Mutluluğu Rab’de Aramalıyız

09.06.2013

Sevgili kardeşler,

Rab’be bugün de şükrediyoruz, çünkü O bizlerde iyi bir işe başladı, hem de çok iyi bir iştir bu.. Yüceler Yücesi, sevgi olan, sonsuz yaşam olan, adil ve kutsal olan Tanrı bizi kendine çekti, bizi bağışladı ve kendisine ayırdı…O’na sadık kaldıkça O bu iyi işi sonuçlandıracaktır. Ve Kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi. Bunları Rab bize O’nun yolunda yürüyelim ve O’nunla mutlu olalım diye verdi.

Tanrı sözünü paylaşmamızın amacı Rab’bin bize sözüyle dokunması ve bizi adanmış imanlılar haline getirmesidir. Rab bugün sözü paylaşılırken tekrar yüreklerimize dokunsun ve bizi kendisine bir adım olsun daha da yaklaştırsın. O’ndan zevk alalım ve her iyi işte bizi bina etsin.

Yakup 1:22-25
Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz. Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer. Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur. Oysa mükemmel yasaya, özgürlük yasasına yakından bakıp ona bağlı kalan, unutkan dinleyici değil de etkin uygulayıcı olan kişi, yaptıklarıyla mutlu olacaktır.”

Benzetmeler çok güzel ve bizler için aşikardır. Elçi burada her insanın deneyim ettiği bir olaydan söz ediyor..Aynaya bakan bir insan resmi var burada..İnsan aynada kendi yüzüne baktıktan sonra yüzünün tam bir resmini aklında tutamıyor, değil mi? Hiç dikkat ettiniz mi buna? Aynaya bakın, sonra gidin, aradan bir süre geçtiğinde bir bakmışsınız aynada gördüğünüz görüntü aklınızdan kaybolmuş. Ama aynaya baktığınız sürece tüm özelliklerimizi ayrıntılarıyla görür takip ederiz; ama aynadan yüz çevirdiğimizde aklımızdaki imge kaybolur. Aynaya bakarken, kendimizdeki tüm kusurları, kirlilikleri görürüz ve düzeltmek için eyleme geçeriz. Bir yara, bozukluk, çirkinliği aynada görürüz..Aynaya bakmadığımızda bunları görmediğimiz gibi bunlara dair eyleme geçmek umurumuzda olmaz.

Tanrı’nın sözleri de bizim için bir aynadır. Tanrı’nın sözünü işittiğimizde, sanki gözümüzün önüne bir ayna tutulur. Kutsal Yasa’nın mükemmelliğine ve Müjde’nin özgürlük veren yasası karşısında gördüklerimiz kendi günahlarımız ve kusurlarımızdır. Belki onları düzeltebileceğimizi düşünürüz ama Tanrı sözünü bırakırsak hemen unuturuz.

Ama Tanrı sözünün uygulayıcısı olduğumuz zaman gerçek anlamda bir değişimin içine girebiliriz. Uygulayıcı olduğumuz zaman günahlarımızdan dönüp karakterimizdeki kusurlarımızdan kurtulabiliriz. Ruhlarımız mükemmel yasaya uygun ve Müjde’ye layık biçimde dönüşmeye başlar.

“Doğal yüz” ifadesi, doğamızdan yani doğuştan gelen suretimizi, doğal benliğimizi ifade eder..Ayna, yani Tanrı sözü sürekli kendi durumumuzu bize hatırlatır..Çünkü Tanrı’nın suretinde yaratılmış olmakla birlikte, doğal olarak günahlı bir tabiatımız var. Bu günahlı tabiatımız içindeki benliğimiz Hıristiyan hayatımız için bir sorun yaratıp tanıklığımızı bozmaktadır.Tanrı sözünü işitip onu uygulamadığımızda bu yozlaşmış benliğimizin neye benzediğini unutmuş, göz ardı etmiş ,dikkat etmemiş oluyoruz ve sonuçta benliğin işleri uygulanıyor.

Bizim asıl sorunumuz benliğin tutkularını yerine getirmektir..Benliğin tutkularını yerine getiren bir imanlı gerçek anlamda mutlu olamaz. Kendisini unutan, Tanrı sözüyle beslenmeyen ve onu uygulamayan bir Hıristiyan mutlu olamaz…Mutluluk dediğimizde gelip geçici bir duygudan bahsetmiyoruz..Ruhun derinliklerinde akan ve gerçek Sahibimiz ve Babamıza itaat etmenin sevincinden bahsediyoruz. Yani insanlarda esenlik üretmesi; göksel bir sevinç vermesi, bir kutsama gelmesidir..Ancak Tanrı sözünü etkin biçimde uygulayan kişi yaptıklarıyla mutlu olacaktır. Yeniden doğmuş ve Mesih’in Ruhu’na sahip insan için Tanrı sözünü uygulamak en büyük sevinçtir. Yani nasıl mutlu olabiliriz?

Örneğin; Tanrı’nın sözü bize Müjde’yi duyurmamız buyuruyor. Biz bu sözü işitir ama sonra gider ve unutursak sözün bize faydası olmaz..Ama fırsatlar arayıp Müjde’yi bir kişiye duyurduğumuz zaman içimizde Kutsal Ruh işler ve biz mutlu oluruz. Rab’bin sözünü paylaştığımızda bu mutluluğu yaşıyoruz.

Ya da Tanrı’nın sözü bize “birbirinizi yüreklendirip ruhça geliştirin” diyor. Bu sözü işitir ama sonra gider unutursak bizlere faydası olmaz..Unutkan dinleyici değil de, uygulayıcı olursak birbirimize Rab yolunda yüreklendirirsek Ruh içimizde işler ve mutlu oluruz.

Ya da Tanrı’nın sözü bize sürekli dua edin diyor, Bu sözü işitir, ama unutursak bize faydası olmaz..Ama bu buyruğu yerine getirmek için adım atarsak büyük bir mutluluğa kavuşuruz..Ama Rab bizi duada güçlendirdiğinde bu bize büyük mutluluk verir.

Bu örnekler çoğaltılabilir..Yani sevgili kardeşler, artık bizim için mutluluk Tanrı’nın sözlerinde gizlidir..Tanrı’nın sözü büyük bir ruhsal ganimettir..Rab İsa tarafından bize mutlu olmamız için karşılıksız olarak verilmiş bir hazinedir. Rab İsa zaferi kazanmış ve ganimeti bizlerle paylaşmıştır.

Mezmurlar 19.’da şöyle okuyoruz:

Mezmur 19:7-11
“RAB’bin yasası yetkindir, cana can katar, RAB’bin buyrukları güvenilirdir, Saf adama bilgelik verir,RAB’bin kuralları doğrudur, yüreği sevindirir, RAB’bin buyrukları arıdır, gözleri aydınlatır.RAB korkusu paktır, sonsuza dek kalır, RAB’bin ilkeleri gerçek, tamamen adildir.Onlara altından, bol miktarda saf altından çok istek duyulur, Onlar baldan, süzme petek balından tatlıdır.Uyarırlar kulunu, Onlara uyanların ödülü büyüktür.”

Dünyadaki zengin, büyük servet sahibi insanlar mutluluklarını sahip oldukları hazinelerinden alırlar. Sürekli para kazanmaya, altınlarını artırmaya çalışırlar..Paralarının hesabını yaparlar, çünkü bundan mutluluk duyarlar..Bunun gibi Hıristiyanlar’ın hazinesi ise Rab’bin sözleridir. Mezmurda söylediği gibi saf altından çok ona istek duyulur ve baldan tatlıdır.

Eğer Öyleyse bizim bunu daha fazla keşfetmeye ihtiyacımız var, Rab’bin sözünde bu yazıyorsa onunla mutlu olalım..Yüzümüzü her zaman Tanrı’nın sözüne dönelim..biricik zevkimiz o olursa o zaman Tanrı’dan uzaklaşmayız, ama unutkan dinleyici olursak mutluluğu başka yerlerde, başka yollarda ararız..Bu durum imanlılar arasında görünüyor..Bazı imanlılar bizi şaşırtıyor, yıllarca Rab’de olduğunu düşündüğümüz bir kardeş bir bakıyoruz artık görünmez oluyor.. Bunun nedeni bu imanlıların Tanrı sözünü uygulayıp mutlu olmamalarıdır..Tanrı’nın sözünü okuyup işitmekle yetiniyorlar, ama sonra unutuyorlar. Ve artık Rab onların biricik zevki değildir. Kendimize bunu sormalıyız..Ben Rab’le mutlu muyum?Yoksa dünyada başka heyecanlar ya da mutluluklar mı arıyorum?

Gene Yakup 4. bölümde şöyle okuyoruz:

Yakup 4:5-8
“Sizce Kutsal Yazı boş yere mi şöyle diyor: “Tanrı içimize koyduğu ruhu kıskançlık derecesinde özler.”Yine de bize daha çok lütfeder. Bu nedenle Yazı şöyle diyor: “Tanrı kibirlilere karşıdır, Ama alçakgönüllülere lütfeder.”Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır.Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır.”

Amin! Kardeşler kıskançlık derecesi diye bir ifade geçiyor burada.

Ve Rab bizlere kendisinin kıskanç bir Tanrı olduğunu açıklamıştır.

Gene Zekeriya’da 8:2-3
“Her Şeye Egemen RAB, “Siyon için büyük kıskançlık duyuyorum” diyor, “Evet, onu şiddetle kıskanıyorum.Siyon’a dönecek ve Yeruşalim’de oturacağım. Yeruşalim’e Sadık Kent, Her Şeye Egemen RAB’bin dağına Kutsal Dağ denecek.”

Kıskançlık sözcüğü bu ne anlama geliyor? Biliyoruz ki sevenler kıskanır, değil mi? Sevdiğinizi başkalarından kıskanırsınız, bu çok normal, doğal ve gerekli bir şey..Kıskançlık karşı tarafa değerli olduğunu hissettiren bir durumdur, elbette normal sınırlar altında.

Burada Rab ruhumuzu kıskançlık derecesinde özlediğini ve bizi ne çok sevdiğini açıklamaktadır. Yani Tanrımız bir başkasıyla ortaklık içinde olmamızı, ilişki kurmamızı yapmamıza dayanamıyor..Bu bir başkası kim olabilir? Bu bir insan olabilir, bir uğraş, bir felsefe ya da ideoloji olabilir..Bir başka ideal, bir başka beklenti, özlem olabilir..Bugün içimizde bunlar var mı? Eğer içimizde Rab’be eşdeğer tuttuğumuz bir özlem, arzu, mutluluk nedeni varsa Rab kıskanmaz demeyelim, buna izin var, buna Rab karışmaz demeyelim, Rab buna bir şey demez demeyelim, bu günah olmaz demeyelim..Rab kıskanıyor olabilir.

Sevgili kardeşler, Rab’be ne zaman bağımlı oluruz, nasıl O’na yaklaşırız? O’nda mutlu olduğumuz zaman.O’nun sözünü uyguladığımız zaman O’na bağımlı oluruz..Bir şey size mutluluk verirse O’na bağımlı olursunuz..Tanrı bize mutluluk verdiğinde O’na bağımlı oluruz…O zaman İblis kaçar.. O’na yaklaşırız ve O da bize yaklaşır.

Eğer Tanrımız kıskanç olduğunu açık açık bildirmişse, O’nu denemeye kalkışmayalım..Onu başka yerlerde mutluluk arayarak kıskandırıp hiddetlendirmeyelim..Bu konuda büyük bir sorumluluğumuz var, dikkat etmeliyiz..Tanrı yüreklerimizi, niyetlerimizi yokluyor..Yeremya 17:10’daBen RAB, herkesi davranışlarına, Yaptıklarının sonucuna göre ödüllendirmek için Yüreği yoklar, düşünceyi denerim” diyor..Yüreğimiz ve düşüncelerimizin yönü nereyi gösteriyor?

Mutluluğumuzu nerede arıyoruz? Bu çok önemli.

İncil’de Kayıp oğul hikayesini bir örnek olarak tekrar hatırlatmak istiyorum.

Luka 15:11-16
Bir adamın iki oğlu vardı” dedi.“Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı.“Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti.Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı.Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı.Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi.”

Bu hikayenin ilk kısmı, sadece buraya kadarki kısmı okumak istedim..Öykünün ilk kısmında Küçük oğul mutluluğu babasından uzakta aramak istedi..Elindeki ona yetmedi, o heyecan, yenilik arıyordu, kendi başına bir şeyler yapmak istiyordu..Böylece babasını bırakıp çekip gitti. Ama sonuçta ne oldu, aradığı mutluluğu babasından uzakta bulabildi mi? Hayır, elindeki bütün parası ona mutluluk getirdi mi? Adamın iki oğlu vardı. Malın payına düşen miktar oldukça fazlaydı, ama gene de Hayır! Felaketler üst üste gelince kendisini tam bir sefalet içerisinde buldu..Domuzlarla birlikte yaşıyordu artık..Onları güdüyor ve hatta onların yemeklerini yemeye can atıyordu.

