Zihinsel Yenilenme
11 Kasım 2012
Sevgili kardeşler Rab hepinizi bereketlesin…
Rab’be bugün en büyük şükran konumuz kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve O’nun yolunda yürümemizi sağlamasıdır..O bizi kendi yüceliğine ve erdemine çağırmıştır. Bunun ne bir büyük lütuf olduğunu her zaman iyi anlamalıyız.
Tanrı bizi kendi bilgisine ulaştırmıştır. İnsanoğlu için bilginin ne kadar önemli olduğunu düşündünüz mü?
bir zamanlar dünyanın tepsi gibi olduğunu düşünüyorlardı. Denizciler okyanuslara açılmaya korkuyorlardı, çünkü uçurumun kıyısından aşağı düşeceklerine inanıyorlardı. Çünkü dünyanın bir küreye benzediğini bilmiyorlardı. Bunu deneyim etmemişlerdi, gözlemlememişlerdi. Bu bilgisizlik yüzünden Korku onlara egemen olmuştu.
Başka bir örnek; Ortaçağ’da Tanrı’nın sözünü halktan gizlemişlerdi. Bu ortamdan yararlananlar insanlara günahları bağışlatma belgeleri sattılar. İnsanları sömürdüler, çünkü halk bilgisizlik yüzünden büyük korku içindeydi…
Hoşea 4:6’da “Halkımbilgisizlikten” yok oldu.
Bu türden çok örnekler verilebilir. Bilgisizlik nedeniyle biz insanlar korkarız. Korku dar görüşlülük yaratır. Çünkü ancak dar bir düşünce alanına hapsolmuşladır..Ne yapacaklarını bilmezler,..Rab’bin çarmıh üzerinde “Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını BİLMİYORLAR” dediğini hatırlıyoruz.
Demek ki insanın korkudan ve dar görüşlülükten kurtulması için ne yaptığını bilmesi gerekir..İnsanın bilgisizliğinin, dar görüşlüğünün, korkusunun tek çaresi vardır..O da Tanrı’yı tanımak.
Şimdi Rab’bin sözüne bakalım:
Rom.11:33-Rom.12:2
“Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! “Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi?” “Kim Tanrı’ya bir şey verdi ki, Karşılığını O’ndan isteyebilsin?” Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun! Amin. Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”
Bu ayetler Tanrı’yı bize tanıtıyor..Tanrı’nın özelliklerini öğretiyor..Tanrı’nın zenginliği, bilgeliği ve bilgisinin çok derin olduğunu öğreniyoruz. Bu nedenle kimse Rab’be öğüt veremez..Kimse O’na bir şey veremez ki karşılığını isteyebilsin..İnsanlar olarak bilmemiz gereken esas şey budur.
Daha sonra çağın gidişatı ifadesi var.. Çağın gidişatı Tanrı’ya karşı olan bütün düşüncelerin organize sistemi diyebiliriz..Ortada bir gidişat varsa, bu gidişatın bir baş sorumlusu var demektir. Ve bu baş sorumlusunun kim olduğunu Rab bize açıklıyor:
2 Ko.4:4 “Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir.”
Bu çağın ilahı olan Şeytan, bu çağın gidişatını insanlara esinlediği zehirli düşünceler yoluyla yönlendiriyor.. Ve bu düşünceler ne kadar hoş, güzel, akla yatkın görünse de, tamamen Tanrı’ya karşıt ve insannın zihnini kör edicidir…Bilgizilik içindeki İnsanlar kendi başlarına buyruk biçimde yaşayıp giderler. Tanrı’yla hemfikir olmazlar, O’nun sözünü eleştirirler, yollarını anlamazlar, hatta O’nu yok sayarlar..
Mezmurlar 53:1
Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der.
Gene Malaki kitabı’ndan bir örnek vermek gerekirse; RAB şöyle konuşuyorlardı:
Mal 3:14 “Şunu dediniz: ‘Tanrı’ya kulluk etmek yararsızdır. Her Şeye Egemen RAB’bin isteklerini yerine getirmek, O’nun önünde yas tutar gibi davranmak bize ne kazanç sağlıyor?
Bizler kendi dar görüşlerimizle Tanrı’yla çekişme içine gireriz. Rab İsa yeryüzünde insanlarla ilişkisinde onların dar görüşleriyle karşılaştı…..Pek çok örnekler var..İsa’yla çekişen Ferisiler ve Sadukiler’ vardı..Ama bizi esas ilgilendiren İsa’nın çevresindeki öğrencilerinin dar görüşlülüğü nedeniyle O’nu anlamamaladır.Bu konuda bazı örnekler şöyle
1) Rab’bin Teknede Uyuması Olayı
O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi. Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler.
