Zihinsel Yenilenme

11 Kasım 2012

Sevgili kardeşler Rab hepinizi bereketlesin…

Rab’be bugün en büyük şükran konumuz kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve O’nun yolunda yürümemizi sağlamasıdır..O bizi kendi yüceliğine ve erdemine çağırmıştır. Bunun ne bir büyük lütuf olduğunu her zaman iyi anlamalıyız.

Tanrı bizi kendi bilgisine ulaştırmıştır. İnsanoğlu için bilginin ne kadar önemli olduğunu düşündünüz mü?

bir zamanlar dünyanın tepsi gibi olduğunu düşünüyorlardı. Denizciler okyanuslara açılmaya korkuyorlardı, çünkü uçurumun kıyısından aşağı düşeceklerine inanıyorlardı. Çünkü dünyanın bir küreye benzediğini bilmiyorlardı. Bunu deneyim etmemişlerdi, gözlemlememişlerdi. Bu bilgisizlik yüzünden Korku onlara egemen olmuştu.

Başka bir örnek; Ortaçağ’da Tanrı’nın sözünü halktan gizlemişlerdi. Bu ortamdan yararlananlar insanlara günahları bağışlatma belgeleri sattılar. İnsanları sömürdüler, çünkü halk bilgisizlik yüzünden büyük korku içindeydi…

Hoşea 4:6’da “Halkımbilgisizlikten” yok oldu.

Bu türden çok örnekler verilebilir. Bilgisizlik nedeniyle biz insanlar korkarız. Korku dar görüşlülük yaratır. Çünkü ancak dar bir düşünce alanına hapsolmuşladır..Ne yapacaklarını bilmezler,..Rab’bin çarmıh üzerinde “Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını BİLMİYORLAR” dediğini hatırlıyoruz.

Demek ki insanın korkudan ve dar görüşlülükten kurtulması için ne yaptığını bilmesi gerekir..İnsanın bilgisizliğinin, dar görüşlüğünün, korkusunun tek çaresi vardır..O da Tanrı’yı tanımak.

Şimdi Rab’bin sözüne bakalım:

Rom.11:33-Rom.12:2
“Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! “Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi?” “Kim Tanrı’ya bir şey verdi ki, Karşılığını O’ndan isteyebilsin?” Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun! Amin. Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”

Bu ayetler Tanrı’yı bize tanıtıyor..Tanrı’nın özelliklerini öğretiyor..Tanrı’nın zenginliği, bilgeliği ve bilgisinin çok derin olduğunu öğreniyoruz. Bu nedenle kimse Rab’be öğüt veremez..Kimse O’na bir şey veremez ki karşılığını isteyebilsin..İnsanlar olarak bilmemiz gereken esas şey budur.

Daha sonra çağın gidişatı ifadesi var.. Çağın gidişatı Tanrı’ya karşı olan bütün düşüncelerin organize sistemi diyebiliriz..Ortada bir gidişat varsa, bu gidişatın bir baş sorumlusu var demektir. Ve bu baş sorumlusunun kim olduğunu Rab bize açıklıyor:

2 Ko.4:4 “Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir.”

Bu çağın ilahı olan Şeytan, bu çağın gidişatını insanlara esinlediği zehirli düşünceler yoluyla yönlendiriyor.. Ve bu düşünceler ne kadar hoş, güzel, akla yatkın görünse de, tamamen Tanrı’ya karşıt ve insannın zihnini kör edicidir…Bilgizilik içindeki İnsanlar kendi başlarına buyruk biçimde yaşayıp giderler. Tanrı’yla hemfikir olmazlar, O’nun sözünü eleştirirler, yollarını anlamazlar, hatta O’nu yok sayarlar..

Mezmurlar 53:1
Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der.

Gene Malaki kitabı’ndan bir örnek vermek gerekirse; RAB şöyle konuşuyorlardı:

Mal 3:14 “Şunu dediniz: ‘Tanrı’ya kulluk etmek yararsızdır. Her Şeye Egemen RAB’bin isteklerini yerine getirmek, O’nun önünde yas tutar gibi davranmak bize ne kazanç sağlıyor?

Bizler kendi dar görüşlerimizle Tanrı’yla çekişme içine gireriz. Rab İsa yeryüzünde insanlarla ilişkisinde onların dar görüşleriyle karşılaştı…..Pek çok örnekler var..İsa’yla çekişen Ferisiler ve Sadukiler’ vardı..Ama bizi esas ilgilendiren İsa’nın çevresindeki öğrencilerinin dar görüşlülüğü nedeniyle O’nu anlamamaladır.Bu konuda bazı örnekler şöyle

1) Rab’bin Teknede Uyuması Olayı

O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi. Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler.

Bunun anlamı nasıl bu kadar esenlikle uyuyabildiğini sorgulamalarıdır. Rab İsa rüzgârı ve gölü azarladı ve her şey sakinleşti. Daha sonra öğrencilerin kıt imanları yüzünden azarladı. Sizce Rab öğrencileri neden azarlamıştır? Çünkü karşı yakaya geçeceğini söylemişti. O söylediği için, bunun mutlaka gerçekleşmesi gerekiyordu. Fırtına, dalgalar ya da başka ne olursa olsun kaygılanmaya gerek yoktu. Rab İsa onlara iman dersi veriyordu. İmanlarını neye bağlıyorlardı? Rab ’bin sözüne güvenmeliydiler: “Karşı yakaya geçelim” (Markos 4:35). Rab karşı yakaya geçeceklerini söyledikten sonra, artık gölün dibini boylamaları mümkün değildi. Gene de öğrenciler buna iman etmediler. Rab ’bin onları azarlamasının nedeni buydu.

Rab’bin bütün İncil boyunca yapmadığı bir tek şey vardır. Nedir biliyor musunuz? Rab kimseden özür dilememiştir. Bir kişi ne kadar çok terbiye edilirse, başkalarının kendisinden hoşnut olmadığını o kadar çok keşfeder ve çoğu zaman onlardan özür dilemeye ihtiyaç duyar. Ama Rab İsa hiç kimseden özür dilememesi bakımından eşsizdir. Öğrenciler kendilerinin haklı, Rab’bin ise haksız olduğunu düşünüyorlardı. Rüzgâr ve dalgalar sertti ve öğrenciler ölüyordu. Öğretmen buna aldırmıyor muydu? Ama Rab kalkıp özür dilemedi. Özür dilememesi O’nun bir hata yapmadığını gösterir. Hata yapanlar O’nun sözüne inanmayan öğrencileridir. Karşı yakaya geçmelerini söylediğinde, bunu gerçekten kastetmişti. O asla boşa söz söylemez ve hiç kimseye özür borçlu değildi. Bu Rabbimiz’in yüceliğidir.

2) Lazar’ın Ölümü olayı

Yuhanna 11. bölümünde gene Rab’be sitem edilen bir başka olay görmekteyiz. Bu bölümde Rab’bin sevdiği Lazar adlı biri ölüyor ve kızkardeşi Marta Rab’be “Ya Rab, burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi (a. 21). Geç kaldığı için Rab’bi suçluyordu. Çünkü O’na haber göndermişti… Yüreğinde “Sana uzun süre önce adamlar göndermiştim. Neden daha erken gelmedin. Sen geciktiğin için kardeşim öldü ve gömüldü” diyordu. “Burada olsaydın” ifadesi Marta’nın son derece mutsuz olduğunu gösterir. Görünürde Marta’nın sözleri tamamen doğruydu. Ama Rab her şeyi bilinçli olarak yaptı. Bulunduğu yerde kasıtlı olarak iki gün daha kaldı (a. 6). İnsanların gözünde bu bir gecikmeydi, ama Rab bilerek gelişini geciktirdi. Rabbimiz asla kimseden özür dilemez, çünkü O asla hatalı değildir. Bizler özür dileriz, çünkü sık sık hata yaparız. Eğer özür dilemeyi reddediyorsak, küstahlık ediyoruz demektir. Ne kadar alçakgönüllü ve yumuşak huylu isek, o kadar çok özür dileriz. Rabbimiz alçakgönüllü ve yumuşak huylu olmasına rağmen, asla özür dilemez, çünkü asla yanlış yapmaz. O’ndan hoşnut olmuyorsak, hoşnutsuzluğumuz O’nu suçlu hissettirmez, çünkü O ney yaptığını bilir. O’nun amacı adını ne pahasına olursa olsun yüceltmektir. Ve sonunda Lazar’ın dirilişiyle birlikte O’nun adına yücelik gelmiştir..Sizce hangisi Rab’be daha büyük yücelik kazandırır? Hasta Lazar’ı iyileştirmek mi, ölü Lazar’ı diriltmek mi? Rab Lazar’ın dirilmesinin daha büyük yücelik getireceğini biliyordu. Bizler de her durumda Rab’bin kendisini yüceltebileceğini anlamalıyız. Aceleci olmadan Rab’bin zamanını beklemeliyiz.

3) “. . . satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi”

Bazen de Rab’den hoşnutsuz olmakla kalmadılar; hatta O’na öğretmeye kalkıştılar. Markos 14:3-4’te “İsa Beytanya’da cüzamlı* Simun’un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi. Kadın kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf hintsümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O’nun başına döktü. Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, “Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi” diyerek kadını azarlamaya başladılar.” Rab’be öğretiyorlardı. Öğrenciler yağı kullanmanın başka bir yolunu düşündüler—satmak ve parasını yoksullara vermek. Ama Rab Meryem’in ne yaptığını biliyordu. Madem yağ Rab’bin başına dökülmüştü, bunun yargısını da verecek olan O’dur..O’nun işine karışmamalı ve O’nun kişisel yaşamamızda yaptıklarını biz asla yargılamamalıyız.

4) “Ne tür bir kadın”

Rab İsa bir keresinde Simun adındaki bir Ferisi’nin evinde yemek yiyordu. Bir kadın Rab’bin ayaklarının dibine gelip gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya ve saçlarıyla silmeye başladı. Simun kendi kendine “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi.” (Luka 7:39). Rab onun düşüncelerini biliyordu ve bağışlama türleri hakkında konuştu. Rab ona şöyle söylüyordu, “Sen Simun, ayaklarımı yıkamadın, çünkü az bağışlandın. Bu kadın ise çok bağışlandı. İşte bu nedenle ayaklarımı gözyaşlarıyla yıkadı.” Böyle bir izlenim edindiğimiz zaman, Rab’be öğüt vermeye çalışmasının ne büyük bir akılsızlık olacağını anlayacağız! Biz her zaman Tanrı’nın engin sevgisini ve lütfunu anlamadığımız için yanlış hükümler veriyoruz. Rab’bin insanlar arasında ayrım yapmadığını, en büyük günahkârların bile Tanrı tarafından sevildiğini ne kadar zor olsa da kabul etmeliyiz..

Sevgili kardeşler, gördüğümüz gibi Rab’bin etrafında olmaya, yaptıklarını görmeye rağmen O’nu yanlış değerlendirmek ve eleştirmek mümkündür. Belli bir durumda Rab’be karşı haksızlık etmemek için O’nu çok iyi tanımamız gerek. Düşüncelerimizin değişmesi ve yenilenmemiz gereken noktalar var.

Özetlemek gerekirse, Birinci olarak Tanrı’nın bizim hayatımızla ilgili asla hata yapmadığını bilmeliyiz… Bizi sıkan, canımızı acıtan her olayda Tanrı’yı suçlamamız bilgisizliktendir. Çünkü “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” Biz Tanrı’nın bütün yollarını anlayamayız, RAB Yeşaya’da “Çünkü benim düşüncelerim Sizin düşünceleriniz değil, Sizin yollarınız benim yollarım değil” diyor RAB..BU durumda bilmemiz gereken şey O’nun asla yanlış yapmadığı, özür dilemediğidir. Her durumda O’na güvenmemiz, yollarına iman etmemiz bizim sorumluluğumuzdur. Özellikle çok zor durumlarda kendimizi haklı çıkarmak için Tanrı’yı suçlama ya da O’na öğretme düşüncesinden kurtulmalıyız..O’na bir şeyi nasıl yapması gerektiğini bizler öğretemeyiz..Aksi halde bu benliğe dayanan bir düşünce olur..Rab’bi kendimiz gibi sanmak bize zarar verir..O’nu duygularımıza göre değil, ancak sözüne göre tanırız.

Rab İsa Mesih Tanrı’ya eşit olduğu halde Getsemani Bahçesi’nde çarmıha gerilmesiyle ilgili olarak “Mümkünse bu kase benden uzaklaştırılsın. Gene de benim değil, senin isteğin olsun” diye dua etti. O başına gelenler için asla Baba’sını suçlamadı, Babasına asla “şöyle yapsan daha iyi olurdu” demedi..O Babasının sonsuz hikmete, sevgiye sahip olduğunu iyi bildiği için O’na bütünüyle itaat etti. Bizim asla anlayamayacağımız derin acılara katlanmak pahasına Babanın yolundan şaşmadı ve bedenini diri, kutsal ve Tanrı’yı hoşnut eden bir kurban olarak sundu.

Öyleyse bizler de göksel Babamızı tanımaya gayret edelim. Tanrı’ya güvenmekte ilerlememiz için Rab bizi bereketlesin..O’nu tanıdıkça eski doğal düşüncelerimiz değişecek ve düşünce biçimimiz yenilenecektir. Düşünce biçimi değiştikçe dualarımız da değişecek, kendi isteğimize değil, O’nun isteğine uygun ne varsa onu dileyeceğiz..O zaman dualarımızın işitileceğini bileceğiz.

Rabbin esenliğinde kalın.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İlk ve Son Kurban

21 Ekim 2012

Sevgili kardeşler Tanrının bereketi ve esenliği hepinizin üzerinde olsun.

Bu gün Mukades kitap ışığında kurban konusuna değineceğim.

Bu günlerde ülkemizde insanlar dini görevlerini yerine getirmek için milyonlarca hayvan kesip kanını akıtıyorlar.İsanlar Allahı hoşnut edip günahlarından arınma amacıyla bunu yapıyorlar.

Şimdi kurban kesmeyi kutsal kitabımız ( Tevrat ve İncil ) ışığında inceliyelim.

Kutsal kitap ; İncil , İbraniler 10
Kutsal Yasa’da gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ancak o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz. Bunun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor: “Kurban ve sunu istemedin, Ama bana bir beden hazırladın.Yakmalık sunudan ve günah sunusundan Hoşnut olmadın.O zaman şöyle dedim: ‘Kutsal Yazı tomarında Benim için yazıldığı gibi, Senin isteğini yapmak üzere, Ey Tanrı, işte geldim.'”Mesih ilkin, “Kurban, sunu, yakmalık sunu, günah sunusu istemedin ve bunlardan hoşnut olmadın” dedi. Oysa bunlar Yasa’nın bir gereği olarak sunulur. Sonra, “Senin isteğini yapmak üzere işte geldim” dedi. Yani ikinciyi geçerli kılmak için birinciyi ortadan kaldırıyor. Tanrı’nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık. Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı’nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendi ayaklarının altına serilmesini bekliyor. Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir. Kutsal Ruh da bu konuda bize tanıklık ediyor. Önce diyor ki, “Rab, ‘O günlerden sonra Onlarla yapacağım antlaşma şudur: Yasalarımı yüreklerine koyacağım, Zihinlerine yazacağım’ diyor.” Sonra şunu ekliyor: “Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım.” Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur. Bu nedenle, ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır.

Kutsal Yasa’da gelecek şeylerin aslı yoktur; sadece gölgesi vardır. Musa Tanrı’nın tapınağını cadırdan yaptı. Bu çadırdan yapılan mabet iki bölümdü. Birinci bölüm kutsal ikinci bölüm en kutsal yerdi. Tanrı Ruhuyla bu çadır mabedi kutsadı ve görkemiyle bereketledi. Kâhinler yani din görevlileri bu çadıra girdiklerinde kutsanıp çıkarlaradı. Kutsal kitap bu kadar kutsanan yere Tanrının gölgesinin değdiği yeri diye işaret ediliyor. Tanrı’nın gölgesi dahi berekettir.

Bu çadırdan mabetin birinci bülümüne din görevlisi olan kahinler her gün girip dini hizmetler yaparladı. İkinçi bölüme yani en kutsal yere yılda bir kez yalnızca baş kâhin girerdi ( En yetkili din başkanı )Cadıra girmeden önce kendisi için sonra halkın günahları için iki kurban keserdi ve öylece mabete girerdi. Kâhin kutsal yere günahlı girerse mutlaka ölürdü. Bu nedenle kâhinin kahinlik elbisesinin eteğine küçük ses çıkaran çıngıraklar ( ziller ) dikiliydi. Dışardaki halk kahinin yaşayıp yaşamadığını elbisesinin etegine dikilen cıngırak sesinden anlarlardı. Kâhin dini görevini yaptıktan sonra cadırın en kutsal olan ikinci bölümde çıkıp dışarda duran halkı kutsar ve bereketlerdi.

Kutsal Kitap bize bütün bu dini hizmetin İsa Mesihin hizmetinin gölgesidir demektedir. Ruhani hizmetin aslı değildir demektedir. Esas aslı İsa Mesihin kurtarış hizmettidir.

İsa Mesih kutsal hayat yaşıyarak bizim için aracılık etmek üzere kahin olarak göğe Tanrının bizat yanına çıkarak şimdi bizim için şimdi şefaat etmektedir.

Eski antlaşmada yani Musa ve diğer peygamberler zamanında binlerce kurban kesildiyse de Tanrı hiçbirinden memnun olmadı. Ama İsa Mesih yaşamı boyunca Tanrıya kusursuz itiat ederek yaşadı. Bizim için kusursuz bir kurban olarak günahlarımız için kendsini feda ederek gerçek kurban olarak ölüp dirirdi ve şimdi Allahın yanındadır. Kendisinin İsmini cağıran herkes için şefat ve yardım etmektedir.

Hiçbir hayvan kanı ve kurbanı günahlarımızı tam silemez ve ortadan kaldıramaz.Bu nedenle günahlarımızdan kurtulmamız için kutsal, lekesiz bir baş kâhine ihtiyaç vardı.Eski antlaşmada baş kâhinlerin göğüslüklerinin üzerinde İsrail’in on iki oymağını temsil eden on iki değerli taş bulunurdu. Tanrı’nın önüne bu şekilde giderlerdi öyle ki Rab halkını hatırlasın. Mesih de bizim için kurban olup Baba’nın karşısına çıktığında yüreğinin üzerine hepimizin ismini yazıp koydu öyleki Tanrı Rab İsayı kabul edenleri bağışlayıp bereketlesin.

İbraniler 8
Söylediklerimizin özü şudur: Göklerde, Yüce Olan’ın tahtının sağında oturan, kutsal yerde, insanın değil, Rab’bin kurduğu asıl tapınma çadırında görev yapan böyle bir başkâhinimiz vardır. (SEE 8:1)Her başkâhin sunular, kurbanlar sunmak için atanır. Bu nedenle bizim başkâhinimizin de sunacak bir şeyi olması gerekir.Eğer kendisi yeryüzünde olsaydı, kâhin olamazdı. Çünkü Kutsal Yasa uyarınca sunuları sunanlar var.Bunlar göktekinin örneği ve gölgesi olan tapınakta hizmet ediyorlar. Nitekim Musa tapınma çadırını kurmak üzereyken Tanrı tarafından şöyle uyarıldı: “Her şeyi sana dağda gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et.”Şimdiyse, İsa daha iyi vaatler üzerine kurulmuş daha iyi bir antlaşmanın aracısı olduğu kadar, daha üstün bir göreve de sahip olmuştur.

Birinci antlaşma ikincinin gölgesiydi. Hakiki olanın yanında gölge ne işe yarar. Yasa kutsal doğrudur, ama İsa’yla tamamlanmıştır. Baba’nın sevgisiyle, kutsal Kurban İsa Mesih bizi kutsal kıldı. Mesih’in bedeni olan Kurbanlığı bizim için sonsuza kadar geçerli olan tek kurbandır. İsa Mesihin çarmıhta bizim için feda ettiği kendi bedeni dünyadaki bütün insanlar için tek gerçek kurbandır. Bundan sonra sunulacak her kurban İsa Mesih’in kurban olan bedenini hiçe sayarak Tanrı’ya karşı gelmek demektir. Onun için İsa Mesih’ten başka her kurbanı reddediyoruz. Bizi bağışlayan İsa Mesih’in kanıdır.

İsa Mesih’in gercek kurbanımızdır Onun dışında sunulan kurbanları Tanrı kesinlile kabul etmez bu Tanrıya hakarettir. Günahın yükünü yalnızca İsa Mesih kaldırır.

O kendiliğinden çıkıp da “ben Kurtarıcıyım” demedi. Bütün peygamberler O’na işaret etti. Mesih bizim hayat ekmeğimizdir. Yaşamımız Kurtarıcımız’dır.Cennete götüren yegane Allahımız’dır.

Baba’nın yüreği dünyayla ( insanlarla ) barışmaya ve bizi kucaklamaya hasretti. İsa Mesih kendini feda edip Kutsal Ruh gönderince halk Tanrı’yla barıştı, kutsallığı tanıdı.

İlk elçiler iman ettiklerinde İncili Kutsal Ruh’un gücüyle yaydılar. Kutsal Ruh hayatımızın yegane gücüdür. Bizim için elzemdir. Duamız şu olsun: hepimiz Kutsal Ruh’la dolalım ve O’nunla yaşayalım, öyle ki Tanrı hayatımızda etkin olsun.

Tanrı’nın sözü bu kadar büyük bir kurbanı reddettiğimiz takdirde bizim için artık bir kurtuluş yolu olmadığını söylüyor. Bu kutsallığa yüzümüzü çevirmeyelim. Rab’bin amacı bizim üzerimizde etkin olsun. O’nun kanını bayağı saymayalım. O’ndan korkanın eksiği olmaz. Başka kurbanlardan medet umarak Kutsal Ruh’a hakaret etmeyelim.

Dünyanın sonuna kadar geçerli kurban olan Rab İsa Mesih’in ismi mübarek olsun. Amin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kardeşlerin Birliği

7 Ekim 2012

Merhaba sevgili kardeşler. Burada olmak benim için bir onurdur. Bugün de Rab’bin varlığı aramızdadır ve bu harika bir şeydir! İşte biz o Rab’de tek beden olduk. Rab’bin sofrasının anlamı da budur sadece Rab’le değil birbirimizle de bir oluyoruz.

Bugün ben de birlik konusunu işlemek istiyorum. Mezmur 133’e bakalım.

Mezmur 133
Ne iyi, ne güzeldir, Birlik içinde kardeşçe yaşamak! Başa sürülen değerli yağ gibi, Sakaldan, Harun’un sakalından Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi. Hermon Dağı’na yağan çiy Siyon dağlarına yağıyor sanki. Çünkü RAB orada bereketi, Sonsuz yaşamı buyurdu.

Bu ilahileri hacılar tapınağa çıkarken söylerlerdi diye inanıyoruz. Bazıları da bu ilahilerin merdivenlerden çıkarken söylendiğine inanır. İkisi de aynı şeydir. Bu ilahiler Mezmur 122’den 133’e kadar sürer. Bu mezmurun konusu birlikte yaşamak ve birlikte yaşamanın ne kadar değerli olduğudur.

Bunu hatırlamamız için beş kelime yeterlidir:

1) Yetki: Bu mezmurlar Kral Davut tarafından yazılmıştır. Ruhsal yetkiyi tanımazsak asla birlik olamayız. Kilisedeki sorunlardan biri de birçok kişinin yetki sahibi olduğunu düşünmesidir. Herkes yetki altında olmalıdır. Yetki sahibi olabilmek için yetki altında olmalıyız.

2) Uyumluluk: Yaşam bir yolculuktur ve nereye varacağımız birlikte olduğumuz insanlara bağlıdır. Bana arkadaşını göster, sana geleceğini söyleyeyim.

3) Tavır, tutum: Tutum, taşıdığımız bir ruhtur. İyi ve kötü tutumlar vardır. Herkesin bir tutumu vardır. İnsanlar kendilerine benzer tutuma sahip kişiere doğru çekilirler. Sahip olduğumuz tutum Tanrı’da ne kadar yükseleceğimizi belirler.

4) Meshediliş: 2. ayette tanımlanan budur. Başa sürülen değerli yağ gibi… birliktelik meshediliş gibidir. Meshediliş de Kutsal Ruh’un varlığını gösterir.

Samuel 16:30
Samuel yağ boynuzunu alıp kardeşlerinin önünde çocuğu meshetti. O günden başlayarak RAB’bin Ruhu Davut’un üzerine güçlü bir biçimde indi. Bundan sonra Samuel kalkıp Rama’ya döndü.

Burada Samuel Davut’u meshediyor. O andan itibaren Tanrı’nın Ruh’u ona geldi. Mezmur 133’te geçen, yağın baştan sakala inişi ifadesi meshedilişin olgunluğun işareti olduğunu anlatır. Genç erkekler asla sakal bırakmazlar sadece yaşlılar bırakır. Onur yukarı doğru gider meshediliş aşağıya doğru iner. Biz Tanrı’yı meshedemeyiz ama o bizi meshedebilir.

5) Atmosfer: Bu üçüncü ayette söz edilen şeydir. Çiy gibidir. Çiy nemdir, sudur ama yağmur değildir. Çiyi yüzünüzde hissedersiniz ama göremezsiniz. Yine, çiy de aşağı iner. Çiy, çiçeklerin üzerinde birikmeden görünmez. Aslında lütuf da böyledir, aşağı doğru iner.

Çiy yağmur değildir. Yağmur her şeyi yıkar götürür. Çiy naziktir, yaşam getirir. Türkiye’nin gökten gelen çiye, Tanrı’nın varlığının atmosferine ihtiyacı vardır. Bu nereden gelir? Birliktelikten gelir.

Peru, Lima’da yağmur üç-beş senede bir yağar. Buna rağmen yeşillik doludur. Çünkü her sabah çiy düşer, bu da okyanustan ve nehirden gelen nemdir…

Tek ihtiyacımız olan Cennet’in çiyidir. Yağmura ihtiyacımız yoktur. Tanrı’yı tecrübe edip de değişmememiz imkânsızdır. Hristiyanlar olarak nereye gidersek gidelim Tanrı’nın atmosferini beraberimizde taşımalıyız.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Dale Yerton

Komşu Gibi Davranmak

30 Eylül 2012

Bugün burada olmak benim için bir onur ve ayrıcalıktır. Bedri’ye ve sıcak karşılamanız için sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Bugün Luka 10. bölümden paylaşmak istiyorum. Kitaplarımızı açsak iyi olur çünkü önemli olan benim değil Tanrı’nın açıklamalarıdır. Çok iyi bildiğimiz iyi Samiriyeli hikayesine bakacağız. Gerçekte bu öykünün ne anlattığını görünce bazen insanlar şaşırabiliyor.

Bence tüm dünyada avukatlar birbirinin aynıdır (veya Kutsal Yasa uzmanı). Avukatlar tartışmaya, soru sormaya, zorlu yasal sorunları ele almaya bayılırlar. Bazen sadece soru sormuş olmak için soru sorarlar. İsa’nın zamanında da böyle olduğunu görüyoruz. Luka 10’da da bir Kutsal Yasa uzmanının zor bir soru sorduğunu görüyoruzö 37. aeytte de cevap veriyor:

Luka 10: 25-37
Bir Kutsal Yasa uzmanı İsa’yı denemek amacıyla gelip şöyle dedi: “Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?” İsa ona, “Kutsal Yasa’da ne yazılmıştır?” diye sordu. “Orada ne okuyorsun?” Adam şöyle karşılık verdi: “Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün gücünle ve bütün aklınla seveceksin. Komşunu da kendin gibi seveceksin.” İsa ona, “Doğru yanıt verdin” dedi. “Bunu yap ve yaşayacaksın.” Oysa adam kendini haklı çıkarmak isteyerek İsa’ya, “Peki, komşum kim?”dedi. İsa şöyle yanıt verdi: “Adamın biri Yeruşalim’den Eriha’ya inerken haydutların eline düştü. Onu soyup dövdüler, yarı ölü bırakıp gittiler. Bir rastlantı olarak o yoldan bir kâhin geçiyordu. Adamı görünce yolun öbür yanından geçip gitti. Bir Levili de oraya varıp adamı görünce aynı şekilde geçip gitti. O yoldan geçen bir Samiriyeli ise adamın bulunduğu yere gelip onu görünce, yüreği sızladı. Adamın yanına gitti, yaralarının üzerine yağla şarap dökerek sardı. Sonra adamı kendi hayvanına bindirip hana götürdü, onunla ilgilendi. Ertesi gün iki dinar çıkararak hancıya verdi. ‘Ona iyi bak’ dedi, ‘Bundan fazla ne harcarsan, dönüşümde sana öderim.’ “Sence bu üç kişiden hangisi haydutlar arasına düşen adama komşu gibi davrandı?” Yasa uzmanı, “Ona acıyıp yardım eden” dedi. İsa, “Git, sen de öyle yap” dedi.

