Bana Gelin Diri Su İçin

18 Aralık 2016

Yuhanna 7:37-39
“Bana gelin diri su için”.

Bugün sizinle “Bana gelin diri su için” konusunda paylaşmak istiyorum.

Bugün okuduğumuz söz bizim iman hayatımız için çok çok önemlidir. İsa Mesih’in yeryüzüne gelmesinin amaçlarından biri budur. Bugün okuduğumuz sözdeki gibi “Bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır.” Buradaki diri su neyi simgeler? İsa Mesih’e iman edenlerin alacağı Kutsal Ruh’u simgeler. İsa Mesih’e iman edip günahımız bağışlandı ise Tanrı bize tesellici Ruh olan Kutsal Ruh’u göndereceğini vaat etmiştir. Kutsal Ruh her zaman Tanrı’nın tahtının önünde bulunmaktadır. O ruhsal dünyada zaman ve mekan kavramının ötesinde çalışır. Tanrı’nın tahtının önünde bulunan Kutsal Ruh İsa Mesih’e iman eden bizim yüreğimize gelmektedir. Bugün okuduğumuz söze baktığımız zaman İsa henüz yüceltilmediğinden dolayı Kutsal Ruh henüz onlara verilmemişti. Bu sözü söylediği zaman İsa Mesih henüz çarmıhta ölmediği ve dirilip göğe alınmadığı için Kutsal Ruh henüz onlara verilmemişti. Fakat İsa bizim günahımızın bedelini çarmıhta ödedikten ve dirilip göğe alındıktan sonra bize Kutsal Ruh’u vermektedir.

Kutsal Ruh’un İsa Mesih’e iman eden herkese geleceği hakkında (Yoel 2:28-29) da peygamberlik etmektedir. İsa Mesih de bu sözün gerçekleşeceğini söylemektedir. “Ondan sonra bütün insanların üzerine Ruhumu dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Yaşlılarınız düşler gençleriniz görümler görecek. O günlerde kadın, erkek kullarımın üzerine de Ruhumu dökeceğim.” Bu vaade baktığımız zaman Kutsal Ruh’un bütün insanların üzerine döküleceğinden söz etmektedir. Ama eski antlaşmada Kutsal Ruh sadece özel kişilerin peygamberlere, kahinlere ve krallara gelmişti. Ama ondan sonra ondan sonra İsa Mesih ölüp dirildikten sonra herkese Ruhumu dökeceğim diye söz etmektedir. Bu söz ne zaman gerçekleşti?

İsa Mesih bizim günahlarımız için ölüp dirilip göğe alındıktan sonra İsa’nın on bir öğrencisiyle yüz yirmi imanlı Markos’un evinde on gün boyunca gayretle dua ederken, dua eden herkesin üzerine Kutsal Ruh döküldü. Yoel’in peygamberliği gerçekleşmiş oldu. İsa Mesih’e iman eden herkesin üzerine Kutsal Ruh’un kuvvetli gelmesi şaşırtıcı bir olay olmuştu. İsa Mesih çarmıha gerilmeden evvel öğrencilere şöyle dedi;

Yuhanna 14:20
“O gün anlayacaksınız ki ben babadayım, siz bendesiniz bende sizdeyim” diye söyledi.

O gün ne zamandı? Kutsal Ruh’u aldıkları zamandı. İsa Mesih’in babada olduğunu, bizde İsa Mesih’te olduğumuzu anlayacağız. Yani Tanrı’yla bizim bir olduğumuzu anlayacağız. İsa Mesih’e iman edip Kutsal Ruh’u almayacak kişi olabilir mi? Kutsal Ruh’u almayacak kimse olmayacak. “Bana iman edenin (herkesin) içinden diri su ırmakları akacak” Kutsal Ruh’u az almak değil, ırmak gibi bol almak anlamındadır. Burada “içinden” ne demektir? Bizim içimizdeki derin bir yerde Tanrı ile paydaşlık kuracağımız bir yer vardır. O yüreğimizin derinliğinden diri su ırmakları gibi Kutsal Ruh akacaktır. Beden görünür ama içimizdeki yürek görünmez. Görünmeyen yüreğin derinliğinde Tanrı’nın tapınağı vardır.

1) Kutsal Ruh yukarıdan değil içimizden akıyor. Biz dua ederken Kutsal Ruh’un Elçilerin İşlerindeki gibi yukardan gelmesini bekliyoruz, fakat burada Kutsal Ruh’un içimizden diri su ırmakları gibi akacağını söylemektedir. Neden Kutsal Ruh yukarıdan gelmeyip de içimizden akacaktır? Bunu iyice anlayabilmemiz için İsa Mesih’in nerede olduğunu bilmemiz lazım. Siz İsa Mesih’i yüreğinize kabul ettiniz ise İsa Mesih sizin içinizdedir. Kutsal Ruh’u veren kimdir? İsa Mesih’tir. Yuhanna 16:7’de şöyle diyor;

Yuhanna 16:7
“Size gerçeği söylüyorum. Benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem Yardımcı size gelemez. Ama gidersem O’nu size gönderirim.”

İçimde olan İsa Mesih Kutsal Ruh’u babadan alıp bize diri su ırmağı gibi gönderendir. Bu konuyla ilgili Yuhanna 4:13-14’e bakalım:

Yuhanna 4:13-14
“İsa şöyle yanıt verdi. Bu sudan her içen yine susayacak. Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim suyun içinde sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak.”

Burada İsa Mesih’in vereceği su Kutsal Ruh’tur. Sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak. Pınar demek yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarıya çıkan demektir. İsa Mesih’e ilk iman ettiğimiz zaman Kutsal Ruh ilk olarak yukarıdan aşağıya iner, İsa Mesih’e iman ettikten sonra Kutsal Ruh yüreğimizden akmaya başlar. Kutsal Ruh’un gelmesiyle biz yeniden doğarak Tanrı’nın çocukları oluruz. Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın karakterine benzer olabiliriz, Kutsal Ruh aracılığı ile Tanrı’nın isteğini yerine getirebiliriz. Kutsal Ruh ile olan yaşantımız Tanrı’nın ilk insanı yaratırken yaptığı bir olaydı. Tanrı insanı ruhsal varlık olarak yarattı. Beden ise ruhu koruyan çadır gibiydi. Tanrı açısından insan gerçekte ruhsal varlıktır.

2) Günah işlemekle diri su kaynağı olan Tanrı’yı bıraktık. Tanrı insanı topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi ve böylece Adem yaşayan varlık oldu. Yaşam soluğu Kutsal Ruh’tur. Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın lütfunu, gücünü, esenliğini, sevincini almış olduk. Kutsal Ruh ile Tanrı’nın isteğini yerine getirsin diye Tanrı insanı ruhsal varlık olarak yarattı. Ne yazık ki insan iblisten tarafından aldanarak günah işleyince Tanrı’nın izzeti ondan ayrıldı. Tanrı’nın Ruh’u ayrılınca insanın yüreği de bomboş oldu. Kutsal Ruh insandan ayrılınca Tanrı’nın gücünü, bilgeliğini, lütfunu, sevincini ve esenliğini kaybetti. Ve korku dolu, endişeli değersiz bir varlık oldu.

Yeremya 2:13‘de şöyle diyor;
“Halkım iki kötülük yaptı. Beni “diri suların pınarını” bıraktı. Kendilerine sarnıçlar su tutmayan çatlak sarnıçlar kazdılar.”

Diri su pınarı olan Tanrı’yı bırakınca Tanrı’nın bütün lütuf ve bereketini kaybettik. Dolayısıyla günah yüzünden kaybettiğimiz bereketleri yeniden kazanma isteği doğdu. Buda açgözlülük, bedensel istek ve arzulardır. Diri su pınarı olan Tanrı’yı bırakan her insanın aradığı şey dünyanın zenginliği, gücü ve bedensel zevkleridir. Bedensel istek ve arzular sınırsızdır. Bedensel zevkler, zenginlik ve güç arzusu sınırsızdır, ne kadar doldursa bile doyum yoktur. Belli bir düzeye kadar elde ettiğimiz zaman hastalıkla, kazayla, ekonomik sıkıntılarla, doğal afetlerle çeşit çeşit olaylarla biriktirdiğimiz her şey dağılıp yok olur. Sizin de gördüğünüz gibi bir zamanlar çok zengin, yüksek mevkii de olanların tüm varlığına el konulup her şeylerini yitirdiler. Şimdi kazananlarda ileride hepsini kaybedecekler. Zenginliği, güç ve zevklerini kaybeden insanlar onları tekrar elde edebilmek için mücadele ederler. Dünyada onları ele geçirmek isteyenlerle onu kaybetmek istemeyenler arasında şiddetli bir çatışma vardır. Bu günaha düşmüş insanların özelliğidir. Nedeni çok basittir. Diri su kaynağı olan yani Kutsal Ruh’un bereket kaynağı olan Tanrı’yı bıraktılar.

Her insan bunu bilmelidir. İsa Mesih’e iman edersek O’nun kanıyla günahımız bağışlanınca Kutsal Ruh gelecek. Kutsal Ruh ile yeniden doğan çocuk diri su kaynağı olan Tanrı ile bağlantı kuracaktır. İsa Mesih’in yeryüzüne gelmesinin nedeni budur. İsa Mesih çarmıhta sadece bizim günahlarımızı bağışlatmak için gelmedi, İsa Mesih’e iman eden herkese diri su ırmağını akıtmak için geldi. Kutsal Ruh ile yeniden Tanrı’nın lütfunu, gücünü, bereketini, sevincini ve esenliğini alarak O’nun isteğini yerine getirsin diye geldi. Bu yüzden İsa Mesih şöyle diyor; “Bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacak.”

3) Neden imanlı kişinin diri su ırmakları kapatılıyor? Diri su ırmağının kapatılmasının nedeni şudur. İsa Mesih’e iman edip Tanrı’nın çocuğu olmasına rağmen o kişi eski adamın tarzına göre yaşadığı içindir. Bir imanlı olarak hala yeryüzünde daha fazla zengin olmak, daha fazla güçlü olmak, daha fazla yükseğe çıkma arzuları var. Bedensel istek ve arzuları yerine getirme çabasında olduğu için imanlı, diri su ırmakları kapatılıyor. Diri su ırmağının kapatılma nedeni bedensel istek ve arzulara göre yaşadığı ve yaşamak istediği içindir.

Bu yüzden Pavlus Romalılar 8:13‘te şöyle diyor:
“Benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz, ama bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürürseniz yaşayacaksınız.”

Bu ruhsal bir sırdır. Beden için ne yiyeceğiz, beden için ne zevk alacağız, beden için neyi biriktireceğiz dediğimiz zaman mutlaka diri su ırmakları kapatılır. Şeytan da imanlıların diri su ırmağının kapatılması için sürekli aldatır. Senin paraya ihtiyacın var, senin eve ihtiyacın var, sen yalnızsın güzel zaman geçirecek kadına ihtiyacın var diyerek aldatmaya çalışır. Bu ayartıda başarısız olunca tehdit eder. Sen öleceksin, paran olmazsa insanlar seni bırakır gibi tehditlerde bulunur. Burada da başarılı olmazsa o zaman yargılamaya çalışır. Senin daha önce günah işledin o günahı Tanrı bağışlamadı gibi. İblisin diri su ırmağını kapatmak için uğraştığı bu tür teklifleri İsa Mesih’in adıyla reddetmelisiniz. İsa Mesih benim kurtuluşumdur, gücümdür, lütfumdur, bereketin kaynağıdır diyerek iblise karşı durmalısınız. Eğer iblisin ayartılarını reddetmezsek bizlerde Yeremya’nın söylediği gibi su tutmayan çatlak sarnıçlar kazmış olacağız.

4) Devamlı olarak diri su ırmakları içimizde akması için ne yapmalıyız? Pavlus bu konuyla ilgili çok güzel açıklamada bulunmaktadır.

2.Korintliler 4:10-11
“İsa’nın yaşamı bedenimizde açıkça görünsün diye İsa’nın ölümünü her an bedenimizde taşıyoruz. Çünkü İsa’nın yaşamı ölümlü bedenimizde açıkça görülsün diye biz yaşayanlar İsa uğruna sürekli olarak ölüme teslim ediliyoruz.”

İçimdeki diri suyun akmasını engelleyen iki kapak vardır. Birinci kapak günah kapağı, ikinci kapak benlik kapağıdır. Günah işlediğimiz zaman diri su ırmağı kapatılıyor. Benliğin istek ve arzularına göre yaşarsak yine diri su ırmağı kapatılıyor. Bu ancak günahımızın İsa Mesih’in kanıyla bağışlanmasıyla bu kapak açılır. Pavlus İsa’nın yaşamı bedenimizde açıkça görülsün diye İsa’nın ölümünü her an bedenlerimizde taşıyoruz diye ilan etti. Benlik kapağını kırmak için biz yaşayanlar İsa uğruna her an ölüme teslim ediliyoruz dedi.

Koloseliler 3:5
“Pavlus bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini, fuhuş, pislik, kötü arzular ve putperestlikle eş değerde olan açgözlülüğü öldürün.”

Biz eski adamın tarzına göre yaşamamalıyız.

Efesliler 2:3‘de şöyle diyor;
“Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi bizde gazap çocuklarıydık.”

Bedenin arzularına göre yaşadığımız zaman mutlaka diri su ırmakları kapatılıyor. Diri su yani Kutsal Ruh bizim gayretimizle elde edebileceğimiz bir şey değildir. İsa Mesih’e iman eden herkese Tanrı lütfuyla bol bol vermektedir. Ne yazık ki, İsa’ya iman edenlerde de dünyadaki insanlar gibi bedenin isteğine göre yaşayarak diri su kaynağı olan Tanrı’yı bırakıyorlar.

İsa Mesih’e iman eden kişi de hem bedenden doğan eski adam var, hem Ruh’tan doğan yeni adam var. Ruh’tan doğan yeni adamın isteğine göre yaşamak istiyorsa diri su ırmakları akacak, bedenden doğan eski adamın isteğine göre yaşamak istiyorsa o zaman diri su ırmakları kapatılacaktır. Pavlus ne diyor?

Koleseliler 1:29‘da şöyle diyor;
“O’nun kudretiyle bende etkin olan gücüne dayanarak uğraşıp emek vermenin amacı da budur.”

Bende etkin olan gücü nedir? Kutsal Ruh’tur. Pavlus Kutsal Ruh’un verdiği kudretle yaşıyorum, uğraşıyorum, emek veriyorum demektedir. Bu bütün imanlıların yaşam örneğidir. Biz nasıl yaşamalıyız? Bize güç veren Kutsal Ruh’un gücüne dayanarak yaşamalıyız.

Romalılar 8:14
“Tanrı’nın Ruh’uyla yönetilenlerin hepsi Tanrı’nın oğullarıdır.”

Kutsal Ruh’un gücüne dayanarak yaşamalıyız ki, hayatımız bereketli olsun. Hayatımızda diri su ırmakları akmadığı zaman içimiz kupkuru olup, çöl gibi yaşamın tadı olmayıp, yaşamımızda hiç meyveler olmayacaktır.

Bununla ilgili Hezekiel peygamber çok güzel bir şeyi görümle anlattı. (Hezekiel:47:1-12) bunun hepsini okumayacağız. Tapınağın kapı eşiğinin altında suların aktığını görüyor. Su akarak ayak bileğine kadar çıkıyor, sonra su beline kadar çıkıyor en sonunda su ırmağı tam doldurarak yürüyerek karşıya geçilmeyecek durumda oluyor, ancak yüzerek geçebildi. Ama 7.ayete baktığımız zaman ırmağın her iki kıyısında birçok ağaç gördü. 9.ayette ırmağın aktığı her yerde her çeşit canlı yaratık kaynaşıyor çok sayıda balık oluyor, ırmak aktığı her yere yaşam getiriyordu. Ve 12.ayette ırmağın her iki yanında her çeşit meyve ağacı yetişecek, yaprakları solmayacak, meyveleri tükenmeyecek, her ay meyve verecekler çünkü tapınaktan çıkan sular oraya akıyordu. Meyveleri yiyecek olarak yaprakları şifa için kullanılacak. Tanrı’nın tapınağı ilk Musa döneminde Kutsal Çadır ile başladı sonra Süleyman tapınak kurdu, İsa Mesih geldikten sonra bizim bedenimiz oldu.

1.Korintliler 3:16
“Tanrı’nın tapınağı oldunuz, Tanrı’nın Ruh’unun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz?”

Tapınakta diri su ırmakları aktı. Diri su akınca bütün pislikler temizlenmiş olur. Diri su akınca yaşam başlar. Her çeşit hastalıklar yok olur. Kutsal Ruh’un ırmağı aktığı zaman yaşam değişir. Kutsal Ruh’un ırmağı aktığı zaman Tanrı sözü hayat verir. Tanrı’nın bilgeliği, kudreti, gücü açıkça ortaya çıkar.

İsa Mesih içinizdedir, İsa Mesih size Kutsal Ruh’u ırmak gibi verendir. Bu diri su ırmağının sırrını iyice anlayın. Diri su bizim gayretimizle elde ettiğimiz bir şey değildir. İsa Mesih’e iman ettiğiniz zaman günahınız bağışlanacak Kutsal Ruh’u alacaksınız. İsa Mesih’in verdiği su sonsuz yaşam için fışkıran pınar olacak. Pınar aşağıdan devamlı olarak yukarıya çıkandır. Size diri su ırmaklarını hazırlayan İsa Mesih vardır. Diri su aktığı zaman ruhsal armağanlar ortaya çıkacak, sorunlar çözülecek, Tanrı’nın çocukları olacak, Tanrı’nın benzeyişine göre değiştirilip Tanrı’nın isteğini yerine getireceğiz.

Dikkat edelim ki, diri su ırmaklarını kapatmayalım. Yani Kutsal Ruh’un işlemesine engel olmayalım. Eğer siz bedenin istek ve arzularına göre dünyadaki adam gibi yaşıyorsanız Kutsal Ruh’un akışı kapatılacaktır. Hayatınız kurumuş bir çöl gibi olacaktır. Şeytanda içinizdeki diri su ırmaklarının akmasını engellemek için dünyadaki zenginlik arzusuyla, bedensel zevklerle, çeşit çeşit arzularla aldatmaya çalışacaktır. Aldanmayın.

İsa Mesih’in yeryüzüne gelmesinin amacı Tanrı’nın insanı yaratırken vermiş olduğu yaşam soluğunu günahı bağışlayarak bize geri vermek istiyor. Eğer günahınız Mesih’in kanıyla bağışlanıp dünyasal eğilimleri öldürdüyseniz İsa Mesih’in vaat ettiği Kutsal Ruh’un ırmakları içinizden akacaktır.

Dirisu Kilisesi

Cucan Kim

Tanrı’nın İşi

11 Aralık 2016

Sevgili kardeşler,

Hamdolsun Rabbimiz İsa’nın dünyaya gelişini kutladığımız yılın son dönemine girdik. Yani ezelden var olan İsa mesih’in doğuş bayramını kutlamaya hazırlanıyoruz ve Rabbin dünyamıza insan bedeninde geliş amacı üzerinde düşünmek, bu olayı derinden kavramak istiyoruz. Noel zamanı bizim için her zaman bir yenilenme fırsatıdır. Bu nedenle iç dünyamızı kontrol etmek için önemlidir. Tanrımız’ın sevgisi yaratılıştan itibaren insanlık tarihi boyunca her an göründü, ama Tanrı biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O’nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi.

Tanrı bizi sevdiğini göstermek için İsa doğdu ve İsa çarmıhta öldü. İsa Mesih bizleri günahtan kurtaracak, günahımızın bedelini ödeyecek kurban olmak ve acı çekmek için insan oldu. Rabbe şükrolsun.

1.Pe. 2:21-25
“Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. “O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı.” Kendisine sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi; davasını, adaletle yargılayan Tanrı’ya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz. Çünkü yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz, şimdiyse canlarınızın Çobanı’na ve Gözetmeni’ne döndünüz.

Okuduğumuz ayetlerde özellikle O’nun izin gitmemiz için acı çektiği, bize örnek olduğu yazıyor. Bize nasıl örnek oldu, sögüye sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi, davasını Tanrı’ya bıraktı.. Günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye günahlarımızı üstlendiğini görüyoruz..İsa Mesih’in Müjdesi bizi etkileyen, bizi değiştiren, bize yeni bir yaşam veren bir Müjdedir. Bu Müjde ile birlikte Mesih’in amacı günah karşısında ölmüş, doğruluk uğruna yani Mesih uğruna yaşayan yeni insan olmamızdır. Onun gösterdiği örneği izleyerek sövgüye sövgüyle karşılık vermeden, kimseyi tehdit etmeden, davamızı Tanrı’ya bırakarak yaşamamızı istiyor. İşte Noel’in anlamı Tanrı’nın bizi değiştirmek ve kendisine benzer kılmak için gelmesidir. Biz imanlılar olarak doğuş bayramını böyle görmeliyiz.

Ancak özellikle Noel zamanında ismen Hristiyan olup Tanrı’yı tanımaktan uzak insanlar bu gerçeklere kafa yormuyorlar, aslında umursamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Çünkü ad olarak Hristiyan olmakla birlikte Tanrı’yı tanımamış, yüreği değişmemiş, daha doğrusu henüz tövbe etmemiş nice canlar var. Bizim mahallemizde de böyle kişiler çoktur. Hristiyan olduklarını söyleyenler kendilerini belli bir kategoriye sokabilirler. Nitekim dünyada birçok adlandırmalar yapıldı:

(1) “Katolikler” ya da “Protestant” – mezhebe göre.
(2) “Episcopal” (conformist) and “Free church” (non-conformist) – kilise düzenine göre.
(3) “Müjdeciler” ve “Liberaller”, gelenekseller – doktrine göre.
(5) “Charismatikler, Presbiteryenler, Reformcular, Kalvinistler, Menonitler, Bretherenler, Vaftizciler, Metodistler vs.

Bu tür ifadeleri duymuşsunuzdur. Bunlara ilaveten insanlarca icat edilen başka kategoriler de var. Bunların ortak özelliği Hristiyanlar’ı dışsal olarak kategorize etmesidir..Yani Hristiyanları iç varlığına değil, dışsal durumlarına göre adlandırır. Çünkü insanların iç varlığını başka insanlar bilmez, bu bir sırdır. Tanrı’dan başka kimse bilmez bir kimsenin yüreğini görmez. Bu nedenle insanların koyduğu bu kategoriler bazen kendimizi tanıtmak için gerekli olsa da asla ruhsal durumumuz açısından yeterli değildir..Çünkü bu kategorilerin hiçbirinde Rabbimiz’in çözmeye geldiği sorunun kaynağı vurgulanmıyor.Yani Kutsal Kitap’ta Rabbin amacını yansıtan kategoriler değildir. Bunlar Tanrı’nın yüreğindeki isteği değil, insanların düşüncelerini yansıtan şeylerdir. Rabbimiz’in isteği nedir, Rabbin çözmeye geldiği esas sorun nedir? Bizi ilgilendiren şey bu sorulardır. İnsanların koyduğu kategorilere girmek değil, esasen Rab’bin istediği kategori içinde olmalıyız.

2.Korintliler’de çok güzel bir ayet var:
Övünen, Rab’le övünsün.

2.Ko 10:18
Kabule değer kişi kendi kendini tavsiye eden değil, Rab’bin tavsiye ettiği kişidir. Yani önemli olan hangi kategoriye kendimizi koyarsak koyalım, Rab’bin tavsiye ettiği kişi olmak hedefimizdir. O zaman ne yapmalıyız?

İmanımızın temeli 1.Ko.15:3’te açıklanmıştır:
Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.

Hamdolsun, Rab’bin bizim için yaptığı şeyi biliyor ve bunu ilan ediyor ve bununla övünüyoruz. Çünkü Tanrımız sevgi Tanrısıdır. Bununla birlikte bizim için bu bilgiye eşit önemde ve bu bilgiyi tamamlayan bir bilgi daha var.

Onu da 2.Ko.5:15’te
“Yargımız şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü. Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.”

İlk bilgiyi yani Mesih’in günahlarımıza karşılık öldüğünü iyi biliyor ve buna iman ediyoruz. Böylece günahlarımız bağışlandı. Bununla birlikte Mesih’in ölümüyle bizim de öldüğümüzü, artık kendimiz için değil, bizim için ölüp dirilen Mesih için yaşamamız gerektiğinin de aynı seviyede farkında mıyız? Yani Mesih Günahlarımızın bağışlanması için öldü ama aynı zamanda biz de günah karşısında ölelim, Mesih için yaşayalım diye de öldü.

İlk bilgi ile ikinci bilgi birbirini tamamlamaktadır. Mesih’in öldüğü kabul edilmekle birlikte bizim de O’nunla birlikte öldüğümüz aynı kuvvetle vurgulanmıyor. İnsan benliği ve Şeytan bu gerçeğin çok fazla duyulmasını istemez. Çünkü kendisi için değil ,Mesih için yaşayan imanlılar Şeytan’ın en korktuğu kategoridir. Çünkü onların Mesih’in askerleri olduğunu biliyor.

Tanrı’nın kendi çocukları için hazırladığı, tasarladığı kategori işte budur, Mesih’in izinde yürüyen ve günah karşısında ölü, bedenlerini diri ve kutsal kurban olarak sunan, Mesih için yaşayan imanlılar. İnsanların dışsal kategorilerinden farklı yürekle ilgili içsel bir kategoridir. Hristiyanlar’ın iç yaşamıyla ve Tanrı’yla iç varlıklarındaki iman yürüyüşleriyle ilgilidir..İşte bizim için esas önemli kategori budur. Biz bunun içine girmeliyiz. Kendimizi dışarıdan Protestan, Ortodoks vs. ya da İncili diye tanıtmamız yetmez. Öğretimiz, doktrinimiz, dünya görüşümüz doğru olabilir, ama yaşayışımız Tanrı’nın önünde nasıldır? Hayatımızın merkezinde Tanrı var mı?

Kardeşler, geçmişte insanlar henüz üzerinde yaşadıkları dünyayı tanıyamadıkları ve KK’yı doğru biçimde yorumlamadıkları zamanlarda evrenin merkezinin dünya olduğunu sandılar. Çünkü insanların gözünden güneş, ay ve yıldızlar sanki dünyanın çevresinde dönüyormuş gibi görünüyordu. Yaklaşık 500 yıl kadar önce Kopernik ve Galileo gibi bazı Hristiyan bilim insanları bunun yanlış olduğunu gösterdi. Hatta bunu keşfettikleri için o dönemdeki din adamları tarafından yargılandılar. Dünya evrenin merkezi değildi, hatta güneş sisteminin bile merkezi değildi. Merkezde güneş olan bir sistemin parçasıydı. İnsanlar bu merkezi yanlış aldıkları sürece, hesaplarında hep hata yaptılar, çünkü aldıkları referans hatalıydı. Ancak ne zaman doğru merkezi keşfettiler, tüm hesaplamalar ve bilimsel çıkarımlar yerli yerine oturdu ve doğru sonuç verdi.

Burada çok güzel bir benzetme var, tıpkı İncil’in ışığının geçici olarak örtülü olduğu Ortaçağ cehalet döneminde dünyanın evrenin merkezi olduğunu düşünen insanlar gibi Tanrı’yı tanımayan insanlar da kendi benliklerini merkez alırlar ve Tanrı’yı sanki kendi etrafında dönüyor sanırlar ve bu nedenle hesapları hep yanlış çıkar. Bizler de benliğimizi ne zaman merkeze alırsak, Tanrı’yı görmez oluruz ve yaptığımız işler boşa çıkar. Eğer benlik merkezde kalırsa, Kutsal Kitap’ı doğru yorumlayamayız ve Tanrı’nın yetkin isteğinin ne olduğunu anlayamayız (hesaplarımız yanlış olur). Kendi bakış açımıza göre ne kadar doğru olduğumuzu düşünsek bile ancak aslında yanılıyor oluruz.
Halbuki Merkez her zaman Yaratıcı ve Kurtarıcı olan Tanrımızdır. İnsan yaratıldığında merkezi Tanrı olarak yaratıldı. Günaha düşünce merkez benlik oldu. Dünya için güneş ne ise, insan için de Tanrımız öyledir. Nasıl ki bilimsel gerçekler var ve değişmiyorsa, işte bu da ruhsal bir gerçektir.. Dünyada nasıl güneş olmadan yaşam olmuyorsa, Tanrı olmadan da insanda yaşam olmayacak.İmanlılar olarak zaman zaman merkezimiz şaşarsa, pusulasız bir gemi gibi olur, yönümüzü yitiririz. Müjde’yi doğru anlamak merkeze İsa Mesih’i koymaktan geçer. İsa’nın merkezde olmadığı bir müjde sahte bir müjdedir. O elçilerin öğrettiğinden başka bir İsa’dır.
Bu yüzden İnsanı merkezi alan sözde müjdeler insanı değiştirme gücüne sahip değildir. Çünkü bu sahte müjdelerde insan merkezde olduğu için Tanrı insanın etrafından döne sadece onun isteklerini yerine getirir. İnsanın tek yapması gereken inanmaktır ve o zaman her maddesel bereketleri ona verecektir, dünyada rahatına bakacaktır. Halbuki Rab’bin Müjdesi böyle değildir. Rab dedi ki:” yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır”. Dünyada sıkıntılarınız olacak, cesur olun” dedi..Gene Rabbin Pavlus’la Barnaba öğrencileri ruhça pekiştirdiler, imana bağlı kalmaları için onlara cesaret verdiler. “Tanrı’nın Egemenliği’ne*, birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir” diyorlardı. Kutsal Kitap boyunca tüm Tanrı adamları acılardan ve sıkıntılardan geçti..Rabbimiz dahil. O yüzden bizler de bu düşünceyle silahlanmalıyız. Petrus,” inanmanız için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi yadırgamayın.” Yani acı çekmemiz, sıkıntılardan geçmemiz garip bir şey değil, yadırganacak bir şey değil, iman yaşamının bir parçasıdır. Ama bütün bu durumlarda bizi sevenin aracılığıyla dayanırız, galip geliriz.

Gene Sahte müjdelerde tövbe vaaz edilmez, günahları ve dünyayı terk etmek vaaz edilmez. Halbuki Vaftizci Yahya’nın ortaya çıkmasıyla birlikte tövbe çağrısı başladı. Ve Rabbimiz göğe alınmadan önce Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için öğrencileri zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. Müjdeyi Rab açıkça tövbe çağrısı olarak adlandırılıyor. Elçi Pavlus da Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor.

Tövbe etmek kişinin hayatının merkezinden olan benliğinden, yani kendi seçtiği yoldan, boş yaşayışından, dünya sevgisinden, para sevgisinden (gözün tutkuları, benliğin tutkuları ve maddi yaşamı verdiği gururdan) dönerek Tanrı’yı tüm aklınla, tüm canınla ve tüm yüreğinle sevmek, O’nu hayatımızın merkezi yapmaktır.Mesih’in çarmıhtaki ölümüne iman kişi ancak tövbe ederse günahları bağışlatan bir kurban olur. O zaman Kutsal Ruh’un gücüyle dolarak tövbeye yaraşır meyveleri Kutsal Ruh aracılığıyla her gün benliği reddederek verir ve böylece Tanrı odaklı bir Mesih imanlısı olarak yaşayabilir.

Rabbimiz insanlığı günahlarından kurtarmaya geldi. Baltayı ağaçların köküne dayamaya geldi. Bu ağaç insanların yüreğinde kök salan günah agacıdır. Ve bu günahın temelinde kendimize odaklanmak, merkeze benliğimizi koymak ve kendi isteğimizi yapmak var. Eğer Rab’be baltayı indirmesi için izin vermezsek ve günah kökünü hayatımızdan koparıp atmasını istemezsek, o zaman Rab’bin dünyaya gelme amacı, yani Noel’in anlamı bizde gerçekleşmiş olacak mı? Rab günahımızla savaşmaya, bizi koruyup temizlemeye geldi. Hayatlarımızdaki günahın köküne vurmaya ve bizi bundan kurtarmaya gelmiştir.

İşaya 27:3
“Ben RAB, bağın koruyucusuyum, Onu sürekli sularım. Kimse zarar vermesin diye Gece gündüz beklerim. Kızgın değilim. Keşke karşıma dikenli çalılar çıksa! Onların üzerine yürür, Tümünü ateşe verirdim.

Rab karşısına dikenli çalılarını çıkaracak kişilerin üzerine yürür, onları ateşle ve Ruh’la temizler ve paklar. İşte Kral İsa Mesih’in dünyaya geliş amacı budur. Eğer aramızda bu Noel’i Mesih’e ait olarak kutlamak isteyenler varsa tövbe ederek Tanrı’ya yaklaşsınlar. Bakın Rab ne diyor: “Keşke karşıma dikenli çalılar çıksa!” Keşke günahtan dönmek, dünyaya ölmek ve tövbe etmek için bu Noel’de Tanrı’nın önüne çıkanlar olsa..Bizler bunun için dua edelim. Sahte bir müjde değil, gerçek Müjde ile hayatlar değişsin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Kutsal Ruh’la Dolu Yaşam

09 Ekim 2016

Efesliler 5:15-18
“Öyleyse nasıl yaşadığınıza çok dikkat edin. Bilgelikten yoksun olanlar gibi değil, bilgeler gibi yaşayın. Fırsatı değerlendirin. Çünkü yaşadığımız günler kötüdür. Bunun için akılsız olmayın, Rab’bin isteğinin ne olduğunu anlayın. Şarapla sarhoş olmayın, bu sizi sefahate götürür. Bunun yerine Ruh’la dolun.

Kardeşler bu ayetlerde Pavlus’un Ruh aracılığıyla verdiği Tanrı sözünü okuyoruz. Dikkat edin, bilgeler gibi yaşayın, akılsız olmayın, şarapla sarhoş olmayın, Ruh’la dolun diyor Tanrı’nın sözü:
Biz Hristiyanlar, Tevrat’ıi peygamberlerin yazılarını ve İncil’i insan sözleri olarak değil, gerçekte oldukları gibi Tanrı’nın sözleri ve buyrukları olduğuna iman ediyoruz.

2.Petrus 1:20-21’de elçi Petrus şöyle yazıyor:
“Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.”

Bizim işte öncelikle bilmemiz gereken gerçek budur, çünkü yaşamımızı bu gerçek üzerine bina ediyoruz. Tanrı’nın sözü insanların yorumu değil, insanlar aracılığıyla aktarılan Kutsal Ruh’un düşünceleri ve buyruklarıdır. Bu yüzden İncil’de okuduğumuz ve anladığımız tüm sözleri ciddiye almak bizim ödevimizdir.

Bu ayetleri de Tanrı sözü oldukları için öneri olarak değil, gerçek buyruklar olarak ciddiye almalıyız. Örneğin, sarhoş olmayın sözünü bir buyruk olarak almamız gerekir, çünkü sarhoşluk aklın ve iradenin kontrolünü yitirmemize neden olur ve bunun sonucunda sefahate götürür. Fazlaca alkol alarak bilerek kendi kendini sarhoş etmek ve sefahate davetiye çıkarmak günah olacaktır. O yüzden bunu bir buyruk olarak kabul edebiliriz, çünkü kolaydır.. Ancak arkasından gelen ikinci sözü de aynı ciddiyeti gösteriyor muyuz? Yani Kutsal Ruh’la dolun bir buyruk mudur? İmanlılar olarak birinciyi buyruk olarak kabul ediyoruz, ama ikinciyi sanki bir öneri gibi düşündüğümüz olabilir!! Ancak ikisi de Tanrı’nın sözü ve ikisi de gerçektir ve buyruktur, ikisini de aynı şekilde ciddiye almamız gerekir. Eğer yılda bir kez bile olsa sarhoş olmak bizim ciddi bir sorunsa, Kutsal Ruh’la dolu yaşamamak da ciddi bir sorun değil mi?Öyle değil mi? Hiç meseleye böyle baktınız mı?

Efesliler 5:18’deki dolun fiili devam eden bir fiildir, yani sadece bir kere dolmaktan söz edilmiyor. Dolmaya devam edin, hep dolu olun anlamındadır. Tüm gün boyunca Ruh’la dolu olarak yaşamamız Tanrı’nın isteğidir. Elçilerin İşleri’nde Kutsal Ruh’la dolu yaşayan imanlılar anlatılıyor. Kutsal Ruh’la dolu imanlılar, Rab’bin isteğidir.

Peki Kutsal Ruh’la dolu olmak nasıldır? Kutsal Ruh’la dolu olduğumuzun ilk göstergelerinden biri konuşmamız biçimimizdir. Dilimiz “ateşten bir dil” haline gelir. Elç. 2:3’te Pentikost Günü’nde imanlıların üzerine “ateşten dillere benzer bir şeylerin” indi. Bu ateşten diller, sadece bilinmeyen dillerde konuşmak değil, ama “Tanrı’nın sevgisinin ve kutsallığının ateşinin dilimizde yansımasıdır. Konuştuğumuz dil kendi ana dilimizde göksel olacaktır. Çünkü Tanrı’ya yücelik vereni ve O’nun ruh ve yaşam olan sözlerini söyleyeceğiz. Kutsal Ruh’la dolun buyruğundan sonraki iki nokta üst üstenin ardından 19 ve 20. ayetlerde ne diyor: “Birbirinize mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyin; yürekten Rab’be ezgiler, mezmurlar okuyun; durmadan, her şey için Rabbimiz İsa Mesih’in adıyla Baba Tanrı’ya şükredin; ). Ruh’la dolu olduğumuz ilk önce dilimizde kendisini gösteriyor. Dilimizden Tanrı’ya övgüler, şükranlar, mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler yükseliyor; her şey için durmadan Babamız’a şükrediyoruz. Ruh’la dolu olduğumuzda Dedikodu, iftira, acılık ve öfke ruhunun yerini şükür ve övgü ruhu alır. Ateşli bir dille Rab’bi ilan ederiz.

İlk şehit İstefanos böyleydi. Yahudi din bilgilerine ateşli bir dille konuşmuştu.

Öyle ki, Elç. 6:10’da
“İstefanos’un konuşmasındaki bilgeliğe ve Ruh’a karşı koyamadılar.” diyor.

İstefanos ta İbrahim’den başlayıp bütün Eski Antlaşma’yı özetleyip İsa Mesih’in çarmıha gerilmesine kadar Ruh’un doluluğunda onlara müthiş bir Müjde vaazı verdi. Bu sözleri işitince öfkelendiler. Çünkü İstefanos’un ateşli bir dille Ruh doluluğunda konuşmasıyla Tanrı onların günahlarını ortaya çıkardı ve onları ilzam etti. Şehit olurken İsa Mesih’i Tanrı’nın sağında dururken gördü ve kendisini öldürenler için dua etti: “Ya Rab, bu günahı onlara yükleme!” dedi. Tıpkı Rab’bi gibi o da kendisine zulmedenler için iyilik diledi. Dili ölüm anında bile Ruh’un ateşine sahipti.
Efesliler 5:18’den sonraki ayetlerin tümü Ruh’la dolu insanların karakteristik özellikleridir. Tanrı’ya şükredip övgüler yükseltmekle başlar, kilisede ve evde birbirimize bağlı olmakla, yani karı koca, çocuklar ve anne baba, efendi ve köle arasındaki ilişkilerle devam edere ve 6. bölümdeki İblis’in hilelerine karşı durabilmek ve ruhsal savaş yapabilme konusuna kadar uzanır.

Özetleyecek olursak Ruh’la dolu değilsek, Tanrı’yı olması gerektiği gibi yüceltemeyiz. Ruh’la dolu değilsek, Tanrı’nın istediği karı koca olamayız. Ruh’la dolu değilsek, çocuklarımızı doğru yetiştiremeyiz. Çalışma yerimizdeki ilişkilerimizde Mesih’i yansıtamayız. Ruh’la dolu değilsek, İblis’in hilelerine karşı duramayız. Yani zaferli Hristiyan yürüyüşünün ve güçlü bir tanıklığın sırrı Kutsal Ruh’la sürekli dolu dolmaktır.Hristiyan yaşamımızda her şey sürekli Ruh’la dolu olmaya bağlıdır. Rab’bin işinde verimli olmak için Kutsal Ruh’la doluyoruz, kurallara göre değil, Ruh’un yönlendirişine ve Ruh’un sağladığı özgürlüğe göre hizmet etmek için! İsa Mesih’in yolu buydu!

Rab İsa’nın kendisi Kutsal Ruh’tan olmasına rağmen, yeryüzünde insan benzeyişinde tezahür ettiği yıllar boyunca her zaman Kutsal Ruh’la dolmayı amaçladı ve tüm yüreğiyle bunu aradı. Çölde geçirdiği 40 günün sonunda Kutsal Ruh’la dolu olarak ayrıldı ve her zaman Baba’nın yüzünü arayarak Ruh’la doluyordu. Bunu bir kerelik bir olay değil, tekrar eden bir süreç olarak gördü. O insanlara ya da şartlara göre değil, Ruh’un yönlendirişine, özgürlüğüne uyarak hizmet etti. Bu nedenle her şeyi her zaman doğru yaptı. Böylece Baba’nın sözünü dinlediği ve Baba’nın hoşnut olduğu Oğul olduğuna tanıklık edildi. Çünkü Baba’ya itaat etmek, her kurbandan iyidir.

Yeryüzündeki görevi bitip de göğe alınınca yeryüzünde bıraktığı öğrencilerine önce Kutsal Ruh’la dolmayı, yücelerden gelen güçle kuşatılmalarını söyledi. Rab dirilmiş ve göğe alınmıştı, bu iyi haberi söylemek için 10 gün beklemeye gerek var mıydı? Evet, çünkü Rab’bin işi Kutsal Ruh doluluğuyla yapılmalıydı. Bu nedenle hizmet etmeye başlamadan ve bir kilise olmadan önce Kutsal Ruh’la dolmalıydılar.

Şimdi biz Rab’bin kilisesi olarak ilk kardeşlerimiz gibi Kutsal Ruh’la doluluğu aramamız gerek. Ama bunun için önce nasıl bir yüreğimiz olmalı?

Rab, Yuhanna 7. bölümde
“Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin” dedi. Susamış olanlar Rab’den içiyor.

Yeremya 29:13’te
“Bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız” diyor.

İbraniler 11:6’da
“Tanrı’ya yaklaşan, O’nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir.” diyor.

Tanrı kendisini arayanları ödüllendiriyor. Neden böyledir? Çünkü sadece tüm yüreğimizle Tanrı’yı aradığımızda, O’nunla ilişkimizin dünyadaki en önemli şey olduğunu göstermiş oluruz.

Şöyle bir şey hayal edelim. İsa’nın göğe alınmasından sonra yücelerden gelen güçle kuşanmak için yukarı odada dua eden öğrencilerden biri beklemekten yorulduğunu söyleyip dokuzuncu gün odadan çıkıyor. Diğerlerine artık beklemekten vazgeçtiğini söylüyor. Halbuki bir gün daha bekleseydi, Kutsal Ruh’la dolacak, yücelerden gelen güçle kuşanacak ve aradığı cevabı bulacaktı. Sonradan olayın gerçekleştiğini duyunca ne büyük bir hayal kırıklığı içine düşecektir..Böyle bir kişi Rab’be susamamış, tüm yüreğiyle O’nu aramamış bir kişi olarak ödülünü alamadan fırsatı kaçırmış olur.

Bu yüzden Rab’bin Ruhu’yla dolu olmaya açıkmış ve susamış bir yürk tutumumuz olsun ki ödülümüzü alalım. Her şeyden çok Rab’bi arzuladığımızda, birinci yeri her zaman Rab’be verip kendimizi inkar ettikçe O’nu tüm yüreğimizle arıyoruz.

Yüreğimizi pek çok odası olan bir eve benzetecek olsak, eğer odaların sadece birinde ışık yanıyorsa, o evde ışık var diyebiliriz, ama tüm odalarda ışık olsa o ev ışıl ışıl parlıyor deriz…Kutsal Ruh’la dolu yaşamak buna benzer, Mesih’in içimizde yaşamı ışık saçar. Gerek sözde gerek eylemde insanların gözü önünde Rab’bin ışığı parlar. Hayatımızın her alanını Rab’ne vererek kendimizi inkar ettiğimiz oranda Rab’bin lütfuyla bunu başaracağız. Ruh’la dolarak bize şimdi yapılması imkansız gelen pek çok şeyi tereyağından kıl çeker gibi başardığımızı görürüz. Örneğini bir kardeşi bağışlamakta zorlanıyorsak Ruh’la dolu olduğumuzda bunu kolayca yapabiliriz. Ya da belirli bir kaygı bizi düşüncede tutsak ediyorsa, gelecek korkumuz varsa Ruh’la dolu olduğumuzda bu korkuları üzerimizden atabiliriz. O yüzden bize teşviğim Rab’bin özgürlük veren Ruhu’nu içimizde dolu olmasıdır. O’na acıkıp susayalım, o zaman hayatlarımızda Mesih açıkça yücelecek ve biz de rahat edeceğiz.Mesih’in sözünü ettiği kolay boyunduruk, hafif yük ve rahatlık Ruh doluluğundadır. Rab bizleri uyandırsın.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Barıştırma Görevimiz

21 Ağustos 2016

İncil 2.Korintililer 5:11-21
11  Rab’den korkmanın ne demek olduğunu bildiğimizden insanları ikna etmeye çalışıyoruz. Ne olduğumuzu Tanrı biliyor; umarım siz de vicdanınızda biliyorsunuz. 12 Kendimizi yine size tavsiye etmeye çalışmıyoruz. Ama yürekle değil, dış görünüşle övünenleri yanıtlayabilmeniz için bizimle övünmenize fırsat veriyoruz. 13 Eğer kendimizde değilsek, bu Tanrı içindir. Aklımız başımızdaysa, bu sizin içindir. 14 Bizi zorlayan, Mesih’in sevgisidir. Yargımız şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü. 15 Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.

16 Bu nedenle, biz artık kimseyi insan ölçülerine göre tanımayız. Mesih’i bu ölçülere göre tanıdıksa da, artık öyle tanımıyoruz. 17 Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. 18 Bunların hepsi Tanrı’dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi. 19 Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti. 20 Böylece, Tanrı aracılığımızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih’in adına elçilik ediyor, O’nun adına yalvarıyoruz: Tanrı’yla barışın. 21 Tanrı, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım.

Rabden korkmak ne anlama geliyor? Pavlus burada şunu demek istiyor;  İnsanlar İsa Mesih’te kurtuluşa kavuşmadıkları takdirde günahları yüzünden Tanrı tarafından yargılanacakları ve sonsuzca cehenneme gidecekleri gerçeğiydi.

Bu nedenle Pavlus ve Elçiler İnsanlar Tanrının gazabına uğramasınlar Mesih’te ki kurtuluşa kavuşsunlar diye gayretle çabalıyorlardı.
Pavlus içtenlikle yaptığı bu çalışmanın bazı kötü niyetli ve sözde inanlılar tarafından sekteye uğratılmaktan bahsediyor. Ve şöyle demek istiyor; Kendi yaşantımızı önemsemiyorsak, hor görülen bir yaşam sürüyorsak, kendimizi öne çıkarmıyorsak, size hep basit bir kul gibi hizmet ediyorsak Bunu Tanrıyı yücelttiğimizin bir göstergesi olarak görün.  Gururlu ve kendilerini öne çıkaran sözde Mesih inanlılarına siz cevap verin. Çünkü bizim bu çabamız Tanrıya olan sevgimizden kaynaklanıyor.

Yargımız şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü.  Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.

Pavlus ve elçilerin ararım verdiği bir diğeri uyarı şuydu Mesih herkesin günahı için öldü öğleki insanlar iman edip sonsuz yargıdan ve cehennemden kurtulsunlar. Hayat memat meselesi olan bu kurtuluşu ellerinin tersi ile itmesinler. Çünkü gök altında ve gök üstünde insanların Mesih’in dışında kurtula bilecekleri başka bir seçeneğin olamadığını insanların iyi bilmesi gerekiyor.

Mesihi kabul edip sonsuz yaşam vadine kavuşan insanların yaşamlarında birinci ve ilk yeri Mesih’in alamsı şart ve gereklidir. Yani yaşamımız Mesih’le her an bütünleşmeli. Siz imanlı kardeşler bu konuda kendiniz ne düşünüyorsun. Yaşamınızın birinci ve en önemli yerinde Mesih’in kendisi var mıdır? Bu İnanlılar için en önemli ve can alıcı bir gerçektir. Bunu her gün kendinize sorun ve cevaplayın. Bu sıtardan’ta değilseniz ruhani yaşamınızda büyük bir sorun var demektir. Unutmayın Siz yaşayasınız diye Mesih sizler için kendi yaşamını verdi.

İnsanlar Mesih’te yenilenmiştir. Artık ırk, dil, renk, kadın Erkek ayrımı olmak ’sızın insanlar Mesih’te yeniden yaratıldılar. Tanrı her şeyi Mesih’te yeniden yaratıyor. Ve bizler bu yeni yaratılışa davet edilip seçildik. Kutsal kitabın Vahiy bölümünde Yeni yeruşalim yani gökte yeni bir kent kilise için hazırlanıyor diyor. Dünya ve dünyada olan her şey günah yüzünden yargılanıp ateşle yanacaktır ama Mesih’te yenilenmiş kişiler için yeni gök ve yeni bir yer hazır olacaktır.

Şimdi bizim en önemli görevimiz Elçi Pavlus gibi insanları bu kurtuluştan haberdar ederek Tanrıyla barışmalarını sağlamaktır.

Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı.

Bu ayetin altını kalın çizerek üzerinde durmak gerekiyor Tanrı yalnız Mesih aracılığıyla insanları kendisiyle barıştırdığını görüyoruz. Bu çok önemli bir vurgudur. Ne Meryem ana ( evet Ona saygı duyuyoruz ama bizle tanrı arasında aracı değildir ) Ne azizler ne her hangi bir insan nede bazı dinlerin kendileri açısından iddia ettikleri bir peygamber İnsanlığı kurtaramaz.  Dikkat edelim Ayetteki bu cümle iki defa tekrarlanıyor.

Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı.

Kimde kendisiyle barıştırdı Tanrının sözü tekrara tekrar vurguluyor bizi Mesih’te kendisiyle barıştırıyor. O zaman Mesih İnsanlığın kurtuluşu olarak ilk ve tek seçenektir. İşte biz Mesih inanlıları olarak Tanrıyla barıştığımız için ve bunu tecrübe ettiğimiz için Tanrının bu barış çağrısını duyurma görevimiz vardır. Bu barış Tanrı tarafından Mesih’te sağlanmışıdır. Ama bunun ilkelerini duyurma görevi bize verirmiştir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, düşünceniz nedir kardeşler.

2.Korint 6:1-2
Tanrı’yla birlikte çalışan bizler, O’nun lütfunu boş yere kabul etmemenizi ayrıca rica ediyoruz.  Çünkü Tanrı diyor ki,
“Uygun zamanda seni duydum,
Kurtuluş günü sana yardım ettim.”

Uygun zaman işte şimdidir, kurtuluş günü işte şimdidir.

Bu barıştırma ve barış zamanı ne vakittir? Şimdidir vakit varken bu görevimizi yapmalıyız. Çünkü gün gelecek ki bu barıştırma zamanını bulamayacağız. Ve Rab gelecektir. Zaman varken bu görevimiz yapmalıyız. Verilen Talant örneğini hatırlayalım. Sonra Rab tarafında yargılanmayalım. Rab hepimizi bu anlamda uyandırıp harekete geçirsin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı’nın Tapınağı Olarak Büyümek

01 Mayıs 2016

Rab’bin dünyaya geliş amacı insanları karanlığın egemenliğinden kendi Işık Egemenliğine aktarmaktır. İnsanoğlu günaha düştükten beri karanlığın egemenliğinde ölümde yaşamaktadır. Bu yüzden bu karanlıktan çıkmak için Işığın karanlıkta parlaması ve ışığa geçmesi gerekiyordu. Rab bu yüzden dünyaya ışık saçmaya geldi ve dünyanın Işığı Benim dedi ve ölümün gölgelediği diyarda oturan bizler bu Işığı gördük. Bu Işık’a geldik. Rab dedi: “Bana iman eden asla karanlıkta kalmaz, Yaşam Işığına sahip olur” ..Hamdolsun, Rab’be iman ediyorsak Yaşam Işığına sahibiz, ölümden yaşama geçmişiz demektir. Rab kilisesini IŞIK çocuklarından oluşturuyor.

Rab dedi ki; Hiç kimse kandil yakıp bunu bir kapla örtmez, ya da yatağın altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar.

Rab de her birimizi bir kandil gibi yaktıktan sonra bizi bir kapla örtmez, yatağın altında gizlemez ve bir kandilliğe koyuyor. İşte bu kandillik Rab’bin bizi yerleştirdiği yerel kilisemizdir. Dirisu Kilisemiz Rab’bin bir kandilliği, Rab’bin Ruhunu alan bizlerde kandilleriz. İçeri girenler ışığımızı görsün diye buraya yerleştirildik. İşte Kilise Rab’bin elinde bir kandilliktir.

Mat 16:18
Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi* bu kayanın üzerine kuracağım”

Dedi ve Elç.2. bölümde Rab Petrus’un vaazı ile Pentikost Günü’nde kilisesini kurmaya başladı.

Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz* olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı. Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.

Böylece Pentikost Günü Kutsal Ruh’un göklerden iman edenlerin üzerine dökülmesinden sonra Petrus’un vaazının sonunda bir günde üç bin kişi sözü benimsedi, tövbe ederek bilinçli olarak vaftiz oldular ve sonra kendilerini Tanrı sözüne, kiliseye, Rabbin Sofrasına ve duaya adadılar. O günden başlayarak kilisenin temelleri atıldı.

Petrus’a Göklerdeki Baba’nın açıkladığı şey İsa’nın Yaşayan Tanrı Oğlu Mesih olduğuydu. Ve Kilise işte buna iman üzerine kuruluyor. Kilise Kaya üzerine temellendirildi..Bu Kaya Mesih’tir. Hiç kimse bu temelden, yani İsa Mesih’ten başka bir temel atamaz. İsa’dan ayrı bir temel atan Mesih karşıtıdır.

Elçiler bu öğretileri, paydaşlığı, Rabbin Sofrasını, dua etmeyi, vaftizi, tövbeyi ,kutsamayı, dirilişi ve Son Yargı günüyle ilgili gerçekleri İsa Mesih’ten aldılar ve Ruh’un gücüyle kilisenin temelini attılar. Ama nihayetinde bu temeldir, üst yapı değildir..Bir yapının sağlamlığı temelin sağlamlığına bağlıdır. Ama insanlar bir yapıya baktığında temeli görmüyorlar, üst yapıyı görürler..Bu müthiş temele lâyık bir üst yapının insanlarca görülmesi gerekir. Şimdi ilk kiliseyle ilgili ikinci bölümü okuyalım. Yani üç bin kişi topluluğa katıldı ve imanlılar kendilerini temel öğretilere adadılar. Temel atıldı ve Sonra ne oldu?

Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.

İlk imanlılar elçilerin temel öğretisinin ardından üst yapıyı çıkmaya başladıklarını görüyoruz.Mallarını mülkleri satmalarını, her şeyi ortaklaşa kullanmaya başladıklarında, her gün toplanıp bir arada bulunmalarında, herkesin ihtiyacına göre paranın dağıtımında sadelikte, sevinçte, Tanrı’yı övmelerinde ve halkın beğenisini kazanmalarında üst yapıyı görüyoruz. İşte kilisenin yükselişi, Mesih’in ışığının aydınlığı, insanların önünde iyi işlerinin parlaması, Göklerdeki Baba’nın yüceltilmesi budur. Bunun sonucunda Rab de çalışıyor, mucizeler ve belirtiler gösteriyor, yeni kurtulanları topluluğa katıyordu. Evet Mesih’in kilisesi Mesih temelini attıktan sonra hemen üstyapıya geçiyor. İlk kilise temeli attıktan sonra vakit kaybetmeden bu üst yapıyı Kutsal Ruh’un gücüyle çıkmaya başladı.

Bu üst yapıya bir an önce çıkmaya başlamak önemlidir. Şimdi bu konuyla ilgili Eski Antlaşma’dan bir örneğe bakalım.

İsrail halkı Babil sürgününden döndükten sonra, ilk başta tapınağın temelini büyük bir coşkuyla attılar. Tapınağın eski halini hatırlayan yaşlılar sevinçten ağladılar ve Rab’bi var güçleriyle yücelttiler. Ancak daha sonra Yahudalılar’ın düşmanları gelip onlara engel olmaya çalıştı, krala iftiralarla dolu mektuplar yazdılar ve bir süre sonra tapınağın yapımı durduruldu. Halk da tapınağı zamanla ihmal edip tembellik etmeye, kendi işlerine bakmaya başladı. İşte o zaman Rab Peygamber Hagay ile Zekeriya peygamberler aracılığıyla halkın önderleri Yahuda Valisi Zerubbabil ve Başkahin Yeşu’ya konuştu. Özellikle kısa peygamberlik kitaplarından olan 2 bölümden oluşan Hagay kitabı bununla ilgilidir: Peygamber Hagay’n mesajı şöyleydi:

Hag 1:2
“Her Şeye Egemen RAB diyor ki, ‘Bu halk, RAB’bin Tapınağı’nı yeniden kurmak için vakit daha gelmedi diyor.'” “Bu tapınak yıkık durumdayken, sizin ağaç kaplamalı evlerinizde oturmanızın sırası mı?” Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “Şimdi tuttuğunuz yolları iyi düşünün! “Dağlara çıkıp kütük getirin, tapınağı yeniden kurun. Öyle ki, ondan hoşnut olayım, yüceltileyim.

Bunun üzerine Zerubbabil, Başkâhin Yeşu ve tüm halk RAB’bin sözüne, O’nun tarafından gönderilen Peygamber Hagay’ın sözlerine kulak verdiler. Halk RAB’den korktu. Sonra RAB’bin ulağı Hagay, RAB’bin şu sözlerini halka bildirdi: “RAB, ‘Ben sizinle birlikteyim’ diyor.” Böylece Her şeye Egemen Rab’bin tapınağında işe başladılar.

İsrail halkı 70 yıllık sürgünün sonunda Tanrı’nın lütfuyla tekrar topraklarına geri döndüler ve heyecanla tapınağın temelini attılar. Ancak karşılaştıkları direncin etkisiyle tapınağın yapımına kararlı şekilde devam etmediler, tembelleştiler, vakit kaybettiler. Tanrı’nın tapınağının yapımı durunca kendi rahatlarıyla ilgilenmeye başladılar, Tapınak yıkık iken, kendilerini rahat ettirecek ağaç kaplamalı evlerde oturdular. Ataları Davut’un yüreğini yansıtmadılar. Çünkü Davut, “ben sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturuyorum. Oysa Tanrı’nın Sandığı bir çadırda duruyor!” diyerek Rab için bir tapınak kurmayı arzulamıştı..Kendi gündelik hayatlarının rahatlarına dalıp Tanrı’nın amacını göz ardı edince peygamber Hagay ortaya çıktı ve Tanrı’nın sözünü onlara bildirip onları azarladı. Halkı hedeflerine ve amaçlarına doğru tekrar teşvik edip harekete geçirdi. RAB, Hagay aracılığıyla ilerlemelerini, başladıkları işi her güçlüğe, dirence karşı sürdürmelerini, amaçladıkları hedefe doğru kararlılıkla yürümelerini istedi. Onlarla birlikte olduğunu söyledi ve onlara cesaret verdi.

Efesliler Mektubu’nda bakın biz imanlılar nasıl tarif ediliyoruz:

Efesliler 2:20-22
“Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te inşa ediliyorsunuz
.

Demek biz Tanrı’nın kutsal tapınağıyız ve Tanrı’nın hoşnut olması ve yüceltilmesi için varız. Tanrı bu tapınağın yapımının ihmal edilmesini, durmasını istemiyor..Devam etmesini, yükselmesini, Ruh aracılığıyla bu tapınağı diri taşlarla temel üzerine kurmak istiyor. Hagay’ın peygamberlik sözleri ruhsal tapınağın yapımı, yani kilisenin olgunluk ve kutsallık bakımından yükselmesi için bugün aynen geçerlidir.

İbraniler 6:1’de
“…temeli yeni baştan atmadan Mesih’le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim.”

Tanrı’nın ruhsal tapınağının üst yapısını hayatlarımızda nasıl çıkacağız? Artık temeli yeni baştan atmadan, ilk öğretileri aşıp yetkinliğe doğru ilermeli, göksel çağrımızda bizim için öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşmalıyız. İrademizi Kutsal Ruh’a tabi kılmalıyız. Benliğin işlerini Ruh’la öldürmeliyiz.

Çevremizdeki insanların Mesih benzeyişinde Hıristiyanlar’la tanışmaya ihtiyacı var. Mesih benzeyişine değişip dönüşmemiz bu ruhsal tapınağın yükselmesidir. İnsanlar tapınağın güzelliğini, Mesih’in farkını, gücünü ve sevgimizi ancak bu şekilde bizim hayatlarımızda görürler..Onlar bizim temel bilgilerimizle ilgilenmiyorlar..İnsanlar bizim ayrıntılı doktrinlerimizle ilgilenmezler, çünkü onları görmezler. İnsanlar üst yapıyı seyrederler, ortaya çıkan ürünü görürler ve buna göre Rab’bin Müjdesi onlara çekici gelir.

Elçi Pavlus da kendi hayatında bu üst yapıyı vakit kaybetmeden çıkmak, ruhsal tapınağın Mesih’e doğru yükselmesi konusunda son derece tutkuluydu. Mesih’le ilgili temeli atar atmaz, vaftiz olur olmaz, İsa’nın Rab olduğunu hemen havralarda duyurmaya başlamıştı..Ve bunu tüm hayatı boyunca zenginleştirerek geliştirdi, asla geri adım atmadan, tembellik etmeden, yorulmadan, düşmanlardan yılmadan, korkmadan ruhsal tapınağı hep daha da yükseltti. Aynı şekilde hem öğrencilerine ve tüm imanlılara da bunu yapmalarını Hagay’la aynı Ruh’tan konuşarak öğretti.

Hagay’ın peygamberlik sözü bugün bize yetkinliğe doğru ilerlememizi buyuruyor, benlikteki hayatlarımıza sırt çevirerek, kendimize ağaç kaplamalı evler yapmaktan önce Tanrı’nın attığı tapınağın temeli üzerinde ruhsal olarak bina edilmemize çağırıyor. Biz ruhsal tapınağın yapımına hayatlarımızda ara vermeden, dinlenmeden devam etmeliyiz. Ruhsal yaşamımızda, Mesih’le yürüyüşümüzde tembellik etmek çok tehlikelidir.

Özdeyişler 6:10-11
“Biraz kestireyim, biraz uyuklayayım, Ellerimi kavuşturup şöyle bir uyuyayım” demeye kalmadan, Yokluk bir haydut gibi, Yoksulluk bir akıncı gibi gelir üzerine
.

Rab hepimizi uyanık saklasın..Yokluk, yoksulluk değil, varlık ve zenginlik içinde yaşayalım..Dua toplantılarımıza katılmaktan, kişisel yaşamımızda paklıktan, kutsallıktan ödün vermeyelim. Tanrı’nın sözüne itaat edelim. Günahlarımızdan dönelim. Tanrı’nın sevgisinde büyüyelim, birbirimizi bağışlamakta, gayrete getirmekte istekli olalım. Rab’bin sözünü duyuralım. Bu tapınağın yükselmesinden rahatsız olan düşmanlarımızdan yılmayalım..Rab’de geliştikçe, Rab’bi aradıkça, Mesih’e daha çok benzedikçe Şeytan’ın saldırıları da artmaktadır. Ancak Rab, “Kilisemi kuracağım” ve “Sizinle birlikte olacağım” demiştir. Bizde başladığı iyi işi kendi gününe dek tamamlayacaktır ve zafer kazandıracaktır. Düşman azgın bir ırmak gibi geldiğinde, RAB’bin Ruhu onu kaçırtacak.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Göğe Uzanan Merdiven

13 Mart 2016

Tanrımız’a şükrolsun, çünkü O kendisine giden yolu bizlere gösterdi. Ve kendisine açılan Kapı’nın kimliğini açıkladı. Rabbimiz İsa, “Yol Benim” “Kapı Benim” dedi. Rab İsa’nın kapısından giren Tanrı’nın Egemenliğine girer.Rab İsa’nın yolunda yürüyen Tanrı’nın Egemenliği’nin yolunda yürür.

Yüzyıllar önce insanlar bir zamanlar Tanrı’nın dünyayı doldurun buyruğunu dinlemeyip bir arada kalmak ve kendilerine ün yapmak, ad kazanmak, göklere erişmek için Babil’de bir kule dikmeye başladılar..Yaptıkları tuğlalardan bir kule yaparak göklere nam salmak istediler. Ancak Tanrı buna izin vermedi, çünkü Tanrı’ya kibir ve gururla dolu yüreklerle yaklaşılamazdı. Günahkârlar Tanrı’nın Egemenliği’ne giremezdi.Ancak merhameti bol olan Tanrı, alçakgönüllülere O’na giden yolu gösterdi. İbrahim’in torunu olan Yakup bir gece bir düş gördü…Bu Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, merdivenin başının göklere eriştiğini gördü. Tanrı’nın melekleri merdivenden çıkıp iniyorlardı. Tanrı bu düş ile Yakup’a ne söylemek istemişti?

Tanrı Yakup’a göklere erişmek için bir kule yap demedi, ama O’na bir merdiven gösterdi. Kibirli insanların kulesi reddedildi, ama Tanrı alçakgönüllülere kendisi göğe çıkan bir merdiven sağladı. Bu merdiven Yakup’un soyuyla ilgiliydi. Bu merdiven neyi temsil ediyor? Yakup’un soyundan gelen İsa Mesih dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, göğün açıldığını, Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz.” Hamdolsun, işte göklere açılan Kapı, göklere giden Yol ve işte başı göklere erişen Merdiven O’dur.

Rab İsa’ya iman ediyorsak, o zaman o kutsal merdiveni çıkıyoruz demektir ve Tanrı’nın buyurduğu ve gösterdiği yoldan en nihayetinde göklere varacağız..Dünyadaki günlerimiz sona erdiğinde orada olacğaız. Çünkü Tanrı’nın önünde kibirle değil, O’nun lütufla yaşıyoruz. Tanrı’ya kendi gücümüzle, iyiliğimizle, aklımızla varmaya çalışmıyoruz..Rab’bin sağladığı Yol’da hedefe doğru ilerliyoruz. Bizim yolculuğumuz kutsaldır, yolumuz dünyadan farklıdır. İnsanlık Babil kulesi ile göğe çıkmaya çalışıyor biz ise İsa Mesih’le göğe gidiyoruz.

EA’da Balam adlı bir adam İsrail halkını kutsarken şöyle diyordu: Tek başına yaşayan, Uluslardan kendini soyutlayan Bir halk görüyorum.

Evet, işte Tanrı halkının karakteri budur: Hıristiyanlar olarak dünya uluslarının yaşadığı gibi değil, Tanrı’ya ayrılmış olarak fiziksel olarak değil, ama ruhsal olarak kendimizi soyutlamaya çağrılıyoruz. Eğer soyutlanmak zorunda olmasaydık, Tanrı bize dünyadakiler gibi yaşayın, bu çağın gidişine uyun, dünyayı sevin, günaha karşı koymayın derdi..Ancak bizim çağrımız asla böyle değildir! Kimse kendisini aldanmasın..Tanrımızın bizi kurtarmaktaki ve kutsamaktaki amacı bu çağın gidişine uymamamız ve Tanrı’nın isteğini yerine getirmemizdir.

Romalılar 12:2’ye bakalım. Tam da bunu söylüyor:
Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”

Bu ayette Kutsal Ruh yüreklerimize konuşuyor ve bir buyruk veriyor aslında. Tanrı değişmemizi buyuruyor…

Yaratılış 1. bölümün 2-3. ayetlerinde dünyanın yaratılışı anlatılırken şöyle söyler “Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.” Dünyanın yaratılışında Tanrı’nın Ruhu ve Tanrı’nın Sözü etkin biçimde çalıştı..Düzensiz, şekilsiz, karanlık, kaotik bir yeryüzüne düzen, şekil, ışık getiriyor ve yaratılışı tamamladıktan sonra Tanrı “her şeyin çok iyi olduğunu görüyor”. Rab kusursuz bir iş meydana getirdi.

Sevgili kardeşler, dünyanın yaratılışında gördüğümüz bu resmi Rab bizim hayatlarımızda da aynen tekrarlamaktadır: Tanrı, karanlık, düzensiz, biçimsiz, kaotik hayatlarımızı eline alıyor ve Kutsal Ruh bizim hayatımızda çalışmaya, dalgalanmaya başlıyor, Tanrı’nın sözü yüreğimize ekliyor, içimizde parlıyor ve Rab ışık olsun diye buyuruyor ve aydınlanma sağlıyor. Ve sonuçta içsel olarak değişim oluyor ve Rab bizi o kadar çok değiştirmek ve dönüştürmek istiyor ki sonunda bize bakıp “her şeyin çok iyi olduğunu görmek istiyor..Bir başka değişle, Rab iman etmemizden önceki günah içinde yozlaşmış, karanlık, acılık, nefret, kıskançlık ve her türlü kötülükle dolu olan bizleri Tanrı’nın Sözü ve Kutsal Ruh aracılığıyla kökten değiştirmektedir.. Bu değişimin yönü nedir? Yani biz neye benzeyeceğiz, kime benzeyeceğiz.

Kol. 3:9-10
Eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız; eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısı’na benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz.

Bir şey kendisini yaratana nasıl benzeyebilir? Hamdolsun Rabbimize, bizler günah işleyen Adem’in yolunda karanlıktayken, gökten inerek insan benzeyişinde, kul suretinde yaşayan Yaratıcımıza yani Tanrı’nın beden alan Sözü İsa Mesih’e benzemek için değişiyoruz.. Hamdolsun, hamdolsun.İşte Müjde’nin özü budur.

İbraniler: 1:2-2
Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir.

Tanrı’nın sözü sadece yazılı biçimde değildir. Eski zamanlarda Tanrı peygamberler aracılığıyla konuşur ve onlar bu sözleri yazıya geçirirlerdi. Ancak Tanrı’nın sözü bu son çağda insan biçiminde gelmiştir. Söz insan olup aramızda yaşadı..EA ve YA arasındaki fark budur. EA’da Tanrı’nın sözü yazılıdır, On Buyruk taş levhalara yazıldı, Kutsal Yasa birçok parşömene yazıldı. Ama İsa’nın gelmesiyle Tanrı’nın Sözü insan olup aramızda yaşadı. Böylece Tanrı’nın sözü sadece okuyarak değil, bakarak, gözlemleyerek, seyrederek anlaşılır hale geldi.

Tanrı her birimizi Oğlu gibi insan biçimindeki sözüne dönüştürmek istiyor. Bu nasıl olabilir? Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesiyle O’nun gibi düşünmeye başladığımız zaman olur. O’nun gibi düşünmeye başladığımızda, O’nun gibi hareket etmeye başlarız. Çünkü içsel yaşamımız dışsal davranışlarımızı yönetir.

İlk dünyaya geldiğimizde belirli bir düşünce biçimimiz yoktur. Yeni doğmuş bir bebeğin dünyasal bir düşünce biçimi yoktur. Ama bebek büyüdükçe doğası gelişir ve Adem’den miras aldığı günahlı doğa çevresindeki dünyayla uyumlu olur; düşünce yapısı günahlı hale gelir; dünyadaki herkes gibi bencilik, yalan, gurur, kıskançlık, nefret, sevgisizlik gibi benliğin ürünlerini verir. Başkalarına zarar verir. Ancak kişi Mesih’e iman ettiğinde, ruhsal olarak yeni doğar. Tanrı’nın Ruhu ve sözü o kişiyi yeniden yaratır. Tanrı’nın ruhsal bakımdan yeni doğan imanlılar için isteği benliğin işlerini ortadan kaldırıp Mesih’te bu yeni, diriliş yaşamının gelişmesi ve düşünce yapısının Tanrı’nın isteğine göre yenilenmesidir.

Yaratılışta Tanrı, toprağa, sulara ,yani cansız varlıklara biçim verdi, düzen getirdi. Cansız varlıklar doğal olarak Tanrı’ya itaat ederler, çünkü akıl ya da vicdan sahibi değillerdir, başka seçenekleri yoktur..Hayvanlar da böyledir. Ancak yaratılış içerisinde Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan tek varlık olan insanlar Tanrı’ya itaat etme ayrıcalığına sahiptir. Ve bu yüzden Tanrı’nın bizi değiştirme işi cansız varlıklarda yaptığı değil, bizim isteğimizi ve iznimizi gerektiriyor. Tanrı bizden izin ister mi? Elbette, çünkü bizi kendi suretinde yarattı ve bizim isteğimize saygı gösterir..Aksi halde, Tanrı imanlı ya da imansız tüm insanları isteğimize bakmadan zorla değiştirmez miydi? Ama Tanrı bu yolu seçmez..Biz Tanrı’ya bizi değiştirmesi için izin veriyoruz, O’na kendi isteğimizle boyun eğeriz. Bu yüzden Tanrı’nın istediği değişimin devam etmesi, her şeyin çok iyi olması için Tanrı ile işbirliğinde olmamız, yani Tanrı’ya izin vermemiz gerekir.

Hayatımızda bir kriz noktasına geldiğimizde “Ya Rab, ne yapacağım? Düşüncen ya da isteğin nedir?” diye sorarız. Hayatımızda bir dönüm noktasına geldiğimizde ya o kararı ya da bu kararı vermeniz gerekir, ama ne yapacağımızı bilemeyebiliriz.. Ama Tanrı’nın sözü Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebileceğimizi söylüyor. Eğer o karar anına dek yıllarca Kutsal Ruh’un düşüncemizi yenilemesine izin vermişsek, o zaman Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğini bilebiliriz… Ama eğer Tanrı’nın düşüncelerimizi yenilemesine izin vermemişsek, karar anına ya da kriz zamanına geldiğimizde benliğimize iyi geleni seçebilir ve yanlış yapabiliriz.

O yüzden Tanrı’nın düşüncesi için kriz zamanlarını ya da önemli karar anlarınız beklemeyelim. Kriz olsun olmasın sorunlar olsun ya da olmasın, bizim hedefimiz her durumda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmek olmalıdır. Zihinlerimizi Tanrı’nın sözüne ve Ruhu’na açarak İsa Mesih’in öğretilerine ve yaşamına dikkatle bakalım. Rab bizde bir yaratma işini sürdürüyor. Rab, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın isteğini sadece sözde değil, eylemde, kendi yaşamıyla gösterdi ve öğretti. Rabbimiz “Ben ve Baba Biriz” ve “Beni gören Baba’yı görmüştür” dedi. İsa Mesih’e baktıkça ve O’nu gördükçe, Baba Tanrı’yı görürüz ve O’nun düşüncelerini anlamaya başlarız. Hiç kimse Tanrı’yı görmedi, ama Tanrı olan biricik Oğul O’nu bize tanıtıyor. Oğul’u daha da yakından tanımak için özellikle Kutsal Kitap’ın İncil bölümünü çok okumalıyız. İncil’de İsa’nın nasıl yaşadığı, farklı olaylara nasıl tepki verdiği, insanlar hakkındaki düşünceleri, davranışları hakkında öğreniriz. Bu şekilde Tanrı sözüyle aydınlandıkça Kutsal Ruh bizi İsa’ya yönlendirir ve O’nun benzeyişine göre bizi değiştirir. O’nun düşüncesine sahip olmaya ve Mesih’in iyi, beğenilir, yetkin isteğini ayırt etmeye başlarız.

Rab İsa’ya iman etmiş, yeniden doğmuş ve günahlarımız bağışlanmış olsa da, bazı konulardaki düşüncelerimiz dünya insanlarına benzeyebilir . Çoğumuz belli konularda Tanrı’nın düşüncesiyle yenilenmemiş olabiliriz. Yenilenmediğimiz konularda büyüyemiyoruz, değişemiyoruz, Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt edemiyoruz ve hep çocuk gibi kalıyoruz demektir.

Rab’bin sözü üzerinde derin düşünen kişinin düşüncesi ise yenilenir ve O Mesih benzeyişinde değişip dönüşür, ruhsal bir yetişkin haline gelir..Tanrı’nın yetkin, iyi ve beğenilir isteğini ayırt ederek Rab’bin adını yüceltebilir..Kilisemizin ışık olması işte buna bağlıdır kardeşler… Rab dedi ki: Bende kalın, ben de sizde kalayım. Ateşe odun atılmadıkça ateş giderek ısısını kaybeder ve sonunda söner..Enerjinin, sıcaklığın devam etmesi için yakıt şarttır..Tanrı’nın sözü de bizim yüreğimizdeki Kutsal Ruh ateşinin yakıtıdır. Bu yüzden Kutsal Kitap okumaya günlük olarak zaman ayırın ve gerekirse bir okuma planı ile her gün Rab’bin sözünün ve Ruhu’nun yüreğinizde ve düşüncelerinizde işlemesine izin verin.Rab sözüne her şeyden çok değer verir. Sözünü her şeyin üzerinde tutar ve bu yüzden sözüne değer vereni de bereketleyecektir.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar