Bağışlanmak Ve Barışmak

29 Aralık 2013

Yeni yıl yaklaşıyor. Rabbimiz bu yeni yılda varlığıyla bizi korusun, saklasın, sevgisi hepimizde parlasın öyle ki herkese ışık olalım. Bereketin kaynağı O’dur. Rab sizi kendi amacı içinde bereketlesin. Tanrı Sözü İsa Mesih için Barış Prensi der. Biz de O’na dönersek yüreğimiz barışla dolacaktır. Dünyanın buna ihtiyacı var. İsa’nın adıyla Tanrı’ya yaklaştığımızda mutlaka O da bize kapıyı açacaktır.

Matta 7:7
Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır.

Bugünkü konumuz bağışlanma ve barıştır. Romalılar bölümüne bakacağız.

Romalılar 5:1-11
Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır. (SEE 5:3) Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür. Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlu’nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz.

Tanrı burada dikkatimizi bizim için ölen İsa Mesih’e çekiyor. Çünkü etrafımıza baktığımızda dünyadaki karamsarlığı ve görür ümitsizliğe kapılırız. Mesih’e baktığımızda ise ümit yüreğimize girer ve o zaman elimizi uzatıp ona ulaşmayı arzularız.

Savaş zamanında kurşuna dizilmeye mahkûm olan askerlerin arasından kurtulanların hikâyelerini duymuşuzdur. Bu askerleri seven kendi devletleri karşılıklı esirleri değiştirerek ve ya karşılığında bir paha ödeyerek onları kurşuna dizilmekten kurtarır ve askerler evlerine, ailelerine sevdiklerine kavuşurlar. Bağışlanmanın getirdiği yeni bir hayatın sevincini yaşarlar.

İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekten yaşanmış ve filme konu edilmiş bir hikâyeyi size anlatmak istiyorum: Filimin adı Schlindler’ın Listesi. Hitler binlerce Yahudi’yi gaz odalarına ölüme mahkûm etmişti. Hitler savaşta kullanılacak bir malzemeye ihtiyaç duyduğundan bu malzemeyi üreten bir fabrikatöre başvurmuştu. Fabrikatör işçilerinin olmadığını söyleyince Hitler ona istediğin kadar savaş esirini alıp bu malzemeyi üretmesini söylemişti. Hitler bu Yahudileri asla affetmezdi ama bir savaş malzemesine ihtiyacı olduğunda onları mecburen serbest bıraktırdı.

Bu fabrikatörün istenen malzemeyi üretmesi için belki yüz kişiye ihtiyacı vardı ama o yüzlerce kişiyi işe aldı. Bu fabrikatörün asıl amacı ölüme giden bu insanları kurtarmaktı. Çünkü ayakları prangalı ve korkunç koşullarda yaşayan bu mahkûmlar ölüm kamplarında bir veya iki yıl yaşaya biliyorlardı.

Fabrikaya alınacak olan işçi kotası dolunca. Çare arayan fabrikatör mahkûmlara komuta eden komutana kendi malvarlığı karşılığında daha fazla mahkûmun kendi fabrikasında çalışması için teklif sundu. Komutan bu risksiz teklife olumlu yanıt verdi. Böylece bu adam çok daha fazla mahkûmu ölümden kurtardı. Çünkü mahkûmların ölümden kurtulması için bir kurtarış kapısı açılmıştı ve bu adam onları kurtarmak için her şeyini feda ediyordu.

Sonuçta İkinci dünya savaşı sona erip barış sağlandı. Ve bu kurtarılan insanlar hep bir araya toplanıp Onları kurtaran fabrikatörü ’de onur konuğu olarak aralarına çağırdılar. Her biri onun boynuna sarılıp ağlayıp bu eşsiz yüreği için Ona şükran ve teşekkürlerini sundular.

Biz de bir gün cennette İsa Mesih’le karşılaştığımızda O’na olan minnetimiz ve sevgimiz tarifsiz derecede büyük olacaktır. Tanrı Oğlu olan Mesih bütün zenginliklerini bırakarak bizlerin kurtulması için hayatını çarmıh üzerinde feda etti.

Bu dünyadayken fiziksel olarak ortalama yetmiş seksen sene yaşıyoruz. Ancak esas kişiliğimiz olan ruhumuz ölümsüzdür. Günah yüzünden kirlenen insanlar Yaratıcısının yüzünü görmemek üzere ebediyen cehenneme atılmak üzere yargılanacaktır. Bu nedenle Tanrı insanları kurtulmak için o harika planını uyguladı.

İsa dünyadayken çarmıha gerileceğini sık sık ima etti. Bütün insanlığın günahını taşımak O’nun için çok acıydı. Baba Tanrı bizim günahlarımız yüzünden Onu bir an için çarmıhtayken terk etti. Böylece biz günahtan arınıp Tanrıyla barışmış olduk. İyi işlerimizden ötürü değil Tanrı’nın lütfuyla kurtulduk.

Eğer günahlarımızı itiraf edip Mesih’in bizim günahlarımız için ölüp üçüncü gün dirildiğine inanırsak Tanrı’yı göreceğimize dair umudumuz vardır demektir. Ve ayette dediği gibi umut düş kırıklığına uğratmaz. Neden umut içindeyiz? Çünkü Tanrı bize olan sevgisini beli etmek için Kutsal Ruhunu içimize gönderdi.

Sizler İsa Mesih’e ilk iman ettiğinizde içinizde sevinç duymadınız mı? İsa Mesih’in sevgisi yüreğinize dökülmedi mi? İşte bizi sevinçle dolduran budur. Ben de ilk İsa’ya iman ettiğimde içim o kadar sevinçle doldu ki bedenimi adeta hissedemedim. Allah’ın insanı bu kadar sevdiğini bilmiyordum; Ama öğrenmiş oldum.

Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir.

Ayette geçen çaresiz kelimesi kişinin bütün dini kuralları uyguladığı halde kurtulduğunu hissedememek anlamında gelmektedir. Yani İsa’ya iman etmeyen bir kişiyi ne iyiliği, nede dini inancı kurtara bilir. Çünkü o kişinin günahları üzerinde duruyor. Günahlarımız ise bizi yargılanmaya taşıyacaktır. Fakat Tanrı çaresiz ve günahkâr olan bizleri hata tanısızlıkta yaşayan İnsanları sevdiği için Oğlu İsa Mesihi günahların cezasını çekmesi için ölüme teslim etti. Böylece Kurtulmak isteyen kişiye kurtuluş kapısı açılmış oldu.

Çünkü kurtuluş sadece Tanrı’dan gelir. Eğer Tanrı bizi daha günahkârken seviyorduysa şimdi Oğluna iman ettiğimizde bizi daha çok seveceği kesindir. Tanrı’nın içinize döktüğü Kutsal Ruh sayesinde O’nunla bir ilişkimiz ve bir beraberliğimiz vardır.

Tanrı Oğulu İsa Mesih göklerde bizler için şefaat ediyorsa kurtulacağımız daha da kesindir. Öyleyse gözleriniz sizi kurtaran İsa Mesih’e bağlı kalsın ve bu umuda bağlı kalalım. Ruhumuz İsa’nın Ruhu’yla birleştiğine göre Oğul’daki kurtuluş umuduna mirasçıyız da demektir.

İsa’ya iman etmemiş olanlar için fırsat bugündür. Tanrı’yla barışmak istiyorsanız İsa’nın kapısını çalın, size açılacaktır. İsa’yı kabul etmiş olan kardeşler sizlerde şükranlarınızı eylemlerinizle ve O’na olan bağlılığınızla belli edin. Tanrı sizleri bereketlesin. Sevinç ve esenlikte kalın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Entry with Post Format “Video”

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetuer adipiscing elit. Aenean commodo ligula eget dolor. Aenean massa. Cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Donec quam felis, ultricies nec, pellentesque eu, pretium quis, sem. Nulla consequat massa quis enim. Donec pede justo, fringilla vel, aliquet nec, vulputate eget, arcu. In enim justo, rhoncus ut, imperdiet a, venenatis vitae, justo.

Nullam dictum felis eu pede mollis pretium. Integer tincidunt. Cras dapibus. Vivamus elementum semper nisi. Aenean vulputate eleifend tellus. Aenean leo ligula, porttitor eu, consequat vitae, eleifend ac, enim. Aliquam lorem ante, dapibus in, viverra quis, feugiat a, tellus.

 

Devamını Oku

RAB Korkusudur Bilginin Temeli

22 Aralık 2013

Sevgili kardeşler,

Mesih iman etmiş olan bizlerin amacı Tanrı’ya daha yaklaşmak ve O’nunla birlikte hareket etmek olmalı. Eğer amacımızı böyle belirlersek, bu amaca yönelik çalışır ve buna uygun bir ruh tutumunu yakalamaya gayret ederiz. Ama eğer amacımız bu olmazsa, tehlikeli sulara gireriz. Bizim için iki durum söz konusu..Tanrı’ya sürekli yaklaşan bir pozisyon ya da uzaklaşan bir pozisyon. Biz hangisini isteriz?

O zaman bugün Tanrı’ya yakın olmak için çok gerekli bir tutum hakkında paylaşmak istiyorum. Rab korkusu..Ve Rab korkusunda Tanrı sözünde çokça söz edilir. Tanrı korkusuyla ilgili pek çok ayeti vereceğim. Ama temel ayetler olarak Kutsal Kitap’ta şöyle yazıyor:

Özdeyişler 1:7
“RAB korkusudur bilginin temeli.”

Özdeyişler 2:3-5
“Evet, aklı çağırır, Ona gönülden seslenirsen, Gümüş ararcasına onu ararsan, Onu ararsan define arar gibi RAB korkusunu anlar Ve Tanrı’yı yakından tanırsın.

Bilginin ve bilgeliğin temeli Rab korkusudur ve Süleyman’ın özdeyişinde belirttiği gibi Rab korkusu ile Tanrı’yı yakından tanımak demek ki birbirine bağlı şeylerdir. Rab’be bağımlı yaşamak isteyen ve buna ihtiyaç duyan kişiler için vazgeçilmez bir tutumdur. Tanrı’dan korkan kişi yaşayışına dikkat ederek günahtan kaçmak ister. Günahtan ve kötülükten kaçmak Tanrı’ya yaklaşmak demektir. Diğer taraftan Rab’den korkmayan insanlar Tanrı bilgisinden yoksun olarak yaşıyor ve bunun sonucu olarak sürekli hayatlarında günah üretiyorlar.

Tanrı hakkında başlangıçtan beri var olan ve asla değişmeyen bir gerçek vardır.

Mezmurlar 89: 5-7
“Ya RAB, gökler över harikalarını, Kutsallar topluluğunda övülür sadakatin. Çünkü göklerde RAB’be kim eş koşulur? Kim benzer RAB’be ilahi varlıklar arasında? Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır, Çevresindekilerin hepsinden ulu ve müthiştir.

Eski Türkçe çevirisinde çevresinde olanların hepsinden korkunçtur! Diyor.

Tanrı kutsallar topluluğunda korku uyandırır..Çünkü O en kutsaldır..Ondan daha kutsal, daha kusursuz ve daha yaklaşılmaz bir varlık yoktur. Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır..Bu çok önemli..Günahkarlar topluluğunda Tanrı korku uyandırmaz..Bu her zaman böyle olacaktır, Tanrı’nın varlığı Tanrı’nın kendisine korku içeren bir saygının gösterildiği yerde parlar. Tanrı kendisine en yüce, onuru, değeri ve saygının gösterildiği yerde konutu kurar. Tanrı’nın korkunçluğu bize ne anlatıyor, O’nun kusursuz kutsallıkta olduğunu, günahtan ve günahlı işlerden nefret ettiğini belirtir. Eyüp 4. bölümde Tanrı’nın meleklerinde bile hata bulduğunu söylüyor. Hiçbir varlık Tanrı’nın kutsallığı karşısında üstün değildir ve bu durum tüm yaratıklarında korku uyandırır.