Komşum kim… Akla uygun bir soru. Tarafsız bir şekilde de sormuş olabilir, tuzak soru da olabilir. Kutsal Yasa uzmanı haklı çıkmak istiyordu. İyi işler yaparak doğru bir adam olduğunu düşünüyordu. Yasa uzmanı sanki sınırlarını zorluyordu.

İsa da ona karşı aynı oyunu oynuyordu. Bu benzetme iyi işlerle değil, tamamen sevgiyle ilgiliydi. İsa’nın söylediği her şey yasa uzmanını öfkelendirdi. Biz de dikkat etmezsek biz de öfklenebiliriz. İsa’nın sözünü ettiği bahanesiz sevgiydi. Sözü geçen Eriha – Yeruşalim arasındaki yoldur. Bugün bile bu yol tehlikelidir. Bu yol bin metrelik bir yokuştan ibarettir. Benzetme için uygun bir nokta. Gözünüzün önüne getirmeye çalışın: Bu yolda, üzerine sinekler üşüşmüş halde yerde yatmış ve üzerinde akbabalar uçuşan bir adam görüyorsunuz. Ölmüş olması olasıdır. Haifçe nefes alıp almadığını anlayabilmek için ona çok yaklaşmanız gerekir.

Bu yolun ikinci özelliği işlek bir yol oluşudur. Yorgun ve aç olan kâhin evine ve ailesine kavuşmak istiyordu. Yolda ilerlerken ilk işareti – belki akbabaları – gördü. Ölü biriyle tema edemeyeceğini biliyordu (Levililer 27:1-3). Yasa açıktı: Kâhin için temizlik onun gündelik işidir. O ölüye bir an bile değse geri dönüp, dağı çıkıp tapınakta kendisini temizlemesi gerekirdi. Ayrıca bu bir tuzak da olabilirdi. Soyguncular bu yolla insanları tuzağa düşürebiliyorlardı. Yani bu adamın yürümeye devam etmek için her türlü bahanesi vardı. Ancak yerde yatan adam ölü değildi ve bunu ona yaklaşmadan anlaması mümkün değildi. Onu kim suçlayabilir?

Kâhinden sonra Levili geliyor. O da tapınakta görevliydi. Tapınaktaki başka işlerde meşguldü. Onun da aynı şekilde yerde yatan adamın yanından geçip gitmek için her türlü nedeni vardı. Onu kim suçlayabilir?

İşte İsa bu yasal sorunu kullanarak bir tezat oluşturdu. Yerdeki bu adamın yardıma, acil yardıma ihtiyacı vardı. Ancak kâhin ve Levili sevgi sorumluluklarını yerine getirmekten kaçındılar. Kâhin ve Levili Kutsal Kitap’ın kendilerine mazeret sağladığını düşündüler.

Bizler de aynı şeyi yapabiliriz. “Bu bizim önceliğimiz değil. İşim var, incil çalışması yöneteceğim, gitmeliyim” diyebiliriz. Hiç birimiz kâhin ve Levili gibi olmak istemiyoruz ama çoğu zaman onlar gibi yapıyoruz.

İsa’nın örnek olarak vereceği üçüncü kişiyi tahmin etmek gerekirse insanların beklediği sıradan bir Yahudi olurdu. İsa bu beklentiye göre hareket etse çok popüler olabilirdi ama öyle yapmadı. Sanki İsa herkesi rahatsız etmek istiyordu. O zamanlar Yahudiler, Samiriyeliler’i çok aşağılık insanlar olarak görürlerdi.

Samiriyeli ona gerçekten engelsiz ve sınırsız bir sevgi verdi. Dinine, ırkına bakmadan verdiği bir sevgi…Bizim aramızda böyle bir sevgi var mı? Toplumun dışladığı kişilere karşı bile duyduğumuz bir sevgi var mı? Bu Samiriyeli düşünmedi, sadece hissediyordu. “Bu adam ölüyor, nasıl ona yardım etmem!” diyerek harekete geçti. Yaralarına bakım yaparak onu bir hana götürdü. İki aylık kiraya eşdeğer bir para vermekle kalmayıp kalan borcunu da ödeyeceğini taahhüt etti.

İsa “komşum kim?” sorusuna yanıt vermiyor; “kim komşu gibi davrandı?” sorusuna cevap veriyor. Yasa uzmanı cevap olarak “Samiriyeli” bile demiyor, “merhamet eden” diyor. İsa’nın verdiği cevap anlaşılır olmakla beraber kabul edilmesi çok zordur. İsa sonunda sonsuz yaşam için “git ve aynısını yap” diyerek bitirdi.

Ancak bu imkânsız bir sevgidir. Kim düşmanını sevebilir? Kim bunu doğru dürüst yapabilir? Kimse öyle sevemez; bu adeta gerçek dışıdır ama … böyle sevebilecek biri vardır, o da İsa’dır. Mazeretsiz, sınırsız bir sevgiyle sever. Biz kaybolmuştuk, böyle sevemezdik. İşte burada aslında kendimizi kurtarmanın imkânsızlığını görüyoruz. Aynı zamanda Rab’de sahip olduğumuz mucizeyi…

Öyleyse bu hikâyeyi okuyup “nasılsa yapamayız” diye kenara çekilen kişilerden mi olalım? “Git ve sen de öyle yap” buyruğu hâlâ geçerlidir. Kutsal Yasa uzmanından farklı olarak Mesih’e iman eden bizler Rab’bin bize verdiği güçle, Rab gibi sevebiliriz. Bizler Mesih tarafından seviliyoruz, öyleyse biz de O’nun verdiği güçle gidip başkalarına sevgi göstermeliyiz.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaaiz

Mark Meynell

Rab’bin Hizmetinde Etkin Olalım

16 Eylül 2012

Rab İsa Mesih bugün aramızdadır, Kutsal Ruh hepimizi bereketliyor ve bereketlemeye devam edecektir. İsrail halkı günah işleyerek Rab ’den uzaklaştığında yılanlar insanlara saldırmaya başladı ve bu nedenle insanlar ölmeye başladılar. Tanrı Musa’ya bundan kurtulmanın yolunu gösterdi:

Çölde Sayım 21:8 RAB Musa’ya, “Bir yılan yap ve onu bir ağaç direğin üzerine koy. Isırılan herkes ona bakınca yaşayacaktır” dedi.

Musa söyleneni yaptı; ve yılan tarafından ısırılıp ölmek üzere olan insanlar sırık üzerinde olan tunç yılana bakınca şifa alıp iyileştiler.

İsa Mesih günahın panzehridir. Musa’nın yılanı kaldırmasını kendisinin çarmıha gerilmesine benzeterek şöyle demiştir.

Yuhanna 3:14-15 Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, O’na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun.

Günahlarımız için ağaç haça asılan ve üç gün sonra dirilip göğe giden İsa Mesihi çağıran herkes; dili, rengi, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun kim günahlarından dönerse günah zehrinden kurtulup şifa alacak ve sonsuz yaşama kavuşacaktır.

Bugünkü vaazımız Rabin bu haberini duyurmamızla ilgilidir. Evet, Rab çoğu zaman insanlara benzetmelerle konuştu. Birazdan söyleyeceğim benzetmeyi Rab bizi uyandırsın diye seçtim. Tanrı eğer bizi dünyada tutuyorsa hizmetkârlar olarak hizmet etmemiz için tutuyor. Yoksa Rab İsa Mesih bizi bu kirli dünyada tutmak istemez. Dışarıda birçok insan İsa’nın sevgisinden habersiz yaşıyor. Sevgi, yaşam, umut arıyorlar ama duyuran yok. Tanrı’nın bize verdiği armağanları kullanalım, O’nun kutsal işçisi olalım.

Matta 25: 14-30 “Göksel egemenlik, yolculuğa çıkan bir adamın kölelerini çağırıp malını onlara emanet etmesine benzer. “Adam, her birinin yeteneğine göre, birine beş, birine iki, birine de bir talant vererek yola çıktı.Beş talant alan, hemen gidip bu parayı işletti ve beş talant daha kazandı.İki talant alan da iki talant daha kazandı.Bir talant alan ise gidip toprağı kazdı ve efendisinin parasını sakladı.“Uzun zaman sonra bu kölelerin efendisi döndü, onlarla hesaplaşmaya oturdu.Beş talant alan gelip beş talant daha getirdi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Bana beş talant emanet etmiştin; bak, beş talant daha kazandım.’“Efendisi ona, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle!’ dedi. ‘Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!’“İki talant alan da geldi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Bana iki talant emanet etmiştin; bak, iki talant daha kazandım.’“Efendisi ona, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle!’ dedi. ‘Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!’“Sonra bir talant alan geldi, ‘Efendimiz’ dedi, ‘Senin sert bir adam olduğunu biliyordum. Ekmediğin yerden biçer, harman savurmadığın yerden devşirirsin. Bu nedenle korktum, gidip senin verdiğin talantı toprağa gömdüm. İşte, al paranı!’“Efendisi ona şu karşılığı verdi: ‘Kötü ve tembel köle! Ekmediğim yerden biçtiğimi, harman savurmadığım yerden devşirdiğimi bildiğine göre paramı faize vermeliydin. Ben de geldiğimde onu faiziyle geri alırdım…Haydi, elindeki talantı alın, on talantı olana verin!Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak. Şu yararsız köleyi dışarıya, karanlığa atın. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.'”

