Tanrı Kendisini Onurlandıranı Onurlandırır

22.09.2013

Sevgili kardeşler,

Bugün RAB’bin kendi adından korkanlara, O’nun sözünü dinleyenlere karşı sadakati hakkında bir paylaşım yapmak istiyorum. RAB kendi sözünü ve adını her şeyin üzerinde tutar. Çünkü yüceliği almaya ancak O yaraşır. Kendisiyle aynı fikirde olan, bu gerçeği bilen ve buna göre yaşayan insanları da aynı şekilde üstün tutar.

1.Samuel 2:3’de
RAB “Beni onurlandıranı ben de onurlandırırım. Ama beni saymayan küçük düşürülecek. ”
diyor.

Bu sözü bir Tanrı adamı kahin Eli’ye yönelik olarak RAB’den bir mesaj olarak iletmişti..Eli, peygamber Samuel’den önce tapınakta hizmet eden kahindi ama oğulları tapınakta günah işliyordu ve Eli onları bu hizmetten uzaklaştırmayıp bu günahlara karşı gereken tepkiyi göstermemiş, günahlarına göz yummuştu..Böyşece Tanrı’nın adını küçük düşürmüş oldu, oğullarını Tanrı’dan daha çok gözetti ve sonunda kahinlik ondan ve onun soyunda alındı. İki oğlu da aynı gün öldü, Tanrı’nın Sandığı Filistliler’in eline geçti ve sonra Eli’nin kendisi de can verdi. Bütün bunları gören Eli’nin gelini “İKAVOT” dedi, yani “Yücelik İsrail’den ayrıldı” dedi..İşte Eli’nin bu hatası hem kendisi, hem oğulları, hem kuşakları ve tüm İsrail halkı için felaketle sonuçlandı.

Bu olayda olduğu gibi Tanrı’yı saymayan küçük düşürülür, ama O’nu onurlandıran onurlandırılır. Eğer Tanrı’ya iman ederek, O’nun sözüne ve yasasına itaatle yaşayarak O’nu onurlandırırsanız, o zaman Tanrı sizi diğerlerinin önünde bizi tanır.

Ancak günümüzde dünyadaki iş yerlerine, devlet kademelerinde ve hatta bazen kiliselere bile baktığımızda, çoğu zaman saygıdeğer kişiler görünüşte onurlandırmıyor gibidir. Dünyamızda çoğu kez takdiri kötüler, hilebazlar, sahtekârlar alır. Hayatın bütün alanlarında günahlı davranışların insanları zenginliğe, terfie, güce ve nüfuza yönlendirdiğini görmekteyiz. Kötüler beğenilir ve takdir görür. Haksızlıkla elde ettikleri zenginliği, gücü ve nüfuzlarını kullanarak zayıfları ve savunmasızları ezerler.

Peki, doğruların eline ne geçer? Çoğu zaman önemsenmezler, istismar edilir ve ezilirler. İyi işleri ödüllendirilmez, doğrulukları tanınmaz ya da takdir görmezler. Aslında çoğu zaman doğrular sadece doğru oldukları için acı çekerler. Ve hilebazlar muvaffak olurken doğru insanlar çoğu kez sonuncu gelir.

Hüsran ve umutsuzluk içinde feryat ediyoruz. Bu duyguyu 73. Mezmur çok iyi veriyor. mezmurcu şöyle yazar,

Tanrı gerçekten İsrail’e, Yüreği temiz olanlara karşı iyidir. Ama benim ayaklarım neredeyse tökezlemiş, Adımlarım az kalsın kaymıştı. Çünkü kötülerin gönencini gördükçe, Küstahları kıskanıyordum. Onlar acı nedir bilmezler, Bedenleri sağlıklı ve semizdir. Başkalarının derdini bilmez, Onlar gibi çile çekmezler. Bu yüzden gurur onların gerdanlığı, Zorbalık onları örten bir giysi gibidir. Şişmanlıktan gözleri dışarı fırlar, İçleri kötülük kazanı gibi kaynar. İnsanlarla eğlenir, kötü niyetle konuşur, Tepeden bakar, baskıyla tehdit ederler. Göklere karşı ağızlarını açarlar, Boş sözleri yeryüzünü dolaşır. Bu yüzden halk onlardan yana döner, Sözlerini ağzı açık dinler. Derler ki, “Tanrı nasıl bilir? Bilgisi var mı Yüceler Yücesi’nin?” İşte böyledir kötüler, Hep tasasız, sürekli varlıklarını artırırlar. Anlaşılan boş yere yüreğimi temiz tutmuşum, Ellerimi yıkamışım suçsuzum diye. Gün boyu içim içimi yiyor, Her sabah azap çekiyorum.”

73.Mezmur ’un acı gerçekliği özellikle Ester Kitabı’nda Mordekay ve Haman’ın hayatlarında görülüyor. Bununla ilgili olarak Ester Kitabı’nı biraz hatırlayalım…

Kısaca hatırlayalım: Kraliçe Ester’in kuzeni Yahudi Mordekay sürgüne girmiş İsrailliler’in soyundan gelen ve Pers İmparatorluğu’nun Sus Kenti’nde yaşayan Yahudi’ydi..Ester kraliçe olduktan sonra Mordekay’ın kralın kapı görevlisi oldu. Bu görevdeyken Pers kralı Ahaşveroş’a karşı düzenlenen bir tuzağı ortaya çıkararak hayatını kurtardı, ancak bu soylu davranışının karşılığında hiçbir şey almadı. Ne bir ödül ne de bir takdir aldı.

En nihayetinde kral, Mordekay’ı ödüllendirmek yerine Yahudiler’e düşman olan Agaklı Haman’ı sağ kolu olarak terfi etti. Bu adam İsrail halkının can düşmanı olan Amalek soyundan geliyordu ve Musa Mısır’dan Çıkı 17:16’da şöyle peygamberlik etmişti: “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” dedi, “RAB kuşaklar boyunca Amalekliler’e karşı savaşacak!” Yani bu Haman Tanrı halkı olan Yahudiler’in düşmanıydı. Ancak Haman bütün kötülüklerine rağmen imparatorlukta herkes tarafından büyük itibar gördü ve takdir topladı. Herkesin onun önünde eğilmesini buyurdu.

Mordekay Tanrı’ya olan inancından ötürü Haman’ın hangi soydan geldiğini bildiği için saygı göstermeyi ve önünde eğilmeyi reddetti. Yani Tanrı’nın sözünü onurlandırmış oldu. Ancak Mordekay’ın dertleri daha da arttı. Herhangi bir şekilde onurlandırıldı mı ya da en azından inançları uğruna ayağa kalktığı biraz olsun saygı gördü mü? Hayır, tam tersine hem kendisi hem de tüm halkı için ölüm cezası aldı. Haman krala gitti, Mordekay’ın ve tüm Yahudi halkının yok edilmesi ve mallarının yağmalanmasına izin veren bir ferman çıkartmak için zenginliğini ve politik etkisini kullandı. Haman sadece zenginlikleriyle, oğullarıyla, gücüyle, kral ve kraliçeyle yemek yeme fırsatıyla övünmekle kalmıyor, Mordekay’ı öldürme hazırlıkları yapıyordu. Keyfi yerinde, her şey istediği gibi gidiyordu. Mordekay aldatılmış, ihmal edilmiş ve haksız yere ölüme mâhkum edilmiştir. Sonra Mordekay ve Yahudiler günahlarına karşılık oruç tutup çula sarındığını ve kül içinde yatarak tövbe ettiler.

Böylece her şey kötüye giderken, Mordekay’ın durumunda birdenbire devasa bir değişim oluyor. Kralın bir gece uykusu kaçmasıyla başlar.

Nedeni her ne olursa olsun, o gece gözüne uyku girmedi. Ve böylece Pers ülkesinin tarih kayıtlarının getirilip kendisine okunmasını buyurdu. Okunan bölümde Mordekay kapı nöbetçilerinin kralı öldürmeyi tasarladıklarına kulak misafiri olmuştu ve işittiklerini anında haber vererek kralın hayatını kurtardığını okur. Bundan sonra herşey değişti..Mordekay’ın can düşmanı olan Haman, onu beyaz bir atın üzerinde kent meydanında dolaştırarak onurlandırdı..Haman’ın karısı Zereş bile RAB’bin takdiriyle şöyle bir peygamberlik sözü söyledi: “Önünde gerilemeye başladığın Mordekay Yahudi soyundansa, ona gücün yetmeyecek, önünde yok olup gideceksin.” ve Sonunda Mordekay’ın düşmanı Haman tıpkı karısının dediği gibi, Mordekay için yaptırdığı darağacına asıldı ve yok olup gitti.

İşte bu noktada 73. Mezmurun ikinci yarısı gerçekleşmiş oluyor:

“Ben de onlar gibi konuşayım” deseydim, Senin çocuklarına ihanet etmiş olurdum.
Bunu anlamak için düşündüğümde, Zor geldi bana, Tanrı’nın Tapınağı’na girenedek;O zaman anladım sonlarının ne olacağını.
Gerçekten onları kaygan yere koyuyor, Yıkıma sürüklüyorsun.
Nasıl da bir anda yok oluyor, Siliniveriyorlar dehşet içinde!
Uyanan birisi için rüya nasılsa, Sen de uyanınca, ya Rab, Hor göreceksin onların görüntüsünü.

Ve böylece soruyu soruyoruz, olayların bu büyük dönüşümünden ne çıkarmamız gerekiyor? Mordekay’ın onurlandırılmasından ne öğrenmeliyiz? ilk olarak Tanrı’nın her zaman hazır ve etkin biçimde tarihin olaylarını yönettiğini öğreniyoruz. Ve ikincisi tarih olaylarını yöneten Tanrı’nın bu olayları vaatlerini yerine getirecek ve kendisini onurlandıranları en nihayetinde onurlandıracak biçimde idare ettiğidir.

Tanrı’nın elinin iş başında olduğunu görüyoruz. kralın en kritik gecede uykusuzluk çekmesine sebep olan neydi? Onca kitap arasından okunması için Pers tarih kayıtlarını seçmesine ne sebep oldu? Ve tüm imparatorluk tarihinin kayıtlarında yer alan bütün o hatırlamaya değer işler arasında okuyucuyu önemsiz ve tanınmayan bir Yahudi’nin yaptıklarını okumaya yönlendiren neydi?

Cevap Tanrı’nın ilahi takdiridir. Bütün bunlar her durumda kendi iyi amacı uyarınca etkin olan Tanrı’nın işleridir.. Haman’ın eli hâlâ daha iyi gibi görünmesine ve kendi tarafında her türlü dünyasal imkâna sahip olmasına rağmen, hiçbir servetin, gücün ya da nüfuzun Her Şeye Egemen RAB’bin kudretini ve vaatlerini alt edemedi. İnsanlar günahlı bir tutumla onur ve beğeni arayışında olabilir ve doğru insanların rezil olması için elinden gelen her şeyi yapabilir, ama bu en sonunda kaybedeceği bir savaş veriyordu, zira Rab’bin kendisini onurlandıranı onurlandırmaya ve kötüyü cezalandırmaya yönelik amaçları ve vaatleri engellenemez.

