih, içimize kendi yaşamını getirmek üzere gelmektedir. O bize misafir olmaya değil, ev sahibi olmaya geliyor. O Krallar Kralı ve Rablerin rabbidir. Evrenin Tanrısı, kendi egemenliğini ve yaşamını Ruhu aracılığıyla bize getiriyor. Bu ne kadar müthiş bir olay! Bunun üzerinde ne kadar dursak azdır.

1. Samuel 5:2-4’te şöyle bir olay anlatılır: Filistliler, Tanrı’nın Sandığı’nı ele geçirdikten sonra Tanrı’nın Sandığı’nı Dagon Tapınağı’na taşıyıp Dagon heykelinin yanına yerleştirdiler. Ertesi gün erkenden kalkan Aşdotlular, Dagon’u RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Dagon’u alıp yerine koydular. Ama ertesi sabah erkenden kalktıklarında, Dagon’u yine RAB’bin Sandığı’nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Bu kez Dagon’un başıyla iki eli kırılmış, eşiğin üzerinde duruyordu; yalnızca gövdesi kalmıştı. (1.Samuel 5:2-4) Tanrı’nın görkeminin ve kutsallığının yanında putların düştüğü durumu çok güzel anlatan bir bölüm bu. Gerçekten de Tanrı yaklaştığı zaman, bütün kirli ve bozuk şeyler titremeye ve Tanrı’nın önünde yıkılmaya başlıyor. Bizim hayatımızda Mesih’in önüne getireceğimiz ve yıkılmasını bekleyeceğimiz en büyük bir put var: bunun adı benlik, insan doğası ya da eski yaratılışımızdır.

4 ruhsal kuralın şemasında var: Doğal yaşamdayken tahta benlik oturur. Ama Mesih’i benliğin taht kurduğu yere davet edersek, o zaman o benlik putu nasıl Dagon, Tanrı’nın sandığı önünde düştüyse öyle düşecektir (1Samuel 5:2-4). Mesih ve benlik arasında bir uzlaşma asla söz konusu olamaz.

Mesih bizim yönetimimizi başkalarıyla, hatta bizimle bile ortak bir biçimde paylaşmak istemez. Rab kıskanç bir Tanrı’dır. Rab onurunu asla bir başkasıyla paylaşmaz. Mesih geldiği zaman benlik yıkılmalıdır. Bir insan yeniden doğduğunda çarmıha gerilmiş olarak doğar. Tanrı’nın yeni yaratığının yaşamı ölümle başlar ve bunu izleyen iman yaşamı çarmıha gerilmiş bir yaşamdır.

Hristiyanlık inancında iki çarmıh vardır: birincisi Kurtarıcının çarmıhı ve ikincisi inanlının çarmıhı. İkincisi olmadan birincisi olmaz. Çoğu zaman biz birinci çarmıhı vurguluyoruz, Tanrı’nın insan için yaptıklarının üzerinde duruyoruz, ama ikinci çarmıhı çok vurgulamıyoruz, yani Tanrı’nın insanda yapmak istediklerine de bakmalıyız. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak içimizde yaşayan Mesih’in güçlü bir biçimde parlamasıyla mümkün olur.

Benliği tahtından indirip çarmıha germek gerekir ve bu bir kerelik bir iş değil, yaşadığımız sürece tekrar tekrar yapılacak bir iştir. Filistliler gelip Dagon’u tekrar yerine koymuşlardı. Bu ölümlü ve günahlı bedende yaşadıkça benlik de sürekli ayağa kalkmaya çalışmaktadır. Benliğimizde “bu Mesih’te kim oluyor, başımıza Kral olmasın” diye itiraz eden sesler çıkarır. Benlik şımarık bir çocuk gibidir ve zor ölür. Yaşamasına izin verilmesi için her türlü ödünü vermeye hazırdır.

Givonlular’ın canlarını kurtarmak için İsrailliler’i nasıl aldattığını okuyoruz (Yeşu 9). Yakından geldikleri halde onlarla barış anlaşması yapmak için uzak bir ülkeden geliyormuş numarası yapmışlardı. Benlikte aynı şekilde göya bizimle barış yapmak için aldatıcı kisvelere bürünebilir. Hayatımızın bir köşesine sinsice yapışabilir ve biz farketmeyiz. Aslında benlik ölmemiştir, sadece bizi öldüğüne inandırıyor olabilir.