Buradaki hikâye nettir. Çok sert bir efendi resmi çizilmiştir. Bir şirket de böyledir. Şirket kâr etmezse zarar edecektir çünkü giderleri vardır. Bir müdür şirketin kâr etmesini sağlayamazsa Genel Müdür onu alır yerine bir başkasını koyar.

İsa Mesih bizim Rab ‘bin işi için kararlı olmamızı ister. Pavlus da iman kardeşlerine iş arkadaşlarım demiştir.

Kutsal Ruh’un gücü olmadıkça biz Rab ‘be hizmet edemeyiz. Kutsal Ruh’u alıp Tanrı’nın evlâdı olduğumuzda ruhumuza hizmet etme isteği verir. Biz bu sesi dinleyip dinlememe özgürlüğüne sahibiz. Tanrı harika bir iş yaptı. Biz Bir zamanlar günahlarımızdan tövbe ettiğimizde Tanrı bize Kutsal Ruhunu verdi ve biz artık Tanrı’ya baba diyoruz. İsa Mesih göğe gitmeden önce ‘bensiz hiçbir şey yapamazsınız’, ‘ben göğe gittikten sonra size kutsal Ruhu göndereceğim dedi. İlk imanlılar Kutsal Ruh’u aldıklarında cesaretle İsa’yı ilan ettiler.

Bazı dinler kılıçla, zor kullanılarak yayılır ama İncil bize böyle öğretmiyor Başta Rab İsa mesih olmak üzere İlk imanlılar hayatlarını feda ederek Kutsal inancı yaydılar. Tanrı’nın işi Kutsal Ruh ‘la ve mucizelerle yayıldı. Hristiyanlar mallarının ve canlarını hiçe saydılar. ‘Biz İsa’yla yaşayalım başka bir şey istemiyoruz’ dediler. Pavlus ve Barnaba hapse girdiklerinde bile isyan etmeyip ellerindeki zincirleri çalgı aleti aleti gibi kullanarak ilahilerle Rabbi övdüler. Tanrı bizi O’na hizmet eden ışığını yayan bir evlat olmamız için seçti. Her birimize armağanlar verdi. Yeter ki bu armağanları isteyin. Rab, sana nasıl hizmet edebilirim diye arayın dua edin. Kilise şeytanın insanlara bağladığı zincirleri kıran, insanların bağlarını çözen Tanrı’nın ruhsal kılıcıdır, hizmetkârıdır. Tanrı’nın ışığı yaşamlarımızda yansın.

Matta 5: 14-16“Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!”

Bunu İsa Mesih söylüyor. Işığınız Türkiye’de öyle parlasın ki insanlar gerçek Allah’ı görsünler ve tanısınlar. Rab bizi uyandırsın.

Kutsal Kitap bizi bu konuda neden uyarıyor çünkü Rab’bin işi ciddidir. Rabbin işinin Türkiye’de ilerleyebilmesi için kendimizi Rab ’be vermemiz ve adamamız lazım.

Rab Türkiye’de bir iş başlatmıştır. Sizler bunun kanıtısınız. Siz Türkiye’de Rab ‘bin iş arkadaşlarısınız. Siz kutsanmış nesil ve hizmet için ayırırmış kâhinlersiniz.

Kilisenin dünyada kâhinlik görevi vardır, dışarıdaki insanlara müjdelemek zorunluluğumuz vardır. Kilise Mesih’in barışma sözünün hizmetkârıdır. İmanlı olarak ‘biz kurtulduk dışardakilerden bana ne’ diyorsak tahıl ölçeğinin altındaki yararsız ışık gibiyiz demektir. Sadece Pazar günleri kiliseye gidenlerdensem, vaaz dinlemek ve sohbet etmekle yetiniyorsam bu bana yargı getirir. Tanrı Kutsal Ruhunu bize keyif yapmanız için vermedi. Onun isteğinine hizmet etmek üzere verdi.

Kiliseye karşı sorumluluk hissedin sevgili kardeşlerim. Kardeşleri teşvik ettin mi cesaret verdin mi onlar için dua ettin mi? Mesih’e bakın, kendisi için yaşadı mı? Hayır. Bu dünya Mesih’e elem veren bir dünyaydı. Kendi halkı için sınırlı insan bedenini aldı.

Hepimiz zaman zaman sendeleyebiliriz ona bir şey diyemeyiz ama bir yıl boyunca hiç hizmet vermemişsek o zaman bu, kiliseye ve Rabbe acı verir. Kilise ülkemize ışık olsun. Rab sizi değerli bir elmas gibi yaptı. İncili duyurmamız için korkmaya gerek yok, Tanrı benim mesh ettiklerime dokunmayın diyor. Rabin kendisi işinin başındadır. Hristiyan yiğit olur çalışkan olur. Musa hizmete geldiğinde ben işe yaramam deyince Tanrı ona kızdı. ‘Sen kiminle konuştuğunun farkında mısın’ dedi. Musa’ya elindeki değneği atmasını söyledi. Değnek yılan oldu. Değnek de Musa’yla beraber mesh edilmişti. Musa değnekle Mısırda çeşitli mucizeler yaptı. O değnekle Kızıldeniz’i ikiye böldü. Değnek sadece bir ağaç parçası olduğu halde Tanrı onu Musa’yla beraber meşhetti.

Bizde olan kuru değnek değil içimizde Kutsal Ruh var! Türkiye’ye bereket olalım. Dirisu kilisesi parlasın. İçine kapanan bir kilise olmayalım. Hizmet eden bir kilise olalım.

Romalılar 12: 4-13 Bir bedende ayrı ayrı işlevleri olan çok sayıda üyemiz olduğu gibi, çok sayıda olan bizler de Mesih’te tek bir bedeniz ve birbirimizin üyeleriyiz. (SEE 12:4) Tanrı’nın bize bağışladığı lütfa göre, ayrı ayrı ruhsal armağanlarımız vardır. Birinin armağanı peygamberlikse, imanı oranında peygamberlik etsin.Hizmetse, hizmet etsin. Öğretmekse, öğretsin. Öğüt veren, öğütte bulunsun. Bağışta bulunan, bunu cömertçe yapsın. Yöneten, gayretle yönetsin. Merhamet eden, bunu güler yüzle yapsın. Sevginiz ikiyüzlü olmasın. Kötülükten tiksinin, iyiliğe bağlanın. Birbirinize kardeşlik sevgisiyle bağlı olun. Birbirinize saygı göstermekte yarışın. Gayretiniz eksilmesin. Ruhta ateşli olun. Rab’be kulluk edin. Umudunuzla sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin. İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmayı amaç edinin.

Bizler bir gün İsa Mesih’in karşısına çıkacağız Kutsal Ruh içimizde etkinse İsa Mesih’in önüne sevinçle gideceğiz. Rab ‘bin önüne Kutsal Ruh’u mahzun etmiş bir şekilde değil Rabbi yüceltmiş olarak çıkalım.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Ruhsal Gözlerimiz Açık Olsun

09 Eylül 2012

Merhaba kardeşler. Ben 2000 yılının başında İsa’yla tanıştım. 2001 yılında hizmet etmeye başladım. Tüm zayıflıklarımda Rab beni kucağında taşıyarak bugünlere getirdi. Rab sizi bugün tazelesin ve güçlendirsin.

Rab bugün yüreğime şu konuyu koydu. Amerika’da yirmi yıllık bir imanlı kardeş pastörüne şöyle demiş: “Yirmi yıldır her hafta bu vaazları dinliyorum, hesaplasan 1040 vaaz eder. Ama ben bu vaazların hiçbirini hatırlamıyorum. Bunun yerine başka bir şey, örneğin merhamet hizmeti yapsak daha iyi olmaz mı?” Pastör ona şu yanıtı vermiş: “Kardeşim ben de yirmi yıldır evliyim. Karım bana hergün üç öğün yemek yapıyor. Hesaplasan 21 binden fazla eder. Ben hiç birini hatırlamıyorum bile acaba bunları hayatımdan kaldırsam nasıl olur?” Buradaki ana fikir amaç hatırlamak değil doymaktır.

Önce kendimden bahsetmek istiyorum. Küçükken çok haşarı, yerinde durmaz bir çocuktum. Okul yıllarım boyunca bütün öğretmenlerimin ve müdürümün en fazla şikayet ettiği çocuktum. Daha sonradan bir öğretmenim benim bu yeni halimi görünce hayretler içinde “böyle bir adam olduğuna inanamıyorum” dedi. Eskinden neden böyle ele avuca sığmaz bir çocuk olduğumu bilmiyordum. Sonradan öğrendim: yüreğimde büyük bir boşluk varmış aslında. Yıllar geçtikçe okul zamanlarının sonlarına doğru içkiyle tanıştım, kötü arkadaşlar edindim. Ben on sekiz yaşındayken arkadaşlarım 30 larındaydı. İçimdeki boşluk başka bir boyut kazanmıştı. Bu boşluk artık yavaş yavaş acımaya başladı. Geceleri eve geldikten sonra acımdan kurtulmak için sabahlara kadar şiirler yazmaya çalışan bir adam haline geldim. Dışarıdan bakıldığında çok şen ve sosyal görünmeme rağmen aslında kendimi kalabalığın içinde yalnız hissediyordum.