Bunun anlamı nasıl bu kadar esenlikle uyuyabildiğini sorgulamalarıdır. Rab İsa rüzgârı ve gölü azarladı ve her şey sakinleşti. Daha sonra öğrencilerin kıt imanları yüzünden azarladı. Sizce Rab öğrencileri neden azarlamıştır? Çünkü karşı yakaya geçeceğini söylemişti. O söylediği için, bunun mutlaka gerçekleşmesi gerekiyordu. Fırtına, dalgalar ya da başka ne olursa olsun kaygılanmaya gerek yoktu. Rab İsa onlara iman dersi veriyordu. İmanlarını neye bağlıyorlardı? Rab ’bin sözüne güvenmeliydiler: “Karşı yakaya geçelim” (Markos 4:35). Rab karşı yakaya geçeceklerini söyledikten sonra, artık gölün dibini boylamaları mümkün değildi. Gene de öğrenciler buna iman etmediler. Rab ’bin onları azarlamasının nedeni buydu.
Rab’bin bütün İncil boyunca yapmadığı bir tek şey vardır. Nedir biliyor musunuz? Rab kimseden özür dilememiştir. Bir kişi ne kadar çok terbiye edilirse, başkalarının kendisinden hoşnut olmadığını o kadar çok keşfeder ve çoğu zaman onlardan özür dilemeye ihtiyaç duyar. Ama Rab İsa hiç kimseden özür dilememesi bakımından eşsizdir. Öğrenciler kendilerinin haklı, Rab’bin ise haksız olduğunu düşünüyorlardı. Rüzgâr ve dalgalar sertti ve öğrenciler ölüyordu. Öğretmen buna aldırmıyor muydu? Ama Rab kalkıp özür dilemedi. Özür dilememesi O’nun bir hata yapmadığını gösterir. Hata yapanlar O’nun sözüne inanmayan öğrencileridir. Karşı yakaya geçmelerini söylediğinde, bunu gerçekten kastetmişti. O asla boşa söz söylemez ve hiç kimseye özür borçlu değildi. Bu Rabbimiz’in yüceliğidir.
2) Lazar’ın Ölümü olayı
Yuhanna 11. bölümünde gene Rab’be sitem edilen bir başka olay görmekteyiz. Bu bölümde Rab’bin sevdiği Lazar adlı biri ölüyor ve kızkardeşi Marta Rab’be “Ya Rab, burada olsaydın kardeşim ölmezdi” dedi (a. 21). Geç kaldığı için Rab’bi suçluyordu. Çünkü O’na haber göndermişti… Yüreğinde “Sana uzun süre önce adamlar göndermiştim. Neden daha erken gelmedin. Sen geciktiğin için kardeşim öldü ve gömüldü” diyordu. “Burada olsaydın” ifadesi Marta’nın son derece mutsuz olduğunu gösterir. Görünürde Marta’nın sözleri tamamen doğruydu. Ama Rab her şeyi bilinçli olarak yaptı. Bulunduğu yerde kasıtlı olarak iki gün daha kaldı (a. 6). İnsanların gözünde bu bir gecikmeydi, ama Rab bilerek gelişini geciktirdi. Rabbimiz asla kimseden özür dilemez, çünkü O asla hatalı değildir. Bizler özür dileriz, çünkü sık sık hata yaparız. Eğer özür dilemeyi reddediyorsak, küstahlık ediyoruz demektir. Ne kadar alçakgönüllü ve yumuşak huylu isek, o kadar çok özür dileriz. Rabbimiz alçakgönüllü ve yumuşak huylu olmasına rağmen, asla özür dilemez, çünkü asla yanlış yapmaz. O’ndan hoşnut olmuyorsak, hoşnutsuzluğumuz O’nu suçlu hissettirmez, çünkü O ney yaptığını bilir. O’nun amacı adını ne pahasına olursa olsun yüceltmektir. Ve sonunda Lazar’ın dirilişiyle birlikte O’nun adına yücelik gelmiştir..Sizce hangisi Rab’be daha büyük yücelik kazandırır? Hasta Lazar’ı iyileştirmek mi, ölü Lazar’ı diriltmek mi? Rab Lazar’ın dirilmesinin daha büyük yücelik getireceğini biliyordu. Bizler de her durumda Rab’bin kendisini yüceltebileceğini anlamalıyız. Aceleci olmadan Rab’bin zamanını beklemeliyiz.