Tanrı’ya yaklaşmak daima Tanrı’yı her şeyden çok seven ve O’ndan korkan bir yürekte başlar. Bize ibret ve uyarı olsun diye Kutsal Kitap’ta Tanrı’dan korkmayan bazı kişilerden söz edilir. Bunlar arasında en önemli örnekler harun’un iki oğlu Nadav’la Avihu’ydu. ..Bizim bu örnekleri iyi okuyup hatırlamamız gerekiyor ki bizde Rab korkusu uyansın.

Tanrı, buyruk vererek kahinlik etmeleri için İsrailoğulları arasında Musa’nın ağabeyi Harun’un dört oğlu seçiliyor. Bu adamlar Rab’be hizmet etmek ve insanlar adına gedikte durmak amacıyla ayrılmış ve eğitilmişlerdir. O’nun huzuruna yaklaşmak için Yetkilendirilmişlerdi. Bu amaçla kutsandılar ancak sonra bu seçilenlerden ikisinin ne yaptıklarını okuyoruz:

Levililer 10:1
“Harun’un oğulları Nadav’la Avihu buhurdanlarını alıp içlerine ateş, ateşin üstüne de buhur koydular. RAB’bin buyruklarına aykırı bir ateş sundular”

Aykırı bir ateş sundular derken kutsal olana saygısızlık ederek, onu küçümsedikleri, korkusuzca Tanrı’nın buyruğa karşı bir iş yaptıklarını anlıyoruz. Tanrı’nın kutsal saydığı bir göreve sıradan bir şeymiş gibi davranıp Tanrı’nın talimatına uygun olmayan özensiz bir tutum takındıklarını anlıyoruz. Bunun üzerine ne oldu?

Levililer 10:2-3
“RAB bir ateş gönderdi. Ateş onları yakıp yok etti. RAB’bin huzurunda öldüler. Musa Harun’a şöyle dedi: “RAB demişti ki, ‘Bana hizmet edenler kutsallığıma saygı duyacak Ve halkın tümü beni yüceltecek.” Harun hiçbir şey söylemedi.”

Böylece bu saygısızlıkları hemen orada yargılandı ve kahin oldukları halde bu cezadan muaf tutulmadılar. Kutsal Tanrı’ya sıradan bir varlıkmış gibi yaklaşarak günah işlediler. Musa’nın daha sonra Harun’a söyledikleri sonsuz bir buyruktur: ‘Bana hizmet edenler (yani yaklaşanlar) kutsallığıma saygı duyacak Ve halkın tümü beni yüceltecek.” Halbuki bu iki adam Tanrı’nın kutsallığına saygı göstermediler. Tanrı korkusu olmadan O’na yaklaştılar ve yüreğin bu tür tutumları itaatsizlik üretir..Aslında günahın kökünün Rab korkusu eksikliği olduğunu net olarak anlıyoruz.

Ama bu noktada şunu açıklamak gerekiyor: Tanrı’dan korkmak ile Tanrı’dan dehşete düşmek arasındaki fark vardır. İsrail halkı Tanrı’nın dağı Sina’ya yaklaştıklarında dehşete düştüler. O’nun varlığından çekildiler ve Musa şöyle seslendi:

Çıkış 20:20
“Musa, “Korkmayın!” diye karşılık verdi, “Tanrı sizi denemek için geldi; Tanrı korkusu üzerinizde olsun, günah işlemeyesiniz diye.”

Dikkat edin: Musa hem korkmayın diyor, hem de Tanrı korkusu üzerinizde olsun diyor. Burada bir çelişki mi var? Aslında Musa Tanrı’dan dehşete düşmekle Rab korkusu arasındaki farkı gösteriyordu. Bu iki tutum birbirinden çok farklıdır..Tanrı’dan dehşete kapılmaya değil, Rab’den korkmaya çağrıldık. Çünkü Tanrı’dan dehşete düşen insan, İsrailoğulları’nın yaptığı gibi O’nun huzurundan kaçar, çünkü gizleyeceği şeyler vardır. Tanrı’ya yaklaşmak istemez.

Ama Tanrı kendisinden dehşete düşmemizi istemiyor, O’ndan saygıyla korkmamızı istiyor. Tanrı bize korkaklık ruhu vermedi. Ayrıca Elçi Yuhanna’nın dediği gibi:

1.Yu.4:18
“sevgide korku yoktur. Tersine yetkin sevgi korkuyu siler atar. Çünkü korku işkencedir. Korkan kişi sevgide yetkin kılınmamıştır”

Bu ayetlerde Rab korkusundan bahsedilmiyor, korku ruhundan söz ediliyor…

Diğer taraftan Pavlus, Filipililer 2:12’de “Kurtuluşunuzu saygı ve korkuyla etkim kılın” dedi. Gene İbraniler 12:28-29’da “Böylece sarsılmaz bir egemenliğe kavuştuğumuz için minnettar olalım. Öyle ki, Tanrı’yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım. Çünkü Tanrımız yakıp yok eden bir ateştir.” diye yazar.

Ayrıca 1.Petrus 1:16-17’de
“Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.” Kimseyi kayırmadan, kişiyi yaptıklarına bakarak yargılayan Tanrı’yı Baba diye çağırdığınıza göre, gurbeti andıran bu dünyadaki zamanınızı Tanrı korkusuyla geçirin.” diyor.

Bu sözleri okuduğumuz zaman Yeni Antlaşma’da biz imanlılar olarak Rab korkusuna teşvik edildiğimizi açıkça görüyoruz, ama bu korku “asla korku ruhuyla” karıştırılmamalı..Eğer bizi Tanrı’dan kaçıran ve uzaklaştıran bir korku varsa, bu ancak Şeytan’dan, korku ruhundan kaynaklanır.

Musa’nın sözlerinde şuna dikkat edelim: “Tanrı sizi denemek için geldi; Tanrı korkusu üzerinizde olsun, günah işlemeyesiniz diye.” Bu ayetten anlıyoruz ki, bizi günah işlemekten alıkoyan şey Tanrı korkusudur.

Gene 2.Korintliler 7:1
“bedeni ve ruhu lekeleyen her şeyden kendimizi arındıralım; Tanrı korkusuyla kutsallıkta yetkinleşelim”

Tanrı’nın kutsallığı bizi Tanrı korkusuna ve Tanrı korkusu bizi günahtan uzağa, itaate ve yetkinliğe götürmelidir.

Sahtekarlıktan ve zinadan ötürü hapse düşmüş ruhsal bir hizmetkarı ziyaret eden biri ona “Rab’bi sevmeyi ne zaman bıraktın?” diye sormuş. Adam “Ben Rab’bi sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım” diyince soruyu soran kişi şaşırmış. “Peki o zaman, bütün bu sahtekarlık ve zinaya ne diyeceksin?” demiş. Adam, “Ben Rab’bi sevmeyi hiç bırakmadım, ama O’ndan korkmayı bıraktım. Ve benim gibi milyonlarca Hıristiyan vardır. Bunlar Rab’bi Kurtarıcı olarak seviyorlar, ama O’ndan yüce Rab olarak korkmuyorlar” diye cevap vermiş.

Buradan iyice anlıyoruz ki, Tanrı’yı sevdiğini düşünen birisi aslında O’ndan hiç korkmuyor olabilir…Kendi kendini aldatıyor, sahte bir güvenlik duygusuna sığınıyor olabilir..Halbuki bizi günah işlemekten alıkoyacak olan şey Rab korkusudur. Günah işlemek korkunç bir şeydir ve günah bizi Tanrı’dan uzaklaştırır. Rab’den korkan kişinin Tanrı’dan gizleyecek bir şeyi olmaz, çünkü hayatının Rab’bin önünde açık bir kitap gibi olduğunu bilir. Rab’bin isteklerini her şeyin üstüne koyar. Tanrı’nın buyruğu arkadaşlarından, ailesinden, hatta kendi canından daha ağır basar. Tanrı’nın sözünü dinlemek onun en büyük zevki olur. Kendini inkar edip Tanrı için yaşar. Bu yaşam tarzını Musa’da görmekteyiz. Musa Rab’den korkuyordu, ama İsrail halkı Tanrı’dan dehşete düşüyordu. O yüzden Musa ile Tanrı arasında derin bir yakınlık vardı, ama İsrail halkı Tanrı korkusunda olmadığı için bu yakınlığa ortak olamadı. İsrail halkı Tanrı’dan korkmadı, sadece can korkusuna düştüler..Musa’ya “sen Rab’bin bütün söylediklerini bize anlat. Tanrımızın sesini duyarsak öleceğiz.Bu büyük ateş bizi yakıp yok edecek” dediler.

Sonra Yasanın Tekrarı 5:28-29’da Musa şöyle söylüyor:
“RAB benimle yaptığınız konuşmayı duyunca, şöyle dedi: ‘Bu halkın sana neler söylediğini duydum. Bütün söyledikleri doğrudur. Keşke benden korksalardı ve bütün buyruklarıma uymak için her zaman yürekten istekli olsalardı! O zaman kendilerine ve çocuklarına sürekli iyilik gelirdi.”

Bu yanıt bize ne anlatıyor: İlk olarak kutsal korku olmadan Tanrı’ya yaklaşmak olanaksızdır. İkincisi de Rab korkusunu gösteren kanıt Rab’bin buyruklarına uymak üzere istekli olmaktır. Rab korkusu yüreğimizde başlar ve itaatimizle belli olur.

Mezmur. 25:14’te
“RAB kendisinden korkanlarla paylaşır sırrını, Onlara açıklar antlaşmasını.”

İşte Tanrı’nın dostları, Tanrı’nın sırlarını alanlar, antlaşmasının açıklamasını işitenler Tanrı’dan korkan kişilerdir. Musa’nın yanı sıra Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın dostu olarak adlandırılan bir büyük kişi vardır..İman atamız İbrahim. Tanrı’nın dostu olduğunu Tanrı’nın ona sırlarını açmasından biliyoruz..İbrahim’e Tanrı neden sırlarını açtı? Çünkü İbrahim’in Tanrı’dan korkmuştu. İbrahim’in Tanrı’dan korktuğunun tanıklığını bizzat Tanrı’nın kendisi yapmıştır. İbrahim oğlu İshak’ı Moriya Dağı’nda kurban olarak sunmaya götürdü ve tam İshak’ı boğazlamak için bıçağı indirirken ne olmuştu?

Yaratılış 2:11-12
” Ama RAB’bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!” diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.”

Rab’bin meleği İbrahim’in itaati üzerine “şimdi Tanrı’yı sevdiğini anladım” diyebilirdi..Ama Tanrı’dan korktuğunu anladım dedi..İbrahim’in söz dinlerliği Rab korkusunu kanıtladı..İbrahim, kurtuluşunu saygı ve korkuyla etkin kıldı. İmanını eylemle gösterdi. İbrahim Rab korkusuyla bir vahiy aldı..Tanrı’nın bir sırrı ona açıklandı. İshak’ın yerine gökten sağlanan koçu görünce “Yahve Yire”, yani RAB sağlar diye tanıklık etti. Rab İsa Mesih’in göklerden gelişine peygamberlik etti. İşte Rab korkusunun ve korkuyla gelen itaatin büyük meyveleri.