Bir gün bir dostum hayatımı değiştirdi. O dost İsa Mesih’ti. Aslında O’nunla önce ailem tanıştı ve bana ondan söz ettiler. Benim için dua ettiler ve bir yıl sonra ben de iman ettim. O günden sonra artık içimdeki o boşluk doldu.

Bir arkadaşım İsa’nın mucizelerini kanıtlayabilir misin diye sorduğunda elimde bilimsel bir kanıt olmadığını ama ona Kutsal Kitap’taki mucizelerden birini gösterebileceğimi söyledim. Rab benim hayatımı sudan şaraba dönüştürmüş, devrim yapmıştı. İsa dönüştürür!

Bugün iki farklı duygudan bahsetmek istiyorum. Korkuya karşılık cesaret, körlüğe karşılık gören gözler, korkan kenara çekilen bir ruha karşılık Yahuda Aslanı.

Korku nedir? İnsan ne zaman bu duyguya kapılır? İnsan bilinmezlikten korkar. Korku hayatımızı daraltır, yaşam kalitemizi düşürür. Korku bizden çalar: geleceğimizden, bereketimizden, esenliğimizden, Rab’den çalar. Düşman yüreğimize bu korkuyu salarak yaşamlarımızı büzüştürmeye çalışır.

Mesih inanlısı olarak bizlerin geliştirmesi gereken bir duyumuz vardır: üçüncü bir göz.

Süleyman’ın Özdeyişleri 10:24 Kötü kişinin korktuğu başına gelir, Doğru kişiyse dileğine erişir.

Korkumuzla yürürsek korkularımız bize tökez olur. İman görünmeyene inanmaktır. İman gözlerimiz gelişirse her şeyi başkalarından farklı görürüz. Başkasına göre karanlık olan bir yerde biz görürüz. İman gözü açık olanla olmayana arasındaki fark, kör biriyle ile gözü gören biri arasındaki fark kadar büyüktür.

Biz normal gözlerimizle görmeye alıştığımızdan iman gözleriyle görmek istemiyoruz, teslim olmak istemiyoruz. Bu bakışı geliştirerek gerçeği görebiliriz.

Luka 11:34 Bedenin ışığı gözdür. Gözün sağlamsa, bütün bedenin de aydınlık olur. Gözün bozuksa, bedenin de karanlık olur.

İsa Mesih bize iman gözüyle görmeyi öğretir. Geçmişte Rab’bin bizim için yaptıklarını görüp gelecekte yapacağını da bilmek de iman gözüdür. İsa’yla yürüdükçe, O’nun iyiliklerini gördükçe O’na olan güvencimiz artmalıdır ki iman gözümüz açılsın.

Davut’la Golyat’ı ele alalım. Davut Golyat’a bakınca ne gördü? 2 metrelik boyu, 60 kiloluk kalkanıyla dev bir adam mı gördü yoksa kendisinden yana olan bir Tanrıyı mı gördü? Evet, Tanrının gücüne endekslendi. Öyle bir adama yaklaşabilmek için iman gözü gerekir.

Elişa peygamberi ele alalım. Kendisi İlyas’ın öğrencisiydi ve geleceği görme yeteneği vardı. Bir gün Rab tarafından Aram kralına bu haber gidince Aram kralı “Asıl zorluğumuz İsrail ordusu değil bu adam. Biz ne yapsak o önce görecek” dedi.

2.Krallar 6:15-17 Tanrı adamının uşağı erkenden kalktı. Dışarıya çıkınca kentin askerler, atlılar ve savaş arabalarınca kuşatıldığını gördü. Dönüp Elişa’ya, “Eyvah, efendim, ne yapacağız?” diye sordu. Elişa, “Korkma, çünkü bizim yandaşlarımız onlarınkinden daha çok” diye karşılık verdi. Sonra şöyle dua etti: “Ya RAB, lütfen onun gözlerini aç, görsün!” RAB uşağın gözlerini açtı. Uşak Elişa’nın çevresindeki dağların atlılarla, ateşten savaş arabalarıyla dolu olduğunu gördü.

Bizler gördüklerimizi Rab’den duyduklarımızla düzeltmeliyiz. İsa’nın adlarından biri de orduların Rabbi’dir. Elişa’nın yardımcısının gördüğü ateşten arabalar her zaman imanlıların yanındadır.

Elişa adamların kör olmasını isteyince Rab onu işitti ve onları kör etti. Böylece Elişa onları İsrail’in başkenti olan Samiriye’ye götürdü. “Rab gözlerini aç” deyince de Aram ordusu kendisini Yahudi kralının ve ordularının önünde buldu.

Bugün biz de Rab’bin önüne gidip “Rab gözlerimi aç” diyelim. Gökte Rab’bin orduları varken sıkıntılarla biz savaşmayalım.

Romalılar 8:31 Öyleyse buna ne diyelim? Tanrı bizden yanaysa, kim bize karşı olabilir?

Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Vahan İsaoğlu

Allah Sevgidir

26 Ağustos 2012

Rab sizi seviyor kardeşler…

Kutsal Kitap, Tanrı’nın sevgi romanıdır. Allah’ın bizi sevdiğini bilmediğimizde umutsuz oluruz, bildiğimizdeyse umudumuz olur.

Romalılar 13:8-14
Birbirinizi sevmekten başka hiç kimseye bir şey borçlu olmayın. Çünkü başkalarını seven, Kutsal Yasa’yı yerine getirmiş olur. “Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, başkasının malına göz dikmeyeceksin” buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa, şu sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Seven kişi komşusuna kötülük etmez. Bu nedenle sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir. Bunu, yaşadığınız zamanın bilincinde olarak yapın. Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir. Çünkü şu anda kurtuluşumuz ilk iman ettiğimiz zamankinden daha yakındır. Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım. Çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, fuhşa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kapılmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

Tanrı’nın yasası karşımızdakini korumak için vardır. Var olan buyrukların hepsi sevgi temellidir. Sevgi bu şeylerde övünür. Bir insan karşısındakini severse zaten ona zarar vermez. Karşısındakini üzmeden, ona zarar vermeden işlerini yürütmeye çalışır. Sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir. Kutsal Kitap’ın tamamı sevgidir.

Sevgi yağmura benzer. Yağmur yağdığında toprak nasıl ürün verip, tabiat çanlanıyorsa.Bizde karşımızdaki kişiden sevgi alısak yüreğimiz sevinir, cesaretimiz artar canlanırız. Sevgi aynı zamanda güneş gibidir. Güneşle birlikte doğa canlanır. İnsanlar da sevgi aldıkları zaman şifa alırlar.

Sevgi olduğu zaman korku olmaz. Kamil sevgi korkuyu dışarı atar. Sevgi şefkatlidir, korkuda ise işkence vardır ve korkan kişi özgür olamaz.

Sadece dünyasal sevgi olsa bile durum böyledir. İnsanoğlu sevgi ihtiyacını aldığında verimli bir hayat yaşar. İnsanlar çok varlıklı olsalar da eğer sevgi hissetmiyorlarsa özgür ve mutlu değildirler.

İnsanlar Sevgi aldıklarında bunun artı yönünü mutlaka bir yerden yansırlar.

Sevgide hayat vardır. Bu yüzden Tanrı’nın yasası sevgidir. Tanrı’yla insan arasında ve insanla insan arasında sevgi olmalıdır. Biz sevilmek ve sevmek için Tanrı’nın güzel elleriyle yaratıldık. Bu dünyada, çocuk sahibi olmak isteyen anne ve babalar bile, çocukları daha anne karnındayken onun üzerine titrerler.

Kutsal Kitap bize biri, birinize daima sevgi borcunuz olsun diyor.

Birbirimize sevgi borcumuz vardır. Bütün borçlarımız ödeyince biter ama sevgi borcumuz bitmesin. Hep birbirimize sevgi borçlu olalım.

Böyle bir anlayış dünyada bulunmaz. İsa Mesih de sevdiklerini sona dek sevdi. Bir çok insanlar sevginin kaynağını arıyorlar ama bulamıyorlar. Yargı altında kulluk yapıyorlar. Ama, hamdolsun biz özgür evlatlarız. Mesih’te özgür olduk. İsa’nın halkına olan sevgisi elindeki çivi izleriyle kanıtlanıp, mühürlendi ve Tüm dünyaya ilan edildi. Mesih’in gelişi yaklaştı, bu yüzden karanlıktan sıyrılıp gündüz oğulları gibi yaşayalım.

Maalesef bazen Rab’bin bize olan derin sevgisini, ve sevgiyle kurtulduğumuzu unutuyoruz. Sanki iyi bir insan olduğumuzu için kurtarılmışız gibi davranmaya başlıyoruz. Oysa Tanrı biz günahkarken işlerimizle Ona düşmaniken bizi seçti ve sevdi.

İnsanlara kendi doğruluğumuza güvenerek İncili müjdeleyemeyiz.Böyle düşünürsek onların yargıcı oluruz. Oysa Sevgiyle, Tanrı’nın sevgisini müjdeleyelim. Bizi karanlıktan kurtarıp kendi egemenliğine aktaran Tanrı’nın sevgisini unutmayalım. Bu parlayan sevgiyi İsanın dışında hiçbir yerde insanlar bulamaz. Bu sevginin kaynagının Tanrı olduğunu unutmamak için dua edelim.