Benliğe ölmek ifadesini kullanıyoruz. Peki tam anlıyor muyuz? Benliğe ölmek, irademizi Tanrı’nın iradesine teslim etmektir. İçimizde yaşayan Mesih’e evet dediğimizde, benliğe hayır deriz. Bu benliğe karşı ölü olmak anlamına gelir. Hristiyanlar olarak çağrımız Mesih’in ışığını, erdemlerini yansıtmak olduğuna göre her davranışımızda benliğe hayır diyerek kendimizi Mesih’e, yani Tanrı’nın sözünün isteğine bırakmalıyız. Bunu hayatımızın geneline yaydığımız zaman Mesih’in yaşamı bizde görünmeye, tanrısal yaşam bizden giderek daha çok parlamaya başlayacak. Ve bizim varlığımızın amacı budur. Mesih’i ölümlü bedenlerimizde yüceltmek. Yahya’nın dediği gibi O yücelmeli, biz ise küçülmeliyiz.

Bunu pratik olarak nasıl yapabiliriz? Bir örnek vereyim: Diyelim bir kişi size haksızlık yaptı, bu durumda benliğiniz bağırıp çağıracaktır. Öç almanın ne kadar doğal ve gerekli bir tutum olacağını size söyleyecek. Ama Mesih’in yaşamı böyle bir durumda ne yapar? Mesih olsa ne yapardı? Bu konuda Mesih’in buyruğu nedir? Düşmanlarınızı sevin, bağışlayın, öç almayın, bunu Tanrı’nın gazabına bırakın. Demek böyle bir durumda önümüzde 2 seçenek var. Ya benliğin sesini dinleyip kendi adalet anlayışımıza göre intikam alacağız, ya da Mesih’in sesini dinleyip doğru olanı yapacağız. Ne kadar zor ve acı verici olursa olsun, benliği çarmıha gerip Mesih’in buyruğunu yerine getireceğiz. O zaman Mesih’in yaşamı bizden parlayacak, değil mi?

İnsanlar tarafından unutulduğumuzda, ihmal edildiğimizde ya da kasten önemsenmediğimizde o hakaret ya da ihmal aracılığıyla Mesih’le birlikte acı çekmeye layık sayıldığımız için seviniyorsak, bu benlik karşısında Mesih’in zaferidir. Benlik ölüdür. Mesih parlamaktadır. İyiliğinizden kötü bir şeymiş gibi söz edildiğinde, öğüdünüzün dinlenmediği, düşüncelerinizle alay edildiğinde bütün bunlara sabırlı, sevgi dolu bir tutumla katlanırsanız, bu da bir zaferdir. Benlik ölü, Mesih parlamaktadır.

Sevgili kardeşler, kiliselerimizde benlikler, egolar, övüngen kişilikler görmek ister miyiz? Böyle insanlar dünyada zaten sürüyle vardır.  Ben kilisede Mesih’i görmek istiyorum.  Amin?

Ben Mesih’i ilk gördüğüm zaman O’na hayran oldum ve Baba’nın söylediği “Sevgili Oğlum budur. O’ndan hoşnudum. O’nu dinleyin” sözüne iman ettim. Ben Mesih İsa’dan zevk alıyorum. O’nun yaşamı içimdedir. Beni O’ndan daha fazla ne tatmin edebilir! O halde ben kardeşlerimde Mesih’i görmek istiyorum.

Mesih’i görmek için yetersizliklerimizi fark edelim ki her durumda Mesih’e bağımlı olalım. Pavlus yetersizliğinin farkındaydı ve Tanrı’nın işini kendi gücüyle yapamayacağını biliyordu. Böyle bir şeye kalkışsa bile ürünün kalıcı olmayacağını, verimsiz ve meyvesiz bir iş olduğunun farkındaydı. Hatırlayalım ne demişti: Kardeşler, Tanrı’yla ilgili bildiriyi duyurmak için size geldiğimde, söz ustalığıyla ya da üstün bilgelikle gelmedim. Aranızdayken, İsa Mesih’ten ve O’nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım.  Size zayıflık ve korku içinde geldim, tir tir titriyordum! Sözüm ve bildirim, insan bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruh’un kanıtlayıcı gücüne dayanıyordu. Öyle ki, imanınız insan bilgeliğine değil, Tanrı gücüne dayansın. (1.Korintliler 2:1-5) İmanlarının Tanrı gücüne dayanmasını istiyordu, kendi benliğinden ve dünyadan gelen bilgece sözlere güvenmiyordu. Bu bizim Hristiyan yaşamımızda izleyeceğimiz yoldur. Kendimizi inkâr ederek Tanrı’nın gücünün bizim aracılığımızla işlemesine ve harika ürünler getirmesine izin vermeliyiz.