Sevgili kardeşler, Tanrı’dan korkmak demek O’nun sözünden korkmak, günah işleyip O’ndan uzaklaşmaktan korkmak demektir. Bazen nedeni bilmesek de, çıkarımıza uygun olmasa da Tanrı sözüne korkumuzdan itaat ederiz. Bir şey anlamasak da, canımız acısa da itaat ederiz. İbrahim böyle davrandığı zaman Tanrı’dan korktuğu anlaşılmış oldu.

Bugün size teşvik etmek istediğim konu budur. Bazen Tanrımızın bir sıfatını diğer sıfatlarının önüne geçirebiliyoruz..Evet, Tanrımız sevgidir..Ama bu kutsal bir sevgidir. O’nun sevgisini vurgularken Tanrı’nın kutsallığını unutmak gibi bir hataya düşemeyiz..Tanrı günahı sevmez, günah işlememizi hoş göremez, bu yüzden Tanrı’nın kurtarışını, sevgisini, merhametini vaaz ederken, kutsallığını ihmal ettiğimizde eksik bir öğretiş olur. Tanrı hakkında düşünürken, Tanrı’yı tanımaya çalışırken düşüncemizde hem kutsal sevgi hem de kutsal korku bir arada dengeli biçimde bulunmalıdır. Günümüzde bazı öğretişlerde bu denge gözetilmeyince, açık kapı bırakınca Pavlus’un tanıttığı ve öğrettiği İsa’dan başka bir İsa öğretiliyor. Başka bir İsa’ya göre biçimlenen öğrenciler Tanrı’yı olması gerektiği gibi tanımıyor, Tanrı’yla ilişkileri sığ, adanmışlıkları zayıf kalıyor. Dünya ile çok çabuk ve rahat bir uyum içine girebiliyorlar. Mesih’in kilisesi böylece sulandırılıyor. Böyle bir imanlı portresi Tanrı’nın istediği işi yapamaz, hizmet edemez, ama kendi arzularına göre işler yapar ve bunu Tanrı’ya iş yapıyorum diye satabilir. Çünkü Tanrı’dan korkması gerektiğini çok anlamamış durumdadır.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Adil, Kurtarıcı ve Alçakgönüllüdür

8 Aralık 2013

Yaşayan Rab’be şükrediyoruz. Bizim kralımız gerçek kraldır. O Melkisedek’tir. Melkisedek’in anlamı “gerçek kral” demektir. O alçakgönüllü, sevgi dolu, anlayış dolu bir kraldır.

Rab bedene gelmeden önce Zekeriya O’nun gelişiyle ilgili bir peygamberlikte bulunuyor.

Zekeriya 9:9
Ey Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğe, evet, sıpaya, Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!

Burada kutsal Ruh’tan esinlenilmiş gerçek bir haber bize müjdeleniyor. İsa Mesih bizi kurtaran Rab’dir, bize yaşam veren Rab’dir. Adildir ve adaletle davranır. Gelecekte büyük görkemle geldiğinde adaletle davranacaktır. Aynı zamanda alçakgönüllüdür. Alçakgönüllü birisinin yaşamında çok hoş bir görüntü vardır. Yüreğinin yansıttığı yumuşaklık alçakgönüllülüğün bir meyvesidir. Çok fedakârdır, vericidir ve hakkından çoğu zaman vaz geçer. Ayrıca günah taşımak istemez. Bu Rab İsa Mesih’in doğasıdır. Alçakgönüllülükte sevgi vardır.

Bugün dünyadaki nefret, savaş, çekişme ve kötülüğün kol gezdiği doğa nereden geliyor? İblis’ten geliyor. İki krallık vardır: göksel krallık ve karanlığın krallığı. İsa’nın öğrencileri O’ndan kendilerine dua etmeyi öğretmesini istediklerinde İsa duaya “Ey göklerdeki Babamız. Adın kutsal kılınsın” diye başlamıştır. Neden Tanrı’nın krallığı bu kadar önemlidir? Çünkü Tanrı’nın krallığı mükemmel bir krallıktır. Her şeyden önce kutsaldır. Sevgi dolu ve adildir. Orada asla şer bulunmaz. Bu Kral gökteki krallığı kendisine iman edenlerin yüreğine vermek üzere geldi. Hakkımızdan vaz geçmedikçe esenlikte alamayız. Rab diyor: Bağışlayın ki bağışlanasınız. Kötülüğe kötülükle karşılık verme kötülüğü iyilikle yen. Rab’bin doğasına kavuştukça bunu başarabileceğiz.

Mika 6:8
Ey insanlar, RAB iyi olanı size bildirdi; Adil davranmanızdan, sadakati sevmenizden Ve alçakgönüllülükle yolunda yürümenizden başka Tanrınız RAB sizden ne istedi?

Alçakgönüllü olursak görünmeyen Babamız bizimle her zaman konuşacaktır ve biz de O’nun sesini duyacağız. Rab çağlar boyu tüm peygamberlerle ya rüyada ya da vahiyle konuştu ama Musa’yla doğrudan konuştu. Bu neden böyle oldu? Çünkü Musa alçakgönüllüydü. Alçakgönüllülüğünün kaynağı da sevgiydi. Halkına karşı o kadar büyük bir sevgi duyuyordu ki “Beni kitabından sil, onları kurtar” diyebiliyordu.

Gururlu bir yürek esenlikte yaşayamaz. Gururlu kişi diğerlerini aşağı görür. Gururlu kişi kendisi gibi kişilerle birlikte olur. Bu kişiler sürekli birbirlerini överler. Alçakgönüllü insanların içindeyse esenlik ve sevgi vardır. Bu kişilerin kolay kolay düşmanı olmaz. Rab’bi tanımadan önce her birimizde bu tohum işlemekteydi. Ancak yüreklerimizde büyüyen Rab’bin Ruhu sayesinde alçakgönüllülükte büyürüz.

Kutsal Kitap “Birbirinize saygıda yarışın” diyor. Rab’bin sözleri gerçektir, öyleyse Rab’bin sözünü dinleyelim. Rab’bin sözüne değer verdiğimizde Tanrı o sözü bize derin bir şekilde işleyecek.

Rab’bin sözü iki ucu keskin kılıç gibidir; içimize o kadar derin işler. Yeremya “Sözün balyoz gibidir, ateş gibidir” diyor. Balyoz en sert taşı bile parçalar, ateşinse önünde bir şey duramaz.

Rab bütün alçakları yükseltecek, yüksekleri alçaltacaktır. Bütün alçakgönüllüler, Rab’be yönelin. O2nun yüzünü arayın, yaşarsınız.

Rab’bin bu sözlerinin yüreğimize işlemesi için Rab bize lütuf ve merhamet etsin.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Tanrı’nın Gözünde Yüreğimizin Durumu

17 Kasım 2013

Sevgili kardeşler Rab ’bin varlığı bugün bizi tazelesin. Kutsal Ruh hepimizi yenilesin.

Bugün paylaşacağım İncil metni;

Matta 13,1-23
Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu. Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi.Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu.Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Kulağı olan işitsin!” Öğrencileri gelip İsa’ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği’nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ “Böylece Yeşaya’nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer.Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.”

Bu bölüme baktığımızda İsa Mesih’i halkın içinden, halktan bir kişi olarak görüyoruz. Halkın kendisini anlaması için halkın uğraştığı çiftçilikten örnekler veriyor.

Çeşitli fikirlerden insanlar akın akın İsa Mesih’e geliyordu. Anlattığı bu örnek onun yüreğini yakan bir gerçekti aslında. İsa Mesih insanlara bol hayat vermek için gelmişti ama insanlar O’nu dinledikten sonra çekip işlerine gittiler. Üç yıl boyunca verdiği hizmetin sonucu on binlerce kişi ona iman etti binlerce kişiyi iyileştirdi. Fakat sadece yüz yirmi kişi O’nu ciddi bir şekilde takip edip canları pahasına ona yürekten iman etti.

Bir defasında on cüzamlıyı iyileştirdi sadece biri geri dönüp O’na teşekkür etti. İsa Mesih insanlara bol yaşam vermek için çaba sarf ediyordu ama sonsuz yaşam almak isteyen kişi azdı. İsa Mesih kendisini dinleyenlerin yüreklerinin durumunu anlatmak için Tohum ve toprak örneğini verdi.

Yeşaya peygamberin söylediği söz bu halk için de geçerlidir. Rab ‘bin yetkisini istemediler; kendi başlarına yaşayarak özgür olacaklarını sandılar. Oysa insanların özgürlüğü yoktur. Onları ya İblis yönetir ya Tanrı. Tanrı “Hayat benim, bana gelin” diyor. Tarih boyunca gercek Tanrı adamları hor görülmeye razı oldular, öyle ki Rab ‘bin sözü duyulsun, insanlar şifa bulsun, hayat bulsun. Ama insanlar O’na dönmediler. “Dönselerdi onları iyileştirirdim” diyor Rab.

Doğrudan Tanrı’nın ağzından söz işitmek, Tanrı’nın sureti olan İsa Mesih’le karşılaşmak ne muhteşem bir şeydir! Peygamberler bunu ruhta gördüler. İbrahim, Yeşaya bunu gördü. Ancak işitmek istemeyenler yine işitmediler. Ne mutlu Tanrı’nın sözünü işitenlere! Onların hayatları değişecektir.

Bu örnekte Rab ‘bin sözü iyi tohuma benzetilir. Bu bizim içimize ekilerek bizde Tanrı’nın istediği yaşam şeklini doğurur. Ekinciler kimdir? Eski Antlaşma ’da ekinciler peygamberlerdi. Yeni Antlaşma’mda Rab’bin kendisi, sonra elçiler be şimdi ise Rab’bin kilisesidir.

Ekici toprak, yer ayırt etmeksizin her yere tohum ekti. Yani kurtuluş sözünü bütün insanlara duyurdu. Sadece Tanrı’yı sevenlere değil, sevmeyenlere de duyurdu öyle ki Tanrı sevgisinden gelen adaletini bütün insanlara göstersin. Bu kurtuluş herkes içindir, herkes kurtulsun! Tanrı’nın sözleri iki bin yıldır insanlara yaşam veriyor, kutsallık veriyor ve insanları değiştirip onları koruyor.

İsrail halkı sürgüne gittiklerinde acı çektiler. Ama bu umutsuz durumda bulundukları yerden Süleyman’ın Kudüste Tanrı için yaptığı mabette dönerek dua etiklerinde Tanrı onları işitip dualarına cevap verdi.

Bu mabet aslında İsa Mesih’i simgeliyor. Bugün de insanlar nerede olursa olsunlar İsa Mesih’in adıyla bereketleniyorlar.

Rab İsa Bedenini günlerinde nerede biraz umut gördüyse orada Tanrının sonsuz yaşam vaadini anlatan sözü ekti. Yeter ki biraz yeşersin, biraz ürün versin.

Sorun ekilen tohumun kalitesi değildir. Toprağın tohumu kabul edip etmemesiyle ilgilidir. Tohum Tanrı sözünü, toprak insan yüreğini ve düşüncelerini temsil eder.