Bu gerçeğin bir başka örneği Yusuf’un hayatında görülür. Yusuf haksız yere köle olarak satılmış ve Tanrı’ya sadakati yüzünden yıllarca zindana atılmış bir adamdır. Ne var ki, en nihayetinde uygun zaman Tanrı tarafından onurlandırılır ve Mısır’ın ikinci en güçlü adamı haline gelir. Öykünün sonunda başına gelen kötülüğü ve aşağılanmayı düşündüğünde şöyle der, “Siz bana kötülük düşündünüz, ama Tanrı bugün olduğu gibi birçok halkın yaşamını korumak için o kötülüğü iyiliğe çevirdi.” Gördüğünüz gibi Tanrı’nın nihai amaçları ancak öykünün sonunda anlaşılabilir. Tanrı Yusuf zindandayken onun itaatini terk etmiş görünmektedir, ama nihai olarak Tanrı, Yusuf’un itaatini önceki acı ve reddedilme dönemi olmaksızın mümkün olmayacak biçimde onurlandırdı.

Mordekay’ın yaşamında, mezmurcunun yaşamında, Yusuf’un durumunda ve bizim yaşamlarımızda haksızlıkların görüldüğü birçok durum vardır. Ama o durumlarda bile Tanrı’nın kontrolde olduğunu ve egemen olarak yönettiğini hatırlamak çok önemlidir. Tanrı, Haman’ın iktidara geldiği tarihsel olaylarını yönlendirmekte de etkindi. Yusuf haksız yere zindana atılırken de Tanrı etkindi. Tanrı böyle yaptığında vaatlerine ya da halkına sadakatsizlik etmez, ancak tarihteki olayları nihai amaçlarına ulaşmak için kullanmaktadır. Ve belirli bir anda nasıl görünürse görünsün, bu nihai amaçlar her zaman Tanrı’nın kendisini onurlandıranları onurlandırmasını içerecektir.

Rom 8:28’de Pavlus bunu açıklıyor:
Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz.

Her zaman Tanrı’nın elini ya da amaçlarını ayırt edemeyiz ve kendisini onurlandıranları onurlandırmak için nasıl çalıştığını anlayamayız, ama öykünün sonunda Tanrı’nın her zaman vaatlerini yerine getireceğinden emin olabiliriz. O her durumda iyiliğimiz için etkindir..Bu bizim imanımızı gerektirir. O nedenle öykünün sonunu sabırla bekleyelim. Sadakatimiz, doğruluğumuz ve itaatimiz asla Tanrı tarafından hor görülmez. Günahın ve kötülüğün asla nihai olarak zafer kazanmasına izin verilmez.

Mordekay ve Yusuf Tanrı’nın sadakatini ve kurtarışını bu dünyada gördüler. Mordekay ve Yusuf gibi adamları bir dönem aşağılanmaya ve ihmale katlanmış, ama sonunda bu hayatta onurlandırılmış insanlara örnektir. Ama bu her zaman olmaz, Tanrı her zaman doğruları bu hayatta onurlandırmaz, bazen acı çekerler ve dünya tarafından onur kazanmadan, tanınmadan, utançla kaplanmış olarak göçüp giderler.

Bunun nihai örneği Acı Çeken Kul İSA MESİH’İN YAŞAMINDA, ÖLÜMÜNDE VE DİRİLİŞİNDE sergilenmiştir…

İsa Mesihi kendi halkı aşağıladı, O’nu çarmıhta onursuz bir ölüme teslim ettiler ama Tanrı dirilişinde ve yüceliğe erişmesinde O’na onur bahşetti.

Mordekay’ın, Yusuf’un ve Tanrı tarafından onurlandırılmış diğerlerinin ruhsal olarak işaret ettiği bir Kişi vardır. Yolu bu Kişi ile eninde sonunda kesişmeyen herkes onursuzluk içinde yaşayacaktır. Ama her kim bu Kişi ile birleşirse ebediyen onurlanacaktır.

Tanrı tarafından onurlandırılmanın tek yolu onurlu olan İsa Mesih’e iman yoluyla yaşamaktır.

Mesih’in adında ve gücünde itaat ederek Tanrı’yı onurlandıran yaşamlar sürebiliriz.

Bunun karşılığında Mesih gibi biz de her zaman bu hayatta onurlandırılmayabiliriz. Böyle olduğunda kızıp gücenmeyelim. Tanrı’nın en nihayetinde Mesih’le birleştiğimiz için halkına ebedi onur bağışlayacağını bilerek dayanalım. Çünkü bizler sadece bu dünya için yaşamıyoruz, düşüncelerimiz, beklentilerimiz bakımından hep gelecekteyiz..Kimliğimiz, yüceliğimiz, ebedi onurumuz Mesih’te saklıdır..Onların açığa çıkmasını sabırla bekleyelim..Şu anda durumumuz ne olursa olsun, doğruluğumuza sımsıkı sarılarak öykümüzün sonunu imanla bekleyelim.

Mezmur 34’te şöyle diyor:
Doğrunun dertleri çoktur, Ama RAB hepsinden kurtarır onu.
Bütün kemiklerini korur, Hiçbiri kırılmaz.
Kötü insanın sonu kötülükle biter, Cezasını bulur doğrulardan nefret edenler.
RAB kullarını kurtarır, O’na sığınanların hiçbiri ceza görmez.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Bizi Değiştirir

09 Eylül 2013

Baba’nın sevgisi, İsa’nın lütfu, Kutsal Ruh’un paydaşlığı sizinle olsun, sevgili kardeşler. Ruhumuz Allah’la ittifak içinde olsun çünkü ihtiyacımız olan budur.

Luka 5:1-11
Halk, Ginnesar Gölü’nün kıyısında duran İsa’nın çevresini sarmış, Tanrı’nın sözünü dinliyordu. İsa, gölün kıyısında iki tekne gördü. Balıkçılar teknelerinden inmiş ağlarını yıkıyorlardı. İki tekneden Simun’a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, teknenin içinden halka öğretmeye devam etti. Konuşmasını bitirince Simun’a, “Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı atın” dedi. Simun şu karşılığı verdi: “Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları atacağım.” Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. Öbür teknedeki ortaklarına işaret ederek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki tekneyi balıkla doldurdular; tekneler neredeyse batıyordu. Simun Petrus bunu görünce, “Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım” diyerek İsa’nın dizlerine kapandı. Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. Simun’un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup’la Yuhanna’yı da aynı şaşkınlık almıştı. İsa Simun’a, “Korkma” dedi, “Bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.”Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler.

Burada yüce bir zat insanlara Tanrı’nın egemenliğini anlatıyordu. Kendisi daha yeni yeni anlatmaya başlamıştı. İnsanlar O’na hayran kalmışlardı. İnsanlar hayatlarında ilk defa böylesine net ve açık olarak yaşam dolu sözleri işitiyorlardı. Karşılarında Söz’ün kendisi vardı. Kalabalık O’nu adeta sıkıştırıyordu. İsa oradan çekilip kıyıdaki balıkçıların yanına gitti. Bu balıkçılar da O’nu dinliyorlardı. İsa Mesih bu sıradan adamın, Petrus’un teknesine binip Tanrı sözünü anlatmaya başladı. Petrus İsa’yı dinlerken kim bilir neler hissetti?

İsa sözünü bitirince Simun’a “Ağlarını at” dedi. Simun normalde aksi yapıda olduğu halde bu zatı dinledi. Simun ağı atınca ağlar o kadar doldu ki ağları çekemediler. Simun bu kişinin tanrısal bir kişi olduğunu anladı. Sözündeki güç din adamlarından farklı olduğunu gösteriyordu. Günahkâr olan bu balıkçı tanrısal olan bu kişiyle karşı karşıyaydı. Belki de tekneleri ilk kez bu kadar balıkla dolmuştu. Bütün bunların ışığında ve Kutsal Ruh’un da dokunmasıyla Petrus O’nun tanrısal bir kişi olduğunu anladı. Ne harika bir şey! Kutsal Olan’la karşılaştı! “Ben günahkârım” dedi. Günahkâr olduğumuzu bize Kutsal Ruh açıklar. Rab O’na “Korkma, senin için bir planım var” dedi.

Rab’bin bizim için bir planı var. Mesih bize cesaret kırıcı değil, cesaret verici bir haber getirdi. Balıkçılar sınırlı da olsa gerçeği gördüler. Böylece her şeylerini bırakarak O’nu takip ettiler. İsa’nın öğrencisi olmak insanın karakterini en yüksek seviyeye getirir. Kelam olan Rab Tanrı aynı şekilde bizim de hayatımıza geldi. İsa’nın bu dünyadan olmayan, yani tanrısal kimliği yüreğimizi aydınlatıyor.

Rab bir sorunumuzu çözdüğü zaman o olaya takılmamalıyız. Tanrı’nın esas amacı bizim yaşamımızı değiştirmektir. Petrus ve arkadaşları gibi her şeyimizi bırakarak O’nun ardından gitmeliyiz. İsa bizi yeni bir insan yapmak için geldi. Bizi kutsallığa doğru yöneltmek için geldi. Biz ne kadar düşkün olsak da İsa’nın lütfu bizim düşkünlüğümüzden her zaman daha büyüktür. Yuhanna sevgi elçisi olarak bilinir ama önceden böyle değildi. Sevgisiz bir yapıdaydı. Ama yıllar sonra ne dediğine bir bakalım:

1. Yu. 4:10-11
Tanrı’yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu’nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur. Sevgili kardeşlerim, Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz”

İşte İsa budur. Sıradan insanları alıp yükseğe koyar. Biz de Petrus ve Yuhanna gibi seçildik. İsa “Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim” dedi. O yüzden Kutsal Ruh’a önem verelim. Nerede olursanız olun Kutsal Ruh sizinle olacaktır. Kutsal Ruh yüreğimizde yaşamak istiyor. Burada bize düşen her şeyi bırakıp İsa’yı takip etme sürecini tamamlamaktır. Çünkü ancak İsa size yol gösterir. Başka hiç kimse size yol gösteremez. İsa bizi her şeyden çok sevdi. Hristiyanlık her şeyi inkâr hayatıdır. İsa’yı ikinci plana atan öğretilere dikkat edelim. Bizi ziyaret eden Kişinin değerini bilelim.