Pavlus kardeşimizde Rab ’bin iradesinin yüceldiğini ve Mesih’in karakterinin yaşam değiştiren bir biçimde nasıl parladığına dair güzel bir örnek görüyoruz. Çünkü o benliğinin ne kadar bozuk ve Tanrı’nın işini yapmakta yetersiz olduğunu iyi biliyordu. O nedenle Mesih onda güçlü parlıyordu.  Hristiyanlık inancı her zaman bu türden Mesih parlamalarıyla, sevginin saf halinin günahlı insanlarda görülmesiyle yayılmıştır. Bu parlamalar azaldığında ve benlik ve iktidar ön plana çıktığında Ortaçağ karanlığında olduğu gibi gerilemiş, maalesef sönükleşmiştir.

Benliğe göre davranırsak yetersizliklerimizi, korkularımızı gizlemeye çalışırız ve Tanrı’nın huzurunda ancak ikiyüzlü bir duruma düşeriz. Ruh ‘ta yaşarsak Tanrı’nın önünde gizleyeceğimiz ya da takabileceğimiz bir maske olmadığını anlarız. Benlik hep kendi yararını düşündüğü için Tanrı’yı ikinci plana atmak ister.  Her şeyden önce kendisini, sonra Tanrı’yı ve komşularını düşünür. Benliğimizle Tanrı’ya elimizdekinin en iyisini veremeyiz, halbuki O en iyisini istiyor.

Bütün Tanrı adamları kendi yetersizliklerinin farkındaydı:

İbrahim: “Toz ve külüm, bir hiçim.” (Yaratılış 18:27)

Musa : “Ben kimim ki, firavuna gideyim?” (Çıkış 3:11)

Davut : “Benim kimim, ailem nedir ki beni bu duruma getirdin?” (2. Samuel 7:18)

Yeşaya : “dudakları kirli bir adamım” (Yeşaya 6:5)

Kör hayvan kurban etmek kötü değil mi? Topal ya da hasta hayvan kurban etmek kötü değil mi? Böyle bir hayvanı kendi valine sun bakalım! Senden hoşnut kalır mı, ya da seni kabul eder mi?” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB. (Malaki 1:8) Benlik Rab ’be ancak kör hayvan kurban eder, topal ya da hasta hayvan kurban eder. Halbuki RAB en iyi olanı, kusursuz olanı O’na kurban etmemizi ister.

Kardeşler Baba kendisine Ruh ’ta ve gerçekte tapınanları arıyor, yarım gönüllüleri değil. Bunu nasıl yapabiliriz? Bunu yapmak için öncelikle Kim olduğumuzu iyi anlamalıyız. Perpetua’nın hikâyesi bize iyi bir örnek olabilir: İ.S. 2. yüzyılda Kartaca’da yaşamış soylu bir ailenin kızıydı, iman etti ve ölüm cezasına çarpıldı. Oradayken babası yanına geldi ve İsa Mesih’e imanını terk etmesi için onu ikna etmeye çalıştı. Ama Perpetua bir vazoya işaret ederek, “Baba, bu vazoya olduğundan başka bir ad verilebilir mi?’ dedi. Babası ‘Hayır’ demek zorundaydı. O zaman babasına şöyle yanıt verdi: ‘Aynı şekilde ben de olduğumdan başka bir adla çağrılamam. Ben bir Hristiyan’ım.

Sevgili kardeşler, bizler Mesih’te yeni bir kimliğe kavuştuk. Mesihçi olarak anılıyoruz; bizler artık başka bir adla çağrılamayız. Babamız da bize baktığında artık eski Alper’i, Ahmet’i, Mehmet’i görmüyor. Sevgili Oğlunun ruhunu almış yeni yaratıklar görüyor. O bize yeni bir kimlik verdi ve yaptığımız işler kimliğimize uygun olmalıdır. Bizim Mesih kimliğinde ileri gitmemiz gerekir, benliğimiz ise bize sadece eski duruma geri götürmeye çalışır. Benliğimiz ihtiyaçlarımız için kendimize güvenmemizi söyler, kendi gücümüzle açlığımızı ve susuzluğumuzu giderebileceğimizi söyler. Eğer benliği dinlersek o zaman nasıl “Rab çobanımdır, eksiğim olmaz” diyebiliriz (Mezmur 23)? Rab çobansa ise bizler koyunlar değil miyiz? Bir koyunun çobanından ayrılıp kendi otlaklarını bulduğu görülen şey mi?