3) “. . . satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi”
Bazen de Rab’den hoşnutsuz olmakla kalmadılar; hatta O’na öğretmeye kalkıştılar. Markos 14:3-4’te “İsa Beytanya’da cüzamlı* Simun’un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi. Kadın kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf hintsümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O’nun başına döktü. Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, “Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi” diyerek kadını azarlamaya başladılar.” Rab’be öğretiyorlardı. Öğrenciler yağı kullanmanın başka bir yolunu düşündüler—satmak ve parasını yoksullara vermek. Ama Rab Meryem’in ne yaptığını biliyordu. Madem yağ Rab’bin başına dökülmüştü, bunun yargısını da verecek olan O’dur..O’nun işine karışmamalı ve O’nun kişisel yaşamamızda yaptıklarını biz asla yargılamamalıyız.
4) “Ne tür bir kadın”
Rab İsa bir keresinde Simun adındaki bir Ferisi’nin evinde yemek yiyordu. Bir kadın Rab’bin ayaklarının dibine gelip gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya ve saçlarıyla silmeye başladı. Simun kendi kendine “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi.” (Luka 7:39). Rab onun düşüncelerini biliyordu ve bağışlama türleri hakkında konuştu. Rab ona şöyle söylüyordu, “Sen Simun, ayaklarımı yıkamadın, çünkü az bağışlandın. Bu kadın ise çok bağışlandı. İşte bu nedenle ayaklarımı gözyaşlarıyla yıkadı.” Böyle bir izlenim edindiğimiz zaman, Rab’be öğüt vermeye çalışmasının ne büyük bir akılsızlık olacağını anlayacağız! Biz her zaman Tanrı’nın engin sevgisini ve lütfunu anlamadığımız için yanlış hükümler veriyoruz. Rab’bin insanlar arasında ayrım yapmadığını, en büyük günahkârların bile Tanrı tarafından sevildiğini ne kadar zor olsa da kabul etmeliyiz..
Sevgili kardeşler, gördüğümüz gibi Rab’bin etrafında olmaya, yaptıklarını görmeye rağmen O’nu yanlış değerlendirmek ve eleştirmek mümkündür. Belli bir durumda Rab’be karşı haksızlık etmemek için O’nu çok iyi tanımamız gerek. Düşüncelerimizin değişmesi ve yenilenmemiz gereken noktalar var.
Özetlemek gerekirse, Birinci olarak Tanrı’nın bizim hayatımızla ilgili asla hata yapmadığını bilmeliyiz… Bizi sıkan, canımızı acıtan her olayda Tanrı’yı suçlamamız bilgisizliktendir. Çünkü “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” Biz Tanrı’nın bütün yollarını anlayamayız, RAB Yeşaya’da “Çünkü benim düşüncelerim Sizin düşünceleriniz değil, Sizin yollarınız benim yollarım değil” diyor RAB..BU durumda bilmemiz gereken şey O’nun asla yanlış yapmadığı, özür dilemediğidir. Her durumda O’na güvenmemiz, yollarına iman etmemiz bizim sorumluluğumuzdur. Özellikle çok zor durumlarda kendimizi haklı çıkarmak için Tanrı’yı suçlama ya da O’na öğretme düşüncesinden kurtulmalıyız..O’na bir şeyi nasıl yapması gerektiğini bizler öğretemeyiz..Aksi halde bu benliğe dayanan bir düşünce olur..Rab’bi kendimiz gibi sanmak bize zarar verir..O’nu duygularımıza göre değil, ancak sözüne göre tanırız.
Rab İsa Mesih Tanrı’ya eşit olduğu halde Getsemani Bahçesi’nde çarmıha gerilmesiyle ilgili olarak “Mümkünse bu kase benden uzaklaştırılsın. Gene de benim değil, senin isteğin olsun” diye dua etti. O başına gelenler için asla Baba’sını suçlamadı, Babasına asla “şöyle yapsan daha iyi olurdu” demedi..O Babasının sonsuz hikmete, sevgiye sahip olduğunu iyi bildiği için O’na bütünüyle itaat etti. Bizim asla anlayamayacağımız derin acılara katlanmak pahasına Babanın yolundan şaşmadı ve bedenini diri, kutsal ve Tanrı’yı hoşnut eden bir kurban olarak sundu.
Öyleyse bizler de göksel Babamızı tanımaya gayret edelim. Tanrı’ya güvenmekte ilerlememiz için Rab bizi bereketlesin..O’nu tanıdıkça eski doğal düşüncelerimiz değişecek ve düşünce biçimimiz yenilenecektir. Düşünce biçimi değiştikçe dualarımız da değişecek, kendi isteğimize değil, O’nun isteğine uygun ne varsa onu dileyeceğiz..O zaman dualarımızın işitileceğini bileceğiz.
Rabbin esenliğinde kalın.
Dirisu Kilisesi
Alper Özharar