DÖRT TİP YÜREK VARDIR:

1.YOL KENARI: Tarlaların kenarlarında bazen ‘de ortalarında patika yolar bulunmaktadır. İnsanlar bu yolu sık, sık kullandıkları için toprak sertleşmiş bir hal alır. Bu nedenle serpilen tohum toprağın yüzeyinde kaldığı için heba olur. Kimi insan Tanrının sözünü işitir fakat söze önem vermediği için şeytan sözü çeşitli nedenlerle unutturur. Bundan dolayı bu kişinin yaşamında bir değişiklik olmaz. Bu kişiler bir müddet Kiliseye gelirler sonra bir bakarsın yok olurlar Tanrının sözü onun için bir değeri taşımıyor demektir. Böylelikle bu insan kendisi için hayati derecede önemli olan bir fırsatı kaçırmış olur.

2.KAYALIK YER: Bazı insanlar üstü toprak dibi kaya gibi bir yüreğe sahiptirler.Bu kişiler İsa Mesih’e duygusal olarak inanırlar, Rabde sevinirler bir müddet imanda dururlar. Fakat cevreden, aileden, işten, toplumdan gelen baskılara dayanamayıp imandan dönerler. Neden çünkü Tanrının vaatlerine ve sözünün gücüne derinlemesine yer vermediği içindir. Yer verse Tanrı onu güçlendirecek, cesaretlendirecek, dimdik tutacaktır. Böyle insanlar Tanrıdan çok insana güvenen ve insanlardan korkan bir yüreğe sahiptir. Dolayısıyla bu kişide hayatı için büyük bir zenginliği kaybeden kişidir. Bu nedenle Tanrı sözü yüreğimizin derinliklerine insin, öyle ki bu söz Rab’bi yüceltsin, bizden Rab’bi yücelten bir hayat çıksın. Yüreğimiz ne durumda? Rab bizi uyanık saklasın. Şeytan’ın üzerimizde yetkisi yoktur, sahibimiz Rab’dir ama Tanrı sözü yüreğimizde nasıl yer buluyor?

3.DİKENLER ARASI: Bu kişinin yüreği diğerlerine benzemiyor yumuşak bir topraktır. Bu kişinin yüreğine Tanrının sözü ekiliyor kök verip büyüyor. Tanrı bu kişiden umutludur. Fakat bu kişinin yüreğinde dünya sevgisinin ektiği tohumlarda vardır. Hem Rabbe önem veriyor, hem de dünya arzularına. Bu kişi dünyanın sevgisine zevklerine, zenginliğine önem veren bir yüreğe de sahiptir. Evet, bu kişinin yüreği Rabbe açık ve yumuşaktır; fakat dünya sevgisine karşıda acık ve yumuşaktır. Dolayısıyla bu yürekte tek bir tohum ekili değildir, Yabani tohumlarda ekilidir. İşte bu kişiler Rabbi onurlandıran meyvedar bir hayat yaşayamaz.

Kutsal kitap bize şöyle diyor bir tarlaya iki çeşit tohum ekmeyeceksin diyor. Yani bu ayetin asıl amacı yüreğimizi hem Tanrıya hem de dünya sevgisine verememeliyiz. Gerçek Mesih izleyicisi yüreğinin tümünü Tanrıya veren ve kutsal Ruha itaat eden kişidir.

Rab bunları neden söylüyor? Yüreğimizin sadece Rab’be ait olmasını istiyor. Mesih’in kendisi Rabbimiz olsun O bütün kuvvetimizle, bütün canımızla sevdiğimiz ve ardından gittiğimiz Rab olsun. İsa O’nu sevene kendisini tanıtır. İsa bizim dostumuzdur. Dünyada başımızı yaslayabileceğimiz tek yer İsa’dır. Dünya bize sadece bedene ve duygulara hitap eden şeyler verir ama biz sadece bedenden ibaret değiliz. İsa bizim ruhumuza hitap eder. Kutsal Ruh bizim yüreğimizi yumuşatsın. Rab bizi uyanık saklasın.

4.İYİ TORAK: Bu kişiler Tanrı’nın sözünün kıymetini bilen bir yüreğe sahiptirler. Bu kıymetli hazineyi koruyan kişilerdirler. Hayatlarının merkezinde Tanrı ve sözü vardır. Her şeyden önce önceliği Tanrıya verme gerekliliğini öğrenen kişilerdir. Tanrının vaatlerine inanan Mesih ‘siz bir hayatı tasavvur etmeyen kişilerdir. Bu kişiler rabbe önem verdiklerinden dolayı hayatlarında göksel egemenliğin meyveleri gözükür. Bu kişiler Hem insanların Rabbe gelmelerine aracı olurlar hem de Rabin istediği karakter ve olgunluk yaşamlarında ortaya çıkar. Tanrının bizden istediği yürek bu örnekteki gibidir. Bu yürek Tanrıdan bereket alır.

İnsan sizi kurtaramaz. Sizin kurtarıcınız İsa Mesih’tir. Onun için O’na sadık kalalım. Kutsal Ruh’un kıymetini bilelim. Ne mutlu hayat kitabına adı yazılana. Ne Mutlu İsa’nın sözünü işitip onu tutana.

Rabin anlattığı örnek ışığında Kendimizi kontrol edelim bizim yüreğimiz hangi cins toprağa benziyor. Yüreğimiz Tanrının sözüne itaat eden bir şekilde yumuşak olsun ’ki Onunla sonsuzca yaşayalım. Rab İsa Mesih sizleri çok bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Kutsal Ruh’un İzinde Yürümek

10 Kasım 2013

Galatyalılar 5:13-26
Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlük benlik için fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin. Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Ama birbirinizi ısırıp yiyorsanız, dikkat edin, birbirinizi yok etmeyesiniz! Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak, istediğinizi yapamıyorsunuz. Ruh’un yönetimindeyseniz, Yasa’ya bağımlı değilsiniz. Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği’ni miras alamayacaklar. Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim. Boş yere övünen, birbirine meydan okuyan, birbirini kıskanan kişiler olmayalım.

Biz kendi iyiliklerimizle, sevaplarımızla Rab’be gelmedik; imanla Rab’be geldik. İman ettiğimiz gün Rab bizi kurtardı. O günden itibaren iman yoluna girdik. Her şey imandan kaynaklanıyor. Rab’be baktıkça O’nun gibi olmaya başlayacağız. Kendi yüreğimize bakarsak hep eksikler görürüz. Pavlus o yüzden “siz imanla başladınız neden kendi gücünüze geri döndünüz” demiştir.

Bulunduğum ildeki topluluğumuza dilsiz bir kişi bize geldi. Şimdi bir duyan imanlı topluluğumuz var bir de duymayan imanlı topluluğumuz var. Hamdolsun Rab bize hazır bir bahçe verdi.

19.ayete dikkat edelim. Burada kıskançlık, putperestlik, bencillik ve büyücülük aynı listededir. Bunlar aynı derecede kötü özelliklerdir. Böyle davrananlar Tanrı’nın egemenliğini miras alamayacaklardır. Kişide bencillik varsa bu çok ciddi bir sorun. Hemen Rab’be getirip tövbe etmeliyiz.

Peki hayatımızda ne olmalı? Sevgi, sevinç, esenlik, vesaire. “Ya Rab bunları bize ver” diye dua ederek, kardeşleri teşvik ederek yürüyorduk. Rab bizi olgunlaştırdı, donattı. Dirisu ortamı çok sağlıklı bir aile ortamıdır, çok şükretmeniz lazım. Bu ortamı kaybetmemek için gayret etmeniz lazım, öyle ki bu sağlıklı ortam bozulmasın.

Bugün sizden özel bir parçaya odaklanmanızı istiyorum. 25. ayete bakalım. Ruh sayesinde yaşıyorsak Ruh’un izinde yürüyelim deniyor. Burada daha derin bir hayattan söz ediyor. Kutsal Ruh içimizde ve bizi yönlendirmek istiyor. Kutsal Ruh, yani İsa’nın kendisi, her şeyi yaratan Baba’nın kendisi size konuşup sizi yönlendirmek istiyor. Rab size dışarıdaki halkın ne durumda olduğunu konuşmak istiyor. Gerçek hayat budur. Rab size “sağa git” veya “sola git” dediğinde sizin bunu duyup O’na itaat etmeniz, O’nunla yaşamanızdır. Eski Antlaşma’da Tanrı halktan uzaktı ve halk O’na Musa aracılığıyla yaklaşıyordu. Şimdiki Tanrı o Tanrı’yla aynıdır çünkü O değişmez. Ancak şimdi Babamız olarak konuşuyor. Bize bir baba gibi yumuşak yaklaşıyor. Babanıza her zaman “şeker istiyorum!” diye yaklaşmayın. “Baba, seni seviyorum” diye yanına yaklaşın. Rab bizden bunu istiyor, çünkü O ihtiyaçlarımızı zaten biliyor.

Sağır kardeşlerimiz önce sadece erkeklerden ibaretti. İki-üç ay önce bir bayan iman etti. Bu bayan bize tanıklığında şunları söyledi:

“Önceden Kutsal Kitap’ı okuyordum ama hiçbir şey anlamıyordum. Diğer dinlerle arasındaki farkı göremiyordum. Sonra bir imanlı kardeş beni özel olarak ziyaret ederek Kutsal Kitap’ı yavaş yavaş okumaya başlayınca o zaman farkı biraz anladım ama hâlâ iman etmiyordum. Bir gün rüyamda iki yol gördüm. Bu yollardan biri genişti ama sonunda ateş vardı. İnsanlar bilmeden bu yola gidiyorlardı. Ben dar olan diğer yoldaydım. Bu yolun sonunda İsa kollarını açmış beni çağırıyordu. Uyandığımda iman ettim. Sonra bir gün içim anlatamayacağım bir sevinçle doldu ve Kutsal Ruh’la doldum.”

Biz bu kardeşimize çok kez müjdelemiştik ama sonuç alamamıştık. Ancak Rab ona direk konuşunca iman etti. Bugün Rab bize bu kardeşimiz gibi direk konuşmak istiyor. O’na yüreğimizi açıp Kutsal Ruhun izinde yürüyüp yaşayalım.

Dirisu Kilisesi

T.S

Bende Kalan Çok Meyve Verir

27 Ekim 2013

Rabbimiz İsa Mesih’in esenliği ve sevinci bugün hepinizi doldursun. Rab’be şükrolsun ki bize sözünü iletti ve dünyaya gelerek bize kendisini kanıttı. O’na yaklaşanlar sonsuz yaşam aldılar. İnsanlar Kıymetli ve kalıcı bir vaat aldıkları için çok şeylerini bırakıp Mesih’in ardından gittiler. Yaşamları gitgide nurlandı. Halk arasında bir deyim vardır: Dine kendini fazla kaptırma kafayı üşütürsün derler. Bu deyim başka asılsız inançlar için geçerlidir. Ama İsa Mesihi takip edenler için geçerli değildir.

Bugün Yuhanna İncili’ne bakacağız.

Yuhanna 15:1-17
“Ben gerçek asmayım ve Babam bağcıdır. Bende meyve vermeyen her çubuğu kesip atar, meyve veren her çubuğu ise daha çok meyve versin diye budayıp temizler. Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz. Bende kalın, ben de sizde kalayım. Çubuk asmada kalmazsa kendiliğinden meyve veremez. Bunun gibi, siz de bende kalmazsanız meyve veremezsiniz. Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız. Bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar. Eğer bende kalırsanız ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir. Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz. “Baba’nın beni sevdiği gibi, ben de sizi sevdim. Benim sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız, tıpkı benim de Babam’ın buyruklarını yerine getirdiğim ve sevgisinde kaldığım gibi… Bunları size, sevincim sizde olsun ve sevinciniz tamamlansın diye söyledim. Benim buyruğum şudur: Sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin. Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur. Size buyurduklarımı yaparsanız, benim dostlarım olursunuz. Artık size kul demiyorum. Çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez. Size dost dedim. Çünkü Babam’dan bütün işittiklerimi size bildirdim. Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin. Size şu buyruğu veriyorum: Birbirinizi sevin!”