Bizim de eskinin imanlıları gibi güzel örnekler olmaya, güzel örnekler görmeye ihtiyacımız var. Türk kilisesi olarak bizden sonraki kuşaklara, genç kardeşlerimize örnek alabilecekleri kişiler olmalıyız. Çocuklarımızın her bakımdan Mesih’e bağımlı, Mesih’in ışığını yansıtan imanlılar olmasını istiyor muyuz? O zaman biz kendimiz her bakımdan Mesih’e bağımlı, Mesih’i parlatan yansıtmalıyız. Bizi görecekler ve gerçek Hristiyanlığın pratik anlamda uygulanışını biz de görecekler. O yüzden Rab eksiklerimizi bağışlasın ve bizi Ruhu aracılığıyla Mesih’in çarmıhına yöneltsin. Çünkü Babamızı ancak Mesih’in çarmıhı üzerinde yüceltebiliriz. Yerde değil, çarmıhta kalarak…

Alper Özharar

Yarışı Sabırla Koşalım

11- 03- 2012  Pazar

Merhaba kardeşler. Sizi Pavlus’un Romalılar 1:1,7’deki selamıyla selamlamak istiyorum. Ben Pavlus değilim ama hepimiz aynı Ruh’a hissedarız.

“İsa Mesih’in kulu, Tanrı’nın Müjdesi’ni yaymak üzere seçilip elçi olmaya çağrılan ben Pavlus’tan selam! Tanrı’nın Roma’da bulunan, kutsal olmaya çağrılan bütün sevdiklerine, Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten size lütuf ve esenlik olsun.” (Romalılar 1:1,7)

Ben burada Roma’da bulunan yerine Feriköy’de bulunan diyeceğim.

Tanrı’nın sözü bize güç verir ve bizi yeniler. Kiliseye de şifa verir. Rab’bin Sözü için O’na şükrederiz. Tanrı’nın Kendi Ruh’u bize müjde verdi. “Dağları aşıp gelen müjdecinin ayakları ne güzeldir! O müjdeci ki, esenlik duyuruyor. İyilik müjdesi getiriyor, kurtuluş haberi veriyor. Siyon halkına, “Tanrınız egemenlik sürüyor!” diye ilan ediyor.”  (Yeşaya 52:7)Bildiğiniz gibi Siyon, Rab’bin Ruh’unun aralarında bulunduğu halk demektir.

“Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler. Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince Rab İsa’nın cesedini bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler.” (Luka 24:1-5)

Mesih dirilmiştir ve aramızdadır. O’nun Ruh’u aracılığıyla yaşıyoruz ve yaşayacağız. O diridir, aramızdadır ve sonsuza kadar bizimledir.

İsa kusursuz bir Kurban’dı. Günahımızın fidyesini hiç kimse ödeyemezdi. Bizim yaşayabilmemiz için İsa’nın ölmesi gerekiyordu. Biz de dünya yaşamına ölmeliyiz. Dünya bizim için ölüdür, ölüme mahkumdur. Bu nedenle mutluluğu dünyada aryorsak yanlış yoldayız demektir. Esenlik ve yaşam yalnızca Allah’ın oğlu İsa Mesih’tedir.

Tanrı neden bizi kendi benzeyişinde yarattı? Tanrı’nın benzeyişinde olduğu için insan da sonsuza dek yaşayacaktır,insan ruhu asla ölmeyecektir. Bedeni yaşatan insan ruhu sonsuza dek yaşayacaktır. Yaşayan Tanrı, Melekler ve insanlar dışında her şey buhar olup gidecektir. Diğer hiçbir şey Kendi benzeyişinde değildir. Tanrı bize O’nunla yaşamak üzere hayat verdi. İnsan şeytanın yüzünü aldıktan sonra ise Tanrı’nın önünde yaşayamadı.