Hizmetlerimiz kalıplaşmasın, olaylar karşısında sevgimiz soğumasın. Rab bizi korusun ve sevgide saklasın.

Sevgi çeşitlerini üçe ayırabiliriz.

1)      Eros sevgisi: Dünyada karşı çinsten iki insanın birbirine karşı duyduğu (Cinsel ) sevgidir. Tanrı’nın kanunları içinde kaldığımız sürece bu sevgi bizim için Tanrının güzel bir armağandır. Tanrı’nın kanunlarının dışına çıktığımızda (Evlilik dışı ilişkiler. Vs ) Bu sevgi bize her bakımdan yıkım ve zarar getirir.

2)      Doğaya karşı olan sevgi: Yaratılışa, tabiata, arkadaşlarımız veya Anne-babaların çocuklarına karşı olan sevgidir. Bu karşılıklı bir sevgidir. Karşımızdaki çocuğumuz ya da anne-babamız akrabamız olduğu için severiz. Dikkat edilmezse bozulabilecek, yozlaşa bilecek bir sevgidir.

3)      Agape sevgi: Tanrı’nın bize olan sevgisidir; Karşılıksız, menfaatsiz ve sınır tanımayan sevgisidir. Kalıcı olan sevgi budur. Kutsal Kitap sevgide bu noktaya ulaşmamızı istiyor.

1.ve 2. tür sevgi kirlenip yozlaşıp bitebilir. Oysa 3. sü kalıcıdır. Birbirimizi sevin, bağışlayın; birbirinize kin gütmeyin. Karşınızdaki af diledikçe onu bağışlayın. Eğer kilise bunu unutursa, bağışlanmanın verdiği sevgiyi unutursa kendine de etrafına da ışık olamaz. Bu aslında İsa’nın yeni buyruğudur:

Yuhanna 13:34
Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin.

Mesih bile bizi, biz daha O’na düşmanken sevdi.İsa bizim için dua edrken Baba ‘Benim olduğum yer de onlar da olsun’ dedi.İsa Mesih bizi çok sevdiği için tam yanında olmamız için dua etti, İnsan sevdiği kişinin yanında olmasını ister. Baba, İsa’nın her ettiği duaya amin dediği gibi buna da amin dedi.

Agape sevgisine bir örnek iyi Samiriyeli örneğidir. İsa’nın bizden beklediği sevgi, günahkâr Samiriyeli’nin yerde yatan yaralıya gösterdiği türden bir sevgidir. İsa Mesih’e gelmeden önce sevgiye muhtaçtık. Ben de öyleydim. O’nu kabul ettiğimde içime bir sevgi ırmağı aktığını hissettim. O zaman ‘Bu sevginin kendisi Allah’tır’ dedim.Aldığım bu sevginin yansımasından dolayı İnsanları da sevmeye başladım. İncil değişmemiştir dedim, işte İncilde yazan ayetlerin doğruluğunu şimdi terçübeyle yaşıyordum.Tanrısının bana olan bu sevgisinin önünde diz çökerek ‘İsa Rab’dir’ dedim.

Tanrı bana bu sevginin ve sevincin ‘Arkası var’ dedi. ‘Şimdi çok verirsem burada kalmak istemezsin, onun için az veriyorum, sabret ve bekle’ dedi Seni cenetime aldığımda sevgi ve sevinçle kaplanacaksın. Rabbe hamdolsun.

O yüzden İçinizde bol yaşam olmasını istiyorsanız Kutsal Kitap’ınızı alıp odanıza gidin, çaresini ve reçetesini orada bulacaksınız.

Rab sizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

This is a post with post type “Link”

Entries with this post type link to a different page with their headline. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetuer adipiscing elit. Aenean commodo ligula eget dolor.

Sahte Öğretilere Karşı Uyarı

05 Ağustos.2012

Elçilerin İşleri 20: 17-38
Pavlus, Milet’ten Efes’e haber yollayarak kilisenin ihtiyarlarını yanına çağırttı. Yanına geldikleri zaman onlara şöyle dedi:

“Asya İli’ne ayak bastığım ilk günden beri, sizinle bulunduğum bütün süre boyunca, nasıl davrandığımı biliyorsunuz. Yahudiler’in kurduğu düzenlerden çektiğim sıkıntıların ortasında Rab’be tam bir alçakgönüllülükle, gözyaşları içinde kulluk ettim. Yararlı olan herhangi bir şeyi size duyurmaktan, gerek açıkta gerek evden eve dolaşarak size öğretmekten çekinmedim. Hem Yahudiler’i hem de Grekler’i, tövbe edip Tanrı’ya dönmeye ve Rabbimiz İsa’ya inanmaya çağırdım.

“Şimdi de Ruh’a boyun eğerek Yeruşalim’e gidiyorum. Orada başıma neler geleceğini bilmiyorum. Ancak Kutsal Ruh, beni zincirler ve sıkıntıların beklediğine dair her kentte beni uyarıyor. CANIMI HİÇ ÖNEMSEMİYORUM, ONA DEĞER VERMİYORUM. YETER Kİ YARIŞI BİTİREYİM VE RAB İSA’DAN ALDIĞIM GÖREVİ, TANRI’NIN LÜTFUNU BİLDİREN MÜJDE’YE TANIKLIK ETME GÖREVİNİ TAMAMLAYAYIM.

“Şimdi aralarında dolaşıp Tanrı’nın Egemenliği’ni duyurduğum sizlerden hiçbirinin yüzümü bir daha görmeyeceğini biliyorum.Bu yüzden bugün size şunu açıkça söyleyeyim: Ben kimsenin uğrayacağı cezadan sorumlu değilim.Tanrı’nın isteğini size tam olarak bildirmekten çekinmedim.Kendinize ve Kutsal Ruh’un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği bütün sürüye göz kulak olun. Rab’bin kendi kanı pahasına sahip olduğu kiliseyi gütmek üzere atandınız. Ben gittikten sonra sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtların aranıza gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri kendi peşlerinden sürüklemek için sizin aranızdan da sapık sözler söyleyen kişiler çıkacak. Bunun için uyanık durun. Üç yıl boyunca, aralıksız, gece gündüz demeden, gözyaşı dökerek her birinizi nasıl uyardığımı hatırlayın.

“Şimdi sizi Tanrı’ya ve O’nun lütfunu bildiren söze emanet ediyorum. Bu söz, sizi ruhça geliştirecek ve kutsal kılınmış olan bütün insanlar arasında mirasa kavuşturacak güçtedir. Ben hiç kimsenin altınına, gümüşüne ya da giysisine göz dikmedim. Siz de bilirsiniz ki, bu eller hem benim, hem de benimle birlikte olanların gereksinmelerini karşılamak için hizmet etmiştir.Yaptığım her işte sizlere, böyle emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz ve Rab İsa’nın, ‘Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur’ diyen sözünü unutmamamız gerektiğini gösterdim.”

Pavlus bu sözleri söyledikten sonra diz çöküp onlarla birlikte dua etti.Sonra hepsi acı acı ağlayarak Pavlus’un boynuna sarıldılar, onu öptüler.Onları en çok üzen, “Yüzümü bir daha görmeyeceksiniz” demesi oldu. Sonra onu gemiye kadar geçirdiler.

Pavlus daha önce Efes’te İsanın Müjdesini duyurmuş Rab İsanın ismiyle mucizeler yapmış ve Efeste ilk Kiliseyi kurmuştu. O zamanlar Efesliler putperest bir halktı. Günahın çok yoğun olduğu bir kentti.

O dönem Pavlus müjdelerken ona hem Yahudi din adamları hem de Putperes olan Artemis yanlıları karşı çıktılar.Mesih İnancını yaydığı için onu ve Onunla hizmet eden kardeşleri öldürmeye çalışıp kentte büyük kargaşalık çıkardılar. Fakat Rab onları korudu.

Pavlus Efes’te toplamda dört yıl kalmış Kilisenin büyümesini sağlamıştı.Daha sonra başka şehir ve yerlere Kilise kurmaya ve mesihi duyurmaya gitmişti.

Yılar sonra Elçi Pavlus yeruşalime giderken tekkrar efese uğrayıp kardeşleri görüp onları Rab yolunda cesaretlendirmek ve son defa görmek istedi. Çünkü Kutsal Ruh bir çok zaman Pavlusun Rab İsa ya olan hizmetinden dolayı tutuklanıp Hapse atılacağını peygambelere vahiyle acıklamıştı. Pavlusta Mesihin tanıklığına olan hizmetinden dolayı bundan çekinmeyerek bu yoldan dönmedi.Kendisi Yeruşalime gidince Yahudilerin Şikayetinden dolayı Romalılar tarafından Tutuklanacaktı ve böyle oldu.

İşte Pavlus Yeruşalime gitmeden Efes Kilisesinde hizmet eden Gözetmen ve görevlire.

CANIMI HİÇ ÖNEMSEMİYORUM, ONA DEĞER VERMİYORUM. YETER Kİ YARIŞI BİTİREYİM VE RAB İSA’DAN ALDIĞIM GÖREVİ, TANRI’NIN LÜTFUNU BİLDİREN MÜJDE’YE TANIKLIK ETME GÖREVİNİ TAMAMLAYAYIM.