Burada İsa Mesih bir üzüm asmasını örnek veriyor. Bağcı Baba, kendisinin ise gerçek meyve veren asma olduğunu söylüyor. Asmanın en güzel ürünü vermesi için bağ sahibi en güzel çubuğu diker. Çiftçi o asmaya önem verir, emek verir ve mevsimi geldiğinde hayal ettiği ürünü alınca ve canı sevinir. Yüce Tanrı da bu günahlı ve acı meyve veren dünyaya en güzel asma çubuğunu gönderdi ( İsa Mesihi ) ve bizi O’na aşıladı, öyle ki biz O’nda meyve verelim.

Yeryüzünde Tanrı’nın yüreğini İsa Mesih’ten başka hiç kimse memnun edememiştir. Tarih boyunca Tanrı’nın yüreği İnsanoğlunun kötü amaçlarından dolayı acı ve elem duymuştur. İsa Mesih yeryüzünde kusursuz kutsal hayat yaşayarak Baba’yı yücelten tek kişidir. Bu nedenle “Ben gerçek asmayım” demiştir. “Bensiz Baba sizden razı olmaz, bundan dolayı bende kalın” demiştir. Tanrı bizi bunun için seçmiştir. O’nda duran kişi Tanrı’yı memnun edebilir. O’nda kalmak demek günahlı kişiliğimizden kalma meyveleri bırakıp O’nun sözlerine göre hareket etmektir.

Oğul tanrısal özyapıdan geliyordu, o yüzden dünyasal günahlı düşünceler O’nda yer bulamadı. Hep Baba’nın istediğini yaptı. Sevgi, bağışlama, alçak gönüllülük, doğruluk, şefkat, iyilik, esenlik, kutsallık meyveleri verdi.

İsa Mesih meyveli bir ağaçtı. İnsanlar İsa’yı işittikten sonra tövbe ediyorlardı çünkü Tanrı’nın sevgisi ve doğruluğu İsa’daydı. İsa “size söylediğim sözle temizsiniz” dedi. Artık biz Mesih’e iman eden bizler Tanrı çocuklarıyız. Bizim için tek şık İsa’ya geldikten sonra İsa’da durmak, asmaya aşılanan çubuk gibi O’na yapışmak. Ancak O’na aşılanırsak iyi meyve verebiliriz.

Bunu nasıl yapabiliriz. Duayla, tövbeyle ve yüreğimizde ve zihnimizde hep İsa olmasıyla. Yüreğimizin ilk yerinde İsa olmazsa O’na aşılanamayız. İsa bizi tam sevdi. Bizim de O’nu tam sevmemiz lazım. Yarım bir yürekle seversek bu yüreğimizin İsa’dan kayıp dünyadaki geçici şeyleri Rapten çok önem verip sevmemize sebep olur. Birçok imanlı Mesih’e tam aşılanmadıkları için yaşamları meyvesiz kaldı Rapten uzaklaştılar. İsa Mesih uyarıyor: “Bende kalın, sizde meyve yok. Bende kalın ki bendeki hayat, sevgi size aksın.”

İnsanlar sonsuz yaşamı ve yargılanmamayı arıyorsa İsa Mesih’e gitmelidir. Bizim Tanrı’yı memnun etmemiz için Oğlu İsa’ya gitmekten başka çaremiz yoktur. Biz O’nda kalırsak O da bizde kalacaktır. O’nda kalmayan çubuk gibi dışarı atılır ve yargıya müstahak olur. Özellikle bizler buna dikkat etmeliyiz İsa Mesih bile yüceliğini tahtını, krallık elbisesini bırakarak aramıza geldi. Kul özü alarak aramızda yaşadı öyle ki bizi kendisine çeksin. İlk insan olan Âdem soyunun benzerliğinde geldiği için bize “kardeşlerim” dedi. “Artık benim Babam sizin Babanızdır” dedi. Şükrolsun.

Bizi bir tek şey temizledi o da İsa’nın ağzından çıkan sözdür. Kilise fertleri olarak bizler hayatımızı İsa’ya tam sunmalıyız. Lut’un karısı kurtuluş sözüne tam yüreğini vermediği için bir günah şehri olan sodom ve gomora şehrinin çekiciliğine kapılıp geriye döndüğü için bedeni bir tuz direği oldu.

Bunu ciddiye almalıyız. İsa’ya yarım yürekle önem verdiğimiz zaman ruhsal olarak zaferde yürüyemeyiz. Bizler Tanrı’nın mirasçılarıyız, Tanrı’nın hazırladığı ebedi zenginliğin mirasçılarıyız. Tanrı’nın çocuklarıyız. İsa Mesih’in hazırladığı göksel mirasa ortağız. Bu nedenle hayatımızda ilk yeri Rab ’be vermeliyiz. Bu yiyip içmeyelim, zengin bir yaşam sürmeyelim demek değildir. Rab isterse böyle de yaşayabiliriz ama ilk yer Rab ’bin olmalıdır öyle ki fırtına geldiğinde yıkılmayalım. Dimdik duralım.

İsa bizi bizden daha çok sever. Bu yüzden Göksel Babamız dur dediği zaman durmayı ve yürü dediği zaman yürümeyi öğrenmeliyiz. İçimizdeki Kutsal Ruh’u dinlemeliyiz, öyle ki İsa’nın yoldaşı olalım.

İsa Mesih öğrencilerine “Baba beni ne kadar sevdiyse ben de sizi o kadar sevdim” diyor. Bu bizim için büyük bir umut kapısıdır. Baba Oğlu İsa’yı o kadar çok sevdi ki görünen, görünmeyen her ne varsa O’nun için ve O’nda yaratıldı. Her şey Oğul İsa aracılığıyla yaratıldı ve bütün yetki Oğul’a verildi. İsa da kendisinde kalanları Baba’nın kendisini sevdiği gibi seviyor, onlarda Ruhuyla kalmaya razı oluyor. Bizden de O’nun bizi sevdiği gibi birbirimizi sevmemizi istiyor.

Baba’nın İsa’yı sevmesi, İsa’nın bizi Baba’nın kendisini sevdiği kadar sevmesi ve bizim birbirimiz İsa’nın bizi sevdiği kadar sevmemiz. İşte bu üç temel kuralın önemi ne kadar büyüktür.

Tanrısal sevginin ve birliğin tamamlanması olmadan kilise Baba’nın istediği gibi olmaz. Özürlü bir kilise olur. Babanın kusurlarımızı temizlemesine fırsat vermeliyiz. Baba meyve vermemiz için bizi incitmeden budar. Baba’nın amacı bizi kırmak değil kutsal yaşam yaşayıp Ruhun meyvelerini vermemizi istemesidir. Babanın istediği yaşam şekli galatyalılar mektubunda bize bildirilmiştir.

Gal 5: 23 -25
Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.

İşte sevgili kardeşler Tanrının Ruhunun izinde yürüyelim diye, Tanrımız bizi Tamamen Ruha itaat ederek yaşayan ve kendisini hoşnut eden Oğluna bizi imanla aşıladı. Bu nedenle Rab İsa’da yaşayalım ki ebedi yaşamımız olsun ve Tanrı bizden hoşnut olsun. Rabin sevinci ve esenliği sizde kalsın.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker

Tanrı’ya Yaklaşın, O da Size Yaklaşacaktır

20 Ekim 2013

Tanrı’nın yüreğinden kopup gelen bir feryat var. Ve bu feryat her gün bizim yüreğimizde hiç durmadan çınlayıp duruyor.. Bu feryat şudur: “Benim varlığım, huzurum olmaksızın niçin tatmin olmaktasınız; benimle yakın ve içten bir ilişki varken neden benden uzaksınız?

Yakup 4:8’de tüm insanlığa yapılan en büyük davet vardır: “Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır.” Bir an bunu düşünelim: Evrenin, yeryüzünün, içinde yaşayan her şeyin, meleklerin vs. yaratıcısı bizim varlığımızı talep ediyor ve bizimle yakın ve içte bir ilişki kurmayı arzuluyor. Bu Tanrı’nın değişmeyen arzusudur. Davet eden kendisidir ve çocuklarının O’nu tanımasını ister.İnsan günah düştüğünden beri bu yakın ilişkiye giden yolu açmak binlerce yıla ve hem insanlığın hem de Tanrı’nın ödediği büyük bedellere mal oldu.

Adem Rab’bi açıkça tanıyordu; ama günahtan ötürü veya itaatsizlik yüzünden Tanrı’nın yüceliğinden uzaklaştı ve onun yazgısını tüm insanlar paylaştı. Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. O’nun yüceliğinden yoksun kalmak, O’nunla olması gerektiği gibi bir ilişki kuramamamız demektir. Artık insanlar Âdem’in Tanrı’yı ilk başta gördüğü gibi göremez ve tanıyamaz oldular. O’na yaklaşmaktan acizdik.

Yeremya 30:21’de
Kim canı pahasına yaklaşabilir bana? diyor RAB,

Gene Yas.4:24’te
“Tanrınız RAB yakıp yok eden bir ateştir; kıskanç bir Tanrı’dır.”

Görüyoruz ki, Günahkar, tövbe edip lütuf bulmamış bir canın Tanrı’ya yaklaşması olanaksızdır..İnsan Tanrı’ya yaklaştığını sanabilir, ama O’nu olduğu gibi gören kişiler durumlarının ne korkunç olduğunu fark ediyorlar..Örneğin Yeşaya görkemli Rab’bi bir görümde tahtıhda gördüğü zaman “Vay başıma! Mahvoldum” dedim, “Çünkü dudakları kirli bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral’ı, Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm’ dedi. ..İşte Tanrımızın kutsallığı önünde günahlı insanın durumu budur.

Buna karşın göksel Babamız büyük bir tutkuyla ve şefkatle bizi bu korkunç ayrılıktan kurtarmak istedi. Bunun için sevgili Oğlu İsa’yı gönderdi. Rab İsa başlangıçtan beri gökteki Baba ile birlikteydi. Tanrı İsa’yı Rab olarak kabul ettiğimizde bizi karanlıktan özgürlüğe kavuşturmak amacıyla günahın cezasının bedelini ödesin diye insan oldu. Ve artık İsa Mesih’le birlikte O’nu her bakımdan tanımamız için kapı açılmıştır. Çünkü;

Yuhanna 1:18
“Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O’nu tanıttı”

Ancak Tanrı’yla insanın bu yeniden birleşmesi ne yeterince duyurulmakta ne de tüm doluluğuyla yaşanmaktadır. Günah ve ölümden özgür olmaya vurgu yapmamıza karşın özgürlüğe kavuşmuş herkesi bekleyen yakın ve içten paydaşlığı duyurmak da önemlidir. Tanrı’yı yakından ve içten tanımanın güzelliğini kaçıran birçok kişinin bu gerçeği göz ardı etmesi oldukça pahalıya mal olmakta, hatta felakete yol açmaktadır. İmanın zayıflaması, sevginin soğuması bu ilişkiden yoksunlukta ileri gelir..Bu trajediye benzer bir paralelliği Eski Antlaşma’da İsrail halkının yaşamında görmekteyiz.