Petrus şöyle demiştir:

1.Petrus 2:18-25
“Ey hizmetkârlar, efendilerinizin yalnız iyi ve yumuşak huylu olanlarına değil, ters huylu olanlarına da tam bir saygıyla bağımlı olun. Haksız yere acı çeken kişi, Tanrı bilinciyle acıya katlanırsa, Tanrı’yı hoşnut eder. Çünkü günah işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bunda övülecek ne var? Ama iyilik edip acı çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. “O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı.” Kendisine sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi; davasını, adaletle yargılayan Tanrı’ya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz. Çünkü yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz, şimdiyse canlarınızın Çobanı’na ve Gözetmeni’ne döndünüz
.

Burada bize İsa’nın karakterini anlatıyor. Petrus’u değiştiren Tanrı, Kutsal Ruh aracılığıyla bizi de değiştirmek istiyor. Petrus kızan, intikam alan bir insanken sonrasında “Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle değil, tersine, kutsamayla karşılık verin” diyebilen bir kişi olmuştur. Biz Kutsal Kent’e kutsallaşmış olarak gideceğiz; öyle ki orada Tanrı’nın tapınağının bir taşı olabilelim. Bu nedenle Tanrı bizi şimdiden eğitip kutsallaştırarak gelecek olan yeni egemenliğine hazırlıyor.

İsa Petrus’a “Seni insan avcısı yapacağım” demişti. Elçilerin İşleri 2’de Petrus’un üç bin kişiyi tövbe ettirdiğini görüyoruz. Rab sözünü daima yerine getirir. Bu yüce Zat “Beni takip edin” diyor. Biz de O’nu takip edelim ve bizde işlemesine izin vererek Tanrı’yı yüceltelim.

Kutsal Ruh hayatınızı bereketlesin ve sevinciyle doldursun.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker


Warning: Undefined variable $skin in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 405

Warning: Undefined variable $src_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $type_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $width_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $height_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $poster_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $autoplay_attribute in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 410

Warning: Undefined variable $mp4_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 411

Warning: Undefined variable $webm_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 413

Warning: Undefined variable $flv_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 414

Warning: Undefined variable $wmv_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 415

Warning: Undefined variable $ogg_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 416

Warning: Undefined variable $captions_source in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 417

Warning: Undefined variable $loop_option in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 423

Warning: Undefined variable $mediahtml in /www/wwwroot/dirisukilisesi.org/wp-content/plugins/media-element-html5-video-and-audio-player/mediaelement-js-wp.php on line 425

Heaven can’t wait

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetuer adipiscing elit. Aenean commodo ligula eget dolor. Aenean massa. Cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Donec quam felis, ultricies nec, pellentesque eu, pretium quis, sem.

Nulla consequat massa quis enim. Donec pede justo, fringilla vel, aliquet nec, vulputate eget, arcu. In enim justo, rhoncus ut, imperdiet a, venenatis vitae, justo. Nullam dictum felis eu pede mollis pretium. Integer.

  • Donec posuere vulputate arcu.
  • Phasellus accumsan cursus velit.
  • Vestibulum ante ipsum primis in faucibus orci luctus et ultrices posuere cubilia Curae;
  • Sed aliquam, nisi quis porttitor congue

Devamını Oku

Allah Kurbandan Değil, Merhametten Hoşlanır

11 Ağustos 2013

Tanrı bize merhamet etmeseydi bugün burada olmazdık. Tanrı’nın gazabı üzerimizde olurdu. İsa Mesih’in yüreği halkına karşı merhametle doluydu. Dağda onca insan O’nu dinlemek için toplanınca onlara acıdı. Onları çobansız koyunlara benzetti. Yüreğinde “İyi ki onları kurtarmak için gelmişim” dedi.

Luka 15:1-7
Bütün vergi görevlileriyle günahkârlar İsa’yı dinlemek için O’na akın ediyordu. Ferisiler’le din bilginleri ise, “Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor” diye söyleniyorlardı.

Bunun üzerine İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Sizlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan bir tanesini kaybetse, doksan dokuzu bozkırda bırakarak kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi? Onu bulunca da sevinç içinde omuzlarına alır, evine döner; arkadaşlarını, komşularını çağırıp onlara, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybolan koyunumu buldum!’ der. Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde gökte, tövbe eden tek bir günahkâr için, tövbeyi gereksinmeyen doksan dokuz doğru kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır.”

Burada “bütün vergi görevlileri ve günahkârlar” demesi ilgi çekiyor. Din adamları, Ferisiler oraya gitmediler. Bunlar halk tarafından dışlanan kişilerdi. İsa Mesih Tanrı sözünü anlatırken halkın yüreğinde sanki bir ışık yandı. Dışlanma yerine kabullenme, yargı yerine merhamet gördüler. Bu insanların tam ihtiyaçları da buydu. İsa ellerini açmış onları bekliyordu. Din bilginleri ise bu günahkârları ibadethaneye bile sokmuyorlardı. Oysa İsa Mesih bu insanlara Tanrı’nın sevgi olduğunu anlatıyordu. İsa “Ben kurban değil merhamet isterim” sözünü hatırlatıyordu. İsa Mesih Tanrı’nın bu düşüncesini net olarak uyguluyordu. İsa Mesih benzetmesinde onların sosyal yaşamları ile ilgili bir örnek veriyor. Gerçekten de bir insanın birçok koyunu olsa bile tek bir koyununu dahi kaybetse rahat uyuyamaz. İşte bu dışladığınız insanlar Tanrı’nın kaybolmuş çocuklarıdır. Aynı şekilde bir savaşta ağır yaralanmış askerleri şifa bulan askerler için komutanları büyük bir sevinç duyar. 1999 depreminde onca insan öldüğü halde göçük içinden çıkan tek bir insan için ne kadar sevindiğimizi hatırlıyoruz. Bir can ne kadar da değerlidir. Kimse “Zaten on beş bin kişi ölmüş, varsın bir kişi daha ölsün” dememiştir. Tanrı’nın merhameti de böyledir. Rab bizi dincilik ve yasacılık tehlikesinden korusun. Rab kayıp koyunları için endişe etmeseydi ve İsa Mesih’i göndermeseydi biz asla kurtulamazdık. İsa Mesih doktordur, ilaç dolu çantayla insanlara şifa vermeye gelmiştir. Çantada Tanrının sözü, sevgisi, merhameti ve Kutsal Ruhu vardı. Günah depreminde ne kadar çok insan kurtarılırsa göklerde de o kadar büyük sevinç duyulacaktır.

İsa bizim iyi çobanımızdır. Rab İsa neye ihtiyaç duyduğumuzu biliyor. Bizim yerimizde çarmıhta cezamızı çekmiştir ve tövbe eden herkes bu sayede kurtulur. Aslında bizi sarmak Baba’nın çok büyük bir arzusudur. İsa’ya gelen artık eski yaşamına dönmek istemez. Döndüğü zaman yüreği mahzun olur.

İsa Mesih’in sözleri o günahkârların yüreklerine o kadar büyük bir ümit koyuyordu ki… O zamanki din adamları ise hâlâ kurban kesmekle Tanrı’yı hoşnut edebileceklerini sanıyorlardı.

Matta 5:7
Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.

Matta 9: 13
İsa bunu duyunca şöyle dedi: “Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var. Gidin de, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.

Tanrı “Siz benim çağırdıklarımı tekmeyle dışarı atmayın” diyordu.

Luka 1: 78
Çünkü Tanrımız’ın yüreği merhamet doludur.

Yakup 2:13
Çünkü yargı merhamet göstermeyene karşı merhametsizdir. Merhamet yargıya galip gelir.

Tanrının bize olan merhameti bize gelecek olan yargıya “dur” dedi.

1.Petrus 1:3
Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun. Çünkü O büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı. İsa Mesih’i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir umuda, çürümez, lekesiz, solmaz bir mirasa kavuşturdu. Bu miras sizin için göklerde saklıdır.

1.Petrus 2:10
Bir zamanlar halk değildiniz, ama şimdi Tanrı’nın halkısınız. Bir zamanlar merhamete erişmemiştiniz, şimdiyse merhamete eriştiniz.

Bir zamanlar yargıya müstahaktır. Tanrı’nın nefret ettiği şeylerle yaşıyorduk sonra İsa’nın haberini işittik. Durum böyleyken yüreğimizi dünya değil, İsa Mesih’in tatlı, huzurlu, sakinlik veren merhamet yüreği çeksin. O bizi sarmak ve kucaklamak istiyor. Ferisiler ve din adamları kapıları günahkârlara kapatıyorlardı. Bugün Türkiye’de de din adamları insanları Tanrı’nın sevgisinden uzaklaştırıyorlar. Oysa Rab doğru bir kimsenin olmadığını söylüyor. Ancak İsa Mesih bize doğruluk verebilir. Tanrı’ya şükürler olsun ki elimizde İncil vardır. İsa Mesih’in duaları vardır: “Baba, benim olduğum yerde onlar da olsunlar”, “Baba, onları affet, ne yaptıklarını bilmiyorlar”.

İsa cinli adamın içindeki cini azarladı. Adam şifa bulunca İsa’yı takip etmek istedi. Bize de bu adam gibi şifa alınca hiçbir yere gitmek istemeyiz. İsa Mesih yaşam pınarıdır. O’nun adı ebedi hayattır. Rab bizi sırf bu dünya için seçmedi. İsa’ya iman ediyorsanız ebediyen cennette yaşayacaksınız.

Size Kutsal kitaptan yaşanmış bir hikayeden bahsedeceğim Süleyman peygamberi hepiniz işitmişsiniz onun zamanında yaşanmış bir hikayedir.

1.Krallar 3:17-27
Kadınlardan biri krala şöyle dedi: “Efendim, bu kadınla ben aynı evde kalıyoruz. Birlikte kaldığımız sırada ben bir çocuk doğurdum. İki gün sonra da o doğurdu. Evde yalnızdık, ikimizden başka kimse yoktu. Bu kadın geceleyin çocuğunun üzerine yattığı için çocuk ölmüş. Gece yarısı, ben kulun uyurken, kalkıp çocuğumu almış, koynuna yatırmış, kendi ölü çocuğunu da benim koynuma koymuş. Sabahleyin oğlumu emzirmek için kalktığımda, onu ölmüş buldum. Ama sabah aydınlığında dikkatle bakınca, onun benim doğurduğum çocuk olmadığını anladım.” Öbür kadın, “Hayır! Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin!” diye çıkıştı. Birinci kadın, “Hayır! Ölen çocuk senin, yaşayan çocuk benim!” diye diretti. Kralın önünde böyle tartışıp durdular. Kral, “Biri, ‘Yaşayan çocuk benim, ölü olan senin diyor, öbürü, ‘Hayır! Ölen çocuk senin, yaşayan benim diyor. O halde bana bir kılıç getirin!” dedi. Kılıç getirilince, kral, “Yaşayan çocuğu ikiye bölüp yarısını birine, yarısını öbürüne verin!” diye buyurdu. Yüreği oğlunun acısıyla sızlayan, çocuğun gerçek annesi krala, “Aman efendim, sakın çocuğu öldürmeyin! Ona verin!” dedi. Öbür kadınsa, “Çocuk ne benim, ne de senin olsun, onu ikiye bölsünler!” dedi. O zaman kral kararını verdi: “Sakın çocuğu öldürmeyin! Birinci kadına verin, çünkü gerçek annesi odur.”

Bu yaşanmış hikâyede görüyoruz ki çocuğun gerçek annesi kırar Süleyman’a çocuğu sakın öldürmeyin o yaşasın yeter; ben ondan uzak yaşamanın acısını çekmeye razıyım dedi çocuğun öldürülmesini engelledi. Çünkü çocuğun gerçek annesiydi. Diğer kadın ise çocuğun gerçek annesi olmadığı için çocuk öldürürsün ne bana nede ona olsun dedi.

İşte bugün de dünyada bizi sahiplenen güçler vardır. Bizim için kendini kim feda etti? Kim “Sen yaşa, ben öleyim” dedi? İsa Mesih bizim gerçek sahibimiz olarak Siz yaşayın ben öleyim diyerek O zamanki en kötü idam aleti olan çarmıh üzerine asılarak kendini bizim için ölüme teslim etti. Çünkü İsa Mesih bizim gerçek kurtarıcımızdır.

Bu nedenle kim bizim kurtarıcımızdır diye iyi etüt edelim.

Tanrı da O’na “Oğlum, Ben Seni dirilteceğim ve onların da günahlarını kaldırıp seninle birlikte dirilteceğim” dedi. Haleluya! Artık biz İsa’nın soy ağacındayız. Kutsallar sonsuz yaşamı miras alacaktır. Sahibinizi iyi seçin, aldanmayın. Çobanınızı iyi tanıyın. Kurtarıcı sıfatıyla gelen din kurucularına ve diğerlerine karşı uyanık olun çünkü onlar bizi mahvoluşa götürmek isteyen yalancılardır. Ama Tanrıya şükür oluşunki İsa Mesihi kurtarıcımız olarak dünyamıza göndererek bizi onda kurtarmıştır. Tanrı sizi bereketlesin ve kutsasın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

İsa Mesih Diriliş ve Yaşam Önderimizdir

28 Temmuz 2013

Yuhanna 11: 17-45
İsa Beytanya’ya yaklaşınca Lazar’ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Yeruşalim’e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Birçok Yahudi, kardeşlerini yitiren Marta’yla Meryem’i avutmaya gelmişti. Marta İsa’nın geldiğini duyunca O’nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı. Marta İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum.” İsa, “Kardeşin dirilecektir” dedi. Marta, “Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi. İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” Marta, “Evet, ya Rab” dedi. “Senin, dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih* olduğuna iman ettim.” Bunu söyledikten sonra gidip kızkardeşi Meryem’i gizlice çağırdı. “Öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi. Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa’nın yanına gitti. İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta’nın kendisini karşıladığı yerdeydi. Meryem’le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı. “Onu nereye koydunuz?” diye sordu. O’na, “Ya Rab, gel gör” dediler. İsa ağladı. Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. Ama içlerinden bazıları, “Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. İsa, “Taşı çekin!” dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi. İsa ona, “Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.” Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “Lazar, dışarı çık!” diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti.
Bugün tekrar Rab İsa Mesih’in yaşam veren bir hizmetini görüyoruz. Meryem, Marta ve Lazar üç kardeştiler. İsa onları, onlar da İsa’yı çok seviyorlardı. Lazar hasta olduğunda hep akıllarında, yüreklerinde İsa vardı: “O da burada olsa” diyorlardı. Lazar’ın hasta olduğu bir şekilde İsa’nın kulağına ulaştı. İsa bir nedenle gelişini geciktirince Lazar birkaç gün sonra öldü. Meryem ve Marta bu ölümün İsa’yı yücelteceğini, İsa’nın Lazar’ı görkemli bir şekilde dirilteceğini bilmiyorlardı. İsa bir zaman sonra “Kalkın gidelim dostumuz Lazar ölmüştür” dedi. Marta İsa’yı gördüğünde ilk olarak “Ya Rab burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi. Meryem de aynı şekilde düşünüyordu. Ancak İsa Baba’nın O’nu her zaman işittiğini biliyor. İsa yetkiyle oraya gelmişti. İsa “kardeşin dirilecektir” dediğinde Marta O’na “son günde dirileceğini biliyorum” diye yanıt verdi. Karşılarında duran Mesih’i tam olarak anlamamışlardı. Evet, şifa veriyor, mucizeler yapıyordu, biliyorlardı ama yaşamın kendisi olduğunu anlayamamışlardı. İsa “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır” demişti.

İsa tek sözle Lazar’a yaşam verdi. Marta ve Meryem’i seven İsa şimdi sizi de seviyor. Yeter ki O’nun kimliğini anlayalım ve Ona yürekten bağlanalım.

Tanrısal öz, kudret ve yaşam olan İsa Mesih Lazar’ın ölüm acısını yüreğinde duyan insanlarla aynı duyguları paylaşıyordu! İsa hem insanoğludur hem de Tanrı Oğludur. Hem acılarımızı bilen insanoğlu, hem de acılarımızı kaldıran Tanrı Oğul’dur. Lazar mezardan dışarı çıktı ve İsa’nın yaptıklarını gören birçokları O’na iman etti! Onu bir ahlâk hocası olarak görmediler. Gerçek Tanrı Oğlu olarak, gelecek olan Kurtarıcı olarak gördüler. Rab bize sorun yaşatmaya değil, sorunlarımızı çözmeye geldi.

Biz insanlar zaten günaha düşmüş, zaten çaresiz durumdayız. O bize daha fazla yük vermek için gelmedi, bizi kurtarmaya geldi. Bugün yüreğimizi Rab ’bin önüne getirelim. Mesih’e nasıl yaklaşıyoruz? “Bana iman eden ölse de yaşayacaktır” sözüne büyük yelpazeden bakacak olursak, Davut, Musa, İbrahim, Nuh kime iman ettiler? Onlar hep Tanrı’nın vaadine baktılar. Ne vaadiydi bu? Diriliş vaadi. Rab “Ben dirilerin Tanrısıyım” dedi. Musa “Kardeşlerinizin arasından benim gibi kurtarıcı sıfatını taşıyan peygamber çıkacak” dedi. Eski Antlaşma bedensel kurtuluş, Yeni Antlaşma ruhun kurtuluşudur. Davut da hep Tanrı’ya dirileceği ümidiyle bağlamıştır.

İbrahim de aynı şekilde “Tanrı oğlumu diriltecektir” diye düşündü. Rab’bin İshak yerine sağladığı kurban İsa Mesih’i simgeler. Nitekim İsa “babanız İbrahim günümü gördü ve sevindi” demiştir. Kurtuluş umudu, diriliş umudu İsa’dır. İsa şimdi Marta’nın karşısındaydı ve ona ‘diriliş ve yaşam’ önderi olarak konuşuyordu. Mesih’te ölenlerin hepsi dirilecektir. Mesih’e iman edenler ruhen asla ölmeyeceklerdir. Kutsal Ruh’u alan insanlar için Kutsal Kitap’ta ‘öldü’ yerine ‘uyudu’ ifadesi kullanılır. Bizim ruhumuz ölüler diyarına gitmiyor. Meleklerle beraber yaşayanlar diyarına gidiyor. Mesih’te ölenlerin üzerinde ölümün gücü bitmiştir. Rab’de sağlam durursak cennete gideceğiz ve İsa’yla beraber olacağız.. Dünyanın sonunda Nuh tufanında olduğu gibi kapılar kapanacak ve ardından da çok acı bir yargı gelecektir.

Sonsuz yaşam önderi olan İsa Mesih’ Ruhuyla içimizde yaşıyorsa biz sağlam olan gemideyiz demektir. Yeter ki Marta ve Meryem gibi yüreğimiz, ümidimiz O’nda olsun. Unutmayın siz sonsuz yaşamdasınız. Umudunuz İsa’daysa ebediyen yaşayacaksınız. İsa sizleri seviyor. Sizlere sonsuz yaşam vermek için geldi. İmanımızı koruyalım.

Hezekiel 37. bölümde ölü kemiklerin canlandığını okuyoruz. Aslında bu İsa Mesih’in kurtarışını gösteren bir bölümdür. İnsanlar Mesihsiz kuru kemik gibidirler. İsa’ya iman ettiklerinde Tanrı’nın Ruhu onlara girerek onları diriltir. Mesih’in diriliş önderi olmasının tek nedeni Tanrı özü olmasıdır.

1. Krallar 17, 2. Krallar 4’te olduğu gibi ölüleri dirilten peygamberler olmuştur. Ancak dirilttikleri kişiler sonsuza dek dirilmemiş, sonunda tekrar ölmüşlerdir. Oysa hayat önderi İsa Mesih tam diriliştir. Yeşaya “sevinin ve coşun, Tanrı halkını ziyaret etti” demiştir. Bugün tekrar Rab İsa’nın ve gökteki Baba’nın yüreğine acı veren kurtarışla, Mesih’in çarmıhtaki ölümüyle günahlarımız bağışlanmıştır. Oğul da Baba’dan ayrı kaldığı zaman için acılarla yaşadı. Bütün bunlar bize yaşam olsun diye oldu.

İsa Mesih Ruhu’nu Babaya vermeden önce “her şey tamamlandı” dedi. “Artık her şeyi yapıldı, iman eden kurtulacaktır” demek istedi.

Şimdi Rab Marta’nın karşısında durduğu gibi sizin karşınızda durmaktadır. Diriliş ve yaşam benim demektedir. Ona ve sözlerine iman eden kişiye ne mutlu çünkü sonsuzca cennette yaşayacaktır.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Baba’nın Evini Unut

14 Temmuz 2013

Sevgili kardeşler, bugün Kutsal Kitap’ta pek çok defa tekrar eden bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih boyunca tüm Tanrı adamlarının ve bizim için ilk yerine getirmemiz gereken ilke budur. Tanrı ile ilişkimizde her şeyin başı budur.. Bu ilke yerine gelmediğinde iman hayatımız sakat olur, Tanrı’nın isteği bizde yerine gelmez. Ve Bu ilkeyi çok güzel bir şekilde ana hatlarıyla açıklayan bir Mezmur var. Bu Mezmur okuyarak başlayalım.

Önce dua edelim…

45. Mezmur
Yüreğimden güzel sözler taşıyor, Kral için söylüyorum şiirlerimi, Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun.
Sen insanların en güzelisin, Lütuf saçılmış dudaklarına. Çünkü Tanrı seni sonsuza dek kutsamış.
Ey yiğit savaşçı, kuşan kılıcını beline, Görkemine, yüceliğine bürün.
At sırtında görkeminle, zaferle ilerle, Gerçek ve adalet uğruna Sağ elin korkunç işler göstersin.
Okların sivridir, Kral düşmanlarının yüreğine saplanır, Halklar ayaklarının altına serilir.
Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Krallığının asası adalet asasıdır.
Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok Meshetti.
Giysilerinin tümü mür, öd, tarçın kokuyor; Fildişi saraylardan gelen çalgı sesleri seni eğlendiriyor!
Kral kızları senin saygın kadınların arasında, Kraliçe, Ofir altınları içinde senin sağında duruyor.
Dinle, ey kral kızı, bak, kulak ver, Halkını, baba evini unut.
Kral senin güzelliğine vuruldu, Efendin olduğu için önünde eğil.
Sur halkı armağan getirecek, Halkın zenginleri lütfunu kazanmak isteyecek.
Kral kızı odasında ışıl ışıl parıldıyor, Giysisi altınla dokunmuş.
İşlemeli giysiler içinde kralın önüne çıkarılacak, Arkadaşları, ona eşlik eden kızlar sana getirilecek.
Sevinç ve coşkuyla götürülecek, Kralın sarayına girecekler.
Atalarının yerini oğulların alacak, Onları önder yapacaksın bütün ülkeye.
Adını kuşaklar boyunca yaşatacağım, Böylece halklar sonsuza dek övecek seni.

Sevgili kardeşler, bu mezmurda Yüce Kral’ın yani Tanrı’nın güzelliği ve erdemleri ilan ediliyor. Adaleti, doğruluğu sevdiği, düşmanlarını şiddetle cezalandırdığını bizlere açıklamaktadır. Rab İsa Mesih için insanların en güzeli diyor.

Daha sonra kral kızına hitap ediliyor: Burada Kral kızı diye atfedilen kişi “Kralın gelini” anlamına geliyor.. Mezmur yazarı, bu olağanüstü Kralın gelininin güzelliğine vuruldu diyor. Kral o kadar görkemli, zafer dolu olmasına rağmen sıradan bir kızın sevmesi benzetmesi var. Ve bu kral kızına verilen ilk buyruk şudur: “halkını, baba evini unut”. Çünkü sen artık Kralın gelini olacaksın ve O’nun evinde yaşayacaksın. Kralın gelini olarak olağanüstü güzellikte giysilerle donatılacağından armağanlar getireceğinden ve hatta bundan da öte geçmişte sıradan bir kişi veya halk arasında bir hiçken yeni bir soya sahip olacağından ve bu soydan çıkacak çocukların Kralın ülkesinde önderler olacağından bahsediyor. Yani bu sıradan kız artık her bakımdan soylu olacak. Hem giyimi kuşam, hem saygınlık hem de soy bakımından bunlara sahip olacak. Bütün bu lütfa ve yüceliğe karşılık dikkat ederseniz tek bir çağrı yapılıyor: halkını ve baba evini unutması. Artık saraylarda yeni bir ülkede kralla birlikte yaşayacaktı ama bunun için yapması gereken bir şey vardı o da halkını ve baba evini unutmasıydı. İşte Kutsal Kitap’ın ilkesi budur.

Bu ilkenin çok güzel bir uygulamasını Rut’un öyküsünde görüyoruz. Hepimiz Rut kitabında yer alan Naomi’nin öyküsünü biliriz. Bu kadın kocası ve oğulları ölünce zorunlu olarak göç ettikleri Moav topraklarından tekrar İsrail’e geri dönmüştü. Naomi’nin gelinleri Rut ve Orpa Moavlı bir kadındı ve onlar da ataları gibi İsrail’in Tanrısına değil ama başka ilahlara tapıyorlardı. Naomi İsrail’e geri dönüş yolundayken Moavlı olan gelinleri arasında şöyle bir diyalog geçmişti:
Rut 1:8-16 “Naomi Yolda onlara, “Analarınızın evine dönün” dedi. “Ölmüşlerimize ve bana nasıl iyilik ettinizse, RAB de size iyilik etsin.
RAB her birinize evinde rahat edeceğiniz birer koca versin!” Sonra onları öptü. İki gelin hıçkıra hıçkıra ağlayarak,
“Hayır, seninle birlikte senin halkına döneceğiz” dediler.
Naomi, “Geri dönün, kızlarım” dedi. “Niçin benimle gelesiniz? Size koca olacak oğullarım olabilir mi bundan sonra?
Dönün kızlarım, yolunuza gidin. Ben kocaya varamayacak kadar yaşlandım. Umudum var desem, bu gece kocaya varıp oğullar doğursam, onlar büyüyene kadar bekler miydiniz, kocaya varmaktan vazgeçer miydiniz? Hayır, kızlarım! Benim acım sizinkinden de büyüktür. Çünkü RAB beni felakete uğrattı.”
Gelinler yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonunda Orpa kaynanasını öpüp vedalaştı, Rut’sa ona sarılıp yanında kaldı.
Naomi Rut’a, “Bak, eltin kendi halkına, kendi ilahına dönüyor. Sen de onun ardından git” dedi.
Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak.

Rut sıradan Moavlı bir kadındı, sahte ilahlara tapan bir halktan gelmesine rağmen Kral’ı olarak İsrail’İn Tanrısını seçti. Çünkü hem kocasında hem de Naomi’yle kurduğu ilişkide onlarda çok farklı bir tutum gördü. İsrail’in Tanrısına taptıkları için onlarda diğer halklarda olmayan bir ahlak, sevgi ve şefkat anlayışını fark etti. Tanrı’nın bu aile üzerindeki gücünü hissetti. Büyük bir esenlik içindeydi. Bu gücün, bu lütfun eşsiz olduğunu gördü ve ondan sonra iyi olana sımsıkı tutundu..Böylece Rut kendi halkını baba evini unuttu ve Rab’bi Tanrısı olarak kabul etti. Rut, eltisi Orpa’dan çok farklıydı, Orpa da en başta Naomi’ye seninle birlikte halkına döneceğim dediyse de Naomi üstlediği zaman şüphe etti ve bu şüphe sonucu Naomi’den ve İsrail’in Tanrı’sından koptu.
Rut kitabının geri kalan kısmında da gördüğümüz üzere Rut Boaz’la evleniyor ve İsrail’de Tanrı’nın seçtiği önder olan Davut’un büyük babaannesi oluyor. Rut’tan Ovet doğuyor. Ovet’in babası İşay ve İşay da Kral Davut’un babası oluyor. Bu ne büyük bir şeref değil mi? Günahkar bir halktan gelen biri doğacak olan İsrail’in Kutsalı İsa Mesih’in soy ağacına giriyor. Rut’un imanı onu soylular arasına yerleştirdi ve 45. mezmurda dediği gibi krallar ve önderler doğurdu, soyundan gelenler İsrail’I yönetti ve en nihayetinde bu soydan insanların en güzeli olan Krallar Kralı İsa Mesih doğdu. İşte halkını ve baba evini unutmanın, sahte ilahlarını bırakıp gerçek Tanrı’ya ve O’nun halkına bağlanmanın ödülünü Rut en güzel biçimde almıştır.

Bu baba evini unutma çağrısı Kutsal Kitap boyunca pek çok örneği var..iman atası İbrahim’e TAnrı nasıl çağırdı? Yaratılış 12:1’de RAB Avram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi.

İbrahim bu çağrıya uyuyor, ülkesini bırakıp Tanrı’nın göstereceği diyara gidiyor ve ondan sonra kralların, önderlerin atası oluyor..Bütün dünya onun aracılığıyla kutsanıyor..Çokların babası oluyor.

Neden “halkını ve baba evini unut, bırak” deniyor..İbrahim babasının ve akrabalarının evinde Tanrı’ya hizmet edemez miydi? Tanrı’ya orada iman edip orada yaşasaydı ve Tanrı miras olarak ona Kildaniler’in ülkesini veremez miydi? Ama İbrahim Kildaniler ülkesinde kalsaydı, bir iman kahramanı olur muydu, Tanrı’yı tanıyabilir miydi, putlardan ve eski alışkanlıklarından kurtulabilir miydi?

Burada elbette Tanrı, İbrahim’e fiziksel olarak yerini değiştirmesini istiyor, ancak biz bunu öncelikle ruhsal olarak anlamamız gerekir.

Peki, kendi kendimize şunu sormak istiyorum şimdi Mesih’in sayesinde İsrail’de yani Tanrı’nın krallığında vatandaşlığa ortak olan bizler için eski Baba evi nedir? Neresidir? Halkımız kimdir? Kimlerden oluşuyor? Een genel anlamıyla dünyadır. Halkımız da iman etmeden önce ortak dünyasal değerleri paylaştığımız dünyasal insanlardır. Eskiden neyle övünüyorsanız ve bu anlamda ortaklık yaptığımız her kim varsa eski halkımızdı.

Bunları biraz daha somutlaştırmak gerekirse ailemiz, eski dinimiz ve dini adetlerimiz, ırkçılık, Tanrının onaylamadığı geleneklerimiz, cinsel günahlar, kin, küfür, haksızlık, yalan, sarhoşluk gibi eski adama ait olan Kısacası eskiden övündüğümüz ne varsa bunlara dâhildir. İsa Mesih uğruna terk etmemiz gereken baba evi ya da halk dendiğinde atalarımızdan kalma boş yaşayışlar ve dünyanın temel ilkeleridir.

Baba evimizdeki eski dünyasal değerleri bağlı kaldığımızda, nasıl Mesih’e bağlı kalabiliriz? Eski düşüncelerle, Mesih adına büyük işler yapabilir miyiz, O’na tanıklık edebilir miyiz ve her şeyden önce kutsal ve kusursuz bir yaşam sürebilir miyiz?

Kilise’nin Mesih’in gelini olduğunu İncil bize öğretmiyor mu?

Mezmur 45’deki öğütte ve Rut kitabında da gördüğümüz üzere bu ancak halkımızdan ve Baba evimizden tam bir kopuşla meydana geliyor, kutsallık soyuna tam adanmış bir yaşam sürmeliyiz.

Eski israil’de bir kızla bir erkek yaklaşık 1 yıl nişanlı kalıyordu ve kız bu 1 yıl babasının evinde geçiriyordu. Kız babasının evinde geçici bir süre oturmakla birlikte artık her şeyiyle damadın gelini sayılıyordu ve düşünce olarak baba evinden ayrılıyordu.Kendisini evleneceği adama hazırlıyordu. Çeyizini hazırlar, eksiklerini düşünür, yeni evindeki mutluluğunun hayaliyle yaşardı. Bu bir yılın sonunda damat hiç beklenmedik bir anda büyük bir tantana ile kızı babasının evinden almaya gelirdi. Sonra düğün başlar ve damat ve gelin için yeni yaşam başlardı.

Bu benzetme bizim Mesih’le ilişkimize çok benziyor. Mesih’le nişanlandık, ama hâlâ bu dünyadayız ve O’nun gelişini bekliyoruz. O geldiği zaman Kuzu’nun düğün şöleni başlayacaktır.

Vahiy 2:17 ayetinde şöyle diyor.
“Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan* vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'”

Sevgili kardeşler, yeni bir adınız olduğunu biliyor musunuz? Bu yeni adı alacak kişiler Mesih’in soyuna aittir..Doğduğumuzda anne babalarımız bize bir ad verir, bir soyadımız olur.. Böylece soyumuz belli olur..Bir ailenin mensubu oluruz, bizi tanıyanlar o aileye ait olduğumuzu anlarlar.

Rab de bu ayette galip gelene beyaz bir taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad vereceğini söylüyor..Bunun anlamı Tanrı’nın ailesinde, tam kurtuluşa eriştiğimiz zaman yeni bir adla anılacak olmamızdır. Bu ad Tanrı’nın bize verdiği soylu bir addır, o halde bu ada lâyık bir yaşam sürmeye dikkat edelim..Rab galip gelene bu adı vereceğini söylüyor..Galip gelmek ne demek? Neye galip gelmek? Galip gelmek bu dünyaya, ayartılara ve günaha galip gelmek ve Tanrı’nın yüceliği için, O’nun buyrukları doğrultusunda, O’nun sözünde ve sevgisinde kalarak bu dünyayı sonlandırmaktır..
O halde sonuca odaklanmalıyız, geleceğe odaklanmalıyız.. bulunduğumuz bu geçici çağa ait sıkıntıları, dünyasal düşünceleri düşündüğümüzde geleceğimiz ne olacak? Sonu başından belli bir plana dahil edildik,,Tanrı Vahiy bölümünde olacak her şeyi önceden bize bildirmiş..Rab’be iman edenleri bir sürpriz beklemiyor, biz bu dünyanın, tüm maddesel öğelerin ateşle mahvolacağını, bütün dünyanın yargılanacağını, bu çağın ilahının ve onun takipçilerinin ateş ve kükürt gölüne atılacağını, ama Rab’be ait olanların onunla birlikte ebediyen sonsuz yaşamda mutlu olacağını biliyoruz..Bildiğimiz şeyleri uygularsak ne mutlu bize!

Rab’bin geleceğe dair söylediklerine tam bir güvenle bağlanmalıyız..Öyleyse planımız bellidir, baba ocağını, eski halkımızı tamı tamına unutup kralımızın evinin gönenci ve mutluluğu için yaşamaya çağrıldık..Bu planı tatbik edenler ebediyen mutlu olacak, asla pişman olmayacaklar.

Son olarak Rom. 8:22-25
“Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.”

Rab bize kimliğimizi ve ait olduğumuz yeri hatırlatsın..Bunu ne kadar çok düşünürsek, Rab’bin sözü ve gücü biz de o kadar çok işleyecektir..İmanımız büyüyecek ve görülmeyeni görür gibi umutla dayanacağız.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

Bizim İçin Uykudan Uyanma Zamanıdır

07 Temmuz 2013

Yaşamımızın kaynağı Rabbimiz’e şükrediyoruz. Oğul’daki yaşam Ruh’u hepimizi doldursun, teselli ve teşvik etsin. Tanrı sözü O’nu tanımamız, O’nun varlığına sahip olmamız için yazıldı. Rab’bin sözü Kutsal Ruh’un sözüdür. Rab’bin Ruhu’ndan doğan her çocuğun yüreği mühürlenmiştir. Mutluyuz, şükrediyoruz.

Romalılar 13:11-14
Bunu, yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım. Çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, fuhşa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kapılmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Acaba Pavlus neden böyle bir uyarı yapma gereği duydu? En başından bakalım.

Romalılar 1:8
İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor.

Pavlus Tanrı’yı yücelttikleri için bütün kilise için şükrediyor. Ancak bu kilise bir süre sonra bir takım denemelerden geçerek zayıflıyor. Yeniden doğduğunda her şey güzeldi, kilise esenlik içindeydi, Rab’be hizmet ediyordu. Zamanla bu kilise gittikçe dünyadan etkilenerek pasifleşmeye başladı ve diri sevinci gün geçtikçe söndü.

Ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’bin sözü ne demek istiyor? Ruhsal uykudan uyanma vaktidir diyor. İnsana fiziksel olarak uyku bastığında artık sürekli olarak uyumak ister. Belli bir sınıra geldiğinde artık uyku onu zorlamaya başlar ve sonunda kişi dayanamayarak uyur. Uykudan uyandığında ise saatler geçmiş olduğu halde kişi bunu algılayamaz. Bir bakıma uyku onu her türlü tehlikeye karşı savunmasız hale getirmiştir. Ruhsal olarak uykuya daldığımızda da benzer şekilde etkisiz hale getirilmiş oluruz. Bu nedenle ruhsal uyku çok tehlikeli bir şeydir. Rab’le ruhta birleşen her birimiz ömrümüzün sonuna kadar ona sadık kalmalıyız.

Peki bu sevinci bizden Rab mi alıyor? Asla! Bunu Rab’bin önüne başka şeyleri koyarak uzaklaşmakla kendimiz yapıyoruz. Bu bize ruhsal uyku ve fakirlik getirir. Dünyanın sonuna kadar elimizden tutan Rab’dir. İnsanlar gece uyurlar. Gündüz uyumak yaradılışa terstir. Ruhsal olarak ise hiç uyumamamız, her zaman uyanık kalmamız gerekir. Çünkü biz gündüz çocuklarıyız. Bizim için gece yoktur. Bu nedenle de her zaman uyanık olmamız gerekir. Uyanık olduğumuz zaman yaklaşan zorlukları görür ve bunlardan sakınabiliriz. Uyurken ise bunu yapamayız; gafil avlanırız.

Uyanık bulunduğumuz sürece Rab’bin sözüyle beslenmeliyiz. Rab’bin sözü bize yaşam verir bizi diriltir, bizi korur. Rab’bin sözünü okumazsak Rab’le sevinemeyiz ve meşalemiz yavaş yavaş sönmeye başlar.

Rab yakında gelecektir. Kutsal Kitap’ta söylediği gibi “gece ilerledi, gündüz yaklaştı”. Uyanık olmalıyız. Kimimiz kırk yıl, kimimiz beş yıl önce yeniden doğduk. Bu yıllar geçtikçe Rab’be yaklaşıyoruz. Rab’bin bizi çağırması her geçen gün daha da yaklaşmaktadır.

Mezmur 18:35
Bana zafer kalkanını bağışlarsın, Sağ elin destekler, Alçakgönüllülüğün yüceltir beni.

Rab bizde yücelsin. Rab’de yaşamanın sevinci tarif edilemez. Başka yerde bin gün geçirmektense Rab’bin evinde bir gün geçirmek daha iyidir. Rab’de her gün büyüyelim. Rab’be benzer olmalıyız. Bu ayette belirtildiği gibi Rab bize yücelik verdi. O’nun için biz dünyadakiler gibi kaygısız yaşayamayız. Rab kutsaldır. Bu yüzden O’nun bize verdiği bu yücelikle O’nu yüceltelim. Tamamen temizlenelim, öyle ki Rab bizde görünsün.

Romalılar 12:1
Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

Rab’bin sözü bizi uyarıyor. Önce bedenimizle, canımızla, ruhumuzla birlikte kendimizi Rab’be sunmamızı söylüyor. İbrahim İshak’ı Rab’be diri kurban olarak sundu. Rab ona soyunu deniz kumu kadar yapacağı vaadini verdi ve bu vaat İsa Mesih aracılığıyla bize kadar ulaştı.

Kendinizi bu sapkın kuşaktan sakının. İçimizde Rab’bi üzecek ne var iyice bakalım. Şikayet dolu sözlerimiz olmasın, kardeşleri kötülemeyelim, dilimiz temiz konuşsun, gözlerimiz temiz baksın. Bugün Rab’bin sözü bize bunu söylüyor. Hayatımıza dikkat edelim.

Yaratılış 35:1-5
Tanrı Yakup’a, “Git, Beytel’e yerleş” dedi, “Ağabeyin Esav’dan kaçarken sana görünen Tanrı’ya orada bir sunak yap.” Yakup ailesine ve yanındakilere, “Yabancı ilahlarınızı atın” dedi, “Kendinizi arındırıp giysilerinizi değiştirin. Beytel’e gidelim. Sıkıntı çektiğim günlerde yakarışımı duyan, gittiğim her yerde benimle birlikte olan Tanrı’ya orada bir sunak yapacağım.” Böylece herkes yabancı ilahlarını, kulaklarındaki küpeleri Yakup’a verdi. Yakup bunları Şekem yakınlarında bir yabanıl fıstık ağacının altına gömdü. Sonra göçtüler. Çevre kentlerde yaşayan halk peşlerine düşmedi, çünkü hepsini Tanrı korkusu sarmıştı.

Kenan diyarı Tanrı’dan nefret eden insanların yaşadığı bir yerdi. Bu ayetleri Yakup’taki Ruh’un sezgisi anlatmıştır. Bu sözler dört bin yıl önce yazılmış olduğu halde bugün hâlâ diridir.

Yakup’un ailesi çevredeki insanların alışkanlıklarını benimseyerek yaşamlarını kirlettiler. Allah’ın Ruh’u Yakup’un içinde gizli olan şeyleri açığa çıkardı. Yabancı ilahları atın dedi. Yakup bu nesneleri toprağa gömdü. İsa Mesih de bizdeki bütün kirli şeyleri alarak çarmıha gerildi ve üçüncü gün dirildi.

Bugün Rab bizden bunu istiyor. Bu sapkın kuşakta Ruh’u öldüren ne alışkanlık varsa Rab İsa Mesih’in adıyla atalım. Bugün içşittiğimiz Rab’bin sözü bizde etkin olsun. İblis gelip bunları aklımızdan çıkarmasın. Meryem Rab’bin sözlerini yüreğinde derin derin saklardı biz de böyle olalım. Rab yüreğimizi, ruhumuzu, düşüncemizi kutsasın. Her birimiz Rab tarafından kutsanmışızdır, buna saygısızlık etmeyelim. Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Tanrı Mesih’ten Habersiz Olanları Kurtarmak İçin Tutku Taşıyan İnsanlar Arıyor

30.06.20013

Luka 9: 57- 62
Yolda giderlerken bir adam İsa’ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlunun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi. Bir başkasına, “Ardımdan gel” dedi. Adam ise, “İzin ver, önce gidip babamı gömeyim” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün. Sen gidip Tanrı’nın Egemenliğini duyur.” Bir başkası, “Ya Rab” dedi, “Senin ardından geleceğim ama izin ver, önce evimdekilerle vedalaşayım.” İsa ona, “Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı’nın Egemenliği ’ne layık değildir” dedi.

Luka 10 : 1- 2
Bu olaylardan sonra Rab yetmiş kişi daha görevlendirdi. Bunları ikişer ikişer, kendisinin gideceği her kente, her yere kendi önünden gönderdi. 2Onlara, “Ürün bol, ama işçi az” dedi, “Bu nedenle ürünün sahibi Rab’be yalvarın, ürününü kaldıracak işçiler göndersin.

Rab Daha önce on iki kişiyi Tanrının egemenliğini duyurmak için seçip göndermişti. Şimdi ise yetmiş kişiyi Ruhsal hizmet için görevlendirdi. Neden yetmiş Kişi diye düşündüm. Bu yetmiş kişiyi seçmeden Rab üç örnekle Tanrının işinde sadakatin önemine vurgu yaptı.

Birine ardımdan gel deyince adam önce babamı gömeyim sonra gelip hizmet ederim dedi. Rab İsa ise bırak ölüler kendi ölülerini gömsün sen git Tanrının egemenliğini duyur diye uyardı. Yani Tanrının ölüleri dirilten egemenliğinin haberini duyur dedi. Çünkü Mesih’iz herkes ruhsal acıdan ölüdür dünyanın ölü işleri ile uğraşma yaşama götüren incili duyurma hizmetine kendini ada dedi. Bu uyarı Babanı sevme veya görevini yerine getirme anlamında kesinlikle değil önce Tanrının herkese yaşam veren işine önem ver demektir. Bazı İncil yorumcuları Babamı gömeyim ayetini, bırak babam ölene dek ona bakayım diye yorumlarlar. Fakat hangi anlamda olursa olsun Tanrının egemenliğinin hizmetini her şeyden üstün tutmalıyız.

Rab bir başkasını İncili yayma hizmeti için görevlendirmek istediğinde O kişi Rabbe bırak önce gideyim ailemle vedalaşayım sonra ardından geleyim dedi. Rab Sabana el uzatıp arkasına bakan Tanrının işine hizmet etmeye layık değildir dedi. Rabin işine bakan hizmet edenin aklı ve yüreği başka yerde olmamalı. Toprağı ekmek için çift süren kişi arkasına baktığında ekeceği toprağın tohum yarıklarını bozar ve ürün telef olur. Bu nedenle Rab ruhsal ürün için gerçekten adanmış işçiler arıyor.

Hemen bu örnekleri verdikten sonra Rab yetmiş kişiyi hizmet için seçti Deme ’ki bu yetmiş kişi onun istediği şekilde adanmış olan öğrencilerdi Rabin incili yayma hizmetini yarıda bırakmayacak kişilerdi. Düşünüyorum binlerce kişi İsa’nın ardından gidiyordu ama içlerinde çok az kişi İsa’nın gerçek öğrencileri olarak onu takip ediyordu veya Tanrının işini yapmak için sadık işçilerdi. Bu nedenle Rab Öğrencilerine dua edin ’ki benim istediğim anlamda işçiler çıksın; ürün çok işçi az dedi. Binlerce takipçi içinde havarilerle birlikte ancak yüz yirmi kişi İsa Mesihi bütün yürekleriyle takip ediyordu. Fakat bu yüz yirmi kişi Mesih’e olan tutku dolu sadık yüreklerinden dolayı dünyayı İncil ışığıyla aydınlattılar.

Biz ne durumdayız yaşamımızın bütün alanlarını ona adadık mı yoksa örnekteki gibi önce şunu yapayım, önce bunu yapayım diye İsa’dan ve Tanrının hizmetinden daha önemli olan önceliklerimiz mi var. Rab bizi uyandırsın yaşama amacımızın Tanrının egemenliğine hizmet etme olduğunu hatırlatsın. İsa’nın Ruhsal bedeni olan kilisesinin dünyada bulunmasının amacı budur yoksa Rab Kilisesini bu bozulmuş dünyada tutmak istemez.

Romalılar 10: 12- 14
Çünkü Yahudi Grek ayrımı yoktur, aynı Rab hepsinin Rabbi’dir. Kendisini çağıranların tümüne eliaçıktır. “Rab’bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.” Ama iman etmedikleri kişiyi nasıl çağıracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar? Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi: “İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!”

Bizim Mesih’in sadık öğrencileri olarak İncili duyurma görevimiz vardır. Biz dünyayı ve kendimizi memnun etmek için seçilmedik. Biz göklerin egemenliğinde yaşıyorsak göklerin egemenliğini duyurup çalışmalıyız Tanrıya ve kilisesine bütün yüreğimizle ruhsal ve fiziksel olarak hizmet etmeliyiz.Kutsal kitap diyor ki İnsanlar tanımadıkları kişiye nasıl iman ede bilirler. Tanrının Sözünü yayan olmasa İnsanlar kurtulmak için İsa’ya nasıl iman edebilirler. Bu nedenle İnsanların iyi haber aracılığıyla kurtulmaları için Rabin sözünü dışardaki insanlara müjdeme için Rabin sadık müjdeci örneğindeki gibi önceliğimizin bu olduğunu görmeliyiz.

Tanrının yanında Türk, Kürt, Ermeni, Zenci, Beyaz, Kadın Erkek, çok günahlı, az günahlı ayrımı yoktur. İncil bütün insanlar için Tanrının kurtarış haberidir. Herkim İsa Mesihi Rabi ve kurtarıcısı olarak yürekten kabul eder ve ağzıyla ikrar ederse sonsuz azaba uğramayacaktır ve sonsuz yaşama kavuşacaktır.

İşte sevgili kardeşler Rab hepimizi bu şerefli hizmet için çağırıp seçti bu çağrılmış lığa sadık olalım ve İncili duyurmada etkin olalım. Ödülümüz Rabin elinden alacağız.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

İman Edenlerde Görülecek Belirtiler

23.06.2013

Markos 16:9-19
İsa, haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. Meryem gitti, İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haberi verdi. Ne var ki onlar, İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar. Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı. İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun. İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.” Rab İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağında oturdu.

Bunlar İsa Mesih dirildikten sonra öğrencileriyle paylaştığı sözlerdir. İsa Mesih ölmeden önce ölüp dirileceğini öğrencilerine söylemişti. O öldükten sonra birçok kişiye göründü. Bu kişiler gelip durumu öğrencilere bildirdikleri halde öğrenciler onlara inanmadılar. En sonunda 14. ayette bizzat öğrencilerine göründüğü halde onlar hâlâ inanmayınca İsa Mesih onları imansızlıklarından dolayı azarladı. Rab imanla çalışır. Eğer hayatımızda İsa Mesih’in ölüp dirildiğine dair bir imansızlık varsa Rab bizi azarlar. İman ettiğimizde ise Rab sevinir. İman olmadan Rab’bi hoşnut etmek olanaksızdır.

İsa öğrencilere şöyle bir buyruk verdi: “gidin müjdeyi tüm dünyaya duyurun”. İsa Mesih Şeytan’ın işlerini bozmak, lanetini kaldırmak, günahlarımızı bağışlamak, bizi ölümden kurtarmak için çarmıhta öldü. Kim insanların günahlarını bağışlayıp günahlarının bedelini ödeyebilir? Bunu yapabilecek olan ancak İsa Mesih’tir. İsa Mesih’in ismini çağıran kurtulacaktır.

17. ayette iman edenlerin sahip olacakları özelliklerle ilgili şaşırtıcı ifadeler görüyoruz. Tanrı’nın sözü gerçektir olduğuna göre buradaki ifadeler gerçektir. Peki, iman eden kişi kimdir? İsa Mesih’in günahkârlar için ölüp dirildiğine ve bu sayede günahlarının bağışlandığına inanan kişidir. Buna iman ettikten sonra artık Kutsal Ruh içimizde yaşayacaktır.

Peki, acaba neden iman edenlerde bu belirtileri göremiyoruz. Bu söze iman edip itaat etmek gerekir çünkü İsa Mesih bu belirtilerin bizlerde görüleceğini söylüyor. Hayatınızda bu mucizeleri göremiyorsanız kendinizi yargılamayın. İsa Mesih’e iman ettiğinizde zaten Tanrı’nın çocuğu olmuşsunuz demektir. Ancak bu belirtiler bize ve başkalarına bereket getirecektir. Peki, neden bu belirtiler bizde görünmüyor?

Elçilerin İşleri 19:11-20
Tanrı, Pavlus’un eliyle olağanüstü mucizeler yaratıyordu. Şöyle ki, Pavlus’un bedenine değen peşkir ve peştamallar hasta olanlara götürüldüğünde, hastalıkları yok oluyor, kötü ruhlar içlerinden çıkıyordu. Çevrede dolaşıp kötü ruhları kovmakla uğraşan bazı Yahudiler de kötü ruhlara tutsak olanları Rab İsa’nın adını anarak kurtarmaya kalkıştılar. “Pavlus’un tanıttığı İsa’nın adıyla size emrediyoruz!” diyorlardı. Bunu yapanlar arasında Skeva adlı bir Yahudi başkâhinin yedi oğlu da vardı. Kötü ruh ise onlara şöyle karşılık verdi: “İsa’yı biliyor, Pavlus’u da tanıyorum, ama siz kimsiniz?” İçinde kötü ruh bulunan adam onlara saldırdı, hepsini alt ederek bozguna uğrattı. Öyle ki, o evden çıplak ve yaralı olarak kaçtılar. Bu haber, Efes’te yaşayan bütün Yahudiler’le Grekler’e ulaştı. Hepsini bir korku aldı ve Rab İsa’nın adı büyük bir saygınlık kazandı. İman edenlerin birçoğu geliyor, yaptıkları kötülükleri itiraf edip anlatıyordu. Büyücülükle uğraşmış bir sürü kişi de kitaplarını toplayıp herkesin önünde yaktılar. Kitapların değerini hesapladıklarında toplam elli bin gümüş tuttuğunu gördüler. Böylelikle Rab’bin sözü güçlü biçimde yayılıp etkinlik kazanıyordu.

Burada elçi Pavlus’ta Kutsal Ruh’un iyice işlediğini görüyoruz. Öyle ki peştamalına dokunanlar bile iyileşiyordu. Burada Tanrı’nın kuvvetinin kimde işlediği açıkça görülüyor. İsa Mesih’in Ruhu Pavlus’un içindeydi. Mucize yaratan Pavlus değil onun içindeki Mesih’in Ruhu’ydu. Diğer adamda ise Mesih’in Ruhu olmadığı için kötü ruh ona saldırabilmişti. Mesih’i sırf aklıyla tanıyan kişide mucizeler görülemez. O’na yürekten inanan ve O’nu yürekten tanıyan inanan kişi Mesih’le bir olur.

Ancak bazen içimizde Mesih’in Ruhu olduğu halde mucize göremiyorsak nerede sorun yaşıyoruz?

Galatyalılar 5:16-17
Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz.Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak, istediğinizi yapamıyorsunuz.

İman eden kişide benlikle içindeki Mesih’in Ruhu savaş halindedir. Bu durumda imanlılar benliğe bağlı yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Her gün Rab’de yaşamayıp dünyevi insanlar gibi yaşarsak bizde Rab’bin mucizeleri görünemez.

Romalılar 8:13
Çünkü benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürürseniz yaşayacaksınız.

Burada ruhsal ölümden söz ediliyor. Bundan dolayı bir kişi İsa Mesih’e iman ettiği halde dünyevi bir yaşam sürüyorsa o zaman benliğe göre yaşamaktadır ve Mesih’in Ruhu içinde hareket edemediği için bu kişi ruhsal olarak ürünsüz ve işlevsiz sayılır. Bunun aksine Tanrı’yla ruhsal paydaşlık ne kadar güçlü olursa iman da o kadar güçlü olur. İmanımız ölçüsünde Tanrı’nın kudretini de görürüz.

Özetle kimlerde mucize görülmez?

1) Yeniden doğmamış kişilerde.

2) Yeniden doğmuş olduğu halde dünyevi bir hayat sürdürenlerde.

Efesliler 1:18-19
O’nun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için, yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir.

Pavlus burada iman edenlerin içinde Tanrı’nın kudreti olduğunu söylüyor. Keşke imanlılar bunu bilse! Pavlus bunu çok iyi anlıyordu!

Elçilerin İşleri 3:6-10
Petrus, “Bende altın ve gümüş yok, ama bende olanı sana veriyorum” dedi. “Nasıralı İsa Mesih’in adıyla, yürü!” Sonra onu sağ elinden kavrayıp kaldırdı. Adamın ayakları ve bilekleri o anda sapasağlam oldu. Sıçrayıp ayağa kalktı, yürümeye başladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı’yı överek onlarla birlikte tapınağa girdi. Bütün halk, onun yürüyüp Tanrı’yı övdüğünü gördü. Onun, tapınağın Güzel Kapısı’nda oturup para dilenen kişi olduğunu anlayınca ondaki değişiklik karşısında büyük bir hayret ve şaşkınlığa düştüler.

İnsanlar bu mucizeyi görünce kalabalık toplandı. Petrus bu mucizenin kendisinden dolayı olmadığını söyledi. Nedenini 3:16’da söylüyor. Bu mucizelerde iki önemli husus vardı: İsa Mesih’e iman ve İsa Mesih’in adı. İman ettiğimizde İsa Mesih İçimizde yaşıyor, İsa Mesih adıyla ilan ettiğimizde Ruh harekete geçrek mucizeleri gerçekleştirir. İsa Mesih Şeytan’ı ve ölümü yenen isimdir. Bizim zayıflığımız İsa Mesih’in adındaki güce iman etmememizden kaynaklanır. İsa Mesih’in adında harika güç vardır.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Yohanna

Kutsal Ruh’la Mesh Ediliş Hizmeti

16.06.2013

Öncelikle size bir soru sormak istiyorum: Sizce Türkiye’de Hristiyan olmak zor mudur? İnancımızı yaşamakta, duyurmakta zorluk çekiyor muyuz? Evet, çekiyoruz. Peki zorluk çeken bir tek biz miyiz? Elçiler zamanında böyle sıkıntılar yok muydu? Elçiler de Rab’bin sözünü duyurmak adına aynı bizim gibi zorluklarla karşılaştılar. Ancak onların yaşamında sevinç vardı. Bu sevinç Kutsal Ruh’tan geliyordu. Kutsal Ruh’un insanda yarattığı farkı anlamak için elçilerin tutumlarına bakalım. İsa çarmıhtayken Petrus, Yuhanna O’nun yanında değildi. Hepsi korkudan kaçışmıştı. Oysa Kutsal Ruh’u aldıkları zaman İsa’yı cesaretle duyurmaya başladılar çünkü Kutsal Ruh onlara her şeyi hatırlatmıştı. İşte Kutsal Ruh’un bizde yarattığı değişim böyle bir şeydir. Bu yüzden İsa’yı bilgiyle değil Kutsal Ruh’la tanımalıyız.

Şunu bilmeliyiz ki Kutsal Ruh aramızdadır, yaşamımızdadır, bizi ikna eder. İsa Mesih’e iman ettiğimizde Kutsal Ruh artık içimizde yaşamaya başlar. Kutsal Ruh bununla yetinmez ve hizmet ederken de bize cesaret ve güç verir. Kendi gücümüzle hizmet ettiğimizde elimizden bir şey gelmez ama Ruh’la her şeyi yapabiliriz.

Yasanın Tekrarı 24:20
Zeytin ağaçlarınızı dövüp ürününü topladığınızda, dallarda kalanı toplamak için geri dönmeyeceksiniz. Kalanları yabancıya, öksüze, dul kadına bırakacaksınız.

Rab’bimiz fakirleri, açları düşünen bir Tanrı’dır. Ancak bu ayette anlatılmak istenenin hepsi bu değildir. Zeytin ağacı Kutsal Kitap’ta bir benzetme olarak da sık sık kullanılır ve derin bir anlamı vardır.

Mezmur 52:8
Ama ben Tanrı’nın evinde yeşeren zeytin ağacı gibiyim, Sonsuza dek Tanrı’nın sevgisine güvenirim.

Burada Davut kendini bir zeytin ağacına benzetiyor. Bizler de bir imanlı olarak böyleyiz. Yeşerir ve ardından da meyve veririz. Zeytin ağacı gölge verecek yapıda değildir. En önemli özelliği verdiği meyve ve meyvesinden çıkan yağdır. Zekeriya 4’te sözü geçen iki tanık da zeytin ağacına benzetilir. Ayrıca Romalılar 11’de İsrail ve kilise zeytin ağacına benzetilir.

Yasanın Tekrarı 28:40
Ülkenizin her yerinde zeytinlikleriniz olacak, ama zeytinyağı sürünmeyeceksiniz. Zeytin ağaçlarınız ürününü yere dökecek.

Tanrı neden böyle söylüyor? Kutsal Kitap’a baktığımızda bunun lanetten kaynaklandığını görürüz. Zeytin ağacından zeytinin kendiliğinden dökülmesi lanet göstergesidir. Zeytinin zeytin ağacından nasıl toplanması gerektiğine Kutsal Kitap’tan bakalım.

Yeşaya 17:6
Çok az kişi kurtulacak. Artakalanların sayısı, dövüldükten sonra tepesinde iki üç, Dal uçlarında dört beş zeytin tanesi kalan Zeytin ağacı gibi olacak. İsrail’in Tanrısı RAB böyle diyor.

Zeytinler uzun bir sopa yardımıyla, vurularak toplanır. Yaşam değiştiren bir güç istiyorsak o sopayla zeytinlerimizin toplanması gerekir. O sopa çarmıhtır. Meyvelerimiz dökülüp sıkıştıkça çıkan yağla methedilişimizin gücü ortaya çıkar.

Mika 6:15
Ekecek, ama biçemeyeceksiniz. Zeytin ezecek, ama yağını sürünemeyeceksiniz. Üzümü sıkacak, ama şarabını içemeyeceksiniz.

Eski Antlaşma’da bu yağ Rab’bin gücünü, meshedişini simgeler. Biz iman da bir zeytin ağacı olarak dikildik ama Rab meyve verip yağ sürünmemizi ister.

Mısır’dan Çıkış 30:32
İnsan bedenine dökülmeyecek. Aynı reçeteyle benzeri yapılmayacak. O kutsaldır ve sizin için kutsal olacaktır.

Bu yağ doğrudan bedene dökülmez. Musa Harun’u yağla meshetmeden önce Harun başkahin kıyafetini giyindi. Musa ancak bundan sonra onun üzerine yağı döktü. Biz de Mesih’i giyinmeden meshedilemeyiz. Benlikle yapılan hizmeti de Rab kabul etmez. Bu yağ nedir, neyi simgeler? Ruh’un üzerimize gelmesini simgeler. O kadar güçlüdür ki Tanrı’nın Egemenliği’nin gelmesi gibidir. Ruh bizi örtünce Tanrı’nın gücü bizde etkin olur. Eski kişiliğimiz iptal olunca Rabbin Meshının hoş kokusu bizde ortaya çıkar.

1. Korintliler 4:20
Çünkü Tanrı’nın Egemenliği lafta değil, güçtedir.

Markos 6:13
Birçok cin kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iyileştirdiler.

Yakup 5:14
İçinizden biri hasta mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler.

Bu yağda bir mucize mi var? Hayır, bu Rab’bin meshedişinin simgesidir. Tanrı sözünü değiştirmez ve mutlaka yerine getirir.
İsa Mesih’e iman edip Kutsal Ruh içimizde yaşamaya başladığı zaman karakterimiz Mesih’in benzerliğinde değişmeye başlar. Peki yaşamımızda hizmet ne zaman ortaya çıkmaya başlar?

Elçilerin İşleri 1:8
“Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.”

İsa Mesih Kutsal Ruh’u öğrencilerine verdi ama bu sadece kurtuluşumuzu sağlar. Hizmet için Ruh armağanları bizde etkin olamalı. Aradığımız güç, değişim Rab’bin Ruhu’nun üzerimizde etkin olmasından kaynaklanır.

2. Korintliler 3:17-18
Rab Ruh’tur, Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır. Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.

İman ettiğimizde içimizdeki Rab’bin Ruhu’nun bizi nasıl değiştirdiğini anlatıyor.

Luka 4:18-19
“Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti*. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.”

Ruh benim üzerimdedir diyor! Bizler kurtulduk ama Ruh’un üzerimizde etkin olmasına ihtiyacımız var. Ancak o zaman yaşamımızda hizmet ortaya çıkar ve bunu Rab’den talep etmeliyiz.
Eski Antlaşma’da Harun İsa Mesih’i temsil eder. İsa Mesih başkâhindir. Harun soyunun meshedilmesi gibi İsa Mesih’ten dolayı biz de meshedileceğiz. Elçilerin İşleri 2’de Rab, bütün halkının üzerine Ruh’unu dökecek denen sözün yerine geldiğini söylüyor. Tanrı her yeniden doğmuş kişiyi hizmete çağırır. Bazen insanlar yeniden doğup bundan aldıkları sevinçle yetiniyorlar. Meshediliş gelmedikçe yüreğimizde arzuladığımız şeyler gerçekleşmeyecek. Zeytin ağacından dövülerek toplanan meyve gibi eski adamımızda çarmıhta kalmaya zorlanmalı. Özellikle de bu zor günlerde meshedilişimiz artsın diye dua etmeliyiz. Rab’bin eli Kutsal Ruh’tur. Aradığımız cevap budur. Rab’bin gücünün bizi örtmesine ve çarmıhın nefsimizi dövmesine ihtiyacımız var. Bu bir karardır. Bu her gün almamız gereken bir karardır.

Rab sizi bereketlesin kardeşler.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaaiz

Volkan Er