‘Ben, bu zaman boyunca size Mesih’i öğrettim ama şimdi Kutsal Ruh’a boyun eğerek Yeruşalim’e gidiyorum’ dedi. Burada anahtar yukardaki 24. ayettir. Ne yapıp edip İsa Mesih’in verdiği İncili yayma görevini tamamlamak istiyordu. Tek amacı kilisenin yanlış sapkın öğretilere karşı korunması ve Rab’bin ona verdiği hizmeti yerine getirmekti. Pavlus kiliseyi korumanın önemli olduğunu ordaki Kilise gözetmeni ve görevlilere de anlatı.

Rabin Kilisesinin doğruluk ve kutsalıkta büyümesi çok önemlidir.

Daha öncede Rab Petrusa kiliseyi korumasını ve korlamasını kast ederek koyunlarıma iyi bak diye üç kere Petrusa uyarıda bulunmuştu.

Kendi kanı pahasına kiliseyi koruyan İsa Mesih gibi biz de kiliseyi korumalıyız. Önce İhtiyar Heyeti, gözetmenler, Çoban olmak üzere tüm kilise üyelerinin bu konuda sorumlukları vardır.

Kardeşler gerçekten de kilise Mesih’e aittir. Kimse kilise bir kurumdur demesin. Kilise yüzde yüz Mesih’e aittir ve Mesih’in kanıyla yıkanmıştır, Mesih İsa’yı görecektir. Mesih’in doğruluğuna kavuşmalıdır yoksa kör topal bir kilise olur.

Kayadan su çıkaran, gökten man yağdıran, beş bin kişiyi doyuran Mesih’tir. Bu gibi fiziksel ihtiyaçlarımız bizi mesihten uzaklaştıracak şekilde kaygılandırmasın. İsa Mesih’in Yaşam Kitap’ında adımız var mı diye kaygılanalım. Hepimiz görkemli bedenlere kavuşup göğe alınacağız. Onun için Pavlus diyor ki ‘canıma değer vermiyorum, yeterki iyi haberin müjdecisi olayım’.Bizde Tanrı’nın işine değer veren bir kilise olalım.

2.Timoteus 4: 6-9
Çünkü kanım adak şarabı gibi dökülmek üzere. Benim için ayrılma zamanı geldi.Yüce mücadeleyi sürdürdüm, yarışı bitirdim, imanı korudum.Bundan böyle doğruluk tacı benim için hazır duruyor. Adil yargıç olan Rab o gün bu tacı bana, yalnız bana değil, O’nun gelişini özlemle beklemiş olanların hepsine verecektir.

Pavlus hem krallara, hem sıradan halka, hem de düşkünlere Tanrı’nın yüce lütfunu, kurtuluş haberini ilan etti. Tarih’te Pavlus’un başı kesilerek şehit edildiği söylenir.Pavlus şimdi taçlanmış olarak Rabin yanındadır. İsa Mesih imanı için yüce mücadeleyi sürdüren herkese bu tacı takacaktır.

İmanımızı koruyalım; Rab bizi uyanık saklasın. Burada gurbette yaşıyoruz. Çok zengin olsak da cennete hiçbir şey götüremeyeceğiz onun için biz tacın peşinden koşalım, önemli olan odur. Dikkat edelim, lekeli elbiseyle tacı alamayız. Rab biz buradayken bizi kanıyla yıkasın.

KiliseKutsalıkta Rabbe göre büyüsün. Bu öğüt başta gözetmenler olmak üzere her birimize de verilmiştir. Yüreğimizde kardeşlerle sevgi bağımız olsun.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı İradesini Her Koşulda Gerçekleştirir

10 06 2012

Yuhanna 10:14-16’de Rab iyi çoban olduğunu söylüyor. Başka ağıldan koyunlarının da olduğunu söylüyor. Eski Antlaşma’da Rab’bin bu koyunları çağırmak için peygamberlerini kullandığını görüyoruz. Günümüzde bu işi bizler yapıyoruz. Yunus bu peygamberlere bir örnektir. Yunus kitabı 3’e bakalım:

RAB Yunus’a ikinci kez şöyle seslendi: “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir.” Yunus RAB’bin sözü uyarınca kalkıp Ninova’ya gitti. Ninova öyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi. Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, “Kırk gün sonra Ninova yıkılacak!” diye ilan etti. Ninova halkı Tanrı’ya inandı. Oruç ilan ederek büyüğünden küçüğüne hepsi çula sarındı. Ninova Kralı olanları duyunca, tahtından kalkıp kaftanını çıkardı; çula sarınarak küle oturdu. Ardından Ninova’da şu buyruğu yayımladı: “Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan -ister sığır, ister davar olsun- ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek. Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin. Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız.” Tanrı Ninovalılar’ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı, yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti.

Rab’be itaat etmek önemlidir. Rab bizden kendisine itaat etmemizi bekler. Ancak itaatsizlik Rab’bin bizimle çalışmasına engel değildir. Yunus bu konunun  güzel bir örneğidir. Bu konuya değinmek istiyorum. Bununla ilgili üç temel prensipten söz edeceğim.

Birinci prensip: Rab’bin sevgisi ve Rab’bin lütfu bizim düşünebileceğimizden çok daha büyük ve geniştir. Pavlus bu yüzden Rab’be “Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum demişti (Efesliler 1:17). Gerçekten de vahiy gelmeden Rab’bin lütfunu anlamamız olanaksızdır. Rab bize bol lütuf veriyor, bizden de dışarıda olanlara bol lütuf akıyor.

Yunus İ.Ö. 760 yıllarında yaşadı. 2. Krallarda sözü geçen kıral Yerovama Rab’bin peygamberlik sözlerini vermiştir. İsraillilerin başlarındaki kral kötü olduğu zaman Rab genelde o dönemde İsraillilerin topraklarını küçültür, başlarındaki kral iyi olduğu zaman topraklarını genişletirdi. Yunus peygamberin zamanında ise tam tersini yaptı. Yunus’un zamanındaki kral Rab’in gözünde kötü olanı yapmış olmasına rağmen Rab İsrail’in topraklarını genişletti. Böylece Rab, İsrail’in son zamanlarında topraklarının genişleyeceğine dair peygamberliği gerçekleştirmiş oldu. Bu yüzden İsrailliler Yunus’a çok değer verirlerdi. Onların gözünde Yunus kraldan bile daha büyüktü.

Sonra Rab Yunus’a başka bir söz verdi: Yunus 3:2
“Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir.”

Bu dönemde Asurlular çok zorba ve korkunç bir medeniyettiler. Rab Yunus’tan bu bölgeye gitmesini istemişti. Yunus ise buna karşı çıktı ve kaçtı. Yunus 1:3
Ne var ki, Yunus RAB’bin huzurundan Tarşiş’e kaçmaya kalkıştı. Yafa’ya inip Tarşiş’e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB’den uzaklaşmak için Tarşiş’e doğru yola çıktı.

İkinci prensip: Rab’bimiz egemen Rab’dir. Daniel bunu iyi bildiğinden “Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır” demiştir (Daniel 7:14). Rab’bimiz her şeyi kontrol ediyor. Bunu Yunus bölümünde de açıkça görüyoruz. Yunus 1:4 Rab fırtınayı kontrol etti, 1:7 Rab kurayı kontrol etti, 1:17 Rab Yunus’u yutması için bir balık sağladı.

Yunus Asur ülkesine lütuf göstermek istemedi ama bu Tanrısız gemiciler Yunus’a kütuf göstermeye çalıştılar. Bu bir çocuk masalı değildir. Yunus’un hikayesi gerçektir. Mesih de üç gün sonra dirileceğini anlatırken Yunus’u örnek olarak vermiştir.

Tanrı hep Yunus’la beraber çalıştı. Rab onu itaatsiz ve isyankâr bir peygamber olduğu için çöpe atmadı. Tanrı Yunus’u kullanarak  gemideki putperes insanların yüreğine uyanış getirdi. Gemiciler dua etmeye başladırlar (1:14), Tanrı’ya itaat ettiler (1:15), Rab’den korkarak O’na kurbanlar sunup adaklar adadılar (1:16). Yunus hariç herkes Tanrı’ya itaat ettiği halde Tanrı Yunus’la çalıştı. Biz itaat etmesek de Rab bizim aracılığımla kendi istediği yere getirir. Burada itaatsizliği savunmuyorum, Rab bizden itaat etmemizi istiyor ama bizimle çalışması buna bağlı değildir. Rab en zayıfımızı bile kullanabilir.

Yunus Rab’bin söylediği gibi saraya ya da kralın yanına gitmedi. Sadece halkın arasında dolaşarak mesajı halka iletti. Sonra bu mesaj bir şekilde krala da gitti. Kral ise şaşırtıcı bir biçimde şöyle dedi: “Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan -ister sığır, ister davar olsun- ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek.  Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin.  Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız.”(Yunus 3:7-9)

Kutsal Kitap’a göre hem tövbe hem de iman Tanrı’nın armağanıdır. “…O’nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun?” (Romalılar 2:4)

Üçüncü prensip: Her şey Rab’bin söylediği gibi sonuçlanacaktır. Yunus’un ana mesajı şudur: ‘Rab yargılayacaktır’. Gerçekten de Rab Ninovalıları affetti ama  tövbelerinde deam edip sadık kalmadıkarı için yüz sene kadar sonra onları yargıladı.

Biz işbirliği yapsak da yapmasak da her şekilde Mesih’in iradesi gerçekleşecektir. Biz Tanrı’yla işbirliği yapalım ki sonunda ne biz üzülelim ne de Mesih üzülsün.

Dirisu Kilisesi – Misafir Vaiz

Mike PLATT