İnsanın öldükten sonra ruhunun yok olacağı şeytan öğretisidir. Günümüzde de böyle öğretişler vardır. Tanrı kilisesini sonsuz bir sevgiyle sevmektedir. Bu nedenle bize ölümsüzlüğü vermiştir. Şimdi biz Allah’ın çocukları olarak yaşıyoruz.

“İşte çevremizi bu denli büyük bir tanıklar bulutu sardığına göre, biz de her yükü ve bizi kolayca kuşatan günahı üzerimizden sıyırıp atalım ve önümüze konan yarışı sabırla koşalım.”(İbraniler 12:1)

Başka bir yerde de sabrınızla canlarınızı kurtaracaksınız diyor. Hepimiz deneniriz ama Rab’bin Ruhu’na dayanarak kuvvet alırız. Denemelerde sarsılmazsak Rab bizi pekiştirecektir.
Bu savaşta zafer bizimdir, Rab ölüp dirilerek bizi zaferli kılmıştır. Yüreği Rab’le dolu adama ne mutlu çünkü o her zaman lütuf alır.

Sonsuz yaşamı ihmâl etmeyelim, onun hiç bir eşdeğeri yoktur. Terazinin bir tarafına sonsuz yaşam diğer tarafına her şeyi koysak bile sonsuz yaşam daha ağır tartar.

“Ya RAB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı, Hele bana karşı ayaklananlar! Birçoğu benim için: “Tanrı katında ona kurtuluş yok!” diyor. Ama sen, ya RAB, çevremde kalkansın, Onurum, başımı yukarı kaldıran sensin. RAB’be seslenirim, Yanıtlar beni kutsal dağından. Yatar uyurum, Uyanır kalkarım, RAB destektir bana. Korkum yok Çevremi saran binlerce düşmandan.” (Mezmur 3: 1-6)

Davut’un çevresini adeta ölüm sarmıştı ama Tanrı’yı iyi tanıyan bir adamdı ve hemen O’na döndü. İblise karşı cesaretiniz kırılmasın. Rab’be dönün ve şöyle deyin “Rab İsa Mesih’in kanı altındayım ve onun aracılığıyla ben aklandım. Düştüm ama kalkacağım. Ruhum Mesih’e aittir.” Şeytana direnin o kaçacaktır. Hayatımız gökte saklıdır, cesaretimiz olsun. Davut’un çevresini Saul’un orduları sarmıştı ama bir anda başka bir yere saldırı olduğundan dolayı ordu geri çekildi ve Davut Rab’le başbaşa kaldı. Denemelerde çabuk Rab’bin yanına gidersek Rab bizi düşmeden kurtarır.

“Bu hizmeti Tanrı’nın merhametiyle üstlendiğimiz için cesaretimizi yitirmeyiz. Utanç verici gizli yolları reddettik. Hileye başvurmayız, Tanrı’nın sözünü de çarpıtmayız. Gerçeği ortaya koyarak kendimizi Tanrı’nın önünde her insanın vicdanına tavsiye ederiz. Yaydığımız Müjde örtülüyse de, mahvolanlar için örtülüdür. Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir. Biz kendimizi ilan etmiyoruz; ama Mesih İsa’yı Rab, kendimizi de İsa uğruna kullarınız ilan ediyoruz. Çünkü, “Işık karanlıktan parlayacak” diyen Tanrı, İsa Mesih’in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.” (2.Korintliler 4:1-6)

Bugün böyle bir hizmet etme şansı kralların elinde bile yoktur. Tanrı onların verdiği yersel hizmeti bereketlesin ama bizdeki bu ruhsal hizmet mükemmeldir. İş yerinde haksızlık göreceğiz, komşumuz bize kötü söz söyleyecek ama biz yorulmayacağız ve utanmayacağız çünkü bizim adımız yaşam ağacına yazılıdır. Utancı ve gizli yolları da reddetik. Utanacak olan şeytandır. Onun yüzünü utanç örtsün. Sıkıntılar bizi yormasın, ümitsizliğe sürüklemesin. Bizler sevinelim, çünkü Rab’be aitiz.

Bugün Rab yüreğimizin kapısını çalıyorsa açalım yoksa bir gün biz Rab’bin kapısını çaldığımızda, ki mutlaka çalacağız, “sen de kimsin, çekil git lanetli iblisin olduğu yere demesin Ben o kadar kapını çaldım açmadın, ebediyen gözümn önünden çekil!” cevabını almayalım.

Adem Baytekin