Kardeşler fazla bir söze gerek yok..Bu benzetme bize bir ibret olmalı..rab esirgesin, ama Göklerdeki babamızı bırakıp mutluluk bulmak için başka ideallerin ardına düşersek ne büyük bir hata yaptığımızı bir gün anlarız..Mutluluğumuz Göksel babamızın yanında, O’nun buyruklarını yerine getirmekte saklıdır.Bunu anlamak için O’nu denemeyelim..Kutsal Tanrı’dan uzaklaşırsak, o zaman kimler bizi karşılaşacak dersiniz.. Baba’nın korumasından, buyruklarından uzaklaşırsak Kutsal Yasa’ya göre kirli bir havyan sayılan domuzlarla, yani murdar ruhlarla karşılaşacağız..Mutlu olmak için onlarla ortaklık kuracağız, baba’yı kıskandıracağız..Ama onlarla ortaklık her zaman ama her zaman felaket getirecektir, çünkü onların bize vereceği bir şey yok.

Bir diğer ibret alacağımız kişi İncil’de kaydedilen Pavlus’un emektaşı Dimas’tır. 2.Ti 4:10’de Pavlus, Dimas’ın bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik’e gittiğini söylüyor..Halbuki aynı Dimas PAvlus’un yanında sevgiyle hizmet etmişti ve Koloseliler 4:14’te Sevgili hekim Luka’yla Dimas da size selam ederler” demiştir.

Dimas ne oldu da imanda öz babası Pavlus’u terk etti.. Uzun bir süre Elçinin güvendiği bir kardeşti, ama sonra sorunlar arttı ve elçiyi kendisine ihtiyaç duyduğu bir anda terk etti..Bunu “bu dünyayı sevdiği için” yaptığını okuyoruz. Mutluluğunu PAvlus’la birlikte Tanrı’ya hizmet etmekte ya da Tanrı sözünü yerine getirmekte değil, bu dünyanın rahatında aradı. Sizce Dimas’a ne oldu? Bir daha adı geçmiyor, o kaybolmuş bir kişi oldu.

Pavlus’un emektaşı olarak sona dek onunla acı çekme ayrıcalığını istemedi, mutluluğunu Tanrı sözünü yerine getirmekte değil, dünyada aradı..Ama eminim ki, bu çabası hüsranla sonuçlanmıştır.

Sevgili kardeşler, Yaşadığımız günler kötüdür. Ülkemiz çalkantılı bir dönemden geçiyor, ülke yönetimi ve halk karşı karşıya gelmiş, bir isyan havası, bir hoşnutsuzluk her yanı sarmış…etrafımızda öfkeli, talepleri olan insan kalabalıkları var. Herkes bir şeyler söylüyor, haklarını istiyorlar, diğerleri haklarını vermiyor, karşılık çekişmeler var..Tartışmalar, kavgalar, fikirler, düşünceler akıyor.Çok dua etmeliyiz.Biz imanlılar olarak bu olan bitenden elbette etkileniyoruz. Bizlerde bir tepki vermek zorunda hissediyoruz..Burada açık seçik bir ayartıyla karşı karşıyayız..Yaşananlar benliğimizi kamçılayıp uyandırmaya, tahrik etmeye çalışıyor..Çünkü bizler debu ülkenin vatandaşları olarak dışarıdaki gençlerin, halkın hislerini paylaşıyoruz..İnsanların haklı tepkilerine katılmak istiyoruz.. Bizler de yer alalım, tepkimizi koyalım diye düşünceler bize geliyor.Ancak unutmayalım ki, Tanrı’yı yüceltmek bizim birinci önceliğimizdir..Rab İsa’nın yolunda yürümek bizim karakterimizdir.

Ama Rab bize merhamet etsin kardeşler…. Böyle günlerde bizim Rab’bin karakterine ve Ruhu’na uygun bir tutum içinde bulunmamız, Mesih’in Müjdesi’ne yaraşır düşüncelerde hareket etmemiz çok önemli.. Bizim tepkimiz ancak Kutsal Ruh’un bu olumsuzluklara şifa getirmesi, insanların yüreğine dokunması için dua etmek, aracılık etmektir..Bizler Rab’bin sözlerine itaat edip önce O’nu yüceltelim, mutluluğu, kurtuluşu onda arayalım..Aradıkça bulacağız, buldukça başka yerlere gitmeyeceğiz..Çünkü Rab’bin gelişi yakındır ve O’nun gelişine dek sadık kalmamız, yere düşüp yerde kalmamak için bunu yapmalıyız.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İmanımız ve Eylemimiz

26.05.2013

Kardeşler, sizi Rab’bin esenliğiyle selamlıyorum. Rab’bin bulunduğu yerde esenlik vardır. Rab yaşam ve esenlik kaynağıdır. Bugün Rab’bin vaatlerine sıkıca tutunmaktan söz etmek istiyorum.

Çölde Sayım 27:1-11
Yusuf oğlu Manaşşe’nin boylarından Manaşşe oğlu Makir oğlu Gilat oğlu Hefer oğlu Selofhat’ın Mahla, Noa, Hogla, Milka, Tirsa adındaki kızları, Buluşma Çadırı’nın girişinde Musa’nın, Kâhin Elazar’ın, önderlerin ve bütün topluluğun önüne gelip şöyle dediler: “Babamız çölde öldü. RAB’be başkaldıran Korah’ın yandaşları arasında değildi. İşlemiş olduğu günahtan ötürü öldü. Oğulları olmadı. Erkek çocuğu olmadı diye babamızın adı kendi boyu arasından neden yok olsun? Babamızın kardeşleri arasında bize de mülk verin.” Musa onların davasını RAB’be götürdü. RAB Musa’ya şöyle dedi: “Selofhat’ın kızları doğru söylüyor. Onlara amcalarıyla birlikte miras olarak mülk verecek, babalarının mirasını onlara aktaracaksın. “İsrailliler’e de ki, ‘Bir adam erkek çocuğu olmadan ölürse, mirasını kızına vereceksiniz. Kızı yoksa mirasını kardeşlerine, kardeşleri yoksa amcalarına vereceksiniz. Amcaları da yoksa, mirasını bağlı olduğu boyda kendisine en yakın akrabasına vereceksiniz. Yakını mirası mülk edinsin. Musa’ya verdiğim buyruk uyarınca, İsrailliler için kesin bir kural olacak bu.”

Burada sadece miras tartışması var gibi görünse de aslında arkasında başka bir neden vardır. Korah Harun’a baş kaldırmıştı. Bu nedenlerle Tanrı’ya baş kaldırmış sayılırdı. Böyle birinin miras hakkı yoktur. Bu kızlar Tanrı’nın sözlerini çok iyi biliyorlardı.Yani Musa ikinci nesili iyi yetiştirmiş, Tanrı’nın yasasını iyi öğrenmelerini sağlamıştı. Artık Tanrı’nın vaadine önem veren imanlı bir nesil yetişmişti. Önceki imansız nesil Tanrı’nın vaadini umursamamıştı. Bu kızlar Tanrı’nın vaadine sahip çıkıyorlar. Eğer biz de buna sahip çıkmıyorsak inancımız boştur.

Acaba bu kızlar saygısız mıydı? Musa’nın önüne çıkmaları, hem de tapınakta bunu yapmaları geleneğe göre saygısızlık gibi görülebilirdi. Ancak Tanrı’nın sözüne göre böyle değildir. Bu kızlar Tanrı’nın sözüne göre Tanrı’nın önüne çıkmıştır. Bu beş kıza bakarak Rab’bin vaadine sahip çıkan bir nesil görüyoruz.

Peki bugün bizim gözlerimiz nereye bakıyor? Rab’bin vaadine sahip çıkıyor muyuz? Bu konuda kadın, erkek, hepimiz uyum için de olmalıyız yoksa zafere ulaşamayız.

Yeremya 44:15-19
Karılarının başka ilahlara buhur yaktığını bilen erkekler, orada duran kadınlar, Mısır’ın Patros bölgesinde yaşayan bütün halk -ki büyük bir topluluktu- Yeremya’ya şu karşılığı verdi: “RAB’bin adıyla bize söylediklerini dinlemeyeceğiz! Tersine, yapacağımızı söylediğimiz her şeyi kesinlikle yapacağız: Gök Kraliçesi’ne buhur yakacak, atalarımızın, krallarımızın, önderlerimizin ve kendimizin Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında yaptığımız gibi ona dökmelik sunular dökeceğiz. O zamanlar bol yiyeceğimiz vardı, her işimiz yolundaydı, sıkıntı çekmiyorduk. Oysa Gök Kraliçesi’ne buhur yakmayı, dökmelik sunular dökmeyi bıraktığımız günden bu yana her yönden yokluk çekiyoruz; kılıçtan, kıtlıktan yok oluyoruz.” Kadınlar, “Evet, Gök Kraliçesi’ne buhur yakıp dökmelik sunular dökeceğiz! Ona benzer pideler pişirip kendisine dökmelik sunular döktüğümüzü kocalarımız bilmiyor muydu sanki?” diye eklediler.

Bunlar vaat edilen topraklardan sürülen kadınların sözleridir. Öncekiler Rab’bin vaadine inanarak içeri girdiler vaadi bırakanlar ise bu topraklardan çıktılar. Rab’bin bunu yapmakta ne kadar haklı olduğunu görüyoruz.

Mesih bizim günahlarımız için bizim yerimize öldü. Sıkıntılarımız olacaktır ama sıkıntılarımız bizi Rab’den uzaklaştırmasın, O’na yaklaştırsın.

Rab’bin kilisesi Rab’bin vaadine sahip çıkarsa Rab ona bereketlerini dökecektir. Rab’bin sözü çok açıktır. Rab’bin sözü hayalcilik veya fütürizm değildir. Biz bugün Rab’bin kanıyla yıkandıysak, O’na abba, baba diye seslenebiliyorsak gelecek bizim için bir hayal değildir. Gerçekten iman ediyorsak bize hiçbir yargı yoktur. Günahın ve ölümün yetkisinden azat olmuşuz demektir.

Matta 25:1-13
“O zaman Göklerin Egemenliği, kandillerini alıp güveyi karşılamaya çıkan on kıza benzeyecek. Bunların beşi akıllı, beşi akılsızdı. Akılsızlar yanlarına kandillerini aldılar, ama yağ almadılar. Akıllılar ise, kandilleriyle birlikte kaplar içinde yağ da aldılar. Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular. “Gece yarısı bir ses yankılandı: ‘İşte güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın!’ Bunun üzerine kızların hepsi kalkıp kandillerini tazelediler. “Akılsızlar akıllılara, ‘Kandillerimiz sönüyor, bize yağ verin!’ dediler. “Akıllılar, ‘Olmaz! Hem bize hem size yetmeyebilir. En iyisi satıcılara gidin, kendinize yağ alın’ dediler.“Ne var ki, onlar yağ satın almaya giderlerken güvey geldi. Hazırlıklı olan kızlar, onunla birlikte düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. “Daha sonra gelen öbür kızlar, ‘Efendimiz, efendimiz, aç kapıyı bize!’ dediler. “Güvey ise, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, sizi tanımıyorum’ dedi. “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.”

Bugün bir karar vermeliyiz. Ne olursa olsun Rab’bin vaatlerine sıkıca tutunmaya kararlı olmalıyız. Pavlus gibi ne yapıp edip yarışı bitirmeye bakalım. Rab bizim için canını ve kanını verdi. Bizler çok değerliyiz. Rab’bin vaadine sıkı sarılalım ve onu tutalım. Böyle yaparsak hayat tacını alacağız çünkü sona kadar dayanan bu tacı alacaktır deniyor.

Alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden vaz geçelim. Fal bakıyorsak Rab’bin adıyla reddedelim. Uğur getiren bir şey takıyorsak, dedikodu yapıyorsak, bizi RAb’bin vaadinde başka yöne çeken düşüncelerimiz varsa İsa Mesih adıyla reddedlim.