FARKLI İKİ GÜDÜ

Musa ile İsrail halkının takındığı tutumlar ile sergiledikleri davranış biçimleri arasında şaşırtıcı bir farklılık var. Mısır’dan Çıkış ağır ve zor koşullar altında yaşayan bir kölelik altında acı çeken İbrahim soyundan söz ederek başlar. 400 yıl boyunca Mısır’da yaşadılar. Başlangıçta Mısırlı yetkililerden gördükleri iyiliklerden zevk alıyorlardı, ama çok geçmeden köle oldular ve kötü davranışlara maruz kaldılar. Büyük acıları ve derin sıkıntıları içinde özgürlük için Tanrı’ya yakarmaya başladılar.

Rab ettikleri duaları işitip harekete geçti ve kendilerine Kurtarıcı Musa’yı gönderdi. Bir İbrani olarak doğmasına rağmen, Firavun’un evinde bir prens olarak yetişti..O dönemin en güçlü önderinin sarayında en ayrıcalıklı konuma sahip biri oldu. Ama Mısır’ın güçlü prensi olmasına rağmen soydaşlarının durumu onun yüreğine dokundu, kardeşlerinden birini savunurken bir Mısırlı’yı öldürünce çöle kaçtı. Ancak yıllar sonra Tanrı sözü ve gücü aracılığıyla İsrail’i kurtarmak için geri döndü.

İsrail halkının Mısırlılar tarafından nasıl zalimce kullanıldıklarını ve kötü muamele gördüklerini hayal etmek kolay değil..Sırtları firavunun görevlileri tarafından kırbaçlarla yara bere içinde kalıyordu; derme çatma evlerde yaşıyorlardı, Mısırlılar’dan arta kalanlarla karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Mısırlı efendilerinin mal varlığını artırmak için gece gündün köle olarak çalışıyorlardı, gelecekte bir mirasa kavuşma umutları da yoktu. Firavunun fermanıyla öldürülen binlerce bebeklerinin yasıyla ağlıyorlardı. Ne keder!

Ancak Mısır’dan çıkınca böylesine büyük bir zulüm altında acı çekmelerine rağmen yaşadıklarını çarçabuk unuttular. Mısır’dan kurtulduktan sonra bile bazı şeyler yolunda gitmemeye başlar başlamaz; Mısır’dan çıktıklarına pişman oldular.

Çölde Sayım 14. bölümde 1-4.ayetlerde şöyle der:
O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı. Bütün İsrail halkı Musa’yla Harun’a karşı söylenmeye başladı. Onlara, “Keşke Mısır’da ya da bu çölde ölseydik!” dediler, “RAB neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır’a dönmek bizim için daha iyi değil mi?”Sonra birbirlerine, “Kendimize bir önder seçip Mısır’a dönelim” dediler.

Ama Musa onlar gibi davranmadı; halbuki Mısır’da durumu iyi olan biri varsa o da Musa’ydı!!Aslında dünyada kimsenin durumu Musa’dan daha iyi olamazdı! Musa dünyanın en varlıklı adamı tarafından Mısır’da bir Yahudi olduğu halde büyütüldü, en güzel yerlerde yaşadı, en iyi şeyleri yedi, içti, en iyi şeyleri giydi ve en iyi öğretmenler tarafından eğitildi!! Hizmetkârları onun her isteğini karşılardı, her ihtiyacı yerine gelirdi. Çünkü büyük bir mirasa sahipti.. Ama o tüm bunları geride bırakmayı seçti, ve İsrail halkının tersine ne geriye baktı ne de geride bıraktığı şeyleri özledi.

İsrail halkının Mısır’da özleyecekleri bir şey yokken Mısır’ı özlediler, Musa’nın ise özleyeceği çok şey olmasına rağmen Mısır’ı özlemedi.

Ne büyük bir fark ve tezat? Peki bu farkı yaratan neydi? Musa çölde Tanrı’yla yüzleşmişti. Yanan ama tükenmeye çalıyı görmüş ve ona yaklaşmıştı. Sina’da yanan çalıda İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı’yla buluştu ve O’nu adıyla tanıdı! Tanrı’yı tanımak Musa’daki bu büyük farkı yarattı.

Size bir soru sorayım: Musa, İsrail halkı Mısır’dan çıkardıktan sonra nereye götürdü? Hemen vaat edilmiş topraklara mı? Ama dikkat edersek ilk hedefleri orası değildir. İlk olarak Sina Dağı’na yöneldiler, çünkü Tanrı Firavun’a “Halkımı salıver, çölde bana tapsınlar” diyor. “Halkımı salıver, vaat edilen topraklarını miras alsınlar “ dememiştir. Musa halkı vaadin kendisinden önce , Vaat Eden’e götürmeliydi. Kendisine Sina Dağı’nda görünen Tanrı’yı İsrail halkına da tanıtması gerekiyordu. Vaat edeni tanımadan önce sadece vaatlerin kendisi anlamsızdır.. Tanrı, halkını Sina Dağı’na götürmeden direk vaat edilmiş topraklara götürseydi ne olacaktı? Bunun anlamı Tanrı’nın kendisinin önemsiz, esasen vaatlerin önemli olduğu anlamına gelecekti. Vaadi kim verirse versin önemli değil, önemli olan ne vaat edildiği olacaktı. Hâlbuki Tanrı her şeyden daha çok tapınılmaya layıktır. Kurtuluşumuzun amacı öncelikle Tanrı’ya yaklaşarak O’na tapınmamızdır…

Rab İsa Mesih’in gerçekte kim olduğu, bizim için neler vaat ettiğinden daha önemlidir. Bizim odağımız İsa Mesih’tir, O’nun bize vereceği ödüller ya da armağanlar ikinci sıradadır. Tanrı’ya Tanrı olduğu için sevinçli bir karşılık vermeli ve itaat etmeliyiz. Yoksa kilise içinde öncelikle kendi çıkarları için hizmet etmeye önem veren insanlar ortaya çıkar. Bu durum bir adamla parası için evlenen bir kadına benzetilebilir; kadının asıl içgüdüsü kocasını olduğu gibi tanımaktan çok, kendisi için neler yapabileceğidir. Belli bir orandan kocasını sevebilir, ama tamamen yanlış nedenler için sever. Ve böyle bir sevgi streslere, zorlamalara dayanamaz ve kırılır. Mesih’in gelini olan kilise ile Mesih arasındaki ilişki böyle olmamalıdır. Mesih kendisini bizler için feda ederek kiliseyi canı pahasına sevdiğini kanıtladı, ama kilisenin sevgisi ne durumda?

Tanrı’yla yakın ilişkiyi ihmal edecek derecede sadece bereketlerine vurgu yapılırsa, Tanrı’ya Tanrı olduğu, yani kimliği için değil, Tanrı’dan bir şeyler almak amacıyla gelen öğrenciler veya izleyiciler ortaya çıkar. Tanrı dünyadaki istekler için sadece bir başvuru merkezi haline gelebilir. Hâlbuki Tanrımız öylesine harika ve eşsizdir ki, hiçbir şeyle ve kimseyle O’nu karşılaştıramayız. Musa’nın deneyim ettiği gibi Tanrı’yla yüz yüze geldiğimizde tüm vaatler yerli yerine oturur. Tanrı, vereceği bereketlerden daha harikadır. Zaten Tanrı olmazsa bereketler de anlamsızdır.

Tanrı İsrail halkı kendisini tanısın ve sevsin diye özgür kıldı. Kendisini onlara yaklaştırmak istedi. Tanrı eski antlaşma kitabında halkına şöyle sesleniyor; Çık. 19:4 Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz.

Ama buna rağmen Tanrı’nın onlar için öngördüğü planı kaçırdılar. Fakat Tanrı’nın kendi halkıyla yakın ve içten bir ilişki kurma özlemi asla azalmamış ve değişmemiştir, çünkü bu özlemi kendi sözünde sürekli olarak görülmektedir ve Pavlus’un duasında görünür:

Efesliler 1:17
“Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum”

Tanrı yakın ve içten ilişki kurma tutkusunu halkına aşılamak istiyor. Tanrımız canlı ve sıcak bir iletişim kurmamızı istiyor..Tanrı her yeniden doğan çocuğunun O’nu derinden ve yakın bir şekilde tanımasını arzu eder! Bu bizi heyecanlandırmalıdır! Bizler yüreği çocukları için sızlayan Babamız yaşayan Tanrı’ya hizmet ediyoruz. O karşılıklı iletişimi arzular. Pavlus Korint’te imanlılara şöyle demiştir.

1.Koritliler 12:2-3
“Biliyorsunuz, putperestken şöyle ya da böyle saptırılıp dilsiz putlara tapmaya yöneltilmiştiniz.”

Burada Pavlus gerçek Tanrı ile putlar arasındaki ana farklılıklardan birine işaret eder..Putlar dilsizdir, halbuki yaşayan Tanrı konuşur!

Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın insanlarla nasıl konuştuğuna dair bazı örnekler var..O zaman birinci olarak Tanrı’nın Musa’ya nasıl konuştuğuna bir bakalım:

Çıkış 3:1- 4
“Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı.

Çıkış 3:2
RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor.

Çıkış 3:3
“Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”

Çıkış 3:4
RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.

Burada Musa kayınbabasının sürüsünü giderken baktı ve RAB yanan ama tükenmeyen bir çalıdan yükselen alevlerin içinden ona göründü. Yani Musa’nın dikkatini çekti ve Musa gördüğü varlığa uygun karşılık verdi, “Gidip bir bakayım” dedi. Ve RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce “Musa!” diye seslendi. Musa uygun bir karşılık vermeseydi, aleve yaklaşmasaydı RAB uzaktan ona seslenecek miydi? Bence seslenmezdi. Tanrı Musa’ya koyunları ağıla koyduktan sonra nispeten daha rahat bir zamanında görünmedi. Aslında Musa için uygun olmayan bir zamanda göründü. Musa ”Sürüden uzaklaşırsam koyunlar her tarafa dağılabilir, sürüyü toplamak saatlerimi alacak” diye düşünebilir ve çalıya hiç yaklaşmayabilirdi, ama o zaman Rab ona konuşmazdı.

Şimdi de 2. örnek olarak Samuel’e bir bakalım. 1.Samuel 3. bölümdeki o hikayeyi hepimiz biliyoruz. Annesi tarafından RAB’be adanan Samuel bir gece yatağına uzandığında RAB ona Samuel, Samuel diye sesleniyor, Samuel kahin Eli’nin kendisini çağırdığını düşünerek onun yanına gider ve bu olay üç kez tekrarlanır! Ve en sonunda kahin Eli’nin öğüdüyle Samuel, “Konuş kulun dinliyor” deyince RAB kendisini tanıttı ve gelecekle ilgili bilgi verdi. Tanrı farklı bir şey yapabilirdi, “Samuel boşuna yorulma, seninle konuşmak isteyen Eli değil, Ben RAB’bim” diyebilirdi..Ancak Samuel uygun bir karşılık vermeliydi ve bunun yolunu kahin Eli’den öğrendi..”Buyur, kulun dinliyor” dedi..Tanrımız dikkatimizi çeker, ama konuşmak için bizim yüreğimiz hazır olmalı ve uygun bir karşılık vermeye istekli olmalıyız..Tanrı’yı aramakta, O’na yaklaşmakta ve dinlemekte arzulu ve gayretli olmalıyız. Tanrı dikkatimizi çektiğinde fırsat kaçırmak kederli bir olaydır. Tanrı’nın bu yöntemini Yeni Antlaşma’da da görüyoruz.

