Tanrı’nın Yüceliği İçin Yaşamak
03 06 2012
Matta 5. bölümde İsa Mesih’in Dağdaki Vaaz’ını biliyoruz. İncil’in yüceliğini ve farkını açıkça ortaya koyan, ilk okuduğumuzda hepimizi etkileyen Tanrısallığın parladığı bir pasajdır.
Rab’bin Dağdaki vaazı tabiri caizse Yeni Antlaşma’nın “anayasıdır”..Nasıl ki Musa Eski Antlaşma’yı bir dağda alıp halka verdiyse, İsa da Yeni Antlaşma’nın kurallarını halka başka bir dağda vermektedir…Musa’nın durumunu hatırlayalım; Sina Dağı’nda Tanrı’nın Kutsal Yasası’nı aldı,Tanrı kendi parmağıyla yazdığı yasa levhalarını Musa’ya verdi. Dağa bir hayvan bile dokunsa taşlanacak” buyruğunu vermişti..İbraniler 12:21’de şöyle diyor: “Görünüm öyle korkunçtu ki, Musa, “Çok korkuyorum, titriyorum” dedi.”
Ama bir de İsa’nın vaaz verdiği dağa bakıyoruz..tüm insanlar Rab’bin yanında dağdalar, hem de hayvanlarıyla birlikte oradaydılar.. Rab halkının arasına gelmiştir ama insanlar güvenlik içindeler.
RAB aynı kutsal Rabdir, ama artık düzen değişmiştir..Yasa aynı Yasadır, ama lütuf ve gerçek gelmiştir..Verilen kuralların ahlaki seviyesi yükselmişti, ama artık kurallar taş levhalara değil, Ruh aracılığıyla yüreklere yazılacaktır.
Bugün Dağdaki vaazın bir bölümünü paylaşmak ve sizleri tekrar teşvik etmek istiyorum..Bu bölümde Rab İsa Tanrı’yı dünyanın önünde nasıl yücelteceğimizle ve dünyayı Tanrı’yı yüceltmeye nasıl yönlendirebileceğimizle ilgilidir.
Mat 5:13 “Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz.
Mat 5:14 “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez.
Mat 5:15 Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliye koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar.
Mat 5:16 Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler!”
Kimden bahsediyor bu sözlerinde? Yeryüzünün tuzu dünyanın ışığı derken kimleri kastediyor? Kendisine iman eden Tanrı’nın çocukları için söylediği sözler bunlardır. Bizim için söylüyor.
Yüreklerine Tanrı’nın yasaları yazılmış kişiler için söylüyor. Yeni Antlaşma’nın çocuklarına söylüyor.
Burada Hristiyanların ve kilisenin dünya için, insanlık için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.. Gerçekten bizler bu kadar önemli olabilir miyiz? Neden tuz ve ışık kadar önemli oluyoruz? Bizler de diğerleri gibi sadece insanız, bizim de pek çok eksiklerimiz, zayıflıklarımız var. Bu dünyada olağan insanlar gibi yaşıyoruz.
Ama bizde dünyada olmayan bir şey var.
Rab İbrahim’e bir vaat vermişti: Gen 22:18 Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.” İbrahim İshak’I kurban olarak sunduğu zaman RAB ona bu vaadi veriyor. Bu vaat ne harika. Bir insan RAb’bin kutsama aracı oluyor, insana verilen büyük bir onur..”Soyunun aracılığıyla” İbrahim’in soyu ne kadar değerli değil mi? Onun soyu aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacaktır..Peki bu soy kimlerden oluşuyor?
Bunun cevabı Yeni Antlaşma’da verilmektedir: Gal 3:7’de “İbrahim’in gerçek oğulları iman edenlerdir.”
Ve
Gal 3:9 Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar.
Bizler Rab İsa Mesih’e imanımız sayesinde İbrahim’in gerçek oğulları oluyor muyuz!??..Kutsanıyor muyuz? Evet.. O zaman İbrahim’in imanının aynısına sahip olarak yeryüzündeki halkları bereketleme ve kutsama misyonuna sahibiz.
Rab’bin İbrahim’e verdiği vaat, şimdi Mesih İsa’ya olan imanımız sayesinde bizler için geçerlidir.
Kardeşler, Yeni Antlaşma imanlıları olarak bizler ne kadar değerli olduğumuzun farkında olmalıyız.. 1KO.6:19’da ne diyor: “Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz?”
İçimizde artık Kutsal Ruh yaşıyor. Tanrı Oğlu’nun yüceliği içimizde parlıyor. Bu nedenle bizler Kutsal Ruh’un insanları, ulusları kutsama araçlarıyız..Bizim dünya için değerimiz ve önemimiz büyüktür.
Şimdi Matta 5’deki ifadelere bakalım:
“Yeryüzünün tuzu sizsiniz”– Tuz yiyecekleri lezzetli ve hoş bir hale getirir ve koruyucu özelliği vardır. Tuzun yiyecekleri koruma özelliğinin keşfedilmesi insan medeniyetini ilerleten temellerden olmuştur. Çünkü mevsimsel yiyeceklere bağımlılığı ortadan kaldırarak uzun mesafelere yiyecek götürebilmeyi mümkün kılmıştır. O kadar önemlidir ki, tarihte tuz kaynaklarını ele geçirmek amacıyla savaşlar bile çıkmıştır. Yeryüzünün tuzu olmamızdaki hikmet budur. Yeryüzü, yani dünya ve insanlar için Hristiyanlar’ın anlamı budur. Yaşamları ve öğretileriyle insanlara Tanrısal bir lezzet sunmak, göğün tadını hissettirmek ve ayrıca dünyayı tam bir ahlaki mahvoluştan korumaktır. Tanrı’nın bereketleri imanlıların dualarıyla, aracılığıyla gökten yere iner. Çünkü Rab bizleri İbrahim’e verdiği vaat uyarınca kutsal bir ulus, kâhinler topluluğu, barış yapıcıları ve kutsama araçları haline getirmiştir. Ettiğimiz dualar, bereketle meler ve kutsamalarla, bıraktığımız etkiler ve sergilediğimiz örneklerle dünyayı değiştirme gücü ve yetkisi kiliseye verilmiştir.
“Dünyanın ışığı sizsiniz” sözüne gelelim –..Gezegenimizin ışığı güneştir, Güneş sayesinde nesneler görünür hale gelir, şekilleri, doğaları, güzellikleri, kusurları görülür. Işık ise İncil’de her zaman yaşam ve İsa Mesih anlamındadır. Örneğin Rabbin doğumuyla ilgili olarak Matta 4:16’da “Karanlıkta yaşayan halk, Büyük bir ışık gördü. Ölümün gölgelediği diyarda Yaşayanlara ışık doğdu” diye yazar. Gene Yuhanna 8:12’de “İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur”. Nasıl ki fiziksel dünyayı güneş aydınlatıyorsa, canlılara biyolojik yaşam veriyorsa ki güneş olmazsa dünyada yaşam olmazdı, aynı şekilde ruhsal karanlığı da İsa Mesih aydınlatmaktadır. .Ruhsal meseleleri gerçekten anlamak, karanlıktan kurtulup sonsuz yaşama kavuşmak için Rab’be ihtiyaç vardır.. Rab İsa ışığın kendisidir ve dünyanın ışığıdır. Fakat ona iman eden bizler yani kilise O’ndan aldığı ışığı yansıtarak dünyayı aydınlatabiliriz. Öğretileriyle ve örnekleriyle Tanrı’nın insandan beklentisini, insanın günahlı durumunu, esenlik yolunu ve mutluluğa götüren tek kapı’yı gösterebilir ve insanlığı cehaletten kurtarıp aydınlatabiliriz.
Tepeye kurulan kent gizlenmez … – Yahudiye dağlık bir bölgeydi ve pek çok kent tepelerde ve tepe yamaçlarına kuruluydu ve çok uzaklardan bile görünüyordu. Rab’bin kilisesini bu dünyada tepeye kurulu kent gibi yapmıştır. Bunu yapmaktaki amacı herkesin eylemlerimizde Mesih’i görmesi içindir Bizim eylemlerimiz gizlenemez. Dünyanın gözü üzerimizdedir. Sadece dünyanın gözü üzerimizde değil, ruhsal olarak da hem meleklerin hem de kötü ruhların gözü üzerimizde..Çünkü Efesliler 2:6’da dediği gibi “Tanrı bizi Mesih İsa’da, Mesih’le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu”. Madem göksel yerlerde otutuyoruz, o zaman tüm davranışlarımızda kutsal, alçakgönüllü ve iyi işlerle dolu olmamız beklenir. Çünkü bizi gören, bizi göndereni görecektir. Rab O’nun temsilcileri olalım ve iyi işlerimiz görülsün diye bir amaç uyarınca bizi tepeye kurulan bir kent gibi yapmıştır. Yabanıl topraklarda aç susuz dolaşanlar Tepe üzerine kurulu kenti görerek yemek içmek için buraya geleceklerdir.
Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar.- Gene bir önceki benzetmeye benzeyen bir ifade. Burada Rab kandilliği, yani kiliseyi yaktıktan sonra sonra yerde duran tahıl ölçeğinin altına koymadı, duvarda asılı ya da masa üzerindeki kandilliğe koydu..Herkes bu ışığı görsün ve o ışıktan yararlansın diye. Çünkü bütün insanlık karanlıktadır ve Rab’bin kandiliği yakmaktaki amacı dünyayı ışığımızla parlatmaktadır.
Peki bizim ışığımızın parlaması ne demek? – Kutsal yaşamımız, konuşmalarımız, sadakatimiz her yerde görülmesi ve bilinmesidir. Bütün cemiyetlerde, işlerimizde, evde, sıkıntılarda ya da zorluklarda gerçek Hristiyanlar olduğumuz görülmelidir. Kutsal Ruh’tan kaynaklanan iyi işlerimiz belli olmalıdır. Ama Rab’bin bizi tepe üzerine kurmasının ya da kandilliğe koymasının nihai amacı sadece iyiliklerimizin görülmesi değildir. Matta 6:1’de Rab ne diyor? “Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız’dan ödül alamazsınız”. Demek ki asıl amacımız kendimizi göstermek yapmak değil, Göklerdeki Babamızı yüceltmek ve diğer insanların da yüceltmesine önayak olmaktır. Ferisiler doğruluklarını diğer insanlar görsün diye kendilerine yücelik kazandırmak için yaparlardı, gerçek Hristiyanlar ise Tanrı’yı yüceltmek için eyleme geçerler. İnsanların ne düşündüğüne bakmazlar. Bizler iyi işlerimizi Tanrı’nın yüceltilmesi için sergilemeye çağrıldık.
Rab’bin bu ayette söylediği bir sözcüğe özel olarak dikkat edelim: “Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki!” bu “öyle” parlasın sözcüğünden ışık parlamalarının farklı dereceleri olduğunu anlıyorum. ışığın farklı parlaklık dereceleri vardır.. 30 mumluk ampul ile 100 mumluk ampül aynı seviye parlamaz..Bunun gibi Rab’de “öyle parlasın ki” derken aslında bize yetkin bir parlaklık derecesinde olmamızı istiyor..Öyle bir parlaklık düzeyi olsun ki, insanlar “iyi işlerimizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!” Daha düşük parlaklıklarda Rab’bin iyi işleri fark edilmez..Dünyanın aldatıcılığı içerisinde kaybolup gitme tehlikesi olabilir.
Rab Matta 5:46-47’de ne demişti:
Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri* de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?
Sevgili kardeşler, dünyada insanlar belli vicdan ölçütlerine göre yaşıyorlar, dünyanın ve insanlığın temel kuralları, ilkeleri, sosyal yaşam bu türden vicdani davranışları zorunlu kılar..bizi sevenleri severiz, dünyada arkadaşlıklar, dostluklar kuruluyor, ilişkiler, birliktelikler oluyor..Bu ayette de söylendiği gibi vergi görevlileri, yani günahkarlar da öyle yaparlar..Peki Rab bize ne söylüyor? bu ayetlerde “fazladan” sözcüğüne dikkat edin.. Fazladan bir şeyler yapmamızı istiyor.. Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz fazladan ne yapmış olursunuz.. Çünkü Tanrı çocuklarına verilen ahlak standartları çok yüksek. Dağdaki vaaz gerçekte bu fazladan yapılan işler konusuna çok değinmiştir.
Örneğin Rab neler söylüyordu:
Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.
Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin.
Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün.
Bunlar ve Dağdaki vaazdaki diğer buyruklar hep fazladan şeyler yapmamızla ilgilidir.
Kardeşler, o zaman Rab’bin bizden istediği şey “fazladan” işler yapmamız ve ödül almamızdır. Sadece bizi sevenleri sevmemizi değil, düşmanlarımızı da sevmemizi istiyor..Çünkü bu O’nun karakteridir…Ve bunları bize öğüt olarak vermiyor..Burası çok önemli….Yani yaparsanız iyi olur, yapmanızı tavsiye ediyorum demiyor…Bunlar buyruklardır..Yapmak zor görünse de Rabbimiz bunları buyruk olarak gene de veriyor…Bunun tartışılacak ya da pazarlık edeceğimiz bir tarafı yok…Biliyoruz ki, İnsani açıdan bunları yapmak zordan öte imkansız..Evet..beden alıp aramıza gelen zayıflıklarımızda bize yakınlık duyan, yüreğimizden geçen kötü düşünceleri bilen Rab nasıl bizden imkansız bir şey yapmamızı istiyor?
Kardeşler, öncelikle şunu bilelim ki fazladan işler insanın başaracağı türden işler değildir..Bunlar Tanrı’nın işleridir. Tanrı’nın Ruhu’nun bizde çalışması sonucu gerçekleşir. Rab İsa Tanrı’nın Ruhu’nun bizlerde egemenlik sürmesini buyurmaktadır…Rab bütün bu fazladan işleri Kutsal Ruh’a itaat ederek, O’nun sözünün gücüne güvenerek yapabileceğimiz biliyor ve bu nedenle buyuruyor..O aslında bize “Tanrı’nın Ruhu’nun sizde egemen olmasını buyuruyorum” diyor..Bu gerçekleştiği zaman Rab’bin ışığı bizde parlar..Ve Rab’bin buyruklarını yerine getiririz…Rab’bin Ruhu bizde gözükür, o zaman diğer insanlar bizde görünen ışığa ve Kutsal Ruha çekileceklerdir. Tanrı’nın bizdeki işlerini övecekler ve onlarda bizim gibi olmak isteyeceklerdir..Bizim etrafımızda Rab bir çekim alanı oluşturacak , insanlar bize baktıklarında sevgiyi görecekler, dilimizden umut sözleri döküldüğünü duyacaklar, esenlik yolunu bildirdiğimizi işitecekler..Bizde farklı bir şey olduğunu görecekler.
İsa Mesih’in dağdaki vaazını dinleyenler bu farkı gördüler.
Matta 7:28 “İsa konuşmasını bitirince, halk O’nun öğretişine şaşıp kaldı.
Mat 7:29 Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu”
İnsanların bizim için de böyle düşünmesi ne harika olurdu.
Bu halka televizyonlarda, gazetelerde kendi din bilginleri sürekli konuşuyor…Körler körlere kılavuzluk yapıyor..Ama bizi dinledikleri zaman, bizi gözlemledikleri zaman Kendi din bilginleri gibi değil, yetkili bir gibi öğrettiğimizi, konuştuğumuzu görsünler…
Sevgili kardeşler, Tanrı bizi seçmekteki, bizi yaratmaktaki ve bize biçim vermekteki amacı nedir?
Bunu açıklayan bazı ayetler okumak istiyorum:
Efesliler 2:10’da şöyle diyor “biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık”
Yeremya 13:11 “Kuşak insanın beline nasıl yapışırsa, ben de İsrail ve Yahuda halklarını kendime öyle yapıştırdım diyor RAB, ‘Öyle ki, bana ün, övgü, onur getirecek bir halk olsunlar”
Yeşaya 43:21 Kendim için biçim verdiğim bu halk Bana ait olan övgüleri ilan edecek.
1Pe. 2:9 Ama siz seçilmiş soy, Kral’ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı’nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz.
Titus 2:14“Mesih bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak üzere kendini bizim için feda etti.”
Tanrı’nın bizi neden suçlarımızdan kurtardığı, biçimlendirdiği, arıttığı ve kutsal bir halk haline getirdiğini bu ayetlerde görüyoruz..Rab’bi yüceltmek, O’nun erdemlerini, O’na ait övgüleri, onuru ilan etmek ve O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak için….Matta 5:14-15’te söylediği gibi Rab bunları yapmamız için bizi tepe üzerine kurdu, kandilliğe koydu..Göksel yerlerde Mesih’le birlikte oturttu. Her ruhsal kutsamayla kutsadı. Kutsal Ruh’unu verdi..Şimdi bizden ne bekliyor? Bütün dünyaya Tanrı’yı tanıtmamızı ve insanların Tanrı’yı yüceltmesi için araç olmamız buyuruyor..Bu bir buyruktur ve bizler için keyfi bir durumu yoktur..Sonuçta Tanrı’nın erdemleri, ünü, yüceliği, övgüsü, iyilikleri söz konusudur..Ve bizler keyfi davranamayız.. Rab’bin şöyle diyor: “Hiçbirimiz kendimiz için yaşamayız, hiçbirimiz de kendimiz için ölmeyiz.”
Eğer kendimiz için yaşarsak durumumuz çok kötü olabilir.
Romalılar 2:23-24’te şöyle diyor: “Kutsal Yasa’yla övünürken, Yasa’ya karşı gelerek Tanrı’yı aşağılar mısın? Nitekim şöyle yazılmıştır: “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor.”
Bu ayet Eski Antlaşma döneminde Kutsal Yasa’ya sahip olan İsrail halkına söylenen bir sözdür..İsrailliler Kutsal yasa ile övünür, diğer halklardan kendilerini üstün sayarlardı, ama Yasa’ya uymayıp Tanrı’yı aşağılarlardı. Ve onların bu günahları nedeniyle diğer uluslar Tanrı’yı yanlış tanıdılar ve hatta küfrettiler.
Peki Bu bizim için de pekala söylenebilir mi? Örneğin Dağdaki Vaazla övünüp ona karşı gelirsek ne olur? Tanrı’yı aşağılamış olmaz mıyız? “Düşmanlarınızı sevin” buyruğuyla övünürken düşmanlarımızdan nefret etsek, beddua etsek, onlardan nasıl intikam alacağımız üzerinde derin düşünürsek, Tanrı’yı aşağılamaz mıyız? “Sağ yanağına vurana, sol yanağını uzat” buyruğuyla övünürken tam tersini yaparsak ne olur? Tanrı’nın sözünü küçümsemez miyiz? Örnekler çoğaltılabilir..Gerçekten de bu harika buyruklarla çoğu zaman insanların önünde övünüyoruz, insanlara “işte bizim İsamız böyledir” diyoruz, çünkü gerçekten övgüye değer sözlerdir..Ama her zaman bu buyrukların gereğini yaptığımızı söyleyemeyiz..Bizim yüzümüzden insanlar Hristiyanlar’ın da dünyadakilerden hiçbir farkı yok derlerse ne olacak? Tanrımızı sırf bizim yüzümüzden reddediyorlarsa bu bizim için ne büyük utanç olur değil mi?
Rab dedi ki: “Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz”
Hindistan’ın eski yöneticisi Gandi’nin Hristiyanlıkla ilgili şöyle bir sözü var. “Mesihinizi seviyorum, ama mesihçilerinizi sevmiyorum. Mesihçileriniz Mesih’e hiç benzemiyor” İmansız olan bu adam kötü tanıklık eden Hristiyanlar nedeniyle böyle bir söz söyledi..Gandi milyonlarca Hindu üzerinde etki sahibi bir adamdı..Bunun tam tersi bir söz söyleseydi belki de bütün Hindistan şimdi Hristiyan olmuştu.
O nedenle Rab hepimizi bereketlesin, Kutsal Ruh’u bizlerde egemen olsun. Kurtarıcımız Tanrı’ya tanıklığımız öyle bir parlasın ki insanlar göklerdeki Babamızı yüceltsinler.
Dirisu Kilisesi
Alper Özharar