Rab ilk gelişinde günahlarımızı kaldırdı. İkinci gelişinde de bize çürümez bedenler verecektir. Bunun farkında değilsek ölüm uykusundayız demektir. Yakup’un ev halkına kalkıp Beytel’e gidelim dediği gibi bugün biz de kendimizi İsa Mesih’e sunalım çünkü bize hayat veren O’dur. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Hasan Okumuş

Pentikost Günü: Kutsal Ruh’un Gelişi

19.05.2013

Bugün aranızda olmak bana sevinç veriyor. Rab’bin harikalarını paylaşmak bir Tanrı adamı için yaşam amacıdır. Bugün sizinle paylaşmak istediğim konu Pentikost günü ve Kutsal Ruh’tur. Bugün önemli bir gündür.

Luka 24:45-51
Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. Sizler bu olayların tanıklarısınız.Ben de Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek kentte kalın.” İsa onları kentin dışına, Beytanya’nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı.

İsa Mesih ölmeden bir gün önce öğrencileriyle derin bir sohbet yaptı. Onlara Kutsal Ruh’tan, Baba’nın göndereceği Yardımcı’dan söz etti.

Yuhanna 14:16
Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.

Kutsal Ruh’u duyabilen, görebilen kişiler Tanrı’nın seçtiği kişiler, yani kilise olacaktır. Eski Antlaşma’da peygamberlere, yani sadece özel durumlarda, özel kişilere Kutsal Ruh geliyordu. Ancak şimdi durum değişmiştir. Kutsal Ruh bütün kiliseye gelir. İsa’yı tanımak isteyen kişi bunu ancak Kutsal Ruh’tan öğrenebilir. O ayrıca günah hakkında da öğretiş verir. Tövbe etmek de Kutsal Ruh’un işidir. Kutsal Ruh önce yüreklerimizi hazırlar ve bir de tövbe etmek için adım atarız.

Tanrı vaatlerini gerçekleştirmeden önce dünyayı dört yüz yıl boyunca hazırladı. Rab, Egemenliği’ni kuracaktı.

Yeşaya 44:3
Susamış toprağı sulayacak, Kurumuş toprakta dereler akıtacağım. Çocuklarının üzerine Ruhum’u dökecek, Soyunu kutsayacağım.

Biz de çocuklarımıza Rab’bi öğrettiğimizde Tanrı’nın vaadi onlara da erişir. Pazar günleri çocuklarımızı kiliseye getirmeye gayret etmeliyiz. Çocuklarımıza bu mirası vermeye gayret edelim.

Kutsal Ruh’un amacı Tanrı halkına konuşmaktı. O geldiğinde herkes dillerle konuşmaya başladı.

Elçilerin işleri 2:1-13
Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu.Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu.Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler.İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.O sırada Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu.Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı.Hayret ve şaşkınlık içinde, “Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?” diye sordular.“Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor?Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya’da, Yahudiye ve Kapadokya’da, Pontus ve Asya İli’nde, Frikya ve Pamfilya’da, Mısır ve Libya’nın Kirene’ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı’nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.” Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, “Bunun anlamı ne?” diye sordular. Başkalarıysa, “Bunlar taze şarabı fazla kaçırmış” diye alay ettiler.

O gün yaşanan bu durum kilisenin başlangıcı oldu. O gün önemli bir bayramdı ve bütün Yahudi erkeklerinin orada bulunması gerekiyordu. Yani bütün yahudi erkekleri yılın o günü bir nevi hac gibi orada bulunmak zorundaydılar. Bölgede on binlerce insan vardı ama Rab o kadar insan arasından kendi sözünü ve müjdesini kabul edenleri kurtardı.

Elçilerin İşleri 2:37-42
Bu sözleri duyanlar, yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, “Kardeşler, ne yapmalıyız?” diye sordular. Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.

Rab bizi kullanmak, bereketlemek istiyor. Kore’de yüz yıl önce kilise bile yoktu ama şimdi nüfusun yüzde otuzu imanlıdır. Şimdi ekonomisiyle dünyayla yarışmaktadır. Bunun nedeni Rab’bin orayı özel olarak bereketlemiş olmasıdır. Biz de ülkemizin bereketlenmesini istiyorsak Rab’be hizmet etmeye istekli olmalıyız.

Efesliler 1:13
Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi’ni duyup O’na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la O’nda mühürlendiniz.

Rab bizleri Kutsal Ruhu’yla mühürledi ve bizim aracılığımızla işler yapmak istiyor. Kutsal Ruh önce yüreklerimize döküldü. Bizi Tanrı’nın çocukları yaptı. Artık Tanrı’ya bir yabancı gibi değil, babamız gibi yaklaşabiliyoruz. Hamdolsun!

Bir imanlının hayatında süreklilik gösteren bir sevinç ve esenlik vardır. Bunu sağlayan Kutsal Ruh’tur. Öyleyse her zaman Kutsal Ruh’a karşı duyarlı olalım. Kutsal Ruh’un uyarılarını göz ardı etmeyelim. Günah üzerimizde egemenlik sürmesin. Günahımızı kabul edip Rab’be getirmez ve günahın üzerimizde egemen olmasına izin verirsek vay halimize.

Romalılar 15:13
Umut kaynağı olan Tanrı, Kutsal Ruh’un gücüyle umutla dolup taşmanız için iman yaşamınızda sizleri tam bir sevinç ve esenlikle doldursun.

Rab sizi Kutsal Ruh’la doldursun.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Semir Serkek

Allah’ın Bizim İçin Nihai Bir Amacı Vardır

12.05.2013

Hepimizin hayatta ulaşmak istediğimiz nihai hedeflerimiz vardır. Kimimiz seçtiğimiz hedefte başarılı kimimiz başarısız oluruz ama hedeflerimiz hep vardır. Zengin olmayı, başarılı olmayı, çocuk sahibi olmayı, kariyer sahibi olmayı, vs hedefleriz. Peki Allah’ın bizim için hedefi nedir?

Filipililer 3:7-21
Ama benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım.Dahası var, uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih’i kazanayım ve Kutsal Yasa’ya dayanan kişisel doğruluğa değil, Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’te bulunayım. Ölümünde O’nunla özdeşleşerek O’nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum. Bunlara şimdiden kavuştuğumu ya da yetkinliğe eriştiğimi söylemiyorum. Ama Mesih İsa’nın beni kazanmakla benim için öngördüğü ödülü kazanmak için koşuyorum. Kardeşler, kendimi bunu kazanmış saymıyorum. Ancak şunu yapıyorum: Geride kalan her şeyi unutup ileride olanlara uzanarak, Tanrı’nın Mesih İsa aracılığıyla yaptığı göksel çağrıda öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşuyorum. Bunun için olgun olanlarımızın hepsi bu düşüncede olsun. Herhangi bir konuda farklı bir düşünceniz varsa, Tanrı bunu da size açıkça gösterecek. Ancak, eriştiğimiz düzeye uygun bir yaşam sürelim. Kardeşler, hepiniz beni örnek alın. Size verdiğimiz örnek uyarınca yaşayanlara dikkatle bakın. Size defalarca söylediğim gibi, şimdi gözyaşları içinde tekrar söylüyorum: Birçok kişi Mesih’in çarmıhına düşman olarak yaşıyor. Onların sonu yıkımdır; tanrıları mideleridir. Ayıplarıyla övünür, yalnız bu dünyayı düşünürler. Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan Kurtarıcı’yı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O her şeyi kendine bağlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.

Kutsal Kitap’ın önümüze koyduğu nihai hedef Kutrarıcı Rab İsa Mesih’le sonsuz bir yaşamdır. Bütün hedefler gibi bu hedefe ulaşmanın da üç aşaması bulunur: başlangıç, gelişme ve sonuç. İmana ilk başladığımızda Tanrı’nın lütfunu, sevgisini ararız. Sözleri bizi teselli eder. Ancak ondan sonra imanımızı, yaşamımızı neyin üzerine kuruyoruz? Temelimiz nedir? Rab bunu bize açıkça göstersin.

Pavlus Yahudi bir din adamıydı. Aslında doğru olmak istiyordu. İsa Mesih yersel kuralları yerle bir eden sözler edince Pavlus bundan acı duydu ve İsa Mesih’e karşı çalışmaya başladı. Bu, İsa Mesih ona görününceye kadar devam etti. Sonra dünya sistemi içinde karşısına çıkan her değeri reddetti. İsa Mesih’in kendisi için olan planı karşısında diğer her şeyi süprüntü olarak gördü. Sadece Mesih’i tanımakta yarar gördü. Doğruluğun kendi çabasıyla değil sadece imanla kendisine geldiğini anladı.

Mesih’le paydaş olmak, O’nunla aynı sofrada ruhsal yemeği paylaşmak ne kadar harikadır. Her gün İsa Mesih’le paydaşlığı olan adama ne mutlu! O adam ateşin içinden geçerken bile sıcaklığını hissetmeyecek kadar teselli bulur. İki seçeneğimiz vardır: Birincisi ölümde O’nunla birleşmek, yani bedenimizde etkin olan günahın karşısında ölüp çarmıhı kabul etmemizdir. İkincisi ise dünyayı kabul edip çarmıhı reddetmektir. Birinci seçeneği seçmezsek Mesihin bizim için ön gördüğü diriliş bedenine kavuşamıyacağız. Biz Hristiyanlar Kutsal Ruh’la yaşayarak bedenin isteklerini öldürmeye çağrırdık. Baba Tanrı, Kutsal Ruh’un yaşamımızda etkin olmasını istiyor. Mesih’in ölümüne ortak olmazsak dirilişine nasıl ortak olabiliriz? Tanrı’nın hediyesi ne kadar da değerlidir! Bu, Allah’ın bize olan sevgisidir. Biz asla kendi doğruluğumuzla O’nun yanına gidemezdik. İşte Pavlus bu yüzden diğer bütün yolları süprüntü saydığını, sadece İsa Mesih’in yolunu kabul ettiğini söylüyor.

Allah’ın diri sözü olan ruhsal ekmek varken bu ekmekten bol bol yiyelim. Rab’bin sözünü okuyalım ve dirilişin gücüyle bu dünyada yaşamaya başlayalım ve hedefe doğru gidelim. Pavlus, ödüle koştuğunu söylüyor. Demek ki Mesih bize bir ödül verecek. Tanrı’nın bizim için hedefi O’nun tahtının önüne gidip sonsuza kadar O’nunla yaşamamızdır. Rab bizi uyanık saklasın. Tanrı, İsa Mesih’te bizim önümüze koyduğu hedefe doğru koşmamızı istiyor. Dünya bizim bu hedefimize engel olmak ister. Bedende yaşayanlar Tanrı’ya düşmandır, demek ki Kutsal Ruh’un bizimle yaşamasına dikkat etmemiz gerekiyor. Bedenin bizim için öngördüğü hediye ölüm ve cehennemdir. Bizi Tanrı’nın armağanına ulaştıracak olan Kutsal Ruh’tur.

Şu anda hedefimizin ortasında, gelişme aşamasındayız. Geçmişi geride bıraktık ve hedefe doğru uzanıyoruz. Demek ki hedefe ulaşamama durumumuz vardır. Bir gün bütün krallıklar bitecek ve Mesih’in krallığı sonsuza dek yaşayacaktır. Bunu aklımızda tutalım. Eğer biz Rab İsa Mesih’i yaşamımızın nihai hedefi olarak görmezsek tehlike çok büyüktür. İsa Mesih ılık imanlıyı ağzımdan kusacağım diyor. Her türlü sorun için en öne İsa Mesih’i koymalıyız. İsa Mesih bizim Başımız’dır. Kimse sizi cennete götüremez ama O’ndan istediğiniz taktirde İsa Mesih sizi cennete götürebilecek olan Kişi’dir. O her zaman sizinle olan Kişi’dir. İsa Mesih bizi yıkayıp temizledikten sonra ve Baba’nın evlatları olduktan sonra biz nasıl O’nu reddederiz? Kutsal Kitap böylelerine ikinci yargı geleceğini söyler.

Eğer Mesih’in ölümünde birleştiysek o zaman O’nun dirilişinde birleşeceğimiz de kesindir. Kuzunun tahtının yanında ebediyen kuzunun yüzünü göreceğiz. Ne mutlu bize!

2.Korintliler
S
izler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım. Ne var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum.

Allahın lütfundan dolayı İsa’nın kanıyla kutsanmış olan bizleri kutsal sözler uyarmaktadır. Kendinizi güveye hazılayan nişanlı bir kız gibi kutsal ve pak olarak koruyun.

Bizler Mesihe nişanlanan ve kutsal Ruhla kutsanan imanlılarız. Kendimizi pak tutalımki Mesih bizi alamya geldiğinde Allhın kutsalık içinde olan kırallığında onunla birlikte sonsuzca yaşayalım.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Paraya Mı Yoksa Tanrı’ya Mı Güveniyoruz?