Üçüncü örnek olarak İsa Mesih’i vermek istiyorum.İsa beş bin kişiyi beş ekmek ve iki balıkla doyurduktan sonra öğrencilerinin kayığa binip karşı yakaya geçmesini istedi. O da dua etmek için dağa çıktı. Sonrasını Markos 6:47-48’den okuyalım: Akşam olduğunda, tekne gölün ortasına varmıştı. Yalnız başına karada kalan İsa, öğrencilerinin kürek çekmekte çok zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçip gidecekti.

Buradaki “Yanlarından geçip gidecekti” ifadesine dikkat edelim..Buna daha önce dikkat etmiş miydiniz? Yani İsa, öğrencilerin durumunu, dalgalarda kürek çekmekte zorlandıklarını görmesine ve onlara yaklaşmasına rağmen “yanlarından geçip gitme niyetindeydi.” Ama İsa’yı görünce bağrıştılar ve İsa onlara “Cesur olun, korkmayın” diye seslendi. Matta İncili’nde Petrus’un da İsa’nın buyruğu üzerine tekneden indiğini ve ona doğru yürüdüğünü okuyoruz..Sonra İsa tekneye binip onlara katılınca fırtına dindi.

Yani burada İsa’ya bağrışıp seslenmeseydi, O yürümeye devam edecekti..Onlara yakın bir noktadan geçip önce dikkatlerini çekti ve yakınlarda olduğunu onlara gösterdi ve kendisini çağırmalarını bekledi. Aksi halde onlarla zorla gitmeye çalışmayacaktı.

Bu örneklerden de gördüğümüz gibi Tanrı dikkatimizi çekerek bize doğru bir adım atıyor ve O’na uygun karşılığı verip O’nu çağırırsak ve O’na yaklaşırsak bize daha çok yaklaşacaktır. O’na uygun karşılık vermediğimiz zaman zorla içeri girmeyecek. Yani Rab bizim O’na acıkmamızı, O’na yaklaşmamızı, O’nu aramamızı ister..O’na yakarmamızı ister..Çünkü O zaman O’nun yüreğimize fısıldadığını ve bize açıkça konuştuğunu duyacağız.

Sevgili kardeşler, Tanrımızın sevgili dolu yüreğinden akıp gelen tutkulu bir arzu bizimle derinden ilişki kurmak ve bize konuşmaktır.. Tanrı halkına konuşur ve onları yönlendirmek ister. Eğer Tanrı bugün dikkatimizi çekiyorsa, bize bazı işaretler veriyorsa ki her zaman bunu yapıyor, o zaman O’na doğru bir adım atıp uygun bir karşılık verelim..O zaman “Tanrı’ya yaklaşın; O da size yaklaşacaktır” vaadinin ne kadar doğru olduğunu deneyim edeceğiz. Çünkü Tanrı’nın sözünde bunu vaat etmektedir.

Bazı teşvik ayetleri:

Mez.73:28
Bedenim ve yüreğim tükenebilir, Ama Tanrı yüreğimde güç, Bana düşen paydır sonsuza dek. Kuşkusuz yok olacak senden uzak duranlar, Ortadan kaldıracaksın sana vefasızlık edenleri. Ama benim için en iyisi Tanrı’ya yakın olmaktır. Ondan uzak duranlar yok olacak, ama O’na yaklaşanlar merhamet bulacaktır…

Mez. 145:18
RAB kendisine yakaran, İçtenlikle yakaran herkese yakındır. Rab kendisine yakaranlara yaklaşır.

Yşa. 55:6’da
Bulma fırsatı varken RAB’bi arayın, Yakındayken O’na yakarın. Kötü kişi yolunu, Fesatçı düşüncelerini bıraksın; RAB’be dönsün, merhamet bulur, Tanrımız’a dönsün, bol bol bağışlanır. Rab’be yaklaşan kişi, bağışlanır.

Günahlarımızdan dönerek Rab İsa’yı yüreğimize kabul eden bizler için Kapı açılmıştır.. İbraniler 10:19’da bize şöyle sesleniyor: “Ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır.”

Öyleyse büyük cesaretle bu kapıdan geçip Tanrı’yla daha derin bir ilişki kurmayı amaç edinelim ki iman yolculuğumuzda bilinçli ve uyanık olalım kardeşler..Tanrı’ya ilişkimiz sığ ise sersemleşir ve dünyanın tuzaklarına karşı savunmasız oluruz. Rab hepimizi esirgesin.

Dirisu Kilisesi

Alper Özharar

İsa Mesih Kurban Kuzusudur

13 Ekim 2013

Bütün esenliğin kaynağı olan Rab İsa Mesih’te size selamet olsun. O yaşam veren Rab’dir. Bize sonsuz yaşam sağlayan Rab’be şükrediyoruz.

Hepimizin bildiği gibi Allah bizim için öz Oğlu’nu kurban olarak verdi. Rab’bin bu değerli Kurban’ı hazırlamasındaki amacı neydi? Kurbanın anlamı Allah’ın bize verdiği değerin, kıymetin, sevginin özüdür. Kurban sevginin bir ürünüdür. Rab bizi sonsuz bir sevgiyle sevdiği için bu kurbanı sağladı.

Romalılar 3:23-26
Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar. Tanrı Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı.

Rab Adem’i kendi kutsal benzeyişinde yarattı. Adem günah nedir bilmiyordu. Rab’bin huzurunda sevinçle duruyordu. Bir süre sonra aldandı ve günah işledi. İyiyi ve kötüyü bilmeye başladığında acı çekti. Rab derin sevgisinden kimsenin helak olmasını istemediğinden Ademle havanın günahını örtsün diye ilk kurbanı kendisi sağladı ve koyun derisiyle onları örttü. Tanrı hiçbir devirde kendini tanıksız bırakmadı. Habil en güzel hayvanlarını Rab’be kurban olarak sunuyordu. Mısırda da Rab halkıyla ilgilendi. Kutsal Kitap boyunca Rab bizimle ilgilenmiş, bizi bırakmamıştır. Peki, günahtan nefret eden Tanrı bizi yok edemez miydi? Elbette edebilirdi ama etmedi çünkü bizi çok sevdi.

Mesih gelene kadar insanları kendi düşkün haline bırakmamak amacıyla, herkesin günlük günahları için kendi gücüne göre hayvanlar kesmesini emretti. Ancak hayvan kanı günahları sadece yüzeysel ve geçici olarak temizler. Önemli olan günahın temelidir. Rab peygamberlerin aracılığıyla kurtuluşun nasıl olması gerektiğini, adaletini, kutsallığını anlattı. Bize günden güne merhamet etti ve sabretti. Bu sayede biz ölmedik ve yaşadık.

Romalılar 6:5-11
Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın.

Eğer İsa Mesih’ten gelen iman Kutsamasını kendimize yaşam edindiysek O’nun ( İsa Mesih’in ) dirildiği gibi biz de dirileceğiz. Mesih İsa’nın ruhundan doğmuş, O’nun Kutsal Ruhu ’nu almış olan kişinin Mesih’in gelişinde bir göz kırpmasıyla dönüştürüleceğine ve sonsuza dek O’nun yanında teselli edileceğine iman ediyoruz.

İki tür kurban vardır: Birincisi Allah’ın kurbanı, ikincisi insanların kurbanı. İçinde yaşadığımız toplumdaki Ademden gelen sevgili kardeşlerimiz bir yerden emir aldılar ve bu emir uyarınca kendi emek ve cabaları ile Tanrı’ya makbul olmaya çalışınca sürçtüler. Tanrı’nın lütfundan uzaklaştılar. Tanrı bilgisiyle yaşamadıkları için yanlış şeyler, yanlış yollar seçtiler ve Tanrı’yı üzdüler.

Kutsal Kitabımız insan sözü değil tanrısal sözdür. Rab ’bin Ruhu peygamberlerin içine bizzat girerek bu sözleri yazılmıştır, insan sözü değildir.

Habil’den sonra insanlar bilmedikleri ilahlara kurbanlar kesmeye başladılar. İnsanlar buradan putlara tapmaya, oradan da bağışlanmak için ilk oğullarını kurban etmeye kadar gittiler. İnsanlar Rab’den uzaklaştıkça Tanrı’nın gözünde daha iğrenç, iyice alçak şeyler yapmaya başladılar. Çünkü Rab’bin yüceliğinden nefret ettiler. Levililer 18’de bunlara bazı örnekler görebiliriz. Rab en günahkâr insandan bile nefret etmez ama ondaki günahtan nefret eder.

Yuhanna 3:16-19
“Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi. O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlu’nun adına iman etmemiştir. Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü.

İsa Mesih Dünyanın günahını kaldırmak için kurban olmadan önce Rab Yahya peygambere kadar insanların tövbeleri için hayvan kanı geçerliliğini kabul etti. Ancak hayvan kanı insan günahını asla ortadan kaldıramazdı yalnızca yüzeysel olarak örtüyordu. Bu uygulama Rab’bin yasası uyarınca yapılıyordu. Bu yasa İbrahim’den itibaren başladı. Bu yasaya uygun olmayan şekilde sunulan bütün kurbanlar aslında cinlere sunulmaktadır.

Oysa kurbanın anlamı canımızın fidyesi demektir. Hiçbir hayvan kurbanı asla insandaki bir yalanı bile silemez. Allah’ın Kutsalı İsa Mesih’e iman edense günahın kudretinden sonsuza dek kurtulur. Gerçek kurban budur. Yani İsa Mesih’tir. Mesih’in kanı her günahımızı temizler.

1.Korintliler 10:14-21
Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, putperestlikten kaçının.Aklı başında insanlarla konuşur gibi konuşuyorum. Söylediklerimi kendiniz tartın. Tanrı’ya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi, biz de çok olduğumuz halde bir bedeniz. Çünkü hepimiz bir ekmeği paylaşıyoruz. İsrail halkına bakın; kurban etini yiyenler sunağa paydaş değil midir? Öyleyse ne demek istiyorum? Puta sunulan kurban etinin bir özelliği mi var? Ya da putun bir önemi mi var? Hayır, yok! Dediğim şu: Putperestler kurbanlarını Tanrı’ya değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem. Hem Rab’bin, hem cinlerin kâsesinden içemezsiniz; hem Rab’bin, hem cinlerin sofrasına ortak olamazsınız.

Bunları söyleyen Pavlus’un ağzından Kutsal Ruh’tur. Rab İsa Mesih’te tek Allah’ımız vardır ve biz O’ndan başkasını tanımıyoruz.

Şunu hatırlatmak istiyorum. Biz kimseden farklı ya da üstün değiliz. Rab’bin lütfu sayesinde bu bilgilere sahibiz. Biz diğer dindeki kardeşlerimizi yargılamıyoruz çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ancak böyle kurbanlar Mesih karşıtıdır. Kelam neden beden aldı? Günahlarımızın Mesih’in çarmıhtaki ölümü sayesinde ödenip, Baba’nın ilahi doğasına aşılanalım diye.

Elçilerin İşleri 17:23-24
Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde, BİLİNMEYEN TANRI’YA diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı’yı ben size tanıtayım. Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz.

Komşularınız size böyle bir kurban eti sunarlarsa onlara sevgiyle bilgilendirin. Sevgi her şeye katlanır. Belki Rab onlara konuşur.

Efesliler 1:3-8
Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi. Öyle ki, sevgili Oğlu’nda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün. Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde Mesih’in kanı aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk.

Sevgi haksızlığa sevinmez. Her günah Tanrı’ya karşı bir haksızlıktır. Mesih sevgilimiz olsun. Baba bize biricik Oğlu’nu verdi biz de O’nu sevelim. Rab’bin kilisesi olarak Kutsal Tanrı tarafından seçilmiş ve çağrılmış bir halkız. Bunun değerini bilelim. Rab sizi bereketlesin ve kutsasın.

Dirisu Kilisesi

Adem Baytekin

Göklerde Sonsuzlarca Yaşayacağımız Bir Evimiz Vardır

06 Ekim 2013

İsa yeryüzüne geldiğinde öğrencilerine hep göklerin egemenliğini anlattı. Öğrencilerinin yüreğini bu istekle doldurdu. Her zaman gökteki Baba’mın isteğini yaparım dediği gibi onları da bu konuda isteklendirdi.

Babamız sizinle ilgilenir, ihtiyaçlarınızı bilir. Yeryüzü geçicidir ama gökteki egemenlik asla son bulmayacaktır. Peygamberler bile gökteki egemenliği sınırlı olarak biliyorlardı. Bu yüzden Tanrı’nın yüce zenginliğini sınırlı anlattılar. İsa ise Göklerin krallığı hakkında net ve acık konuşuyordu; “çünkü ben gökten geldim” diyordu. Bu bahsettiği egemenlik sıradan bir haber değildir. Göklerin egemenliğinde hastalık, üzüntü, günah vs. yoktur; sonsuz yaşam vardır. Bu yüzden bizler de yeryüzündeki şeylerin değil, asıl göksel şeylerin peşinden koşalım. Tanrının sözünde yazılıdır eğer yalnız bu dünyadaki yaşam kalitemiz için İsa’ya iman etiksek çok zavallı insanlarız! Bir gün Rab İsa’nın yanına gelen elçiler senin adında hastaları iyileştirdik cinler dahi bize itaat ediyor dediklerinde. İsa Mesih onlara cinler size itaat ediyor diye sevinmeyin esas isimleriniz gökte sonsuz yaşam kitabına yazıldığı için sevinin dedi. İşte bizim asıl sevinmemiz gereken nokta budur.

2. Korintliler 4:13-18
“İman ettim, bu nedenle konuştum” diye yazılmıştır. Aynı iman ruhuna sahip olarak biz de iman ediyor ve bu nedenle konuşuyoruz. Çünkü Rab İsa’yı dirilten Tanrı’nın, bizi de İsa’yla diriltip sizinle birlikte kendi önüne çıkaracağını biliyoruz. Bütün bunlar sizin yararınızadır. Böylelikle Tanrı’nın lütfu çoğalıp daha çok insana ulaştıkça, Tanrı’nın yüceliği için şükran da artsın. Bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor. Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.

2.Korintliler 5:1-10
Biliyoruz ki, barındığımız bu dünyasal çadır yıkılırsa, göklerde Tanrı’nın bize sağladığı bir konut -elle yapılmamış, sonsuza dek kalacak bir evimiz- vardır. Şimdiyse göksel evimizi giyinmeyi özleyerek inliyoruz. Onu giyinirsek çıplak kalmayız. Dünyasal çadırda yaşayan bizler ağır bir yük altında inliyoruz. Asıl istediğimiz soyunmak değil, giyinmektir. Öyle ki, ölümlü olan, yaşam tarafından yutulsun. Bizleri tam bu amaç için hazırlamış ve güvence olarak bize Ruh’u vermiş olan Tanrı’dır. Bu nedenle her zaman cesaretimiz vardır. Şunu biliyoruz ki, bu bedende yaşadıkça Rab’den uzaktayız. Gözle görülene değil, imana dayanarak yaşarız. Cesaretimiz vardır diyorum ve bedenden uzakta, Rab’bin yanında olmayı yeğleriz. Bunun için, ister bedende yaşayalım ister bedenden uzak olalım, amacımız Rab’bi hoşnut etmektir. Çünkü bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız.

2.Korintliler 4:14
Çünkü Rab İsa’yı dirilten Tanrı’nın, bizi de İsa’yla diriltip sizinle birlikte kendi önüne çıkaracağını biliyoruz.

Pavlus Korint Kilisesine Mesih’e olan imana dayanarak Tanrının Kendisini ve korint kilisesindeki kardeşleri İsa’daki dirişle birlikte diriltip hep birlikte olarak kendi önüne çıkaracağından emindir. Tanrının lütfundan dolayı bu diriliş haberi başka birçok insana ulaştıkça onlarda bu imana dayalı dirilişe kavuşacaktır. Ve bundan dolayı Tanrının adı onurlanacaktır. Mesih’teki haberi duyan ve kabul eden herkes dirilişe kavuşacaktır. Bu haberi işiten kim olursa olsun Mesih’i kabul ettiği sürece Mesih’in dirilişine ortak olacaktır.

2.Korintliler 4:17-18
Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.

Pavlus iman hayatında yaşadığı zorluklara rağmen cesaretini kaybetmedi. Dayak yedi, ölümüne hırpalandı, aç kaldı, tehdit edildi; İncili yaymak için tehlikeli yolculuklar yaptı ama tüm bunlara rağmen cesaretini yitirmedi. Dış varlığı sıkıntıya girse de ruhsal varlığındaki ümide kıyasla bu sıkıntıların çok zayıf kaldığını kiliseyle paylaştı.

Kutsal Ruh onu günden güne güçlendirdi. Dış adam zayıflarken ruhani adamı güçleniyordu. Dünyada böyle sıkıntılar olacaktır. Pavlus da bu sıkıntıları hep Tanrı’ya bıraktı, böylece daha güçlendi. Peki, biz ne durumdayız? Sıkıntılarda Tanrı’ya isyan ediyor muyuz, O’nu suçluyor muyuz? Başımıza bunlar neden geldi diye söyleniyor muyuz? Kendimizi bu konuda kutsal kitabın ışığında sorguluya biliriz.

Ancak Mesih’in sadık takipçileri gibi Mesih’le birlikte olduğumuz zaman.

Tanrı’ya onur verebiliriz. Sıkıntı içinde zafer kazanmamız çok önemli bir eylemdir. Tanrı’nın önünde makbul bir adımdır. Pavlus “Bu kadar hizmet ediyorum, başıma gelenlere bak” diyebilirdi ama o sadece İsa Mesih’in tarif ettiği yere baktı. İsa’nın da aynı şeyleri yaşadığını unutmayalım. Hedefimiz ve yaşama amacımız yalnız bu dünyadaki yaşamsa söyleniriz, başkalarını kıskanırız, mutsuz oluruz. Hedefimiz gökyüzündeki krallık olursa Zaferli çıkarız. Çünkü yeryüzünde yaşadıklarımız geçici Tanrı’nın vaadiyse sonsuza dek kalıcıdır.

2.Korintliler 5:1
Biliyoruz ki, barındığımız bu dünyasal çadır yıkılırsa, göklerde Tanrı’nın bize sağladığı bir konut -elle yapılmamış, sonsuza dek kalacak bir evimiz- vardır.

Pavlus şimdiki yaşantımızı bir çadıra benzetiyor. Çadır geçici bir barınma yeridir. Çadırda ihtiyaçlarımızı tam karşılamak için tasarlanmamıştır. Yağmurda su alabilir, büyük bir fırtınada yerinden sökülüp darmadağın olabilir. Şimdiki hayatımız da buna benzer. Biz de bu dünyada geçici bir süre için yaşıyoruz. Bedenimiz de geçicidir. İnsanoğlu yetmiş-seksen yıl yaşar, sonu zahmet ve kederdir. Pavlus bize vaat edilen göksel konutu kalıcı, sağlam, eşsiz bir yapıya benzetmektedir. Tanrı şimdiki yaşadığımız bu geçici çadırdan bizi kurtarıp ebedi meskenine alacak.

2.Korintliler 5:4
Dünyasal çadırda yaşayan bizler ağır bir yük altında inliyoruz. Asıl istediğimiz soyunmak değil, giyinmektir. Öyle ki, ölümlü olan, yaşam tarafından yutulsun.

Pavlus ayrıca esas kişiliğimiz olan iç adamımızın inleyerek bu gökteki yaşamı arzuladığını belirtiyor. Bir kişi neden inler? Ya büyük bir yük altında olduğu için, ya bedeninde dayanılmaz bir ağrı olduğu için inler. İşte Kutsal Ruh ’tan doğmuş Tanrı çocukları Tanrı’nın vaat ettiği göksel bedene kavuşmak için böyle özlem duyarlar. Bedenimiz Tanrı Oğlu’nun bedenine benzer olacaktır. İmanlıların özlemi budur. Baba bizi Oğul’un benzerliğinde dönüştürmek için O’nu yeryüzüne gönderdi. İşte Tanrımız bizi bu kadar sevdi! İsa Mesih içinizde yaşıyorsa kul değil Tanrı’nın çocuklarıyız. Yani Âdem gibi yaratılmış, özünde kulluk taşıyan bir beden almayacağız.

1. Korintliler 15:47-49
Nitekim şöyle yazılmıştır: “İlk insan Adem yaşayan can oldu.” Son Adem’se yaşam veren ruh oldu. Önce ruhsal olan değil, doğal olan geldi. Ruhsal olan sonra geldi. İlk insan yerden, yani topraktandır. İkinci insan göktendir. Topraktan olan insan nasılsa, topraktan olanlar da öyledir. Göksel insan nasılsa, göksel olanlar da öyledir. Bizler topraktan olana nasıl benzediysek, göksel olana da benzeyeceğiz.

Biz bu bedeni giyindiğimizde ölümlü bedenimiz sonsuz yaşam bedeni yönünde değişmiş olacaktır. İşte Tanrı bu sonsuz yaşamı bize vereceğinin güvencesi olarak içimize Kutsal Ruh’u koydu. İşte Mesih inanlıları bedenden uzak Rab’ bin yanında olmayı Tanrı’dan aldıkları cesaretten dolayı arzularlar. Tanrısal özyapıya benzer olarak. Dirildiğimizde meleklerden daha üstün olacağız kalıcı, kutsal görkemli bir bedenimiz olacak.

2.Korintliler 5:10
Çünkü bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız.

Pavlus bununla beraber şu hatırlatmada bulunarak imanlıları uyarıyor: bu bedende yaşadıklarımızın karşılığını almak üzere hepimiz Mesih’in yargı kürsüsüne çıkacağız. Bu nedenle yaşamımıza dikkat etmeliyiz. Mesele kendi çabamızla bu vaade ulaşmaya çalışmak değildir ki bu zaten imkânsızdır. Mesele Mesih’e imanla kavuşmuş olduğumuz bu vaade sıkı tutunmaktır.

Kendimizi biraz daha sınayalım. Tanrı’nın bu zengin vaatleri varken biz ne durumdayız? Tanrı sözüne ne kadar bağlıyız? Görünen şeyler geçicidir ama Tanrı’nın bize sağladığı vaat ebediyen Tanrının görkemi içinde yaşamaktır. Size verilenlere sıkı tutunun. Bu vaade leke gelmemesine dikkat edelim. Bu vaadi geçici şeylerle değiştirmeyelim. Esav’ın vaat bereketini reddetmesi gibi bir hataya düşmeyelim. Rab hepimizi kendisine çekerek bu kötü dünyadan bizi korusun. Öyle ki hepimiz çağrıldığımız bu mirasa kavuşabilelim. Bu vaadi koruyalım, bize sunulan gökteki bu zengin mirasa kilitlenelim ve bir gün Mesih geldiğinde Babamız bizi Mesih’te değiştirecek ve kendi egemenliğine nakledecektir. Rab hepinizi bereketlesin.

Dirisu Kilisesi

Bedri Peker