28 Nisan 2013

Sevgili kardeşler, bugün İbrahim hayatındaki önemli bir dönüm noktasına değinmek istiyorum. İbrahim Tanrı’nın bir peygamberiydi ve daha da önemlisi iman atamızdır. O Tanrı’nın dostu diye çağrılan, çokların Babası olan biriydi. Tanrı ona yeryüzündeki bütün ulusların onun soyu aracılığıyla kutsanacağını vaat etmişti. Onun hayatının her ayrıntısı bizim için derstir. Öyleyse bugün Rab bizi sözleri üzerinde düşünürken derinden değiştirsin ve yenilesin.

Yaratılış 14:11-22
Dört kral Sodom ve Gomora’nın bütün malını ve yiyeceğini alıp gitti. Avram’ın yeğeni Lut’la mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom’da yaşıyordu. Oradan kaçıp kurtulan biri gelip İbrani Avram’a durumu bildirdi. Avram Eşkol’la Aner’in kardeşi Amorlu Mamre’nin meşeliğinde yaşıyordu. Bunların hepsi Avram’dan yanaydılar. Avram yeğeni Lut’un tutsak alındığını duyunca, evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamını yanına alarak dört kralı Dan’a kadar kovaladı. Adamlarını gruplara ayırdı, gece saldırıp onları bozguna uğratarak Şam’ın kuzeyindeki Hova’ya kadar kovaladı. Yağmalanan bütün malı, yeğeni Lut’la mallarını, kadınları ve halkı geri getirdi. Avram Kedorlaomer’le onu destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için Kral Vadisi olan Şave Vadisi’ne gitti. Yüce Tanrı’nın kâhini olan Şalem Kralı Melkisedek ekmek ve şarap getirdi. Avram’ı kutsayarak şöyle dedi: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun.” Bunun üzerine Avram her şeyin ondalığını Melkisedek’e verdi. Sodom Kralı Avram’a, “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” dedi. Avram Sodom Kralı’na, “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim” diye karşılık verdi, “Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin.

Bu bölümde dört kral aralarında Sodom ve Gomorra krallarının bulunduğu beş krala savaş açtılar ve onları yenilgiye uğrattılar. Sodom ve Gomorra’yı yağmaladılar ve halkı tutsak ettiler. Ancak bir hata yaptılar. Yani benzetme yapmak gerekirse Baltayı taşa vurdular, yanlış bir kişiye bulaştılar. Neydi bu hata? İbrahim’in yeğeni Lut da Sodom’da yaşadığı için onu ve mallarını da tutsak ettiler.

Bunu duyan İbrahim, hemen evinde doğup yetişmiş üç yüz on sekiz adamıyla bu kralların ardına düştü. Adamlarını gruplara ayırıp gece saldırdı, onları bozguna uğrattı, Lut’u ve mallarını kurtardı. İbrahim, doğru bir adam olan Lut’un düştüğü duruma acıdı ve üç yüz onsekiz adamla Rab’be iman ederek saldırdı ve sonunda zafer onun oldu.

İbrahim savaştan zaferle döndükten sonra çok ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz: Onu karşılamak için iki kral onu karşılamaya geliyor.

İbrahim’i karşılamaya gelen kralların ilkinin adı Melkisedek’dir.

Melkisedek’le ilgili olarak doğrudan İbraniler 7. bölümde verilen tanımı okuyalım.

İbraniler 7:1
“Bu Melkisedek, Şalem Kralı ve yüce Tanrı’nın kâhiniydi. Kralları bozguna uğratmaktan dönen İbrahim’i karşılamış ve onu kutsamıştı.

İbraniler 7:2-4
İbrahim de ona her şeyin ondalığını verdi. Melkisedek, adının anlamına göre, önce “Doğruluk Kralı”dır; sonra da “Şalem Kralı”, yani “Esenlik Kralı”dır. Babasız, annesizdir; soyağacı yoktur. Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Tanrı’nın Oğlu gibi sonsuza dek kâhin kalacaktır. Bakın, büyük ata İbrahim’in ganimetten ondalık verdiği bu adam ne kadar büyüktür!”

Melkisedek karakterinden Kutsal Kitap’ta üç yerde söz ediliyor. Onunla ilgili tarih kayıtlarında, soy kayıtlarında izine rastlamıyoruz. İbraniler Kitabı’ndaki tanımdan Melkisedek’in ne kadar yüce biri olduğunu anlıyoruz. Şalem’in, yani Yeruşalim’in Kralıydı. İbrahim’i karşılamak için gelmişti. İbrahim’e ekmek ve şarap getirdi ve onu şu sözlerle bereketleyip kutsadı: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun yaratan yüce Tanrı Avram’ı kutsasın, Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” Ve İbrahim savaşta kazandığı ganimetin ondalığını ona veriyor. Böylece İbrahim gerçek Kralı’na tapınmıştır. Melkisedek bedensel görünüm almış ruhsal kraldır. Tanrı’nın Oğlu Mesih’in bir görünümüdür.

İkinci kral Sodom Kralı’dır. Sodom kötülüğüyle ün yapmış bir kentti. Kutsal kitapta da “Sodom halkı çok kötüydü. RAB’be karşı büyük günah işliyordu.” diye okuyoruz. Zaten daha sonra 19. bölümde Rab Sodom kenti’ni ateşli kükürtle yok ediyor. İşte bu kral, bu kötü ve günahkar kentin, hakkında suçlamalar olan, günahı ağır olan bir kentin yöneticisiydi.Bir nevi günahı temsil eden Tanrı’ya düşmanlığı körükleyen bir kraldır.İbrahim bu kenti çok iyi biliyordu, çünkü yeğeni Lut orada yaşıyordu ve Lut için büyük üzüntü duyuyordu. Yeğeninin yaptığı yanlış seçimden ötürü kederliydi.

Sodom Kralı İbrahim’i karşıladığı zaman ona şöyle bir teklifte bulunuyor: “Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın” ama İbrahim çok net bir şekilde bunu reddediyor: “Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RAB’bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim. Öyle ki, ‘Avram’ı zengin ettim’ demeyesin” diyor. Acaba neden böyle bir cevap verdi İbrahim?

İki kralın İbrahim’e geliş amacı birbirinden farklıdır. Melkisedek ruhsal kutsama vermek için gelirken Sodom Kralı İbrahim’e para teklif etmek için geliyor. Bunun yapmasının nedeni yaltaklanmak ve onu etkisi almaktır. İbrahim’in gücünden etkilendiği için onunla dost olmak ve sempatisini kazanmak istiyor. Dikkat ediyorsak, İbrahim bu iki krala farklı davranıyor. Şalem Kralı’na başka Sodom Kralı’na başka davranıyor. Günahın kralına başka, doğruluğun kralına başka yaklaşıyor. Kötülüğün kralıyla başka, Esenliğin kralıyla başka bir ilişki kuruyor. Kendisine gazap biriktiren bir kentin yöneticisine başka davranıyor, göksel kent olan Yeruşalim’in yöneticisine farklı davranıyor.

İbrahim doğruluğu, esenliği ve Tanrı’nın Egemenliğini arayan biriydi. O bereketi, kutsamayı arayan bir iman adamıydı. Melkisedek onu kutsayıp “düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı’ya övgüler olsun” dediği zaman bu sözün doğru olduğunu kabul etti. Tanrı’ya şükretmek ve O’nu yüceltmek için yüce Tanrı’nın kâhinine ganimetin ondalığını verdi. Böyle yaparak zaferin Tanrı’ya ait olduğunu ve evinde yetişmiş ve ona bağlı sadece 318 adamla dört güçlü kralı yenmesinin Tanrı’nın bir lütfu olduğunu göstermiş oldu. Zafer sarhoşluğuna kapılıp kendisini büyük görmedi, kibirlenmedi, tersine Melkisedek’in önünde kendisini alçalttı.

İbrahim Tanrı’ya ondalığını verip O’nu onurlandırdıktan sonra Sodom Kralı’na döndü ve yaptığı teklifini kabul etmedi. Çünkü onu ve temsil ettiği şeyleri sevmiyordu. Onun mallarıyla zenginleşme düşüncesinden bile tiksindi. İbrahim’i “zengin ettim demeyesin” sözü bunu gösteriyor. .Yani Sodom Kralı’nın böyle bir şey düşünmesi ona küfür gibi geliyordu ve Tanrı’nın adamı olduğu için Tanrı’nın itibarını düşünüyordu. Tanrı’ya iman eden, O’na güvenen, tapan biri gidip Sodom kralı gibi günah dolu birinin eliyle nasıl zenginleşebilir? Aslında savaşı kazanıp malları kurtardığı için sahiplenme hakkı vardı, ancak İbrahim Sodom kralıyla bir ilişkiye girmemek, bir dostluk kurmamak için bu hakkını kullanmadı. Sodom Kralı’nın ne kadar kötü olduğunu ve kendisine gizli bir amaçla yaklaştığının farkındaydı. Onunla samimiyet, yakınlık kurmaktan kaçınıyordu. Sodom Kralı İbrahim’e zenginlik yoluyla tuzak kurdu, ancak İbrahim bu tuzağa düşmedi. Çünkü onun gözü ganimette ya da mallarını çoğaltmakta değildi. Açgözlü değildi. O gözü göksel şeyler üzerindeydi, ruhsal değerlerin ardınca gidiyordu. Eğer İbrahim ilk başta malları kurtarıp onları ele geçirmek için savaşmış olsaydı, Tanrı gene de ona yardım eder miydi?

Kardeşler gördüğümüz gibi bir kişinin düşüncesi ve yürek tutumu neyse, davranışları ve eylemleri de ona göre şekilleniyor. Bizler bugün İbrahim’in imanına sahibiz. Galatyalılar’da “Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar” demektedir. Bizler de Melkisedek tarafından kutsanan İbrahim gibiyiz. Mezmur 110:4’te şöyle diyor: RAB ant içti, kararından dönmez: “Melkisedek düzeni uyarınca Sonsuza dek kâhinsin sen!” dedi. “

Bizi kutsayan kişi Melkisedek düzenine göre sonsuza kadar başkahin olan İsa Mesih’imizdir. Biz zaferimizi, kazandığımız ganimeti, kutsamayı bereketi hep O’na borçluyuz. Bizim kralımız O’dur. Bizim Efendimiz O’dur. Biz İsa Mesih’in önünde eğiliyoruz ve her bakımdan O’na tabii olduğumuzu söylüyoruz. O bize düşmanlarımız karşısında zafer kazandırdı. Bizi tutsaklıktan, günaha köle olmaktan kurtardı. Gücümüz yokken düşmanlarımızı elimize teslim etti.

Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’nın Egemenliği’ne geçirdi. şimdi Rab’de ışık çocuklarıyız ve O’nun kutsal egemenliğinde yaşamaktayız. Ama bu egemenlikte yaşarken hala eski kral ve onun tuzakları karşımıza çıkmaktadır. (Gözlerin arzuları mal, mülk, ) Para Eski kral karşımıza çıkıp cazip teklifler yapabiliyor. Tıpkı Sodom Kralı’nın İbrahim’i ayartmaya çalıştığı gibi o da bizi açgözlülük yapmamız için ayartır. Şeytan bize yaltaklanabilir ve bizi gurura ve kibre götürmeye çalışır. Bizimle dost olmaya çalışır. Ve dostluk kurmak için parayı, malı kullanır. Böyle bir durumda İbrahim’in tutumu bize örnek olmalı.

Matta 6:24’te Rab şöyle diyor:
“Hiç kimse iki Efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz”

Gene Yakup 4:4’te
“dünyayla dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder” deniyor.

Sevgili kardeşler, İbrahim’in örneğinde iman adamının parayı ya da dünyayı değil, Tanrı’nın kutsamasının ardınca gittiğini görmekteyiz. Matta’da Rab iki efendiye kulluk edilemez derken birinin Tanrı diğerinin para olması bizim için önemli bir uyarıdır. Onca şey arasında Tanrı’nın karşısına çıkan şeyin para olduğunu söyleyip uyarıyor. Demek ki, para sevgisinin insanı kibre ve dünya ile dostluğa götüren başlıca unsur olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Rab, zengin kişinin Tanrı’nın Egemenliği’ne girmesinin devenin iğne deliğinden geçmesinden zordur derken bunu kastediyordu. Zenginlik kişiyi Tanrı’dan bağımsızlığa ve kendi gücüne, malına mülküne güvenmeye sevk eder. Kişi geleceğini Tanrı’nın ellerine teslim etmeye gerek duymaz. Çünkü dünyayla dost olmuştur ve beklentileri artık dünyevidir. Rab’be gelmek için bir neden görmezler. O yüzden Kutsal Kitap, bizi para sevgisine karşı birçok yerde uyarmaktadır.

1.Timoteos 6:6-10
“eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz.Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.Zengin olmak isteyenler ayartılıp tuzağa düşerler, insanı çöküşe ve yıkıma götüren birçok saçma ve zararlı arzulara kapılırlar.Çünkü her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir. Kimileri zengin olma hevesiyle imandan saptılar, kendi kendilerine çok acı çektirdiler”

Para sevgisinin iman yaşamı için ne kadar tehlikeli olduğunu Rab’bin sözü bize net açıklıyor. Özellikle şu cümle var ki, bence bunu çok iyi hatırlamalıyız. “Her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir.” Yani aklınıza gelen her kötülük bir şekilde para sevgisinden besleniyor. Para sevgisi kökü her kötülüğü ayakta tutuyor, besliyor, büyütüyor ve biz insanlar için çok büyük tehlikeler oluşturuyor. Para hayatımızda Tanrı’ya rakip olmak ve sevgimizi kazanmak istiyor.

Para sevgisi yüreğimizi işgal ederse, bütün yüreğimizle Tanrı’yı sevemeyiz. Para sevgisi ilk ve en önemli buyruğu çiğnememize sebep olan en büyük ayartıdır. Çünkü Rab “Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin” dedi.

Para sevgisi yüzünden insanlar zengin olma hevesiyle ayartılıp tuzağa düşerler, çöküşe ve yıkıma giderler ve imandan saparlar. Tanrı’nın doğru yollarını çarpıtırlar, haksız kazanç uğruna zararlı arzulara kapılırlar. Çünkü açgözlülük putperestliğin ta kendisidir.

Hâlbuki bu geçici çadırı andıran bedenlerde ve çölü andıran dünyada Rab’bin lütfu altında yaşarken gerçek ihtiyacımız daha çok para ya da daha çok zenginlik değildir. Dünyada insanlara bu mesaj veriliyor ve hatta anne babalar çocuklarına sürekli bunu öğretiyorlar. Zengin olmayı hedef olarak gösterip aslında bilinçsizce çocuklarını ateşe atıyorlar. Eskiden anne babalar çocuklarını Kenan ilahı Molek’e kurban ederler ve bebeklerini ateşe atarlardı. Şimdi aynı olayın ruhsal benzerini dünyada görmekteyiz aslında.

Dünyada her zaman daha çok para sahibi olmak sorunların çözümü olarak görülüyor. Eğer daha fazla param olsaydı, şunları yapabilirdim, şu eğitimi alırdım, şu hizmeti alırdım, şuraları gezerdim vs. diye düşünüp dururlar. Bu düşünce tarzını insanlar kendi çocuklarına da kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. Ancak bu düşünce tarzı tamamen dünyevi ve değersizdir. Sorunlara dünyasal bir bakış açısıyla bakmakla ilgilidir. Bu bakış açısında imana yer yoktur. Her şey eldeki maddi şeylere göre değerlendirilir. Tanrı’nın sözünde ise bedensel ihtiyaçlarımızı karşılamanın yeterli olduğunu söylüyor. “Yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa bunlarla yetiniriz.” Eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır. Çünkü dünyaya ne bir şey getirdik, ne de ondan bir şey götürebiliriz. Eyüp’ün dediği gibi, “çıplak geldik, çıplak gideceğiz”.

Rab bizi bu konuda daha da anlayış versin.İhtiyaçlarımız için imanla Rab’be bakmamız için lütuf göstersin. Ambarı, kileri olmayan kargaları doyuran, çalışmayan, iplik eğirmeyen zambakları giydiren Rab bize değerli olduğumuzu hatırlatsın.

Öyleyse kardeşler bugün bizi karşılayan iki kral var, biri Şalem Kralı, yani Esenlik Önderi olan İsa Mesih, diğeri ise bu sapık ve eğri kuşağın yöneticisi olan Sodom Kralı İblis. Eğer ruhsal olanı, mükemmel olanı, iyi olanı arıyorsak adresimiz Tanrı’nın yüce başkâhini İsa Mesih’tir. O’nun önünde durmalı, kutsamasını almalıyız. Bize verdiği her şeyin O’nun lütfu sayesinde olduğunu O’na tapınarak göstermeliyiz.

Sodom Kralı’nın cazip tekliflerine kanarsak ve onun önünde durursak kirleniriz ve doğruluğumuzdan ödün vermiş olacağız. O bize konuştuğu zaman İbrahim gibi “Benim seninle işim yok, senden ne alacağım var, ne de vereceğim. Sana ait hiçbir şeyi istemiyorum.” diyebilmek bizim büyük mutluluğumuz ve Rab’de özgürlüğümüzdür.

Sevgili kardeşler, Süleyman’ın Özdeyişleri 25:26’da çok güzel bir bilgelik sözü vardır: “Kötünün önünde pes eden doğru kişi, Suyu bulanmış pınar, kirlenmiş kuyu gibidir.”

Suyu bulanmış pınar ya da kirlenmiş kuyu ne acı bir görüntü değil mi?

Bir düşünelim: Çölden geçip gelmiş susuz kişiler uzaklardan bu su kaynağını görürler ve sevinçle ona koşarlar. Ama suyu çektiklerinde kirli, zehirli bir suyla karşılaşırlarsa bu onlar için büyük bir hayal kırıklığıdır.

Eğer Sodom Kralı’nın kötülüğü karşısında pes edersek başımıza gelecek budur. Önce İsa Mesih’e ondalık verip O’nun önünde eğilip sonra Sodom Kralı’nın açgözlülüğüne uyarsak, onunla ortaklık içine girer, dostluk kurarsak kirleniriz.

Sularımızdan içmeye gelen insanlar bize bakıp kirlilik, bulanıklık görüyorsa vay halimize! Nice görünür kiliseler maalesef günümüzde bu hale gelmiş durumda. İnsanlara fayda sağlamak ya da Rab’bin sözüne tanıklık etmek şöyle dursun, yaptıkları kötü işlerle Rab’bin adına küfür edilmesine aracı oluyorlar.

Bu acı resim bugün bizim yüreğimize, aklımıza bir ibret olarak işlesin ve Rab’bin seçip kutsadığı doğru kişiler olarak suları temiz, içenlerin büyük sevinç aldığı pınarlar, kuyular olalım. Çünkü her şey Rab’bin yüceliği içindir.

Şu ayetle bitirmek istiyorum:

Filipililer 2:14
“yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız.”

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Rab İsa Karanlığın Gücünü Ayağımızın Dibine Sermiştir

21 Nisan 2013

Bugün Yeşu 10:22-25’ten söz etmek istiyorum.

Yeşu 10:22-25
Sonra Yeşu adamlarına, “Mağaranın ağzını açın, beş kralı çıkarıp bana getirin” dedi. Onlar da beş kralı -Yeruşalim, Hevron, Yarmut, Lakiş ve Eglon krallarını- mağaradan çıkarıp Yeşu’ya getirdiler. Krallar getirilince, Yeşu bütün İsrail halkını topladı. Savaşta kendisine eşlik etmiş olan komutanlara, “Yaklaşın, ayaklarınızı bu kralların boyunları üzerine koyun” dedi. Komutanlar yaklaşıp ayaklarını kralların boyunları üzerine koydular. Yeşu onlara, “Korkmayın, yılmayın; güçlü ve yürekli olun” dedi, “RAB savaşacağınız düşmanların hepsini bu duruma getirecek.”

İblis insanları günaha, karanlık düşünceye yöneltir ve bu konuda baskı kurar. İnsan kendi çabasıyla bu zincirlerden kurtaramaz. Ancak Rab, Yeşu’ya düşmanlar karşısında zafer verdiğinde Yeşu kendisiyle beraber savaşan komutanlarını çağırdı ve ayaklarıyla esir aldıkları beş kralların boyunlarının üstüne basmalarını söyledi. Düşman Tanrı’nın halkına her zamana meydan okur ama Rab İsa Mesih sayesinde o yerin çamuru gibi ayak altına alınmaya mahkum olmuştur. Rab, İblis’in üzerimizdeki yetkisini ortadan kaldırmıştır. İsa Mesih çarmıh üzerinde ölümün gücünü yenerek bize zafer kazandırdı. Tanrısal bilgelik ve kurtuluş getirdi.

İblis bizim cennete gitmemize engel olmaya çalışıyor, bu dünyanın bozuk düzeni olan çölünde yaşamamızı istiyor. Ancak Kralların Kralı olan sahibimiz İsa Mesih onun ağzını kapatmıştır.

Matta 10:1-8
İsa on iki öğrencisini yanına çağırıp onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi. Böylece kötü ruhları kovacak, her hastalığı, her illeti iyileştireceklerdi. Bu on iki elçinin adları şöyle: Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreas, Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas ve vergi görevlisi Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot. İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın.Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin.Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun.Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.

İsa, yer yüzünde kaldığımız süre içerisinde bize hastalık üzerinde, cinler üzerinde yetki vermiştir. Onları ayaklarımızın dibinde ezmemiz için yetki verdi. Yeşu İsa Mesih’i temsil ediyor. O’nun gölgesidir. Biz de ikinci Adem’le birleşirken O’nun bütün yetkilerine sahip oluyoruz! Aynen Yeşu’ya dediği gibi Rab de bizlere söylüyor sözlerim sizde durursa her ne dilerseniz onu yapacağım.

Rab bugün bizi yüreklendirmek istiyor. Baba, sizi Ruhu’yla Mesihte evlat yapmıştır. Biz insan iradesi ile değil Tanrı Ruhu aracılığıyla evlat olduk.

Markos 16:15-20
İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun. İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.” Rab İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağında oturdu. Öğrencileri de gidip Tanrı sözünü her yere yaydılar. Rab onlarla birlikte çalışıyor, görülen belirtilerle sözünü doğruluyordu.

İncil’i halkına duyuran Rab göğe gittiğinde Kutsal Ruh Rab’bin halkının üzerine geldi. Petrus, doğuştan felçli olan bir adamı iyileştirdikten sonra şöyle dedi: “…Bu adam, sizin çarmıha gerdiğiniz, ama Tanrı’nın ölümden dirilttiği Nasıralı İsa Mesih’in adı sayesinde önünüzde sapasağlam duruyor.” Mesih’e baktığımızda şifa buluruz. Bugün size teşviğim şudur: Rab ile yaşayalım, zafer komutanıyla sevinelim! Bizim Rabbimiz mezarda değildir! Bizim Rabbimiz insan soyu değildir! Rabbimiz tek yetkilidir! Bizi tek bir isim kurtarabilir. Hepimiz çamurun içindeydik, O bizi çamurun içinden çıkardı.İsa’nın ismi zafer getirir. çünkü o şeytanı ayaklar altına almıştır.

Mika 7:8-11, 18-20
Halime sevinme, ey düşmanım! Düşsem de kalkarım. Karanlıkta kalsam bile RAB bana ışık olur.RAB’be karşı günah işlediğim için, O’nun öfkesine dayanmalıyım. Sonunda davamı savunup hakkımı alacak, Beni ışığa çıkaracak, adaletini göreceğim.Düşmanım da görecek ve utanç içinde kalacak. O düşman ki, “Hani Tanrın RAB nerede?” diye soruyordu bana. Onun düşüşünü gözlerimle göreceğim. Sokaktaki çamur gibi ayak altında çiğnenecek. Ey Yeruşalim, Surlarının onarılacağı, Sınırlarının genişletileceği gün gelecek … Senin gibi suçları silen, Kendi halkından geride kalanların isyanlarını bağışlayan başka tanrı var mı? Sonsuza dek öfkeli kalmazsın, Çünkü sadık olmaktan hoşlanırsın. Bize yine acıyacaksın, Çiğneyeceksin suçlarımızı ayak altında. Bütün günahlarımızı denizin dibine atacaksın. Geçmişte atalarımıza ant içtiğin gibi, Yakup’un ve İbrahim’in torunları olan bizlere de verdiğin sözü tutacak ve sadık kalacaksın.

O’nun adı Sadık Tanrı’dır. Tanrı bize Kutsal Ruhu’nu vermekle bize merhamet etmiştir. Bu merhametin değerini bilelim. Işık ışıktan, karanlık karanlıktan hoşlanır. Işığın çocukları olarak ışıkta yaşayalım. Rab bizi kurtaranın O olduğunu hatırlamamaızı istiyor.Yüreğimiz sevinsin. Biz sahipsiz değiliz, terkedilmiş değiliz, çünkü arada İsa Mesih vardır. Baba, İsa’yı her zaman onaylamıştır.

Golyat iri yarı bir adamdı. İsrail halkı onun karşısında titriyordu. Ufak tefek Davut geldi ve onu bir taş parçasıyla yere serdi. Sonra da üzerine çıkıp Golyat’ı kendi kılıcıyla öldürdü. İsa da Şeytan’ı aynı şekilde mahvetmiştir. Çölde dört kere denendi, ayartılmadı. Aksine çarmıhta O’nun başını ezerek yendi.

İsa’nın adı güçtür, yaşamdır. Bunu ben değil Baba Tanrı söylüyor. Bu isme güvenmeyenlere lanet gelecektir. Rab’be övgü olsun çünkü O Tanrı Oğlu’dur! Ve bizim kurtarıcımızdır.Bu adla evimizi , ailemizi çocuklarımızı, kutsayalım bereketleyelim. Amin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Bizde Olan Kutsal Ruh’tur

14 Nisan 3013

Rab Ruh’tur ve Yaşam’dır. O’nun Sözü kendisidir. Dua edelim ki Kutsal Ruh bize sözünü açsın ve bize güç versin.

Düşman bizimle uğraşır ama bizde olan Rab’bin gücüdür. Allah’ın evlatları Kutsal Ruh’tan doğup yaşam buldular. Kutsal Ruh’u alan siz sevgililer Rab’be aitsiniz.

Hezekiel 36:26-27
Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım.

Rab düşmüş olan ruhumuzu aydınlatınca ölmüş olan ruhumuz dirildi. Rab bununla yetinmeyip kendi Ruhu’nu da bize verdi. Kutsal Ruh’u aldığımızda Rab’bin buyruklarını sevinçle yerine getiriyoruz. Rab bize korkaklık ruhu vermedi. Oğulluk ruhu verdi.

İbraniler 10:21
Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım.

Kutsal Ruh bizde etkin oldukça her hizmette başarılı oluruz. İsa Mesih’in gökten gelen Tanrı Oğlu olduğuna iman ettiğimizde Baba Ruhu’nu bize verir. Bizden önce yaşayan peygamberleri de sona kadar Rab’de sadık kalmalarını sağlayan Kutsal Ruh’tu.

Hristiyanlık insansal kurallardan ibaret değildir. Hristiyan alemi Kutsal Ruh’u almalıdır. Rab’bin sözü gerçektir, O’na iaman eden utandırılmayacaktır.

Mika 7:8
Halime sevinme, ey düşmanım! Düşsem de kalkarım. Karanlıkta kalsam bile RAB bana ışık olur.

Düşmanımız İblis’tir. Rab’bin Ruhu bizde etkin olursa düşmanımız sevinemez. İsa dünyaya geldiği andan itibaren Şeytan ve cinleri O’nu düşürmek için çırpındılar ama O kudretle dirildi. Rab’bin sözü gerçektir, Mesih galip gelmiştir.

Bizde olana sıkı tutunalım. Bizde olan Kutsal Ruh’tur. Sıkıntılarımızda sabırlı olmalıyız çünkü Rab’bin vaadettiği yaşam tacını alacağız. Rab bu yaşam tacını alabilmemiz için çok çeşitli şekillerde uğraşır. Rüyalarımızdan, vicdanımızdan, Kutsal Kitap’tan konuşur. Rab’bin herbir çocuğunun sorumluluğu vardır. İncili duyurmak hepimizin görevi ve sorumluluğudur.

Bedenimiz buradadır ama yaşamımız burada değildir. Burada bulunduğumuz yaşam boyunca Rab’be hizmet ederek insanlara bereket olabiliriz. Evlerimizde, işyerlerimizde, her durumda Rab’bin ışığını yansıtabiliriz. Yüceliği hep Rab’be verelim.

1.Korintliler 16:13-14
Uyanık kalın, imanda dimdik durun, mert ve güçlü olun.Her şeyi sevgiyle yapın.

Böyle yaparsak Rab’bi yüceltiriz.

2.Korintliler 6:2
Çünkü Tanrı diyor ki, “Uygun zamanda seni duydum, Kurtuluş günü sana yardım ettim.” Uygun zaman işte şimdidir, kurtuluş günü işte şimdidir.

Hiçbirimiz bir saat sonra ne olacağımızı bilmiyoruz. Hayat nefesimiz sona erdiğinde her şey sonsuza dek bitecek. Bunun için Rab bulunabilirken O’nu arayın.

Rab hepimizi ikinçi gelişinedek sadık tutsun İmanda korusun.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytaekin

İsa Bizler İçin Ölümü Yendi

31 Mart 2013

Bugün yine Rab’bin önündeyiz ve sevinçliyiz. Bugünün anlamı farklıdır çünkü İsa Mesih’in dirilişini ilan ediyoruz! İsa gerçekten dirildi!

İlk imanlılar İsa’nın dirilişini gözleriyle gördüler, O’na dokundular, İsa onların önünde ekmek balık yedi, beş yüz kişi birden onu gördü, melekler dirilişine tanıklık ettiler. İsa Mesih mezarda kalmadı. İsa ölümü yendi. İsa’nın tek amacı ölümü alt etmekti ve bunu başardı. Kutsal Kitap tomarlarında İsa’yla ilgili yazılmıştır: Bir kurtarıcı gelecek ve halkını kurtararak onları ölümden yaşama geçirecekti. Biz Mesihe iman edenlerde ölümde kalmadık; biz de İsa’yla dirildik. Rab’be yücelik olsun!

Ademden başlayrak ölüm bütün insanlık üzerinde saltanat sürdü. İnsan soyu bu trajik kadere mahkumdu. Dünya’ya hükmeden krallar, alimler de bu kadere ortak oldular. Eski krallar anıt mezarlarda mumyalanarak, en sevdikleri eşyalarla beraber gömülmüştür. Aslında yaşama arzusundan dolayı mumyalanmışlardır. Ne var ki sonunda bu mezarlar açıldığında içinde kuru deri ve kemikten başka bir şey kalmadığı görülmüştür. İnsanlar ölümsüz olmak için ya da ölümsüz oldukları düşünülsün diye kendileri için anıt mezarlar yaptırdılar. Ancak mezarın içindekiler sadece cesettirler.

Mesih ölmeden önce öğrencilerine bir çok kişinin günahları için çarmıhta ölüp üç gün sonra dirileceğini söylemişti. Ancak onlar bunu tam olarak anlayamadılar. İsa öldükten sonra vali, onun dirileceği söylentilerine karşı, cesedin çalınmasına önlem olarak mezarını askerlerle çevirdi. Ama bu önlem işe yaramadı.

Melekler mezar taşını kaldırdılar ve insanlığın umudu, kralların Kral’ı, Tanrı Oğlu İsa Mesih mezardan dirirmiş olarak çıktı. Bu an insanlık tarihinin doruk noktasıdır. İsa Mesihin doğuşu, mucizeleri de harika olaylardır; Ama Mesih’in asıl amacı insanlar üzerinde yekin olan ölümü yenip, bu talihsiz kaderi ortadan kaldırarak insanlara diriliş umudunu vermekti.

Korintliler 15:20-28
Oysa Mesih, ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir. Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: İlk örnek olarak Mesih, sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar. Bundan sonra Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrı’ya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak. Çünkü Tanrı bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekir. Ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür. Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan Tanrı’yı içermediği açıktır. Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrı’ya bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.

İblis’in bir adı da katildir. Katil, Adem soyunu ölüm günahına yönlendirdi.. Peygamberler bile Katil’den kurtulamadı. Ama Tanrı ikinci Adem’in geleceğine söz vermiştir. Benim özümden bir Kral gelecektir. Bu Kral, daniel kitabında bahsettiği gibi dağdan el değmeden kopan bir taş parçası gibi, yani kimse tarafından yaratılmamış olan İsa İblise ait olan egemelikleri yenerek Tanrının egemenliğni başlatmıştır. (Daniel 2)

İşte diriliş müjdesi bütün dünyada duyrurmakta ve dünyayı doldurmaktadır. Tanrı İsa’yı diriltmekle İsa’ya iman eden herkesi ölümden dirilteceğine dair vaadini net olarak gerçekleştirmiştir. Mesih ikinci kez geldiğinde bizler ve ölmüş olan imanlılar hep birlikte göğe alınacağız. Daha sonra dünya yargılanacaktır. Bütün egemenlikler bitecek ve yalnız Tanrı’nın egemenliği kalacaktır.

Rab’be yücelik olsun! Bugün kurtulduğumuzu ilan ediyoruz. Mesih’in diri olduğu Kutsal Kitapta defalarca anlatılamtadır Bir çok taraihsel kitaplaradada insanların dirirmiş İsadan bahsettikleri alıntıları bulunmaktadır.

Tarih boyunca ölümden dirilen insanlar olmuştur ama bunların hepsi sonunda tekrar ölmüşlerdir. Hiçbir insan ölümü yenememiştir. Sadece yaşam önderi İsa ölümü yenerek ebediyen yaşamaktadır.Dirirmiş İsa bütün insan souyunun umududur. İsa Mesih fiziksel olarak dirilmiştir ve Tanrı’nın sağındadır. İblis’in hükmü altındaki insanları kanıyla yıkayarak onlara sonsuz yaşam vermek için daima yaşamaktadır.

İsa Mesih Tanrı’dan akan yaşam pınarıdır. Kim ondan içerse sonsuzca yaşayacaktır. İsa’ya gelen ebediyen yaşayacaktır. Çünkü İsa’da olan hayat suyunu, yani Kutsal Ruh’un yaşamını alacaktır. Kutsal Ruh Tanrı’nın Ruh’u demektir. Biz şimdi Mesih’le, O’nun Kutsal Ruhu’yla yaşıyoruz. Mesih geldiğinde ise bu çürüyen bedenimiz çürümezliği giyinecektir. Çürümeye mahküm olan et ve kan Tanrı’nın egemenliğine girmeyecektir. Hepimiz Kutsal Ruh’tan yeni ve izzetli bir beden alacağız. Şeytan et ve kandan yaratılan insanı düşürerek zafer kazandığını sandı. İnsan soyunu bitirdiğini sandı. Tanrı ise Oğlu’nu göndererek bizi O’nun benzerliğinde yeni göksel ve izetli bir bedenle dirilteceğini vaat etti. Bizler bu vadi yani İsa Mesihin ikinçi defa tekrar geleceğini ve bizi alıp cennete götüreceğini umutla bekliyoruz. Ne mutlu bu umuda sahip olanlara. Onalar yüce Tanrıyı göreceklerdir.

Rab hepinizi bereketlesin. Diriliş bayramımız kutlu olsun!

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Rusal Kişilere Ruhsal Gerçekleri Açıklamak

24 Mart 2013

Sevgili kardeşler,

Bugün Rab’bin bizimle konuşması ve bize kendisini tanıtması hakkında paylaşmak istiyorum. Tanrı’nın konuştuklarını nasıl anlayacağımız çok önemlidir. Tanrı Ruh’tur ve Tanrı Ruh olduğu için O’nunla yakın ilişki kurmak ruhsal kişiler olmamızı gerektirir. Elçi Pavlus’un 1. Korintliler 2. bölümde 12. ayette ne dediğine bakalım.

1 Korintliler 2:12-14
Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı’dan gelen Ruh’u aldık. Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiririz. Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.

İki kişi birbirini nasıl tanır? Aralarındaki ilişki nasıl gelişir? İki kişi konuşarak birbirlerini tanırlar, kim olduklarını konuşma yoluyla bilebilirler. Karşımızdakiyle içten gelerek konuştuğumuzda ruhsal bir paylaşıma girer ve iletişim kurarız.

Rabbimiz de bizimle konuşmak, kendisini tanıtmak ve iletişim kurmak istemektedir. Çünkü Tanrı sevgidir ve bizim nihai iyiliğimizi ister. Tanrı O olmazsa yaşayamayacağımızı bilir. Yaşamamızın ve her bakımdan bereketlenmemizin, kutsanmamızın tek yolu Tanrı’yı ve Oğlu İsa Mesih’i tanımamızdır. Eğer Tanrı bizlerle konuşmasaydı, vay halimize! Tanrı bize kendi sözleriyle, kutsal Kitap aracılığıyla konuşuyor. Ama Kutsal Kitap’ı anlamak için Kutsal Ruh’un gücüne ihtiyacımız vardır. Bu yüzden Rabbimiz kendisiyle ilgili gerçekleri bilmemiz için bize kendi Ruhu’nu vermiştir. Demin okuduğumuz ayetlerde dendiği gibi Kutsal Ruh bize Tanrı’nın bize lütfettiklerini öğretir. Eğer içimizde O’nun Ruhu olmazsa, Tanrı’nın gerçeklerini anlamayız. Bunları başka türlü öğrenmemize imkan yoktur.

Pavlus insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerden değil, Kutsal Ruh’un vahyettiği ve öğrettiği bilgelik sözlerinden bahsetmektedir. İnsan bilgeliğinin öğrettiği sözler ne olabilir? Gözün gördüğü, kulağın duyduğu ve yürekten çıkan şeyler insan bilgeliğinin kaynağıdır. Yani insan bilgeliği ancak bu dünyayla ilgili şeyleri açıklayabilir. Yasanın Tekrarı 29:29’da “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür” diyor. Rab’bin hazineleri gizli yerlerde saklıdır. O nedenle insanoğlunun beş duyusuyla görüp deneyim edebildiği şeyler insanı Tanrı’ya götürmez. Tanrı’nın gizliliğini biz çözemeyiz. İnsanın Tanrı’nın vahyine, yani bize konuşmasına ihtiyacı vardır.

Elçi Pavlus bu ayetlerde ruhsal gerçeklerin ancak ruhsal kişilere açıklanabileceğini söyler. Bazı şeyleri bazı kişilere açıklamak imkânsızdır. 14. ayet şöyle der, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez.” Doğal kişi, ruhsal gerçekleri kabul etmez, çünkü “bunlar ona saçma gelir.” İmanlıların akılsız olduğunu düşünür. Doğal kişi anlamaz, zira “ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” Doğal kişiden kastedilen kimdir? Yani Tanrı’nın yaşamına yabancı olan, Kutsal Ruh’u almamış kişidir. Bu kişiler kendi doğal tutkularına göre yaşarlar ve Tanrı’nın gerçeğini kabul edemezler. Ve bunları kendi yetersiz ve sığ düşünceleriyle saçma bulurlar. Doğal bir kişi bütün zamanını anlamak için harcasa bile, anlayamaz ve ruhsal gerçekleri bilemez. Hayati bir yetenekten yoksundur. Her insan dünyadaki hayatına doğal kişi olarak başlar ve Tanrı’yı tanımadıkça bu şekilde devam eder ve bunun sonuçlarına ebediyen katlanmak zorunda kalır.

Tüm varlığımız içerisinde yalnızca bir unsur Tanrı’nın sözünü anlayabilir ve yerine getirebilir; yeniden doğmuş ruhumuz. Eğer Tanrı’nın sözüne dokunmak için varlığımızın bir başka unsurunu kullanırsak, Tanrı’dan ayrı bir iş yapmış oluruz. Tanrı’nın sözü, insan için ya ruhsal ya da bedensel bir konu olabilir. Eğer kişinin yeniden doğmuş bir ruhu yoksa ve tüm sahip olduğu beden ve bedene ait şeylerse, Tanrı’nın sözü onun için bedensel bir konu olacaktır. Eğer kişi yeniden doğmuş bir ruha sahipse ve bu ruh içinde işliyorsa, Tanrı’nın sözüne dokunduğunda ruha dokunuyor demektir. Rab İsa, “Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır” dedi. Rab’bin sözleri ruhtur. Ne var ki, sadece kendisine iman eden imanlılar için ruhtur; iman etmeyen Yahudiler için O’nun sözleri bedensel bir konuydu. O nedenle Tanrı’nın sözünün onlara yararı olmadı. Örneğin Rab İsa “Gökten inmiş diri ekmek benim, dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek bedenimdir” dediği zaman Yahudiler, “Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?” diyerek birbirleriyle çekişmeye başladılar. Ya da İbrahim günümü gördü ve sevindi dediği zaman Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler. Bu örnekler imansızlar için Tanrı sözünün anlaşılmaz olduğunu gösteriyor.

O halde bir insan Hristiyan olduktan sonra, yani iman ettikten sonra Tanrı’nın Ruhu’na ait şeyleri anlaması gerekir Ama gene de pek çok kardeş pek çok gerçeği anlamıyor? Bu gerçekleri göz ardı ediyor. Bunun nedeni, yeniden doğmuş bir ruha sahip olmalarına rağmen, ruhsal kişiler olmamalarıdır. 3. bölümde şöyle devam ediyor:

1 Ko. 3:1-3
Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum. Size süt verdim, katı yiyecek değil. Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz. Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?

Pavlus’un vurguladığı şey sadece Kutsal ruh’u almak değil, ruhsal olmaktır. Bir kimse sadece ruha sahip olmakla kalmamalı, ama bu ruha göre yaşamalı, yani ruhsal olmalıdır. Kişi Kutsal ruha sahip olmalıdır; ruh olmadan hiçbir şey yapamaz. Ancak bu ruhun ilkesi altında yaşamadan, yani bu ruhta yaşamadan gene de Tanrısal gerçekleri anlamaktan ve bunları uygulamaya geçirmekten aciz kalırız.

Farz edin ki, doğuştan kör bir adamı bir bahçeye götürüyorsunuz ve ona bir elma ağacının önünde durduğunu söylüyorsunuz. Meyvelerin neye benzediğini kör adama açıklayabilirsiniz. Ama söylediklerinizi tamamen anlayacak mı? Doğuştan kör adam doğal kişiye benzer. Tanrı’yı anlayamaz. Çünkü O’nda Ruh yoktur. Ama gözleri gören, ama gözünü kapatmış biri de o ağacı göremez. Görebilen bir adamsa ancak gözlerini açarsa elma ağacını görebilir. Yeniden doğmuş birisi de eğer yalnızca kendi doğasını kullanırsa Tanrı’yı gene de tanımakta yetersiz kalır. Ruha sahip herkes Tanrı’yı mutlaka anlayacak değildir. Tanrı’nın Ruhu kişinin içine girdikten sonra bile, o kişinin Tanrı’yı tanımaması hâlâ mümkündür. Kutsal Kitap’ı anlamanın yolu ruhtur. Bu sadece ruha sahip olma meselesi değil, ruhsal olma meselesidir.

Birinci Korintliler 3:1’de şöyle söyler, “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım. Benliğe uyanlarla, Mesih’te henüz bebeklik çağında olanlarla konuşur gibi konuştum.” Korintli imanlılar Mesih’te bebeklik çağındaydı; benliğe uyuyorlardı. Mesih’telerdir, ama bebeklik çağındalardı. Bu nedenle 2. ayet şöyle devam eder, “Size süt verdim, katı yiyecek değil.” Böyleleri ruhsal gerçeklerden tamamen bihaber değildir. Gene de sadece en bariz vahiylere erişirler; daha derindekilere ulaşamazlar. Tanrı’nın konuşmak istediklerini hala anlayamazlar. Benliğe uyarlar ve bu yüzden yalnızca süt içebilirler ve katı yiyecek yiyemezler. Süt, hayatlarının henüz ilk çağında olanlar içindir. Bunun anlamı, bu tür imanlıların Hristiyanlığın sadece en temel vahiylerini alabilecekleridir. Diğer taraftan, katı yiyecek, yetişkinler içindir. Daha derin ve kapsamlı vahiyleri simgeler. Bir insan tüm hayatı boyunca süt içmeyi sürdürmez; hayatı boyunca sadece kısa bir süre süt içmesi gerekir. Ne var ki, Korintli imanlılar örneğinde olduğu gibi her zaman süt içen kişiler vardır. “Çünkü katı yiyeceği henüz yiyemiyordunuz. Şimdi bile yiyemezsiniz.”

Özetlemek için:

Birinci Korintliler 2. ve 3. bölümlerde insanın üç aşamasından söz edilir: Ve her insanın yetkinliğe giden yolda bu üç aşamadan birindedir.

Birincisi, doğal kişidir. Böyle biri yalnızca doğal benliğin yeteneklerine sahiptir. Yeniden doğmamış birisidir; yeniden doğmuş bir ruha ve Tanrı’nın sözünü yerine getirmek için gereken niteliğe sahip değildir.

İkincisi Ruh’u almış, ama benliğe uyan kişidir. Böyle biri içinde Tanrı’nın yaşamına ve Ruhu’na sahiptir. Ancak, bu ruha göre değil, benliğe göre hareket eder. Kıskançlık, çekişme gibi dünyevi tutumları sürdürürler. Yeniden doğmuş bir ruha sahiptir, ama ruhun hükmüne teslim olmaz. Ruha sahiptir, ama ruhun denetimi altına girmediği gibi ruhun her şeyi devralmasına izin vermez. Kutsal Kitap bu tür bir kişiye benliğe uyan adını verir. Kutsal Kitap üzerine çok sınırlı bir anlayışa sahiptir. Sadece süt içebilir, katı yiyecek yiyemez. Dolaylı vahiyleri, yani bir kişiye doğrudan gelmeyen vahiyleri ima eder. Gözleri görebilmesine rağmen, gözünü kapamış birine benzer.

Üçüncüsü ruhsal kişidir, yani yetişkinlerdir. Bu kişiler Kutsal Ruh’tan yeniden doğan ve Kutsal Ruh’un izinde yürüyen kişilerdir. Yaşayan Tanrı’nın gücü altında iş yapar ve Ruh’un ilkesine göre yürür. Aldığı vahiy miktarı büyüktür. Gözleri görür ve açık ve sağlıklı gözlerle Tanrı’nın gerçeklerini anlayıp uygular.

İmanlılar olarak her zaman yetişkin konumuna yükselmeyi hedeflemeliyiz. Pavlus ne diyordu Korintliler’e: “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım.” Pavlus bu sözü söylerken bir keder içinde, sanki ah vah ediyor. Pavlus, Mesih’in kulu ve elçisi olduğuna göre kilisenin ruhsal gelişimi hakkında Mesih’in kederini, kaygısını paylaşıyordu. O nedenle Pavlus’a bakarak Mesih’in düşüncelerini, tutumunu görebiliriz. Bu sözü Pavlus’un ağzından Mesih’in vahyettiğini biliyoruz.

Rab İsa, insani olarak konuşmak gerekirse yeryüzünde yaşamış, gelmiş geçmiş en ruhsal kişiydi. Değil mi? Rabbimiz Kutsal Ruh’tan vücut almış, Ruh’la meshedilmiş, Kutsal Ruh’la iç içe yaşayan bir insandır. Dirilmiş ve göğe alınmış olan Başkahinimiz Rab böyledir. Bizimle konuşmak isteyen Rab böyle bir Rabdir. O bizimle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşmak istiyor, ama bize bakıp kederle şöyle diyor mudur? “Kardeşler, ben sizinle ruhsal kişilerle konuşur gibi konuşamadım” Bence çoğu zaman diyordur. Rab’bimiz yetişkinlere konuşur gibi konuşmak ve bize katı yiyecekler vermek istiyor. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmemizi bekliyor. Doğruluk sözünde deneyimsiz ve bebeklik çağında imanlılar olarak kaldığımız sürece bizimle ilgili amaçları tam olarak gerçekleşmiyor.

İbraniler 5:12-14
“Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir.”

Sevgili kardeşler, O zaman Tanrı sözündeki bu uyarıyı ciddiye alalım. Çabucak katı yiyeceğe geçelim! Doğruluk sözünde deneyimli yetişkinler olalım. Duyularımızı iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere eğitmeliyiz. Evet, İsa Mesih’in Rab olduğunu ağzımızla söyleyip Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman ederek kurtulduk. Kutsal Ruh’u böylece aldık. Bundan sonra bize düşen süt dönemini geçmemiz ve Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim. O zaman Kutsal Rabbimiz bizimle daha açık konuşabilecek, biz O’nun yüreğini ve bizden isteklerini anlayabileceğiz.

Ruhsal olan Rab’le derin bir iletişime girmek konusunda Tanrı bize lütüf göstersin. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in lütfunda ve O’nu tanımakta ilerleyelim. Şimdi ve sonsuza dek O’na yücelik olsun! Amin

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Ölülere Değil Diri Olana İnanalım

10 Mart 2013

Bugün İsa Mesih’in varlığı aramızdadır. Rab herbirimizi bereketlesin ve O’nun tazeliği herbirimizin yaşamına aksın, sevgili kardeşler.

Bizim kurtarıcımız diridir. Nereden biliyoruz? Çünkü O ölümü yendi, dirildi ve göğe gitti. Kendisini çağıranların hepsine lütuf ve bereket vermek için yüreği zengindir. Bugün Tanrı, İsa’nın adıyla kendisine yaklaşan herkesi kendi yüceliği ve amacı için bereketler. Yeter ki saf yürekle Tanrı’ya gelsin ve kurtuluş arasın. Bugün Kutsal Ruh hepimizin üzerinde egemen olsun. Bizi burada Rab’bin varlığı yönetsin.

Sorunlarımız olduğunda, hastalandığımızda derdimize bir çare ararız. Hastaysak iyileşmek için doktora gider ondan öğüt alırız, ilaç kulanırız. İnsanlar daima baş edemedikleri sorunlarını çözmek için çare arar, manevi bir güce ihtiyaç duyarlar. Ancak bu gücün ne olduğunu farketmezler. Biz de Mesihi tanımadan önce öyleydik. Bazen televizyonda görüyoruz. Özellikle dinî günlerde insanlar mezarlara, yatırlara giderler. Hatta büyük ağaçlara bez bağlayarak oradan bir bereket almayı, muratlarının yerine gelmesini umarlar. Ölen insan aziz dahi olsa onun mezarına gidip yardım dilemek bilmeden Tanrıya karşı gelmek demektir.Ne var ki bu insanların bir kısmı aslında kendilerine bir yol gösteren olmadığı için bu yola başvururlar. Bazı insanlara bunun doğru bir davranış olmadığını söylediğimiz halde körü körüne bu adetlerden kopmak istemezler. Ben küçükken görürdüm annem de yatırlara gider, manevi yardım ister dua ederdi. Gerçek Tanrı’nın adresini bilmeyen insanlar böyle yapar.

Ama Kutsal Kitap’tan okuyoruzki İsa Mesih geldiği zaman O’na Tanrı’ya giden yolu sordular, “Tanrı’ya giden yol benim” dedi. Hayatı sordular, “Hayat da benim” dedi. Gerçek nedir diye sordular “Gerçeğin ta kendisiyim” dedi. Tanrı’ya şükrolsun. Tanrı gerçeğini, hayatı ve yolu bize açıkladı. Bunu gözlerden uzak bir şekilde yapmadı. İsa açıkca evlerde, köylerde, kasabalarda şehirlerde gezerek Tanrı’nın yaşam olduğunu ve o yaşamı kendisi aracılığıyla insanlara bol bol verdiğini ilan etti.

İsa nereye gittiyse orada yaşam oldu. İsadan önceki çağlarda Tanrı’nın mucizeleri belli zamanlarda, belli peygamberler aracılığıyla işliyordu ama Tanrı’nın şöyle bir vaadi vardı: gün gelecek Tanrı halkını ziyaret edecekti, halkının arasına gelecekti, halkına dokunacaktı, halkıyla yüzyüze konuşacaktı, “İmanuel” yani Tanrı aramızda diye ilan edilecekti. İsa geldiğinde halk arasında O’nun değerini bilenler onu yüceltti “Şimdi bize kerem eyle ya Rab, İmanuel olan Tanrı, sana yücelik olsun! Diye Onu yüceltenler olduğu gibi Onun değerini bilmeyip Onu carmıha gerin diyenler ve hakaret edenlerde oldu. Şimdi O’nun değerini bilen bir kişiden bahsetmek istiyorum.Bu bir Romalı yüzbaşıydı. Yerinden okuyalım:

Luka 7:1-10
İsa, kendisini dinleyen halka bütün bu sözleri söyledikten sonra Kefarnahum’a gitti. Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. İsa’yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, gelip kölesini iyileştirmesini rica etmek üzere O’na Yahudiler’in bazı ileri gelenlerini gönderdi. Bunlar İsa’nın yanına gelince içten bir yalvarışla O’na şöyle dediler: “Bu adam senin yardımına layıktır. Çünkü ulusumuzu seviyor. Havramızı yaptıran da kendisidir.” İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı bazı dostlarını yollayıp O’na şu haberi gönderdi: “Ya Rab, zahmet etme; evime girmene layık değilim. Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim. Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.”Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu söyleyeyim” dedi, “İsrail’de bile böyle iman görmedim.”Gönderilenler eve döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.

Görüyoruz ki İsa Mesih hizmete, Tanrı’nın lütfunu ve bereketini ilan etmeye başladığı zaman İsrail soyundan olmayan fakat yürekten Tanrıya inanan bu yüzbaşı İsa’yla ilgili pek çok şey duymuştu.

Matta 4:24
Ünü bütün Suriye’ye yayılmıştı. Türlü hastalıklara yakalanmış bütün hastaları, acı çekenleri, cinlileri, saralıları, felçlileri O’na getirdiler; hepsini iyileştirdi.

Yüzbaşı dağdaki vaazı, Kutsal sözleri de işitmişti. İşte Tanrı halkından olmayan bu adam İsa’ya haber gönderdi çünkü çok sevdiği bir hizmetkârı ölüm döşeğinde hastaydı. Sanırım beyin kanaması geçirmişti çünkü Kutsal Kitap’ta felç geçirdiğini söylüyor. O dönemde bu hastalığın hiçbir çaresi yoktu tek çare İsa’ydı. O’na neden kendisi gitmedi de başka birilerini gönderdi? İlk okuduğumuzda sanki bir itimas ister durumu var gibi geliyor. Ancak sonraki ayetlerde kendisini İsa’nın yanına gitmeye layık görmediğini görüyoruz. İsa’yı yetki sahibi, büyük bir zat olarak gördü. Ülkemizde İsa Mesih’i sıradan bir peygamber olarak göstermek, olduğundan küçük olarak göstermek için her yolu denerler. Çünkü şifa almak, hayat almak istemiyorlar, günahlarından kurtulmak istemiyorlar. Yüzbaşı İsa’yı böyle görmedi. “Bu kadar kutsal bir zat nasıl olur da evime gelir” diye düşündü.

Daha sonra yüzbaşının İsa’yla yüz yüze karşılaştığını görüyoruz. “Ya Rab, senin yetkin var! Bir söz söylersen benim hizmetkârım şimdi iyileşecek” dedi. İsa’nın yetkisini o kadar iyi kavradı ki dua etmesine, el koymasına gerek kalmadan hizmetkârını iyileştirebileceğini biliyordu. İsa bile “bu adam gibi iman eden görmedim” dedi. Daha sonra hasta olan o hizmetkârın şifa bulmuş olduğunu gördüler.

İşte sevgili kardeşler, bizim iman ettiğimiz İsa budur. Bu İsa şimdi yaşamaktadır, Tanrı’nın sağındadır ve bizler için şefaat etmektedir. Rab yüreğimizdeki imansızlık zırhını kırsın, biz de bu yüzbaşı gibi İsa’nın gücünün sınırsızlığını, yetkisinin mükemeliyetini bilelim. “Ya Rab sen benim önderimsin, sen beni bırakmazsın, sen beni bereketlersin” diyelim. İmansızlık düşüncesi kırılsın. İsa’nın yaşam veren gücü bugün de hayatlara dokunarak yaşam vermektedir, günah bağışlamaktadır, amin.

Çarmıh üzerinde döktüğü kanla insan yüreğindeki günahı yıkar. Dünyadaki hiçbir şey insan günahını yıkayamaz ama İsa’ya iman ettiğimizde günahlarımızın bağışının sevincini yaşarız, ruhumuz özgür olur.

Özellikle daha bundan haberi olmayanlara söylüyorum, O bizi kutsal kılmak için yeterli olan yegâne kurtarıcıdır. Bu ülkede, insanları kurtaracak yegâne ismin İsa Mesih olduğu açıkça belli olsunkardeşler. Bu bizim tanıklıklarımızla, hayatımızda işleyen İsa’yı anlatmamızla mümkün olacaktır. O yüzden, Tanrı’nın önünde duralım ve “Ya Rab, senin mabetinim, beni Kutsal Ruh’unla bereketle. Ben toprak bir kabım ama içime sen geldiğin zaman hazine taşıyan bir kap olacağım” diyelim. O sizi şerefli kap olarak kullanacaktır.

Bazen de Tanrı şifa vermeden önce yüreğimizin kırılmasını, O’na iyice yaklaşmamızı bekler. Kırık yürekleri Rab hor görmez. Gururlu yüreğe ise Rab, yargılamak için dokunacaktır. Hayatın zorlukları bazen bizi kırar öyle ki Rab’bin bereketlerinin değerini bilelim. Kırılmayan yürek Tanrı’ya karşı gelir ama kırılan yürek “Rab yücesin” der. Yüreğimiz Rab’bin önünde ezik olsun. Ondan sonra Rab’bin mucizeleri hayatımızda görünecektir.

İsa Mesih’e geldiklerinde şifa aldıklarına dair bir çok kardeşin tanıklıkları var.İslamiyet’ten Mesih’e gelen bir çok tanıklık duydum. Bunlar büyük sorunları olan insanlardı. İsa Mesih’e geldiklerine yaşamları devrim geçirerek değişti ve İsa’nın gerçek tanıkları oldular. Hayatlarını Rab’bin işine verdiler. Mesih hiçbir zaman kendisini tanıksız bırakmadı. O tanıklardan biri siz olun, Rab sizi kullansın.

Ölü bir insan bize nasıl hayat verebilir? Ama diri olan Tanrı Oğlu’nda hayat vardır. Yaşamınız İsa’daysa gerçektesiniz, yaşamdasınız ve doğru yoldasınız demektir. Rab bize merhamet ederek bir araya topluyor, merhamet ederek dualarımıza yanıt veriyor çünkü hayatlarımızın değişmesini istiyor. Kutsal Ruh vasıtasıyla İsa’nın benzeyişinde değiştiriliyoruz. Tanrı’nın bizdeki amacı budur. Kutsal Ruh bizi Baba’ya itaat etmeye yönlendirir çünkü Baba’yı hoşnut etmeyen acı çeker. Kutsal Ruh bizi yargılamak için gelmedi; yardımcı olmak, yol göstermek için geldi. Baba bize baktığında Oğlu İsa’ya baktığı gibi bakar çünkü İsa’nın Ruh’u içinizdedir. İsa’da olan kişi otomatik olarak Baba tarafından sevilir ve ebedi yaşamla onurlandırılır.

İsa’ın ağzından çıkan sözler Ruh ve yaşamdır. İsa bir söz söylediği anda yaşam veren Ruh harekete geçer ve Tanrı’nın muradını yerine getirir. Bununla ilgili birkaç ayete bakalım.

Yuhanna 6:63
Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.

Matta 8:16
Akşam olunca birçok cinliyi kendisine getirdiler. İsa onlardaki kötü ruhları tek sözle kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi.

Yuhanna 5:24
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.

İsa’nın sözü Tanrı’nın senedidir. İsa Mesih’e iman ettiğimiz zaman ölümden yaşama geçeriz. İsa ölümde kalmayalım, kurtulalım diye çarmıhta ölmüş sonra da dirilmiştir. İsa bu sözleri, yapacağı bu eylemleri düşünerek söylemiştir.

Matta 28:18
İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.

Demek ki artık sağda solda çare, şifa aramamıza gerek yoktur… Böyle yaparsak acı çekeriz. Yolu bulamayız sonsuzca kayboluruz.

Markos 4:39-41 İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi.Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.

İsa hayatımızdaki fırtınaları bilir, her zaman bizi gözetir. Bu fırtına zamanında merak etme ben senin yanındayım der. Fırtına zamanında etrafa değil Mesih’e bakalım. İsa Baba’nın ağzından çıkan söz, güçtür. Baba’nın muradını yapan, yaratan güçtür. İşte Rab’bimiz, iman ettiğimiz bu İsa’dır. Zayıflıkla haça gerildi, kudretle dirildi ve Kral olarak gelecek. O’nun egemenliğinde olanlara ne mutlu. İsa geldiği zaman dünyadaki bütün yetkiler ortadan kalkacak. Tek yetki tek Kral olacak.

İsa tamamen özgür kılar. Ben günde iki paket sigara içerdim. Sabah ağzımda sigarayla uyanırdım. İçimdeki sıkıntı gitsin diye doktorlara gitim cebimde de her zaman uyku hapları vardı. Hacı hocaları gezdiğim halde hiçbir yerde şifa bulamadım. Sonra İncildeki İsanın haberini işittim “O’na dua et şifa alırsın dediler”. Ben de O’nun adıyla dua ettim. İçimden büyük bir sevinç akmaya başladı. Uyku hapları kullanmaya son verdim. Sigarayı İsa’nın adıyla kırdım nikotin maddesi kanımda kalmadı ve bir daha içmedim. Bende cevremdeki arkadaşlarımda bu duruma şaşırdık Tanrı insanla bu kadar ilgilenirmi diye. Dünyada gerçek sevinç yoktur, olanların hepsi geçicidir, deniz suyu gibi tuzlu ve acıdır, üstelik pahalıdır. Ama İsa hayatı ve esenliği karşılıksız veriyor. “Sıkıntınız da olsa, insanlar bize iftira da atsalar, ekonomik sıkıntılar da yaşasak İsa’nın bereketi üzerimizden kalkmayacaktır. Güzel bir yol bulduk onda devam edelim.

Rab İsa Mesihin verdiği esenlik sizinle olsun sevgili kardeşler.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker